17. Bölüm

1.6

Z. Nesa
z.nesa_

Herkese merhaba, nasılsınız?

Bu hafta sonu üniversite sınavı var, hazır mıyız canlar?

Biraz olsun kafanızı dağıtabilmek için bölümü yayımlıyorum.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Keyifli okumalar.

İnsan kararsız bir varlıktı. Bu özelliğiyle nam salmıştı dünyaya. Birçok konuda kararsızdı ancak en bariz kararsızlığı gözüyle gördüğüne mi inanmalı yoksa kalbiyle hissettiğine mi?

Gözlerim karşımdaki kadını baştan aşağı incelediği sırada Gece'nin bana baktığını hissettim. Bakışlarım ona değmemek için üstün çaba gösteriyordu ancak belimde hissettiğim eli bu çabama engel oluyordu. Ona baktığımda gözlerini bir kere sıkıca kapatıp açtı.

"Hoş geldin Gece," sesi oldukça güzeldi. Mavi gözleri ve turuncu saçları ile oldukça tatlı duruyordu ama kim olduğunu öğrenmediğim sürece bu düşüncem içimde kalacaktı.

"Hoş buldum Ayliz, asıl benim sana hoş geldin demem gerekirdi." dediğinde kafam ışık hızıyla yanımdaki adama döndü. Ayliz'in kahkaha attığını duyduğumda tekrardan ona döndüm.

"Aslında evet, habersiz geldim haklısın." dediğinde kapıyı biraz daha araladı. "Geçsene içeriye." bakışları bana değdi. "Sende hoş geldin." samimi bir gülüş vardı dudaklarında ama gerçek miydi bilmiyorum.

"Geç Lotus." deyip belimden hafifçe ittirdi beni. Tam giymediğim ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdiğimde peşimden de Gece girmişti. Ben giriş kapısının hemen önünde durduğumda Gece sol tarafıma geçmişti. "Anahtarı kimden aldın?" karşımdaki kadın boynunu hafifçe sağ tarafa eğdi.

"Annen verdi, senin evde olduğunu söyledi." Gece elini alnına bastırıp derin bir nefes vererek ofladı.

"Of anne, of!" bana dönüp elimi tuttu. Biz oturma odasına geçerken arkamızdan da Ayliz geliyordu.

"Gece vallahi bilmiyordum böyle olacağını, kapıyı çaldım hatta sen açmayınca ben anahtarla açmak zorunda kaldım." deyip elini karnına bastırdı. "Hamilelikten dolayı sürekli tuvaletim geliyor da," gözlerini kaçırdığı sırada göz göze geldik ve yeniden gülümsedi. "Kötü bir karşılaşma olsa da ben Ayliz," deyip Gece'ye baktı. "Gece'nin eski bir arkadaşıyım." elini uzattığında tutup tutmamak arasında kaldım. Nasıl bir akradaştı bilmiyordum ancak yine de elini tutup sıktım.

"Şafak bende, Gece'nin sevgilisiyim." dediğimde Gece'ye döndü. Bende ona baktığımda yüzündeki şaşkınlıkla ve dudaklarındaki sırıtışla bana baktığını gördüm.

"Çok sevindim." dediği sırada telefon zil sesi doldurdu odayı. Çalan telefon Ayliz'e aitti. Çantasından telefonunu çıkartıp aramayı cevapladığında bakışlarım Gece'de, aklım o kadının gerçekten kim olduğundaydı. "Benim gitmem gerekiyor." derken telefonunu yeniden çantasına bırakıyordu. "Eşim gelmiş, gerçekten kusura bakma Gece." cümleleri samimiydi. Bakışlarından bile üzgün olduğu belli oluyordu.

"Yapacak bir şey yok artık. Sen annemin sana verdiği anahtarı bana ver. Bir daha böyle bir şey yaşanmasın." dediğinde Ayliz çantasından anahtarı çıkartıp Gece'ye uzattı. Bakışları bana değdiğinde gülümsedi.

"Fazla konuşamadık ama sevdim seni." elini göbeğinin altına bastırıp çantasını omzuna astı ve hiçbir şey söylemeden açtığı kapıdan çıktı.

Gece derin bir nefes alıp diğer tekli iki koltuğa oranla büyük ve geniş olan koltuğa oturup bacaklarını genişçe açtı ve dirseklerini dizlerine bastırıp kafasını aşağı eğdi.

"Gerçekten sadece arkadaşın mıydı Ayliz?" televizyonun yanındaki tekli koltuğa oturduğumda Gece başını kaldırıp bana baktı.

"Arkadaşımdı ama annem öyle olsun istemezdi." kaşlarımı çattığımda diliyle dudaklarını ıslattı. "Bakma öyle, suçum yok benim Lotus." sırtını koltuğa yaslayıp ellerini bacaklarının üstüne koydu. "Annem, Ayliz'i çok sever." hafifçe öksürdü. "Benim onunla olmamı isterdi." derken gözlerime bakmıyor, benim olduğum yer dışında her yere bakıyordu.

"Peki Ayliz?" dediğimde uzun zaman sonra ilk kez gözlerime baktı. "O ne düşünüyordu?" kafasını iki yana salladı.

"Sevgilisi vardı," deyip eliyle az önce Ayliz'in oturduğu yeri işaret etti. "Hatta şuan onunla evliymiş." gözlerime baktı.

"O ne düşünüyordu?" dedim yeniden. Bakışlarında belirsiz bir duygu belirdi. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Oturduğum koltuğa yaklaşıp sağ tarafıma geçti ve yere çöktü, dizleri bacaklarıma sürtündüğünde yeniden elektriğe dokunmuş gibi bir akım yayıldı vücuduma. Elimi tutup okşadığında gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.

"Onun düşüncesi ne olursa olsun benim düşüncem hep aynıydı." derken dudaklarındaki gülümseme dikkatimi dağıtıyordu. Her zaman böyle gülüyordu; etkileyici. Gülmediği zamanlarda ise çene kemiği ve sakalları gülüşünün yerini alıp etkiliyordu beni.

"Neymiş?" dediğimde ban biraz daha yaklaşıp saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Bir gün vakti gelecek ve beni çok sevecek bir lotusum olacaktı." başını hafifçe sağ omzuna eğdi. "Ve oldu." diliyle dudağını yalayıp göz kırptı. "Sahiden seven bir lotusum var mı sence?" dediğinde kendime engel olamayıp güldüm.

"Bilmem var mıdır?" dediğimde o da benimle birlikte güldü. Bende ona doğru eğildiğim için aramızdaki mesafe iyice azalmıştı.

"Var olmalı." burnunun ucu burnuma değdiğinde gözleri dudaklarıma bakıyordu. Hafifçe gülüp elimi yanağına bastırdım, bana yaklaşıp dudağımı kendisine esir edecekken kendimi geri çekip onu da ittim. Bu hareketim onu daha çok güldürürken ayağa kalktım.

"Evini gezmeyecek miydik?" ayağa kalktığında yeniden aramızdaki boy farkı kendisini belli etti. Elimi tutup beni kendisine çektiğinde aramızda hiç mesafe kalmamıştı. Sol kolunu omzundan atıp kafamı göğsüne bastırdığında salondan çıkmıştık. Dudaklarımı şakağımda hissettiğimde gülümseyip gözlerimi kapattım.

"Haklısın hayal kuracaktık." dediğinde kafamı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerini bana indirip göz kırptığında yeniden önüme döndüm.

Giriş kapısının hemen karşısında bulunan kapıyı açtığında benim evimdeki mutfağın aksine siyah dolapları olan ancak pencereden giren ışıkla oldukça ferah gözüken bir mutfak karşıladı bizi.

"İşte burası bana nefis yemekler yapacağın o mutfak." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Niye hep ben yemek yapıyorum?" arkama geçip sandalyeye oturduğunda kafasını duvara yasladı.

"Orası senin mutfağındı," derken işaret parmağıyla giriş kapısını göstererek benim evimi kastetti. "Ve senin olduğu için sen kullanmalısın."

"Burası benim mutfağım değil ama?" dediğimde kaşlarımı kaldırdım. Dudaklarını büzdü.

"Ben çok çabuk hasta olurum." deyip dirseğini masaya koyup çenesini avuç içine bastırdı ve öylece baktı bana. "Hasta olduğumda da hiç halim olmaz biliyor musun?" gözlerini irice açıp dudaklarını hafifçe büzdüğünde yanakları sıkılıp sevmelikti.

"Ya, öyle mi?" deyip kalçamı masaya yaslayıp ona döndüm.

"Hım hım ve ben hasta olduğumda güzel yemek yemeden iyileşemiyorum." dudağı hafifçe sağ tarafa kıvrıldı. "Sende çok güzel yemek yapıyorsun."

"Bak sen Allah'ın işine." dediğimde gülecek gibi oldu ancak kendisini tutup kolunu indirdi.

"Bu mutfakta," derken parmakları ona yakın olan kolumu okşayıp parmaklarımı tuttu. "Bu marifetli parmaklarla," derken gözleri gözlerime değdi. "Çok lezzetli yemekler yapacağına ve beni iyileştireceğine eminim." kolumu hafifçe kendisine çektiğinde ona olan bakışlarım asla başka bir yere kaymıyordu.

"Çok eminsin." dediğimde beni kucağına çekti ve bacaklarım benim sağ tarafımdan, masanın boşluğundan sarktı.

"Ne o, hasta olursam bakmaz mısın bana?" sağ elinin tersiyle yanağımı okşarken sol kolumu boynuna doladım.

"Bakarım." ensesindeki saçları okşadım. "Hastaykende, sağlıklıykende." dediğimde büyük bir gülümseme sundu bana, gözleri gülüşünden dolayı kısılırken yanağımdaki elini boynuma götürdü. Kafamı kendisine doğru çekti.

"Bu bir evlilik teklifi miydi?" gözlerimi hareket ettiremiyordum çünkü eğer hareket ettirirsem bakacağım tek yer beni kendisine çeken dudakları olacaktı.

"Teklifi eden ben olmamalıyım." hafifçe kafasını sağ tarafa eğdi.

"Vakti gelecek." deyip araladığı dudaklarıyla dudağımı hapsettiğinde sol eli belimi sıkıca sardı. Ensesindeki saçları usulca okşayıp diğer elimle omzunu tuttum. Kapanan gözlerim ve dudaklarıma kapanan dudakları adeta cenneti yaşatıyordu. Bir eli saçlarımı tutup okşadı, diğer eli ise hâlâ belimi sımsıkı tutuyor ondan uzaklaşmamam için elinden geleni yapıyordu. Nefesim bitene kadar ayrılmadım ondan. Dudaklarımız ayrıldığında ise alnını alnıma yaslayıp dağılan saçlarımı geri itti. "Ne yapıyorsun?" dediğinde ikimizde derin nefesler alıp verirken öylece baktım yüzüne. "Ne yapıyorsun, nasıl yapıyorsun da şu kadarcık zamanda beni sana bağlıyorsun?"

"Aşk büyüsü." diye mırıldandım. Gözlerini kapatıp hafifçe güldü ve kafasını aşağı yukarı salladı.

"Haklısın bu sadece aşkın büyüsü." ondan uzaklaştığımda gözlerim yeniden dudaklarına değdi, kızarmış ve şişmişti. Kafamı sağ tarafıma çevirip kucağından kalktığımda o da oturduğu sandalyeden kalktı. Yine ellerimizi ayırmadan evin içini gezip konuştuk.

Aşk sahiden de anlatıldığı gibi bir büyüydü. Bir bıçak gibi kalbi deşer en derine yerleşirdi ve asla çıkmaz yeri gelir zarar verir yeri gelir kalbi deştiği yerden renk renk çiçekler yeşertir yeni bir bahçe oluştururdu.

***

"Aşk eski bir yalan, Adem'le Havva'dan kalan." üstümde adımın yazılı olduğu şef önlüğüm başımdaki beremle pastanenin mutfak kısmında çok severek yaptığım o tatlıyı yeniden yapıyordum.

"Hayırdır patron, aşık mı oldun yoksa?" Burcu elindeki boş tabakları bulaşıkhaneye bırakıp yanıma geldiğinde elimdeki sıkma poşetini kenara bırakıp ona döndüm

"Bilmem, belki." deyip omuz silktiğimde Aysel abla, Burcu'nun yanına gelip kafasını iki yana salladı.

"Aşık olmuş da söylemiyor Burcu, bakma sen buna. Anlarım ben." sıkma poşetini yanımdan geçen çalışana uzatıp Aysel ablaya döndüm.

"Neyi anlıyormuşsun?" sağ elimi tezgaha yaslayıp hafifçe eğildim.

"Gözlerin son günlerde parlıyor, yüzünden gülümseme eksik olmuyor. Böyle uzun uzun dalıyorsun." deyip güya benim taklidimi yaptı ve bana döndü. İşaret parmağını bana doğrulttu. "Sen," deyip kaşlarını çattı. "Sen aşıksın." dediğinde kendimi tutamayıp güldüm.

"İnkar etmedim ki." dediğimde birbirlerine bakıp bana döndüler.

"Kız, kız seni Allah ne etmesin." Aysel abla önlüğünü çıkartıp ikimizin kolundan tuttuğu gibi mutfaktan çıkarttı. Pastanenin arka bahçesindeki masalar boştu, bizi o tarafa yönlendirip bir sandalyeye oturmamı sağladı. İkisi de karşıma oturduğunda dikkatli bakışları yüzümde geziniyordu. "Anlat çabuk. Kim, nereli, tanıyor muyuz, yakışıklı mı-" nefes almadan ardı sıra sorduğu soruların hepsi de onunla ilgiliydi. Ellerimi havaya kaldırıp avuç içlerimi ona doğru çevirdim.

"Abla, sakin ol. Önce nefes al, tüm sorularını cevaplayacağım." başımdaki bereyi çıkartıp masanın üstüne koydum ancak dağılan saçlarım yüzüme döküldüğü için tokamı çıkartıp yeniden topladım.

"Şafak!" Aysel ablanın kaşlarını çatıp bana bakmasıyla ellerim saçlarımdayken duraksadım. "Kızım konuşsana, merakımdan çatlayacağım artık!" ellerini masaya bastırıp öne doğru eğildi.

"Tamam, söyleyeceğim." hızlıca saçlarımı toplayıp onlara döndüm. Zihnimde Gece, dudaklarımda minik bir tebessüm varken kalbim yine dört nala koşan bir at gibi hızlıca atıyordu. "Ay heyecanlandım!" deyip ellerimi yanaklarıma bastırdım. Onlar da bu halime güldüklerinde en başından beri yaşadıklarımı, nasıl tanıştığımıza kadar en ince detayına kadar anlattım. Burcu ağzını irice açıp gözlerini de ağzına oranla açtığında gülmekten duramıyordum. Aysel ablaya dönüp kolunu tuttu.

"Abla, bunlar düğün yapar yarın ben sana diyeyim." gülüşümü durdurup ona göz devirdiğimde Aysel abla kolunu bana doğru uzatıp kafama haffiçe vurdu.

"Bakma öyle, haklı kız. Düğüne bizi çağırmazsan küserim Şafak, ona göre." deyip arkasına yaslandı ve kollarını göğsünün üstünde birleştirdi.

"Abla saçmalama, tabi ki çağıracağım." dediğimde birbirlerine bakıp sırıttılar. "Düğün olduğunda," cümlemi tamamladığım sırada Aysel abla kollarını masaya bastırıp öne doğru eğildi.

"Kız," diye fısıldayıp gözlerini etrafta gezdirdi. "Doğru söyle, öpüştünüz mü?" gözlerimi irileştirip ister istemez gözlerimi etrafta gezdirdim.

"Abla sus, öyle konuşulur mu?" deyip sırtımı sandalyeye yasladım.

"Aa, sanki seviştiniz mi diye sorduk." gözlerim sanki mümkünmüş gibi daha çok açılırken bana bakıp göz devirdi sonrasında ise sırıttı. "Öpüştünüz kesin." dilimi bir kez damağıma vurup cıkladım. "Ay tamam, demedim bir şey." deyip kafasını sağ tarafa çevirip boş masalara baktı ve gözlerini bana çevirdi, dudaklarında yeniden bir sırıtma peydah olduğunda "Çağırsana çocuğu, yüzünü görelim bir kere." dedi. Burcu'nun gülüşünü duyduğumda ona döndüm.

"Adam gelirse fermanını kendisi yazmış olur." dediğinde Aysel abla bu defa ona döndü.

"Ne alaka kız?" dediği sırada yüzünde memnuniyetsiz bir ifade vardı.

"Geldiği gibi sorguya çekeceğine eminim." ikimizde aynı anda güldüğümüzde Aysel abla yüzünü buruşturup ayağa kalktı.

"Siz konuşmaya devam edin. Bakın görün, en sevdiği baldızı ben olacağım." işaret parmağını diline dokundurup masaya sürdüğünde gözlerini bizden ayırmadı. "Buraya da yazdım."

"Bende sildim." Yeter elindeki ıslak mendille Aysel ablanın parmağını değdirdiği yeri sildiğinde Burcu ve ben gülmekten ağlayacak hâle gelmiştik. Burcu sırıtarak baktığı sırada Aysel abla öldürücü bakışlarla Yeter'e bakıyordu.

"Sen öyle san zilli!" dediğinde Yeter hafifçe gülüp Aysel ablanın koluna girdi.

"Hayatım, şu kızla," deyip kafasını bir yeri gösteriyor gibi eğdi. "Oradaki oğlan benim sayemde tanıştı." derken ben gösterdiği yere baktım. "Tabi ki beni sevecek daha çok."

"Gece mi gelmiş?" derken ayağa kalkıp etrafa bakındım.

"Beni o bıraktı." dediğinde ona baktım. Elini sol yanağına atıp yüzünü buruşturdu. "Sana güldüm başıma geldi. Tüm gece uyuyamadım dişimin ağrısından." yüzümü buruşturup etrafa baktım yeniden. "Orada, orada." deyip arkamı gösterdi. Arkama döndüğümde ise gördüğüm kişi iki gün mnce görmüş olduğum adam değildi. Tıraş olmuştu, saçlarını geriye taramıştı. Her zaman giydiği siyah pantolonu üstündeydi, beyaz gömleği ve kıvırdığı kumaştan gözüken teni ömür boyu izlemelikti.

"Şafak kızım, manitan olay. Git tadını çıkar." Aysel abla konuşurken diğerleri gülmüştü. Bana doğru gülümseyerek gelen adama yaklaştım.

"Hoş geldin." dediğimde gözlerime baktı.

"Hoş buldum, güzel." deyip sol tarafıma doğru eğildi ve yanağıma dudaklarını bastırdı. "Nasılsın, iki gündür göremiyordum seni."

"İyiyim, bildiğin gibi." deyip pastaneyi gösterdim. "Özledim seni." dediğimde duraksadı.

"Cesaretli halin, utangaç halin." deyip dilini dudaklarında gezdirdi. "Hayranım sana." ellerini pantolonunun cebine koyup kafasını sağ omzuna doğru eğdi. "Bende özledim seni." gözleri saçlarımda gezindi, yanaklarıma, çeneme, dudaklarıma ve burnuma bakınan gözleri en sonunda gözlerime değdiğinde gülümsedi. "Hem de çok," gülümseyip ona baktığım sırada koluna girip onu sol tarafımdaki boş masaya yönlendirdim.

"Madem ki geldin, o zaman tatlı komasına girmelisin." bir sandalye çekip oturduğunda bana baktı.

"Ne?" sorusundan dolayı yanlış bir şey söyleyip söylemediğimi düşündüm. "Seni öpmem gerektiğini mi söylüyorsun?" gözlerimi kapatıp hafifçe güldüm. Normalde olsa, bir kitapta okumuş olsam, bir dizide izlemiş olsam göz devirip geçerdim ama söz konusu ben ve o olduğunda yanaklarım kızarıyor, kalbim daha hızlı atıyordu.

"Sözleriniz yine kalbime dokunuyor Gece Bey." telefonunu çıkartıp masaya koyduktan sonra bana döndü.

"Bende dokunuyor muyum?" gözlerini kısıp hafifçe sırıttı.

"Gece, olduğun yerdeyken dokunmana gerek yok." dilini dudaklarında gezdirip gözlerim arasında gidip geldi gözleri.

"Sahiden hayranım sana." derin bir nefes verdi.

"Tatlılarıma da hayran ol o zaman." deyip hızlı adımlarla içeri girdim. Mutfağa girip az önce fırından çıkardığım tatlıyı dilimlerine ayırmak için bıçağı elime aldığım sırada bileğimde hissettiğim el durmama sebep oldu.

"O cilveler, o süzülüşler, gülüşler." deyip iki yana sallandı Aysel abla. "Kız sende ne cevherler varmış," deyip kolumu çimdikledi. Yüzümü buruşturup boş olan elimle kolumu ovaladım.

"Abla, acıttın." dediğimde sırıttı.

"Gece öpsün de geçsin ablam." deyip sessizce kahkaha attı. Göz devirip pastadan bir dilim alıp tabağa koydum, yanına da küçük tuzlu kurabiyelerden koyup bir bardağa vişne suyu doldurdum. "Sevgini de kattın mı içine kız zilli?" dediğinde gülmeden edemedim.

"Kattım abla, kattım." tepsini elime alıp onu arkamda bıraktığımda titreyen ellerimi zapt etmek zordu.

Arka bahçeye çıkacağım sırada Aysel ablanın mırıltısını duydum. "Maşallah, adı gibiymiş. Gece, kapkara ve asil." hafifçe kulağıma eğildi. "Nasıl da yakışıklı ama," deyip kıkırdadı. Sözleriyle iyice titreyen ellerime tepsiyi düşürmemek için yalvaracak hâle gelmiştim. Gece'nin oturduğu masaya geldiğimde sokakta olan bakışları bana döndü. Tepsiden çıkartıp masaya koyduğum tabağa ve bardağa baktı.

"Gerçekten çok güzel gözüküyor." deyip oturduğu yerde dikleşti. Bende karşısına oturduğumda masanın diğer taraflarına baktı. "Sen yemeyecek misin?"

"Hayır, bunları senin için getirdim." kollarımı masaya yaslayıp dikleştim. Kaşlarını çatıp somurtarak baktı bana ve tabağındaki kurabiyeden bir tanesini alıp bana uzattı.

"Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar." dudaklarıma değdirdiği kurabiyeyi yemeyecek olsam bile zorla yedireceğine emindim. Küçük bir ısırık aldığım kurabiyeyi tabağına, bana yakın bir yere bıraktığında bakışları bardaktaki vişne suyuna değdi. "Ulusal içeceğimiz artık vişne suyu öyle mi?" hafifçe güldüm. "Kırmızı şarap olmasını tercih ederim." gözlerim arasında mekik dokudu bakışları. "Sana daha çok yakışıyor." hafifçe güldüm yeniden. O ise bakışlarını benden çekip çatalıyla pastadan küçük bir parça kopardı, yeniden bana uzattığında itiraz etmeden yedim. Bunun devamında tabağında koyduğum tüm her şeyi yiyip içeceğini içtiğinde arkasına yaslanmıştı. "Eline sağlık, çok lezzetliydi."

"Afiyet olsun, iste hep yaparım." kafasını aşağı eğip güldü.

"İsterim, yapmazsan bozuşuruz." gözlerimi kapatıp güldüm ve kafamı aşağı yukarı salladım. "Bu akşam, güzel bir film varmış. Gitsek mi?" bahsettiği filmi görmüştüm.

"Olur gidelim." dediğimde pantolonunun cebinden iki adet bilet çıkartıp masaya koydu. "Kabul edeceğimden eminmişsin bakıyorum?"

"Film teklifine hayır diyemezdin." sana hayır diyemezdim demek istedim ancak kanımda dolaşan cesaret kırıntıları yok olmaya başlamıştı. Masaya koyduğu telefonu çaldığında aramayı cevapladı, karşı taraf her ne söylediyse ayağa kalktı. "Lotus, kliniğe gitmem gerekiyor. Akşam seni buradan alırım. Olur mu?"

"Olur tabii." bende ayağa kalktığımda sağ koluyla belimi tutup kendisine çekti. Şakağıma dudaklarını bastırıp geri çekildi. Sürekli şakağımdan öpüyordu ve her fırsatta sadece kendisinin öpebileceğinden bahsediyordu. Düşüncelerini bazen anlayamıyordum.

O pastaneden çıkıp arabasına binerken bakışlarımı ondan ayırmadım. Gece, hayatımın orta yerine düşen bir melekti. Tek başına bekleyen o lotusu yalnızlıktan kurtaran su damlasıydı.

Seviyordum.

Gece'yi seviyordum.

Düşünceli halini, gülen dudaklarını, parıldayan gözlerini ve beni utandıran sözlerini seviyordum.

Bölüm sonu.

Yazım yanlışım varsa affola.

Düşüncelerinizi bu satıra alayım şöyle.

Gece aşık olunca tatlı bir şey oldu he. Kerata.

Gelecek bölümlerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.

İnstagram, tiktok: z.nesa_

Bölüm : 18.06.2025 16:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Z. Nesa / Gecenin Şafağındaki Lotus | Yarı Texting / 1.6
Z. Nesa
Gecenin Şafağındaki Lotus | Yarı Texting

1.76k Okunma

230 Oy

0 Takip
21
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...