18. Bölüm

1.7

Z. Nesa
z.nesa_

​Herkese merhaba, nasılsınız?

Yeni bir haftada yeniden beraberiz.

Oy verip yorum yaparak bölüme başlayabilirsiniz.

Keyifli okumalar.

Günler geçer, haftalar biter ve kalbiniz sevgiye daha çok alışır.

Anne sevgisi, baba sevgisi ve diğer sevgiler bambaşka bir duyguydu ancak aşk; kalbinizde açan çiçek gibi sarardı tüm göğüs kafesinizi.

"Aşk böyle bir şey mi sahiden?" yanımda durup dedikodumu yapan Aysel ablaya, Yeter'e ve onları sırıtarak izleyen Burcu'ya baktım elimdeki makyaj fırçasını masaya bıraktığım sırada.

"Dedikodumu yapmayın!" Aysel abla gözlerini irileştirip bana döndü.

"Kız, arkandan değil yanından konuşuyoruz da yine yaranamıyoruz." deyip kafama vurdu. "Konuşma sen git de makyajını tazele." deyip elini kendi dudağına dokundurdu. "Taşırmışsın rujunu, ne biçim makyaj yapıyorsun?" dedikten hemen sonra kafamı önümdeki küçük makyaj aynasına çevirdim ve rujuma baktım. Hiçte bile, taşırmamıştım. Kafamı hafifçe ona çevirip yan yan kendisine baktım. "Şaka şaka, gül diye." deyip kahkaha attıktan sonra bir anda ciddileşip çantasını omzuna attı. "Çok güldük, hadi gidiyorum ben. Çok işim var." bize uzaktan öpücük atıp pastanenin çıkışına ilerlediğinde ben aynadan makyajıma son kez baktım.

"Güzel oldun, yeter artık. Bakma şu aynaya, çatlayacak." Yeter elimden aynayı alıp kenara koyduğunda ayağa kalkıp at kuyruğu yaptığım saçımın ucunu omzumdan geriye attım.

"Bozulmaz değil mi rüzgârdan?" derken elimi saçıma attım.

"Saçmalama, hem bozulsun Gece seni her halinle beğenir." deyip göz kırptığında omzuna vurup çantamı omzuma astım. "Girişte bekleyeyim ben, gelir birazdan." dediğim sırada telefonumun çalmasıyla Yeter ellerini birbirine vurdu. Ona gülüp aramayı cevapladım.

"Alo?" elimi elbiseme bastırıp gözlerimi etrafta gezdirdim. Gelmiş miydi acaba?

"Alo, Lotus?" sesi hayal ettiğim gibi değildi. Ruhsuz ve mutsuzdu. "Sana bir şey söylemem gerekiyor." Yeter yanıma gelip yüzüme kaşlarını çatarak baktığında sessizce ona baktım, dikkatim telefonda derin bir nefes alan adamdaydı.

"Kötü bir şey mi oldu Gece, neden üzgün geliyor sesin?" dediğimde hafifçe öksürdüğünü duydum.

"Biz sinema işini başka bir güne ertelesek olur mu?" omuzlarım çöktü bir anda. Büyük bir heyecanla, gülümseyerek giydiğim elbisenin rüzgârda uçuşan eteğine elimi bastırdım. "Önemli bir işim çıktı, onu halletmem gerekiyor."

"Klinikle ilgili mi?" belki de sorduğum sorunun cevabı beni ilgilendirmiyordu ama yine de merak edip sormuştum.

"Hayır Lotus, memleketten annemler geldi. Babam yolda fenalaşmış. Hastaneye gidiyoruz şuan." derin bir nefes alıp çantamı sıkıca tuttum.

"Önemli bir şey mi, gelmemi ister misin?" Yeter dudaklarını kıpırdatıp bir şeyler söylüyordu ancak anlamıyordum.

"Gerek yok, seni merakta bırakmamak için aramıştım." yeniden derin bir nefes aldığını duydum. "Gerçekten özür dilerim Lotus, böyle oldum istemezdim." dediğinde dudaklarımı sralayıp konuşacakken yüzüme kapanan telefonla kalakaldım.

Telefonu kulağımdan indirip öylece kararan ekrana baktım.

"Ne oldu, gelmeyecek mi?" Yeter'in meraklı bakışları üstümdeydi.

"Gelmeyecek, babası fenalaşmış. Hastaneye gidiyorlar." konuşuyordum ancak gözlerim hâlâ telefonun ekranındaydı, aklım ise Gece'de.

"Neyi varmış ki?" kaşlarını çatıp iki adım geri çekildi. Telefonu sıkıca tutup çantamın içine koydum.

"Bilmiyorum, söylemedi." saçımı düzeltip gözlerine baktım. "Ben eve gitsem iyi olur, yoruldum bugün." Yeter dudaklarını birbirine bastırıp başını sağ omzuna doğru eğdi ve sol elini koluma koyup hafifçe okşadı.

"Üzülme, eminim bir dahakine gidersiniz sinemaya." kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım.

Üzüldüğüm şey sinemaya gidemeyecek olmamız değildi. Üzüldüğüm şey hiçbir şey söylemeden telefonu yüzüme kapatmış olmasıydı.

Yeter'le vedalaşıp kaldırımda ilerledim. Arabam buradaydı ancak yürümek daha iyi olacaktı.

Üzülmek için hakkım yoktu belki ama yine de üzülüyordum. Belki aklıma gelmeyen önemli bir şey olmuştu ve bu yüzden telefonu kapatmıştı, yanaklarımı şişirip derin bir nefes verdim.

Geçen dakikalarda Güneş yavaş yavaş batıyor ve ben eve yaklaşıyordum ancak zihnimdeki düşüncelerin karmaşıklığı netliğe yaklaşmıyordu.

Evimin önüne geldiğimde sitenin kapısını açıp içeri girdim. Kafamı kaldırıp yan yana duran pencerelere baktım.

Benim evimin penceresi sol taraftaydı ve ışıkları kapalıydı ancak Gece'nin evinin ışıkları yanıyordu ve perdesi çekilmiş olmadığı için içeride gezen bir kişiyi görebiliyordum. Dilimi kuruyan dudaklarımın üstünde gezdirdim, gözlerimi etrafta gezdirip kapıya ilerledim. Şifreyi girip binanın kapısını açtım.

Bana yalan söylemiş olabilir miydi yoksa hastaneden dönüşler miydi?

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Sürekli kötü düşünmenin bir anlamı yoktu. Asansörün tuşuna basıp zemin kata inmesini bekledim. Gözlerim etrafa bakıyor ancak şu ana kadar daha alışamadığım bu binanın içinde ilgi çekecek bir yer bulamıyordum. Asansörün kapısı iki yana açıldığında kabine girip dairemin olduğu katın tuşuna ardından kapıyı kapatmak için basılması gereken tuşa basıp aynadan kendime baktım.

Özenle topladığım saçlarım esen rüzgârdan dolayı bozulmuştu, giydiğim elbise ise yumruğumun içine alıp sıktığım için buruş buruş olmuştu. Kapı açıldığında kata çıkıp dairemin önüne geldim, elimdeki anahtarı deliğe sokmaya çalışırken bedenimi hafifçe çevirip arkamda kalan kapıya baktım, içeriden konuşma sesleri geliyordu ve kapının önündeki ayakkabıların bir tanesi Gece'ye aitti. Diğer iki ayakkabı bir kunduraydı, bir tanesi ise siyah ve topuklu bir ayakkabıydı. Ayakkabımı çıkartıp içeri girdiğim sırada kahkaha sesi duydum.

"Ya Gece," duyduğum kadın sesi tanıdık değildi. Kapıyı kapatıp omzuma astığım çantamı askıya astım. Odama gidip dolaptan şort ve tişört çıkartıp belimin sol tarafında bulunan fermuarı açarak elbiseyi vücudumdan çıkarttım. Tişörtü ve şortu giyip askıya astığım çantamdan telefonumu çıkardım. Tam o sırada Aysel ablanın aradığını gördüm, aramayı cevaplayıp hoparlöre aldım.

"Alo." dolaptan bir fincan çıkartıp içine ölçü kaşığıyla kahve koydum ancak su kaynatmadığımı fark edip duraksadım.

"Alo, kız Şafak. Nasıl gidiyor sinema, var mı bir şeyler?" derken sırıttığı sesinden belli oluyordu. Elimdeki cezveye sebilden su doldurup ocağa koydum.

"Sinemaya gitmedik abla, Gece'nin ailesi gelmiş. Babası rahatsızlanmış, hastaneye gitmişler." ellerimi göğsümde birleştirip kalçamı tezgahın kenarına yasladım.

"Ya, bak olmadı bu şimdi. Bir dahakine artık, sende hastaneye gittin mi?"

"Teklif ettim ama istemedi, bende eve geldim." karşı daireden seslerini duymuştum, bunu söylemeli miydim? Vazgeçip kaynayan suyu fincana döktüm. Çekmeceden aldığım çay kaşığıyla kahveyi karıştırıp balkona çıktım. Önümdeki masaya fincanımı koyup siyah pencerenin bir tanesini açıp önündeki sandalyeye oturdum, kafamı sağ tarafa çevirip sokağı seyrettim. Mutfağımın balkonu sitenin giriş tarafındaydı, yatak odamdaki balkona göre daha çok ışık alıyordu. Telefonumdan gelen bildirim sesiyle bakışlarımı parkta oyun oynayan çocuklardan çektim.

Yeter: Gecemin şafağı

Yeter: Akşam hiç kimseye söz verme

Yeter: Pijama partisi yapacağız

Yeter: Fotoğraf*

Açtığım fotoğrafta paketinden çıkmamış yeni pijamalar vardı: bir tanesinin rengi pembeydi, beyaz dik çizgileri vardı; diğerinin rengi ise mordu ve yine diğeri gibi beyaz çizgileri vardı. Birkaç gün önce bu pijamaların linkini atıp çok beğendiğimi söylemiştim, unutmamıştı.

Siz: Mor benim

Yeter: Mor benim

Aynı anda aynı şeyi yazmamıza hem gülüp hem göz devirdim.

Yeter: Salak sen mor sevmezsin ki

Siz: Sen mor giyme diye mor dedim

Siz: Mor benim

Yeter: Bok senin

Siz: Terbiyesiz misin

Yeter: Mor benim

Yeter: Pembe senin

Yazdığı mesajı görüp cevap vermeden uygulamadan çıktım. Evi, evime yakın olduğu için hele ki kendisi arabayla geleceği için fincanımı alıp içeri geçtim. İstisnasız her buluştuğumuzda yaptığım bir tatlıyı yapmak için önlüğümü giyip kahvemden bir yudum aldım.

Gerekli malzemeleri tezgahın üstüne koyup kek hamurunu hazırladığım sırada uzun süredir söylediğim şarkıyı yeniden mırıldanmaya başlamıştım.

İnsanlar zihnini dağıtmak için sevdikleri işlerle meşgul olurlardı, beni ben yapan mutfaktı, mutfakta olmaktı ve mutfağın dahil olduğu her şeydi.

Mutfağın dahil olduğu her şey.

"Belki daha çok hayal kurarız." zihnimde beliren o cümleyle hareketlerim duraksadı. Sertçe yutkunup hamuru yoğurmaya devam ettim. Ancak yine de zihnim o güne gitmişti. Kafamı iki yana sallayıp derin bir nefes aldım.

"Kendine gel ve tatlına odaklan." iç çekip tatlımı yapmaya devam ettim.

Geçen dakikalarda fırına koyduğum kekin kokusu tüm evi sarmıştı. O sırada elimdeki kremşantinin kıvamını kontrol edip kenara bıraktım. Fırından çıkardığım tatlıyı servis tabağına koyup son dokunuşları yaparken elimdeki küçük tabakta kalan iki tane yaban mersinini hızlıca çiğnedim ve kendi kendime gülüp omuz silktim.

"İki tane eksik olsun, bir şey olmaz." dediğim sırada kapıya üç kez art arda vuruldu. Ritimli bir şekilde vurulmasından anlamıştım. Yeter her defasında aynı şekilde vuruyordu kapıya. Önlüğümü çıkartıp koşarak kapıyı açtım.

Yeter elindeki poşetleri havaya kaldırmış sırıtarak bana bakıyordu.

"Gecemin şafağı, ilk misafirini gülerek karşılamalısın." deyip bana doğru geldi. Dengemi sağlayamadığım için geriye sendeledim ancak kapı kulpunu tuttuğum için düşmekten kurtuldum.

"Hoş geldin canım." derken kollarımı bedenine sarıyordum.

"Hoş buldum şekerim." deyip yanaklarımı sulu sulu öptü.

"Yeter, yeter!" dediğimde göz devirip sahte bir şekilde güldü.

"Ha ha ve ha. Yaptın yine günlük şakanı." deyip ayakkabılarını çıkartıp içeri girdiği sırada karşı dairenin kapısı açıldı ve içeriden siyah eşofman takımı giyinmiş olan Gece çıktı. Beni karşısında görmeyi beklemiyordu ki ilk önce duraksadı ve ardından hafifçe öksürüp kafasını eğerek selam verdi.

"Merhaba."

"Merhaba," deyip dilimle dudaklarımı ıslattım. "Baban nasıl oldu, iyi mi?"

Sohbet mi açmaya çalışıyordum yoksa sahiden merak mı ediyordum?

"İyi, daha iyi. Şimdi onun yanına gidiyordum, sonra görüşürüz." deyip merdivenleri hızlıca indi. Ağzımı dahi açıp cevap veremeden görüş açımdan çıkmıştı. Sağ omzumun üstünde hissettiğim ağırlıkla o tarafa döndüm. Yeter çenesini omzuma yaslayıp merdivenlere bakıyordu.

"Ne kadar uzun konuştunuz öyle, maşallah." deyip göz devirdi.

"Babasının yanına gidiyor işte." deyip kapıyı kapattım.

"Başka bir şey olmasın da," deyip avcunun içindeki çekirdeği çitleyip kabuklarını öbür elinin içine koydu.

"Ne olacak, kötüyü çağırmasan olmuyor değil mi?" dediğimde omuz silkip oturma odasına doğru ilerledi. Kafamı iki yana sallayarak peşinden ilerledim. kapının önündeyken koltuğun üstüne koyduğu pembe pijamanın bulunduğu paketi bana doğru attı, son anda tuttuğum paketi göğsüme bastırıp Yeter'e ters bir şekilde baktım.

Odama gidip pijamamı giydikten sonra yanına gittim. Kendisi de mor pijamayı giyinmişti.

"Umarım tatlı yapmışsındır." deyip hızlı adımlarla mutfağa ilerledi. "Buraya onun hayalini kurarak geldim." buzdolabının kapağını açıp gülümsedi. "İşte bu, işte bu!" pastayı koyduğum servis tabağını çıkartıp tezgahın üstüne koydu. Çekmeceden çatal alıp pastaya batıracağı sırada eline vurdum.

"Dilimle ilk önce, ne o öyle mağaradan çıkmış ilk insan gibi dalıyorsun pastaya?" dudaklarını büzüp çatalı masaya bıraktı ve dolap kapağını açıp iki tane tabak çıkardı.

Yeter pastayı dilimleyip tabaklara ayırırken bende onun getirdiği küçük kurabiyelerden iki üç tane yanına koydum. Balkona çıkıp oturduğumuzda Yeter öylece yüzüme bakmaya başladı.

"Ee anlat." kafamı sağ omzuma doğru eğdim.

"Ne anlatayım?" derin bir nefes alıp göz devirdi. "Çok büyütüyorsun Yeter, babası rahatsızlanmış işte." omzumu kaldırıp indirdim. "Ne olabilir başka?" yüzüme baktı konuşmadan.

"Evlerindeki kız kimdi acaba?" deyip tabağındaki pastadan yemeye başladı. Arada bir de bana attığı kaçamak bakışlara denk geliyordum.

"Akrabasıdır, abartma." deyip bende önümdeki yiyeceklerime döndüm. Evlerinde kız olduğunu nereden bildiğini sorgulamadım. Brnim gördüğüm ayakkabıları görmüş olmalıydı. Geçen dakikalarda hava serinlemeye başlamıştı. Bizde içeri geçip koltuğa uzandık, Yeter'in öve öve bitiremeyip açtığı filmi izlemeye çalışıyor ama sürekli kendimi telefona bakarken buluyordum. Mesajlaşma uygulamasına girip öylece bekledim. Derin bir nefes alıp yanaklarımı şişirdim.

"Yaz, yaz." sol tarafıma döndüğümde Yeter televizyona bakıyordu ancak dikkatinin bende olduğunu belli etmişti. Telefona dönüp Gece'nin sohbetine tıkladım.

Siz: Gece selam

Siz: Baban nasıl oldu?

Siz: Daha iyi mi? (21.23, görüldü)

"Oha yazmanı mı bekliyormuş?" derken bana doğru eğilmişti. Elimle kafasını geri itip ters bir şekilde baktım.

"Geri çekil göremiyorum!" elimi kafasından çekip yeniden eğildi.

"Bende bakacağım, sus." dediği sırada mesaj geldiğine dair bildirim sesi geldi.

Gece: Daha iyi

Gece: Eve geldim duş alacağım

Gece: Daha sonra yeniden hastaneye geçeceğim

"Bu bilgiyi neden bize verdin Gece Bey?" Yeter alttan alttan sırıtırken telefonumu kendisine çevirdi. Bende kendime çekince bana doğru eğilmek zorunda kaldı ve tam o sırada telefondan şuan duymak istemeyeceğim bir ses geldi.

"Siz ne yapıyorsunuz orada?"

İkimizde koltukta uzanmış haldeydik. Yeter benim üstümde duruyor ve inatla telefonumu almaya devam ediyorken ikimizde aynı anda ekrana döndük. Gece'yi görüntülü aramıştık. Karşımda üstü çıplak bir Gece vardı. Omzuna attığı havlusuyla ekrana gülerek bakıyordu.

"Ay!" deyip üstümdeki Yeter'i ittim.

"Yine ne i-" aramayı kapatma tuşuna basıp telefonu koltuğa attım.

"Lan çocuğun yüzüne niye kapatıyorsun?" derken gözleri irileşmiş, ağzı beş karış açık kalmıştı.

"Çıplaktı." dediğimde omzuma vurup beni itti.

"Salak, hiç çıplak erkek görmedin mi sanki?" deyip sırtını koltuğa yasladı. Omzumu silkip bildirim sesi gelen telefonuma döndüm. Dokunmaya korkarak ekranı açtım.

Gece: Yüzüme kapattın

Gece: Sanırım yanlışlıkla aramıştın?

Gece: :) (21.28, görüldü)

"Bir de üstüne görüldü mü attın?" deyip başını iki elinin arasına alıp iki yana sallandı. "Rezillik!"

"Senin yüzünden!" deyip telefonumun ekranını kapattım. "Üstüme atlamasaydın aramayacaktık!" dediğimde aniden bana döndü.

"Sen orada takılı kaldın, çok mu etkilendin söylenese?" deyip omzuyla omzumu itti.

"Salak mısın Yeter?" deyip önüme döndüm. Gülmek istiyordum ama gülemezdim.

"Hadi hadi, etkilendin itiraf et." göz devirip izlemediğimiz televizyonu kapattım. Yeter yine itiraf etmem için ısrar ederken gülmeden edemedim. Konuşmalarımız, sohbetimiz uzadıkça uzadığında saat gece yarısını göstermişti bile.

Yeter'e uyuması için çarşaf vs getirdikten sonra odama gidip yatağıma uzandım. Bakışlarımı tavana sabitledim. İstemsizce aklıma o kadının samimiyetsiz gülüşü geliyordu, kendi kendime göz devirip sol tarafıma döndüm. Gözlerimi kapatıp uyumak için elimden gelen her şeyi yaptım, en son hiç inanmadığım o koyunları sayma oyununu bile yapıyordum. Tam o sırada kapı kapanma sesi duymuştum, adım sesleri ve tekerlek sürükleme sesini duyduktan sonra uykuya yenik düşüp uyumuştum.

Gözden uzak olan gönülden de ırak olur derler. Sevdiğin bir kişiyi bir gün bile görmesen özlersin, ancak zaman geçtikçe göremediğin kişinin sevgisinin de gönlünden düştüğünü hissedersin.

Bölüm sonu.

Gece Beyciğimin babası, hasta olacak zaman mıydı?

Düşünceleriniz nedir?

Satır arası yorumlarda sizleri görmek istiyorum, yorum yapmayı unutmayın.

Gelecek bölümlerden ve alıntılardan haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.

İnstagram, tiktok: z.nesa_

Bölüm : 25.06.2025 12:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Z. Nesa / Gecenin Şafağındaki Lotus | Yarı Texting / 1.7
Z. Nesa
Gecenin Şafağındaki Lotus | Yarı Texting

1.78k Okunma

233 Oy

0 Takip
21
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...