
Herkese merhaba, nasılsınız canlarım?
Son iki gündür deprem oluyor Marmara Bölgesi'nde, üzgün olmakla beraber korkuda yaşıyorum. Umarım kazasız belasız bu günleri atlatırız.
Oy vererek bölüme başlayabilirsiniz.
Satır arası yorumlarda sizleri görmek istiyorum.
Şimdiden keyifli okumalar.
Bir kuş gökyüzünde öttüğünde lotusun yaprakları Güneş ışığında parlar. Esen rüzgârda sağa, sola kımıldayan ağaç yaprakları usulca yapraklarını döker çimenlerin üstüne, lotus yine yalnız kalır.
Dünya yine aynı hızında dönmeye devam ederken gün yerini geceye bırakır ve vakti dolduğunda gece yok olur, lotus yine yalnız kalır.
"Şafak!" yatağımda hâlâ uzanıyorken kollarımı havaya kaldırıp esnedim. "Kahvaltı hazır, kalk artık!" derin bir nefes alıp ayaklarımı yataktan aşağı indirdim, sol tarafımda bulunan komidinin üstündeki telefonumu elime alıp ekranını açmak için sağ tarafta bulunan tuşa bir kez bastım. Aydınlanan ekranda mesaj uygulamasından üç yeni mesaj bildirimini gördüğümde oturduğum yerde dikleşip uygulamaya girdim. Gelen mesajlar kızlarla olan grubumuzdan gelmişti. Dudaklarımı büzüp Gece ile olan sohbetimize tıkladım ve parmaklarımı yavaşça klavyede gezdirdim.
Siz: Günaydın
Siz: Baban nasıl oldu? (09.42, gönderildi)
Beklediğim birkaç saniyenin ardından uygulamadan çıkıp telefonumu kapattım, yatağın üstüne bırakıp kısa şortumun yukarı toplanan kumaşını düzelttim ve bileğimdeki siyah ince tokamla saçımı yukarıdan dağınık bir topuz yaptım. Ellerimle gözlerimi ovuştururken odamdan çıkıp sağ tarafa döndüm ve mutfağa ilerledim. Kapının önündeyken Yeter'in mükellef bir kahvaltı hazırladığını görüp gülümsedim.
"Of,of,of! Döktürmüşsün yine," deyip dilimleyip tabağa dizdiği salatalıktan bir tanesini alıp ağzıma attım.
"Şefimizden öğreniyoruz bir şeyler." deyip göz kırptı ve elini mutfaktan çıkmam için salladı. "Hadi elini yüzünü yıka da gel, açlıktan bayılacağım şuraya." deyip sağ eliyle krem rengi halının üstünden rastgele bir yeri gösterdi.
Mutfaktan çıkıp sağ taraftaki koridorun karşı tarafında çaprazda kalan banyoya ilerleyip işlerimi hallettim. Mutfağa gireceğim sırada gözlerim kapıya değdi ve o an aklıma dün gece uyumadan bir kaç saniye öncesinde duyduğum kapı sesi geldi.
"Yeter, sen dün gece kapıyı mı açtın?" dört kişilik masanın sandalyeleri karşılıklıydı, sol tarafta kalana, mutfak giriş kapısına yakın olana oturup önümdeki çay bardağını kenara çektim ve bir şeker atıp karıştırdım.
"Hayır, ben açmadım." deyip karşıma oturdu. "Ne oldu ki?" kızarttığı patatese çatalını batırıp ağzına attı.
"Kapı açılma sesi duydum," deyip yeniden kapıya baktım. Gözlerim istemsizce kilit kısmında gezindi.
"Karşı daireden falan gelmiştir." omuz silkip kahvaltısına döndü ve ardından yeniden bana baktı ve sırıttı. "Ne o, sevdiceğin mi geldi sandın?" deyip göz kırptı. Yüzümü buruşturup göz devirdim.
"Ne alakası var ya?" çayımdan bir yudum alıp kahvaltımı yapmaya başladım.
Sohbet ederek kahvaltımızı yaparken odamda bıraktığım telefonumun bildirim sesi geldiğinde gözlerim hafifçe o tarafa kaydı, yeniden önüme döndüğümde gülen arkadaşımla karşılaştım.
"Hadi hadi, git bak." dişimle dudağımı hafifçe ısırıp hızlıca ayağa kalktım ve odama gittim. Elime aldığım telefonumun ekranını açtığımda Gece'den gelen iki mesajı gördüm.
Dişçi: Günaydın
Dişçi: Babamın durumu daha iyi
Dişçi: Doktor kontrole gelene kadar hastanede kalacak
Siz: Anladım, durumu iyi olsun da gerisi önemli değil
Siz: Sen nasılsın
Siz: Yorulmuşsundur hastanede
Dişçi: Biraz yoruldum evet ama dün akşam eve gelmiştim dinlendim az da olsa
Dişçi: Saat geç olmasaydı zilini çalacaktım ama saat geçmişti
Siz: Kapı sesini duydum ben
Siz: Uyumamıştım henüz
Dişçi: Hmm, yolumu mu gözledin yoksa ;)
Siz: Öyle de denebilir
Dişçi: Doktor geldi, daha sonra yazarım
Dişçi: Görüşürüz
Siz: Görüşürüz, dikkat et kendine (09.57, gönderildi)
Telefonumla birlikte mutfağa girip yanımdaki boş sandalyeye bıraktım ve bana dikkatlice bakan Yeter'e döndüm.
"Ne, niye öyle bakıyorsun?" dediğimde çatalının sapıyla kafama vurdu.
"Kıt mısın kızım sen?" ona boş boş baktığımda derin bir nefes aldı. "Ne dedi söylesene!" kendisini geri çekip sırtını sandalyeye yasladı. "Ay illa tek tek sorayım mı Şafak?" merakına ve sitemine gülmeden edemedim ve Gece'nin söylediklerinden önemli olanları Yeter'e de söyledim. Merakını gidermiş olmalıydım ki bende olan bakışlarını tabağına indirip kahvaltısını yapmaya devam etti.
Kahvaltımızı bitirince Yeter üstümü giyinmemi söyleyip hızlıca beni mutfaktan kovduğunda odama gidip üstüme bir lacivert renkte bir kot pantolon ve siyah bluz giyip dolaptan siyah renk, zincir askılı çantamı alarak odamdan çıktım. Yeter de üstünü değiştirmiş kapının önünde telefonuna bakıyordu, geldiğimi görünce telefonunu kapatarak bana döndü.
"Nereye gidiyoruz?" dediğimde güldü.
"Tabii ki alışveriş merkezine!" deyip kollarını iki yana açarak şakıdı. "Kendimize cici kıyafetler alacağız!" kapıyı açıp ayakkabısını giydiğinde asansörü çağırıp beni bekledi. Karşı dairenin önüne gözlerim takıldığında gördüğüm spor ayakkabıyla duraksadım.
"Gece gelmiş sanırım, sen in. Bende geleceğim birazdan." dediğimde asansöre bindi. Kapılar iki yandan çıkıp kapandığında karşıya ilerledim ve sol duvarın dibinde olan düğmeye bastım. Zilin melodisi duyulduğunda elimi çekip bekledim. Geçen birkaç saniyenin ardından gözetleme deliğinin diğer tarafından gelen ışık yok olduğunda delikten baktığını anladım ancak kapı açılmadı ve yeniden ışık gözüktü.
"Gece?" diyerek seslendiğimde yine cevap gelmemişti. Yeniden yere bakıp ayakkabısına baktım, sürekli giydiği ayakkabıydı bu defa farklı ayakkabı giyip gitmiş olmalıydı. İçeriden bakan kişi kimdi bilmiyordum. Beklemekten vazgeçip asansörü çağırmak için düğmeye bastım, aklım çok karışıktı ve ne olduğunu çözebileceğimi düşünmüyordum.
Asansöre bindikten sonra zemin katın tuşuna basıp telefonumu açtım ve rehbere girip Gece'nin numarasını buldum. Asansörden çıktığımda şebekemin çektiğinden emin olduktan sonra arama tuşuna basıp telefonu kulağıma yaklaştırdım. Üç çalıştan sonra karşı taraftan sesini duydum.
"Alo, Şafak?" hafifçe öksürüp boğazımı temizledim.
"Gece, merhaba."
"Merhaba, bir şey mi oldu?" arka taraftan korna sesi geliyordu.
"Hayır, ben şey için aramıştım." yüzüme deyip beni huylandıran saçımı kulağımın arkasına ittim. "Kapının önünde ayakkabını gördüm ve kapıyı çaldım ama açan olmadı." diyerek saçma bir cümle kurduğumda derin bir nefes aldım.
"Ben farklı bir ayakkabı giydim." dedikten sonra kısık sesle bir şeyler söyledi ama duyuldu. "Sağdan git." öksürdüğünü duydum tekrardan. "Annem evdeydi aslında, açmalıydı."
Gözetleme deliğinden bakanın annesi olduğunu anladım.
"Bilmiyorum ki açan olmadı," gözetleme deliğinden birini gördüğümü söylemedim. "Sen şimdi hastanede misin?" binanın kapısını açıp bahçeye çıktığımda merdivende oturan Yeter'i gördüm.
"Evet, doktor babamdan birkaç tetkik istedi. Onları yaptırıyoruz şuan." dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Müsait değilsen sonra arayayım ben," dediğimde Yeter sesimi duyup bana döndü ve ayağa kalktı.
"Tamam o zaman, görüşürüz." bende ona karşılık verip aramayı kapattığımda Yeter yine ne olduğunu sordu ve bende yine anlattım.
"Ne oldu birden bire, sanki puf oldu uçtu adam. Sadece telefonla konuşabiliyorsunuz, yüzünü falan gördüğümüz yok." koluma girip çantasını sol omzuna astı. Cevap vermek istemediğim için sustum.
Son saniye kararlarıyla nam salan Yeter yürümek yerine arabayla gitmeyi tercih ettiğinde çantamdan arabamın anahtarını çıkartıp park ettiğim yere doğru ilerledik. Ben soför koltuğuna oturup kemerimi bağlamaya çalışırken Yeter çoktan koltuğa kurulmuş telefonunu arabaya bağlıyordu, listesinden şarkı açıp ona eşlik ederken bende gülerek eşlik ediyordum.
Alışveriş merkezine yaklaşacağım sırada, herkesin nefret ettiği o karışık yolda önümüze bir adam çıktı. Ben zar zor frene basıp durduğumda adam ellerini kaputa vurup bir yeri gösteriyordu.
"Ay ne oluyor?" Yeter şarkıyı kapatıp aşağı indiğinde bende peşinden indim. Önümüze sniden çıkan adamın yüzünde endişeli bir ifade vardı, elleri titriyor ve yanaklarına gözlerinden yaşlar akıyordu.
"Yardım edin, lütfen yardım edin." sağ elindeki telefonu havaya kaldırdı. "Şarjım yok, lanet olsun arabam bozuldu. Ne ambulansı arayabildim ne hastaneye gidebildim." dediği sırada bir çığlık sesi duydum sol taraftan. Bakışlarım oraya değdiğinde adam koşarak kapıları açık olan arabaya doğru ilerledi. "Dayan hayatım, dayan." o tarafa doğru ilerlediğimde karnı burnunda bir kadın gördüm. Bu kadın oydu; Ayliz.
Gece'den habersiz evine giren kadın.
"Hakan, Hakan. Olmaz, şuan olmaz, hayır." deyip kafasını sağa sola sallıyordu ve üstündeki tişörtü ıslatan teri sebebiyle kumaş bedenine yapışmıştı. Adının Hakan olduğunu öğrendiğim kişi bana döndüğünde olduğum yerden ilerleyip kadının kolundan tuttum. Kadının bakışları bana değdiğinde gülümsedi.
"Sen, Şafak'sın." deyip yeniden hıçkırarak ağlamaya başladığında elimi sıkıca tuttu. "Yardım et lütfen, bebeğimi burada doğurmak istemiyorum. Lütfen," deyip derin bir nefes aldığında ben sol kolundan, Yeter sağ kolundan tuttu. Ayliz'i yavaşça benim arabama yürütmeye çalıştığımızda bacaklarının arasından akan sıvıyı gördüm, sertçe yutkunup yanımdaki Yeter'e baktım. Yüzündeki endişeli bakış ortamızdaki kadındaydı.
Hakan arabamın arka kapısını açıp bizi beklerken Ayliz çığlık atıyor ve yavaş adımlarla yürüyordu.
"Gücünü kaybetme, hadi Ayliz. Arabaya bindikten sonra hemen gideceğiz, dayan." dediğimde kafasını gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldı. Saçı terden dolayı sırılsıklam olmuştu.
Arka koltuğa oturduğunda ellerini yumruk yapmıştı, Hakan da yanına oturduğunda direkt arabaya binip kontağı çevirdim ve hızlıca hastane yoluna girdim, gözlerim karşı sol çaprazımdaki bozulan arabaya değdi. Kapılarını kapatmıştı.
Arkamda çığlık çığlığa ağlayan kadın ve yanında endişeli kocası stres yapmama sebep oluyordu, direksiyonu sıkıca tutup derin bir nefes aldım. Önüme geçen her arabaya korna çalıp sağa ya da sola direksiyon kırıyordum. Bulduğum her boşluğa girip hastane tabelasının gösterdiği yöne ilerledim.
"Ne kadar kaldı? Dayanamayacağım artık!" konuşmasının ardından yeniden çığlık attığında aynadan kısa bir süre ona baktım.
"Az kaldı, üç dakika sonra oradayız, sık dişini!" arabayı kapının hemen önünde durdurduğumda Hakan hızlıca inip hemşirelere ve doktorlara seslendi. Bende arabadan indiğimde giriş kapısının sol tarafında duran Gece'yi gördüm, yanında sigara içen bir adamla konuşuyordu ancak sesten dolayı bize doğru dönmüştü. Hızlıca bana doğru geldi.
"Şafak?" deyip endişeli bakışlarıyla bedenimi süzdü. "Bir şey mi," konuşmasının yarım kalmasına sebep olan şey Ayliz'in arabadan inmesiydi. "Ayliz?" bir arkamda doğurmak üzere olan kadına bir bana bakıyordu. "Siz," dediği sırada hemşire tekerlekli hasta sandalyesiyle Ayliz'i içeri götürdüğünde ben karşımdaki uzun boylu adamın gözlerine bakıyordum. Yorgun gözüküyordu, kaç gündür görmemiştim?
"Yolda kocası aniden arabamın önüne atladı, arabaları bozulmuş. Bende hastaneye getirdim." dediğimde kafasını aşağı yukarı salladı. Esen rüzgâr benim uzun saçlarımı yüzüme dağıtıyor, onun saçlarını ise sağa, sola oynatıyordu.
"Sen," deyip gözlerimi kıstım. "Sen nasılsın, baban nasıl?" üstüne giydiği siyah deri ceketten gelen parfüm kokusu yine onu yansıtıyordu.
"Yorgunum, kaç gündür düzgün uyku uyuyamadım." deyip yüzüme gelen saçlarımı geri itti. "Babam iyi, sonuçlardan sonra büyük ihtimal taburcu olacak." kafamı salladım ancak yine gözlerimi ondan ayırmadım. "Seni," dediği sırada girişten bana seslenen Yeter'e döndük ikimizde.
"Gelir misin bir dakika?" dedikten sonra Gece hemen bana döndü.
"Sen git, daha sonra konuşuruz." kafamı sallayıp Yeter'e doğru ilerledim.
"Ne oldu?" dediğimde kolumdan tutup asansöre doğru ilerletti.
"Hakan bayıldı," kafamı duyduğum cümlenin şokuyla aniden ona çevirdim.
"Ne?"
"Heyecandan bayıldı, müşahadeye aldılar. Bizde doğumhanenin önünde bekleyelim." asansöre bindiğimizde bakışları yüzümde geziniyordu. "Sen o kadını nereden tanıyorsun?" dilimle dudağımı ıslatıp karşılaştığımız ilk günü anlattım. "Ay yok artık!" deyip ellerini pantolonunun cebine koydu. "Her işin ucundan Gece'nin çıkması beni benden alıyor artık!" deyip hafifçe sırıttı. "Seni görünce ne yaptı?" asansörden indikten sonra sol tarafa döndük ve kırmızı renk ve büyük harflerle doğumhane yazan kapının önündeki sandalyelere oturduk.
"Şaşırdı, ne yapsın başka?" bana kısa bir süre baktıktan sonra önüne döndü. Sessizce oturuyorduk geçen dakikalarda. Gözlerim kapalı olan kapıda olsa da aklımda Gece vardı. Asansörün kapısı iki yana açıldığında Hakan koşar adımlarla içeri girdi.
"Nerede?" deyip gözlerini etrafta gezdirdi ve en son doğumhane kapısına baktı. "Nasıl bayılabilirsin gerizekâlı?" deyip sol elini alnına vurdu. "Dirayetini sikeyim senin!" kendi kendine konuşuyordu.
"Hakan, lütfen sakin olur musun?" deyip oturduğum sandalyeden kalktım. "Ayliz şuan içeride, şuradaki kadın görevli sanırım. Ona söyle belki seni içeri alabilirler." deyip köşede bulunan masanın yanında ayakta duran kadını gösterdim.
Hakan hızlıca oraya yürüdükten sonra kadına bir şeyler söyledi ve kadın kafasını sallayarak onu onayladı. Hakan ilerleyen kadının arkasından gittiğinde ise Yeter derin bir nefes aldı.
"İyi oldu karısının yanına gittiği," deyip ellerini dizine koyup ayağa kalktı. "Kantinden kahve alacağım, ister misin?" kafamı iki yana sallayıp gidişini izledim. Pantolonumun cebine koyduğum telefonumdan bildirim sesi geldiğinde üstüne steril kıyafet giymiş olan Hakan doğumhaneye giriyordu. Telefon ekranımı açıp mesaj uygulamasına girdim.
Dişçi: Neredesin?
Siz: Doğumhane katındayım
Siz: Bir şey mi oldu?
Dişçi: Yanıma gelsene
Siz: Ne?
Dişçi: 3. kattayım gelebilir misin?
Dişçi: Ya da dur
Dişçi: Yanında birisi var mı?
Siz: Yok
Dişçi: Bekle
Dişçi: Yanına geliyorum
(Dişçi, çevrim dışı)
Yazdığı mesajlardan hiçbir şey anlamayıp öylece boş boş ekrana baktım. Birkaç dakika sonra merdivenlerden duyduğum adım sesine çevirdim bakışlarımı.
Nefes nefese kalmış bir şekilde sağına ve soluna bakan Gece, beni gördüğünde derin bir nefes alıp yanıma yaklaştı. Bende ayağa kalkıp ona doğru döndüm, tam karşımda durup dikkatlice yüzüme baktı.
"Neden asansörle gelmedin? Yorulmuşsun." söylediğine göre üçüncü kattaydı ve ben altıncı kattaydım. Hastanenin merdivenleri ise anlamadığım bir sebepten çok dikti.
"Asansör uzun süre çıkmayacaktı, her katta biri çağırıyordu. Onunla uğraşamazdım." deyip sağ elini yanağıma bastırdı ve başparmağıyla elmacık kemiğimi okşadı. "Seni özledim Lotus." gözleri gözlerimin arasında mekik dokudu. "Hem de çok özledim." derin bir nefes aldı. "Annemle babamın ani gelişi her şeyi berbat etti." başparmağı elmacık kemiğimin üstünde yarım daireler çiziyordu ve elinin sıcaklığı alev alev yanan yanağıma hiçte iyi gelmiyordu. "Dün merdivenlerde seninle uzun uzun konuşmak istedim ama arabada annem bekliyordu, bekletilmekten hiç hoşlanmıyordu."
"Bende habersiz bırakılmaktan hoşlanmam Gece." sol elimle yanağımdaki elini tutup aşağı indirdim ama elini bırakmadım. "Yanlış bir şey yaptığımı düşündüm, seni kırdığımı düşündüm." dudağımı büzüp kafamı hafifçe iki yana salladım. "Hatta benden sıkıldığını bile düşündüm." tuttuğum elinin parmaklarını kapatıp elimi sıkıca sardı.
"Biliyorum, biliyorum. Bakışlarından, bakmayışlarından; halinden ve tavrından her şeyi gördüm Lotus." kafasını sağ omzuna doğru eğdi. "Kendimi açıklayacaktım, sana karşı uzak olmak isteyeceğim en son şey bile değil, güzel." diliyle dudaklarını ıslatıp derin bir nefes aldı. "Hiçbir şey beklediğim gibi olmadı." gözlerimden bir saniye olsa bile ayırmadı gözlerini. "Eve her geldiğimde seninle konuşmak için can attım. Sana soğuk yaptığımı düşünme diye konuşmak için her fırsatı kolladım ama annem bir şekilde engel oldu." kaşlarımı çattım, annesi neden engel oluyordu ki? "Babamı bahane etti sürekli, ne klinikle ne de seninle konuşabildim." az önce yanağımdan indirdiğim elini elimden çekip yeniden yanağımı okşadı ve yüzüme yaklaştırdığı yüzü kalbimi yerinden oynatacak hale getiriyordu. Tenimi yalayıp geçen nefesi ve delici bakışları beni benden alıyordu. "Özür dilerim, güzel." burnunu burnuma dokundurdu. "Sana kendimi affettireceğim." dediğinde gözlerim heyecanla açıldı. "Ama," heyecanım un ufak olup yere döküldü. "İlk önce annemleri memlekete götürmem gerek." derin bir nefes bıraktım dudaklarımın arasından. "Sonrasında sadece senin olacağım." gözlerinin irleştiğine şahit oldum.
"Tamam, sen annenleri götür." cümlemin devamını getirmedim ve o bunu fark edip güldü.
Tam o sırada doğumhanenin kapısı iki yana açıldı ben Gece'den uzaklaştığım sırada Hakan ağlayarak çıktı içeriden.
"Ne, ne oldu?" hızlı adımlarla yanına ilerledim. Gece de arkamdan ilerleyip sağ çaprazımda durdu. "Ayliz ve bebek iyi mi?" dediğimde kafasını aşağı yukarı salladı.
"Karım ve bebeklerim iyi, bacım." deyip yere oturdu. "Baba oldum," deyip kafasını dizine yasladığı koluna koydu. "Ben baba oldum." deyip gülümsedi. Gece yere çöküp elini karşısındaki adamın omzuna bastırdığı sırada kapı yeniden açıldı ve içeriden iki küçük bebek çıktı doktorun kucağında. Birine mavi takım giydirmişleri diğerine ise pembe. Gülümseyerek çıkan doktorun arkasından sedyede yatan Ayliz'i hemşire çıkartıyordu.
"Şafak, gördün mü?" derken bakışları iki bebeğin üstündeydi. "Bebeklerimi gördün mü?" gözlerinden akan yaşlar yanaklarından süzülüp çenesine akıyordu. "Bebeklerim çok tatlı değil mi?"
"Evet, çok güzel bebeklerin." dediğimde kafasını aşağı yukarı salladı. Ayliz ve bebekler odaya götürülmek için asansöre bindirildiğinde Hakan'a döndüm. "Gelecek olan yakınınız var mı?" dediğimde ayağa kalkıp gözyaşlarını elinin tersiyle sildi.
"Yok, herkes çok uzakta." bizde asansöre doğru ilerledik. "Erken doğum olunca gelemediler." asansör ineceğimiz kata geldiğinde en önde Hakan onun arkasında biz koridorda yürüdük. Kapısı açık olan odaya girdiğimizde iki bebekte annesinin yanında uyuyordu. Aylizbizim geldiğimizi görünce gülümseyip derin bir nefes aldı.
"Şafak," dediği sırada dolan gözlerini gördüm. "Çok teşekkür ederim," başımı hafifçe sağ omzuma doğru eğdim ve gülümsedim. "Aksilikler hep üst üste geldi. Sen olmasaydın ne yapardım bilmiyorum." deyip yanaklarına akan gözyaşlarını sildi ve hafifçe güldü. "Sanırım bebeklerimi yolun ortasında doğuracaktım." dediğinde bende ister istemez güldüm.
"Teşekkür etmene gerek yok Ayliz, siz iyi olun o benim için yeterli." bakışları benim gözlerimden ayrılıp yanımda sessizce duran Gece'ye değdi ve gülümsedikten sonra bebeklerine döndü.
"Bebeklerimin adı için teşekkür ederim." böyle bir cümle kurmasının nedenini anlamadığım için Gece'ye kısa bir süre bakış atıp yeniden Ayliz'e döndüm. O da gülümseyerek bana bakıyordu. "Gece ve Şafak'la tanışın." diyerek iki küçük bebeği gösterdi. Yüzümde şaşkınlığımın izleri olan donuklukla öylece ona baktım. "Şafak, senin sayende sağlıklı bir doğum gerçekleştirdim. Bebeğim senin ismini taşımalıydı." dedikten sonra Gece'ye baktı. "Gece, sen biraz Şafak'la yakışır bir isim kısmında kaldın." deyip omzunu silkti. "Ama olsun," dedikten sonra bebeklerine bakarak güldü. Gece ise kafasını eyvallah dercesine eğdi.
"Sağlıklı olsunlar, o yeterli." ellerini siyah pantolonunun cebine koyup öylece bebeklere bakıyordu. Ayliz kocasıyla konuşmaya başlamıştı ve ben öylece yanımdaki adama bakıyordum. "Eğer biraz daha öyle bakacak olursan Gece ve Şafak'a yakışan isim bulmayacağız. Yakışan bebek yapacağız." deyip yavaşça kafasını bana çevirdi. Dudaklarındaki çapkın gülüşü gözlerime takıldığında o da benim dudaklarıma bakıyordu. "Ne o, hoşuna mı gitti? Gülmeye başladın." o diyene kadar güldüğümün farkında değildim. Gözlerimi hızlıca kırpıştırıp kıvrılan dudaklarımı düzelttim.
"Ne münasebet?" deyip kaşlarımı çattım. "Dalmışım." dediğimde güldüğü için göğsü kıpırdadı.
"Hep öyle dal o zaman," deyip işaret parmağının tersini hafifçe burnumun ucuna dokundurdu. "Hoşuma gitti,"
Dilimi yutmuş olmalıydım ya da felç geçiriyordum yoksa bu adamın kalbimi yerinden çıkaracak derecede olan sözlerine karşı sessiz olmamın başka bir açıklaması olamazdı.
"İyi," dedim birden bire ve önüme döndüm. Yanımdaki adam yeniden güldü.
"İyi olan ne?" dediğinde ben odadan çıkmak için kapıya doğru adım atıyordum. "Hoşuma gidiyor olman mı?" dediği sırada kapıdan çıkmıştım aniden ona döndüğüm için göğsüm karın kaslarına çarpmıştı. Oldukça sertti. Ayrıca uzun olan boyundan dolayı yüzüm göğsüne denk geliyordu. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım, boynum kopmasa dişimi kıracaktım. Her ihtimalde zararlı olan ben çıkıyordum. Ben kendime bir şey yapmasam bile karşımda bana sırıtarak bakan adam kalbimi yerinden söküp çıkaracaktı.
"Sussana sen!" dediğimde kafasını sağ omzuna doğru eğdi. Arkasında birleştirdiği ellerinden biriyle kapı kulpunu tutuyordu, hafifçe çekip kapanmasını sağladı.
"Niye?" deyip kafasını bana doğru eğdi. Bugün ayrı bir kısaydım sanırım. "Sözlerim rahatsız mı ediyor?"
"Hayır." bir adım uzaklaştım ama o öylece durduğu yerde kalmayıp bana doğru bir adım attı.
"Sesimi mi duymak istemiyorsun?" bir kaşını hafifçe kaldırdı, dudağının sol köşesi hafifçe yukarı kıvrıldı.
Ben sadece kafamı iki yana salladım ve yine bir adım geri gittim.
"O zaman," dediğinde sözünün yarım kalmasına sebep olan şey bize doğru gelen hemşireydi.
"Pardon, geçebilir miyim?" elindeki serumları sıkıca tutuyor ve yol vermemizi gülümseyerek bekliyordu. Gece kolumdan tutup beni kenara çektiğinde ben kadına mahçup bakışlar atmakla meşguldüm ama karanlık bir odaya girdiğimizde karşımdaki adama doğru döndüm. Kendisi sağ tarafımda bulunan kapıyı kapatıp elini belime doğru götürdü. Ben temasından dolayı kendimi öne doğru çekip elinin temasından uzaklaşmayı beklerken göğsüne çarpan yüzüm beklenmedikti. Kafamı hafifçe geriye yatırıp yüzüne bakmayı düşündüm ama bu defa duvarla kafam arasına koyduğu eline değdi saçlarım.
"Kaçamazsın," dediğinde bana yakın olduğundan dolayı tenime işleyen nefesi bir kor alev gibi yakıp kavuruyor ve dokunduğu yeri dağlıyordu. Kafasını küçük bir hareketle aşağı yukarı hareket ettirdiğinde burnumun ucuna değen burnu gözlerimi kapatmama sebep oldu.
"Kaçmıyorum," fısıltım dört duvar arasında dolaşıp karanlık odanın boşluğunda yok oldu ama yine de beni duydu.
"Kaçmıyorsun ama yaklaşmıyorsun da," başımın arkasındaki elini aşağı indirip belimi tuttu ve beni yeniden kendisine doğru çekti. "Konuşturmuyorsun ama sesimi duymamakta istemiyorsun." boştaki eliyle şakağıma dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Konuşturmuyorsun çünkü seni heyecanlandırıyorum." gözlerimi açtım ama yüzüne bakmadım. Saçıma dokunduğu elinin işaret ve baş parmağıyla çenemi tutup kafamı yukarı kaldırdı. "Öyle değil mi?" bakışlarım öylece yüzündeydi. Nasıl bakıyordum bilmiyorum ama bu halim onu güldürdü. "Öyle, artık eminim. Güzelim," gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp kendime geldim.
"Hayır, yok." kendimi geri çekip kafamı iki yana salladım. "Ne alaka?" dediğimde dudakları iki yana kıvrıldı ve göğsü yavaşça titredi.
"Heyecanlanmak bile bu kadar yakışır mı bir insana?" ellerini benden çekip pantolonunun cebine koydu ve kafasını sağ omzuna doğru eğip gözlerini baştan aşağı üstümde gezdirdi. Karanlıkta görebilmesi imkansızdı. "Kusursuzsun Şafak." kendimi geri çekip yüzüne baktım öylece.
"Sus sen!" dediğim sırada o gece evinde gülerek ona seslenen kız geldi aklıma. "Sen gerçekten sus!" sinirli bir şekilde ona baktığım sırada etrafıma bakıp arkamda bulunan düğmeye bastım. İki kere yanıp sönen lamba tamamen açıldığında bulunduğumuz odanın ilaç dolu raflarla donatılmış olduğunu gördüm.
"Ne oldu birden bire?" bakışlarım yeniden ona döndüğünde onun gülüşününde solduğunu gördüm.
"Sen git, evde beraber gülüştüğünüz kıza et bütün iltifatlarını." kollarımı göğsümde bağlayıp bakışlarımı başka tarafa çevirdiğim sırada kendimi küçük ve şımarık çocuklara benzettiğim için kollarımı iki yanıma indirdim ve bakışlarımı yeniden karşımdaki adama diktim. Öylece bana bakıyordu. "Ne bakıyorsun?" deyip kafamı hafifçe iki yana salladım. "Yalan mı söylediklerim?" omzumdan düşmek üzere olan çantamı düzelttim. "Hastanedeyim dedin, babam rahatsız dedin. Beni orada bıraktım, heyecanım kursağımda kalmışken eve döndüm." hiç bilmediğim bir gerçeği öğrenmiş gibi şaşırarak baktım karşımdaki adama. "Bir de ne göreyim?" kollarımı iki yana açtım. "Gece eve gelmiş." kaşlarımı çatıp dilimle kuruyan dudağımı ıslattım. "Yoksa hiç gitmemiş mi deseydim?" bir kaşımı hafifçe yukarı kaldırdığımda Gece'de sinirlenmişti ama yine de sessizce bana bakıyordu.
"Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun?" az önce beni izlerken cebine soktuğu ellerini çıkartıp kollarımı iki yanına indirdi.
"Ben düşünmüyorum." deyip bir adım ileri gittim. göğsümde sert bedenine değiyordu. "Sen düşünmeme neden oluyorsun." derin bir nefes verdi, sıcak nefesi yeniden yüzüme değdiğinde abarttığımı düşündüm ama geri adım atmadım. Neler düşündüğümü, neler hissettiğimi bilmiyordu. "Hastanede destek olmak için yanına gelmek istedim. Hayır dedin," gözleri gözlerimin arasında mekik dokudu usulca. "Mesaj attım, üstünkörü cevap verdin. Bende tamam dedim, hastanede sonuçta. Müsait değildir daha sonra döner bana dedim. Dönmedin." bu defa geri adım atan Gece'ydi. "Ayliz'i hastaneye getirmeseydim ne bana dönecektin, ne de yanıma gelecektin değil mi?"
"Sen," deyip kaşlarını çattı. "Sana yalan söylediğimi düşünüyorsun!" kafasını sağ tarafa çevirdi ve yeniden bana baktı. "Gelip sorsaydın ya." dilini dişinin üstünde gezdirdi. "Gelip sorsaydın bana o kız kim diye. Cevap vermez miydim sana?" dizlerini kırarak boyuma doğru eğildi. "Sorsaydın bana hastaneye gittin mi, yalan mı söyledin bana diye." gözleri eskisi gibi sevgiyle bakmıyordu, ruhu çekilmiş gibiydi bakışları. "Aklında kurmaktansa bana geldeydin ya Şafak."
"Ne diyorsun ya sen?" sesim yavaş yavaş yükseliyordu. "Yanına geleyim mi demedim mi sana?" hızlı nefes alıp verdiğim için kalbimin atışlarını hissedebiliyordum. "Kabul etmeyen sendin, bir de üstüne yüzsüz gibi yanına mı gelecektim?" o geri gitmesine rağmen bir adım ileri gittim. "Senin nezdinde yüzsüz birisi miyim ben Gece?"
"Yanıma gelmek sana göre yüzsüzlük mü Şafak?" bakışları gözlerimden bir saniye bile ayrılmıyorken diyecek cümlem kalmamıştı. Çok ileri gitmiş miydim? Hiçbir şey bilmiyordum. "Kafanda kurup bana kin beslemişsin bunca zaman. Kus hepsini ya. Tutma içinde," deyip kısa bir süre sustu. "Bitti mi içindekiler?" sinirli bir şekilde nefes vererek güldü. "Bittiyse sus, beni dinle." duruşunu dikleştirdi. "Sana yalan söylediğimi düşündüğün o saniyelerde babamı hastaneye getirmiştim, doktor yatışını yaptırmıştı ve benimde refakatçi olarak kalmam gerekiyordu. Bu yüzden evden birkaç parça kıyafet almaya gelmiştim." deyip kollarını göğüs hizasında birleştirdi. "Annem ve kardeşimde evde kalmak istediği için onları da yanımda getirdim." gözleri gözlerimdeydi yine. "Duyduğun ses kardeşimin sesidir büyük ihtimalle. Bana hiçbir zaman abi demez, adımla seslenir." çok dikkatli bakıyordu. Sanki az önce sinirden köpüren ben değilmişim gibi bakışlarımı kaçırıp yok olmak istiyordum. "Bu süreçte ne klinikle ne de seninle konuşmaya fırsat bulamadığımı söylemiştim. Annem, evdeyken bir saniyeliğine olsa bile telefonu elime almama izin vermedi, gereksiz şeylerle ilgilendiğimi düşünerek. Hastanedeyken zaten babamla ilgilenmekten ben bakamıyordum." bir şeyi söylemeyi unutmuş gibi kaşlarını kaldırdı. "Ayrıca sen beni hep hastanedeyken arıyordun. Bir kere görüntülü aradığında evdeydim." deyip omuz silkti. "Onda da yanlışlıkla aramışsın zaten." çalan telefonunu cebinden çıkartıp ekrana kısa bir süre bakıp aramayı sessize aldı. "Bugün sabah babam apar topar memlekete gitmek isteyince doktorla konuştum, tahlil sonuçlarının çıkmasını beklememiz gerektiğini söyleyince gidemedik bir yere." telefonu yeniden çaldığında derin bir nefes verdi. "Ve şimdi sonuçları çıktı." aramayı yeniden sessize aldı.
Ağzımı açmadan öylece ona bakıyordum. Bakışları bana değdiğinde cam kırıklarının üstüne düşmüşcesine canım acımıştı. "Şimdi eğer aklında kurmana sebep olan soru işaretleri bittiyse gidiyorum." diyerek sağ tarafımda kalan kapı kulpunu tuttu. "Ayrıca bana güvendikten sonra benimle bağ kur, güven olmadıktan sonra kara sevdaya da düşsen, dağ da delsen, çöl de aşsan işe yaramaz." kapıyı açıp odadan çıktı. Kapıya doğru döndüğümde bir umut arkasına bakar diye bekledim ama bakmadı. Merdivenleri hızlı adımlarla inip gözden kaybolduğunda beni bıraktığı yerde kaldım.
Sinirlendiğimde ya da kırıldığımda bir volkan gibi patlıyordum ama sonrasında gıkım bile çıkmıyor köşeme siniyordum.
İleri mi gitmiştim bilmiyordum, bildiğim tek şey vardı; kalbimi kırdığı için kalbini kırmıştım. Ama böyle yapmak istememiştim, sadece konuşmak istemiştim. Yanaklarımı şişirip derin bir nefes vererek ofladım.
Suyun ortasındaki lotus yeniden yalnız kaldığında kavurucu güneş tepedeydi, gece gideli çok olmuştu.
Gece gideli çok olmuştu.
Bölüm sonu.
Bu bölüm yazarken beni çok yaraladı. Birazcık mutsuz bitti ama olsun, değil mi?
Bölüm hakkındaki düşüncelerinize önem veriyorum, unutmayın.
Gelecek bölümlerden haberdar olmak için ve alıntıları görmek için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.
İnstagram, tiktok: z.nesa_
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |