16. Bölüm

1.5

Z. Nesa
z.nesa_

Herkese selam, yeni bölümümüz geldii.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım lütfenn.

Keyifli okumalar.

Dört yanlış cevap bir doğru cevabı, bir hatalı davranış bir doğru davranışı ve bir kötülük bin iyiliği silerdi defterden. Silinenler başka bir sayfaya yazılırdı. Kapkara, taş gibi bir sayfaya yazılır ve hatta kazınırdı. Günler geçer yanlışlar, hatalar ve kötülükler unutulmazdı.

Bir kötülük bin iyiliği silerdi. Peki ya kötü bakış da iyiliği siler miydi?

"Şafak kendine gel!" Gece yanaklarıma hafifçe vurup saçımdaki havluyu çıkarttı ve saçlarımı geri itti. Ne zaman beni koltuğa oturttuğunu ve ne zamandan beri ağladığımı hatırlamıyordum. Gece sürekli yanaklarıma akan yaşları siliyor ancak yerine yenileri ekleniyordu.

"Ne yapacağım ben?" ağlamaktan çatallaşan sesim kulağıma çok çirkin gelmişti. Gece önümde diz çökmüş yanaklarımı siliyor ve bakışlarındaki hüzünle yüzüme bakıyordu.

"Yapacağımız şey belli." saçlarımı okşadı bir eli. Diğer eli ise sol bacağımın yanında koltuğa yaslıydı. "Gidip konuşacağız ve bu yanlış anlaşılmayı düzelteceğiz." kafamı hızlı bir şekilde iki yana salladım.

"Konuşsak bile inanmazlar, arkamızdan konuşmaya devam ederler." yanaklarıma avuç içlerini bastırdı.

"İlk önce sakin ol, konuşurlarsa sustururuz. Bunun için ağlama." bir anda kalkıp sağ tarafıma oturdu ve beni kendisine çevirdi. "Bak bana," yaşlarla dolan gözlerimi yüzüne kaldırdım. "Düzelteceğim, söz veriyorum." yanaklarımı sildi. "Adının kirlenmesine izin vermeyeceğim." bakışları ve sözleri yemin eder gibiydi.

"İnanmazlar, konuşmaya devam edecekler." dudaklarım titrediğinde başparmağını dudaklarıma bastırdı.

"Sakin ol, inanmasınlar. Yine de konuşacağım. Gerekirse yeni bir hayata başlayacağız." derin bir nefes aldı. "Şimdi uyuman gerek." elimi tutup parmaklarını parmaklarıma kenetledi. "Hadi kalk," sözlerini dikkate alıp ayağa kalktım. Oturma odasından çıkarken ya da yatak odama girerken elimi bırakmadı. Ben yatağımın kenarına otururken o dolabıma doğru ilerledi. Kısa bir süre duraksadı ama dolap kapağını açtı. Gözlerini değdirmiyordu kıyafetlerime.

"Orada özel bir şey yok." dediğimde kafasıyla onaylayıp kafasını kıyafetlerime doğru çevirdi ve içine sinen bir pijama takımımı çıkarttı. Yanıma gelip bana doğru uzattı.

"Kendin giyebilir misin?" kafamı usulca aşağı yukarı salladım. "Tamam sen giyin, ben kapıda bekliyorum." odamdan çıkıp kapıyı kapattı. Kapının ortasındaki camdan gölgesini görebiliyordum.

Giymem için getirdiği pijamalar, üstünde kiraz desenleri olanlardı. Hiç umursamayıp üstüme geçirdim. Gece kapıyı iki defa tıklattığında derin bir nefes alıp bornozumu ve saç havlumu makyaj masamın önündeki sandalyeye bıraktım.

"Giyindim, gelebilirsin." kapı kulpunu yavaşça aşağı indirdi. Uzun boyuyla kapının en üst kısmına bile değebilirdi. Başını kaldırıp yüzüme baktı daha sonra ise saçlarıma.

"Saçlarını kurutsak iyi olacak." deyip etrafa bakındı. "Saç kurutma makinen nerede?" yanında durduğum makyaj masamın çekmecesini açıp makineyi çıkarttım. Gece bana doğru gelip makinenin fişini prize taktı.

Ben sandalyeye oturduğumda arkama geçti. Bir eliyle saçlarımı okşarken diğer eliyle saç kurutma makinesini tenimi yakmayacak bir şekilde uzaktan tutuyordu. Gözlerim aynadan hareketlerini izliyor, hiçbir davranışını kaçırmak istemiyordum.

Saçlarımla ilgilenirken önemli bir iş yapıyor gibi ciddiyete bürünmüştü, kaşlarını çatmış en küçük bir hatayı bile yapmak istemiyor gibiydi.

Saçımda ıslak bir yer kalmadığına emin olduktan sonra makineyi kapatıp makyaj masamın üstünde bulunan saç lastiğimi eline aldı. Beklemediğim bir hareket yaparak saçlarımı üçe ayırdı ve kaşlarını daha çok çatarak saçlarımı örmeye başladı. Dudaklarımda küçük bir tebessüm, gözlerimde yaşlarla tüm davranışlarını seyrediyordum.

Aynadan göz göze geldik. Dudaklarına çekingen bir gülüş yerleşti. "Aslında saç örmeyi pek beceremem ama bu gece rahat uyuman için denemek istedim." saçımın ucuna lastik takıp eğildiği yerde dikleşti. Elimi saçıma atıp omzuma getirdim.

Örgü sıkı olmasa da düzgündü. Saçım çok uzun değildi, omuz hizamdan biraz aşağıdaydı.

"Olmuş mu? Eğer olmadıysa açabilirim." parmakları lastiğe uzandığında elini tuttum.

"Hayır, güzel olmuş. Kalsın," deyip oturduğum sandalyeden kalktım ve ona doğru döndüm. "Teşekkür ederim." kafamı sağ omzuma eğdim. "Her şey için," diye ekleyip kollarımı boynuna doladım. Bu hareketim için parmak uçlarıma kalkmam gerekiyordu.

Ona sarılmak için her şeyi yapardım.

Hareketleri duraksadı. Daha sonra ilk önce parmakları değdi belime usul usul kollarını doladı vücuduma. En sonunda kafasını boynuma gömüp öylece bekledi.

"Teşekkür edecek bir şey yok güzel." dediğinde kollarımı geri çektim. Benden uzaklaştığında ellerini belimden çekmemişti. "Şimdi sen kafandaki o düşüncelerin hepsini bir bir siliyorsun ve uyuyorsun." deyip göz kırptı. "Anlaştık mı?"

"Ama," konuşmamı engelleyip işaret parmağını dudaklarıma bastırdı ve yüzünü yüzüme doğru eğdi.

"Aması yok, uyuyup dinlenmen lazım." küçük bir çocuğun elinden tutar gibi sımsıkı tuttu elimi. Yatağımın yanına gelince yatak örtüsünü kaldırıp eliyle yatağı işaret etti. "Hadi uzan." gözlerim gözlerine değdiğinde içimdeki isteksizlik, umutsuzluk bir anda yok oldu ama yine de üzüntüm yerini koruyordu.

İtiraz etmeyip yatağa uzandım. Sol tarafıma, ona doğru dönüp kolumu büküp elimi kafamın altına koydum. Gece ise bana doğru eğilip pikeyi üstüme örttü. Gözleri yüzüme tırmandığında ise dudakları bir şaheser gibi iki yana kıvrıldı. Kalbinden kalbime güçlü bir çekim akarken gözlerinde gördüğüm ihtiyat kaybettiğim huzuru yeniden kazanmamı istiyor gibiydi.

"Rahatça uyu," sol elini saç diplerimden başlayarak saç uçlarıma kadar gezdirdi. "Ben buradayım." derken histerik bir şekilde güldü. "Çıksam bile binadakilerin çoğu tetiktedir."

"Özür dilerim." fısıldayışım dört duvar arasında kaybolmuştu.

"Şşş," gözlerini kapattı kısa bir süre. "Özür dilemek yok." başparmağını yanağımda gezdirdi. "Her şeyi düzelteceğim. Sen sadece uyu." eğilip şakağıma dudaklarını bastırdı.

Gözlerimi kapatıp günün bir an önce bitmesini diledim. Yatağın kenarının çöktüğünü hissettim, saçlarımdaki el bir saniye bile ayrılmamıştı. Gerginlikten kasılan vücudum gevşerken gözlerim açılmamak için yemin etti.

Saçımdaki el benden uzaklaştığında yanağımda bir nefes hissettim. "Söz veriyorum her şeyi düzelteceğim." yanağımda dudaklarını hissettim. Yataktan kalktığında zihnim yavaş yavaş benliğini yitiriyordu.

***

Sabahın erken saatlerinde bir an, hiçbir sebep yokken uykudan uyanmış ve dün gece yaşananları düşünerek sırıtmıştım ancak o güzel anların ardından bir bomba misali patlayarak kendini belli eden olay bütün güzellikleri bozmuştu. Duvara dönük olan bedenimi sol tarafa çevirdim. Yanımda, dün akşam olmadığına emin olduğum bir sandalye duruyordu ve sandalyenin üstünde küçük bir yastık.

Yataktan kalkıp omzumdan sarkan örülmüş saçımı geriye attım. Gece'nin girmiş olma ihtimali vardı. Yine de evde olmasını dileyerek odamdan çıkıp diğer odalarda gezindim ve beklediğim gibi Gece'nin olmadığını gördüm.

Elimi yüzümü yıkamak için banyoya gidecekken telefon zil sesimle duraksadım. Dün gece o karışıklıkta nereye koyduğumu bilmediğim için ilk önce duraksayıp sesin geldiği odaya girdim. Oturma odasında, koltuğun üstündeydi.

Telefonu elime alınca arayanın Gece olduğunu gördüm.

"Alo,"

"Alo, günaydın lotus. Ben uyandırmadım değil mi?" sesi yankılanıyordu.

"Günaydın, hayır sen uyandırmadın. Uyanmıştım zaten."

"Harika, seni çok güzel bir yere götürmek istiyorum." birkaç hışırtı geldi karşı taraftan. "Çabucak hazırlanabilir misin?" dudaklarımı aralayıp konuşacakken Gece yeniden konuştu. "Tabii ilk önce kahvaltı yapacağız."

"Nereye gideceğiz?" sesim merak doluydu.

"Sürpriz desem?" derken sesi güldüğüne dair ipuçları veriyordu.

"Peki," dudaklarım onunla her konuştuğumda tebessüm eder ya da iki yana kıvrılırdı. "Dün gece,"

"Onu hallettim, düşünüp kendini üzme." kaşlarımı çattım. Bu arada dolaptan giymek için kıyafetlerimi çıkartıyordum.

"Nasıl?"

"Üzümünü ye bağını sorma güzel." giymek istediğim bluz ve pantolonu yatağın üstüne bıraktım. "Sen şimdi hazırlan ama bir şey yeme. İlk önce kahvaltı yapmaya gideceğiz." gülümseme yine benim dudaklarımdaydı.

"Tamam o zaman. Hazırlandığımda seni ararım."

"Tamamdır, bekliyorum." aramayı sonlandırıp kısa bir duşa girdim. Saçlarımı kurutup ilk önce üstümü giyindim ve daha sonra saçımı sıkı bir at kuyruğu yapıp abartı olmayacak bir şekilde makyaj yaptım. Aynadan kendime son kez bakıp çantamı omzuma astım. Gece'yi arayıp telefonu kulağıma doğru tutarken evden çıkıp kapıyı kilitliyordum.

"Hazır mısın Şafak?" aramayı yanıtlar yanıtlamaz hemen bunu sorması hoşuma gitmişti.

"Evet hazırım. Aşağı iniyorum şimdi." asansörü çağırdım. Gözlerim merdivenlere takıldı. Asansörün kapıları iki yana açıldığında bir an önce aşağıya inmek için hızlıca tuşa basıp kapıların kapanması için olan diğer tuşa bastım.

"Arabam kapının önünde, bekliyorum." aramayı sonlandırmak istemiyordum. Derin bir nefes alıp onaylarcasına mırıldandım. Karşı taraftan gelen gülme sesiyle alt dudağımı ısırdım. "Yanıma gelene kadar kapatma telefonu." bu sözüyle dudaklarım iki yana kıvrıldı.

"Peki," son heceyi istemsizce uzatıp kafamı sağ omzuma doğru eğdim. Durduğum yerde hafifçe sağa sola sallanırken işaret parmağımı asansör kabinin duvarında gezdiriyordum. "Sen ne zaman gittin? Uyumuştum duymadım."

"Bütün gece yanındaydım, sabah erkenden işlerimi halletmek için çıktım." sabah gördüğüm sandalye de uyumuştu büyük ihtimalle.

"Sandalyede mi uyudun?" dediğimde hafifçe mırıldandı. "Her yerin ağrımıştır." istemsizce dudağım büküldü. "Keşke yanıma," derken bir anda sustum. Gözlerim söylediğim cümlenin utançlık etkisiyle irice açıldığında elimi dudaklarımın üstüne kapattım. Karşı taraftan yüksek sesle atılan o kahkahayı duydum.

"Ne dedin?" derken yine gülüyordu. "Duydum ama tekrar söyle." gülüşünü durduramıyordu. Asansörün kapısı açılınca hızlı adımlarla binadan çıktım.

Binanın tam önüne park ettiği arabasının kaputuna yaslanmış duruyordu. Sağ elinde telefonu tutuyor, sol elini ise siyah pantolonunun cebine koymuştu. Kafasını aşağıya eğmişken gülüyordu.

Arkamdaki kapı ses çıkararak kapandığında kapıya doğru döndü. İkimizde peş peşe telefonu kulağımızdan çektik. Ben önümdeki merdivenleri inip ona ilerlerken gözlerini benden çekmiyordu.

"Hadi," derken çok heyecanlıydı. "Ne dediğini söyle." küçük bir çocuğun, annesinin getirdiği market poşetlerini açmak için yaşadığı o heyecan vardı sesinde ve davranışlarında.

"Duymuşsun işte, neden tekrar söyleyeyim ki?" kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Boyu uzun olduğu için ona bakarken sürekli kafamı kaldırmam gerekiyordu.

"Tekrar duymak istiyorum." deyip sol elimi tuttu.

"Diyemem ki. Bir an ağzımdan kaçtı." dudakları iki yana kıvrıldı.

"Dersin, hadi söyle." gülmek üzereydi. Kendisini zor tutuyordu.

"Aman ne ısrar ettin ya!" elimi elinden çekip kollarımı göğsümde birleştirdim. "Yanımda yatsaydın dedim yanlışlıkla." kaşlarımı çatıp kafamı sağ tarafıma çevirdim. "Yanlış söylemiş olamaz mıyız?" dediğimde kafasını yukarı kaldırarak kahkaha attı.

Ona bakmamak için büyük çaba sarf ediyordum. Beklemediğim bir anda eğilip sol yanağıma dudaklarını bastırdı. Ellerimi göğsüne bastırıp hızlıca geri ittim ve arkamda kalan binaya baktım.

"Ne yapıyorsun? Birisi görecek."

"Görmezler, görseler de hiçbir şey yapamazlar." dudağındaki o muzip gülümseme, gözlerindeki tatlı bakış dün akşamdan beri içimi yiyip bitiren o tedirginliği yok etmeye yetmişti. "Hadi gidelim. Acıkmadın mı?"

"Acıktım." yanımdan geçip arabanın kapısını açtı. "Buyrun efendim," dün akşam yaptığı hareketi yapıp sol eliyle koltuğu gösterdi ve hafifçe öne eğildi. Bu hareketi her yaptığında gülüyordum. Arabaya binip kemerimi bağladım.

O ise hızlı adımlarla kendi yerine geçip kemerini taktı ve arabayı çalıştırdı.

"Bildiğim çok güzel bir mekân var, oraya gidelim ister misin?" sağ eliyle direksiyonu çeviriyor, bakışlarıyla aynaları kontrol ediyordu ve kısa bir an da olsa bana bakmaya çalışıyordu.

"Olur, sen beğendiysen gidelim." dudaklarında bir gülümseme oluştu. Kafamı önüme çevirdim. Söylediğim çoğu cümlede gülüyor ve beni utandırıyordu.

"Bana güvenin gözlerimi yaşartıyor." kısa bir an duraksadı. "Keşke klinikte de böyle güvenseydin." dudaklarını büzüp bana döndü. "Bu kalbimi kırdı lotus."

"Travmalarım vardı, ne yapsaydım?" sözlerim sitemliydi ama gülüyordum. "Hem o konuda babama bile güvenmem." kafasını sağa sola salladı. Bir anda ciddiyete büründüm. "Sahi kırıldın mı?" kaşlarımı havaya kaldırıp öne doğru eğildim. Karşıya baktığı için gözlerini göremiyordum.

"Kırıldım tabi," deyip diliyle dudaklarını ıslattı ve sol taraftaki aynaya baktı.

"Özür dilerim o zaman." el freninde olan elinin üstüne elimi koydum. "Seni bilerek kırmak istemem Gece." bakışlarının donuklaştığını hissettim. İlk önce elinin üstündeki elime daha sonra yüzüme baktı. Beklemediğim bir anda elimi sıkıca tuttu.

"Bilerek kırmazsın biliyorum. Şaka yapıyordum, korktuğun için neden kırılayım?" ve yine hayran olduğum o gülüş belirdi dudaklarında. "Özür dilemene gerek yok." bakışlarımdaki o durgunluğun geçmediğini görünce arabayı sağa çekti ve bana doğru döndü. "Bak bana, gerçekten kırılmadım." başparmağı elmacık kemiğimi ve gözümün altını okşadı. "Bu ifadeni hiç sevmedim. Hadi gül artık." kafasını sol tarafa eğdi. "Kırılmadım sana, istesen de kırılmam." derin bir nefes aldım ve gülümsedim. "Ha şöyle," inciye benzeyen dişlerini göstererek güldü.

"Kırılmadıysan kahvaltıya gidelim mi?" sesimi biraz kısıp gözlerine odaklandım. Kafasını geriye yatırıp kahkaha attı.

Yanımda olduğu zamanlarda sürekli gülerdi. Bu huyunu çok seviyordum. Yanımızda biri olduğunda gülmek istese sessizce gülerdi, yalnızken de hiç düşünmeden yüksek sesle kahkaha atardı.

"Çok mu acıktın?" derken anahtarı çevirdi ve arabayı yeniden çalıştırdı.

"Hem acıktım hem de sürprizini merak ediyorum. Hemen yiyip öğrenmek istiyorum." heyecanımı hissedip bana döndü.

"Bende benimle kahvaltı yapmak istiyorsun diye acele ediyorsun sanmıştım." dediğinde kafamı aşağı eğip kıkırdadım. "Senin düşüncen başkaymış."

"Seninle kahvaltı yapmak içinde heyecanlıyım." hafifçe ona doğru yaklaştım. "Ama akşam yemeği yemek daha hoşuma gidiyor." fısıldayışım ve nefesim tenine çarpmıştı. Bakışları yüzümde dolaştı.

"Öyle mi?" dedi benim gibi fısıldayarak. Bakışları dün akşamki gibiydi. Beni utandıran cinstendi.

"Öyle." burnu hafifçe burnuma sürtündü ve o anda kısa bir süreliğine gözleri dudaklarıma kaydı.

"Şafak," gözlerim gözlerinden ayrılmamak için binbir çaba sarf ediyordu.

"Hı?" kaşlarımı cevap bekler gibi havaya kaldırdım.

"Eğer kahvaltıya gitmezsek benim açlıktan gözüm dönecek." derken sertçe yutkundu ve kendisini geri çekip diliyle dudaklarını ıslattı.

"Tamam canım, gidelim. Ne olmuş sanki?" deyip çantamın kulpunu omzumdan indirdim.

"Ne?" derken kafasını hızlıca bana çevirdi ancak tekrar yola bakmak zorunda kaldı ama bu bana tekrar bakmasına engel olmadı. "Ne dedin?"

"Gidelim dedim. Ne oldu ki?" kaşlarını çatıp kafasını iki yana salladı.

"Hayır hayır. Ondan önce ne dedin?" ilk başta ne dediğimi hatırlayamadım ama hatırlayınca sırıtmaya başladım.

"Canım dedim." dudağının sağ tarafı hafifçe kıvrıldı.

"Canın mıyım sahiden?" mutluluğu sesinden bile belliydi.

"Öyle olmak istemez misin?" böyle konuşmak ve ona dikkatle bakmak yanaklarımın kızarmasını sağlıyordu.

"En çok istediğim şeylerden ikincisi olabilir Lotus." kaşlarımı çattım ama dudaklarımda ufak bir tebessüm vardı.

"Birincisi ne?" kafasını hafifçe çevirip gözlerime baktı. Bakışları bile gülüyordu sanki.

"Diş hekimi olmak." beklemediğim bir cevap olduğunda yüzümdeki tebessüm solmasına sebep oldu.

"Ay senin şu diş aşkın beni benden alıyor, Gece!" kısa bir an kahkaha attığını duydum.

"Diş aşkım değil de başka bir aşkım mı seni alsa acaba?" gözlerini kısıp bana döndü. O sırada arabayı kenara çekip durdurmuştu. Sol eli direksiyonu tutarken bana doğru döndü. Bakışlarındaki ima yanaklarımın daha çok kızarmasına sebep oluyorken önüme döndüm. Aynı zamanda da elimi yanağına koyup kafasını öne doğru çevirmeye çalıştım.

"Bakma şöyle! Ne oluyor sana?" dediğimdd daha yüksek sesle kahkaha attı.

"Ne oluyormuş? Bir şey olduğu yok güzel." ona kınayıcı bir şekilde baktım.

"Geldik mi? İnelim artık. Yoksa bana inme inecek." dediğimde kafasını geriye atarak güldü. Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Sende bir haller var! Her şeye gülüp duruyorsun." gülüşünü zar zor durdurup kemerini açtı ve beklemediğim bir anda bana doğru eğildi. Sol elini karnımın üstünden geçirdi. Nefesi sol yanağıma vururken gözleri gözlerimden yanağıma ve oradan da dudaklarıma kaydı.

"Senin yanında gülmemek en büyük ayıp olur." burnunu yanağıma değdirdi ve hafifçe boynuma doğru eğdi başını. Derin bir nefes aldığını hissettim o sırada gözlerim kapandı. "Senin yanında sarhoş olmamak büyük ayıp olur Lotus." gözlerimi açıp etrafta gezdirdim. Bir an önce inebilir miydik artık? Eli belimi sarmayıp daha ileri gitti. Kapıyı açtı. "Ama bunlardan önce karnımızı doyurmalıyız." deyip göz kırptı ve geri çekildi.

Ben tarumar olan benliğimle öylece durup ona bakarken Gece sırıtarak kemerini açıyordu. Derin bir nefes alıp elimi kemerin kilidine koydum ancak kemer çoktan açılmıştı. Gece şaşkın yüzüme bakıp güldüğünde kafamı kaldırdım.

"Sen," deyip yeniden kemerin kilidinr baktım. Diyecek cümleleri toparlayamıyordum.

"Evet, ben senin aklını başından alıyorum Lotus." imalı laflarından kaçmak için açtığı kapıyı ittirip arabadan indim. Kaçmak bir yana dursun uzaklaşamamıştım bile. İki adım ilerlediğim sırada peşimden gelip kolunu sağ omzuma doğru attı ve beni kendisine çekti. "Nereye gidiyorsun güzel?" kafasını bana doğru eğip göz kırptı.

"Kahvaltıya gidiyorum. Nereye gidebilirim ki?" dediğimde sessiz bir mırıltıyla onayladı dediğimi.

"Benden kaçıyorsun sanmıştım." kafasını hafifçe eğdi. "Yanlış anlamışım demek ki."

"Aynen, bence de yanlış anlamışsındır." adımlarımı hızlı hızlı atıp kahvaltı yapacağımız restorana doğru ilerledim. Gece arkamdan gelirken gülüyordu. Duyabiliyordum.

Geldiğimiz yer denizin kenarındaydı. İstanbul'un en güzel yeri denize yakın olan yerlerdi. Çok severdim deniz ve denize benzeyen her şeyi. Çitlerle etrafı çevrilmiş, ahşapla inşa edilmiş bir mekandı. Masalar çitlerin ardında bir düzenle dizilmişti. Müşteriler gülerek ve sohbet ederek kahvaltı yapıyordu.

Belimde hissettiğim baskıyla arkama döndüm. Gece gülümseyerek bana bakıyor ve kaşlarıyla ilerideki boş masayı gösteriyordu. Onu bekletmeden yanıma gelmesi için kenara çekildim ve masaya doğru ilerlemek için bir adım attım ancak sağ elimin içinde hissettiğim eli, parmaklarımı sıkıca tutan parmakları duraksamama ve ona dönmeme sebep oldu. Ben ona dönünce kendisi de bana baktı ve elimi daha sıkı tutup masaya doğru ilerledi. Bakışlarım ellerimize indiğinde yüzümde küçük bir tebessüm canlandı.

"Gece, oğlum hoş geldiniz." yaşlı bir adam bize doğru gelirken Gece elimi bırakmak zorunda kaldı ve yaşlı adamla birbirlerine sıkı sıkı sarıldılar.

"Hoş bulduk Alim amca." dediğinde adının Alim olduğunu öğrendiğim adam Gece'nin sırtına hafifçe üç kez vurdu ve geri çekildi. Uzayan beyaz sakalları, gülünce kısılan gözleriyle samimiyetini bize gösteriyordu. Gece bana doğru gelip elini belime koydu. "Tanıştırayım Şafak." bana döndü ve sağ eliyle yaşlı adamı gösterdi. "Alim amca, benim için çok kıymetlidir. Ayrıca kendisi Erdem babanın yakın bir dostudur." dediğinde Alim amca gülümseyerek bana bakıyordu.

"Memnun oldum kızım, sende hoş geldin." deyip elini uzattı. Beklemeden elini tuttum.

"Bende memnun oldum Alim amca, hoş buldum." Alim amca oturmamız için boş bir masayı gösterdiğinde karşılıklı oturduk. Gece ise serpme bir kahvaltı söyleyip bana döndü.

"Gören hemen seviyor seni." derken dudaklarında büyük bir tebessüm vardı. "Haklılar da, sevilmeyecek gibi değilsin." gözleri gözlerimin arasında mekik dokurken bakışlarımı masanın üstündeki örtüye indirdim. "Sürekli utanıp kafanı mı çevireceksin?" kollarını masaya yaslayıp dikleşti. "Bu halin de güzel, razıyım." dudaklarımda bir gülüş canlandığında gözlerimi yeniden gözlerine çıkardım.

"Sürekli böyle mi konuşacaksın?" bu defa dudakları aralandı ve dişlerini göstererek güldü.

"Konuşmayayım mı?" oturduğumuz masa dört kişilikti. Biz sağ tarafa, çitin yanındaki sandalyeye oturmuştuk ve sol tarafımızdaki sandalye boştu. Gece sağ kolunu yanındaki sandalyenin sırtına doğru uzattı ve sol kolunun büküp dirseğini çite yasladı. Parmakları sakallarını sıvazlarken gözlerini üzerimden çekmiyordu. "Konuşmamı istemiyor musun yoksa?"

Kendimi yanlış anlattığımı düşündüm ve hemen kafamı iki yana salladım. "Hayır konuşmanı istiyorum ama bilerek beni utandırmaya çalışıyorsun." bu defa sol kolunu kendisine çekip dirseğini masaya yasladı ve elini yumruk yapıp şakağına bastırdı.

"Utanınca yanakların kızarıyor ve daha da güzel gözüküyorsun." kafamı hafifçe önüme eğip kaldırdığım gözlerimle ona baktım. "Benim gördüklerimi görsen bakmadan edemezdin Lotus."

"Aşktan gözün kör mü oldu Gece Aytürk?" büyük bir cesaretle sorduğum soruyla Gece sırıtmaya başladı.

"Kör edenler utansın Şafak Dergiz." bu defa cesaretim gözlerine bakmamı ve genişçe gülmemi sağlamıştı.

"Utan utan nereye kadar?" dediğimde Gece kafasını geriye atarak güldü. O sırada restoranda çalışan garsonlardan biri siparişimizi getirip tabakları masaya yerleştirdi.

Gece bir dilim ekmeğin üstüne kaymak sürüp üstüne bal sürdü ve bana baktı. "Utandığın hallerin çok hoşuma gidiyordu," deyip elindeki ekmeği bana uzattı. "Cesaretli halini görmeden önce." ekmekten bir ısırık aldığımda gülüşümü soldurmadım. "Kusursuz yaratılmışsın sanki. Hiç bir kusurun yokmuş ve ben bunu şimdi fark ediyormuşum gibi."

"Ben değil de sen kusursuz yaratılmışsın." kollarımı önümde birleştirdim, masanın üstünden çekmedim. "Merhametin, gücün, sevgin öylesine güzel ki. Ömrüm boyunca izlemek istiyorum." dudaklarımı büzdüm. "Ve anlatmak, herkese duyurmak istiyorum." bu defa kafasını eğen Gece oldu.

"Bu bir evlilik teklifi miydi?" dedi gülüşünün arasında. Bense gülerek omuzlarımı silktim. Gece dilini dudaklarının üstünde gezdirdi. "Belki iyi anlaşarak tanışmadık ve kavga ettik, doğru." çayından bir yudum içti. "Ama elimden geldiğince sana olan duygularımı belli etmeye çalışıyorum, hiç çekinmeden." derin bir nefes aldı. "Tepkin, cevabın ne olur bilmiyorum. Ama ben eminim Şafak," deyip sağ elinin parmak uçlarını birleştirip göğsünün sol tarafına, kalbinin tam üstüne hafifçe vurdu, üç kez. "Buraya işliyorsun," yutkundum. "Hemde en derine."

Kalp duyguların doğduğu yerdir. Nefret, öfke, hüzün, sevgi ve aşk belki de daha nice duyguların doğup da hüküm sürdüğü yerdir. Bazı duygular kalbi kirletir, rengini çeker ve kapkara bir taşa benzer; bazıları ise bir baharın yeşerttiği çiçeği anımsatır, bir deniz kıyısı gibi kokuturdu.

***

"Gel hadi," elimi sıkıca tutup kapıdan içeri girmem için yardım etti. "Dikkat et, yavaş." gözlerimi kapatmam için bağladığı siyah kumaş parçasından dolayı hiçbir şey göremiyordum. "Şimdi birkaç merdiven çıkacağız." iki merdiveni bile o kadar zor çıkmıştım ki vazgeçip geri dönecektim ancak Gece beklemediğim bir şey yapıp bir kolunu bacaklarımın altından geçirdi, diğer koluyla da sırtıma bastırıp beni kucağına aldı ve ben bu ani hareketi yüzünden kollarımı boynuna dolamak zorunda kaldım.

"Gece, ne yapıyorsun?" sesim onun yanında olduğum her an gibi şen şakraktı.

"Seni kucağıma aldım." diyerek açıklama yaptığında gülmeden edemedim.

"Ben çıkıyordum ama," halimden memnundum ama beni taşırken yorulurdu. Kaç kat çıkacağımızı bile bilmiyordum.

"Merdiven basamağını göremediğinden ayakların sürekli mermere çarpıyor, canın acısın istemiyorum." dudaklarımdaki gülüş büyürken kalbimin erimiş olabileceğini düşündüm içimde bir şeyler akıyor, nefes almamı engelliyordu. Kendimi toplamak için hafifçe öksürdüm.

"Çıkmadık mı daha?" dediğimde derin bir nefes alarak durdu.

"Şimdi çıktık." beni dikkatlice yere indirdiğinde ellerim gözümdeki kumaşa gitti. "Hayır, şimdi açma. Bekle biraz." ellerim kumaşı açamadan iki yanıma indiğinde anahtar sesi duydum daha sonrasında bir kilit sesi. Koluma doladığı eliyle beni yavaşça kendisine çekti ve ilerlememi sağladı.

Gözlerimdeki kumaşın düğümünü çözdüğünde gözlerimi kırpıştırdım. Etrafa bakındım kısa bir süre. Bulunduğum yer evin koridoruydu. Giriş kapısının hemen karşısında bir, sağ tarafa doğru uzanan koridorda üç oda kapısı vardı. Şaşırdığım tek şey evin boş olmamasıydı. Yepyeni mobilyalar yerleştirilmişti.

"Gece," mırıldanışım sanki içimdendi. Gece kolumdan tutup karşımdaki odaya ilerletti. Girdiğimiz yer mutfaktı. Geniş ve uzun bir mutfaktı. Gün ışığı etrafı yeterince aydınlatıyordu.

"Burada seni hayal ettim." dediğinde ocağın önünü gösterdi. İstemsizce oraya yürüdüm. "Yemek yaparken ki heyecanınla, yüzündeki gülümsemenle hayal ettim." arkama geçtiğinde karnıma doladığı kollarını hissettim. Çenesini sol omzuma bastırıp sıkıca sarıldı bedenime. "Çok güzel olmaz mıydı?"

"O hayalin içinde sende var mısın?" fısıltım dört duvarın arasında yankılandı.

"Olmamı istersen olurum." kafamı göğsüne yasladım ve Gece'nin dudaklarını boynumda hissettim. Kafamı hafifçe ona doğru çevirdim. "Olmanı istersen hayalinde, rüyanda, yanında, yörende, her yerde olurum, güzel."

Bugüne kadar hep güzel demişti bana. Aitlik eki kullanmadan söyleyişi burukça tebessüm etmemi sağladı.

"Ol." gözlerimiz birbirine kelepçeliydi sanki, hiç ayrılmıyordu. "Her yerde ol Gece." gözlerini kapatıp gülümsedi. Tam o sırada kendimden beklemediğim bir cesaretle dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Gece şaşırmayıp dudaklarını araladığında kalbim kanımı daha hızlı pompalamaya başladı. Yanaklarım, boynum, vücudum cayır cayır yandı. Gece kollarımdan tutup bedenimi kendisine çevirdiğinde kollarımı geniş omuzlarına bastırdım, boynuna doğru ilerlettim parmaklarımı. Boyu uzun olduğundan dolayı kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım. Dudakları dudaklarımı tarumar ederken sol elim ensesindeki saçları okşuyordu. Nefesimin bittiğini hissettim ve tam o sırada Gece dudaklarını dudaklarımdan ayırdı. Alnını alnıma yaslayıp hızlı nefesler aldı. Gözlerimi açıp ona baktım.

Gece'de benim gibi büyük bir dikkatle bana bakıyordu. Kendime engel olamayıp gülmeye başladığımda o da güldü. Derin nefes alıyorken gülmek çok zordu. Gece bir anda sağ yanağıma iki kez sert bir öpücük bıraktı.

"Ne güzelsin sen." deyip sol yanağımı da öptü. "Çok güzelsin Şafak." son kez dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Nazeninsin, narinsin." gözlerime baktı. "Güzelimsin."

Bakışları öyle güzeldi ki. Baktıkça bakmak istiyordum. Cesaret yavaş yavaş kanımdan ayrılıyordu.

"Şey," mırıldanıp boynuna doladığım kollarımı kollarına indirdim. "Sen peki?" kaşlarını çattı. Anlamadığı belliydi. "Senin evin nerede?" dudağının sağ kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı.

"Kapı komşusuyuz artık." sağ elimi tuttu ve geri çekildi. "Hadi benim evime de bakalım." diyerek kapıya doğru ilerledik. "Orada da hayal kurarız belki." dediğinde yanaklarım kızarmıştı ama buna rağmen güldüm.

Benim evimden çıkıp karşı kapıya doğru ilerlediğimizde Gece yüzündeki muzip gülüşüyle bana bakıyordu. Elindeki anahtarı kilide doğru ilerlettiğinde benim beklemediğim bir şey oldu. Gece'nin de beklemediği aşikârdı. Yüzündeki gülüş solmuştu.

Kapı içeriden açıldı. Karşımızda turuncu saçlara sahip, çilli bir kadın gözüktü. Yüzündeki gülümseme ile Gece'ye bakıyordu. Bu belki beni sinirlendirmezdi veyahut başka kötü bir duygu doğurmazdı kalbimde ama fark ettiğim, gözle görülür bir detay başımdan aşağı kaynar suların dökülmesine sebep oldu. Kadın elini karnına bastırmıştı ve karnı oldukça büyümüştü.

Kadın hamileydi.

"Ayliz?" Gece'nin mırıldanışı ona bakmamı sağladı ama aklım hâlâ gördüğüm o kadındaydı. Bir açıklaması olmalıydı.

Bölüm sonu.

Ayliz, sen kimsin bacım?

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bu satıra alayım.

Gelecek bölümlerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.

İnstagram, tiktok: z.nesa_

Bölüm : 11.06.2025 16:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Z. Nesa / Gecenin Şafağındaki Lotus | Yarı Texting / 1.5
Z. Nesa
Gecenin Şafağındaki Lotus | Yarı Texting

1.76k Okunma

233 Oy

0 Takip
21
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...