
Yasemin'den
Uzun saçlarımın uçlarını maşalayıp güzel bir at kuyruğu yaptım, esmer ve kahve gözleri olan biriyseniz gözlerimin rengini ortaya çıkaracak makyaj yapmazsınız. Sadece gözlerimi hoş gösterecek bir makyaj yaparsınız, gönül isterdi Benan ablam gibi ela gözlerim olsun. Her duyguda başka renge dönsün ama istemekle olmuyordu tabii. Leyloşun mavileri de az can yakmamıştı, yanında Leyla varken bir ortama giriyorsan ilk dikkat çeken kişi olman imkansızdır. Kadın hem kızıl hem maviş...
Neyse Cenabı Allah'ım beni de pek güzel yaratmış çok şükür deyip kendimle barışıklığın dibine vurarak makyajımı yaptım. Gözler renkli olmayınca ruju koyu tuttuk mecbur...
Kırmızı rujumu dudaklarıma yedire yedire merdivenleri indim. Barlas abimi Benan ablama satınca teras kat bana kalmıştı. Ayrı eve çıkmış gibiydim, artısı hâlâ bir alt katta sınırsız yemek hizmeti devam ediyordu.
" Nermin Sultan..." Diye seslenerek aşağı inerken bir yandan da telefonumu, cüzdanımı çantama atıp atmadığımı kontrol ettim.
"Annem..." Dedi şefkatine aşık olduğum kadın "Çıkıyor musun?"
Rujumu bozmak pahasına yanağından kocaman bir öpücük çaldım,
"Ayyy... Yasemin boyadın tüm yanağımı." Dedi bir yandan silmeye çalışarak.
"Az renk geldi gül yanağına fıstık." Deyip bir de makas alınca anne terliği ayağından çıkacak gibi oldu.
Hızla kaçıp vestiyerden siyah ince bantları olan topuklu ayakkabılarımı aldım.
Ayakkabılarımı giyerken,
"Dönüşte ara Kaan alsın seni, geç vakit tek çıkma emi annem. Ortalığın hali malûm." Dedi çok haklı bir tespitle.
Her zaman ki şakacı tarafımı bir yana bıraktım,
"Merak etme anne ararım, tek dönmem. Yoldayken sana haber ederim." Dedim.
Biraz evvel ki atışmamızı çoktan unutmuş sarılıp öptü iki yanağımdan,
"Allah'a emanet ol annem." Dedi dolu dolu.
Anne duasını da alıp evden çıktığımda mavinin tatlı bir tonu olan elbisemin eteği çok kısa olmasada dikkatlice indim merdivenleri.
Okulda ki en yakın arkadaşım Fulya ve onun erkek arkadaşı aynı zamanda sınıf arkadaşımız olan Ercü beni bekliyordu.
"Selam gençlik" deyip makam koltuğundaki yerimi aldım, "Gidelim Ercü." Dedim sosyete kızı diksiyonumla sanki özel şoförüme söylüyormuş gibi.
"Hah... Prensese bağladı yine haspam, kızım sen gayserilisin, gayserili gendige gel." Diye şivelice çığıran arkadaşıma çıkıştım,
"Aaa... Gayserili olunca prenses olunmuyor mu ya? Niye havamı bozuyorsun?"
Ercüment bize gülerken, Fulya,
"Te Allah'ım Yarabbim yaa..." Diye isyan etti.
"Kız sus akıl bırakmadın, hediye işi sendeydi aldın değil mi?" Diye sordum.
Çantasından küçük bir hediye paketi çıkartıp geriye doğru uzattı,
"Senin adına bileklik aldım, kendim içinde ona uygun küpe... Kolyesini de bulup kendi alsın artık." Demesiyle kıkırdadık.
Doğum gününe gittiğimiz arkadaşımız takıntılı biriydi, o takımın kolyesini bulana kadar arardı artık.
Arabayı park eden Ercü ile inip beraberce içeri geçtik.
Doğum günü partisi Melih abinin canlı müzik yaptığı mekandaydı, daha önce Benan ablanın kına gecesini de burada yaptığımız için mekânı seviyordum.
Birleştirilmiş bir kaç masa ve onun etrafınızdaki tanıdık simalar ile o tarafa yöneldik.
Canlı müzik daha başlamadağı için hazır birbirimizi duyabiliyorken biraz sohbet ettik.
Çok sürmeden Melih abi sahnedeki yerini aldı,
"Kızlar sırf bu adam için buradayız haberiniz olsun. Hem ses, hem karizma..." Diyen doğum günü kızımız Tülin'e içimden göz devirdim.
O çok bayıldığı adamla abimim düğününde dans etmişliğim vardı benim. Bilse ortadan ikiye çatlardı muhtemelen.
"Vallahi ne yalan söyleyeyim iyi yapmışsın Tülin, zamanında o sese bile katılmış biliyor musunuz? Dört jüride dönüyor anında ama devam etmemiş sonrasında." Diyen kızı sima olarak tanısam da adını bilmiyordum.
"Yaaa niye devam etmedi ki acaba?" Dedi Fulya'da.
Dudak büktüm, bu bilgi bende yoktu. Benan abladan öğrendiğim kadarıyla öğretmen olarak atanmasını kız arkadaşı istiyor ama sonrasında da adamı yarı yolda bırakıyordu. Bu bomba dedikoduyu ortama salıp tüm ilgiyi üzerime çekerek Tülin'i deli etmek vardı ya neyse...
Bu gece cici kız olmaya kararlıydım.
O sırada masalarda ki çoğunluğu üniversite öğrencisi gençlerle kısa bir sohbet çeviren Melih abi şarkıya girdi.
İlk değilsen bile son aşkım olup kal,
Senden öncesini yaşamadım sayarım...
Şarkının büyüsüne kapılıp gitmiştim, sesinin güzelliği ayrı bir boyuttu ama hem şarkıyı sahibinden farklı yorumlayıp, hemde bunu yadırgatmamak çok başka bir başarıydı.
Geceden bir iki story atınca Benan ablamın ilgisini hemen çekmiştim.
Eee solist arkadaşı olunca istek şarkı da istemişti tabii ki.
Melih abinin beklemediğimiz bir anda ara vermesi ile oluşan sessizlikde doğum günü pastası gelmiş ve iyi ki doğdun Tülin diyen bir çok kişi ortamın ilgisini üzerimize çekmişti.
Fırsat bu fırsat çaktırmadan Melih abinin yanına gidip hem selam vermek, hemde Benan ablamın istediği şarkıyı rica etmek için ayaklandım.
Geçen yıl işaret dili ile ilgili açtığı kursa bir iki hafta katılsamda sonrasında olaylar peşimizi bırakmadığı için devam edememiştim. Ama o arada güzel bir diyalog kurmuştuk, abim okulda ki görevini bırakmış olsa da Melih abi sayesinde aklı Benan ablamda kalmıyordu.
Sahnenin arkasında ki kulis odasına yaklaştığımda sesler ilgimi çektiği için durdum,
"Hadi ama Melih sen bensiz yapamazsın." Diyen bir kadın sesi vardı, kendince işveli olmaya çalışıyordu belli ki ama bana daha çok şımarık bir kız çocuğunu andırmıştı.
"Derin..."deyip uzun bir es vererek nefeslendi " Ayrılalı bir yıla yaklaştı, bak iyiyim keyfim yerinde, düzenimi kurdum. Yokluğunda da hayat devam ediyormuş. Bunca zaman boşa birbirimize eziyet etmişiz. Sen beni istemiyorsun ki, istediğin sana olan sınırsız sabrım. Senin için yaktığım gemilerin egonu okşamasını özledin sen." Dediğinde odada ki kadının kim olduğunu anladım.
Ve Melih abinin peşinden koşan bunca kadına niye bakmadığını da...
Adamın yeni bir ilişkiye gücü de, güveni de kalmamıştı.
Bir adım daha attım merakıma engel olamayarak, Derin denilen kızda benimle beraber adımlamış olacak ki topuk sesini duydum, Melih abinin dibine kadar girdiğinde adamın geriye çekilme çabasını engellemek için gömleğinden tuttu, peşi sıra öpmek için parmak uçlarında yükseldiğini fark ettim ama bu ana şahit olmak istemedim.
Öpüşen çiftleri TV de izlerken midem kalkıyordu benim, bunlara hiç bakamazdım. Geri dönmeye niyet ettiğim anda Melih abi sert bir hamle ile kadının kıskacından kurtardı kendini,
"Mesafeni koru Derin, senin geride bırakıp bırakıp dönünce yerinde bulduğun adam değilim, hayatımda biri var ve ihanet benim kitabımda yazmaz biliyorsun." Dedi.
Kadının bütün işve cilve modu bir anda kayboldu,
"Ne demek hayatım da biri var? Bir birbirimize yıllarımızı verdik Melih. Çocuktuk beraber büyüdük neredeyse... Benden vazgeçemezsin!" Diye diretti.
Bu değişen tavrını hiç yadırgamadı Melih abi, sanki tam da bunu bekliyordu,
"Beraber mi büyüdük? Ben karşımda büyümüş bir kadın görmüyorum ki, ben büyüdüm ama sen çocuk kaldın. Eskiden bu halini severdim, sana yakışırdı şımarıklık... Şimdi yaşımız ilerledikçe komik durur olmuş. Hâlâ geride bıraktığın oyuncağın sen istediğinde yanında olsun istiyorsun. Ben artık senin geride bırakmakya korkmadığın oyun arkadaşın ya da oyuncağın değilim. Yaşından olgun bir kadınla, gerçek bir ilişkim var." Dedi.
Vallahi sağlam sallıyordu, ilişkisi yoktu. Hatta Benan abla birileri ile tanıştırmak istediğinde bile yanaşmıyordu. İkiside arkadaşı olmasına rağmen Derin'e kızgın olduğunu fark ediyordum.
"Sen benden başkasına dokunamazsın ki, biz birbirimizin ilkiyiz." Deyip tekrar öpmeye çalıştığı sırada Melih abi yine bir adım geri attı ama Derin duracak gibi değildi.
Ya ilişkisi olduğuna inanmamıştı ya da olan bir ilişkiyi umursamayacak kadar pervasızdı ki, ikiside canımı sıktı.
Sen bildiğini okuyup ayrıl adamdan sonra keyfin çektikçe gel barış...
Ne güzel Dünya...
Deli damarıma denk geldi, ne yaptığımı, neden yaptımı düşünmeden odaya bir adım attım,
"Melih hayatım arkadaşlarımın bir istek şarkısı var...dı" diyerek Derin'i gördüğüm yerde heceyi bölerek kısadan bir şaşırma efekti verdim ortama. "Canım misafirin olduğunu bilmiyordum, öyle içeri dalı verdim kusura bakma." Deyip meraklı bir sevgili gibi gözlerimi Derin denen kadına diktim.
Bir karış da boyu vardı, neresi derindi bunun...
Bununla çukur açsan plaj şemsiyesi bile dikilmezdi .
Dağ gibi adamı kapmış bir de üzmüş zilli...
Melih abinin kaşları şaşkınlıkla havalanacak olduğun da elimi Derin'e uzattım,
"Merhaba ben Yasemin, Melih'in kız arkadaşıyım." Diyerek ona zaman kazandırdığımda Derin'in çatılmış kaşlarına hayal kırıklığı kokan bakışları eşlik etti.
Yüzüne zorla bir tebessüm oturmaya çalıştı ama olmadı,
"Ben de Derin, Melih'in eski bir arkadaşıyım."deyince kaşlarımı şaşkınlıkla havalandırdım.
Parmağım kızı işaret ederek Melih abiye baktım, sesime eklediğim hayretle,
"O Derin mi?" Diye sordum sanki bütün geçmişlerini bilir gibi.
Melih abi sonunda ne yapmaya çalıştığımı anlamış olacak ki,
"Evet hayatım 'O Derin." Dedi oyunuma karşılık vererek.
Yüzümü düz tutarak,
"Zamansız geldiysem çıkabilirim." Dediğimde kızın gözlerini daha keskin bir hayret kapladı.
"Çıkmana gerek yok Yasemin" deyip kolunu omzuma saran Melih abiye mesafemizi koruyarak yanaştım. İkimizin üzerinde dolaşan göz ile saçlarım üzerinde baskısını hissettim.
Saçlarımdan öpmüştü, en az teması bu şekilde sağlayacak bir hamleydi, akıllıcaydı ve dışardn oldukça romantik durduğu için amaca hizmet ediyordu... Saçlarımı öpüp ekledi,
"Derin de gidiyordu zaten."
Kızın zorla yutkunup kendini toparlama çabasına hemcinsim olsada üzülmüştüm ama ben Leyla ile büyümüştüm. Ergenliğim Savaş abi ve abime yürüyen yılanları ayıklama geçmişti. Gerçi Leyla'nın yokluğunda az saha Kaan'ı Gaye zillisine yem ediyorduk ama acemiliğime gelmişti.
Şimdi olsa o kızın ipini ilk günden çekerdim...
Neyse ki saf abim geç olsada akıllanmıştı...
Hadi Kaan nerese de Leyla, Savaş abimi nasıl Serap'a yem etmiş hiç anlamıyorum.
Ben kendi içimde eski yeni zamanlı muhasebe yaparken Derin dik duruşunu bozmamaya gayret ederek çözüm çıktı kulisten.
Sanki tuvalette ağlayacağını anlamadık... Haspam...
Melih abi benden uzaklaşıp koridoru kontrol ettiği gibi kapıyı da kapatıp kendini odada bulunan iki koltuktan birine bıraktı...
Dalgın haline rağmen bana,
"Otursana..." Dedi ılımlı bir tonda.
O arada bana bir güncelleme geldi, o benim abim değildi. Bu yaptığımdan rahatsız olmuş olabilir hatta belki biraz süründürüp barışacağı kızla arasını tamamen bozmuş olabilirdim.
Özetle haddim olmayan bir işe kalkışmıştım.
Bu farkındalıkla sesim içime kaçmış olacak ki sessizce dediğini yapıp koltuğa oturdum.
Kuliste ki küçük buz dolabından bir içki şişesi çıkartıp kalın tabanlı bir bardağa bir parmak çizgisinde doldurdu.
Viski bardağı dedikleri buysa içindeki keskin korkulu içecekte viski olmalıydı.
Bardaşı tente kafaya dikip sanki boğazından alev geçmiş gibi yüzünü buruşturup gözleri kapalı nefeslendi...
Bu hali beni daha çok üzerken,
"Melih abi ben özür dilerim,o şekilde araya girmemeliydim." Dediğimde gözlerini açıp bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinin beyazı kırmızılaşmıştı az evvel böyle değildi,
"Yasemin o kadar doğru bir zamanda öyle doğru bir iş yaptın ki... Ne özrü ben sana teşekkür ederim." Dediğinde sözlerinden yüz buldum,
"Sen böyle üzülünce yanlış bir şey yaptığımı düşündüm." Dedim açık açık.
Burukça güldü bu dediğime,
"Ben onun gidişine üzülmedim, benden götürdüğü yıllara üzüldüm, benden eksilttiklerine..." Deyip elini umursamaz görünmeye çalışarak havada bir tur salladı "Boşver bunları düşünme sen, umarım bu yaşadığım duyguyu sen hiç yaşamazsın."
Sessizce amin dedim içimden...
Yıllarını, ilklerini paylaştığın kişiyle sonunun böyle olmasını kimse istemezdi.
Şişeyi dolaba koyup ayaklandı, amacı sarhoş olmak değildi,o an dikkatini dağıtmaya ihtiyacı vardı. İçki de buna hizmet etmişti anladığım kadarıyla...
Ayaklanıp kapıyı işaret etti,
" Sahneyi çok beklettim." Deyip tekrar duraksadığında bende onunla çıkmak için ayaklanmıştım "Benimle bir şarkı söyler misin? Sahneye bu halimi yansıtmak istemiyorum. İlgiyi üzerinden alman işime gelir." Deyip göz kırptı.
Tamam bir iki kez onun olduğu ortamda şarkı söylediğim olmuştu ama sahne...?
Çekimser halime güldü,
"Ben yanındayım, sen sadece şarkıyı seç." Dedi abi gibi babacan bir tavırla.
Dudaklarımı dişlerimle ezdim,
"Yapabilir miyim?" Dediğimde bu kez gerçekten güldü.
"Sizin ailenin kızları şov için doğmuş, az evvel bir kere daha emin oldum." Dedi.
Leyla abimlerin kınasının sonunu çılgın bir konsepte çevirip sahne de gerçekten şov yaptığı için Melih abiye hak versem de ben onun kadar olabilir miydim hiç bilmiyorum.
Az evvel aynı masada oturduğum kızların yanımda ki adama diplerinin düştüğünü hatırlayınca sinsi damarıma geçiş yaptım. Bunca oyun çevirdim onu Derin'den kurtardım az da benim havam olsundu canıııımmm...
Beraberce sahnenin yolunu tuttuk, parmak uçlarımdan tutup bir prenses gibi sahneye çıkmam için yardım ettiğinde mekânda sessizlik olmuştu. En sessizi de az evvel yanlarından ayrıldığım arkadaş grubumun olduğu masaydı.
Melih abi bana bir tabure ayarlayınca yanında yerimi aldım,
"Ben çalıyorum sen söylüyorsun, başladığında heyecanın yatışır merak etme." Deyip göz kırptığında heyecanını yenip tatlı bir tebessüm sundum.
Mabel Matiz'den Müphem şarkısını söylemeye başladığımda Melih abide geriden bana eşlik ediyor, sanki az önce yaşananlar olmamış gibi arada göz göze gelince beni yüreklendirmek için gülümsüyordu.
Müphem bi' gül açar içimde, ah
Ne pembedir ne özgür
Yalancı bir bahar mı bu gördüğüm?
Şüphem büyür de büyür
Bakma öyle yabancılar gibi
Sesin ayazken içim üşür
Ne korkular azat ettim, be canım
Soyun sen de, biraz beni düşün
Göremezler, canım, göremezler
Sende benim gördüğümü, onlar bi' yudum nefesler
Aşkım yalan değil, ne de hevesten
Çok bekledim bunu inan, aç bana yüreğini...
Benim söylediğim şarkı bitince büyük bir alkış tufanı koptu...
Dinleyenlere küçük bir selam verip yine Melih abinin eşlik etmesi ile sahneden inip arkadaşlarımın olduğu masaya yürüdüm.
Yarım saat önce sahneye ağzının suyunu akıtarak bakan her gözde bariz bir kıskançlık vardı.
Benim ardım sıra Melih abinin Tarkan'ın Beni çok sev şarkısına başlaması ile üzerime çevrilen kısılmış gözleri yok sayarak onu dinledim.
Şuan bu yaşananlarda başrol değilde seyirci olsaydım, mikrofonın başında ki adamın az evvel sahneden inen kıza ilanı aşk ettiğini düşünürdüm ve maalesef şuan pek çok kişi aynı şeyi düşünüyordu.
Gözler benim üstümde olsa da ben sakince şarkıyı dinledim, adamın sesi muhteşemdi...
Okulda dönecek dedikoduları çok düşünmemeye çalışarak şarkının tadını çıkarmaya baktım.
Tabii buna bir sebepte gerilerde bir masadan beni izleyen Derin'in varlığını hissetmemdi.
✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙
Benan'dan
Uyanmam için yanağımda dolaşan parmaklara,
"Benan... Sevgilim... Karıcım... Güzeller güzeli... Ezelim..." Diyen kısık sesi eşlik ediyordu.
"Barlas..." Deyip yanağımı okşayan elini tutup göğsüme çektim ve uykuma devam etmek için yan döndüm.
Eskiden yani nişanlı olduğumuz dönemde hep işe yarardı bu taktik ama artık nişanlı değildik ve sınırsızlar yoktu. Ben kendi ellerimle Barlas'ı en sevdiği oyuncağına kavuşturmuştum, uslu durmayan parmaklarına sırtıma yaslanan göğsü de eklendi. Belimden tutup kendine çekince uyuyan devi uyandırdığımı anladım.
Uykumdan olabilecek en tatlı şekilde sıyrılıp bedenimi ona yasladığımda nefesini kulağımda hissettim.
"Ben seni uyandıracaktım hayatım, sen beni değil." Dedi zorda kalmış hâlini bana hissettirek.
Bedenimde gezen parmakları ile aklım bulamamıştı çoktan,
"Barlas..." Diye adını söyledim ama sesim bir inlemeden farksızdı.
"Adım dudaklarına bu kadar yakışmamalı, şu sesin ilk gecemizden beri başıma bela." Dedi beni sırt üstü çevirip üzerime uzanmadan hemen evvel.
Cevap olarak bedenimi ona doğru yükseltiğimde,
"Benan..." Dedi bana benzer bir tonda "öldürüyorsun beni..."
"Hayat öpücüğü vereyim o zaman." Deyip dudaklarına uzandım.
Memnuniyetle kabul ettiği öpücüğe istekle karşılık verdi. Küçük bir temastan yine büyük bir yangın çıkardık.
Yaklaşık bir saat sonra o duşunu almış takım elbisesinin içindeyken ben hâlâ yatakta pinekliyordum.
"Günü orda tamamlamayı düşünüyorsun galiba." Deyip göz kırptı.
Ona ait yastığa sarılıp yatakta daha rahat bir pozisyon aldım,
"Hiç fena fikir değil..." Dedim akşama kadar uyusam nolurdu ki...
Yaz tatilindeydik nasıl olsa...
"Yok." Dedi "olmaz öyle bak çok güzel kahvaltı hazırladım bize, benim vaktim kalmadı malum sen yiyorsun hepsini."
Omuz silktim,
"Uykum var benim..."
Kaşlarını çatıp yüzüme baktı ama ne diyecekse vazgeçti,
"Yaz tatili yaramadı sana Benan hocam." Dedi takılarak.
"Yooo sabahları çok güzel değerlendiriyorum Barlas hocam." Dedim imalıca.
"Arsız..." Dedi ama bu arsızlığa müptela olduğu gerçeğini ikimizde çok iyi biliyorduk.
Öpücük attığımda tövbe çekerek kapıya yöneldi, yolcu etmemek içime sinmediği için tembel adımlarla peşine takıldım.
Barlas'ı uğurlayıp kahvaltının başına geçtim, biz yaramazlık yaparken soğumuş omletin kokusu burnumda ağırlaşırken stresle dudaklarımı birbirine bastırdım.
Çok şükür hamilelik ihtimalini, bayılıp doktordan duyana kadar ayılmayacak kadar tıp bilgim vardı.
Geciken adet döngüm, hassaslaşan bedenim ve uykudan ayılamayan halim fazlaca ip ucu veriyordu.
Telefonumu elime alıp nöbet ertesi olduğu için evde istirahatte olan Sevinç'i aradım.
Yasemin'ini ve bir adet gebelik testini alıp bize gelmelerini söylerken Nermin Sultan'ı kesin bilgi olmadan heyecanlandırmak istememiştim.
Bir saat geçmeden kapımda biten ikili ile banyodaki tezgahın üzerine bıraktığım test çubuğunun çizgilerine odaklanmış öylece bakıyorduk.
Üçümüzden de ses çıkmazken,
"Kader de yeğen hevesine yengenin çişini ettiği çubuğa dört gözle bakmak da varmış." Diye ortamın havasını bir anda değiştiren yorumu ile Yasemin yine farkını ortaya koymuştu.
Koluna vurdum yalancı bir sinirle,
"Allah Allah... Git salonda bekle, sanki ben dedim gel burda nöbet tut diye."
Cıkladı hemen,
"Bu Sevinç ablam yarın öbür gün haberi ilk ben aldım diyerek benim tek hala oluşuma yancılık yapar. Burdan ayrılamam..." Dedi gözü test çubuğunda.
Sevinç'in kaşları çatıldı,
"Yok ya nerden tek hala oluyormuşsun, sen ne kadar halasıysan ben de o kadar halasıyım mercimeğin." Diye çıkıştı.
Yasemin tek kaşını kaldırdığında büyük bir gıcıklık yakacağını ön görebiliyordum artık,
"Çok hala olmak istiyorsan, Savaş abinin evi iki yan tarafta. Git Serap'ın şey ettiği çubuğun başında dur." Dedi acımasız bir gerçeklikle.
Sevinç'in yüzü limon yemiş gibi ekşidi,
"Iyyy... Allah korusun. Evlendiklerinde Savaş'ın azıcık aklı varsa o kadından çocuk yapmaz demiştim. Çok şükür azıcık aklı varmış..." Dediği sırada bir ona bir Yasemin'e bakarken unuttuğumuz çubuğa eğdim başımı ve beklediğim gerçek karşındaydı çift çizgi...
Kızların çığlıkları, az evvel kavga eden onlar değilmiş gibi sarılıp şampiyonluk kutlayan futbol holiganına dönüşmelerini dolu dolu olan gözlerimle izlerdim.
Annem nerde bilmezken anne olacaktım...
Geçen bir saatin ardından hepimiz durulmuş, sıcağında etkisi ile koltuklara yayılarak Barlas'a nasıl söyleyeyimin beyin fırtınasını yapıyorduk.
Sevinç,
"Bence test çubuğunu cebine koy işte öğrenip sevinçten delirsin." Diye bir öneri de bulundu.
Yasemin yüzünü ekşitti,
"Yahu kadın o şeyin üstüne çiş etti diyorum sen adamın cebine koysun diyorsun, hem orada öğrenirse Benan ablam tepkisini göremez ki. Az romantik ol ve abla ya... Vallahi yazık
Dağhan abime..."
"Yaniii... Tepkisini görmek isterim bu doğru." Dedim suya sabuna çok dokunmadan.
Yasemin haklı olduğunu mimikleri ile ablasının gözüne sokma çabasına gülecekken çalan telefonuma yöneldim.
Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken ekranda ki isim Derin'di.
Beklemeden açıp kulağıma götürdüğüm telefon ile kızlarda sessizleştiler.
Hiç birşey olmamış gibi havadan sudan konuşup hal hatır sordu, her zamanki Derin'di işte...
Sonra burda olduğunu, görüşmek istediğini söyleyince dışarı çıkasım olmadığı için eve davet ettim.
Sevinç, işi olduğunu söyleyip o gelmeden evinin yolunu tutsada Yasemin benimle kaldı.
Ada tezgahın başında kek yapmak için şeker ve yumurtayı çırparken sessizleşen kıza laf attım,
"Yasmini birşey mi oldu kuzum? Senin şimdiye bin farklı fikirle abine sürpriz hazırlıyor olman gerekmiyor muydu?"
Sorumla dertli bir nefes çekti içine ve akşam olanları bir bir anlatmaya başladı. Önce cin fikirliliği karşısında ağzım açık kalsa da Melih'i bir abi gibi sahiplenişi hoşuma gitmişti.
"Sonra işte Melih abi ile şarkı söyledik, onu da izledi bu Derin denen kadın Mazoşist galiba?" Diyerek anlatacaklarını bitiren Yasemin'i beğeniyle dudak büküp alkışladım.
"Vallahi aklına sağlık kız Yasemin, onun git gelleri yüzünden gül gibi çocuk aşktan soğudu. Tamam arkadaşım ikisi de ama Derin hep bencil, Melih hep yapıcıydı... Sonuna kadar da savaştı ben şahidim ama çok keskin bitirdi. Daha yüzüne bakacağını sanmıyorum." Dedim.
"Ben de içimden çıkan Leyloş karşısında şaşırdım vallahi Benan abla ama senden duyduklarım, üzerine de o Kulis odasında adama kendisi olmayınca hiçmiş muamelesi çekişi beni delirtti." Diyerek açıkladı kendini.
"O alışık gidip dolanıp Melih'e dönmeye, yine öyle olacak sandı demek ki." Dedim bende.
"Ben de yaptım ettim sonra bir pişman oldum. Belki biraz süründürüp affedecekti diye ama anladığım tamamen bitirmiş kafasında." Dedi o da.
Keki fırına koyunca,
"Yasemin sen eve geç kuzum, bu dediğin gerçek olsa ben Derinle seni bir araya getirmem Derin bunu bilecek kadar iyi tanır beni. " Deyince kafasına yatmış olacak,
"Doğru söylüyorsun Benan abla, ben çıkıyorum." Deyip ben ağzımı açmadan devam etti "Siz gelip ev ahalisine söyleyene kadar da hala olduğum bilgisini unuttum bile."
"Kız olup da sana çeker inşallah Yasemin." Dedim tüm içtenliğimle,
"Umut abi de yakışıklı ve başarılı bir dayı modeli ama beni tercih etmen gururumu okşadı yengecim sağol." deyip gitti cadı.
Hakikiten benim çocuğumun bir dayısı var mıydı acaba?
Düşmeye hazır modunu yüksektip mis gibi kokan kekten bir dilim arakladım. Soğuk süt eşliğinde sıcak çikolatalı kekin muhteşem tadıyla mest oldum.
Kekimi bitirmiş belli olmayan göbeğimi okşarken zil çaldı, konum attığım için Derin'in geldiğini bilmek zor değildi.
Eskisine nazaran soğuk sayılacak bir karşılaşma ile içeri buyur ettim. Normalde asla taraf olup fikir beyan etmeyeceğim konuya Yasemin'in dahil oluşu ile ister istemez taraf olmak zorunda kalmıştım.
Yasemin benim görümcemdi ve Melih ile bir ilişkileri varsa bende o ilişkinin temelini atan yada en azından ilerleyişine engel olmayan kişi konumundaydım.
Hoş geldin faslından sonra,
"Yaniii... Benim evlenme teklifi aldığım gece aranızda birşey olmayan adamla evlisin." Deyip evde gözlerini gezdirerek kıskançlığını saklamak isteyen ama asla beceremediği bir gülümseme ile "Kim derdi ki Melih ve ben ayrılacağız..."
Sıkıntılı bir nefes alıp verdim,
"Derin, sen bir ilişki yürütmek nedir hiç bilmedin ki. Birşey istedin olmuyorsa küstün, daha olmuyorsa ayrıldın, işine gelmiyorsa haber vermeden kararlar alıp hayatında ki insanı yok saydın. Melih'in senden gideceğine, sabrının biteceğine hiç ihtimal vermedin." Dedim açık açık.
Bu netliğimin sebebi onlar birlikteyken hatta evlenme teklifinin olduğu gece bile bunları onunla konuşmuş olmamdı.
Sözlerimi sessizliği ile karşıladı,
"Melih'in sevgisini bitmez tükenmez bir şey sandım." Deyip burukça güldü. "Bir ilişkisi varmış belki biliyorsundur?" Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.
O da umursamaz bir hava vermek için önündeki kekten bir çatal aldı.
"Biliyorum." Dedim detaya o sormadıkça girmeden, ağzında ki kekin tadını çıkardı. Devam etmemi bekledi ama etmedim,
"Bu pasta börek işinde gittikçe ilerliyorsun, efsane birşey bu ne." Diyerek samimi bir kaçışla keki övdü.
Vallahi çok güzeldi, canım görümcem elimde yetişip beni geçmişti.
"Afiyet olsun ama ben yapmadım görümcem buradaydı sağolsun çıkmadan o yapıverdi." Dedim.
Merak etmediğini alt metinde vermek için uğraşı boşunaydı, Melih'in yeni ilişkisi hakkında en ufak bilgi kırıntısı için ölüyordu.
Kekten büyük bir parça daha ağzına tıktı,
"Becerikli kızmış, bir ben öğrenemedim şu işleri." Dedi öz eleştiri yapar gibi ama onun 'ben doktorum birde yemek mi pişireceğim' felsefesi beraber okuduğumuz dönemde bile sloganıydı.
"Öyledir." Dedim kısadan, tam dudakları aralanmış birşey soracaktı ki çalan telefonum buna mani oldu.
Sehpada duran telefonun ekranın da Melih'in ismini görmemle beraber Derin de telefonumda olan gözlerini bana çevirdi,
" Müsadenle." Deyip cevap beklemeden telefonu açtım, çaktırmadan ahizeden gelen sesi de kıstım.
"Ooo... Melih hocam nasılsın?" Diyerek abartılı bir açılış yaptım.
Melih anlık duraksadı ama,
"Bu neşeni neye borçluyuz Benan, ya Derin yanında yada Yasemin'in yaptığı oyunu duydun keyfin yerinde?" Dedi nokta atışı yaparak.
"Güzel tahmin ve bir taşla iki kuş." Dedim. Hem Derin yanımdaydı, hemde olup biteni öğrenmiştim.
"Yanında yani." Deyip burnundan nefes vererek güldü. "Derdi neymiş bu defa?" Deyip duraksadı "Boşver inan ne derdi varmış onu da merak etmiyorum. Yasemin sağolsun parmağımı oynatmadan kurtardı Derin'den."
Meraklı gözlerle bana bakan Derin'e gülümsedim.
"Ya öyle olmuş, o da buradaydı biraz evvel çıktı. Yasemin takılmaz öyle şeylere merak etme, sorun yok dediyse yoktur. Hatta bize Derinle yiyelim diye kek yaptı çıkmadan. Senin ona verdiğin değerin farkında Melih'cim." Dediğimde Derin'in elindeki çatal dudaklarına varmadan öylece kaldı.
Yutkunup bir çataldaki keke bir bana baktı.
"Siz ne ara bu kadar oyuncu oldunuz? Akşam ki kıza mı şaşsam, senin şu haline mi inan bilmiyorum?" Diyen adamı çok da takmadım. Derin'in şoku dikkatimi daha çok çekmişti.
"Tamam canım uğra istersen kek ayırdım sana da." Dediğimde bu kez Melih'ten uzun zamandır duymadığım kadar gür ve güzel bir kahkahasını duydum.
Telefonu kapattığımda Derin'in gücenmiş bakışları üzerimdeydi, çatalını sesli bi şekilde tabağına bıraktı,
"Aşk olsun Benan bana o kızın yaptığı keki mi ikram ettin. Biz seninle arkadaşız, tanırız birbirimizi Melih ile bu ilk ayrıldığımız değildi illa barışırdık. Görümcenle aralarını yaparken beni hiç mi düşünmedin?" Dediğinde ciddi ciddi sitem ediyordu bana.
Koltukta biraz öne eğilip mesafemizi azalttım,
"Derin ben kimsenin arasını yapamadım, hatta Yasemin Melih ile bir arada düşüneceğim en son kişi bile değil. Yaş farkı var, oluru olmazı var. Anlaşamasalar ben niye kocamla arkadaşım arasında kalayım? Evliyim ben, oyun değil bu. Üniversitede değiliz kimseyi ship'lemek için kendi ilişkimi riske atman." Dedim önce.
Kaşlarını çatıldı bu çıkışımı beklemiyordu,
"Nasıl oldu o zaman? Melih benden vazgeçmezdi sen de biliyorsun." Dedi dik tuttuğu kuyruğunu nihayet indirerek.
"Niye geçmesin Derin, sen onu bu kadar kolay gerinde bırakırken o niye ısrarla senin dönüp dolaşıp döneceğin kürkçü dükkanın olsun. Dün ki çocuk değilsiniz ikimizde Melih benden üç yaş büyük, otuzunu buldu adam senin keyfini mi bekler sandın?" Dedim acımadan.
İçli bir nefes verdi,
"Benan ben Melih'siz ne yapacağımı bilmiyorum, ilk defa peşimden koşması, aramadı, sormadı... Bir zaman kuyruğu dik tutsamda sonra anladım değişen şeyler olduğunu. Nasıl geri adım atacağımı bilemedim, kuyruğumu kıstırıp geri gelmeyi gururuma yediremedim." Dedi.
Aşkta gurur olur muydu?
Belki hatasından erken dönse Melih de bu kadar keskin olmazdı.
Sertçe yutkundu,
"TUS dershanesinde biri vardı, çok koştu peşimde. Bende şans verdim." Dediğinde gözlerini benden kaçırdı. "Ama bir ay sürmesi kavgalar başladı, biraz yakınlaşsak devamına ısrar etmeye başladı. Küsecek olsam benden önce o haklı oldu." Dediğinde alayla güldüm,
"Melih'in kıymetini anlaman için bunu yaşaman mı gerekiyordu? Keşke gururlu olup şimdi de gelmeseymişsin, zaten o ilişki yürüse aklına gelmeyecekti Melih."
Aramızda uzun bir sessizlik oldu ve sonunda,
"Sanırım bu kez onu sonsuza kadar kaybettim, kız çok güzel..." Deyip güldü. "Kaç yaş küçük Melih'ten?" Diye sordu.
"Yedi yada sekiz." Dediğimde kaşları şaşkınlıkla havalandı.
"O yaşta böyle bir olgunluk... Başkası olsa kim olduğumu anlayınca yakınlıklarını gözüme sokar. Kız bizi yanlız bırakmayı teklif etti." Dediğinde içimden Yasemin ne fenasın demeden geçemedim. Hakkaten Derin'i alt etmişti.
"Melih için sevineceğini düşünüyorum, gerçekten değer gördüğü bir ilişkisi var." Dedim söylediğimiz yalana en çok ben inanarak.
Başını salladı buruk bir kabullenişle, onu vedalaşıp uğurladım ve Barlas için güzel bir sofra kurmaya başladım.
Güzel hazırlanmış akşam yemeği iyi bir başlangıç olabilirdi.
Yemekleri kokular biraz zorlasa da halledip giyinmek için üst kata çıktım. Mutfakla uğraşırken Barlas aramış günlük olaylarla kısa bir sohbet kapatmıştık. Vaktin de gelecekti...
Üzerime günlük bir elbise giyip saçlarımı sıcağında etkisiyle at kuyruğu yapmaya karar verdim.
Hafif bir makyaj yapıp aşağı indiğimde Barlas da gelmişti, onu karşıladım.
Üzerini değişip gelince sofrada ki yerlerimizi aldık, hoş bir sohbet eşliğinde yemeklerimizi yedik.
Tatlılarımızı alıp salona geçtiğimizde,
"Sana birşey söylemem lazım ama bu saatte kadar söylemediğim için kırılmak, küsmek yok. Anlaştık mı?" Diye soran Barlas ile kaşlarım bir anda çatıkdı. Ne duyacağımı bilmiyordum ama hoş birşey olmadığı girizgahtan belliydi.
Ben ona güzel bir haber verecekken gecenin böyle devam etmesini istemiyordum. İlk aklıma gelen ihtimal üzerinden konuştum,
"Barlas bu akşam Devagiller ile ilgili olumlu olumsuz bir şey konuşmak istemiyorum." Dedim tüm netliğimle.
