
Melih elinde ki telefondan gelen cevabı beklerken Leyla ile birbirimize baktık...
İçim umutla dolmak istiyor ama bir yanım da bu kadar kolay olmayacağını söylüyordu.
Bu kadar yakınımızda, burnumuzun dibinde olamazdı...
"Anne bende biliyorum kardeşimin öldüğünü..." Dedi masanın üzerinde ki eli yumruk oldu. "Sen sorduğum sorulara cevap ver lütfen, kardeşim Devagiller'in Hastanesinde mi doğdu." Deyip karşıyı dinledi. "Tam tarih hatırlıyor musun?" Diye sorup gözlerini bana dikti. "Beş Haziran." Dedi elinini masaya vurdu işte bu der gibi.
Benan'ın doğum günüydü beş Haziran...
Yerimde duramayıp ayağa kalktım heyecanla... Leyla da benimle beraber tabii,
"Allah'ım gökte ararken yerde mi bulduk biz şimdi." Dedi elini ağzına kapattıp.
Melih,
"Anne ilk uçakla Kayseri'ye gel hemen, kardeşim yaşıyor olabilir lütfen acele et. Anne... Anne Melis yaşıyor olabilir." Dedi sesi titreyerek.
Telefonu kapatıp masaya fırlattığı gibi kalkıp bana sarıldı.
"Olabilir mi Melih? Bu kadar tesadüf olabilir mi? Sen ve Benan kardeş olabilir misiniz?" Dedim heyecanla.
O benden de şaşkın ve çoşkuluydu,
"Abi ben dört yaşındaydım annem hamileyken, kardeşimin ölümünü hatırlıyorum. Kız olacak diye adını Melis koymuştum, annemin karnındayken bile hep konuşuyordum onunla... Hayal meyal de olsa hatırlıyorum... Dört gözle bekliyordum doğumunu..." Deyip durgunlaştı "Sonra bir gece annem rahatsızlandı babam yoktu evde annem ile hastaneye gittim. Kardeşim doğdu ama ölü doğdu dediler, bize erkek bebek cenazesi verdiler."
"Bu kadar tesadüf olmaz Barlas." Dedi Leyla ve ekledi "Emin olmak için DNA testi isteyelim hemen. Hadi kaybedecek vakit yok."
Hepimiz yukarı çıkmak için hareketlenirken Melih,
"Ben dün kan vermiştim donör olmak için bugün çıkacak sonuçlar. Kardeşim olmasa da kardeş bildim ben Benan'ı. Hep öyle sevdim, öyle kolladım." Dedi kendi kendine konuşur gibi.
Leyla bu kez onun koluna girdi,
"Kardeş olmak için kan bağı gerekmez zaten ama öz kardeşini bulmak ve gibisi de yoktur herhalde." Dedi.
Yukarı çıktığımızda moraller beklediğimden de düşüktü. Öyle ki vereceğim müjdeyi bile unutup,
"Ne oldu? Benan'a birşey mi oldu." Diye sordum.
Savaş ve Umut gözlerini kaçırırken amcam,
"Doğum onayı almak için uyandırmaya çalıştık ama yanıt vermedi Barlas. Zamanımız ön gördüğünden de az olabilir. Verilen zehir Karaciğer'i hızla iflasa sürüklüyor." Dedi bir hekim ciddiyetiyle.
"Daha yirmi saat oldu amca hani yetmiş iki saatimiz vardı?" Dedim öfkeyle yerimde dönerek.
Savaş,
"Bir an önce doğumu gerçekleştirip ailesini bulmamız lazım. Kaybedecek zamanımız yok, doğum evraklarını eşi olarak senin imzalaman yeterli." Dedi ve Onur'a döndü. "Biz hazırlanalım Onur hocam."
Onur Bey başıyla onayladı onu ama araya Leyla girdi,
"Benan'ın abisini bulmuş olabiliriz." Deyince Onur ve Savaş hatta amcam ve Hanzade hanım bile şokla Leyla'ya döndüler.
Melih'in koluna girip öne çekti onu,
"Melih yıllar önce o hastanede kardeşini kaybetmiş, üstelik kız beklenirken erkek olarak doğmuş olan bir bebek. Doğumda öldüğü söylenmiş."
Herkes anlık donup kalırken ilk tepki,
"Eğer bu gerçekse uyum şansımız çok yüksek." Diyen Umut'tan geldi.
Amcam,
"Evlat hemen kan vermelisin." Deyip Melih'i yönlendirmek istedi ama durdurdum.
"Melih dün kan vermişti zaten, sonuçlar ne zaman çıkar hepimiz kan verdik ama umudumuz pek yoktu." Dedim.
Turan amcam,
"Ben laboratuvarı bir sıkıştırayım, siz bebeğimizi sağlıkla Dünya'ya getirin. Eğer Melih'in Karaciğer'i uyumlu çıkarsa yarın bir ameliyat daha yapar kızımızı kurtarırız." Deyip cevap beklemeden çıkıp gitti.
Onur kolunu Leyla'ya sardı,
"Vallahi mucize." Dediğinde Leyla da ona güzel bir tebessüm sundu.
Savaş odayı terk ettiğinde ardından bakıp kaldım.
Ne diyebilirim ki benim için burda olsa da, onları yan yana görmekten canı yanıyordu.
Benan'ın yanına gittim ama varlığımı hissedip tepki vermedi, dün bilinçli uyutmuşlardı ama şimdi ki hali komada gibiydi.
Kahve dalga dalga saçlarını sevdim, ilk onlara tutulmuştum ya zaten... Alnını öptüm, sonra solmuş gül yanaklarını... Ellerini... Parmak uçlarını...
Melih'in kardeşi olma ihtimali var mıydı?
Geçen kısacık zaman da aslında göz renklerinin aynı olduğunu, çene ve ağız yapılarının ne kadar benzediğini fark etmiştim.
Benan'ın da aklında Melih için bir acaba var mıydı? Bir abim yada ablam olabilir derken bu kadar yakının da olduğunu hissetmiş miydi?
Aylardır ailesini benden gizli aramıştı belli ki... Derya'dan Umut'tan yardım istemiş bir ip ucu bulmaya çalışmıştı.
Ben belki de hiç bilmeyecektim onun benim için gerçek ailesinden vazgeçtiğini...
Birgün ailesini bulup 'Ben onların kızı değilmişim' deyip yeni öğrenmiş gibi şaşıracaktı.
Ah be Ezelim... Sev istedim de bunca güzel sevmeni de beklemedim canımın özü...
Geçen yarım saatin ardından doğumhanenin önünde kalabalık bir grup olarak beklemeye koyulduk, Yasemin evden doğum çantası ve benim için rahat kıyafetler getirmişti.
Üstüm başım umrumda değildi de oğlumu temiz karşılamak istediğim için değiştirmiştim.
Derya kızını omzuna almış koridor boyu yürürken gözlerimiz kesişti, gülümseyip güç verdi bana... Yanıma adımladı,
"Sen şimdi hazırlıksız yakalandın Barlas hocam, ufaklığı nasıl tutacağını da bilemezsin." Deyip kızını biraz evvel kendi taşıdığı gibi başı omzuma gelecek şekilde kucağıma bıraktı. Ne yapacağımı bilemez halde bakakaldığım da bebeğin sırtında Boran'ın elini fark ettim,
"Burdan tutacaksın ki kendini geriye atarsa incinmesin amcası." Dediğinde Derya aradan tamamen çıktı.
"Hiç Türk filmi izlemedin mi abi Gülce kızla volta at bakalım." Diyen Yasemin ile gergin bekleyiş içinde ki ahali tebessüm etti.
Gülce kızın bebek kokusu ile koridorda volta attık ileri geri.
Derya'nın kızını neden bana verdiği ise volta atarken anladım, bu koku ve sana sığınan minicik beden gerginliğini söküp alıyordu.
Bir süre sonra ufak prenses ile sohbet etmeye başladık, mavi gözlerini bana dikmiş tanımaya çalışır gibi bakıyordu. Genellikle bebekler bu aşamada tanımadıkları anladıkları an ağlamaya başlarlar ama Gülce kız öyle yapmadı. Bir elini yanağıma attı, sakallarım biraz uzanmıştı ama babası da kirli sakal bıraktığı için yadırgamadı.
Beş aylık bebekler nasıl davranır bilmiyorum ama dikkatle beni incelediğin de şaşırıp Derya'ya baktım , onay bekler gibi...
Tebessüm ederek bizi izliyordu,
"Sevdi seni." Dediğinde son yirmi dört saat içinde ilk defa gülümsedim.
"Bende onu sevdim, kötü enerjimi silip attı sanki." Diye itiraf ettim.
"Vardır öyle numaraları... Esas oğlunu al bakalım kucağına bak nasıl pozitif yükleniyorsun." Dediği sırada ameliyathanenin kapısı aralandı.
Derya uzanıp prensesi aldığında hepimiz kapıya yöneldik. Savaş'ın gözleri kalabalığın içinde beni arayıp buldu.
Leyla'dan sonra onda nadir gördüğüm bir ışıltı ile baktı,
"Gözün aydın kardeşim, babası gibi yiğit bir oğlun oldu." Dedi.
İçimden derin bir şükür geçirip,
"Benan iyi mi?" Diye sordum.
"Doğumla ilgili bir komplikasyon yok, diğer durumu Onur hocayla babam tekrar değerlendirirler." Dediğinde Nermin Sultan'ın da buruk bir çok şükür dediğini duydum.
Dönüp sarıldı bana, tabii ben de ona...
Annem bir elli boyundaydı ama benim yıkılmaz dağımdı. Peşi sıra babam ve kardeşlerimle de sarıldım.
Köşede buruk bir tebessüm ile bizi izleyen Melih'e yöneldim,
"Gözümüz aydın dayısı!" Dediğimde kalakaldı.
"Barlas bu bir ihtimal sadece, yani belki de yanılıyoruz. Acı bir tesadüf de olabilir." Dedi.
"Bu sabah yaşananlar yaşanmamış olsa da, sen benim oğlumun dayısıydın, bende birşey değişmedi. Ama inşallah öz dayısısındır, malum oğlan dayıya derler." Deyip onun içinde ki karmaşayı görüp erkekçe bir tavırla sarılıp sırtına vurdum iki kez.
Çok geçmeden o da aynı tavırla benim sırtıma vurdu,
"Bizim ailemizi Melis'in ölümü dağıttı Barlas. O kayıp yaşanmasa belki..." Deyip toparlandı. "Neyse şimdi bunları konuşmanın zamanı değil. Benan iyi olsun gerisi hallolur."
Bebeğimizi köveze aldılar, Benan'a hamileliğiden dolayı veremedikleri ilaçları vermeye başladılar. Oğlumu çok kısa bir an canım ardından gördüm, erken doğmuştu ama küçük sayılmadığını söylüyordu annem bana kalırsa minicikti. Orda çok durmayı hak görmedim kendime, Benan ile birlikte seveceğiz oğlumu onun kollarında onun kokusunda.
Girmeme izin verdikleri andan beri de burdayım belki iki saat geçti belki de üç... Uyuyan bir meleği izliyorum, geceleri uyandıkça da izlerdim ben Benan'ı. Sanki yanımda oluşu bir rüya da birden kayboluverecek gibi gelirdi. Bazen de onun beni izlediğini hissederdim, o ne düşünerek izliyordu acaba beni... Beni izlerken bulmak için can attığı ailesini düşünüp üzülmüş müydü? Bir an olsun beni seçtiği için pişmanlık hissetmiş miydi?
Eğilip alnına derin bir öpücük kondurdum, ilaç kokusu tenine işlemeye çalışsa da Benan'ın kokusu topla tüfekle direniyordu. Oldu olası hastaneleri sevmez, bir de zorla doktor edip pis amaçlarına alet edeceklerdi benim Ezelîm'i.
Daha ilk yıldan anlamıştı niyetlerini ki kaçıp Umut'un yanına sığınmıştı, hiç anlatmasada biliyordum ben bunları...
Annem, Yasemin, Derya, Sevinç, Leyla kısa kısa uğrayıp gördüler Benan'ı. Zahide hoca ve Merve de okula gitmediği için meraklanıp aramışlardı sağ olsunlar. Tuncay dünden beri elinden gelen birşey olmamasına rağmen çırpınıyordu. Güzel dostluklar biriktirmiştik vesselam.
Ben bir an olsun yanından ayrılmadım. İlaçlar etki ettikçe uyanma ihtimali olduğunu söylemişti Turan amcam. Uyanmasa da hissederdi o beni...
Kapının tıklatılması ile ömrümün en güzel manzarasından çektim gözlerimi kapı yavaşça aralandı sanki odada uyuyan bir bebeği uyandırmak istemez gibi.
Önde Melih girdi içeri peşi sırada ellilerinin sonunda bir kadın, Melih'in annesi. Hemen ayaklandım ama onun gözü yatakta yatan narin bedendeydi.
O kızı olabilir mi diye Benan'ı inceledi, ben annesi o mudur diye onu...
Normalde tesadüfü bir benzerlik diyeceğim her detay dikkatimi çekiyordu.
Göz şekilleri benziyordu ama başka benzer bir yan çok göremedim.
Nihayet bakışları bana döndüğünde elini uzattı,
"Geçmiş olsun oğlum ben Melek, Melih'in annesi." Diye tanıttı kendini.
Samimiyetle sıktım bana uzanan eli,
"Hoş geldiniz, ben de Barlas Benan'ın eşiyim."
Başını salladı usulca gözleri tekrar Benan'a değip Melih'e döndü,
"Arın'a çok benziyor, gözleri de yeşil mi?" Diye sordu.
Melih derin bir nefes alıp verdi, bu benzerlik onu memnun etmemişti.
"Dünden beri yüzleşmek istemediğim gerçeği dile getirdiğin için sağol anne." Diye yanıtladı onu.
Melek hanım da derin bir nefes aldı,
"Babamı seçemezsin Melih, üstelik onun bütün adımlarını geri çeviren de sensin." Dedi bıkkınlıkla.
Melih sadece göz devirdi, Melek hanımda onun bu tavrına iç geçirip bana döndü.
"Ben de kan vermek istiyorum, Melih uyumlu çıkmaya bilir. Kan grupları da farklı zaten." Dediğinde onu onayladım.
"Tabii çok mutlu oluruz."
Bana baktı uzun bir süre sonra birbirine bastırdığı dudaklarını ıslatıp devam etti,
"Babasına yani eski eşime de haber vermek istiyorum müsade ederseniz."
Ben cevap vermeden Melih,
"Anne hayır!" Diye çıkıştı.
Ona ters bir bakış atıp bana baktı ricacı gözlerle.
"Bizim için sakıncası yok hatta şansımız artar memnun oluruz." Dediğim sırada Benan'ın cılız iniltisini duydum.
İlgim tamamen ona dönerken,
"Ezelim..." Dedim elini tutup heyecanla. Tuttuğum eliyle elimi kavramaya çalıştı beceremese de.
Canın yanıyor olduğunu belli eden bir iki inleme daha döküldü dudaklarından, gözlerini açmaya çalışıyor ama başaramıyordu.
"Sakin ol güzelim, iyisin... Bebeğimiz de iyi." Dedim biraz olsun onu sakinleştirmeye çalışarak.
Boştaki elini karnına götürmeye çalıştı ama umduğu şişkinliği bulamamak daha da panikletti onu,
"Bebeğim..." Diye inledi bu kez.
"Benan, güzelim beni duyuyor musun? Bebeğimiz iyi bir tanem, sen de iyi olacaksın sakin ol.
Geriden Melek hanımın ağlayışını duyuyordum,
"Kızım..." Dedi adeta hasret kokan bir sesle.
Benan duymadı onu, duysa kim bilir ne kadar şaşırırdı.
"Barlas... Su..." Diye inledi bu kez.
Su verebiliyor muyduk ki?
Dünden beri baygın olduğu için hiç aklıma gelmemişti. Serumla veriliyordu herşey.
Melih'e baktım ne yapalım der gibi,
"Ben bir sorayım abi veriliyorsa getiririm hemen." Deyip çıktı sağolsun.
Elimi tutuşu biraz daha kuvvetlendiğinde ayılmak için çabaladığı belliydi.
"Barlas..." Dedi bu kez benim yanında oluşumun farkındalığı ile...
"Ezelim..." Deyip elinin üzerinden öptüm.
"Ne oldu bana? Bebeğim nerede?" Dedi.
"Leyla ve Onur Bey burda güzelim, Savaş da geldi. Senin ve oğlumuzun sağlığınız için bebeğimizin Dünya'ya gelmesinin daha iyi olacağına karar verdiler. Oğlumuz tedbiren kövezde, sen de daha iyi olacaksın?" Diye anlattım durumu.
Göbeğinde ki eli boşluğu yokladı inanmaz gibi,
"Doğdu mı? Ama küçük daha aşkım, nasıl izin verdin? Ya tutunamazsa hayata?"
"Merak etme çok sağlıklı, annemin dediğine göre erken doğmasına rağmen iri bir bebekmiş. Bende korktum senin gibi ama ikiniz de iyisiniz merak etme." Dedim elini güven vermek için okşayarak.
"Sen bensiz mi gördün oğlumuzu..." Derken gözleri doldu.
Alnından öptüm derince,
"Sadece iyi olduğunu görüp senin yanına geldim. Halaları ve babaannesi de seni görüp onun başında beklemeye gittiler."
Buruk bir tebessüm etti sadece, başka kimsenin olmamasına damakta anneanne, teyze ve dayı boşluğunun bıraktığı kekrek tada...
Sonra toparlandı hemen, ben de onun bu güçlü yanına hayrandım ya zaten,
"Kime benziyor, fotoğraf çektim mi? Benim yanıma da getirecekler mi? Emzirmek de gerekir..." Diyerek hızla attı o burukluğu.
"Sırayla cevap vereyim, bence dayısına benziyor, fotoğraf çekmedim ama kesin Leyla ve Yasemin çekmiştir. Emzirmekle ilgili bilgi vermediler." Dedim ama o ilk cevapta takılı kalmıştı,
"Dayısı? Umut'a benzemesi biyolojik olarak imkansız biliyorsun." Derken heyecanından fark etmediği Melek hanımı gördü,
"Aa... Melek teyze mi geldi?" Dedi şaşkınlıkla.
Melek hanım dudaklarını birbirine bastırdı, bana baktı ne diyeceğiz der gibi.
O sıra da bir şişe su ve bir pipet ile Melih girdi odaya. Elinde kileri bana uzatıp,
"Su içebilirmiş abi, birazdan hemşire gelecekmiş zaten ama pipet ile kolay içer dediler."
Benan'a suyunu içirken sorgulayan gözleri üçümüz arasında dolandı...
Susuzluğu dindiğinde,
"Burda neler oluyor anlatacak mısınız?" Diye topu bize attı.
Bizde birbirimize baktık netleşmeden söylemek ne kadar mantıklıydı ki...
Melek hanım benim olduğum yere adımlayınca ben biraz uzaklaşıp ona yer açtım.
Geride kollarını bedenine dolamış annesinin ne diyeceğini merakla bekleyen Melih'in yanına geçtim.
"Geçmiş olsun güzel kızım." Dedi yumuşacık bir sesle. "Görmeyeli ne çok büyümüş, ne güzel bir eş ve anne olmuşsun."
"Sağol Melek teyze, sen güzel bakıyorsun." Dedi güzeller güzelim.
Kısa bir sessizlik oldu peşi sıra,
"Benan, Zerrin hanım sana gerçek ailen ile ilgili birşeyler anlatmış. Kendini yormadan hatırladığın kadarıyla bana da anlatır mısın?" Diyen kadın ile Benan'ın merak dolu gözleri beni buldu,
"Siz tanıyor olabilir misiniz ailemi? Bir zamanlar sizde İzmir'de yaşamışsınız." Diyen sesindeki heyecan içime közler bıraktı.
Zorlukla yutkundu Melek hanım,
"Biz İzmir'de kaldığımız dönem Melih'in bir kardeşi olsun çok istemiştik. Eski eşim de bende tek çocuk olduğumuz için kardeş duygusunu biz tadamasak da Melih'i eksik bırakmak istemedik. Sağlıklı güzel bir hamilelik geçiriyordum son aylar biraz zorlasa da Melih daha dört yaşında elim kolum olmuştu. Kardeşini de çok seviyordu hatta kız olduğunu duyunca adını da kendi ismine uyumlu seçti... Melih'in kardeşi Melis olacaktı kızımın adı."
Bu hikayeyi şuan da, bu darboğaz da dinliyor olmak yavaş yavaş anlam kazandı Benan için ama ne soracak, ne söyleyecek cesareti bulamadı kendinde...
Dolmuş gözleri ile bir bana bir Melih'e bakıp tekrar Melek hanımı buldu yeşilleri,
"Ben bir kızınız olduğu bilmiyordum." Dedi sadece.
Melek hanım uzanıp Benan'ın elini tuttu,
"Benan ben 5 Haziran günü erken doğum yaptım, bebeğimi kaybettiğim söyledi bize. Aylarca kızım diye sevdiğim bebeğin erkek olduğu ve doğumda öldüğü..."
Ezelim'in kaşları önce anlamak ister gibi çatıldı, sonra ise birbirini tutan detaylar ile kafasındaki taşlar yerine oturdu.
"Yoksa ben..." Dedi ama
devamını getiremedi. Üçümüzün de gözlerine baktı tek tek bir cevap arayarak.
Melih bir adım öne çıkıp bizimden cesaretli davranarak,
"Sen Melis olabilirsin Benan, benim hayatta ki en büyük kaybımdı Melis ama şimdi sen ona..." Dedi ama babana benziyorsun diyemedi.
Benan anlık gülsün mü, ağlasın mı bilemezken,
Bu kadar yakında mıydı yani...? Bunca zaman yanıbaşımda olanı mı aradım ben?" Derken sksn göz yaşlarını sildi aceleci bir şekilde, "Emin misiniz? Test yaptılar mı? Ben... Ben inanıyorum bu olanlara..."
Ağlayışı şiddetlenince sakinleştirmek için öne geçip eski yerimi aldım, kollarımı güçsüz düşmüş bedenine sarıp, ameliyatını incitmemeye özen göstererek sarıldım.
"Güzelim sakin ol testler yapılıyor, Melih dün kan vermişti zaten Melek hanım da kan verecek emin olmak için." Deyip saçlarını okşarken hâlâ ağlıyordu "Ama hikâye ve tarih tutuyor Benan... Mucize ise mucize... Rabbim senin güzel kalbinin daha fazla yarım kalıp acı çekmesine razı gelmedi demek ki..."
"Melih benim abim mi yani..." Dedi hıçkırıkları arasında. Geride Melek hanm da oğluna sarılmış ağlıyordu.
Benan'ı sakinleştiremeyince tekrar uyuttular, gözleri kapanana kadar ağladı hatta uyurken bile iç çekti, küçük bir bebek gibi...
Hepimiz yine bir bekleyişin içine düştük...
Bu kez daha umutluyduk...
Savaş gelip bekleme alanındaki koltuklar da yanıma oturdu...
Sessizliği dinledik bi zaman...
"Barlas." Deyince ona çevirdim başımı "Bebeğinizin durumu oldukça iyi... Erken doğmasına rağmen çok güçlü bir oğlan, aynı babası..." Dedi gülümseyerek.
"Benan emzirmek istiyordu..." Diye döküldü dudaklarımdan.
Derin bir nefes çekip bıraktı,
"Verilen ilaçlar ile mümkün değil malesef, bende bunu konuşacaktım seninle" deyince yerimde iyice doğrulup ona döndüm tüm bedenimi
"Ne konuşacaksın Savaş?" Derken sesim bir tık yüksek çıktı. Konuya girişinden belliydi hoşuma gitmeyecek birşey söylediği,
"Barlas, abi bebeğin sağlığı için anne sütü gerekli. Bak mamadansa bir süt anne..." Dediğinde sözünü kestim.
"Benan ile konuşmadan böyle bir şeye izin veremem Savaş... Süt annenin sadece süt vermekten öte bir yeri olacak çocukluğumuz için bunun kararını nasıl tek başıma verebilirim ki?"
Annem çok kızardı birbirinin çocuğunu önemsiz bir şeymiş gibi emziren kadınlara. Küçükken anlamazdım ama büyüyünce okuyup öğrenmiştim, süt kardeşliğin kardeşlikle aynı olduğunu... Süt verecek kişinin çok ince elenip sık dokunması gerektiğini... Şimdi nasıl Benan'a sormadan böyle bir şeye izin verebilirim?
Annem Melek Hanım'ın yanından kalkıp bize doğru geldi.
"Oğlum konu ne sesiniz niye yükseldi birden bire?"
Savaş durumu anlatırken Leyla elinde çay ve yiyecek birşeyler koyduğu tepsi ile belirdi yanımızda.
"Çay getirdim Barlas, birşeyler ye güçlü olman lazım. Hadi hattım için lütfen." Deyince tepsiden çay alıp geri çekildim.
Mavi gözlerini belertip elime bir sandviç tutuşturdu. Tepsiyi Savaş'a uzattı o da benim gibi çayını aldı sadece ama tepsi burnuna kadar sokulup geri çekilmeyince kaçarı olmadığını anlayıp bir de sandviç aldı.
Leyla etrafa bakındı,
"Derya nerede? Aç bilaç koşturuyor sütü kesilecek Allah korusun." Diyerek Boran'a sorduğunda annem ile göz göze geldik. Benan'a sormadan onayının olacağına emin olabileceğim tek kişi Derya olurdu.
Savaş,
"Lafı ağzıma tıkmasaydın eğer, Siz Benan'ın yanındayken Derya hanımın bu teklifi benden önce düşünüp ihtiyaç var mı diye sorduğunu söyleyecektim. O zaten gönüllü, aklınıza yattıysa süt anne olmak istiyor." Dedi.
"Benan hiç mi emziremeyecek bebeğimizi? Derya ne zamana kadar... Offf..." Dedim isyan etmemek için dilimi ısırarak.
"Emzirebilir ama zaman alacak Barlas, ilaçların bünyesinden temizlenmesi gerekir öncelikle." Diyerek nadir görülür bir şekilde alttan alan tavırla konuştu Savaş.
O sırada Derya kucağında Gülce kız ile Hemşire odasından çıktı, ona yönelen bakışlarımızı fark ederek bize doğru yürüdü,
"Yeni bir durum mu var? Gergin görünüyorsunuz?" Dedi daha çok Leyla'yı muhatap alarak.
Leyla elinde ki tepsiyi gösterdi,
"Birşeyler yemen lazım, sen süt veriyorsun kendine dikkat etmen gerekir." Diyerek tepsiyi verip Gülce'yi aldı.
O kucağında ki bebeği severken Savaş içli bir nefes alıp bize döndü,
"Derya hanım teklifinizi ilettim." Dedi sadece.
Elinde çay ile önce benimle, sonra Nermin Sultanla göz göze geldi,
"Mamadansa anne sütü daha iyi olur diye teklif etmiştim, emme refleksi yüksek bir bebek dedi Savaş hocam. Biberona alışırsa anne sütüne geçmek istemeye bilir, yine de sadece bir teklif karar sizin." Dedi yapacağı fedakarlığı bile nezaket ile süsleyerek.
Annem uzanıp Derya'nın elini tuttu,
"Benan'ın rızasını almadan sadece sana evet diyebiliriz Derya ama senin de eşinin rızasını alman bebeğinin sağlığını düşünmen gerek." Dediğinde Derya dönüp Boran ile göz kontağı kurdu.
Tekrar bize döndüğünde,
"Boran'ın haberi var." Deyip tebessüm etti. " En azından damat adaylarından birini elemiş oluruz diyor." Dedi ortamın havasını alt üst ederek.
Annem dahil güldük Boran'ın kıskanç kız babası haline...
"Rabbim onların rızkını verir Nermin Sultan hem Gülce kız da yavaş yavaş ek gıdaya geçiyor zorlanmayız." Dedi içimizi rahatlatmak adına.
Yapacak birşey yoktu, oğlumun Derya gibi bir süt annesi olmasından ancak memnun olurdum.
Siz Savaş ile gereği neyse yapın o zaman." Dedim.
Derya ayaklanacak olduğunda Leyla omzundan tutup oturttu hemen,
"Önce yemeğini yiyorsun sonra süt vermeye gideceksin. Bundan sonra da senin beslenme düzeninin bende Derya teyzesi... Sen süt anne oldun madem benim de halası olarak elimden ancak seni ellerimle beslenmek gelir." Dedi otoriter bir tonda.
Derya ile Leyla bazen çok benziyorken, bazen de bana bambaşka iki kişi gibi geliyorlardı.
Biri oğlumun manevi teyzesi, biri de manevi halasıydı....
Şanslı bir çocuktu fikrimce, doğumunun bu kadar kaos içinde geçeceğini hiç düşünmemiştim.
Derya uslu uslu yemeğini yerken koridorda hiç beklemediğim biri göründü,
Arkın Erdağ...
Bir zamanlar en iyi çıkış yapan, herkesin hâlâ severek dinlediği şarkılara hayat vermiş ama bir anda parlayıp bir anda sönmüş pop yıldızı...
Çokça yaşlanmış olsa da ilk görüşte tanınacak kadar hafızamızda yer etmiş bir isim...
Ve şimdi fark ediyorum ki Benan ile inanılmaz benziyorlar...
Melih onun gelişini gördüğünde ayaklandı oturduğu yerden,
"Abi ben bir hava alıp geleyim." Diyerek babasının yanından yokmuş gibi davranarak geçip gitti.
Melek hanımın bu duruma çokça üzüldüğü belliydi ama Melih bu konuda tavizsiz duruyordu.
Bizlere başıyla küçük bir selam veren Arkın Bey Melek hanıma doğru yürüdü esas şaşırdığım ise Melek hanımın ağlayarak eski eşine sarılması oldu.
Arkın Bey de bunu bekliyormuşçasına sarıp sarmaladı kollarında ki kadını...
Ben medeni bir selamlaşmadan ötesini beklemiyordum, araya yirmi küsur yıl girmiş ama sanki sevgilerinden hiç bir şey eksilmemiş gibiydi.
Hıçkırıklarla ağlayan Melek Hanım'ın,
"Arkın özür dilerim... Hayatımızı mahvettim..." Dediğini seçebildim ağlayışı ile boğuklaşan sesinden...
Bu iki cümleyi defalarca tekrar etti, sonunda tutunduğu kollarda sinir krizine dönüşecek şekilde kendini kaybetti...
Bir günde yaşadıklarını her bünye kaldıramazdı zaten...
Hemşirelerin sakinleştirici iğne yapması ile yine Arkın Bey'in kollarında Benan'ın yan odasına yatırıldı.
Herşey bir anda olup biterken Derya,
"Arkın Erdağ, Benan'ın babası mıymış?" Dedi nadir görülebilecek bir şaşkınlıkla.
Leyla,
" O şahane şarkılar Melek hanım için mi yapılmış... Vay be aşka bak..." Deyip dudak büktü.
"Bizim hayatımız Melis'i kaybettiğimizde alt üst oldu diyor Melek hanım... Zerrin Devagil'in yıkıp geçtiği bir hayat daha..." Dedim nefretle.
Bir kaç dakika sonra odadan çıkan Arkın Bey bize doğru yürüdüğünde ayağa kalkıp elimi uzattım,
"Arkın Bey, ben Benan'ın eşi Barlas geldiğiniz için teşekkür ederim." Dedim.
Elimi samimiyetle sıktı,
"Memnun oldum, Melek telefonda gelip kan vermem gerektiğini söylemişti. Vakit kaybetmeyelim." Dediğinde Savaş ile beraber kan vermek için aşağı indiler.
Derya oğlumu doyurmak için Leyla'nın eşliğinde yanımızdan ayrıldı.
Çok geçmeden bu kez Onur Bey, Umut ,amcam ve Melih de onlara katılmış olarak döndüklerinde yüzleri pek iyi haberler getirmediklerine delildi.
Hep beraber bekleme odasına geçtiğimizde amcam,
"Şimdi önce iyi haberden başlayalım Benan'a doğumdan sonra verilen ilaçlar ile durumu hızlı ilerleyişi yavaşlatmayı başardık." Dediğinde anlık rahat bir nefes aldım ama Leyla her zamanki gibi benden daha hızlı refleks gösterip,
"Ama?" Dediğinde bu iyi haberin benim için bir yem olduğunu düşünmemi sağladı.
Kaşlarım çatık Leyla'yı taklit ettim,
"Ama?" Dedim.
Savaş derin bir nefes alıp geriye çekildi, Onur Bey ve Umut da oldukça sessizdi.
Amcam yaşının olgunluğu ile sorumluluk alıp sözüne devam etti,
"Dün Melih için verilen test, kendisi ile aile bağı olmadığı için geriye kalmıştı ve maalesef uyumlu çıkmadı. Melek hanım için de sonuç negatif ama Arkın bey'den umutluyuz. Kan verildi sonuç sabaha belli olacaktır. Aynı anda babalık için DNA testi de sonuçlanacak, Melek hanım DNA testinin babası üzerinden yapılmasını istemişti." Diye tamamladı sözünü...
✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨
Benan'ın başında sabahladığım bir geceyi daha sabah ettik, Derya'yı geç vakit gitmek için ikna ettiğimizde süt bırakarak artık hastane ortamından huysuzlansn kızı ve eşini alarak bize geçmişlerdi...
Gece iki kez oğluna bakmaya gidip gelmiştim, sadece iyi olduğunu görüp geri dönüyordum. Fazlaca bakmayı, kime benziyor diyerek incelemeyi Benan ile yapmak istiyordum ama oğlumun Melih'e benzediği ilk bakışta fark edilecek kadar netti.
Şimdi gergin bir bekleyiş içinde test sonuçlarına odaklanmıştık...
Çokça kalabalıktık ama sanki sözümüzde bitmiş gibi herkes suskundu...
Ortamda Gülce'nin anlamsız hecelemeleri dışında ses yoktu.
Babasının kollarında bekleme salonunda volta atarken düne göre daha sakindi. Mesele Benan olmasa Boran hastane ortamında kızını asla bunca zaman tutmazdı, biliyordum...
Melih, babasını görmezden gelirken Melek hanım arada kalmış ve oğlunun yanında oturmayı tercih etmişti.
Bu aileyi nasıl dağıtmışlardı, Melih'in hayatından baba figürünü bu kadar sert silmesinin sebepleri nelerdi. Benan eğer onların kızıysa, sağlıkla Dünya'ya geldiğinde ailesinden çalınmazsa yine dört kişilik ama sevgi dolu bir ailede büyüyecekti.
Melis olarak yaşasa yolu bana çıkar mıydı?
Rabbim kaderimizi bir yazdıysa illa ki yollar kesişirdi...
Şu testin sonucu gelse, nakil yapılsa, bende üç kişilik çekirdek ailemi sağlıkla evine götürsem daha ne isterdim Allah'tan.
Hepimiz daldığımız düşünceler içinde boğulurken Yasemin gelip koluma sarılıp başını omuzuma bıraktı...
Annemin kıpır kıpır dudaklarından dua ettiğini anlıyor, kalpten ettiğim dualarımla ona katılıyordum.
Kapı açılıp amcam içeri girdiğinde gülen yüzü içimdeki karanlığa Güneş gibi doğmuştu.
Beklenti dolu gözler onu bulduğunda,
"Arkın Bey aradığımız donör!" Dediğinde üzerimden dağlar kalktı Yasemin boynuma sarılmış sevinç gözyaşları dökerken sadece gözlerimi kapatıp şükür ettim.
Leyla ve Derya da sarılmış ağlaşıyorlardı...
Annem ve Melek hanım da onlardan farksızdı.
Amcam ilerleyip elindeki kapalı zarfı Arkın Bey'e uzattığında,
"Babalık test sonucu..." Dedi ve uzaklaştı.
Melih ve Melek hanım ile beraber hepimizin gözleri uzun dikdörtgen zarfa kilitlendi.
Arkın Bey eski eşinin gözlerine bakarak elindeki zarfı açıp içinden test sonucu çıkardı, üst dudağını stres içinde ezerek okumaya başladığında yanak içlerimi ısırdığımı farkettim.
Okudu... Yutkundu... Gözlerini kapattığında yanağına iki iri damla yuvarlandı...
Saniyelet sonra açılan yeşil gözleri Melek hanıma kilitliydi,
"Melis... Melis yaşıyor Melek... Kızımız yaşıyor, bulduk onu..." Dediğinde ikisi de sarsılarak ağlıyorlardı.
Melih saklamaya çalıştığı göz yaşları ile dışarı çıktığında Arkın Bey ile eş zamanlı Melek hanım da yerinden kalktı.
Ağlayarak adımlayıp ortada buluştular, sevdiği kadının göz yaşlarını silen adam az evvel benim sorguladığım eğer böyle olmasaydı nasıl olurduk sorusunu tüm acısıyla sorguluyordu şimdi...
Melek hanım yine,
"Özür dilerim..." Dediğinde ona sarılıp göğsüne sakladı Arkın Bey...
Bu özrün nedenini merak etmiyor değildim ama benim de önceliğim onlara göre Melis, bana göre Benan olan Ezelîm'i...
Amcama dönüp,
"Ameliyat ne zaman?" Diye sordum.
"Arkın Bey hazır hissettiği an başlayabiliriz..." Dediğinde onlara anı yaşamaları için zaman verdiğini anladım.
Çok sürmedi bu hali Arkın Bey'i alıp ameliyat için hazırlanmaya götürdü.
Bir saatin sonunda aynı kadro ameliyathanenin önünde ama bu kez umutla bekliyorduk.
Melek hanım ve Nermin Sultan dualar ederken ben doğumda yaptığımı yapmış kucağımda Gülce kız ile volta atmıştım. Babam, Kaan ve Hakan şu süreçte beni hiç yalnız bırakmamış dükkanı nöbetleşe idare edip hergün biri yanımızda olmaya çalışmışlardı.
Hastaneden hiç ayrılmayan Yasemin, Derya, Sevinç ve Leyla'nın da hakkını ödeyemezdim. Hele de Derya'nın...
Boran, Savaş, Melih ve Umut da sürekli burada olup her zor anda bize destek olmuşlardı.
Gelip giden akraba ve eş dostu hiç saymıyorum bile...
Gülce'nin cennet kokusunu bir kere daha içime çektim, acaba oğlumda bu kadar güzel kokuyor muydu?
Dakikalar saatleri kovaladığında içerden çıkan hemşire Arkın Bey'in tedbiren yoğun bakıma alındığını bir kaç saat içinde servise çıkarılacağını bildirmişti.
Ondan bir yarım saat kadar sonra ise amcam göründü kapıda. Hepimiz ayaklanıp büyükçe bir yarım ay oluşturduğumuz da iyi haberi duymak için sabırsızdım,
"Amca nasıl geçti ameliyat, Benan iyi mi?" Diye atıldım.
Amcamın yaş almış yüzü yorgun ama mutlu görünüyordu.
"Benan kızım gayet iyi, operasyon başarılı geçti çok şükür." Dediğinde Dünyalar benim olurken kucağımda ki miniğe sarılıp göz yaşları döktüm.
Ağır bir imtihandan geçmiş ama şükür ki hem eşime, hem oğluma, hemde mucizevi bir şekilde Benan'ın öz ailesine kavuştuk...
✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙
Bir hafta sonrası Benan'dan,
Oğlumun açık kahve saç tutamlarını sevip okşamak, kokusunu içime çekip ameliyat dikişlerim el verdiği ölçüde göğsümde uyutmak bu bir haftada beni bulutlarının üzerinde hissettiriyordu.
Hastaneden çıktığım günden beri yani yaklaşık beş gündür tam bir lohusa prensestim.
Nermin annem ve Melek annem adeta birbiri ile yarışır şekilde konforumu sağlamak için koşturuyorlarken, Leyla ve Yasemin gelen misafirleri daha kapıda hem hijyen hemde travmatik geçen doğum süreci le ilgili soru sormamaları konusunda uyarıyorlardı.
Barlas ise oğlum, mama biberonu, gaz masajı ve benim aramda kısır bir döngüye düşmüş yuvarlanıyordu ama halinden şikayetçi olmadığı gözlerinde ki ışıltıdan belliydi.
O benim kahramanımdı, göğsüne kurşun yeyip de defalarca duran bir kalple direnmiş güçlü bir yiğidin hastane odasında dizlerinin üzerine yığılışını görmek benim için doğumdan ve ailemi bulmamdan bile büyük travma yaratmıştı.
Barlas'ı bir daha o hale düşürmemeli, yıkılmaz kaleme sahip çıkmalıydım.
Ailemi bulma ihtimalime karşın onu seçtiğimi duyunca çok üzüleceğini biliyordum ama öylesi bir yıkılış beklemiyordum.
Melih hergün yanıma uğruyordu ama evimizin misafir odasında nekahat dönemini geçiren babamız ile iletişim kurmadan çıkıp gidiyordu.
Bu işe bugün el atmaya karar vermiştim ama şu saatlerde ki hedefim daha farklıydı.
"Eveeet... Annesi hazır mısın bu ultra aç oğlanı doyurmaya... Varımı yoğumu yedi bir hafta da..." Derken kucağındaki oğlumu koklayarak derin bir oh çekti Derya... "Helal olsun benim paşama de mi annem, süt oğluşum benim..." Diyen arkadaşım iki cümlede kendiyle çelişmeyi başarmıştı.
Günlerdir ilaçların etkisinde olduğum için sütümü sağıyor ama Yiğit Alp'e veremiyorduk. Hem antibiyotik hemde Karaciğerin uyum süreci için verilen ilaçlar onun için zararlıydı ve anne sütüne geçecek kuvvetlerdi. Bu gün itibariyle Savaş abinin onayı ile emzirmeye başlayacaktım.
Annelerim ki, hâlâ öz annemin yanımda olduğuna dahası yıllarca uzaktan da olsa tanıdığım Melek teyzem olmasına şaşkındım ama yanımdalardı.
Leyla ve Yasemin tarihi bir ana şahitlik edeceklermiş gibi yatağın karşısında konum almış bizi izliyorlardı.
Derya oğlumu kucağına verip emzirmem için konumunu ayarladı. Dikişlerime ağırlık olmasın diye kolumun altına fazladan yastıklar ekledi.
Sanırım bir ablam olsa bu kadar düşünülüp kollanmazdım, Derya gerçekten benim şansımdı.
Göğsümün ucunu ağzına alan oğlum ile heyecan içinde nefesimi tuttum, tabii bir sebep daha vardı bu nefes tutma eylemini gerektiren, süt sağma makinesinin her vakum etkisinde çektiğim acı...
Fakat bu kez o acıyı hissetmedim, tüm bedenimi kucağındaki can ısıtıyormuş gibi bir sıcaklık yayıldı içime ardından göğsümde ağrılı bir gerginlik hissettim... İlk çekişleri boş gelince mızıklanan Yiğit Alp'in sık sık yutkunarak hatta yanağımdan akıtarak emişine göz yaşlarımla eşlik ettim.
" Anne!" Dedim hem sevincimi hem heyecanımı paylaşmak adına ama gözlerim ilk Nermin Sultan'ı buldu.
"Annem... Şükür annem çok şükür." Dedi o da göz yaşlarını silerken.
Melek Annem'e bu kadar rahat seslenemiyordum hâlâ...
Bir ihtiyacım eksiğim olsa Yasemin veya Nermin Sultan'ı arıyordu gözlerim.
Mahcupca Melek anneme döndüm, durumun farkında ama yadırgamaz gözlerle bakıyordu bana. Üzülüyordu elbette ama beni hiç bulamasa, Nermin Sultan'ın evinde de gönlünde de gelini değil kızı olarak yer etmiş olmamdan huzurluydu.
Birbirimize saygımız sevgimiz anladığım kadarıyla onun hiç görmediği bir boyuttaydı.
Oğlumun karnını doyurduğum için huzurla beni izleyen Derya, neredeyse on gündür sürüncemeli geçen misafirliğini sonlandırıp Yiğit Alp'i öpüp koklayarak vedalaştı. Onları uğurlamak benim için çok zordu, sanki evden insanlar eksildikçe yanlız kalıp bir lokmacık oğluma bakamayacakmışım gibi geliyordu.
Derya'ya, başta onu hiç istenmeyip sonradan pişman olarak, doğumundan sonra kendisiyle çokça ilgilenen kayınvalidesini affedip anne dedi diye çok kızmıştım ama şu süreçte anlıyordum ki böyle anlarda insan çok dik duvarları bile yıkabilirdi.
Sarılıp ağlaşıp zar zor ayrıldık süt annemizden...
Onları takiben Nermin Sultan da bizi yanlız bırakmak ister gibi kim Barlas'ın ailesinden kim var kim yok toplayıp gitti.
Melih'in gelişine yakın bir saat seçmiş ve giderken de,
"Bu aileyi senin yokluğun dağıtmış kızım, senin varlığın da yeniden bir araya getirecek. En sert kaya Melih... Onun kabuğunu kırıp içindeki zehri akıtın ki o çocukta huzura ersin." Deyip sarıldı sımsıkı.
Yasemin ile göz göze geldik, burukça gülümsedi bana. Sanki her zaman neşe saçan gözlerinin derininde benim bilmediklerimi bile biliyor gibiydi.
İnsanlar gidip benim gerçek ailem ve yeni kurduğum çekirdek ailem olarak kaldık evde.
Çok geçmeden Melih hergün iş çıkışı yaptığı gibi yeğenini ve beni görmek için kapımızdaydı.
Evin sakinliği onun da dikkatini çekmiş olacak ki,
"Nerde millet... Nermin Sultan'ın yemekleri yoksa ben yiğenimi öpüp kaçayım." Diyerek şakaya vursa da aslında niyetimi okuduğunu görebiliyordum.
Ben onun koluna girip destek alarak mutfağa yöneldiğimde Barlas salonda kaldı.
Melih'in kaşları inceden çatışmaya başlasa da koluna girdiğim için destek vermeye devam etti...
Ocağın başına geçip tencereleri gösterdim,
"Yemekler yerli yerinde ama benim senden ilk defa Benan olarak değil de yollarını gözlediğin kız kardeşin Melis olarak bir isteğim var."
Bakışları bana döndü,
"Benan bunu benden isteme, o adama sen baba diyebilirsin ama benden bekleme..."
Mevzuya bu kadar çabuk ayması beni şaşırtsa da,
"Beklemiyorum..." Dedim tek nefeste. Onun havalanan kaşlarına inat devam ettim "Beklemiyorum Melih, senin ne yaşadığını neden bu kadar keskinleştiğini ben bilemem... İstediğim sadece bunun sebebini onlara sorduğumda yanımda olman."
Deyince başını iki yana salladı.
"Bu hayatta bazı şeylerin telafisi olmaz, benim babasızlığımında yok."
Sözleri boğazıma bir yumru olup otursa da,
Sadece benim için onları dinleyemez misin? Söz hiç bir şey için ısrar etmeyeceğim." Dediğimde onlara değil ama bana kıyamadığının farkındaydım. Yiğit Alp ne kadar bebekse bende o kadar bebek Melis'tim onun için...
"Yalnızca sessiz bir seyirci, sonra da çekip gideceğim." Dedi pes ederek.
Barlas ile Melih ve Yiğit Alp'i de alıp babamın kaldığı odaya çıktık, annem ve babam beni her gördüklerinde gözlerinden önce saklı bir hayret, sonra şükür, sonra ise hasret geçiyordu.
Benim gülümsemem ile onlarda gülümsedi, ama gerginliğimi saklayamamış olacağım ki,
"Kızım iyi misin?" Diye sordu annem.
Başımı olumlu anlamda sallayıp,
"Biraz konuşabilir miyiz?"dediğimde eski karı koca olsalarda aşklarını hiç eksiltememiş gözleri birbirini buldu ilk toparlanan babam oldu, bir zamanlar şarkılarında ki hüzün içime işleyen adam Arkın Erdağ...
"Konuşalım kızım, her soruyu sormak hakkın..." Dedi cesaretli davranmaya çalışarak.
Ben ve Barlas berjerlere orururken o sırada koridorda olan Melih sessizce gelip odadaki kapıya yakın sandalyeye oturdu.
Derin bir nefes aldım ama Karaciğer nakli için yapılan ameliyatımın dikişleri hemen varlıklarını hatırlattı. Özellikle Barlas'a belli etmeden ifademi toparladım,
"Melih... Yani abim neden bu kadar düşman size... Ben doğduğumda o da küçük bir çocukmuş, bu kini içinde nasıl bu kadar büyütebilir ki..." Dediğimde babamın benimkilerin eşi yeşil gözlerinden yıldızlar kayıp koyu ve ıssız bir ormana döndü... Melih'e anlık değen gözleri anneme bakacak gibi olsada son anda tuttu kendini...
Hoş annemin gözleri de ondan farklı değildi...
Melek hanım yani annem sıkıntılı bir nefes alıp bu soruyu bekliyormuşçasına,
"Benim yüzümden..." Dedi babam itiraz edecek oldu ama tek elini ona doğru kaldırdı gözlerini bile çevirmesine gerek kalmadan susturdu Arkın Bey'i...
Yani babamı...
"Biz baştan sorunlu bir yuva kurduk kızım." Dediğinde şu an ki sevgilerini bile görebiliyorken ne demek istediğine anlam veremedim. Bakışımdan anlamış olacak ki, "Sorun yuvamızın içinde değil dışındaydı. Ne benim ailem ne de Arkın'ın ailesi ilişkimize onay vermedi..." dediğinde gözlerinden ilk damlalar firar etti.
Babam onun ağlayışını görmek istemez gibi yeşillerini kapattı, zorla yutkundu...
"Ben daha okuyordum, uzmanlığımı bile almamışım. Baban müzisyen olmak için ailesine rest çekmiş... Zaman yanlıştı belki de ama sevince göremiyor insan..." Dediğinde ikisinin gözleri de birbirini buldu.
Benim gözlerim Melih'i... Ben yabancıydım ama o yaşanan aşka şahit olarak büyümüştü. Gözlerini kaçırmasından yaşı küçük de olsa o zamanları hatırladığını anladım.
Annem devam etti,
"Bin kere doğsam bin kere de Arkın'a aşık olurum. Bu değişmez ama süreç değişirdi belki..."
Arada benim bilmediğim olaylar yıllar akıp geçti sanki...
"Ben ailesiz, o ailesiz... Melih'in gelişi hem bayram hem imtihan oldu bizim için..." Dediğinde gözleri oğlunu buldu ama benim Yiğit Alp'e baktığım gibi baktı. Sanki minik bir bebek tekrar kollarına bırakıldı, yaşadı o anı... Sonra toparladı kendini "Baban daha müzikle yolunun başındaydı. Benim yükümü bölecek ne annem,ne kayınvalidem vardı. Yine de dört yaşına kadar maddi olarak çok zorlansak da manevi olarak sevgiye boğarak büyüttük oğlumuzu..." Dedi tebessümle...
Melih dalga geçer gibi güldü bu son söze...
Annem içli bir nefes çekip,
"Derken senin haberini aldım, artık az çok bir maaşım vardı. Arkın da tutulmaya başlamış sahnede gözler onu arar olmuştu. Doğuma kadar ikimizde işlerimize asıldık ki seni olsun daha iyi şartlarda büyütelim...
Senin doğduğun gece babanın önemli bir iş görüşmesi vardı, belki albüm anlaşmasına dönecek bir görüşme...
" O evden çıkarken hiç birşeyim yoktu ama sonra sancılar peşi peşine vurmaya başladı. Kanamam da başlayınca Arkın'ı aradım ulaşamadım, defalarca aradım..." Derken tekrar gözyaşlarını sildi.
Babam ve bende ona eşlik ettik. Melih dalıp gitmiş sanki dört yaşında bir çocuk olarak o geceyi yaşıyordu.
Annesini kanlar içinde görmüş dört yaşında bir erkek çocuğuna dönüştü gözlerimin önünde...
Sarılıp teselli etmek istedim ama kıpırdayamadım bile...
"Hastaneye giderken yanımda sadece Melih vardı, ne ailem ne bir arkadaşım... Saatler sonra da ölü doğduğunu söylediler." Dediğinde hıçkırarak ağlamaya başladı.
Melih'in dirseklerinden destek alarak bacaklarına yasladığı kolları kasıldı, elleri yumruk oldu ama başını yerden kaldırmadı.
Annemin gözleri oğlunu buldu,
"Bizim gözümüzden sakındığımız oğlumuz kardeşinin ölüm haberini orada dikkatsizce konuşan hemşirelerden duydu."
Odada ki sessizliğin attığı çığlıklar olurya o çığlıklar hepimizin kulağını sağır etti...
"Melih o günden sonra konuşmamaya başladı, yıllar süren bir sessizliğin kilidini o gece vurdu diline. Sanki silinip yok oldu Dünya'mızdan. Ben bir gecede hem rahmimde ki kızımı, hem gözümden sakınarak büyüttüğüm oğlumu kaybettim." Dedi içini çekerek.
Dudaklarım birbirini ezdi, teselli edecek söz bulamadıkça daha da sıktım kendimi...
Ammem ise bugünü beklemiş gibi içini dökmek istiyordu,
"En büyük yanlışı ben yaptım, tüm bunların suçlusu Arkınmış gibi davrandım. O gece yanımızda olmadığı için, aradığımda ulaşamadığım için... Tüm acının yükünü suçlu oymuş gibi onun sırtına yükledim. Psikolojim dağılınca ailem gelip götürmek istedi...“ deyip duraksadı. "Gittim..." Dedi ama öldüm dese bu kadar anlaşılırdı o gidişin üzerinde bıraktığı etki...
Yine sessizlik oldu ama bu kez çok sürmedi, Melih ayaklandı.
Babamın dakikalar önce annemin tek el işareti ile yuttuğu sesi,
"Melih! Oğlum..." Dedi özlemle.
Melih gülerek başını iki yana salladı,
"Annem seni affetmek için kendine yeterli argüman toplamış Arkın Erdağ ama ben affetmiyorum. Yanımızda olsan benşm kardeşim o zalimlerin elinde büyümeyecekti, ben ne yaşadım ben biliyorum ama bu kız ne yaşadı siz hiç bilmiyorsunuz. Nasıl zorla okullara yollandığını, zorla evlendirilmeye çalışıldığını... Parmağında bir yüzükle kaçıp bu şehre sığınışını... O Zerrin hanımın nasıl bir zalim olduğunu siz bilmiyorsunuz ya ben biliyorum. Melih için affetsem, Melis için hergün hesap sorarım size." Deyip elini saçlarının içinden geçirdi ve sakinliğini kaybetti sonunda. İşaret parmağını babamıza doğru havalandırdı,
"Sen koca gibi, eşinin yanında olsan... Biz o hastanede sahipsiz kalmasak, kimse elini kardeşime uzatmaya cesaret edemezdi." Deyip dönüp Barlas'ı işaret etti "Bak bu adamdan öğrenecek çok şeyin var! Bak nasıl kapısında yattı karısının..." deyip öfke ile yerinde bir tur döndü,
"Bana maval okumayın..." deyip annenize döndü. "Aşık mısın kocana mutluluklar dilerim. Ama benden aynı yüce gönüllülüğü bekleme. Melis'in hatrı için dinledim, yiğenimin hatrı için burdaydım." deyip eğilip saçlarımdan öptü. "Sözümü tuttum gidiyorum." Dedi sadece bana hitaben.
Cevap olarak gözlerimden iki damla daha kurtuldu, sildi göz yaşlarımı...
"Ağlama... Abiler kardeşlerini ağlatmaz. Senin için hep buradayım ama onları afetmemi bekleme." Deyip çıktı odadan önce merdivenleri döven adım seslerini duyduk, sonra kapanan dış kapının sesini...
Annem hıçkırarak ağlamaya başladı, babam onu teselli etmeye çalıştı... Barlas beni sinesine yaslayıp oğlumla beraber sarıp sarmaladı,
"Zaman Benan zaman... Herşeyin ilacı... Melih'in de içi soğuyup sönecek birgün..."
Ailemi bulunca bütün sorunlarım bitecek sanmıştım... Barlas'tan gizli onları ararken o kadar emindimki onları bulunca tamamlamış hissedeceğime...
Halbuki hayat böyle birşey değildi, pürüzsüz bir mermer yüzey gibi değilde arnavut kaldırımı gibiydi. Arada sendeleyecek boşluklar illa ki olacak, düşeyazdıkça birbirimize daha sıkı tutunup yeni bağlar kuracaktık.
Hayat böyle bir yoldu işte...
Engebeli...
Ama yoldaşına yaslanınca, omuz omuza verince engellerin hepsi anlamsız...
O geceyi Barlas'ın göğsünde kalbinin sesini dinleyerek geçirirken hayatta olalım yeter dedim...
Yaşarsak su akar yolunu bulur, Umut hep var olur... Yeter ki kalbimiz atsın...
Barlas'ın vurulmuş ama yılmadan hayata tutunmuş kalbinin üzerinde ben ve oğlumuz varken kolumuzu içine çekişinde saklıydı mutluluk...
Saçlarıma kondurduğu öpücüğünde, parmağımı tutan oğlumun avuç içindeydi Mutluluk...
Ve final...
Diyeceksiniz ki e bunlar barışmadı...
Leyla ve Savaş'ın derdini öğrenemedik o ne olacak?
Devam kitabı gibi değil ama içinde sorularınızın da cevaplarının olacağı Mavi kitabında yazacağım inşallah devamını...
Bana destek
olup sabırla bekleyen okurlarıma selam olsun.
Artık diğer kurgularıma ağırlık vereceğim inşallah.
Desteğinizi beklerim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 27.9k Okunma |
2.98k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |