
Benan'dan,
Son dersimden çıkıp öğretmenler odasına indiğimde Barlas'ın veli ziyareti işini bitirip dönmüş olduğunu gördüm.
Zahide hoca ve Merve'yi uğurladım, alışmıştım bu ikiliye özellikle Zahide hoca tam bir abla gibi üzerimize kol kanat geriyordu. Melih zaten bugün çalıştığı diğer okuldaydı. Kaldık nişanlım bey ile baş başa,
"Veli ziyareti nasıl geçti Barlas hocam? Pelin hanım arabada benim yerime oturdu diye, hayatındaki yerime de göz dikmez inşallah." dedim kitaplarımı dolabıma koyup kapatırken.
Arkamı döndüğüm sırada Barlas'ın derin bir nefes alıp verdiğini gördüm,
"Şansını denedi değil mi?" diye sordum ince bir sinir omurgamı yoklarken "Saçını elime dolayıp başını şu duvara yaslayacağım görecek gününü or... Tövbe estafurullah bak hanımefendi kimliğimden çıkaracaklar beni Barlas!" dedim öfkeyle.
Alnını baş ve işaret parmağı ile ovarken,
"Gerekeni söyledim güzelim merak etme ama niyetini de açıkça söylediği için bilmen gerekir diye düşündüm." Deyip sandalyesini itip tüm heybeti ile ayaklanıp yanıma geldi, "Sen seviyesine inme, değmez..." Deyip dudaklarını şakağıma bastırdı, saçlarımın kokusunu içine çekti derince.
"Ne dedi, açıkça derken ne demek istiyorsun?"Diye sordum yakınlığı aklımı karıştırsada,
"Boşver... Ben sana çok aşığım gerisinin bir önemi var mı?"derken beni tamamen kendine yaslamıştı.
"Yok mu?" Dedim nazlı nazlı...
İçli bir nefes çekti,
"Seni öyle çok bekledim ki, hemde senin benden haberin bile yokken. Şimdi bu yaşananlar çok saçma geliyor, sen yokken gözüm kimseye değmemiş varken mi değecek." Deyip saçlarının başlangıcına derin bir öpücük kondurdu.
"Hımm... Çok mu aşıksın bana?" Dedim bilmek için değil duymak için... Her dakika beni sevdiğini söylesin istemek nasıl bir ihtiyaçtı bilmiyorum ama ihtiyaçtı işte.
"Kördüğüm gibi..." dedi ve sustu.
"Kördüğüm gibi...?" diye onu tekrar ettim. Bu nasıl güzel bir anlatıştı böyle, ne öfke kaldı, ne naz yumuşacık oldum.
"Hazreti Ayşe, peygamber efendimize soruyor, beni seviyor musun ya Resulullah? Diye. O da 'çok seviyorum ya Ayşe diye cevaplıyor." Dediğinde azıcık uzaklaşıp çenemi göğsüne yaslayıp alttan güzel yüzüne baktım devam et der gibi,
"Hazreti Ayşe merakla soruyor 'Nasıl seviyorsun?' diye" derken saçlarımdan bir tutamı kulağımın arkasına alıp yanağımı okşadı.
"Kördüğüm gibi..." Dedik ikimiz aynı anda. Usulca başını salladı ve tekrar etti,
"Kördüğüm gibi... Hep de öyle kalacak Benan benim kör düğümüm sensin. İlk düğüm sesini duyduğum gün atıldı, üstüne de hergün başka düğümler ekledin, beni kördüğüm ettin kendine." Dediğinde kalbim eriyip ona aktı sanki, bir sevgi bu kadar mı güzel bir örnek üzerinden anlatılırdı.
"Keşke ben Nevşehir'de okurken gelseydin, çıksaydın karşıma, bu kadar zaman kaybetmeseydik." Dedim onsuz geçen her anıma yana yana...
"Gelmediğimi nerden biliyorsun? Uzaktan izleyip, düğümlerime düğüm ekleyip dönmediğimi?" deyince gözlerim doldu.
"Geldin mi?" derken sesim titredi.
Başını sağa eğdi azıcık, yeter cevaptı,
"Niye çıkmadın karşıma?" dedim nazlı ve hakkım olmayan bir sitemle,
"Umudum yoktu ki bizden yana, belki bir kere beni hissedip olduğum tarafa baksan ordan güç bulup çıkardım karşına ama cesaret edemedim. Sen de hiç benden yana bakmadın..." Dedi o da hakkı olmayan buruk bir sitemle.
Bilsem bakmaz mıydım?
Bilsem koşa koşa ona gitmez miydim?
Ben ki onun için tekrar annemin esaretini kabul edip, sırf o nakil olabilsin diye aileme boyun eğmiştim. Bilsem kalbinde benim için atılmış düğümler var, tek nefes ondan ayrı kalır mıydım?
Yükselip çenesinin altına derin bir öpücük bıraktım,
"Şimdi gözüm sen nerdeysen oraya bakıyor Barlas, sen yoksan kalabalıklarda yanlızım. Sen varsan koca bir ailem var. Bilsem o zaman da sana değerdi gözlerim, bir tek sana değerdi..." Dedim içimden geldiğince.
Sıkıca sarılıp bu günümüze şükür eder gibi kalbinin üzerine bastırdı beni...
"Ezelim... Nefesim... Kördüğümüm..." Dediğinde gözlerim huzurla kapandı.
Girdiğimiz duygusal derinlikten zorla sıyrılıp eve doğru yola çıktık. Bu akşam Leyla ve eşi Onur bey geliyordu, ailede herkes hem mutlu, hem gerginlik taşır haldeyken bende nasıl davranacağımı pek kestiremiyordum.
Radyoda çalan Neşet Ertaş türküsü ile Savaş abinin hıçkırarak ağlayan hali gelip oturdu gözlerimin önüne,
"Barlas..." dediğimde o daldığı düşüncelerden sıyrılıp baktı yüzüme,
"Söyle güzelim."
Dudağımın kenarını ısırdım biraz ama merakımı bastırmayı beceremedim,
"Savaş abi ile Leyla bir dönem beraberlermiş anladığım kadarıyla. Hâlâ da çok seviyor Leyla'yı..." Dediğinde başını hafifçe eğerek onayladı. " Ne oldu da ayrıldılar, niye hâlâ o kadınla evli?"
Nasıl anlatacağını kestirememiş gibi düşündü biraz,
"Leyla'yı Melih amcam 17 Ağustos depreminde bulup getirdi, beş altı yaşında Dünya güzeli bir çocuktu ama konuşmuyordu. Tek iletişim kurduğu onu kurtaran amcam olunca kıyamayıp evlat edinmek için yanında getirdi. Ama yengem asla istemedi, kabul etmedi, hor gördü."
" Sevinç'in annesi mi?" dedim şaşkınca hiç öyle bir kadına benzemiyordu.
"Yok Savaş'ın annesi o gün Serap'ın evinde gördüğün kadın." dediğinde ex yenge dediği otoriter duruşlu kadını hatırladım.
"Sonra?" dedim anlatmaya devam etmesi için.
Derin bir nefes alıp,
"Sonra... Amcam bir şekilde ikna etti yengemi ama sadece bir kabulleniş vardı, asla sevgi ve sahiplenme duygusu beslemedi Leyla'ya. Savaş da o zaman on yaşında falan olsa gerek. Konuşmayan kıza Mavi dedi, abilik etti. Korkardı Leyla tek uyuyamaz, belki hâlâ da öyledir. Yasemin'in odasında ki yatak o yüzden çift kişilik ikisi beraber uyurlardı Leyla gitmeden önce. Savaş varsa savaşla yoksa annemle sonradan da Yaseminle uyurdu. Kaç gece enkazın altında tek kaldıysa..." deyip sustu.
İkimizde sustuk, daha aşk acısına gelmeden içim kıyılmıştı duyduklarımla.
"Sonra..." Dedi yine gücünü toplayıp devam etti, "Amcam o kadın ile boşandı, Sevinç'in annesi Hale yengem ile evlendi. Savaş ve Leyla'ya annem bakar oldu çoğunlukla bizde kalırlardı. Savaş çok asi sorunlu yaramaz bir çocuktu, tek yumuşak karnı Leyla'ydı." Deyip acılıca güldü "Gerçi hâlâ öyle..."
"Nasıl sevgili oldular da böyle severken ayrı düştüler?" Diyerek konuyu merak ettiğim yere çekmeye çalıştım.
"Nasıl oldular pek bilmiyorum benim vurulduğum döneme denk geliyor sanırım başlamaları, etrafımda olup bitene kayıtsız kaldığım bir zaman dilimiydi. Nasıl bitti dersen orasını da detaylı bilmiyorum ama Savaş sadece doktor değil, görev için Serap'a yaklaşması gerekti muhtemelen... Av Serap'tı ama avlanan Savaş oldu... Leyla anladığım kadarıyla bu görevinden de haberdar ama bu onun hatasını affetmesine yetmedi." Dediğinde kafam iyice çorba olmuştu.
"Yazık olmuş... Görev icabı Serap'la evli kalmak zorunda yani...?" Diye bir çıkarım daha yaptım.
"Bilmiyorum Benan, bildiğim çok yazık oldu. Leyla'nın ağladığını bilmem ben hiç, hep neşeli, hep şakacı, hep enerji dolu bir kızdı. Yaşadıklarına inat öyle yaşam sevinci vardı ki, Savaş'ı bir tek o hayata bağlıyordu. O gitti, Savaş bitti... Ölmek için Dünya'nın dört bir tarafını geziyor ama isteyince ölemezsin, ecel gelirse de yaşayamazsın." dediğinde boğazına yumru oturmuş gibi yutkunmaya çalıştı.
"Şimdi yeniden başlamış Leyla, Onur bey inşallah onu gerçekten sevip mutlu ediyordur. En azından Leyla'nın mutlu olmasını dilemekten başka çare yok gibi." dedim üzülerek.
"Onur hocasıydı Leyla'nın, burdan İngiltere'ye Leyla'yı değil de bir cesedi götürdü Benan. Eğer ona iyi gelmeyi başarmışsa Savaş'a rağmen o adama hayatımızda yer açarım. Ama en ufak bir hatasında Savaş'tan alamadığım hırsımı da ondan almak bana boyun borcu." Dedi tüm açıklığı ile.
"Onu çok seviyorsun." dedim ince bir kıskançlıkla, sonuçta Savaş ile de kardeş gibi büyümüşler ama aşık olmalarına engel olmamış. Belki Barlas içinde böyle bir ilişki ihtimaller dahilinde olabilirdi.
"Yasemin daha doğmamıştı o geldiğinde Benan, dört erkeğin içinde tek kız hepimizin gözdesi oldu. Koruduk kolladık, bir de konuşmadığı için gözünün içine baktık ama olacaktan kaçılmıyor hiç kırmaz dediğimizden kırıldı." diyerek arabayı park ettiğinde geldiğimizi anladım.
"Savaş ile olan durumu sadece ben ve annem ve Sevinç biliyoruz. Ailen geri kalanı başka biri tarafından aldatıldığı için gittiğini sanıyor. Özellikle babam çok tepkili..." deyince her zaman sevgi dolu Semih babamın soğuk tavrı anlam kazandı. Üç günlük bir adam için onları bırakıp gittiğini sanıyordu muhtemelen.
Çam devirmemek için dikkatli olmalıydım...
El ele merdivenleri tırmandık, Yasemin her zamankinden de çoşkulu karşıladı bizi... Mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Barlas'ı kıskanmamaya çalışıyordum için için, ama Yasemin kırmızı çizgimdi, onu kıskanmam kaçınılmazdı. Yüzüm düştü istemsiz...
Evime geçip üzerimi değiştirdim, diz hizamda yeşil bir elbise giyip gözlerimi ön plana çıkaracak hafif bir makyaj yaptım. Tamamen öz güvenimi diri tutma çabası içindeydim.
Sanki Leyla'nın bıraktığı boşluğu ben doldurmuşum da o gelince fazlalık olacakmışım gibi hissetmem saçmalıktan öte değildi.Gel gör ki elimde de değildi...
Nermin sultanın dünden beri hummalı bir çalışma ile hazır ettiği yemekler, Yasemin'in normalde söylenerek yapacağı temizliği Kadir Ezildi gibi maniler, şarkılar okuyarak yapması bile gözüme batıyordu.
Ben böyle biri miydim?
Değildim, değilim...
İçimde ki korkuyla yüzleştim, benim yalandan da olsa annem babam yoktu artık, Umut arayıp sorsa da varlığı güç vermiyordu.
Tek ailem Barlas ve onunla bana gelen güzel insanlardı, korkum bundandı... En çok beni sevsinler, en çok benim için emek verip özensinler istiyordum. Küçük bir çocuk gibi...
Leyla'yı ilk günden tanısam muhtemelen Yasemin'den farkı olmayacaktı benim için, ama şimdi sonradan ortaya çıkan dişli bir rakip gibiydi.
Bir de güzeldi...
Fazla güzeldi...
Kendimle olan iç savaşıma son vererek karşıya geçip kapıyı tıklattım, kazağını yeni giymiş olacak ki uçlarını düzelterek kapıyı açan adama bakıp kaldım. Dağılmış saçları kot üzerine giydiği haki yeşil kazağı, yeşilin ön plana çıkardığı ela gözleri ve en kıymetlisi beni görünce yüzüne yayılan gülümsemesi...
"Hoş geldin Ezelim..." deyip göğsüne çekerek saçlarımdan öptü.
"Hoş buldum kahramanım." Dedim ona uyarak, biraz uzaklaşıp dağılmış saçlarını düzelttim. "Bu kadar yakışıklı olmak zorunda mısın?" dedim sitemle.
"Hıhım..." diyerek başını ufak ufak salladı gıcık. "Zorundayım, iyi tut bak beni elinden kapı verirler." diyerek iyice dalgaya alınca saçlarımı savurarak merdivenlere yürüdüm triple,
"Esas sen derdine yan, zor bulursun böyle güzel, alımlı, akıllı birini." diyordum ki belime sarılan kol ile ayağım yerden kesilip sırtım duvara yaslandı,
"Ben iyi tutayım o zaman... Hımmm?" diyerek kulağıma fısıldayınca içimde ki tüm kelebekler havalandı. Dudakları ince ince gezdi boynumda, bedeni bedenime iyice yaslandı. Belimdeki eli olduğu yeri hem okşuyor hem de ara ara sıkılaşıyordu. İnlememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ama elim benden izinsiz havalanıp Barlas'ın saçına dolanmıştı bile.
"Barlas..." Derken adı dua gibiydi bana, hani dua olarak bile isteyemeyeceğim, tarif edemeyeceğim kadar güzel. İyi ki ona gelmişim... İyi ki kalbine beni misafir etmiş...
"Benan..." Dediği gibi kolumu boynuna dolayıp kendimi yukarı çektim bacaklarım beline dolandığında sırtım duvarla daha sert buluştu, kendini bana yasladığında gözleri kapandı. Öylece kaldık anın şokuyla, tamam birbirimize uzak değildik ama böylesi bir ileri gidiş ilkti. Eteğim yukarı sıyrıldığı için elleri bacaklarım da gezinse de gözleri kapalıydı. "Bunu şimdi mi yapmalıydın sence?" Diye sordu çaresiz çıkan bir sesle.
"Nasıl buraya geldim bende anlamadım." Dedim başımı boynuna gömerek. Yanaklarımın kızardığını hissediyordum, adama tırmanırken aklım nerdeyse...
"Düğünü bu haftasonu mu yapsak?" Diyerek dalgaya vursa da zor durumda olduğunu saklayamadı.
Boynuna derin bir öpücük bırakıp bacaklarımı belinden çözdüm, yavaşça beni yere indirdi.
"Şey..." Dedim gözlerimi kaçırırken "Ben ineyim aşağı, sende gelirsin."
Anlık gördüğüm bu halime dudaklarının kıvrıldığıydı.
Kışın gününe Kayseri gibi bir memlekette bu çatı katı daire fazla sıcaktı, eteğimi düzeltim, saçlarımı tek elimde toplayıp omzumdan geriye atarak merdivenleri inmeye başladım. Yine son basamağa gelince başımı kaldırıp ona baktım, bu kez derin bir tebessüm ile kaçışımı izliyordu.
Alt katta ise Yasemin ve Nermin sultanın şovu vardı, salondaki masaya sofra kurulmuş çeşit çeşit donatılmıştı. Çayın yanına yapılanlar ayrı boyuttu. Bir kahve ile geçiştirildiğim sahte baba ocağım aklıma düşünce boğazım düğüm düğüm oldu.
Benim annem nerdeydi, kimdi? Damadı gelecek diye böylesi heyecanlanır heves eder miydi?
"Benan abla?" Diyen Yasemin dolan gözlerimin sebebini anlamaya çalışırken "Ne oldu?" Diye sordu.
Yutkunup toparlandım kendimi,
"Küstüm ben sana..." Dedim en iyi savunma saldırıdır diyerek devam ettim "Daha Leyla gelmeden unuttun beni!" diye ekledim triple.
Önce boş boş baktı yüzüme, göz kırpıştırdı sonra birden aydınlanmış olacak ki kocamdn bir kahkaha attı cadı, belime doladı kolunu sarıldı,
"Oy oy oy kıskandım mı çen? Kıskanma ben seni çok seviyorum. Şu tatlılığa bak. Büyük görünmesi geliyor diye dertleneceğine, küçüğü büyükten kıskanıyor." deyip bir kahkaha daha attı.
Nermin Sultan bu halimize gülerken,
"Uğraşma kızımla Yasemin."dedi Yasemin'in aksine neye gözlerimin dolduğunu bilir gibi bakıyordu.
Bu kadın benim içimi okuyordu.
Yasemin kulağıma eğildi,
"Abim bu kadar abim kokmuyor, ne yaptın adamın parfümünü mü çaldın?" dediğinde kocaman açılmış gözlerim ile baka kaldım. "Demek idare ile fazla sıkı fıkısın hocam." deyip kıkırdadı cadı.
Ağız tadıyla duygusallaşamıyorum bu kızın yanında.
Semih babam bu akşam daha az gergin gibiydi, Nermin sultanın uzun uğraşları sonucu olduğunu tahmin etmek zor değil.
Hepimiz salonda toplandığımızda Barlas kolunu omzumdan atmış saçlarım ile oynuyordu. Beylerde enişte sevmeme yönünde bir şartlanma olmalı ki Kaan ve Hakan bile bir tık sıkıntılı duruyorlardı. Tabii bunda Onur Doğan'ın çapkın sosyete doktoru olarak anılmasının payı çok büyüktü. İster istemez kızlarını bir koruma kalkanına sarmaya çalışıyorlardı.
Çalan kapı ile ayaklandık, Nermin sultanın, "Semih..." demesiyle yüzü girilmiş adam zoraki bir tebessüm etti.
"Tamam sultanım..." Dedi bir emir eri hızında.
Bu hallerine gülümsediğim sırada Barlas beni de kapıya doğru yönlendirdi.
Koridorda sıralandığımızda Yasemin çoşkuyla açtı kapıyı,
Her zaman ki "oy oy oy kimler gelmiş..." deyişini bekledim ama sesi çıkmadı.
İlk defa Yasemin'in gözlerinin dolduğunu gördüm,
"Leyloş..." dedi sadece acısı içinde bir sesle "Yasmini..." Dedi karşıdan Leyla titreyen sesiyle.
İkisi kocaman kucaklaştığında hepimizin gözleri doldu, onlar çoktan muslukları açmıştı.
Onur Bey elinde çiçeği ve tatlı paketiyle bu kucaklaşmayı en az bizim kadar dolu gözlerle izledi.
Yasemin'den zar zor kopan Leyla Nermin sultanın kollarıyla buluştu. Saçlarını öperek seven kadının minyon bedeninde yok olmak ister gibiydi. "Nermin Sultan..." dedi sadece adını söylemeye bile hasret gibi.
"Kızım... İlk göz ağrım benim..." diye karşılık aldı.
Ortamın ağırlığı kıskançlık duygumu bile köşeye sıkıştırmış olmalı ki sabahtan beri susmayan sesi kesilmişti.
"Buyrun..." deyip Onur Beyi içeri alan Yasemin ile eşinin varlığını hatırlamış olacak Nermin Sultandan ayrıldı.
Çiçeği kendisine uzatan adama,
"Hoşgeldin oğlum." dedi samimiyetle.
"Hoş bulduk Nermin teyze."
Leyla'nın bakışı çekingen bir tavırla Semih babama döndü, ikisi önce gözleri ile konuştu. Barlas'ın, Leyla hiç ağlamazdı sözüne muhalefet eder gibi hızla mavi gözleri dolup taştı.
"Semih baba..." dedi titreyen sesi ve çenesi ile.
"Maviş kızım..." Dediğinde onunda sesinin tonu ilk defa duyduğum şekilde pürüzlüydü.
Kollarını açması ile Leyla'nın arasına girip kaybolmak ister gibi kıvrılması bir oldu.
Saçlarını okşayan baba şefkatine hasretlik gidermek ister gibi gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı güven kokan sineden.
Yasemin'in ağlamamak için tavanlarda gezinen gözleri sonlara doğru benimle kesişti, burukça gülümsedi.
Aynıyla karşılık verdiğim sırada Leyla sarıldığı bedenden ayrılıp gülümsemeye çalışarak bize döndü.
Bir adım atıp aradaki mesafeyi azalttığında Barlas'a yönelir sandım ama tam tersi oldu, önce gözlerini sildi hafifçe sonra elini bana uzattı,
"Merhaba Benan." Dediğinde önce bocalasamda gülümsemeyi başardım,
"Merhaba hoş geldiniz." dedim tavrın bu ortama biraz resmi kalmıştı ama onların ki gibi bir samimiyetim de yoktu şimdilik.
Gülünseteyek kabul etti hoş geldinimi, elimi iki eli ile tutup Barlas'a döndü,
"İnanmayacaksın belki ama sana eşin olacak insanı tarif ederken gözümde canlanan kadını bulmuşsun. Saklı bir hazine, sana özel." dediğinde bu muhabbeti daha önce de duymuştum Savaş abide Leyla'nın tarif ettiği kadın demişti benim için.
Barlas'ın da bakışı Leyla gibi bana döndü,
"Saklı bir hazine, bana özel..." dedi onu tekrar ederek.
Leyla'nın gülümsemesi bizi izlerken büyüdü, elimi bırakmadan Barlas'ı işaret etti,
"Senin içşn sakıncası yoksa sarılabilir miyim?" dediğinde hazırlanırken aklıma gelen düşüncelerden utandım.
Barlas'ı kıskanabileceğim ihtimalini dahi hesap ederek izin isteyen kadının samimiyetin de eridi kıskançlığım.
Gülümsedim kocaman,
"Tabi ki..." Dedim çok az uzaklaştım Barlas'tan onlara yer açmak için.
Minnet dolu bir gülümseme ile teşekkür edip Barlas'a döndü,
"Lordum..." Dedi dolu dolu bir sesle.
"Leyla'm..." deyip kolları arasına aldı anlatırken bile hasretlik çektiğini saklamadığı bedeni.
Leyla'nın gözlerinden sicim gibi akan yaşları bu kez daha yakından görüyordum.
Savaş abiye karşı inceden bir sinir bedenimi yokladı.
Leyla güzel bir kadındı ve bu güzellik göreceli değildi. Kızıl saçları, beyaz teni, mavi gözleri ile yoldan geçenin bile dönüp tekrar bakmak isteyeceği kadar dikkat çekici bir cazibesi vardı.
Derya'da güzeldir ama soğuk durur dışardan mesafelidir, duvarları yüksektir. Leyla öyle değil insanda içine katma isteği uyandıracak bir enerjisi var ve bu ilk görüşte oluşuyor.
Benden izin aldı ama kocasının rahatsız olmayacağına emin olsa gerek ki uzun uzun sarıldı Barlas'a, hal böyle olunca benim gözümde Onur beye takıldı.
Derin bir tebessüm ile onları izliyordu, sanki yaralı bir kuş bulup iyileştirmişte uçmasını izler gibi...
Kaan ve Hakan ile de uzun uzun sarıldılar. O sırada Barlas oldukça resmi ve mesafeli olarak Onur Bey'e hoş geldiniz deyip buyur etti.
Salona geçip oturduk, ortamın gerilimi azalmış tatlı bir sohbet ortamı oluşmuştu.
Leyla kaçırdığı zamanı telafi etmek ister gibi kardeşi gördüğü her canla uzun uzun sohbet ediyor. Nermin Sultan onun bu mutluluğu buruk bir tebessüm ile izliyordu.
"Benan hocam, Umut Devagil'in kardeşisin, doğru mu biliyorum?" diyen Onur Beyle daldığım seyirden sıyrıldım.
Hayır değilim... Dedim içimden..
Dışıma ise yalancı bir tebessüm ile,
"Evet, tanışıyor musunuz?" Diye yansıttım.
Başını salladı hafifçe,
"Cerrahpaşa'da beraberdik, uzmanlıkta yollar ayrıldı. Yurt dışına gideli ise iyice koptu iletişimimiz. Yine de selamımı iletin lütfen severim kendisini." Dediğinde bende başımla onayladım sadece.
O aileden kimse ile ilgili konuşmak istemiyordum. Umut'un benim kardeşi olmadığımı bilip bilemediği ise esas merakımın konusuydu ama yüz yüze konuşmayı bekliyordum.
Yemekler yenildi çaylar dağıtıldığı sırada kapının çalması ile Yasemin her zaman ki gibi görevinin başına geçip kapıya koşturdu.
Az sonra Perihan hanım ve Narin salon kapısında görününce dışımdan diyemesem de içimden bir 'yuh...' Çektim.
"Ay Leyla'yı görmek istedim vallahi kusura bakmayın beş dakika oturup bi hatrını sorayım diye geldim." diyen kadının sülalem rahat modunda salona dalışına göz devirdim sadece.
Yasemin yanıma oturdu,
"Laf aranıyorum demiyorda..." Diye söylendi dişlerinin arasından.
Narin'in ise gözleri ilk Barlas'ı buldu, sonra ise biraz uzağında kalmış olan beni.
Ayrı düşmemizdem mutlu olmuş olacak dudağı kıvrıldı sinsice.
Kıt akıllı işte iki saat önce kucak kucağa olduğum adamla bana nispet yapmaya kalkıyor...
Leyla'nın ise o sevgi pıtırcığı hali bir anda kayboldu, yavrularını korumaya çalışan bir kartal gibi kabardı sanki yerinde.
O an anladım Barlas'ın gündüz dediklerini, sevdiklerini sadece sevdiği insanlarla paylaşabiliyordu ve şunu açık söyliyim Narin'i sevmediği elle tutulacak kadar netti.
"Hoşgeldiniz Perihan abla, ben de nerde kaldınız diye merak etmiştim." dedi şaka yapar gibi lafını sokarken.
Annesiyle yalandan da olsa tokalaşıp öpüşürken Narin'e onu da yapmadı, hatta dönüp,
"Barlas istersen Onur'a yukarı da ki terası bir göster çok merak ediyordu orayı." Deyip merak konusu kocasını ve Narin'in gizlemeden göz diktiği Barlas'ı ortamdan uzaklaştırdı.
Onlarda hiç itiraz etmeden salonu boşaltınca peşlerine diğer erkeklerde takıldı.
Kadınlar olarak kaldık salonda Narin bu hamleye alaylıca güldü,
"Leyla hep aynı Leyla, ne oldu kocanı mı kıskandın?" deyip keyifle geriye yaslandı. "Aldın çapkın kocayı düşün dur şimdi nasıl elde tutucağım diye." derken uzun zamandır görmediğim bir öz güven vardı üzerinde.
Leyla da ona kerc eder gibi geriye yaslandı,
"Ay Narin hiç güleceğim yoktu, kıskanırım doğru da senden değil yani..." Dedi küçümser bir bakışla. "Elde tutmaya gelince o dert etsin beni nasıl elinde tutanağını, ben değil. Hani biz küçükken Perihan abla derdi ' Her çapkının toslayacağı bir duvar olur, durulur diye' aynen öyle biliyor musun?" dedi çok üstten bir tavırla.
"Eminsin yani durulduğuna?" Diyen Narin'in Leyla ile husumeti derindi belli.
"Ben boyumu aşan suya girmem güzelim merak etme sen." deyip hızla konuyu değiştirdi. "Ay Perihan abla vallahi kızınla kardeş gibi duruyorsun, gençlik iksiri mi buldun doğruyu söyle." Diyerek annesine laf attı.
Aldığı iltifat ile dudakları memnuniyet ile kıvrıldı,
"İlahi Leyla." Dedi yalancı bir mahcubiyet ile "Gül suyu ile temizliyorum her akşam ondandır belki. Sen de pek güzelleşmişsin yine, burdan giderken pek yıkık döküktün aklımız sende kaldı yıllarca." Derken samimi bir tarafı da yok değildi.
Leyla da tebessüm etti benim gibi düşünüyor diye yorumladım,
"İyiyim Perihan abla, Onur anıldığı gibi biri değildir. Değer veriyor, değer görüyorum aklınız kalmasın diye geldik." derken yanında oturan Nermin sultanın elini sevdi.
"İyi çocuğum iyi, hepiniz elimizde büyüdünüz güzel günlerinizi mürüvvetinizi görelim böyle." Dedi anaç bir tavırla.
Leyla,
"İnşallah bak Barlas da sıraya girdi, darısı Narin'e olsun artık." dediğinde benimle göz göze gelen Narin kanlısıymışım gibi bakıyordu.
"İnşallah..." Diyerek mırıldandılar ana kız.
Leyla,
"Nariin geldiğinden beri demeyeyim diyorum dayanamadım, mesleki deformasyon tabii." deyip tatlı bir giriş yaptı kendince ama yüzünde ki sinsi ifadeyi görmemize mani değildi "canım göz altların kararmış, cildinin durumu da fena sen bir Karaciğer değerline baktır istersen, ihmale gelmez üzülürüz sonra." Dedi hekim kimliği ile ama aslında çok çökmüşsün bu ne hal demek istediği çok belliydi.
Yasemin'in gülmenrk için dudaklarını ısırdığı bir oetamda kendime hakim olmam çok zordu. Barlas'ın cadılığı Leyla'dan öğrendi derken ne demrk istediğine ilk elden şahit oluyordum.
Narin bozulsa da ses etmedi,
"Yorgunum bu ara Leyla." Gibi birşeyler geveledi ağzının içinde ama büyük görümcem duracak gibi değildi,
"Ondan da olur tabii cilt bakımına da dikkat etmek lazım." Deyip birden direksiyonu bana çevirdi. "Benan sen ne kullanıyorsun ışıl ışılsın maşallah."demesiyle Yasemin kıkırtısını tutamadı. "Kız Yasmini ne gülüyorsun, sen gençsin tabii bizim gibi dertlerin yok." Dedi kendini de yalandan araya katarak.
Yok Leyla bizi sulu dereye götürür buralar kurak deyip geri getirir.
"Benan ablama aşk yarıyor Leyloş." Dedi o da yancılık yaparak. "Abim yanında oldukça yaşlanmaz o." Deyince Narin gözlerin bana dikti,
"Ne diyelim Allah ayırmasın, yokluğuyla sınamasın." dedi ama altında mana olduğu hissi kalbime çöreklendi.
O sırada çalan kapıya Yasemin ayaklanacakken durdurdum, bu ortamdan çıksam iyi olacaktı.
Kapıyı açınca karşımda polis memurlarını görmeyi asla beklemiyordum. Hele de Barlas'ı apar topar alıp götürmeleri hepimizi şoka uğratmıştı.
Barlas'ın kendi karmaşasına rağmen çıkarken beni öpüp,
"Korkma güzelim." Demesi korkmama engel değildi.
Çok uzun bir ara verdim biliyorum ama telafi etmeye çalışacağım.
Barlas'ı niye götürdüler sizce?
Leyla'yı sevdiniz mi?
⭐⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️ 🧿 🧿
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 27.9k Okunma |
2.98k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |