
Merhaba arkadaşlar, Ezelim'e yeni bölüm ile geldim.
Bu kurgumun yeri çok ayrı benim için burayı final yapıp hakkıyla tamamlamak istiyorum.
Bölümler sırayla gelecek Ezelim, Çıkmaz sokak ve Hesna'm olarak devam ediyorum.
Burda ki oy ve yorumlarınız Çıkmaz Sokağı çabuk yazdırır bilginize...
Beklediğinizi ve keyifle okuduğunuzu bilmek benim tek motivasyon kaynağım.❤️🥰🧿
Benan'dan
Barlas'ı alıp götürdüler...
Barlas'ı...
Polisler götürdüler...
Hakkınızda şikayet var diyerek...
Onun peşinden yalın ayak merdivenlere koşmak istedim ama elimi sıkı sıkı tutan bir el vardı, Leyla...
"Onur avukat bul." dediğini duydum gözlerimden yaşlar sel gibi akıyordu. "Bu işin içinde iş var Onur buraya avukat ordusu yığ gerekiyorsa." dediğini duyuyor ama konuşamıyordum.
Beni çekip sarıldı,
"Benan! Bana bak, topla kendini yıkılacak zaman değil! Kim niye şikayet etmiş olabilir. Aklına birşey geliyor mu?" dediğinde başımı iki yana salladım.
Semih babam, Kaan, Hakan... Hepsi şoktaydı.
Barlas ya Barlas... Bu memleket için canını verecek adam kime ne kötülük etmiş olabilir.
Nermin Sultan, Yasemin'e sarılmış teselli etmeye çalışıyordu,
"Biz eve geçelim bir ihtiyaç olursa çekinmeyin." diyen Perihan hanım ve Narin usulca çıktılar kapıdan. Son anda Narin'in bana kaçamak bir bakış attığını fark ettim ama sorgulayacak halde değildim.
"Semih amca karakola gidelim, konuyu anlayıp ona göre hareket ederiz." diyen soğukkanlılığını koruyan Onur Bey'di.
Babamın başını sallayıp montuna uzanmasıyla bende montunu aldım, Leyla benden önce giyinmişti bile.
Nermin sultanın beni habersiz bırakmayın deyişi, oğlanların gelmek isteyişini duydum ama kopuk kopuktu herşey.
Aşağıda ki lüks jipe binerken gözüm Barlas'ın arabasındaydı. Semih babamın tarifi ile karakola ulaştık.
Ne olup bittiğini öğrenmeye çalışıyorduk ama polisler yüzümüze bile bakmıyordu. Gençten bir polis memurunun Semih babama dışarıyı işaret etmesiyle ayaklanışı ile bende ayaklanmak istedim. Ama dizime koyduğu eli ile durdurdu beni,
"Sen dur kızım, çocuğu da zor durumda bırakmayalım." Dedi polis memurunu kat ederek her zaman ki babacan tavrıyla.
Leyla hemen yanıma otururken, Onur beyin telefon ile konuşarak çıktığını fark ettim.
Zaman geçmiyordu, gözüm açılıp kapanan her kapıya takılıyor ama Barlas'tan bir iz yakalayamıyordum.
Nezarete atmış olamazlardı değil mi?
Leyla'nın çalan telefonu ile konuşup, beni de alarak dışarı çıkması bir oldu,
Semih babam omuzları çökmüş halde bir bankata oturuyordu,
"Onur ne oluyor?" Dedi Leyla.
Onur beyin mavi gözleri beni buldu tepkimi ölçmek ister gibi,
"Öğrencini taciz ettiği iddiası var." Deyince bunca acizliğimin içinde güldüm.
Şaka olmalıydı...
"Kim ya kim? İsim versinler, buna bu şehirde inanacak insan bulamazsın." diyebildim.
"Avukat?" dedi Leyla.
"Yolda, birazdan burda olur." Dedi Onur Bey.
Bu akşam onlar olmasa ne yapardım bilmiyorum.
"İçerde büyük baskı var, polislerin üzerine baskı kurmuşlar. İş gecekondulu bir velinin şikayetinden öte, bu işin içinde daha güçlü birileri var." diyerek devam etti.
Leyla'nın gözleri bana değdi anlık, eşinin tek bakışından imasını anlamıştı.
"Emin misin?" Dediğinde,
"Avukatlar gelsin anlarız." Diyerek bitirdi sözünü.
Onlar kendi içinde anlaşıyordu da ben neler döndüğünü anlayamayacak kadar alıklaşmıştım.
Bir kaç dakika sonra iki araç peş peşe park etti karakolun bahçesinde,
Biri kadın üç kişi bize doğru geliyordu, içlerinden uzun boylu otuzbeş üstü olduğunu tahmin ettiğim , adliyeye gider gibi takım elbise giymiş olan adam,
"Onur Bey." Diyerek elini uzattı.
"Haluk Bey, iyi akşamlar bu saatte rahatsız ettik ama içeri girince anlarsınız işin içinde iş var."
"Ne rahatsızlığı efendim, bey efendinin ricası bizim için emirdir." deyip "Eşim Süheyla. Avukat arkadaşımız Yücel Bey." Deyip onlarla da tanıştırdı.
Üç avukat mı gelmişti yani bu kadara ne gerek vardı, Barlas'ın birşey yapmadığını bilirken bu hazırlık niyeydi.
Benim boş gözlerle baktığı gören Onur Bey,
"Siz gereğini yapın, gerekirse üç kişi daha gelsin. Ağaç kovuğundan çıkmadığımız bilinsin." deyip onları içeri yolladı.
Semih babam hâlâ bankta oturuyordu,
"Leyla iki dakika arabaya geçin içinde konuşalım güzelim." Dediğinde ikiletmeden Leyla ile ilerleyip araca bindim.
Onur bey şöför mahaline geçtiğinde Leyla yine arkada benim yanımdaydı.
"Benan ailen ilişkinizi onaylamıyormuş duyduğum kadarıyla, doğru mu?" deyince kaşlarım çatıldı biraz,
"Bunun konumuzla ne alakası var?" Dedim ama içime de bir kor düştü.
Yaparlardı...
Tam onların kalemi bir işti...
Son günlerde okul müdürünün mobinge varan tavrı, içerdeki polislerin baskı altında olduklarını gizleyemez halleri.
Bir yumru gelip boğazıma oturdu, benim bu adama zarardan başka neyim vardı?
Böylesi bir iftarayı temizlesek bile izi kalacağı kesindi. Özellikle okulun bulunduğu muhit düşünülünce cahil insanlara laf anlatmak imkansızdı.
Cahilden kastım okumak değildi elbette, kız çocuklarını okutmak istemeyen bir kitleden bahsediyorum. Okulun müdür yardımcısı böyle bir şeyle anılınca iyice bileneceklerdi okula... Kulaktan kulağa bu dedikodu dolaşacaktı.
Leyla'nın çekinerek Benan demesiyle daldığımı ancak fark ettim,
"Yapmışlardır..." Dedim acı bir kabullenişle. "Bunu da yapmışlardır..."
Sessizlik çöktü aramıza, göz yaşlarım aktı peşi peşine...
Barlas'ın, Leyla çok güçlüdür derken neyi kastettiğini bu gece anlıyordum. Telefonda konuşurken gözlerinden yaşlar düzelen kadın değildi yanımda oturan, demir bir leblebi gibi krizin yönetimini eline almış dağ gibi önüme dikilmişti.
"Ne yapacağız Leyla, bu işin içinden nasıl çıkacağız." Dediğimde sarıp sarmaladı beni, tam bir ablaydı...
"Ben Lordumu, sen nişanlını orda bırakmazsın, Onur beyin cakasını görelim biraz değil mi? Damat olup göze girmek kolay değil." Dedi şakaya vurmaya çalışarak.
"Emrinizdeyim Leyla hanım." Diyen Onur Bey de eşine uyduğunda biraz olsun için ferahladı.
Çok geçmeden Haluk Bey'de elinde bir dosya ile karakoldan çıkınca arabaya gelip ön yolcu koltuğuna oturdu. Bedenini dönebildiği kadar bize dönerek,
"Şikayetçi olan veli, bugün Barlas beyin kızını okula yollamadığı için ziyaret ettiği aile. Baba evden ayrılıp çıktıktan sonra, öğretmen olan arkadaşı." Deyip ismi hatırlayamadı sanırım elindeki dosyaya baktı, "Pelin hanım da evden çıkıyor ve Barlas bey evin hanımı ve okula gönderilmeyen öğrenci ile evde baş başa kalıyor. İddia o ki, bu süre zarfında anneyi de bir bahaneyle uzaklaştırıp çocuğa sözlü ve fiziksel tacizde bulunuyor." Dedi avukat kimliği ile benim ağzıma alamayacağım iftiraları rahatça dile dökerek.
"Bunun olması mümkün değil Haluk Bey, Barlas öyle biri değildir, Leyla birşey söyle Allah aşkına..." Dedim çaresizce saçımı başımı yolmamak için aklıma mukayyet olmaya çalışarak.
Leyla,
"Haluk bey şahit yok bu durumda izleyeceğimiz yol ne olmalı?" dediğinde adam gözlerini Onur Beye döndü,
"Pelin hanım, Barlas beyin kendisinden sonra evde kaldığını, dışarı çıktığında da panik ve telaşlı halini gördüğünü söylüyor. İşin aslı bu tür ziyaretlerin iki kişi yapılmasının temel nedeni böyle durumlarda tarafların birbirlerine şahitlik etmeleri ve zan altında kimsenin kalmamasıdır." dedi ama ben Pelin'in ile ilgili kısımdan sonrasını dinleyemedim.
Sinsi çakma kızıl çiyan...
"Bu saçmalık, o kadının Barlas'a ilgisi olduğunu, karşılık bulamadığını tüm okul biliyor. Hatta bugün niyetini açık açık söylemiş, bunlardan bile haberim var benim. Barlas saklayıp gizlemez hiçbir şeyi..." dedim öfke ile dolmuştum.
Pelin'i bulmam lazımdı, bu kadın artık fazla oluyordu.
"Barlas'ı görebilir miyiz Haluk Bey?" Dedim ihtimal vermesem de,
"Bu akşam yapılacak birşey yok malesef, yarın aile ile görüşüp şikayetten vazgeçirebilirsek mahkemeye sevk edilmeden konuyu kapatabiliriz. Dallanıp budaklanması mesleki açıdan sizi sıkıntıya sokabilir." Dedi mesleki bir öngörü ile.
"Barlas ile görüşebildiniz değil mi?" diye sordu Leyla.
Başını hafifçe eğerek,
"Görüştük, Leyla hanım özellikle sizden Benan hanımı yanlız bırakmamanızı rica etti." Dediğinde az önce öfke ile perdelenen duygularım yine kontrolü eline aldı. Orda o saçmalığın içinde dahi önceliği olmak gözlerimi doldurdu.
"Nezarethanede mi kalacak yani?" dedim burnumu küçük bir çocuk gibi çekerek.
Haluk beyin ciddi tavrında bir kırılma oldu anlık,
"Benan hanım bu gece için sakin kalın lütfen, yarın herşeyi yoluna koymaya çalışacağız." Deyip Onur Bey'den müsade isteyerek indi arabadan.
Semih babamla konuştuğunu gördüm, sonra o da gelip arabaya bindi.
"Onur Bey oğlum kızları eve bırakır mısın? Benim biraz işim var." deyince titrek bir sesle,
"Baba..." Diyebildim, adam 'nedir senden çektiğimiz' dese diyecek tek sözüm yoktu.
Beni görebilmek için geriye döndü biraz,
"Kızım..." Dediğinde iki damla daha süzüldü yanağımdan, "özür dilerim..." dedim boş heybemde diyecek başka sözüm yoktu.
"Senin yapmadığın işler için özür dileme huyunu ne yapacağız biz?" dedi dertli dertli.
"Ama benim yüzümd..." sözümü tamamlatmadı.
"O insanların terbiyesini sen mi verdin kızım, onlar gibi insanların elinde büyüyüpte dupduru bir su gibi bize geldiğin için ben teşekkür ederim." Deyince Leyla daha çok sarıldı bana onunda gözleri yaşlıydı artık.
Baban arkanda olunca ağlamak bile güzeldi,
"Benim kızlarımı kimse ağlatamaz..." Dedi bir de Onur beye duyurtur gibi... "Leyla sakın Benan'ın yanından ayrılmayın." Dedi arabadan inerken.
Onur Bey,
"Leyla 'beni üzersen topuklarına sıkan çok olur' dediğinde ciddiye almadığım için özür dilerim güzelim." Dedi yalandan korkmuş gibi çıkardığı sesiyle.
"Özrünü kabul ediyorum canım." derken oldukça ciddiydi kollarını bana sarmış kadın. "Uslu durmazsan cezanı kesecek kocaman bir ailem var." dediğinde bu halimde konuştukları şeye güldüm.
"Gülme Benan." Dedi yalancı bir ciddiyetle "ünlülerin çapkın doktoru Onur Doğan ile kaşıma gözüme güvenip evlenmedim herhalde. Azıcık korku iyidir." deyince bu kadar açık konuşuyor olmasına şaşırıp kalmıştım.
Onur Beyin yerinde olsam alınırdım bu dediğine, o ise küçük bir kahkaha attı,
"Senin kirpiğinin tek teline ölürüm ben cadı..." diye karşılık verdi.
İlginç bir ilişkileri vardı, çok çok ilginç...
Savaş abi acı çekiyordu, mutsuzdu ama Leyla hayata yeniden iyi bir başlangıç yapmıştı.
Benim kafam dağılsın diye birbirlerine takılarak tamamladıkları yolu bitirince,
"Siz yukarı çıkın benim aileyi bir araştırmam lazım, sabaha eli boş uyanmayalım." diyen adam yolda beni güldürmek için şakalar yapan kişi değildi sanki.
Leyla öne uzanıp yanığına bir öpücük kondurdu,
"Dikkatli ol canım." Dediğinde o da karısının yanağına elini koyup şakağından öptü.
"Merak etme güzelim." Deyip bizim içeri girmemizi bekledi.
Hep Barlas ile el ele çıktığımız merdivenleri zor tükettim, Nermin Sultan karşıladı bizi,
"Gel annem, gerçek elbet çıkar ortaya sakın üzme kendini." deyip sarıldı güçsüz düşmüş bedenime.
"Anne iftira attılar, benim yüzümden onunla uğraşıyorlar." dedim kabullenerek.
"Senin aklında " Deyip işaret parmağı ile baş parmağını bir birine yaklaştırdı, "Şu kadarcık şüphe var mı?" diye sordu.
O nasıl soruydu öyle...
Başımı iki yana salladım hemen,
"Anne Barlas o, nasıl şüphe ederim?" dedim şokla.
"O zaman tüm dünya bir olsa da yıkamaz sizi. Benim oğlum bu yola çıkarken biliyordu aileni, seni seviyorsa bunları da göze aldı de demektir." deyip Leyla'ya döndü,
"Onur oğlum nerde annem?" Dedi bu kez.
"Şikayetçi olan aileyi araştıracak, bağlantılı olduklarını emin olursak ordan yürürüz." derken Yasemin'de onun kollarına sığınmıştı.
Kaan ve Hakan'ın da evde olmadığını fark ettim ama soracak yüzüm yoktu. Belki benimle denk gelmek istemiyorlardı.
"Leyla, Benan'ı al onun evine geçin annem." dediğinde itiraz edecek oldum ama müsade etmedi. "Barlas gelene kadar dediğimi ikiletme Benan." deyip bizi kelimenin tam anlamıyla postaladı.
Eve çıkınca kalın eşofman takımımı giydim, hava oldukça serindi. Barlas'ın olduğu yer sıcak mıydı acaba? Gece kaçak göçek yanına gidip sıcağına sokulmak ne büyük nimetmiş meğerse. Tek gecede anladım yokluğu çekilir gibi değil.
Odamdan çıkınca Leyla'nın köşe koltukta oturmuş bambaşka diyarlara daldığını fark ettim.
Elimdeki tayt ve sweatshirtle yanına oturduğum da daldığı düşüncelerden sıyrılıp bana döndü,
"Burasını bambaşka hale getirmişsin." dedi eski halini ezbere bilir gibiydi.
"Kaan'ın nişanlısı Gaye kalıyormuş benden önce, dedikodu gibi olmasın ama benim bulduğum hali hiç iç açıcı değildi."
"O kızı hiç gözüm tutmamıştı, iyi ki ayrıldılar. Ne oldu da Kaan'ın gözü açıldı acaba?" deyince gözlerimi kaçırdım ama yakalaması uzun sürmedi,
"Seninle mi takıştı?" Deyip devam etti. "Senin aileyle bu kadar bağ kurman batmış olabilir." dedi masum bir tahminde bulunarak.
"Keşke öyle olsaydı Leyla, kızın gözü Barlas'taymış. Dahası bunu Kaan da duydu, ipler orda koptu." Dedim olanı saklamayarak.
Yüzünü buruşturdu,
"Ben burda olsam, onun ipliğini erkenden pazara dökerdim. Nermin Sultan ve sonsuz hoşgörüsü hep bu işlere sebep." diye söylendi.
"Yasemin hiç sevmiyordu o kızı ama annem Kaan seviyor diye ne dese alttan alıyordu." Dedim onu onaylayarak.
"O cadı benim çırağım, gözünden bilir insanı." Deyip güldü,
"Evet Narin'i de hiç sevmez." Dediğim de,
"Ay... Çocukluğumdan beri sevmem ben onu, sinsi... Birde hanım gözükür, kuzeni de Savaş'ın peşindeydi. Az uğraşmadık zamanında." deyince konunun Savaş abiye kendiliğinden gelmesini beklemediğim için şaşırsamda belli etmedim. O da çabucak kapattı kendi açtığı mevzuyu, "Şunları giyeyim de birer kahve içelim elinden gelin hanım, fırsat vermediler ki görümcelik edelim." diyerek ezbere bilir gibi Derya'nın kaldığı odaya geçip kapıyı kapattı.
Dediği gibi iki kahve hazırlayıp onu beklerken aklım Barlas'taydı. Bu zamana kadar çok krizler anlatmıştık, gitmek istediğim ilk krizde bana evlenme teklif etmiş. Birbirimize bağlanan yüzükleri parmaklarımıza takmıştı. İkincisi krizi dini nikah ile taçlandırmıştı.
Beni ilk öpüşü de o geceydi, ne demişti bana,
"Dudaklarım ilk senin tenine değdi, başka bir ten tatmadan, başka kokuya müptela olmadan, sadece senin adını anarak son nefesimi vermek sana ahdim olsun.'
O zaman bilmiyordum yıllardır beni sevdiğini...
O öpücük için ne kadar sabır edip, umutsuz geceleri sabah ettiğini...
Derin bir nefes alıp usul usul verdim, bu krizde de giderim diye korkuyor olacak ki Leyla'ya tenbih ediyordu tek bırakmasın diye.
Oysa ondan başka kapımda gidecek yerim de yoktu, belden aşağı vuracaklarsa bende kirli oynamayı bilirdim. Bu güne kadar beni durduran Barlas'a yada ailesine zarar gelir korkusuydu.
Barlas'ın başına bu çorabı ördüklerine göre o sınırı da aşmış bulunuyorduk. Ağlayıp, üzülüp çaresiz kalacağımı sanıyorlarda çok yanıldıklarını onlara gösterecektim.
Leyla mutfağa yanıma gelince,
"Terasta içsek olur mu? Üşür müsün?" Diye sordu.
Üşürdüm ama onu da kırmak istemedim. İkimize de birer kalın şal getirdiğim, terasa çıktık. Salıncağın karşısında ki sandalyelere oturduğumuzda sigarasını çıkarıp yaktı.
Bu eve gelene kadar iyidi Leyla, hatta söz Savaş abiye gelene kadar bu evde de iyi idare ediyordu ama şuan salıncağa dalıp gitmiş gözleri herşeyi ortaya serer gibiydi.
Kahve kupasından büyük bir yudum daha alıp sehpaya bıraktı.
Gözleri salıncakta olarak bir şarkı söylemeye başladı,
Bir söz bitişi gibi
Son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep
Bu terkedilişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep
Bu terkedilişler
Bir an duruşu gibi
Ömrün gidişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi
Söner iç çekişler
Veda ederken aşk ateşi gibi
Söner iç çekişler
Sesi öyle güzeldi ki sadece büyülenmiş gibi onu dinliyordum. Sezen aksu şarkısını herkes söyleyemezdi ama inanılmaz güzel yorumluyordu.
Hatta belki şarkıyı yaşıyordu...
Aman aman, yandım amman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler
Kaldı aklımızda
Aman aman, acı yüzler
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler
Kaldı aklımızda
Bir söz bitişi gibi
Son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep
Bu terkedilişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep
Bu terkedilişler
Aman aman, yandım amman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler
Kaldı aklımızda
Aman aman, acı yüzler
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler
Kaldı aklımızda
Aman aman dediği yerde gözünden yaşlar süzülmeye başlamıştı çoktan...
Leyla bu şarkıyı Savaş abi için söylüyordu.
Son bakışta ki o gözler kaldı aklımızda...
Bu ikisine ne olmuşsa çok yazık olmuştu. Sormak haddim değildi ama deli gibi de merak ediyordum işte...
Savaş abiye hak verdim, böylesi bir kadını unutup yoluna bakamazdı ki insan, ağlarken bile güzel olunur mu?
Ama Onur Bey vardı artık, kirpiğinin tek teline ölürüm diyordu adam... Gözünde aşkından önce şefkatini görüyordunuz. Daha bu akşam tanıştığı Barlas için uğraşıyor olması da cabası...
Şu şarkıyı söyleyişini duyana kadar bu hikayenin yananı Savaş abi diyebiliyordum ama şuradan sonra Leyla'dan da şüpheliyim.
Dakikalarca soğukta oturduk, o sessizce göz yaşı döktü, ben sessizce eşlik ettim.
İçeri girdiğimizde ikimizde fazlasıyla üşümüştük. Soğuyan kahveleri lavaboya döküp, sıcak birer salep yaptım ikimize...
Kupasını eline verdiğimde gülümseyerek aldı, ağlayınca içindeki zehri atmış neşeli haline dönmeye çalışır olmuştu.
Bende yanında ki yerimi alınca,
"Savaşla tanıştınız mı Benan?" Dedi sanki benimle tanışıp tanışmadığını merak etmiş gibi. Aslında ondan haber almaya çalışıyordu.
"Tanıştık... Geçenlerde okula ziyaretimize geldi, çok sohbet edemedik ama hayatın acı çemberinden geçmiş bir hali var. Onur Bey'den büyük değil mi Savaş abi?" Dedim merak ettiği buysa cevabını alacaktı.
Kaşları çatıldı inceden,
"Onur iki yaş büyük Savaş'tan..." dedi düşünceli bir tonda.
Dudak büktüm şaşırmış gibi,
"Yaa... Savaş abi Onur Bey'den beş yaş büyük duruyor. Ak düşmüş saçına adamın..." dedim tepkisini ölçmek için.
"Yaa..." Dedi sesindeki acıyı saklayamadı. "O kadar diyorsun..."
"Siz bayadır görüşemediniz sanırım. Araya mesafe girmiş sanki?" dediğimde gözleri yine boşluğa daldı.
"Öyle oldu..." Dedi sadece. "Öyle gerekti..."
Aradan geçen dakikalar ağlamaktan yanan gözlerimi uykuya itse de direniyordum yada direndiğimi sanıyordum, sessiz fısıltı şeklinde sesler duydum ama göz kapaklarım açılmamak da direniyordu.
"Veli üç kağıtçının teki, kız çocuğunu masraf yapmaya değer görmediği için okutmayan, bir de bunu dini hassasiyet bahanesiyle meşrulaştırmaya çalışan tiplerden." diyen ses Onur Neydi.
"Allah'ım yarabbim ya nasıl insanlar bunlar! E ne olacak şimdi." diyense Leyla.
"Devagiller iyi yemlemiş belli, birden biti kanlanmış, üst baş düzelmiş. Araba sormuş bir iki kişiye araba alacakmış paşam." Derken artık Onur Beyde sakin değildi. "Adamı iftira edip içeri attırdı, şu kız kaç saattir ağlıyor. Hiç mi Allah'tan korkmuyor bunlar?" dedi isyanla...
"Gelsene içeri Onur." dedi Leyla "Kapıda konuşuyorsun..."
"Yok güzelim gerek yok, ben otele geçer bir iki saat uyurum. Siz Benan ile şu tanık sayılan öğretmeni nasıl tarafınıza çekersiniz onu konuşun. Sabah ilk iş onu çözmemiz lazım." deyip geçiştirdi.
Leyla'nın sesi sertleşti,
"İçeri neden gelmiyorsun?" Dedi bastırarak.
Sesli bir nefes sesi duydum sanırım Onur Bey'den geldi,
"Barlas yokken doğru olmaz Benan, insanlar yüzüme birşey söylemese de hoş olmayan bir itibarım var. Otele geçmem daha doğru olur lütfen ısrar etme."
Aynı sesli nefes sesi bu kez Leyla'dan geldi,
"Onur şuan saçmalıyorsun." dedi sitemle,
"Benan var yanlız sayılmazsın, sende uyumaya çalış biraz. Olur mu güneşim?" Derken Leyla'yı ikna etmiş olacak ki küçük bir öpücük sesi duydum peşi sıra kapı kapandı.
Uyku beni biraz daha kollarına çekerken üzerime bir battaniye örtüldü, saçlarımda şefkatli bir el dolaştı.
"Dilerim hasretini çektiğin, hiçbir zaman sana el olmasın..." Dediğini duydum ama anlamlandıracak kadar berrak değildi zihnim, uykunun tatlı kolları içine içine çekiyordu.
Sabah ezanının sesi ile açtım gözümü, camii eve çok yakın değildi. Bu güne kadar da ezan sesi duyup uyandığım olmamıştı.
Koltukta bedenimi doğrultup ayaklarımı aşağı sallandırdım, Leyla da benim gibi battaniyenin altına kıvrılmış tekinsiz bir uykuda görünüyordu. Sessizce banyoda ihtiyaçlarımı görüp abdest aldım. Odama geçip namaz kılabileceğim şekilde giyindim, çok sure bilmiyordum ama namaz kılabilecek kadar konuya hakimdim işte...
Sabah namazımı kılıp seccadenin başında uzun uzun duamı ettim, Barlas'ın yokluğu benim için ekmeksiz, susuz kalmak gibiydi.
Belki daha aylardır beraberdik ama ondan öncesi sanki yokmuş, ben hep onunla nefes almışım...
Seccadeyi toplayıp kalktım, üzerime kot pantolon, kazak olacak şekilde en sade en basit kıyafetlerimi giydiğim sırada Leyla'nın da uyandığını fark ettim.
"Günaydın." Dedim canlı tutmaya çalıştığım sesimle.
"Günaydın güzellik." Deyip biraz duraksadı "Benan okula gelip şu Pelin denilen kadınla konuşsam belki ikna ederim ifadesini düzeltmesi için." Dedi biraz da çekinerek.
"Dün öğlen Barlas'a ilanı aşk edip akşamına iftira atan biri ile nasıl iletişim kurmayı düşünüyorsun?" Diye sordum çünkü dünden beri o kadının saçlarını yolmak istiyorum, hayatta kaç kişinin saçını başını yoldum... Hiç... Ama bu içimdeki çirkefi tutmamı sağlamıyor.
Dudak büzdü Leyla,
"Daha iyi bir fikrin var mı?"
"Çakma kızıl saçlarını yolmak istiyorum ve bunu yapmamam için dün geceden bu yana bir sebep bulamadım." Dediğim sırada Leyla'nın telefonu çalmaya başladı.
"Memuriyetini yakarsın!" dedi hızlıca.
"İnan umrumda bile değil, beni çok kolay lokma sandılar öyle olmadığımı bugün görecekler."
Kararlı olduğu kadar öfkeli çıkan sesimden etkilenmiş olarak dudak büktü,
"Aslanı evde aslan bekler diyorsun ha? Vallahi yakışır... Prenses kızları oldum olası sevmem zaten, kadın dediğin yeri geldimi pençesini çıkarmayı bilecek." Dedi keyifle.
"Çıkalım mı? Okul saati yaklaşıyor." Dedim ama içim inanılmaz buruktu, her sabah bu kapıdan Barlas ile çıkmaya, dudaklarında sabah öpücüğümü çalıp kahve termosunu eline tutuşturmaya, yol boyu benim kimi zaman saçma sapan konulardan konuşuyor olmama rağmen onun keyifle dinleyişine inanılmaz alışmıştım.
Arabasının yedek anahtarı bende olduğu için, Nermin sultana çıktığımızı söyleyip elimize tutuşturduğu poğaçalar ile apartmandan çıktık.
Elindeki sıcak poğaçadan ısıran Leyla,
"Anne eli değmiş gibi diye bir söz var ya, işte onu Nermin Sultan için söylemişler bence." Dedi özlemle.
Arabanın kilidini açıp sürücü kısmına yerleşirken,
"Siz, yani Nermin sultanın büyüttüğü tüm kardeşler çok şanslısınız. Benim anne diyerwk büyüdüğüm kadını tanısan ne demek istediğimi anlarsın." deyip arabayı yola çıkardım.
"Savaş anlar seni onun da anne dediği kadın canavarın tekiydi çünkü..." diyerek bana çok da bilmediğim bir kapı açtı. Tamam Leyla'yı istememiş ama kendi evladını da mı sevmemiş.
Bizim ki en azından Umut'u severdi...
Sorup daha da canını sıkmak istemedim, biraz sessizce yola devam ettik.
"Güzel araba kullanıyorsun, yoksa Barlas hayatta arabasını kimseye sürdürmez. Şöförlüğünü beğenmiş olmalı." Diye bir çıkarım da bulundu.
Burukça gülümsedim,
"Aslında aramızda daha hiç bir şey yokken bile arabasını bana vermişti biliyor musun? Buraya geldiğim ilk zamanlardı." deyince Leyla benden daha derin gülümsedi.
"Seni o kadar çok anlattı ki bana... Ben de iyi değildim o zamanlar. Ben konuşmuyorum yine... O ise içine kapanmış, vurulup bir de üstüne bir çok arkadaşını kaybedince. Sonra bir gün durup dururken seni anlatmaya başladı. Her hareketini, her sözünü, saçlarını, gözlerini... Senin anlattığın kıza benziyor Leyla demişti..."
Yanağıma yuvarlanan bir damlayı hızla yakaladım, hırsla sildim.
"O beni bu kadar severken ben Dünya'dan bi haber yaşıyordum. Kaybettiğimiz zamana çok acıyorum biliyor musun?" Diyebildim.
"Tahmin ediyorum, Barlas çok başkadır. Kırmaz, incitmez, üzmez, kıskansa söylemez... Başkanlarının sevgi adı altında hayatına hükmetme çabasını gördüysen zaten aradaki fark güneş gibi ortaya serilir. Velhasılıkelam çok şanslısın ve bunun farkındasın. Barlas da çok şanslı geç de olsa sana kavuştuğu için." dedi.
Okulun yakınına park edip arabadan indik, okula girerken müdür bey ortada yoktu, odasının kamerasından izliyordur korkak adam.
Öğretmenler odasına çıkınca Merve ve Zahide ile karşılaştık, tenş gelmiş olacaklar ki Merve montunu arkasındaki askılığa asarken, Zahide hoca önlüğünü giyiyordu. Kapı sesi ile bize döndüklerinde Merve'nin neşeli Günaydın'ını beni görünce yarıda kesildi,
"Benan! Ne bu yüzünün hali." Deyip bir adım yaklaştı hızla "gözler de kıpkırmızı." Diyerek dibimde bitti.
"Anlatırım canım." deme kalmadan. Zahide hocanın,
"Leyla!" diyen şaşkın ama içli sesini duydum.
Leyla cevap vermedi usulca yaklaşıp sımsıkı sarıldı Zahide hocaya. Barlas da değer verirdi, arkadaşlığımız eskiye dayanıyor derdi ama Leyla ile bu kadar yakın olmalarını beklemiyordum.
Onların bu halini çpkda takmayan Merve,
"Ne oldu, Barlas nerede? Onunla mı kavga ettiniz." Deyip kendi sorusunu kafasında kendi cevaplayarak. "Ay dedin ben size çok yakıştınız, nazar değdi kesin."
Derin bir nefes alıp bıraktım usulca,
"Barlas nezarethanede Merve, öğrencisini taciz ettiği iddiasıyla." diyerek tek nefeste anlattım.
Merve hanım efendi kişiliğinden saniyesinde sıyrılıp bol sinkaflı bir küfür savurdu.
"Kim inanır kızım buna? Barlas bu senden başka kimi gözü görmüş?" Diyerek iyice yükseldi.
Zahide hoca,
"Leyla neler oluyor?" Dediği anda kapı açıldı içeri Pelin girdi ama ne beni ne de kendine dönen öfkeli gözleri beklemiyordu. Zaten öfke de ons değildi, yani şimdilik...
"Merve kapıyı tutsana bunun ekürisi içeri gelmesin, yediği dayağın şahidi olsun istemem." dedim fısıltıyla.
Kaşları birleşecek derecede çatıldı,
"Bunun konuyla alakası?" dedi ateş atan gözlerle.
"Şahit kendisi..."dediğimde Merve'nin bakışı değişti, kolunu tuttum hemen,
"Lütfen bana bırak."
Burnundan solusa da dediğimi yapıp çıktı odadan, kaldık biz bize...
Üç adımda Pelin'in önüne dikildim,
"Kedi erişemediği ete pis dermiş biliyor musun Pelin'cim" dedim gayet sakin.
"Ne saçmalıyorsun çekil şurdan Benan!" Deyip kapıya yönelecek oldu korkusunu saklamaya çalışarak.
Arkasını döndüğü gibi dağınık bşr topuz yaptığı saçlarını kavrayıp kapının uzağındaki duvara yüzünü yapıştırdım, acılı bir inilti koptu dudaklarından ama zerre umrunda değildi.
"Birde bana anlat bakalım dün karakolda neler anlattıysan!" Dedim tekrar saçına asılınca acıyla çığlık attı,
"Ne olduysa onu anlattım, ben çıktım o içerde kaldı. Bunu söyledim sadece..." dedi acıyla inerken.
"Ya..." Dedim dudak bükerek "Panikti demişsin, telaşlıydı demişsin... Onları niye kısa kesiyorsun? Burda kimse yemez o dediklerini değil mi?" Diyerek bedenini tekrar duvara ittim.
"Ne olduysa onu söyledim, içerde ne yaptığını ben nerden bileceğim, yapmış ki birşey kokusu çıktı. Ateş olmayan yerden duman çıkar mı?"
Nokta gibi boyutsuz beyniyle birde beni fitleyecek beyinsiz...
"Sen Devagiller'i çok hafife almışsın Pelin, benimde hâlâ bir Devagil olduğumu unutmuşsun. Ne vaad etti sana Zerrin hanım, Barlas'ın başına bela oluyorlar diye onu bırakıp gideceğimi mi?" Deyince elimin altında ki çırpınışı durdu.
Nokta atışı tahmin edeceğimi düşünmemişti...
"Ben onu kuracağı cümleye kadar tanırım Pelin, ama o kadın Barlas'a aşık Benan'ı hiç tanımıyor. Neler yapar bilmiyor, kendini boşa yakmışsın hiç bir yere gitmiyorum. Sen o ifadeni düzeltmezsen ben senin güzel yüzünde güller açtırmasını çok iyi bilirim." Deyip başını sertçe duvara ittim muhtemelem yanağı moraracaktı.
"Ah..." Diyerek elini kurtarmaya çalıştı ama sıkı tutuyordum deli kuvveti gelmişti üzerime, delirtmişlerdi zorla.
"Bana birşey olmaz biliyor musun? Soyadım Devagil benim, şikayet etsen karşında avukat ordusu bulursun. Şahit arasan kimse arkanda durmaz."deyip arkamda ağzı açık beni izleyen ikiliye döndüm, "Değil mi Zahide hocam?"
Sen neymişsin der gibi dudak büküp başını eğdi hafifçe, sonra Leyla'ya döndü kollarını önünde kavuşturmuş keyifle beni izliyordu.
"Leyla derse biraz daha vakit var sabah kahvesi içelim mi? Hem seyri güzel işler oluyor etrafımızda..." Dediğinde o da hemen uydu,
"İçelim Zahide, bayadır bu kadar eğlenmemiştim." Dedi cevap olarak.
Pelin'i son kez ittim duvara,
"Söyle o Zerrin hanıma ben o eski kolay lokma Benan değilim, ne ekerse misliyle karlılığını alır." Deyip bir anda çekildim arkasından,o kadar ki bocaladı düşmemek için duvara tutundu.
"Bana kahve yok mu Zahide hocam?" Deyip kapıya yöneldim "Merve gel canım sabah kahvesi içeceğiz."
Pelin kendini güç bela dışarı atarken Defne boş gözlerle yüzüme baktı.
Savaşsa savaş...
Ben gerçek ailemin peşine bile Barlas üzülür diye düşemezken, Barlas'ı harcamaya kalkmak ha?
Bunu sen istedin Zerrin hanım...
Kuralına göre oynanayı bilirim...
Oyy... Fena karıştı ortalık.
Benan'ın içinden nasıl bir arslan çıktı öyle?
Benim kızlarımın hepsi cesur gerçi...
Burayı bitirdim madem yolum çıkmaz Sokağa...
⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️ 🧿 🥰
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 27.9k Okunma |
2.98k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |