15. Bölüm

1.4

Z. Nesa
z.nesa_

Herkese merhaba, nasılsınız?

GŞL evreninden tüm halkı selamlıyorum, teşekkürler.

Bilenleriniz ve bilmeyenleriniz için hemen kısacık bir açıklama yapayım: Hayat Kırıkları adlı kitabımın finalini yayımladıktan sonra GŞL'a bölüm atacağımı söylemiştim ve o kutlu gün geldi.

Elimden geldiğince her hafta bölüm atmaya çalışacağım.

Keyifli okumalar, oy vermeyi ve satır arası yorumlarda kendinizi göstermeyi unutmayın lütfen.

Bu hayatta insanda var olan duygular çok fazladır. Belki de sayılamaz derecede çoktur. Adı geçen duyguları saymak her ne kadar zorsa hissetmek bir o kadar kolaydı.

Öfkeyi hissetmek; damarlardaki kanın kaynamasıydı.

Üzüntüyü hissetmek; burnun sızlamasıydı, gözlerin dolmasıydı.

Sevgiyi hissetmek; gülümsemekti.

Heyecanı hissetmek ise; yanakların kızarmasıydı. Kalbin deli gibi atmasıydı. Gözlerini kapatıp yok olmayı dilemekti heyecanı hissetmek.

Gözlerimi gözlerinden çekmek istesem de beni ona kilitleyen, ondan ayrılmamı engelleyen bir şeyler vardı.

"Zaman kaybetmeyelim, gidelim istersen?" sol koluna girdiğim için sağ koluyla asansörü gösterdi.

"Olur, gidelim." gülümsedim cümlemin devamında. "Gecenin devamını çok merak ediyorum." deyip kıkırdadım. Son sözümle gözleri yeniden gözlerime kenetlendi. Yutkunup gülümsedi. Zihninden bir düşünce geçmişti ama bunu bana söylememeyi tercih etti.

"Bende, senden çok merak ediyorum." kolunu iyice büküp kolundan çıkmamı istemiyormuşcasına sıktı elimi.

Asansöre bindiğimizde sıfırın yazılı olduğu tuşa basıp kapıların kapanması için diğer tuşa bastı. Ben aynadan kendimize bakarken o bana bakıyordu. Dudaklarındaki gülümseme dikkatimi çekince aynadan bakışlarımı çekip ona döndüm.

"Neden gülüyorsun?" sırtını asansör kabinine yaslayıp ellerini pantolonunun cebine soktu. Bu duruşu resmen modellere taş çıkartırdı.

"Güzele gülmek sevaptır, derler." dilini dişlerinin üstünde gezdirdi gülmeye devam ederken.

"O söz öyle miydi?" dedim ve bende güldüm. Kapılar iki yana açılırken sesli olmayacak bir şekilde kahkaha attı.

"Öyle öyle, sorgulama güzel."

Güzel demişti. Eliyle dışarıyı işaret etti. Sadece güzel demişti. Adımımı atıp dışarı çıktım. Söylediği bir kelime bile zihnimin çok büyük bir yerini kaplamıştı. Binadan çıktığımızda, tam karşımda lüks bir araba duruyordu. Gece önüme geçerek hafif hızlı adımlarla öndeki yan kapıyı açtı.

"Hanımefendi, buyrun lütfen." deyip eliyle arabanın içini gösterdi ve hafifçe eğildi. Bende elbisemin eteğini tutarak dizlerimi hafifçe kırdım.

"Teşekkür ederim bayım." dediğimde kahkaha attı. Ben koltuğa oturup kemerimi bağlarken o kapımı kapatıp kendi tarafına geçti. Arabayı çalıştırdıktan sonra gözleri kısa bir süre bana dokundu.

"Geceye hazır mısın?" cevap vereceğim sırada yeniden konuştu. "Yani vakit olan geceye." deyip göz kırptı. Yaptığı ima yanaklarıma kan dolmasını sağlamıştı. Bir anda birbirimize karşı samimi olmamız, dün gece bir çok şeyi itiraf etmesi bana iyi gelmiyordu. Bir anda bana doğru eğilip önümdeki torpidoyu açtı. Elini ilerletip içinden bir şeyi aldı ve bana uzattı.

Gördüğüm 3 adet kırmızı lale. Siyah bir kurdele ile birbirine bağlanmış 3 kırmızı lale Gece'nin elinde duruyordu.

"Bunlar senin için." bakışlarım nihayet lalelerden yanımdaki adama çevrildi. "Çok düşündüm acaba hangisini seversin diye," yutkundu ve gözünü kısa bir süre gözlerimden çekti ve yeniden bana baktı. "Sevdiğini değil de yakışanı almak istedim." bir elindeki lalelere baktı bir bana baktı. Beni baştan aşağı incelediğinde kapıyı açıp kaçmak istedim. Kızaran yanaklarım ve titreyen dizlerimle donup kalmak istemedim. "Ve doğru bir karar verdiğimi anladım." elini biraz daha bana doğru büktü. "Kırmızı ve sen çok güzelsiniz." elimi uzatıp laleleri aldım.

"Teşekkür ederim, çok güzeller."

"Güzeller," deyip lalenin yapraklarına sağ elinin işaret parmağının sırtını dokundurdu ve beklemediğim bir anda aynı eli benim yanağımda gezindi. "Ve güzelsin."

"Gece," deyip yutkundum. Gözlerim gözlerinden ayrılmamak için ant içmişti. "Kalbime dokunuyorsun." dediğimde gözleri siyah elbisenin üzerinde sol göğsüme, kalbimin tam üstüne indi.

"Kalbine dokunmak benim için büyük bir şeref Şafak." yeniden gözlerime baktı ancak bir şey söylemeyip arabayı park ettiği yerden çıkarttı. "Ve sende benim kalbime dokunuyorsun."

"Ben bir şey yapmadım ki." derken sesim küçük bir çocuğun sesi gibi naif ve kısıktı.

"Bir şey yapmaman bile yetiyor güzel." alt dudağımı ısırıp önüme döndüm. O ise sağ eliyle direksiyonu tutup yola odaklandı. Sol kolunun dirseğini ise açık olan camın kenarına yaslayıp parmaklarını sakallarında gezdirdi. Önüme dönmüş olsam da bakışlarım gizlice ona kayıyordu.

Hava kararmış, karanlık sokakları sokak lambaları ve ay ışığı aydınlatıyordu. Bacaklarımın üstüne koyduğum 3 adet lale ise kalbimin aydınlanmasını sağlıyordu.

"İşte geldik." elini direksiyona bir kere vurup bana döndü. "Umarım acıkmışsındır çünkü bu mekanın yemekleri efsanedir." kendinden emin bir şekilde güldü. "Hatta parmaklarını yiyeceksin eminim."

"Hemen gidelim o zaman. Çok acıktım." deyip güldüm. O ise emretmişim gibi arabadan inip benim tarafıma geldi. Kapımı açıp elini uzattı. Elini tutup arabadan indim, topuklu ayakkabılar üzerinde yürümek değil denge kurmak bile zordu. Çiçeğimi koltuğun üstüne bırakıp kapıyı kapattım. Gece elindeki anahtarla kapıyı kilitleyip parmaklarımı parmaklarına kenetledi.

Yan yana ve el ele yürürken kafamı eğip sürekli elimize bakıyordum. Sımsıkı tutuyor ve belki de elini bırakacağım diye korkuyordu. Kafamı kaldırıp ona baktığımda dudaklarındaki tebessümle birbirine kenetlenen elimize baktığını gördüm. Ona baktığımı fark edince bana baktı ve tebessümü büyüdü.

"Küçük bir çocuk gibi heyecanlıyım." gerçekten heyecanlı gözüküyordu. Restorantın kapısından girdiğimizde kapının sol tarafında bulunan masanın yanında bir görevli duruyordu.

"Hoşgeldiniz efendim. Rezervasyonunuz var mıydı?" nazik davranışı mekanla ilgili olan önyargılarımı kırmıştı.

"Evet, Gece Aytürk ve Şafak Dergiz." görevli kafasıyla onaylayıp elindeki dosyadan bir şeye baktı.

"Buyrun efendim size masanıza kadar eşlik edeyim." görevli önümüzde biz arkada masaya doğru ilerlerken etrafımı inceledim. Yüksek tavandan oluşan bir mekandı. Pencereler boydan, ışıklandırmalar ateş rengiydi. Pencerelerin yanında ise çiçekler bulunuyordu. Görevlinin durduğu yer pencerenin yanındaki masaydı.

Görevli gidince Gece sol tarafıma geçip sandalyeyi hafifçe çekti. Oturduğumda karşıma geçip kendi sandalyesine oturdu. Garson bizden sipariş almadan getirdiği yemekleri önümüze koyarken Gece'ye baktım.

"Bu yemek bu mekanın özel bir yemeğidir. Seveceğine eminim lotus." garson elinde bir beyaz bir kırmızı şarapla geldiğinde sorarcasına bize baktı. "Hanımefendiye kırmızı bana beyaz." garson gittiğinde ben yine karşımdaki adama bakıyordum.

"Kırmızı şarap sevdiğimi nereden bildin?" bıçağıyla kestiği etten küçük bir parça çatalına sapladı ve bana baktı.

"Bilmiyordum. Sadece güzelliğin için kırmızı şarap istedim. Seviyor olman beni çok mutlu etti güzel."

Güzel demişti.

"Beni şaşırtıyorsun." dediğimde gülümsedi. "Peki sen neden beyaz içiyorsun, bir anlamı var mı?" kafasıyla onayladı.

"Güzelliğin için kırmızı, duruluğun için beyaz şarap." kadehini tutup dudaklarına götürdü. Bakışlarını benden çekmeyip bir yudum içti. "Bu gece her şey senin için ve bu gece her şey sen varsın diye." dudaklarımdaki tebessüm büyürken bakışlarımı önümdeki yemek tabağına indirdim.

"Sanırım bu gecenin sonunda heyecandan bayılacağım." kadehini masaya bıraktı.

"Heyecanın bile beni çok mutlu ediyor Lotus." alt dudağımı ısırıp derin bir nefes aldım. "Yemeğin soğumadan tadına bak, eminim çok seveceksin." kafamla onaylayıp bıçağımla eti kesip çatalımla ağzıma götürdüğüm küçük parça eti çiğnedim. Ben yutana kadar beni izledi. "Nasıl, beğendin mi?"

"Söylediğin kadar varmış. Gerçekten çok lezzetli." yemeğimizi yemeye devam ederken sohbet etmeye başladık. Birbirimizi tanımak için sorular soruyor ve zihnimizin en güzel köşesine kaydediyorduk.

Karakterlerimiz birbirine zıttı ama birbirini tamamlıyordu. Ben beyaz rengini seviyorken o siyah seviyordu. Ben takım tutmazken o Galatasaray'ı tutuyordu. Hem de fanatik bir şekilde tutuyor olduğunu söylemişti.

"Diş hekimlerinden neden korkuyorsun?" yemeğimizi bitirmiş, şarabımızı içiyorduk. Bu sorusu gülmeme sebep olmuştu. Şarap yavaş yavaş zihnimi uyuşturuyorken saçlarımı omzumdan geriye attım.

"Bir anım yok aslında," deyip duraksadım. "Yanlış dişimin çekilmesini saymazsak." dediğimde o da benim gibi güldü. "Sadece kullandıkları aletler çok dehşet verici olduğu için korkuyorum."

"Ama güvenilir biri olunca korkmuyorsun değil mi?" deyip tebessüm etti.

"Evet, sen olunca korkmuyorum." gözleri bir anlığına irileşti. Gözlerimde mekik dokudu gözleri. Mekanın camları açık olduğundan ya da şarabın verdiği hissiyattan ötürü üşümeye başlamıştım. Kollarımı etrafıma sardığımda oturduğu yerde dikleşti.

"Üşüdün mü?" kafamla onayladım. "İstersen gidebiliriz?" cevap beklercesine yüzüme baktı.

"Hayır, biraz daha oturalım." kadehimdeki şaraba baktım. "Hem daha şarabım bitmedi." gülümseyerek kafasını aşağı eğdi.

"Peki," sandalyesinden kalkıp ceketini çıkarttı. Yanıma gelip çeketi omuzlarıma örttü. Geri çekilecekken elini tutup parmaklarımı avuç içine sardım. Şaşırarak ellerimize baktı daha sonra yüzüme.

"Yanıma oturur musun?" utanmaktan yanakları kızaran Şafak değildim şuan. Şarap Şafak'ı değiştirmişti.

İtiraz etmeden yanımdaki sandalyeyi çekip yanıma oturdu. Gömleğinin kol düğmesini açıp kumaşı bir iki kez geri katladı. Siyah gömlek ayrı çekici gösteriyorken bu hareketi bacak aramın sızlamasına sebep oldu. Alt dudağımı ısırıp bakışlarımı önüme çevirdiğimde sol kolunu sandalyemin arkasına attığını hissettim. Bana doğru yaklaşıp sandalyemi kendine çekmişti. Kolu sandalyemin arkasında olduğundan saçlarımın ucuyla oynuyordu. Saçımı parmağına doluyor ve okşuyordu.

"Saçların çok güzel," dudaklarındaki tebessüm bu gece hiç silinmemişti. Tıpkı kalbimdeki o heyecan gibi. "Çok yumuşak." saçımı tutup burnuna yaklaştırdı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Çok güzel kokuyor." tuttuğu ince tutamı bırakacağını düşünüyor olmama rağmen o tam tersini yapıp saçımı öpmüştü. Gözlerini açıp kafasını hafifçe kaldırdı. Yüzümde nasıl bir ifade gördüyse daha çok gülümsedi. Kolunu yeniden sandalyemin arkasına koydu ve dikleşti. "Ne oldu, neden konuşmuyorsun?"

"Sözlerin, bakışların, dokunuşların," deyip derin bir nefes aldım. "İçimi kıpır kıpır ediyor." hafifçe ona doğru döndüm. Sandalyenin üstündeki eli elbisemin sol askısında sürtündü. Eli ne zaman ceketin altına girmişti, hiç fark etmemiştim bile. Sırtıma doğru indirdi parmağını, hafif hafif okşarken bakışları şarabın verdiği etkiyle mayışıktı. "Küçükken babamdan sürekli elma şekeri isterdim, akşam babamın işten gelme saatinde büyük bir heyecanla kapıya koşar babamı beklerdim." parmaklarım kadehimin üst kısmında dolandı. "O heyecanı tekrar yaşatıyorsun bana."

"Yanımda küçük bir çocuk olman, o heyecanı yaşaman benim için çok değerli." yanağıma düşen saçımı sağ eliyle geriye attı. "Ve o heyecanı sana yaşatıyor olmak beni çok mutlu etti." bakışlarımı gözlerinden çekip kadehimi dudaklarıma doğru götürdüm bir yudum alıp masaya bıraktım. Gece de şarabını bitirip sağ elinin parmak uçlarını masaya bastırdı.

Kolu sandalyemin arkasında olduğu için ben onun göğsüne yaslanmış gibi duruyordum. Sağ omzum, kolum siyah gömleğine sürtünüyordu. Ben onun göğsüne yaslanmıştım, o ise sandalyeye. Kafasını hafifçe bana doğru eğmişti, yüzümüz birbirine yakındı. Nefesini boynumda hissediyor ve huylanıyordum. Gözleri yüzümde yavaş yavaş gezindi. Kafasını hafifçe yüzüme doğru yaklaştırdı. Burnu boynuma değdi.

"Gül." diye mırıldandı.

"Ne?"

"Gül kokuyorsun." benden hafifçe uzaklaştı. "Sana lale yakışır dedim ama gül de yakışıyormuş."

"Sende." dudaklarım arasından çıkan kelime istemsizce dökülmüştü. Elimle dudaklarımı kapattım. Kadehimdeki şarap biteli çok olmamıştı ama şimdiden terlemeye ve bulanık görmeye başlamıştım.

"Ne?" bileğimi tutup dudaklarımdan çekmeye çalıştı. "Anlamadım, bir daha söyle." ellerimi sıkıca tutup bacağının üstüne koydu. "Söylesene güzel."

"Yok, yanlışlıkla söyledim zaten." kadehime yan bir bakış attım. "Şarap çarptı herhalde beni,"

"Şafak." diye mırıldandı. Kafasını sol omzuna doğru eğerken. "Yanlışlıkla söylemiş olsan bile bilmek istiyorum." Kafamı aşağı doğru eğdim. "Kaldır başını, bak ne güzel sohbet ediyoruz." işaret ve baş parmağıyla çenemi tutup kaldırdı. "Söylemek istemiyorsan zorlamam." kafamı kaldırdığında o da başını sol tarafa eğdiği için dudaklarımız aynı hizada ama birbirinden uzak duruyordu.

"Başım dönüyor." dediğimde güldü.

"Benim de," gözlerim az önce ondan başka heryere bakmıyormuş gibi gözlerine kilitlendi.

"Seni de mi şarap çarptı." bu defa gözlerini kapatarak güldü.

"Beni sen çarptın." hiç düşünmeden söylediği bu söz bir anda duraksamama sebep oldu.

"Böyle konuşman hiç iyi değil." deyip bacağına bastırdığım elimi kendime çektim. "Kendime engel olamayıp sana çekiliyorum." kafasını eğdiği omzundan kaldırdı. "Ne yaparsam yapayım sana çekilmiş halde buluyorum kendimi." derin bir nefes aldım gözlerini seyrederken. Az önce bacağından çektiğim elimi yanağına bastırdım. Yeni çıkmış olan sakalları avuç içime batmıştı ama canımı yakmamıştı. Bu hareketimin ardından gözlerini usulca kapatıp derin bir nefes aldı. "Hiç yaşamadığım duyguları yaşatıyorsun bana." dudakları iki yana kıvrıldı ve gözlerini açtı.

"Hangi duygular onlar?" sözleri ima doluydu. Hafifçe gülümsedim ve yüzümü yüzüne yakınlaştırdım.

"Sevilme, sevme." gözlerimi kapattım kokusunu daha iyi hissetmek ve zihnimde canlandırmak için. Baş parmağım elmacık kemiğini okşarken burnunu burnuma sürttü. "Ve arzu," son söylediğim kelime ile yutkundu.

"Bana sürekli derin nefesler aldırıyorsun, güzel." gülümseyip alnımı alnına yasladım. Az önce söylediklerime istinaden: "Sevdiğimi hissettiriyor muyum?" derken sağ eli yanağında olan elimin bileğini tuttu.

"Hem de çok," kafasını hafifçe yukarı doğru kavislendirip burnunun ucunu burnumun üstünde gezdirdi.

"Sevdiğini hissetmeli miyim?"

"Hem de çok." sesim fısıltıyla çıkıyordu. Etrafımızda insanlar vardı ama umursayacak durumda değildim. Gözlerimi açıp kapalı olan kirpiklerini izledim. Gözlerimi açtığımı hissetmiş olmalı ki o da gözlerini açtı ancak gözlerime bakmadı.

"Peki şuan seni öpmeyi ne kadar istemeliyim?" dudaklarıma bakıyor, konuştukça nefesi dudaklarıma çarpıyordu.

"Çok." dediğimde kafasını sol tarafa doğru eğip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Uzun bir süre değildi geçen zaman; belki birkaç saniye belki de salise.

"Ama şuan kafan yerinde değil." bir kez daha öptü dudaklarımı. "Seni kullanmış olmak istemiyorum." gözlerime baktı. "Seni, seninde hatırlayacağın bir zaman tüm isteğimle öpeceğim." sağ yanağıma dudaklarını bastırıp derin bir nefes aldı. "O günden sonra seni sadece ben öpeceğim." dudaklarını biraz aşağıya indirip çene kemiğimi öptü. "Buranı," diye mırıldandı. Boynumu öptü. Başım istemsizce sol tarafa doğru eğildi. "Buranı," kafasını yukarı kaldırırken burnu sürekli tenime sürtünüyordu. Dudaklarını şakağıma bastırıp uzun bir süre çekmedi. "Ve buranı sadece ben öpeceğim." benden uzaklaştı ama yine de nefesi nefesime karışıyordu. "İstiyor musun?"

Duygularıma engel olamıyordum. Ona çekiliyor, ondan uzaklaşmak istemiyordum. Zihnim sağlıklı değildi.

"Belki şuan aklım yerinde değil diye," bir an duraksadım. Şarabın etkisinden midem bulanıyordu. "Söylediğim şeyleri ciddiye almayacaksın ama," her an kusabilirdim. Kendimi saniyeler geçtikçe daha kötü hissediyordum ama kanımda bıraktığı o cesaret hissi her şeye bedeldi. "Aklım başımda değilken bile beni öpmeni çok istiyorum Gece." gözlerine baktım. "Sadece senin öpmeni,"

Sol eli saçlarımı geri itip sıcaklamış olan tenimi ovuşturdu. Bakışları ne zaman düşmüş olduğunu fark etmediğim ceketin boşluğunda gezindi ve ceketi tekrar omuzlarıma bıraktı.

"İrfan abin de öpmesin." dediğinde kendime engel olamayıp gülmeye başladım.

"Öpmesin," kollarımı boynuna doladım. "Sadece sen öp." burnum burnuna değdi ama yine gözlerinden çekmedim gözlerimi. "Gece,"

"Efendim güzel." sesi çağlayan bir ırmak gibi huzur veriyordu.

"Sanırım kusacağım." deyip ondan geri çekildim. Elimi ağzıma kapatıp etrafta gözlerimi gezdirdim. Beklediğim şey etrafımızdaki masaların dolu olmasıydı ancak şu var ki; bomboş masaları görmeyi beklemiyordum. "Masalar neden boş?" derken Gece bana bir bardak su doldurmuştu.

"Ne hale geleceğimizi bildiğim için boşalttırdım." suyu bana doğru uzattı.

"Ne hale geldik ki?" dedim bardaktaki sudan bir yudum içmeden hemen önce. Bana yan bir bakış atıp bacaklarımızı gösterdi. Kafamı indirip bacaklarıma baktığımda ağzımdaki suyu yutamayacak hale gelmiştim. Çünkü tam şuan bacaklarım Gece'nin bacaklarının üstündeydi. Resmen adamın kucağına yayılmıştım. Ben sandalye de oturmuyor muydum diye düşünürken arkamı dönüp sandalyeye baktım ama gördüğüm sadece koca bir boşluktu. "Nasıl bu hale geldik?" dediğimde kahkaha attı.

"Gerçekten aklın başında değilmiş." deyip elimdeki bardağı masaya bıraktı. "Şarap daha fazla etki etmeden gidelim yoksa çok zorlanacağız." sandalyeden kalktığında bende masadan destek alarak kalktım ancak dönen başım denge sağlamama engel oldu. Sol elimi alnıma bastırıp sağ elimi masaya tutunmak için uzattım. Ben masaya tutunmadan kolumdan tutup yavaşça kendisine doğru çekti.

"Ben yürüyebilirim ki." deyip kendi söylediğime tezat bir şekilde kafamı omzuna yasladım. Gözlerimi kapatıp öylece bekledim.

"Kolay gelsin beyler." dediğini işittiğim sırada bacaklarımın altından geçen bir kol hissettim. Ayaklarım yerden kesildiğinde kafamı kaldırıp gözlerimi açtım.

"Korkma, arabaya kadar seni taşıyacağım." ceketi göğsüme doğru çekip kafamı yeniden omzuna yasladım. Kapıdan çıktığımızda esen rüzgar tenimden süzülüp geçti.

"Gece," mırıldandığımda belki de duymamıştır diye düşünerek sustum.

"Efendim güzel."

"Hani dedin ya az önce; sana gül de yakışıyor lale de yakışıyor diye." kısa bir mırıltıyla onayladı beni. "Sende yakışıyorsun." deyip yüzümü boynuna gömdüm.

"Biliyorum lotus, bütün dikkatim sendeyken nasıl duymamış olayım kelimelerini?" kaşlarımı çattım.

"Neden sürekli yeniden söylememi istedin peki?" güldüğünü hissettim.

"Sadece bir kez daha duymak istemiştim." arabanın kapısını açtığını hissettim. "Sen sür arabayı, ben alkol aldım." beni koltuğa oturtup yanıma geçti.

"Kiminle konuşuyorsun?" gözlerimi açmak istemiyordum. Gözlerimi açarsam yeniden başım dönecekmiş gibi hissediyordum.

"Gece'yle." dediğinde kafamı boynundan geri çektim.

"Kendinle nasıl konuşabiliyorsun?" sol elimle yanaklarını tutup sıkıştırdım. "Yoksa sen deli misin?" yanaklarını parmaklarım arasında sıkıştırdığım için dudakları öne doğru büzülmüştü.

"Hoyor, Şofok bor sonoyo." deyip bileğimi tutarak elimi geri çekti. "Arkadaşım olan Gece'yle konuşuyorum." deyip kaşlarıyla ileriyi işaret etti.

Kafamı çevirip ön tarafa baktım. Restoranta geldiğimiz arabadaydık ve şoför koltuğunda Gece oturuyordu.

"Aa Gece?" deyip ona doğru eğildim. "Sen ne zaman geldin?"

İlk önce yanımdaki Gece'ye baktı sonra bana döndü. "Siz restoranttan çıkmadan hemen önce geldim Şafak." önüne döndü.

"Yüzsüz şey!" yüzümü buruşturup yanımda oturan Gece'nin boynuna kollarımı doladım ve kafamı göğsüne yasladım. "Zaten yanlış dişimi çektin." kafamı tekrar kaldırıp önümdeki adama kaşlarımı çatarak baktım. "Şikayet edeceğim seni!" işaret parmağımı tehdit edercesine salladım. "Göreceksin ebenin.-" yanımda oturan Gece sağ elini dudaklarımın üstüne bastırdı.

"Şş, pişman olacaksın sonra. En iyisi sus." onun sol tarafında oturduğum için yine restoranttaki gibi göğsüne yaslanmıştım.

Bileğinden tutup elini ağzımdan çektim. Önümdeki adama kısa bir süre bakıp göz devirdim ve yeniden Gece'nin göğsüne koydum başımı.

"Gece," mırıldandıktan sonra çenesini başımın üstünde hissettim.

"Efendim?" sırtımdan doladığı kolu sımsıkı sarmıştı bedenimi. Eli ise saçlarımı okşuyordu.

"Midem bulanıyor." saçlarımı omzumdan itip beni kendisinden uzaklaştırdı.

"Cama yaklaş ve derin nefes al." kilide dokunup canım açılmasını sağladı. Ben nefes alıp verirken o bir şeyler söylüyordu ama dinlemedim. "Daha iyi misin?" alnımdaki saçlarımı geri çekip bana doğru eğildi. "İstersen bir yerde duralım?"

"Eve gitmek istiyorum, olmaz mı?" gözlerimi gözlerine kenetledim yeniden. Dudakları iki yana kıvrıldı.

"Olur, gidelim ve kahve içip kendimize gelelim." kafamı aşağı yukarı salladım. Sol kolunu belime bastırıp beni kendisine çekti. "Gidene kadar biraz uyu." kafam göğsüne yaslıyken sol elimi de göğsüne bastırdım.

"Sıcacıksın." deyip kafamı gömleğinin kumaşına sürttüm. "Hava çok sıcak zaten," derin bir nefes aldım. "Sende beni yakıyorsun, hava da." kafamı yüzüne doğru çevirdim. Kafasını eğmiş bana bakıyordu. Gözlerini kısmış, dudaklarını birbirine bastırmıştı. "Neden konuşmuyorsun?" deyip göğsündeki elimi sağ yanağına bastırdım ve usulca okşadım. "Sesini duymak istiyorum." ön taraftan bir gülüş sesi geldi.

"İşin zor kardeşim." dediğini duydum öndeki Gece'nin ama yanımdaki adamda olan dikkatimi dağıtmaya yetmedi.

Gece derin bir nefes aldı. "Hemde çok zor kardeşim." yanağındaki elimi tutup başparmağıyla okşadı. "Bu hali çok hoşuma gidiyor ama aklı başına geldiğinde çok pişman olacak."

O elimi tutuyorken yanağımı yeniden göğsüne bastırdım ve gözlerimi kapattım. "Uyumak istiyorum." mırıldandıktan hemen sonra yüzüme esen hafif rüzgarı hissettim. Gülümseyip Gece'ye daha çok sarıldım.

Kısa bir süre sonra oturduğum yerden havalandığımı hissettim. Gözlerimi açıp etrafa bakındım. Gece'nin kucağındaydım, binaya doğru ilerliyorduk.

Asansöre bindiğimizde kafasını eğip bana baktı. Gözlerim aralık olduğu için hareketlerini izleyebiliyordum. Bana baktıktan sonra burnunu burnuma değdirdi.

"Rahatın yerinde mi?" dediğinde kendime engel olamayıp güldüm.

"Evet, hem de çok." dediğim sırada asansörün kapısı iki yana açıldı. Evimin anahtarını ne zaman benden aldığını bilmiyordum ama şuan elindeydi ve evimin kapısını açıyordu.

"İlk işimiz önce rahat kıyafetler giymek." deyip içeri adım attı ve beni yavaşça yere indirdi. "Hadi lotus, doğruca odaya gidiyorsun ve üstünü değiştiriyorsun."

Ona dudaklarımı büzerek baktım ancak etkilenmeyip beni odama doğru ilerletti. Ben dolabıma doğru ilerlerken o kapıyı kapatıp gitti. Gidecek olması beni üzmüştü.

Dolabımdan bir pijama takımı almak istedim ancak dönen başım buna engel oldu. Dolaptan destek alıp yere çöktüm. Sırtımı dolabın kapağına yaslayıp gözlerimi kapattım.

"Türk kahvesi hazır, üstünü değiştirdin mi?" kapıyı tıklattı ancak dudaklarım arasında küçük mırıltı çıkmıştı. Kapı yavaşça açıldığında adım seslerini işittim. "Şafak?" dediğini ve bana doğru ilerlediğini anımsadım. Kafamı iki eliyle tutup yanaklarıma hafifçe vurdu. "İyi misin?"

"Başım dönüyor." bir kolunu bacaklarımın altından geçirip diğer kolunu ise belime bastırdı. Kucağına alıp yatağıma doğru ilerledi.

"Burada bekle, kahveni getireceğim." deyip odamdan çıktı. Gözlerimi açık tutmaya çalışırken kafamı sağ tarafımdaki duvara yasladım. Elinde bir fincanla gelen Gece ayakucuma oturdu. "Al bakalım, bu iyi gelecektir." fincanı tutup dudaklarıma yaklaştırdım ve bir yudum içtim. Sonrasında ise yüzümü buruşturdum.

"Bu acı." fincanı ona geri uzattım ancak fincanı almayıp elimi itti.

"Çünkü sade. Bir yudum daha al." kafamı iki yana salladım.

"Uykum var."

"Kahveni iç sonra uyuyacaksın." fincanı dudaklarıma yaklaştırdı. Zoraki bir yudum içtim ve tekrar yüzümü buruşturdum.

"Bu acı." Gece bu halime gözlerini kapatarak güldü.

"Çünkü sade." deyip fincanı yeniden dudaklarıma yaklaştırdı. Bir yudum içtiğimde tekrar aynı hareketi yapıyordu. Birkaç dakika sonra kahve bittiğinde fincanı sol tarafımda bulunan komidinin üstüne bıraktı. "Biraz daha iyi misin?"

"Evet ama hâlâ başım dönüyor." ellerini bacaklarının üstünde gezdirdi ve derin bir nefes alıp ayağa kalktı.

"Hadi kalk." deyip elini uzattı. "Duş almak iyi gelecek başının dönmesine." benim hareket etmediğimi görüp yeniden kucağına aldı.

"Alıştın beni kucağına almaya!" çemkirip omzuna vurdum hafifçe.

"Sende kucakta taşınılmaya alıştın." deyip sırıttı.

"Ne sırıtıyorsun?" dediğimda banyodan içeriye girdik. "Ben burada baş dönmesinden bayılsam, sen gülmeye devam eder," cümlemin yarıda kesilmesinin nedeni başımdan aşağıya akan soğuk suydu. "NE YAPIYORSUN, DELİRDİN Mİ?" kafamı boynuna gizleyip soğuk sudan uzaklaşmayı denedim ama ben her uzaklaştığımda kendisi suyun altına giriyordu. Beni indirmesi için göğsünden ittim ancak sadece gömleğinin düğmelerini koparmakla kaldım.

"Neden bağırıyorsun?" deyip yüzüme baktı. Saçları ıslanmış ve alnına doğru dökülmüştü. "Başın daha çok ağrıyacak." soğuk suyun etkisiyle titremeye başlayıp kollarımı boynuna daha sıkı doladım. Suyu kapatıp duşakabinden çıktık.

Beni yere indirip kapının arkasından aldığı bornozumu giymeme yardım etti. Saçlarıma bulduğu bir havluyu rastgele sarıp odama doğeu ilerletti. Ben odama girecekken duyduğum kapı zili duraksamama sebep oldu.

"Bekle, bakıp geleyim." kimin geldiğini merak ettiğim için odama girmeyip kapıda bekledim. Gece kapıyı açtığında gördüğüm kişi bütün kanımın çekilmesine sebep oldu.

Gece kapının önünde her yeri ıslak bir biçimde, gömleğinin düğmeleri sökülmüş ve haliyle önü açık gömleğiyle öylece durup gelen kişiye bakıyordu. Bense üstümde beyaz bornuzum, başımda üstünkörü sarılmış havlu ve aktığına emin olduğum makyajımla odamın kapısının önünde gelen kişiye bakıyordum.

Gelen kişi ise yüzündeki ayıplama ifadesiyle bize bakan Nermin Hanımdı.

"Bir de tanışmıyormuşsunuz!" deyip ikimizi de baştan aşağıya süzdü. "Zinakârlar!" işaret parmağını tehdit edercesine salladı. "Size iki gün mühlet, evimden çıkacaksınız!" yüzünü buruşturdu. "Nerede, ne bok yerseniz yiyin." diyerek merdivenleri indi.

Ben ağzım aralık bir şekilde, kapının önündeki boşluğa bakıyordum. Gece ise kafasını çevirmiş bana bakıyordu.

Yaşadığım bu olay, bana geçmişte yaşadığım o anı anımsatıyordu.

İrfan abimin gelip bende kaldığı zamanlar onu tanımadıkları için yine aynı ithamları yapmıştı. Abim durumu toparlamıştı ama yine de unutamamıştım. Şimdi ise yine aynı olay. Toparlanacak bir şeyi yoktu. Gerçekleri anlatsak bile inanmayacaklardı.

Tek çare vardı: başka bir yere taşınmak.

Bölüm sonu.

Bölüm pamuk şeker tadında değil miydi sizce de?

Son sahneyi ben yazmadım kendisi yazılmak istedi :(

Oy vermeden ve yorum yapmadan çıkmayınız.

Gelecek bölümlerden haberdar olmak ve paylaştığım alıntı videolarını görmek için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.

İnstagram, tiktok: z.nesa_

Bölüm : 03.06.2025 11:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Z. Nesa / Gecenin Şafağındaki Lotus | Texting / 1.4
Z. Nesa
Gecenin Şafağındaki Lotus | Texting

2.44k Okunma

306 Oy

0 Takip
22
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...