O oturmuştu ama ben elimde tatlı tabağı ile ayakta kalmıştım. Boşta olan elimden tutup beni dizine oturttu.
"Kötü birşey değil güzelim, üstelik o kişiler ile ilgisi bile yok." Dediğinde gerginlikle dikelmiş omuzlarım düştü.
"Hımm... Konu ne o zaman?" Dedim uslu bir çocuk gibi.
"Biliyorsun dün akşam Boran buradaydı, gece Nevşehir'e geçti. Bugün de yola çıkacaktı." Dediğinde bunları zaten biliyordum.
"Kaza falan mı geçirdi? Bu konuşmanın sonu nereye gidiyor Barlas bak korkmaya başladım." Dedim.
"Korkma kaza falan yok, sadece Derya sabah sancılanmış, daha doğrusu doğum erken başlamış. Apar topar Tuncay'ın uçağı ile geri döndü ama doğuma yetişemedi."
Gözlerim anında doldu,
"Bebeğini yanlız mı Dünya'ya getirdi yani?" Dedim içim acıyarak.
"Yok ve yavrum neden yanlız olsun, Devran ve eşi oradaydılar. Boran'da Derya uyanmadan yanına varmıştı bile." Diyerek durumu normalleştirmeye çalışan Barlas'ın tesellisi bende karşılık bulmazken,
"Doğuma girerken elini tutacak kişi Boran olmalıydı, onun yerini kim tutabilir ki?" Dediğimde ağlamaya başlamıştım çoktan.
"Hayda... Yavrum Derya iyi, Boran yanında. Prenses erken doğmasına rağmen sağlıklı... Sen sevineceğine niye ağlıyorsun?" Dedi çaresizce göz yaşlarımı silerken.
"Ben doğuma girerken sen yanımda olmasan yapayalnız hissederim ama. Seni yanımda isterim o boşluğu kimse dolduramaz ki!" Derken bu kez aklıma Ceyda düşmüştü.
Benim, Barlas'ın ve Umut'un ölümden döndüğüm o hain gecede, Sedat şehit düşmüştü.
Bana lojmanda ablalık arkadaşlık eden tek kişi ise Sedat'ın eşi Ceyda ise hamile olduğunu eşi şehit düştükten sonra öğrenmişti.
Ağlamam şiddetlenip hıçkırıklarım artarken Barlas beni tamamen kucağına çekmişti,
"Benan korkutuyorsun beni..." Dedi sarıp sarmalarken.
"Ceyda..." Deyip hıçkırdım "Sedat'a hamile olduğunu bile söyleyemedi Barlas. Dokuz ay boyunca yalnızdı i, doğumda yalnızdı, oğlu ilk kez konuştuğunda, ilk adımını attığında yalnızdı."
Göz yaşlarım yağmur gibi akarken, durulmaya çalışsam da başaramıyordum. Bu haberi Barlas'a çok farklı şekillerde vermeyi planlamıştım. Hiç birinde de salya sümük ağlamıyordum ama biz güvende olalım diye yarım kalmış hayatları düşündükçe kahroldum.
Diyecek sözü olmadığı için ağlamamı sessizce dinledi Barlas, göz yaşlarımı sildi, bir eli sırtımda dolaşırken, diğeri saçlarımın ucunu sevdi.
Ne kadar ağladım bilmiyorum ama içim yana yana duruldum,
"Hafta sonu seni Ceyda'ya götürmemi ister misin? Düğüne gelemediği için çok üzüldü, ona da sana da iyi gelir?" Diye bir teklifte bulundu.
Başımı iki yana salladım usulca,
"Yok şimdi olmaz, hatta uzun bir süre de onu görmeye cesaret edebileceğimi sanmıyorum." Dediğimde bu kez Barlas'ın kaşları çatıldı, kafasında komplo teorileri kurmasına müsade etmeden, saçlarımda olan elini alıp olmayan göbeğimin üzerine bıraktım,
"Oraya gidersem çok üzülürüm ve Ceyda da böyle bir dönemde benim üzelmemi asla istemez. İkimiz için de duygularımızı yaşayamadığımız bir görüşme olur." Dedim.
Çatılmış kaşları daha da birleşir ve gibi oldu gözlerim de aradığı cevabı bulamayınca göbeğimde ki elinin konumunu yeni idrak etmiş gibi bulunduğu yeri okşadı.
"Benan ben birşey anlıyorum ama doğru anlıyorum değil mi?" Dedi şüphe ile.
Burukça tebessüm ettim,
"Bence oğlumuz olacak." Dediğimde göbeğimde dolanan gözlerinin odağı yeşillerime çevrildi.
O bana ben ona baktık, ne o naralar attı, ne ben sevinç çığlıkları...
Sedat'a yandık, Ceyda'ya yandık...
Babasını hiç görmeden büyüyen evlatlarının bahtına yandık.
Hayatının baharında gözlerimizin önünde göçüp giden canlar varken, biz rahat uyuyalım diye daha nice canlar da sönüp giderken çoşku değil kanadı kırık bir sevinç gelip bir kuş gibi omzumuza kondu...
Barlas alınını alnıma yasladı,
"Oğlumuz olursa adı Yiğit Alp olsun mu?"
"Olsun." Dedim hiç düşünmeden, 'bu vatan için can veren ama sen askersin deyip de sevdalı olduğu kadın kendine emanet edilmeyen Yiğit Alp komutana selam olsun.' diyede o şanlı komutanı andım kendi içimde...
Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Daha günler önce aldığımız şehit haberleri içimizi yakmışken bu bölüme en yakışacak son ancak onları anarak olur diye düşünüyorum.
Haklarını bize helal ederler mi?
İnşallah...😔
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 27.9k Okunma |
2.98k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |