

Selamlar arkadaşlar 🥰
Upuzun bir bölümle geldim...
Çok başım ağrıyordu ama yazmak da iyi geldi. Anneler gününün ertesini tatil yapsınlar bence...
Yorum sınırı 400 ve lütfen herkes elini taşın altına koysun.
❤️❤️❤️❤️❤️❤️
Kapının pervazına kolunu uzatıp başını eğmişti Cihan, binbir ümitle çıktığı eve omuzları düşük geldiği yetmemiş gibi, bir de kapının ardında onu neyin beklediğini bilmiyor olmak ağrıyan başını daha da ağrıtıyordu.
İçerde ise bambaşka bir heyecan vardı, kalbi boğazında atan Zelfi ve onun heyecanıyla hop oturup hop kalkan Hesna.
"Şimdi gelir abim, Zelfi kapıyı sen aç." Dedi.
Evde bir tek yardımcı çalışıyordu o da ilk günden beri Hesna'ya alışmış yardım etmiş olan Songüldü... Fakat o da bugün bu evde olanlara anlam veremiyor gibiydi.
Zelfi, Gülhan hanım ve Songül'den çekinse de Hesna kolundan çekeleyip kapı önüne ulaşmıştı bile,
"Hesna, bi sakin ol. Ben heyecalıyım sen iyice yükseltiyorsun beni. Zaten bugün o kadar ters konuştum ki yüzüme bakmasa yeridir yani." Dedi içi içini kemirerek.
"Aaa... Bakar bakar niye bakmasın, bir hayırla yıkılmaz benim abim." Deyip Zelfi'nin üzerinde ki bluzun sağını solunu düzeltti. "Hah...çok güzel oldu... Allah'ım nasıl sevinecek." Diye bir kere daha yükseldi.
Zelfi bilmese de, Hesna bu gün için ne zamandır emek veriyordu.
Kapıdan gelen zil sesi ile bu kez Zelfi, Hesna'nın elini yakaladı.
Dudağının kıyısını ısırarak baktı arkadaşına... Hesna sakin bir tebessüm ile avucunda ki eli sıktı.
"O senin gözlerinden anlar, konuşamıyorsan da perdesiz bak Zelfi." Deyip uzaklaştı.
Kuruyan boğazını sert bir yutkunuş ile rahatlatmaya çalıştı Zelfi ama işe yaradığı söylenemezdi.
Bekir Ağa'yı tutamamışlar çocuk gibi koca adama oyun oynamıştı. Cihan'ı gıcık etmekten ayrı bir zevk aldığını saklamıyordu zaten...
Dudaklarını birbirine bastırıp kapının kolunu aşağı indirdi.
Cihan'ın bakışları yerdeydi, kapıyı açanın kim olduğunu öğrenmeden de kalkacak gibi değildi. Evde onun için getirilmiş bir kız olduğunu sanıyor ve daha ilk dakikadan yanlış bir karşılaşma yaşamamak için sakınıyordu.
Yasemin'in yüzüme bile bakmadı deyişi geldi oturdu aklının bir kıyısına Zelfi'nin içi pamuk şekeri gibi yumuşacık oldu.
Gündüz ki kasvet dağılmış her yer gözüne toz pembe görünür olmuştu.
" Hoşgeldin." Dedi ilk defa siz'den sen'e geçerek.
Cihan başını hemen kaldırır ona bakar sandı ama öyle olmadı...
Adam duyduğu sesi o kadar beklemiyordu ki gözlerini kapatıp gerçekliğini sorguladı bir kaç saniye.
Zelfi'nin yüzünde tutmaya zorlandığı gülüşü solacakken başını kaldırdı Cihan,
"Zelfi..." Diye sevdiğinin adı döküldü dudaklarından. Kehribar gözleri bu karşılamaya anlam vermek ister gibi kısılmış ama gerilerde öne çıkmak için bekleyen ışıltılar vardı.
Asla hareket etmeyen adam ile,
"Gelmeyecek misin?" Diye sordu tedirgince.
Soru görünüşte basitti ama bir o kadarda derindi aslında...
'Ben sana bir adım attım, sen bana atmayacak mısın?' diyordu Zelfi.
Bal rengi gözler derinleşti, daha bir kaç saat önce tomurcuk açmış bütün dallarına kırağı yağdırmıştı bu kadın.
Şokta olmaya şoktaydı Cihan ama, şaşıp kalacak zamanda değildi...
"Gelmemi istiyor musun ki?" Dedi sitem değil ama emin olamama vardı sesinde.
Cihan netlik istiyordu haklı olarak, Zelfi'nin attığı bu adamın ne kadar büyük olduğunu biliyor ama arsız bir bebek gibi daha fazlasını isteyen yanını susturamıyordu.
"Burası senin evin..." Dedi Zelfi altında gizli mesajı vardı yine 'ben de senin için burdayım...'
Zelfi'nin sessiz kelimelerini okudu Cihan başını yana eğip Zelfi'nin kaçırmak için can attığı ama ısrarla da bal rengi gözlerinden çekmediği gözlerine baktı,
"Benim evim, ocağım sensin Zelfi..."Deyip içeri bir adım attı "Sen karşılıyorsun ya, ben ilk defa kendi evime gelmiş gibiyim. Esas sen hoşgeldin..."
Hoş geldin Cihan güzeli...
Cihannnn...
Ah Cihan...
Deli gibi merak ediyordu öğlenden bu saate neyin değiştiğini ama anın güzelliği herşeyi geriye öteliyordu.
Zelfi'nin yaralı kalbi bu kadar derin bir aşkı nasıl taşıyacağını bilemeyip tekledi.
Ama geri durmadı, bugün kırdığı bütün dalları, kırdığı yerden sarmak istiyordu.
Sessizliğin sesi olan zamanlar vardır ya Zelfi ile Cihan ne zaman göz göze gelseler sessizliğin sesi aralarında bir köprü kuruyordu.
"Ben..." Deyip derin bir nefes aldı Zelfi "Ben bugün için özür di-" tamamlayamadan kesildi sözü.
"Dileme Zelfi... " Derken aralarındaki mesafe iyice azalmıştı. Ne kadar yapmak istemese de bir adım geri attı kadın. Hâlâ mesafe konusunda zorlandığı bir gerçekti.
Cihan'ın bu geri adımla yüzü düşer sandı ama öyle olmadı, küçük bir geri adımda o attıp mesafe isteğine saygı duydu adam.
"Sen benim göreceğim yerde ol, bana gözlerini kaçırmadan bak yeter. Özür dileme... Burdasın ya yeter bana. Nedenini nasılını sonra konuşuruz." Deyip evin içinde gözleri gezdirdi.
Rahat bir nefes alan kadın,
"Şey... Bekir abi seni kandırdı. Yok yani kimse..." Deyip nasıl tamamlasa bilemedi. "Evde ki tek yabancı benim."
Rahat bir nefes aldı Cihan, bugün gerçekten başka bir sürpriz kaldıracak halde değildi,
"Yabancı?" Dedi ayakkabılarını çıkarıp ev içinde giydiği terlikleri alırken "yabancı demeyelim de, şimdilik misafir diyelim." Deyip tekrar baktı çikolata kahvesi gözlere "Şimdilik..." Derken onaylatmak ister gibi tek kaşını kaldırdı.
Cihan'ın bu çabası güldürdü Zelfi'yi,
"Şimdilik..." Diye onayladı onu ama adamın bakışı gülüşünde kalmıştı.
Zelfi İlk defa gülmüyordu ama, defa Zelfi Cihan'a ilk defa gülüyordu... Nasıl bakıp kalmazdı, yüzünü güldürebilir miyim diye kaç geceyi sabah etmişti.
"Ooo... Cihan ağam hoş geldin." Diyen Bekir ile gözlerini Zelfi'nin gülüşünden zorla kopardı Cihan. "Nasıl sürprizimi beğendin mi?" Derken merdivenleri bitirmiş yanlarına ulaşmıştı.
"Ben Hesna'ya bakayım." Diyerek kaçtı Zelfi.
Kaçarak giden kadının arkasınan baktı içi bahar açarak.
Neşesi içine sığmadı yanına gelen abisine sarılıp, sırtına vurarak sağa sola salladı Cihan.
Bekir oldukça uzun bir adamdı ama boş bulunduğu için bu sallanmalı saldırıya karşı koyamadı.
"Lan bırak!" Diye debelendi "Bıraksana oğlum!" Derken kurtardı kendini. " Bu çoşkunu annemin getirdiği gelini beğendin diye yorumladım." Diyerek de alaylıca uzaklaştı.
"Abi senin benimle derdin ne? Güzelce söylesen olmuyor muydu? Şu eve gelene kadar kafamda neler kurdum." Diye sitem etti Cihan.
Gevrekçe güldü Bekir,
"Kapıda Zelfi'yi görünce hepsini unutmuşsundur, yeme beni." Dedi.
Son olaylardan sonra hiç eskisi gibi atışmadıklarını fark etti Cihan. Aralarında iki yaş olunca evde sürekli tepişen ki erkek çocuğu olarak büyüyüp ergenlikte bu tepişme profesyonel dövüşlere doğru kaymıştı. Abi kardeş olarak oldukça iyi gidiyorlardı aslında ta ki Zelal araya nifak tohumları ekene kadar.
"O kadar keskin hayır dedi ki... Bırak gelip bu evde bulmayı, uzun bir süre tekrar karşısına çıkmayı bile düşünemiyordum." Deyince Bekir bu kez babacan bir tavırla sırtına vurdu kardeşinin,
"Annem vurulma olayından sonra yüzüne bakamamış kızcağızın, üstüne de bu sabah evlilik fikrinin ortaya nasıl çıktığını öğrenmiş. Annemin de istemeyeceği çalınmış kulağına..." Deyip yüzünü ekşitti Bekir "Lan oğlum tam bahtsız Bedevisin ha! Kızcağız bunları duymasa evet diyecekti belki."
Hakkaten bahtsız bir tarafı vardı ama bahtının döneceğine inancı da vardı...
"Geldi ya canı sağolsun." Dedi hemen.
Onun bu haline içten bir tebessüm etti abisi...
Sevda kardeşine çok yakışmıştı... Üzerinde ki ölü toprağı bir tek Zelfi'nin adı geçince kalkıyordu...
"Nasıl geldi abi, Hesna'nın işi mi?" Diye sordu bu kez merakla.
"Yok." Dedi Bekir "Bizim küçük çöp çatanı aşar o iş, Derya hanımın işi bana kalırsa ama çok detayını bilmiyorum." Deyip omzunu patpatladı, "Yavukluna sorarsın artık, gerçi nişanlın da diyebiliriz. İki gün sonra isteme var."
"Ney...?" Dedi Cihan biraz daha abartsa Recep İvedik tonlamasına yaklaşacaktı.
Onun hâline kahkaha attı Bekir, çünkü neden atmasın?
"Annem hayırlı iş uzatılmaz demiş, Derya hanım da iyi madem iki gün sonra gelin isteyin demiş." Deyip duraksadı "Sen o kadına bal kızı da yolla en iyisi, vallahi o olmasa işin yaş." Deyip keyifli bir kahkaha daha attı.
Bekir alay ediyordu da Cihan'ın zerre umrunda mıydı acaba?
İsteme... İki gün sonra...
Cihan'a istenecekti Zelfi...
Hayat arkadaşı olacaklardı...
Bugün saatlerce camın önünde olmazına inanmaya çalıştığı, kendine sabır telkin ettiği... Sadece elimi tut deyip eli boş kaldığı anlar geldi bir yumru olup boğazına oturdu.
"Ben bi elimi yüzümü yıkayayım." Deyip odasının yolunu tuttu.
Gri tonların hakim olduğu odaya geldiğinde yatağın ucuna oturup başını ellerinin arasına aldı.
Duygudan duyguya geçiyordu bugün...
Haykıra haykıra ağlamak istiyordu, tıpkı Zelfi'nin ifadesini okuyup boğulduğu gün gibi...
O gün bu yola baş koymuş ama her gün ümidini daha çok yitireceği bir başka olay gelip onun dik tutmaya çalıştığı kalelerini yıkmıştı.
Zelfi'nin bırak yüzüne bakmak, adını duymaya tahammülünün olmadığını öğrendiği gün nasıl çaresiz düşmüştü Yorgi ustanın dükkânına.
Daha acısı karşı bahçede 'böyle normal mi olur?' diye kendini parçalayarak ağlayan Zelfi'yi gördüğü gün duydukları ile içine düşen kor...
Hiç açmayacak sana kapılarını Cihan, hiç bakmayacak yüzüne... Derken bugün tüm umutlarını kesip biçmişken...
İki gün sonra isteme mi vardı? Bunu Cihan'ın aklı nasıl alsındı...
İçindeki sevinçle karışan üzüntüyü zor bela yuttu.
Bundan sonrası kolay mıydı?
Hayır...
Zorluklar umrunda mıydı?
Asla...
Elini yüzünü yıkayıp gardırobun karşısına geçti...
Belki hayatında ilk defa kendini 'ne giysem' diye düşünürken buldu.
Eli beyaz gömleğine uzanınca aklı başına geldi, 'kravatta tak Cihan az oldu böyle' diye söylendi kendi kendine.
İnce petrol mavisi kazağı ile siyah kotunu giyip saçını iki el hareketi ile düzene soktu.
O merdivenleri inerken, Zelfi ile Hesna şakalaşarak sofrayı kuruyor, annesi ise kızları tebessüm ile izliyordu.
Huzurun resmini çiz deseler bu anı anlatırdı Cihan. Onun evinin mahreminde yüzü gülen bir Zelfi.
Masaya geçildi, Bekir başa oturdu her zaman ki gibi iki yanına da annesi ile karısı yerleşti. Hesna, Zelfi'yi yanına oturtunca Cihan'a ancak karşıdan bakmak kaldı.
Eee... Bugün tamamdı da evlenince o da karısını yanına isterdi yani...
İnsan iyi habere ne çabuk uyum sağlıyordu. Saatlerce Zelfi'nin olmaz deyişini içinde bir yere sığdıramamıştı da, iki güne isteme var denilince masada ki yerine kadar düşünüp dert eder olmuştu.
Songül yemekleri servis etti, çorba kasesini Zelfi'nin önüne bir tık sert bıraktı ama bunu muhatabından başka fark eden olmadı.
Masada keyifli bir sohbet dönüyor, Zelfi genel olarak dinleyip tebessüm ediyordu. Dışarda milletin ödünü koparan Bekir Ağa'nın masa da kollarını uzatmış karısının tabağında ki eti keserken yaptığı espirileri duysalar kimseler artık korkmazdı.
"Ya Zelfi işte senin bu arkadaşın etini bile kesemez, öyle narin öyle ince ruhludur." Deyince Hesna,
"Ya Bekir..." Diye nazlandı.
"Öylesin güzelim Zelfi bilmiyor mu seni?" Deyip kestiği etten büyükçe bir parça verdi eşine ki azı dolu olsun diyeceğine hemen itiraz edemesin "Bir tek istisnası var." Deyip çatalı ile Cihan'ı işaret etti,
"Kimselere kıyamaz da abisine uzanan eli kırar, söz söyleyen dili büker. Bunun yüzünden karımdan yediğim tribin haddi hesabı yok." Deyip bu kez çatalı Zelfi'ye çevirdi,
"Demem o ki gelin hanım eltin abisini hep kayırır... Aynı performansı senden de bekliyorum. Sen de benim hatrım için buna trip atıp süründüreceksin. Yoksa vallahi gözüm açık giderim ha!" Deyince Zelfi çaresiz gözlerle bir ağzında ki lokmayı yutmaya çalışan Hesna'ya baktı, bir de onu izleyen Cihan'a,
"Ama Bekir abi..." Dedi devamını getiremedi.
Hesna girdi araya,
"Bekir!" Dedi sadece.
"Şaka yaptım güzelim..." Dediğinde Hesna'nın bir kaşı havaya kalktı "Vallahi şaka yaptım..." Dedi masumca bakarak.
Cihan,
"Abi, yemin ederim hanımcılıkta yeni bir çağ açtın." Dedi kendini tutamayarak.
Bu kez Bekir'in iki kaşı birden havalandı,
"Benim açtığım çağı kapatıp yenisini açacak gibi duruyorsun Cihan Ağa." Dedi Zelfi'ye imalı bir bakış atarak.
Zelfi merakla cevabı beklerken Cihan,
"O zaman tarih ikimizi yazsın be Bekir ağam..." Dedi hanımcı olacağını kabullenerek.
Hesna, Zelfi'yi masanın altından çindikleyip, zafer naraları atmamak için kendiyle savaşırken, Zelfi kulaklarına kadar kızarmakla meşguldü.
Gülhan hanım masadaki huzuru, evlatlarının mutluluğunu yalın bir tebessüm ile izliyordu.
Çaylar içilirken Zelfi ve Cihan bu kez aynı koltuğun iki ucundaydılar...
Cihan için yeterliydi, aynı çatının altı, aynı koltuğun iki ucu...
Mesafeler zamanla kapanırdı, yeterki başını çevirdiğinde Zelfi'yi görsündü.
Cihan, Zelfi'nin şekersiz içtiği için kenara bıratığı çay kaşığının farkındaydı... Zelfi, Cihan'ın tek şekerle tatlandırdığı çayının...
Birbirini ezber etmek isteyen biri hasretle , diğeri zulümle yoğrulmuş iki kalpti onlar...
Gülhan hanım namazını kılacağını söyleyip erken ayrıldı salondan, çok geçmeden de Zelfi eve gitmek için ayaklandı.
Her akşam yakınlığına şükrettiği evin uzak olmasını dilerdi Cihan, uzun uzun sohbet ederek evine bırakmak güzel olurdu sanki...
Zelfi ince montunu giyip çıktı, peşi sıra da Cihan...
Aralarında bıraktıları mesafe ile karşıdaki eve doğru yürüdüler ama işte fazla yakındı. Üstelik iki evin korumalarının da dikkatini çekmişlerdi.
"Şu evin yakın olduğuna bir gün üzüleceğim aklıma bile gelmezdi." Diye içinde tutamadığı sitemi dile döktü adam.
Zelfi derin bir tebessüm etti sadece...
İçinde ki kelebekler onu bugün fazlaca yormuştu.
Karşı evin önüne gelince durdular mecbur,
"Kamelya da oturalım ister misin?" Diyerek çözüm üretti Zelfi kız.
O da istemiyordu Cihan gözünden uzak olsun... Bunca zaman duygularının zincirini sıkı sıkı tutmuş da şimdi o ipler elinden kaçmış gibiydi.
"Hanımağam kızmasın?" Dedi Cihan şakayla karışık.
Bu kez minik bir kahkaha attı Zelfi,
"Derya abla ya hayranım, pamuk gibi kalbi var ama insanlar yine de çekiniyor."
Kamelya'ya ilerleyip karşılıklı oturdular,
"Derya hanım ile biz çok yanlış bir başlangıç yaptık Zelfi, onun yerinde başkası olsa yüzüme bakmaz ama Derya hanım hâlâ benim yolumu açıyor." Deyip gülümsedi "Böyle müttefiki bulmuşum kaybetmek istemem."
Cihan'ın hatalarını biliyordu ama pişmanlığını da en çok Zelfi görmüştü...
"Bence de kaybetme, kaybetmeyelim... Bugün tekrar sana adım atabildiysem onun gözümü açmasıyla oldu. O ve annen olmasaydı ben sıkı sıkı kapattığım kapıları öylece açıp senin karşına gelemezdim." Dedi konuyu konuşmaları gereken tarafa çekerek.
"Ne duydun da bu kadar keskin geldin Zelfi... Ben bugün o masada ki kadını tanıyamadım. Sen değildin..." Diye sordu adam,
"Neden bu yola çıkılması gerektiğini duydum, senin istemediğini..." Deyince araya girdi Cihan.
"Zelfi benim istemediğim sen değildin."
Derin bir nefes aldı kadın,
"Biliyorum Derya abla anlattı ama ben senin istememene takılmadım, daha doğrusu onu seninle konuşurken aşabileceğimizi gördüm. Benim takıldığım Gülhan annenin razı olmayacağıydı." Deyince Cihan'ın gözlerinde yıldızlar ışıldadı.
"Gülhan anne?" Diye tekrar ettirmek için sordu.
Derince yutkundu Zelfi,
"Gülhan anne..." Dedi Cihan'a duymak söylediğini vererek. "Ben onun Hesna'ya, Nazlı ablaya nasıl annelik ettiğini gördüğümde çok imrenmiştim biliyor musun? Bunca yıl sevmediği bir adamla yaşamış ama içindeki sevgiyi kaybetmemiş bir kadın... Onun yerinde olanlar kalplerinde ki insan sevgisini bu kadar sıcak tutamaz çünkü. Dilber hanım buz gibi bir kadındı, sevilmedikçe buz tuttu. Sonra da o soğuk, etrafında kimseyi bırakmayacak kadar insanlarla arasına mesafe koydu."
"Annem öyle biri değildir Zelfi, keşke söyleseydin bana." Dedi Cihan, saklayamadığı ince bir sistem vardı sesinde...
Çok canını yakmış olduğunu biliyordu kadın, bu sitemde adama hak verdi.
"Çok kırdım seni..." Dedi büyük bir mahcubiyetle.
Başını iki yana salladı hafifçe adam,
"Ben sana kırılmam, kırılamam... Ama ümidim kırıldı. Değil akşamına seni evimde bulmak, uzun bir zaman yüzüme bile bakmayacaksın sandım."
ikisi de sessiz kaldı yine...
Özür dilerim diyemedi Zelfi, Cihan doğru düşünüyordu faydasız bir eylemdi.
"Annem ne dedi de bana baharı getirdi?" Diye sordu Cihan.
" Bahar ben miyim?" Deyip baktı bal gözlerde ki tebessüme Zelfi kız...
Ona göre kuru bir gül çalısıydı halbuki...
Çiçekleri koparılmış, suyu verilmemiş, özenle soldurulmuş...
"Seninle olayım yada olmayayım, bundan sonra onun kızı olduğumu söyledi." Deyip azıcık şakaya vurmaya çalıştı yoksa oturup ağlaması an meselesiydi "Baktım kayınvalidem pek pamuk, oğlunu kaçırmayayım dedim."
Cihan onun bu çabasını da okudu gözlerinde, çikolata kahvesi gözler dolmamak için büyük çaba harcıyordu.
O da uydu Zelfi'ye,
"Beni annemin yanında promosyon olarak kabul ettin yani?" Dedi takılarak.
Ama bu şaka geçmedi Zelfi'ye,
"Hayır!" Dedi hemen "Hayır..." Diye daha sakin tekrar etti sonra "Öyle mi hissettirdim? Hesna o senin gözlerinden bile anlar demişti. Ben kendimi anlatamadım mı sana?" Diye sordu omuzları düşerek.
Cihan'ın onun bu haline iç gitti, alıp bağrına basmak istedi. Bu masumiyeti içine saklamak...
Ama elini bile uzatmadı, bugün kendi gözü fazlası ile korkmuştu. Onu da korkuturum diye korktu.
"Zelfi..." Dedi gözlerinin içine bakarak "Görüyorum, hissediyorum... Şaka yaptım senin gibi..." Dedi sakinleştici bir tonda.
O sıra da Ayşe'nin evin kapısı açılıp üzerinde bir şalla Derya çıktı,
"İyi akşamlar gençler." Dedi ve ekledi "Rahatsız etmiyorum inşallah?"
Kamelyada ki ikili birbirine baktı, Cihan anlamasa da Zelfi anlamıştı geleni,
"Ben de şimdi eve geçiyordum Derya abla." Deyip ayaklandı.
Cihan da onunla ayaklanırken,
"Ben de gideyim o zaman." Dedi mesajı alıp.
"Yok Cihan Ağa misafir edelim biz seni..." Dedi imalıca.
"Derya abla." Dedi Zelfi, yapma der gibi.
"Ne Derya abla, dua et Boran yok. Bi gittin kayboldun... Yavukluluk müessesesi bu kadar rahatlık kaldırmaz. Nişanınız takılsın bi önce, sonra görüşürsünüz. Hadi bakalım herkes evine damat bey... İzinsiz dolanma kızımızın etrafında."
Sanki bu işi organize eden o değilmiş gibi, kız annesi moduna geçmiş kadına minnet borçluydu Cihan,
"Nasıl derseniz hanım ağam" dedi tüm ciddiyetiyle. "Bir daha olmaz merak et etmeyin." Deyip Derya'nın görmediği anda da Zelfi'ye göz kırptı.
"Hayırlı akşamlar diliyorum." Deyip efendi ve göze girmeye çalışan bir damat adayına uygun ağır başlıkla bahçeden çıktı.
Perdenin arkasından izleyen Yasemin ve Ayşe kıkır kıkır gülerken Murat,
"Bak nasıl gülüyorlar, hanımlar kusura bakmayın da zalimsiniz. Adamın ne çektiğini bilmiyorsunuz tabii, size eğlence çıktı." Dedi bacanağından taraf olarak.
"Ay Derya abla harika, nasıl mum etti koca adamı" diye şakıdı kucağında ki Gülce'yi hoplatarak sakinleştirmeye çalışan Yasemin.
"Kız evi naz evi kocacım, kusura bakmasın Cihan Ağa. Onun ağalığı Derya ablaya sökmez." Dedi keyifle konuştu Ayşe.
Murat pes ederek başını iki yana salladı.
O sırada Derya da Zelfi ile geldi,
"Gülce'yi Zelfi'ye ver Yasemin, ay sabahtan beri deli etti beni bu kız. Nasıl kendine alıştırdıysan uyutamadık bunca insan." Diyerek kendini koltuğa bıraktı. "Ya Boran olacak, ya Zelfi... Keyfe bakın küçük hanımda ki..." Diye bir turda kızına söylendi.
Zelfi, Gülce'yi alıp göğsüne saklamıştı çoktan,
"Ya Derya abla kendin gönderdin, üstüne bir de fırça çektin." Dedi anlamlandıramadığını açık ederek.
Derya dağılmış saçlarını tepesinde topladı,
"Ben yolladım ama ilk günden ayrılamadın sende adamdan. Erkek milletine o kadar yüz verilmez." Dedi asla kendine uymayan bir replikle.
Yasemin, Gülce'yi sıçratacak kadar kuvvetli bir kahkaha attı,
"Dedi Boran diye yeri göğü yıkan kadın."
Derya yanında ki yastığı misafir demeden Yasemin'e attı,
"Sen sus bakayım..." Deyip kızını göğsüne saklamış Zelfi'ye döndü "Kuzum vallahi ses etmezdim de, bu cadı sensiz durmayınca mecbur kaldım." Dedi doğrusunu söyleyerek.
"Hımm..." Dedi Ayşe "Ne güzel romantik dizi gibi izliyorduk bizim seyrimizi de bozdu.
Zelfi kocaman açtığı gözleri ile Ayşe'ye döndü,
"Siz bizi mi izliyordunuz?" Dedi hayretle.
Yasemin, Ayşe'nin koluna vurdu hızlıca. Vallahi saftı bu kız,
"Ayşe kalk şu tabakları toplayalım." Diyerek iki çerez tabağı alıp ortadan kayboldu.
Ayşe ancak mevzuya ayınca,
"Ha!... Haaaa... Ay doğru dedin toplayalım." diyerek o da kaçtı.
Zelfi gözlerini Derya'ya çevirdi,
"Sende mi Derya abla?" Dedi sende mi Brütüs tadında.
"Yok kuzum, biz Murat ile sohbet ediyorduk da o iki cadıyı camın önünden alamadım. Daha fazla reklam olmayın diye müdahale ettim." Diye mevzuya açıklık getirdi.
Murat içinde tutamadı,
"Zelfi... Yanlış anlama her zaman başımın tacısın baldızım olarak ama bugün bir kere daha anladım ki sen bir meleksin. Ya da bu Yasemin bacı başka bir boyut." Dedi mutfakta karısı ile gülüşen kıza hayretini saklanmadan.
Zelfi de, Derya da güldü buna...
Derken Zelfi'nin telefonuna bir mesaj düştü

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Cihan ve Zelfi'nin gidişinin ardından Bekir ve Hesna da odalarına çekilmişlerdi....
Hamile olan kadın gün boyu fazlası ile koşturduğu için sırtını başlığa vermiş ayaklarını yatağa uzatmıştı,
"Ama nasıl güzel bir çift oldular değil mi?" Diyerek bu gece belki onuncu kez onay bekledi.
Cevap gelmeyince başını yanında aynı kendisi gibi uzun oturan eşine çevirdi ama "Bekir" demeye kalmadan hamileliğin etkisi ile dolgunlaşmış dudaklarını istila eden adamla sözü ağzında kaldı.
Nefesi kesilene kadar öpüldüğünde kendini toparlaması hiç kolay olmadı, fırsat bu fırsat kendi derdini anlattı Bekir,
"Şimdi beni dinle Hesna hanım, bak ben kaç yaşında adamım bir ömür seni bekledim, benim Dünya'ma masum bir melek doğacak dedim kimselere yan gözle bile bakmadım." Dediğinde Hesna öpücüğün etkisinden kendini kurtarmaya başlamış kocasının derdini anlamaya çalışır olmuştu.
"İyi ki bakmadın kocam." Dedi cilvelice.
"Hah... Değil mi? İyi ki bakmadım. Şimdi ben bunca seni beklemişken kimselerle bölüşemiyorum. Tamam herkes yerinde sağ olsun iyi oldular hoş oldular ama sen artık sadece benimle ilgileneceksin. Bir kere daha o hıyar kardeşim yüzünden bana trip atarsan, vallahi acımam bozarım aralarını." Dedi tehditkâr bir tavırla.
"Hiii... Bekir sakın ha." Dedi Hesna.
Omuz silkti kocası, bu haliyle yaramaz bir erkek çocuğuna benziyordu,
"Bana ne? Benim tadım kaçıyorsa o Cihan Efendi'nin ki de kaçsın."
Kıkırdadı Hesna,
"Çocuk gibisin kocam... Ama çok seviyorum seni." Dedi az evvel onu delice öpen dudaklara kendi kadar naif bir öpücük kondurdu.
"Hesna'm..." Dedi içli içli sonra ekledi, "Zelfi ile Cihan çok yakıştılar biliyor musun?" Deyince kahkahayı bastı Hesna.
Bu adam tüm hayatıydı ya onun...
Tam tekrar öpecekti ki Bekir'in çalan telefonu araya girdi.
Söylene söylene aldığı telefona bakınca kaşları çatıldı Bekir'in,
"Miran arıyor." Deyip Hesna'yı aydınlattıktan sonra kulağına götürdü telefonu,
"Miran kardeşim hayır mı bu saatte?" Dedi inceden bir korkuyla...
Uzunca dinleyip,
"Yarım saate ordayım." Deyip kapattı.
Hesna'nın soru dolu gözlerine baktı,
"Haftasonu Asım'ı görmek içi gelmişti görüşemedik. Uçak rötar yapmış kalmış havaalanında... Gitsem darılmazsın değil mi gülüm. Dertleşmeye ihtiyacı var belli ki. Yoksa aramaz bu saatte." Dedi bir yandan da üstünü giyinirken.
Hesna'nın Bekir ile ilgili tek şaşkınlığıydı Miran, adamı Cihan'dan öte seviyordu farkındaydı. Ama Hesna duyduklarından dolayı da ön yargısız yaklaşıyordu.
Narin ile niye olmadıklarını anlamıştı biraz, ama adam Canan ile de yolları ayırmıştı.
Bekir gibi kalem kadar düzgün bir adam için fazlasıyla folsolu duran bir arkadaştı Miran.
İçindekini içinde tuttu Hesna,
"Dikkat et saat geç oldu." Dediğinde Bekir giyinip kuşanıp kapıyı bulmuştu bile.
Onın çıktığı bahçe kapısından Cihan girdi içeri, odasına geçip pijamalarını giydi ama sabaha bırakmaya içinin el vermediği bir teşekkürü vardı.
Önce Zelfi'ye bir iyi geceler mesajı attı, sonra annesinin odasına yöneldi.
Usulca kapıyı tıklattı uyumuş olabilirdi ama içerden,
"Gel Cihan" denilince kapının kolunu indirdi.
Annesi yatağında oturmuş dua kitabı elinde uyku öncesi rutinindeydi,
"Nerden bildin anne ben olduğumu?" Diye sordu.
"Bekir dışarı çıktığını haber verdi, Hesna'nın üstünde gözüm olsun diye. Ee... O çıktı bahçeden sen girdin Cihan'ım." Dedi Gülhan hanım.
"Anne..." Dedi ama lafı nasıl toparlayacağını bilemedi yaklaşıp başını dizine bıraktı yıllar var ki bu çocukluğa hasretti.
Abisi ile babası ters düşeli büyümüştü Cihan, o kadar ki ne zaman büyüdüğünü kendi de anlamamıştı.
"Keşke daha önce anlatsaydın bana Cihan, bugün Zelfi'yi öyle kanadı kırık göreceğime keşke senden duysaydım oğlum." Dedi Gülhan hanım saçlarını severken.
"İstemiyordu anne beni... Ne deseydim, nasıl deseydim." Saçlarını okşayan el durdu.
"İstiyor oğlum, istemese tövbe araya girmezdim. Ben Zelfi'nin gözlerinde sevgi görmesem, sen aşkından ölen o kızın sebebi olmazdım." Dedi tereddütssüzce.
Annesinin saçını okşayan elini tutup avuç içine derin bir öpücük kondurdu Cihan,
"Gülhan anne diyor sana." Dedi çocuksu bir mutlulukla.
"Annesiyim çünkü, kızımı üzersen kafanı kırarım Cihan Ağa." Deyip yalandan omuzuna vurdu. "Gel yanıma yat, gözlerin küçülmüş uykusuzluktan." Deyince büyük yatağa yattılar ana oğul...
Eskiden yeniden biraz sohbet ettiler, sonra Gülhan hanım uyuya kaldı. Eskiden beri uykusuzluğa dayanağı olmayan biriydi.
Cihan ayaklanıp üzerini örttü, saçlarını okşayıp başına bir öpücük kondurdu.
Sevmediği bir adamla bir ömür tüketmiş ama Zelfi'nin dediği gibi içindeki sıcaklığı asla kaybetmemişti annesi...
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Devran, Bekir, Miran, Dağhan, Boran, Cihan ve Mirza akran sayılabilecek yaşlarda oldukları ve töre düzenine bakış açıları aynı olduğundan güzel anlaşan insanlardı.
Bu grubutan ilk yatılı okula yollanan Mirza koptu, sonra babasının amcasına ettiği zulme gücü yetmeyen Dağhan çekip gitti.
Karacahanlar ile Hanoğullarının arasına da Zelal yüzünden kara kedi girse de Bekir, Cihan'ın düştüğü tuzağa düşmeden arkadaşlık bağlarını devam ettirmişti.
Özellikle Miran ile yılları tüketmişler, hatta bir dönem öğrenci evine dahi çıkmışlardı.
Miran yaşadıkları ile çekip gidince Bekir için ağır bir kayıp oldu, Hanoğulları ile düzelen ilişkiler eski dostları daha sık görüşülür kılsa da Miran'ın yeri Bekir için dosttan öte kardeş gibiydi.
Onun düzen tutmayan hayatı ve hele de Canan'dan yediği darbe Bekir'in içinde ukteydi.
Beraber minik masalı toprağa verdikleri gün Miran'ın bir daha eskisi gibi olamayacağını anlamıştı.
İstanbul'a son gidişin de Canan'a denk gelmeleri kötü bir tesadüf olsa da arkadaşının bir zamanlar uğruna ömür harcadığı kadını tamamen sildiğinden de emin olmuştu.
Bekir havaalanına gelince arabasını otoparka bırakıp Miran'ın beklediği cafeye yöneldi, çok geçmeden de arkadaşını gördü.
Karşında ki sandalyeyi çekip oturduğunda Miran geldiğini ancak fark etmişti.
"O ne Miran Ağam Karadeniz'de gemilerin mi battı?" Diye takıldı.
Güldü Miran ama gülmekten uzaktı ifadesi,
"Bir zamanlar batan gemilerin, yiten malların en büyük dert olduğunu sanırdık değil mi? Ne güzel günlermiş o zamanlar Bekir Ağa."
Önündeki adisyona baktı Bekir akşam üzeri yedi buçuk civarından başlayan ve çay~kahveden öte olmayan bir sipariş listesiydi gördüğü.
"Kaçtaydı senin uçağın?" Diye sordu onun dediklerini duymazdan gelerek.
Dudak büktü Miran,
"Oniki civarıydı ama rötar yapmış ikiyi geçecek gibi." Dediğinde Bekir'in kaşları çatıldı.
"Lan oğlum manyak mısın? Niye oturdun durdun burda? Gelseydin ya bize, yemeği beraber yerdik. Hem Cihan'ı evlendiriyoruz gelin hanım da vardı bu akşam." Dedi aileden hiç ayırmadan.
Ama Miran'ın hali hal değildi bu akşam...
"Ne diye tanıştıracaktın beni Bekir, Miran Aladağ dedin mi akla ne geliyor artık. Karısının üzerine kuma getiren şerefsiz adamın tekiyim ben insanlar için, ne işim var senin aile sofran da."
Bu kez Bekir'in kaşları çatıldı,
"Bana bak düzgün konuş, sen sana sayarsın da ben bende ki Miran'a sövdürmem. Benim soframa yakışmayan adamla arkadaş olmadım olmam. Senin pusulan kaymış bi düzeltmek lazım." Dedi çıkışarak.
"Ne sende ki Miran kaldı, ne bende ki Bekir kandırma kendini..."
Bilmese içmiş sanardı, çakır keyifliğin çene düşüklüğü vardı Miranda. Yada içine sığmayanlar taşıyordu artık...
"Bize gelmedin oğlunun yanında dursaydın, niye saatlerdir burda oturuyorsun?" Deyince Miran derin bir nefes çekti içine,
"Oğlumun yanına gidiyorum ama Narin'e umut oluyorum Bekir. Umut ettikçe canı yanıyor görüyorum, duramadım daha fazla yanlarında." Dedi çözülmeye başlayarak.
" Belki bir umut vardır be Miran, pişman belli çocuk da var arada... Canan defterini kapattın madem" dedi Bekir.
Aslında attığı bir yemdi Miran'a adamın sıkılıp kaldığı kıskacı anlatıp rahatlaması için bir olta...
Nitekim öyle de oldu Miran'ın iç hesaplaşması dışarı taştı.
"Ben eni sonu Canan'ın gerçek yüzünü görecektim Bekir... Ama ben görecektim... Belki çok daha erken görecektim, belki çok daha geç... Narin'in hayatıma attığı kesik öyle derin ki... İzi kapanmıyor, üstü örtülüyor ama izi kapanmıyor. Bazen basit bir eşyaya bile çok kıymet verirsin, kıymet verdiğin onun ederi değildir. Onu kıymetli yapan sende ki yeridir ya Canan öyleydi benim için... O hak etmese de ben sevmiştim, tertemiz sevmiştim..."
Ne dese boştu Bekir, ilk andan beri şahidiydi olanların,
"Narin geldi girdi hayatımıza Allah şahit bir kere kalbini kıracak bir söz etmedim. O ne kadar bencilce beni Canan'dan almaya çalıştıysa, ben o kadar onu da düşünerek yaşadım. Canan'a ayrılalım dedim bırakmadı, Narin'e gel etme dedim anlamadı. İkisinin savaşı arasında harcanan benim sağ duyum oldu."
Arkadaşının çökmüş omuzuna vurdu iki kez Bekir,
"Kendini yapmam dediğin şeyleri yaparken buldun." Dedi acı bir tespitle.
"Tüm Mardin'de benim zalimliğim konuşuluyor Bekir, yeni doğum yapmış karısının üzerine kuma getiren Miran'ım artık... O kadının kucağında ki bir damla bebekle 'Bu bebek senin ağalığının garantisi, kabul edin ben kazandım' dediğini kimse bilmiyor. Bebeğine anne sütü vermemek için cebelleştiğini..." Dedi o günlerin acı tadı damağını burdu.
"Hayatım da tek bir kadına dokundum ama sanki kadın düşkünü adi bir adammışım gibi bakıyor insanlar yüzüme." Deyip elini saçlarına geçirdi öfke ile,
"Böyle sevmek olur mu? Ben sevmediğim halde Narin'in hiç bir suçunu açığa vermedim. Babası kafama silah dayadı, abisi ağzımı burnumu dağıttı... Sizin kızınız da şöyle demedim. Oğlumun annesinin kötü anılmaması, Narin'in pişman olduğu yoldan dönüşünün ayağına bağ olmaması için ne kadar öfkem varsa yuttum." Dedi zorla yutkunarak.
"Narin seviyorum dedi benim fikrimi önemsemedi, Canan sevmemişim dedi benim fikrimin bir önemi yoktu. Bak ikisi de püri pak hayatlarına devam ediyorlar insanların gözünde kötü olanda, belki bir daha kimseye güvenip elini tutamayacak olan da benim." Derken artık taşıyamadığı tüm yüklerini döktü masaya.
"Narin bugün yeni bir hayata başlasa ben ona ayak bağı değilim... Ama ben iki kadını aynı anda idare eden adam konumundayım. Narin'in yaptıklarını anlatsam kim inanır Bekir..." Dedi çaresizlikle...
"Pişman... Çok pişman görüyorum, şahane bir anne oldu, tek tesellim de bu. Ama Narin benim masum yanımı da aldı götürdü Bekir. Artık onun sevdiği adam bile değilim ben."
O kadar süre içinde tutmuş, o kadar kurmuştu ki konuştukça bir süpürge gelip içini köşe bucak çekmiş gibi bomboş hissetti.
En son yine Bekir'e baktı,
"Ben senin aile sofrana oturamayacaksam, senin eşin belki de benim yanıma gelmene bile razı olmayacaksa ben niye yaşıyorum. Ben dostumun ailesi olamayacak kadar mı düştüm. Ben niye bu akşam çıkıp sana gelemedim." Diyerek ayaklandığı gibi kendini lavaboya attı.
İçinde kopan bir fırtına vardı ve bu suyu Bekir'in aile ortamına girmemek bulandırmıştı. Kendi anasına babasına gitmiyor, o konağa ayak basmıyordu ama kardeşim dediği adamın kapısını çalamamak çok koymuştu Miran'a.
Boğazında ki yumruyu zorlukla yuttu, lavabodan çıktığı gibi sırtında bir dost eli başının altında bir dost omuzu vardı.
"Senin Cihan'dan farkın yok!" Dedi Bekir sesi çok sertti. Ne zaman ağlayacak olsa bu sese baş vurduğunu bilecek kadar eski tanıyordu onu Miran...
"Sen benim kardeşimsin... Yanlış yaptın, neresi yanlıştı. Nerden sonrası dönülmez oldu biliyorum. Kolay değildi Miran... Çok toydun, çok toyduk... Ben yanlış yapsam sen bırakıp gidecek miydin?"
Erkek adam ağlar mıydı?
Ağlardı...
Kardeşi için ağlardı, sevdası çin ağlardı...
Kendi mutluyken ailecek yemek yeyip şakalaşırken burda boş masaları seyredip kapısını çalmayan dostu için de ağlardı...
"Ben daha kimseye güvenip elini tutamam Bekir, içimde ki güveni öldürdüler" diyen adam için ağlardı.
İkisinin de bilmediği bilmediği bir şey vardı ki, kulun dediği değil kaderin yazdığı yaşanacaktı.
🌙✨ 🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙
Ay yazdım da yazdım...
Pamuk şekeri gibi başlayıp biraz hüzünlü bitirdik.
Narin ~ Miran ~Canan benim bermuda şeytan üçgenim.
Bu grupta herkes hatalar yaptı...
Narin pişmanlığı ile aklandı çoğunuzun gözünde ama olayların fitilini ateşleyen ve o fitil kendini yakana kadar akıllanmayan da Narin malesef.
Sebepleri vardı ve malesef sonuçları Miran için oldukça ağır oldu.
Kadının pişmanlığını görüp Miran'ın mağduriyetini görmezden gelmeyelim istedim.
Elimizi vicdanımıza koyup Miran'ın yerinde bir başkası olsa ne yapardıyı düşünelim.
Ve üstünden zaman geçtiği için Miran'ın, Narin ile ne şartlarda evlendiğini hatırlamaya çalışalım.
Diğer bölüm gidip Firuze'yi o pis aileden kurtarmaya çalışalım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 119.99k Okunma |
11.73k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |