Herkese merhaba, uzun zaman sonra GŞL evreninde yeniden buluştuk. Nasılsınız?
Lafı çok uzatmadan oy vermenizi ve yorum yapmanızı rica ediyorum ve sizi bölüme uğurluyorum.
Adını bilmediğimiz duygular kalbin her yerini kaplar, belki çiçekler açtırır belki de tuğlalarla duvar örerdi. Çiçeği sulamak için duygunun adını öğrenmek ve o duyguya sahip çıkmak gerekirdi. Duvar örüldüğünde ise duyguyu söküp atmak gerekirdi.
Duvarlar yoldaş olur bize, sırdaş olup sırlarımızı saklar. Yıllar geçer ve o duvar daha da sertleşir, dışarıdan kırmak için uğraşanlar pes edip sizi o duvarın ardında bırakır.
Adını bilmediğimiz o duygu kalbinize hiç uğramamış olsaydı duvar örülmez ancak yine de yapayalnız kalırdınız. Bir lotus çiçeği gibi. Lotus çiçeği suyun içinde, her şeyden uzakta, tek başına kalır ve yanına birisinin gelmesi için sabırla beklerdi.
Telefonumun duvar kağıdındaki lotus çiçeğine odaklanıp düşüncelerimden uzaklaşmayı istedim. Düşüncelerim bir sarmaşık gibi zihnimi sarıp kalbime ilerlerken gözlerimin önünde Gece'nin silüeti belirdi.
"Bayılacağım sanırım." telefonumu yatağın üstüne atıp ayağa kalktım. Saçlarımı omzumdan geriye attım ve pencereden dışarıya baktım. Kendi evime geleli bir saat, gece yarısı olalı yarım saat olmuştu. Ona uykumun geldiğini ve uyuyacağımı söyleyip vedalaşmıştım ve beklemediğim bir anda yeni bir şok gelip bulmuştu beni.
Benimle bir akşam yemeği yemek istediğini söylemişti. Yanlış duyduğumu düşünsemde o bana beklentiyle bakmış, kabul etmemi büyük bir heyecanla beklemişti. Ben ise elim ayağıma dolaşmış bir şekilde kabul etmiştim. Tam o sırada dudaklarında beliren o paha biçilemez gülümseme adını bilmediğim o duygunun bir sarmaşığa dönüşmesini sağlamıştı.
"Neden böyle oluyor?" hızlı hızlı çarpan kalbim göğüs kafesimi kırmayı hedefliyordu sanırım, başka açıklaması olamazdı. Ellerimi pencerenin altındaki mermere yaslayıp öne doğru eğildim. Aşağıda poşetin içinden bir şeyler yiyen köpeği görünce gözlerim etrafta onu aradı. Bugüne kadar bir çok kez köpekleri beslediğini görmüştüm. Binanın alt kısmında köpeğin sol tarafında yere çökmüş bir halde köpeğin yanında bekliyordu. Köpek karnını doyurmuş olacak ki poşetten uzaklaşıp Gece'nin bacaklarına sürtündü.
"Doydun mu kızım?" deyip köpeğin kafasını okşadı. "Seni burada aç mı bırakıyorlar?" köpek iki kez havladığında onun gülüşünü duydum. "Yarın yine buralarda ol, karnını doyurayım." köpek Gece'nin elini yalayıp kafasını dizine sürttü. Gece ayağa kalkıp gideceği sırada aniden hapşuruğum geldi, kendimi ne kadar sıkarsam sıkayım durduramamış, kısık sesle hapşurmuştum. Kafasını yukarı kaldırıp bana bakacağını düşündüğüm için hafifçe geri çekildim ama beklediğim gibi olmadı. Beni duymadığı için sevinirken yeniden bir şok dalgası yayıldı bedenime. "İyi yaşa lotus." alt dudağımı ısırıp pencereyi kapattım ve perdeyi çektim.
"Nasıl anladın benim olduğumu, kahin misin nesin?" mırıldana mırıldana yatağıma uzanıp uyumak için rahat bir pozisyon bulmaya çalıştım. Gözlerimi kapatmamla açmam bir olmuştu. "Yarın akşam ne giyeceğim ben?" bütün şık kıyafetlerimi gözümün önüne getirip güzel bir kombin düşünmeye çalıştım. Uykum her şeyden ağır basınca günü bitirmiş oldum.
Saatin kaç olduğunu bilmediğim bir zaman diliminde kapı zilinin çalmasıyla uykumdan uyandım. Telefonumdan saate bakıp gece 3 olduğunu gördüğüm gibi korkum büyüdü. Gecenin bu saati kim gelmiş olabilirdi ki?
Kapı deliğinden bakıp kimseyi göremeyince temkinli bir şekilde kapıyı açıp koridora çıktım. Üstümde hello kittyli pijamalarımın olmasını sorun etmeyip merdiven korkuluğuna yaslandım ve aşağı eğildim. Gece de benim gibi aşağıya eğilmiş kim olduğunu görmeye çalışıyordu. Bir anda kafasını kaldırıp yukarı bakmasıyla uykudan kıstığı gözlerini gördüm.
"Senin de mi zilini çaldılar?" uykudan uyandığı için boğuk çıkan sesi benim uykumun dağılmasına sebep oldu. Kafamı aşağı yukarı sallayıp onayladığımda nefesini vererek ofladı. "Ne oluyor gece gece?"
"Sana sormak lazım Gece." uykulu halimle kurduğum cümleye kısık sesle güldü. Gece'nin karşı dairesinin kapısı açıldığında yöneticimiz Nermin Hanım ve eşi Tevfik Bey dışarıya çıktı.
"Gece oğlum, ne oluyor, bu ses nedir, sen mi çaldın zili?" peş peşe sıraladığı sorularla Gece onlara döndü.
"Hayır Tevfik Bey, kim olduğunu bilmediğimiz biri zillere basıp kaçmış. Onu konuşuyorduk." deyip üst kattaki beni işaret etti. Nermin Hanım sırtına atıp göğsüne doğru sardığı şalıyla bana baktı.
"Şafak kızım, gel bakayım şöyle." deyip eliyle aşağı inmemi işaret etti. Kendi evimde, kapının hemen yanındaki askılıktan ince hırkamı üstüme geçirip aşağı indim.
"Efendim Nermin Hanım?" son iki basamak kala durdum çünkü tam önümde Gece vardı.
"Sen gördün mü kim çaldı zili?" gözlerini kısarak karnının üzerindeki sağ elinin üstüne diğer elini koydu.
"Görmedim Nermin Hanım." sorduğu soruların saçmalığıyla göz devirmek istesem de kendimi tutmam gerekiyordu. Kendisi ve eşi koskoca binanın tüm dedikodularının başıydı.
"Hırsız olmasın Tevfik?" gözlerini irice açıp kocasına döndü. "Koş bir bak aşağıya. Sor herkese evlere girmiş mi diye." kocasını resmen yanından ittiğinde gülmemek için kendimi zor tuttum.
Tevfik Bey ise koca göbeğiyle karısının sözünü ikiletmeyip aşağıya indi. Gece bana doğru dönüp gülüşünü bastırmak için elini alnına yasladı.
"Ee çocuklar?" deyip gözüne taktığı kenarları çiçekli boncuklarla süslü gözlüğü, boynundan geçirdiği gözlüğün ipi ile tam bir müfettiş gibiydi. Gece bana yandan bir bakış atıp Nermin Hanıma döndü. "Siz tanışıyor musunuz?" deyip işaret parmağıyla önce beni sonra Gece'yi gösterdi.
Evet dersem eğer bütün binaya tanıştığımızı söyleyecekti. Bu sorun değildi ancak yeri geldiğinde en ufak bir açıkta bile ikimiz hakkında söylentiler çıkaracaktı. Hayır dersem Gece bana kırılacak, akşam yiyeceğimiz yemek için hevesi kaçacaktı.
Bir kesin ve bir çekingen cevap bina boşluğunda yankılandığında Nermin Hanım gözlerini kısmış, Gece ise yüzündeki dumur ifadeyle bana dönmüştü.
"Aaa çocuğum. Karar verin, tanışıyor musunuz yoksa tanışmıyor musunuz?" gözlüğünü gözünden uzaklaştırıp burnunun ucuna itti. Ben konuşmak için dudaklarımı aralayıp ne diyeceğimi bilemeyerek duraksadığımda Gece söze girdi.
"Daha yeni yeni tanışıyoruz Nermin Hanım, malum yeni taşındım buraya." deyip sahte bir şekilde gülümsedi. Nermin Hanım da kafasını yavaş yavaş aşağı yukarı salladı.
"Tanışın tanışın, tanışın da kaynaşın." deyip muzip bir bakış attı gözlüğünün üstünden. Aşağıdan gelen adım sesleriyle oraya döndüm. Tevfik Bey elindeki peçete ile alnının terini silerken ağır adımlarla buraya geliyordu. "Ne oldu Tevfik, kimmiş gelen?"
"Kimseyi bulamadım Nermin, başka kimse de uyanmamış herhalde. Ortalık sakin." deyip karısının yanında durdu.
"Yarın ilk işin kameralara bakmak olsun!" otoriter sesine karşılık Tevfik Bey yutkundu.
"İlk işim mi?" Nermin Hanım kocasına ters bir bakış attı.
"İlk işin dedim ya Tevfik. Ne diye sorup duruyorsun?" terliklerini çıkartıp içeri geçti. Tevfik Bey ise derin bir nefes alıp kafasını aşağı yukarı salladı.
"İlk işim tabii," bize döndü ve gülümsedi. "Sizde gidip uyuyun çocuklar. Korkmayın hırsız değildir." diyerek içeri geçti. Gece ise kapanan kapıya bakmaya devam ediyordu.
"Gece," dediğimde elini merdiven korkuluğundan çekip dairesine doğru ilerledi. Kolunu tutup içeri girmesini engelledim. "Beni dinler misin?"
"Tanımadığınız insanlarla konuşmayı çok mu seversiniz?" mesafeli sesi yutkunmama sebep olmuştu. Gözleri gözlerim arasında mekik dokudu, en sonunda kolunu tutan elime baktı, gözleri gözlerime değdirmeden kolunu çekti ve önüne döndü. "İyi geceler."
Kapıyı kapattı ve beni bomboş alanda tek bıraktı. Bir yılan oldu bana o son bakışı, kalbimi sardı ve sıktı, kan sıçradı her bir yerime. Acıdan gözlerim doldu ama kapıdan gözlerimi çekmedim. Elimi kaldırıp kapıyı çalmak istedim ama yumruğumu sıkıp elimi aşağı indirdim. Gözlerimde yaş, kalbimde yılan varken kendi evime çıktım.
Kendimi yatağa atıp kırdığım kalbin vebaliyle sessizce ağladım. Bana bir adım atmışken ona yabancı muamelesi yapmıştım. Ama beni yanlış anlamıştı. Onu tanıyordum, yabancı değildim ama bunu söyleseydim herkesin gözü üstümüzde olacaktı. Bunu yaşamıştım daha önceden, bir kez daha yaşamaya dayanamazdım.
Telefonumu alıp gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve cesaretimi toplayıp mesaj uygulamasına girdim.
Siz: Beni yanlış anladın (03.45, görüldü)
Siz: Nermin Hanım her şeyi abartan bir insan
Siz: Seninle tanıştığımızı söyleseydim eğer
Siz: Tüm binanın hatta tüm sitenin gözü bizim üstümüzde olacaktı
Siz: İşte beni çok yanlış anladım
Siz: Seni tanımadığım için değil
Siz: Seni tanımak istemediğim için de değil
Siz: Bizi rahatsız etmesinler diye söylemek istemedim
Dişçi: Senin canını sıktıysa önemlidir
Siz: Sürekli gözleri üstümüzde olurdu
Siz: Ve en ufak bir olayda adımızı çıkarırlardı
Siz: Hatırlamak istemediğim zamanlardı
Dişçi: Yaranı sarmam gerekirse
Dişçi: Üzdüğüm için değil değil mi?
Okuduklarım yattığı yerden dikleşmeme sebep oldu. Oturur pozisyona gelip son yazdığı mesajı tekrar tekrar okudum ve tam o sırada kapı iki kez tıklatıldı.
Ayağa kalkıp odamdan çıktım. Az öncekine kıyasla kalbim daha hızlı atıyordu. Kapıyı açtığım gibi karşımda endişeyle bakan Gece'yi gördüm. Bana doğru iki adım atıp omuzlarımı tuttu.
"Şafak, iyi misin?" deyip yüzümde gözlerini gezdirdi. "Keşke öyle tepki vermeseydim. Yaptığıma bak, gel gidelim salona otur biraz." beni geri çekti ve kendisi de içeri girdi. Ardımızdan kapıyı kapatıp kolumdan tutarak salona ilerledi. "Tansiyonun mu düştü acaba?" derken beni koltuğa oturtup sağ tarafıma, yere, çöktü. "Tansiyon düşmesi çarpıntı yapar mı ki?" deyip saçlarını karıştırdı.
"Gece sakin olur musun?" dediğimde sağ elini göğüs kafesime, kalbimin tam üstüne bastırdı ve bir süre bekledi.
"Siktir," kısık sesiyle küfür mırıldanıp gözlerime baktı. "Gerçekten çok hızlı atıyor." tam konuşacakken onu durdurdum.
"Gece, sadece heyecandan böyle." dediğimde bir anlık duraksadı. "Sen mesajlarda öyle konuşunca, ben biraz fazla heyecanlandım sanırım." gözlerimi kaçırdığımda o diliyle dudaklarını ıslattı. Avuç içini göğsüme daha çok bastırdı ve çöktüğü yerden kalkıp koltuğa, hemen yanıma oturdu.
"Kalbin benim için mi hızlandı?" gözlerimi kapattım. Diğer eliyle çenemi tutup kafamı kendisine çevirdi. "Bak bana, aç gözlerini." kızaran yanaklarım gözlerimi açmama engel olmak istese de kirpiklerimi aralayıp gözlerine baktım. Dudaklarına yine o çok sevdiğim gülümsemesi vardı. "Ben mi heyecanlandırdım seni?" bana sormuyor kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Söylediklerim gerçekti lotus." çenemdeki eli usul usul yanağıma tırmandı. Başparmağı elmacık kemiğimi okşarken gözleri gözlerimi talan etti. "İçimde çok garip şeyler oluyor Şafak." kafasını yavaşça iki yana salladı. "Çok garip."
Her nefes aldığımda göğsümün üstündeki elini hissediyor ve daha çok heyecanlanıyordum.
"Seni her gördüğümde, aklıma her geldiğinde avcumun altında uçmayı yeni öğrenen bir kuş misali çırpınan kalbin bir anda," deyip elimi tuttu ve kendi kalbinin üstüne koydu, elime bastırıp kalbini daha çok hissetmemi sağladı. "Benim kalbime dönüyor."
Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, utanmasam elim acıdı diye oturup ağlardım. Abartılacak bir hızdaydı kalbi.
"Gece," konuşmak istiyordum ama dudaklarımdan sadece ismi dökülüyordu.
"Biz tanışalı şunun şurasında ne kadar oldu?" derken yeniden gülümsedi ve kafasını sağ omzuna doğru eğdi. "Bu kadar çabuk nasıl kalbime işledin?" gözlerimden ayrılmıyordu gözleri. "Lotus,"
"Hı," iki kez aynı cevabı verişim dişlerini göstererek gülmesine sebep oldu.
"Kalbin hâlâ çok hızlı," bunu biliyordum. Göğüs kafesimde o çarpıntıyı hissediyor ve sesini kulaklarımda duyuyordum sanki. Yüzü yüzüme yaklaştığında nefesi dudaklarıma çarpıyordu. "Kalbim hâlâ çok hızlı," bunu da biliyordum. Avcumun altında atan kalbi bir elektrik gibi elimi uyuşturuyordu. Gözlerini dudaklarıma indirdi. "Zihnim değil kalbim yönetiyor sanki beni."
Beni de dedim içimden. Konuşurken dudağı alt dudağıma sürtünüyordu. Vücudumda bir elektrik gezinirken derin bir nefes verdim. Nefesim dudaklarına çarptı, Gece gözlerini kapatıp öylece bekledi ve yeniden dudaklarıma bakıp gözlerime odaklandı.
"Kendimi durduramıyorum lotus." derken yüzü daha çok yaklaşıyordu yüzüme. "Kalbim durma diyor ama durmam gerekiyor." elmacık kemiğimi okşayan başparmağı bu defa alt dudağımı okşadı.
"Kalbini dinle." fısıltım dört duvar arasında yankılanıp yeniden kulaklarıma ulaştı. Gece'nin dudaklarında ufak bir tebessüm vardı.
"Kalbimi dinlemek istiyorum. Peki sen?" deyip yutkundu. "Kalbimi dinlememi ister misin?" aynı anda nefes verdiğimiz için nefeslerimiz birbirine karışıp bize geri dönmüştü. Konuştuğu anda tenime değen teni bana hiç iyi gelmiyor, kalbimi dörtnala koşan bir at gibi hızlandırıyordu.
"Dinle, kalbini dinle Gece." fısıltım bir uğultuydu. Eski zamanlarda geceleri açılan radyodan gelen cızırtılı o şarkıydı sesim. Düşüncelerim ardı arkası kesilmeyen bir şekilde karışıp sarmaşığa döndüğü sırada Gece çenemi tutup kafamı hafifçe yukarı doğru kaldırdı. Dudakları, alt dudağımı esir etti ve işte o an şehirde bir harp başladı. Boştaki eli belimi sardığında ise sokaklarda kan gövdeyi götürdü. Suyun ortasında olaylardan bihaber olan lotus, gökyüzündeki Güneş'in tadını çıkarıyordu.
Kalbinin üstündeki elimi çekip yanağına bastırdığımda Gece'nin dudakları arasından çıkan hırıltılı nefesi hissettim. Karşılık verdiğim öpüşü geçen saniyelerde şefkatten daha çok şehvet dolmaya başladı. Ciğerlerimdeki nefes artık bana yetmediğinde yanağındaki elimin başparmağını dudaklarımızın arasına getirdim. Birbirimizden ayrıldığımızda başparmağım onun üst dudağını okşuyordu.
"İşte şimdi durmamız gereken yerdeyiz lotus." dudaklarındaki gülüşü hissetmek için dudaklarının kıvrıldığı yeri okşadım bu defa.
Gece'yi tanıyalı uzun bir zaman olmamıştı. Kısa bir zaman olmuş olmasına rağmen birbirimizi gördüğümüzde sürekli sohbet eder ve birbirimize laf atardık. Karakterimizin aynı olmasından veyahut çözemediğim başka bir şeyden olsa gerek bir çekim oluşmuştu aramızda. Kalbinden kalbime akan o tarif edilemeyen ılık his bir mıknatıs gibi bizi birbirimize çekmişti. Bu bir aşk değildi ama çekimi ondan daha güçlüydü.
"Göğsüme bir şeyler oldu Şafak." dediğinde kalbim tekledi. "Kalbim kemiklerimi kırmak için can atıyor." saçlarımı kulağımın arkasına attı. Alnım hâlâ alnına yaslıydı, hafifçe kafamı aşağı yukarı salladım.
"Benim de," derin bir nefes aldım. "Benim de öyle." dedimde güldü. Öyle güldü ki göğüs kafesi aşağı yukarı hareket etti. Konuşmasını bekledim ama konuşmayıp sadece gözlerimi izledi. İki elini de yanaklarıma yaslayıp göz altlarımı okşadı.
"Uykusuzluktan gözlerin kızarmış." tenime uyguladığı o yumuşak baskı uykumu iyice getirirken gözlerimi kapatıp kafamı avuç içine doğru eğdim. Kısık sesle gülüşünü duydum. "Kedi misin, lotus mu?" burnumun ucunu öptüğünü hissettim ama bir anda gelen uykuyla gözlerimi açmak istemedim. Dudaklarımı aralayıp konuşmak istediğimde parmağını dudağıma bastırdı. "Uyumaya devam et, kaçmasın uykun."
Bir kolunun bacaklarımın altından diğer kolunun ise sırtımdan geçtiğini hissettim. Beni kucağına alıp taşırken alıp verdiği nefesler saçıma vuruyordu. Sırtım yumuşak bir zemine değdiğinde üstüme ince bir örtü çekildi. Alnıma yapışan saçlarımı geri itti, dudakları saçıma değsi ama öpmedi. Derin bir nefes alıp geri çekildi. "Kapıyı çekip gideceğim, yarın akşamı dört gözle bekleyeceğim." elini alnımdan çekti. "İyi geceler lotus."
Gecenin bir yarısında duyduğum son sözler ve dokunuşlar ona aitti. Gökyüzünün karanlığı bir mum gibi o dokunuşların üstüne damladı ve izler vücuduma kazındı.
.
.
.
Pencerenin önüne konan kuş nefes nefese kalmış bir halde etrafa bakıyordu. Esen rüzgâr perdeyi havalandırıyor ve saçlarımı birbirine karıştırıyordu. Elimdeki çay bardağını masaya bırakıp sırtımı sandalyeye yasladım. Güne başlayalı bir saatten fazla olmuştu, akşamı düşünerek heyecanlanmış ve üstüne üstlük dün geceyi düşünerek geçirdiğim içim uyuyamamıştım. Gece ile tanıştığımdan beri uykularım sürekli bölünür olmuştu.
Ya rüyamda onu görüp uyanıyorum ya da onu düşünmekten uyuyamıyordum.
O zihnime her düştüğünde kalbim fırtınalı bir havada kaybolan gemi misali ne yapacağını bilmiyor, bir sağa bir sola yalpalıyordu. Ancak gemiyi bir limana bağlayan da oydu.
Kahvaltı yapamayacağımı düşünüp sadece yulaf yemiştim ve şimdi her çay tiryakisinin yaptığı gibi balkonda oturup çay içiyordum. Sabah erkenden Gece'nin arabasına binip gittiğini görmüştüm.
Çay bardağımı makineye koyup şarja taktığım telefonumu alarak Yeter'i aradım. Bir elimle saçımı geriye atıyordum, sıcaktan yüzüme yapışmıştı.
"Alo, gecemin şafağı?" gülümseyerek cevap vereceğim sırada hitap şekli kalbime bir mızrak gibi saplandı. Gecenin şafağı demişti. Her konuşmamızda böyle söylerdi ama bu defa kulağıma daha garip gelmişti. "Alo, Şafak sesim geliyor mu?"
"Evet canım, duyuyorum." yeniden balkona çıkıp az önce kalktığım sandalyeye oturdum. "Ne yapıyorsun?"
"Oje sürüyordum, sen arayınca hemen koştum geldim bebeğim." kahkaha attı. "Sen ne yapıyorsun?"
"Oturuyordum, bugün buluşsak mı Yeter? Özledim seni." ilk önce bir hışırtı sesi geldi.
"Sen ve beni özlemek? Böyle söylediğine göre bir şeyler olmuş. Nerede buluşalım istersin?"
Yeter her zaman naif bir sese sahipti. Ne söylerse söylesin her cümlesinde insanın uykusunu getirirdi. Sinirlendiğinde ise sanki bir robotmuş gibi sesi kalınlaşır ve söylediği sözleri sert sesiyle daha ürkütücü hale gelirdi.
"Sahilde yeni açılan bir kafe var. Oraya mı gitsek?" dilimi dudaklarımın üstünde gezdirdim cevap vermesini beklerken.
"Ay evet olur, denize karşı güzelce dertleşelim." kahkaha atıp parmaklarımla yüzümü gizledim. Güldüğüm her an yaptığım bir hareketti.
"O zaman kalk da hazırlanalım!" otoriter tuttuğum sesime karşılık güldüğünü duydum.
"Aşkım için en güzel kıyafetlerimi giyeceğim."
Vedalaşıp aramayı sonlandırdık. Evim sahile yakın olduğu için yavaş yavaş hazırlansam bile erkenden orada olurdum. En büyük şansım evimi her yere yakın bir yerden tutmak olmuştu. Başka da şansım kalmamıştı zaten.
Saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yapıp üstüme ince askılı, tam bir yaz havasını canlandıran beyaz üzerinde küçük mor ve mavi renk çiçekler olan bir elbise giymiştim. Akşam ne giyeceğim hakkında ise hiç bir fikrim yoktu. Yüzümdeki şapşal gülümsemeyle açtığım şarkıya eşlik ediyordum ve bir yandan da sıcaktan terleyeceğim için berbat bir hale gelecek olmasına rağmen özenle makyaj yapıyordum.
Buluşma zamanımıza az bir zaman kaldığı için çantamı ve diğer gerekli eşyalarımı alıp evden çıktım. Topuklu ayakkabım attığım her adımda ses çıkarıyor ve beni küçüklüğümde hissettiğim o heyecana götürüyordu.
Arabama binip sahile doğru ilerledim. Açtığım şarkıya eşlik ederken trafiğe kalmayıp tam vaktinde geldiğim için enerjim yerindeydi.
Arabamı çekmeyecekleri, sakin bir yere park ettim ve kilitleyip kontrol ettim. Yavaş adımlarla kafeye girip Yeter gelmiş mi diye etrafa bakındım. Düşündüğüm gibi benden önce gelmişti. Oturduğu masaya doğru ilerleyip yanında durdum. Dikkatini verdiği telefonundan başını kaldırıp bana baktı ve gülümseyerek ayağa kalktı.
"Hoşgeldin Şafak'ım." kollarını kaldırıp sarılmam için bekledi. Çantamı boş sandalyenin üstüne bırakıp kollarımı boynuna doladım.
"Hoşbuldum canım, çok bekletmedim değil mi?" ayrıldığımızda karşısındaki boş sandalyeye oturdum.
"Hayır bir tanem, yeni gelmiştim bende." garson yanımıza gelip sipariş alması gerektiğini söyoeyince ikimizde Türk kahvesi istemiştik. "Neredeyse her gün telefonda konuşuyoruz ama yine de seni özledim Şafak." dudaklarındaki gülümseme bana da bulaşmıştı.
"Ee yıllardır dost olmak bunu gerektirir." dediğimde beni onayladı. Kahvelerimiz geldiğinde Yeter kahvesini önüne çekip konuşmamı bekler gibi bana baktı.
"Evet derdini anlat bakalım." dirseklerini maaaya yaslayıp parmaklarını birbirine geçirdi.
"Ben galiba birinden hoşlanıyorum," fısıldayıp tepkisini ölçmek için dikkatimi karşımda oturan arkadaşıma verdim. İlk önce tepkisizce bana baktı sonra yavaş yavaş gözlerini irileştirdi. Sırtını sandalyeye yasladı.
"Sen mi?" kafamı aşağı yukarı salladım. "İnanmam için Kur'an'a el basman gerek kardeşim." bir yandan inanmak istiyor ama diğer yandan ona bugüne kadar böyle bir şeyi hiç söylemediğim için inanamıyordu.
"Doğru söylüyorum Yeter, sana hiç yalan söyledim mi ben?" alınmış gibi kendimi geri çekip sandalyeye yaslandım. Birkaç saniye öylece yüzüme bakmakla yetindi.
"Ay sen ciddisin!" diyerek öne doğru eğildi. "Kim peki, ne zamandan beri seviyorsun? Anlat çabuk!" o heyecanla konuşmamı beklerken kahvemden bir yudum aldım. "Ay bırak şimdi kahveyi anlat çabuk!"
"Yeni yeni anlıyorum, onu her gördüğümde kalbime garip bir şeyler oluyor. Yerinden çıkacakmış gibi," bir anlığına konuşmayı bırakıp derin bir nefes aldım. "Sürekli aklıma geliyor, onu düşünmekten uyuyamıyorum." ben anlattıkça Yeter halden hale giriyor, bayılmaktan hallice bir duruma geliyordu.
"Sen abayı yakalı çok olmuşsun be güzelim." elini havada sağa sola ahenkli bir şekilde salladı. "Kim peki?"
İşte şimdi bayılacağı yere gelmiştik.
"NE!" bağırdığı an etrafımızdaki masalarda oturanlardan bize doğru dönenler oldu. Öne doğru eğilip hafifçe kafasına vurdum.
"Niye bağırıyorsun salak?" ben ona kaşlarımı çatarak bakmama rapmen o girdiği şoktan hâlâ çıkamamış, eliyle ağzını kapatarak bana bakıyordu.
"Bizim Gece mi?" deyip ellerini masaya bastırdı ve bana doğru eğildi. Konuşurken fısıldıyordu ama nedenini anlamamıştım. Sanırım girdiği şokun etkisiydi. "Şu senin yanlış dişini çeken?" deyip duraksadı. "Ay yok o yanlış Gece." gözlerime odaklandı. "Alt komşun olan?" teyit etmek ister gibi gözlerimde mekik dokudu bakışları. Kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım. "Benim sana önerdiğim?" tekrar kafamı salladım. "Aytür-" lafını kesmeden edemedim.
"Ay evet, o işte. Ne sorup duruyorsun?" ellerini saçından geçirip sahile doğru çevirdi başını.
"Ay ilk kez shipim tuttu!" deyip kıkırdadı ve bana döndü. "Hemen en ince ayrıntısına kadar anlatıyorsun." nasıl tanıştığımızdan başlayıp yaşadığımız tüm olayları anlattım. "Nasıl akşam yemek yiyeceksiniz?" deyip ilkönce sol gözünün önünde ve sonra sağ gözünün önünde minik kalpler yaptı. "Gözlerinden kalp çıkan emojiyim şuan."
"Of," nefesimi sesli bir şekilde bırakıp sandalyeye yaslandım ve kollarımı göğüs hizamda bağladım. "Ne yapacağım ben?" göz devirip kahvesinden içti.
"Hayatım ilk önce kaçta buluşacağınızı bilmen gerekiyor."
"Akşam 8." cevabımla birlikte ellerini birbirine sürttü. Avlanmaya hazır bir aslana benziyordu.
"Harika," deyip kolundaki saate baktı. "Buluşma saatine tam tamına 4 saatimiz var." kahvemi içtiğim sırada ayağa kalkıp benimde kalkmam için eliyle işaret etti.
"Nereye ya?" ettiğim siteme karşılık derin bir nefes aldı.
"Bebeğim, o kadar mı uzaksın?" bu kızın konuşmalarını bazen hiç anlamıyordum.
"Neye uzağım?" elimdeki fincanı tutup tabağın içine bıraktı ve gelen garsonun elindeki hesap kutusuna bir miktar para bırakıp bana döndü.
"Süslenip püslenmeye tatlım." koluma girip kendiyle birlikte beni de giriş kapısına doğru ilerletti. Ben onun hızlı adımlarına ayak uydurmaya çalışırken kendisi çoktan giyeceğim kıyafeti düşünmeye başlamıştı. "Acaba nereye götürecek?"
"Ay Yeter, nereye götürebilir? Restoranta götürür herhalde." dediğimde kısa bir süre duraksayıp derin bir nefes aldı ve yürümeye devam etti.
"Ne kadar meraksız birisin sen ya!" gülmek istesemde hissettiğim o heyecanla dudağımı kemirmekten başka bir şey yapmadım. Arabamın kilidini açtım. Ben şoför koltuğuna otururken Yeter de yan koltuğa geçmişti. Arabayı çalıştıracağım sırada telefonuma gelen bildirimle elimi direksiyondan çektim.
Dişçi: Zilini çaldım ama evde değildin
Dişçi: Kapının önüne bir paket bıraktım, haberin olsun
Siz: Evet, Yeter'in yanındaydım
Siz: Haber verdiğin için teşekkür ederim
Telefonumun ekranını kapattığımda Yeter'in sırıtarak bana baktığını fark ettim.
"Bu olmuş, vallahi olmuş." deyip kahkaha attı. "Dün ağaçtı bugün olmuş kitap." göz kırptı. "Hem de romantik olanından." o yanımda sırıtıp konuşurken ben bıraktığı kutunun ne olduğunu düşünüyordum. "Alışverişe gitmeyelim," telefonunda olan dikkati sesinin durgun çıkmasını sağlamıştı.
"Ne, neden? Kıyafet alacaktık ama," bir yola bakıp bir ona bakıyordum. Telefonunu kapatıp bana döndü.
"Bebeğim, kıyafete ihtiyacın mı var? Evde bir sürü vardır. Bir makyaj yaptık mı mükemmel olacak." deyip parmaklarını birleştirerek dudaklarına götürdü ve sesli bir şekilde öptü.
"Bir şeyler karıştırıyorsun. Hissediyorum." bana yan yan bakıp dudağını büzdü.
"Kim demiş?" kafamı iki yana sallayıp haline güldüm. "Sakin ol, stresli ve heyecanlı olduğunu biliyorum ama seni kuğu gibi yapacağım. Bana güven." ağzının içinde bir şeyler mırıldandı. "Aslında Gece'ye güven."
"Ne, anlamadım?" deyip kaşlarımı çattım.
"Bir şey demedim." bu cümleden sonra çevremizi sessizlik sardı. Eve yaklaştığımız için kemerini aşıp inmeyi bekleyen Yeter benden daha heyecanlı gözüküyordu.
Arabamı her zaman park ettiğim yere park edip kilitledim. Binadan içeri girdiğimizde uzun bir zaman sonra asansörün çalıştığını görmek ikimizi de güldürmüştü.
Kapılar kapanırken evimin olduğu katın tuşuna bastım.
"Biz böyle heyecanlı heyecanlı bekliyoruz ya. Şimdi asansör bozuluyormuş." ona doğru dönüp omzuna tüm gücümle vurdum. Sendeleyip yanındaki duvara tutundu ancak gülüşünü saklamadı.
"Kötüyü çağırma!" muzip bir şekilde gülümseyip önüne döndü. Kapılar iki yana açıldığında ellerimi yumruk yapıp asansör kabininden çıktım ve kapımın tam önünde, yerde büyük bir kırmızı kutu vardı. Adımlarım bir anda duraksayınca Yeter kolumdan tuttu.
"Noldi? Rengin soldi." şiveyle konuşması komikti ama kalbimin atışı ve kutunun büyüsü gülmemi engellemişti. Eğilip kutuyu aldım ve elimdeki anahtarı ona uzattım.
Kapıyı açtığında ayakkabımı çıkartıp odama ilerledim. Yeter de kapıyı kapatıp arkamdan geldi. Kutunun içinde ne olduğunu biliyor gibiydi. Belki de bu yüzden alışverişe gitmeyelim demişti. Kutuyu yatağın üstüne bırakıp yan tarafına oturdum. Kırmızı kurdeleyi çözüp kenara bıraktım ve terleyen ellerimi üstüme silip kapağını kaldırdım.
Karşımda gördüğüm, siyah saten elbiseyle gözlerim irice açıldı. Sertçe yutkunup kuruyan dudaklarımda dilimi gezdirdim. Elbisenin askılarından tutup kutudan çıkardım ve tam önümde tuttum. Bedenime yaslayıp aynamın karşısına geçtim. Sol elimi elbisenin üstünde gezdirirken dışarıdan beni gören biri büyülendiğimi düşünebilirdi.
"Beğendin mi?" Yeter kapı pervazına yaslanıp büyük ve samimi bir tebessümle beni izliyordu.
"Çok," gözlerimiz aynada kesişti. "Bu çok güzel Yeter." sözlerime gözlerini kapatarak güldü.
"Beğenmene sevindim." duvardaki saate bakıp bana doğru geldi. "Hadi o zaman bir de üstünde görelim." deyip giyinmem için vakit verdi. Elbiseyi giyinip aynadan kendime bakıyorken Yeter saçlarımı yapıyordu. Su dalgası deyip deyip duruyordu. Su gibi eridiğimden mi bahsediyordu?
Saçlarım bittiğinde makyajımı yapmak için beni kendisine çevirdi. Makyaj masamın önüne gelip küçük pufa oturdum. Makyajın tüm ayrıntılarını izlediğimde takılı kaldığım yer dudaklarıma sürdüğü bordo rujdu. Siyahla uymayacağını düşünsemde oluşan görsel şölen resmen saatlerce izlemelikti.
Tamamen hazır olduğumda kapı zilini duydum. Gözlerim son kez aynadan bedenimi buldu. Göğüs hizamda kumaş aşağıya doğru hafifçe sarkıyor ancak kötü bir görüntü oluşturmuyordu. Ben telefonumu alıp kapıya doğru ilerlerken Yeter arkamdan gülerek geliyordu. Kapı kulpunu tutup aşağı indirdiğim gibi kalbim resmen dört nala giden bir ata dönüşmüştü.
Karşımda gördüğüm adam kavga ettiğim ya da balkonda saatlerce sohbet ettiğim o adam değildi. Altına giydiği siyah kumaş pantolonu, üstündeki siyah gömleği ve siyah ceketiyle göğüs kafesime saklamak isteyeceğim, kimselere vermek istemediğim mücevherim olmuştu. Kumral saçlarını geriye taramıştı, dudaklarına taktığı o paha biçilemez gülümseme ise şaheseri tamamlayan son vuruştu.
Ben onu incelerken o da beni baştan aşağıya süzmüştü ancak dudaklarındaki tebessüm kendini kaybetmemişti.
"Ay ne süzdünüz birbirinizi!" diyerek beni dışarıya doğru hafifçe itti. "Hadi anacım, gidin gezin tozun ve eğlenin." elimi okşayıp kapıyı kapattı.
Gece kolunu büküp bana doğru uzattığında olduğum yere bayılmak istedim. Sağ elimi uzatıp koluna girdim.
"Çok güzel olmuşsun." gözleri bir yıldız gibi parlıyor, mutlulukla irileşiyordu. "Düşündüğümden de güzel olmuşsun." bakışlarımı yüzünden çekip kolundaki elime indirdim.
"Teşekkür ederim." yeniden gözlerine baktım. "Zevkin güzelmiş." dudaklarım arasından çıkan cümleler benden bağımsızdı. Saçmalamıyor olmak en büyük temennimdi. Gece ise gülümseyip bana doğru eğildi. Topuklu ayakkabı bile giymiş olsam ondan kısa kalmıştım. Nefesini şakağımda hissettim. Dudakları hafifçe nefesini verdiği yere değdi. İlk önce hafifçe sürtündü. Sanki izleri silmek istiyor gibiydi hareketleri. Kısa bir süre dudaklarını bastırdı ve burnunu yasladı.
Ay ay ay, sahneleri okurken sırıtmaktan bir hal oldum ben. Sizde öyle misiniz?
Bu ikili çok tatlı olmayacak mı? Belki de ateşli olurlar rmdşfmdşfm
Oy verip yorum yapmayı unutmayalım.
Bölümde geçen Şafak ve Gece'nin giydiği kıyafetleri merak edenler instagram hesabıma bakabilirler.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |