
Canım okurlarım, ben geldim...
🫣Biraz geç kaldım ama inanın elimden gelenin fazlasını yapıyorum.
Bazen yazmak için zorladıkça akmıyor bölümler.
Taşmak için önce dolmak gerekiyor....
O kadar çok evrak ve not işi ile uğraştım ki odaklanmam zor oldu.
Sizleri çok seviyorum, sitem edenlere de hak veriyorum tabi ki üslup en önemlisi.
Okuyup kaçanlara duyurulur yorum sınırı 500 oldu.❤️🥰

Şu sitem edişin güzelliğine bakar mısınız?
Bu bölüm sana gelsin Eda'cım🥰❤️
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
İçtiği bir yudum kahvedeki bal tadında boğulup gitti Cihan, yanında ki şerbetin karanfil tadında Zelfi'ye tekrar tekrar esir oldu.
Zelfi bu yolda ona doğru ilk adımı attığında böyle cesurca kendini belli edeceğini asla düşünmemişti.
O uzak dursa da sabrımla dağları deler sevdiğimin buzlarını eritirim. Bana beni sevdiğini belli edeceği günlere geç de olsa ulaşırım diye şartlamıştı kendini.
Şimdi çayına atılan bir şeker de, kahvesine konulan bir damla balda, şerbette ki bir dal karafilin kokusunda sevildiğini, önemsendiğini, değer gördüğünü hissetmek kalbinin ritmini bozuyor nefesini kesiyordu.
Üstüne bir de isteme faslında kendinden tarafa olan Derya hanım olunca daha sırtı yere gelmezdi Cihan'ın.
Zelfi ise Cihan'a alttan alta mesaj vermekte iyi olsa da yan yana gelince bütün dengeler değişiyordu. Elini tutmaktan öteye gidebilir mi? İşler ciddiye bindikçe, bir evin, aynı odanın hatta belki aynı yatağın içinde ne yapacağını düşünürse boğuluyordu.
Düşünceleri ertelemek ise ancak sümen altına atılanların daha büyük patlamasına sebep olurdu.
Yüzükler parmaklarına takılırken Cihan'ın artık yadırgamadığı kokusu burnuna doldu. Garip bir şekilde hem güven veriyor, hemde tuhaf bir heyecana karışan tedirginlik yaratıyordu. Bu asla bir araya gelmeyecek iki duyguyu yönetmeye çalışmak Zelfi'nin iç dünyasını fazlaca yorgun düşürüyordu.
Sağ elinin yüzük parmağına Derya ablasının taktığı alyansın soğukluğu ile ana geri döndü. Ancak o zaman farketti sol elinin, üzerinde ki elbisesinin eteğini sıkı sıkıya tuttuğunu. Aylar sonra ilk defa etek giymişti genç kadın, onun için çok büyük insanlık için ise fark edilmeyecek kadar küçük bir adım olsa da başarmışlık hissi bu gece onu kuşatmıştı.
Yavaşça bıraktı elbisesinin eteğini kesilen kurdelanın ucunu tuttu, sonra alyansa dokundu.
İçinde adını söyleyemediği adamın ismi yazılıydı değil mi?
Bu ne yaman çelişkiydi?
Cihan'ın bakışlarını üzerinde hissetse de dönüp bakmadı önce...
Sonra sert bir yutkunuşla cesaretini toplayıp başını çevirdi bal rengi gözlere...
Bu adam nasıl bu kadar güzel ve bu kadar derin bakabiliyordu...
Bazen onun sevgisi karşısında çok çaresiz hissediyordu Zelfi... Bu an da o anlardan biriydi.
Alnını öpmek istese cesaret edemiyor, sarılmak istese yaklaşamıyordu ama bir bakışıyla sanki sarıp sarmalanmış sıcacık olmuştu Zelfi.
Sıcacık bir tebessüm etmekten öteye bir karşılık veremedi. Ama aynıyla da karşılık aldı.
Bal gözler mutlulukla ışıl ışıldı bu akşam.
Bir saat sonra ikiside her gece ki rutine uymuş Zelfi cam önünde, Cihan balkonda yerini almıştı.
Mesajlar ile başlayan sohbetleri çok sürmeden sesini duyma isteğiyle telefona döndüğünde,
"Lütfen içeri geç, bak üşütüp hasta olacaksın." Diyen Zelfi'yi hiç duymayacaktı Cihan ta ki "İçerden konuşursan sabah kahvaltıya size gelirim söz." Diyen sesi duyana kadar.
Teklif güzel miydi?
Çok...
Daha güzeli olur muydu?
Kesinlikle...
"Bize değilde benimle kahvaltıya gelirsen olur." Dedi Cihan. Anlık bir cesaretle söyleyip telaşını belli etmemeye çalışarak cevap bekledi...
Teklifine karşı teklifle gelen adamın bu tavrını hem bekleniyor, hemde bir o kadar olması gereken olduğunu da biliyordu Zelfi.
Cihan ile arabada yalnız yolculuk edip, masada ikisinin olacağı bir masada kahvaltı edebilir miydi?
Arabada yalnız olacakları anı düşününce nefesi kesildi.
Ruhunu paramparça eden ilk yarayı bir araba koltuğunda yaşamış, elleri bağlıyken bedenine dokunan ellere karşı koymak için dakikalarca çırpınmıştı.
Sırtı araba arka koltuğuyla buluştuğu gibi okul formasının eteği sıyrılıp pis bir el iç çamaşırına ulaşmıştı.
Çok bağırmış, ağlamış, yalvarmışsa da sesi, amaca kilitli ve pis nefsi çığrından çıkmış bir erkek müsveddesinin kulağına ulaşmamıştı.
Bedeninden ilk çamaşırı ayrılmış sonra ise beyaz okul gömleğinin düğmeleri koparılarak göğüsleri ortaya serilmişti.
Bedeninde dolanan dişler, yalvarmasını duymamak için ağzına kapanan el peşi sıra kemer tokasının açılmasının metalik sesi...
Nefesi tekledi...
Göğsüne çöken ağırlık arttı...
Nefesleri sığlaşırken o anı tekrar yaşıyor gibiydi...
Mahreminde hissetti sertlik ve bedenini ikiye bölmek istercesine zalimce ilerleyişi...
Gözünde akan yaşların bile son bulduğu bir yenilgi...
Saldıran amacına ulaşmış... Zelfi arabanın arka koltuğuna genç kızlık hayallerini gömmüştü.
Şerefsizin pis bedenini arabanın dışına atması ile dakikalarca sürücü koltuğunun sırt kısmıyla bakışmış...
Kadınlığına adeta bir bıçak saplanmışçasına yanan canına rağmen tek damla daha göz yaşı dökememişti.
İçinde bir kazan kaynıyordu Zelfi'nin...
Bu ilkti...
Son olmayacağını bilmek için fazla akıllı olmaya gerek yoktu.
Bu acıyı, bu acizliği tekrar tekrar yaşayacak kadar yürekli değildi Zelfi...
Ne kadar zaman geçtiğini bilmeden ön koltuğun siyah kılıfına baktı durdu dakikalarca...
Koltukta zorla doğrulduğunda kasıklarından akıp giden kanın bacağına süzülen sıcaklığını hissetti.
Yavaşça adımını dışarı attığında yerdeki bira şişelerinin kırıkları ilk gözüne çarpan oldu.
Bacağındaki sıcaklık diz kapağına doğru ince bir yol izlerken cama uzandı, bileğini kesmek için keskin bir yanını aradığı sırada, rahatlıklamış bedenine sigara ziyafeti çeken pisliğinde dikkatini çekmiş oldu.
İkisi aynı anda hamle yapsa da Zelfi bu kez ona galip geldi, yada öyle sandı...
Sonunda hem bacağından, hem bileğinden sızan kanın sıcaklığını hissederek yere yığıldı.
Şimdi yaşadığı o an zihninde dün gibi diri hale gelirken, yarın Cihan ile aynı arabaya yalnız binebilmek Zelfi için çok yüksek bir eşikti.
Telefon omzu ile kulağı arasına sıkışırken sağ eli çoktan sol bileğinin üzerinde ki kesiğe ulaşmıştı.
Ölmedin Zelfi hayattasın...
Çok yenildin ama yıkılmadın ayaktasın...
Çok yol katettin, Devran Ağa'nın o köyde bulup kurtardığı tükenmiş kadın değilsin.
Ne diyor Derya ablan, düşsende dizlerinin kanını silip yine yürüyecek kadar güçlüsün...
Telkinler işe yaradımı bilinmez ama Cihan sessizliğin sesinde boğulmuştu...
Ne acelen var diye payladı kendini, kız kendi aşıyor sınırlarını saygı duyup beklesene şükürsüz Cihan...
Şimdi nasıl geri vites yapacaktı ki?
Offf...
Ah... Cihan ah...
"Zelfi..." Dedi sonunda sesini olsun duymak için.
Derin bir nefes alıp verişini duydu sadece...
Dil geçmişi Zelfi yapabilirsin...
Cihan o, adını anaken sesi titreyen adam...
Cesaretini topladı güç de olsa...
"Gidelim ama çok uzak olmasın olur mu?" Diye sorarken olurda travması tetiklenirse ne kadar süre Cihan'a belli etmeden idare edebilir onun derdindeydi.
"Zelfi?" Dedi Cihan titreyen sesi ve mecbur değilsin, emin misin tonlaması ile.
Cihan sesinde titreyişin Zelfi'ye cesaret verdiğini bilmeden andı yine adını...
Cihan o...
Gözüne görünme dedin diye aylarca semtine uğramamış bir adam.
Sen görüp de huzursuz olma diye evinin yolunu unutan, camdan olsun yüzünü görmek için saatlerce soğukta seninle sohbet eden nişanlın...
Bileğinde ki kesikten uzaklaştı eli, bu kez sol eli sağ elindeki alyansın üzerinde dolandı.
"Efendim nişanlım." Dedi ortamın ağırlaşan havasını dağıtmak isteyerek.
"Nişanlın..." Deyip sustu Cihan. Adını söylemese de olurdu değil mi? Bugün nişanlım dedi öbür gün kocam... Der miydi?
İnşallah...
Cihan'ın şaşkınlığı Zelfi'nin zihnini aşağı çeken anılardan uzaklaştırdı.
"Hımm... Nişanlım... Değil misin yanlış mı dedim?" Dedi nazlanarak.
"Yok yok..."dedi Cihan telaşla "çok doğru dedin. Ta kendisiyim..."
Onun bu telaşı burukça gülümsetti Zelfi'yi.
"O zaman sabah dokuz da çıkalım Derya ablaya söyleyeyim yeter. Yasemin cadısı uyanmadan evden çıkayım." Deyince Cihan'ın hoş bir kahkahası geceyi çınlattı.
"Zelfi, o kızı gerçekten ortalığı karıştırmak için mi getirtmiş Derya hanım?" Diye sordu.
"Gülüyor birde... Tabii sen görmedin onun ne usta oyuncu olduğunu. Ortalıkta bal göz diye diye dolandı durdu, yok mantı açmalar, yok işe girmek istiyorum deyip sohbet etmeler." Diyerek söylendi.
Cihanın içinde açan baharlardan habersiz...
"Kıskandın mı sen beni?" Dedi adam bildiği gerçeği duymak isteyerek.
Kıskanmış mıydı? Hem de nasıl...
Söyler miydi? Yok artık...
"Ne kıskanıcam bi kere ben daha güzelim." Dedi şımarıklığa sığınarak.
Bu da Zelfi'nin yeni tattığı bir duyguydu.
Şımarmak, şımartılmak...
Cihan'dan ses çıkmayınca,
"Değil miyim?" Diye nazlandı bu kez.
"En güzel sensin... Gönlümün güzelisin sen." Dedi nazlanıp şımaracak kadar kendine yakınlaşan kıza, hayranlık doluydu sesi.
O görmese de bu iltifat sarstı Zelfi'yi...
Cihan diyemeyince, Cihan güzeli de olunmuyordu demek ki...
Oysa o gün aşkına inandırmak için 'sen adımı her andığın da Cihan güzelim demeyeceksem, Cihan olmanın ne kıymeti var.' dediğinde Cihan güzeli olmayı ne çok istemişti Zelfi.
Ama toparladı kendini, diyecek lafı da bitmemişti.
"Hem sen bakmadın bile ona?" Dedi fazlasını duymak isteyerek.
"Bakmadım... Bakmam... Ben bir çift çikolata göze tutuldum yıllar önce." Dedi Cihan Zelfi'nin duymak istediğinden de fazlasını ona vererek.
Bu kadarını beklemiyordu Zelfi, tutuldum denir miydi öyle açık açık.
Kalbi ağzından çıkacaktı şimdi.
Alt dudağını ısırdı sırıtan yüzünü toparlamak için,
"Tamam sabah görüşüşürüz o zaman, hadi sen içeri gir. Ben de..." Deyip lafın devamını dizemedi "Benim çok uykum geldi. Görüşürüz." Deyip kapattı.
Cihan onun kaçışına tebessüm etti sadece,
O da diyecekti...
Önce Cihan diyecekti, o kurban olduğu sesinden kendi adını duyduğu gün bayramıydı Cihan'ın.
Gelecekti o bayram.
Sonra... Sonrası ikisinin aşkının yazacağı bir destan olacaktı bu topraklarda.
Yıllar sonra Mardin, Cihan Ağa'nın aşkını ve bu aşkla bir çiçek gibi açan Zelfi'yi konuşacaktı.
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Parmak uçlarındaki yüzüğü gerçekliğine inanmak ister gibi göz hizasında kaldırdı Miran, kendi kendine dudak bükerek gülümsedi. Şakadan hallice bir durumun içindeydi, daha kimseye güvenip kapılarımı açmam dediği ve bunu ilk defa sesli dile getirdiği günün ertesinde hayatına Firuze dahil olmuştu.
Yirmisinde zulüm görmüş bir masum demişti Bekir, sen de olsan benim yaptığımı yapardın...
Yapar mıydı bu çılgınlığı...
Yapmıştı zamanında bedeli oldukça ağır olmuştu, sonunda gönül verdiği kadından 'ben seni aslında hiç sevmemişim' sözünü duyup kalbinin kapılarına kırk kilit astıracak kadar ağır...
Firuze'den de uzak durmak niyetindeydi aslında ama yol onu bambaşka bir başkaldırıya çıkarmıştı.
Aladağlara hanım ağa olup Arjin hanımın dişine direnecek kadar güçlü müydü Firuze? Şimdilik görebildiği aklıydı, akıllı insanda bununla güçlenebilirdi. Tek eksiği sırtını yaslanacağı bir dağdı genç kızın... O dağ da Miran olacaktı bu yola çıktıklarına göre...
Yüzüğü göz hizasına çıkarıp içine baktı, Firuze'nin adı ve günün tarihi yazılıydı araya da bir kalp işlenmişti.
Canan'ın hiç alyansı olmamıştı, ona aldığı tektaş yüzük cebindeyken bitirmişti bunca yıllık birlikteliklerini...
Narin'in nikâhları varken hiç çıkarmadığı bir alyansı vardı aynı yüzük kendine de verilmiş ama asla parmağına takmamıştı.
Yüzüğü yandaki komdinin üzerine bırakıp odadaki loş ışıkta yatağa uzandı. Konağa gitmek istemediği için hâlâ Bekir'in misafiriydi, otele gitmek istemiş sağlam bir küfür yeyip yerine oturmuştu.
Cihan yan odanın balkonunda sigarasını içiyordu, gözü yine karşı evdeydi. Hal böyle olunca misafir edildiği odanın perdesini güzelce kapatıp yatağa uzanmıştı Miran da.
Karşı evin bir odasında da onun nişanlısı vardı ama Cihan ve Zelfi ile aynı heyecanı paylaşamıyorlardı maalesef.
Miran bu halin derdine düşmezdi ama Firuze'nin yanında heyecanlı bir gelin adayı varken kalbi illa ki kırılırdı.
Derin bir of çekti Miran...
Yine kendini değil başkasının mutluluğunu öne koyuyordu işte...
Yaradılışı buydu ve eskiden memnun olduğunu bu adamdan artık kendi de şikayetçiydi.
Hep canı yanan o oluyordu, Firuze'nin de yarın öbür gün huy değişip güç zehirlenmesi yaşamayacağı ne malumdu.
Şeytanın vesvesesine tövbe çekip bir elini yastığın altından geçirerek yatakta yan döndü. Yine alyans ile buluştu bakışları... Çok sürmez düğünde sıraya koyulur yanında ki yastığa Firuze misafir olurdu.
Sıkıntıyla sırt üstü döndü, yalandan evlenmiyordu ama yatağını paylaşacak kadarda evliliğe hazır değildi.
Hayatının hiç bir döneminde kadın düşkünü bir adam olmamıştı, iradesi nefsinin önündeydi.
Canan'a dokunuşu da bir elin parmaklarını geçmezdi ama adını kadın düşkünü bir şerefsize çıkarmayı başarmıştı bir şekilde.
Yattığı yatak diken olup battı bedenine, kalıp ayaklarını sarkıttı yataktan kollarını dirseklerine dayayıp, başını ellerinin arasına aldı. Saçlarını karıştırdı öfkeyle...
Başını kaldırdığı gibi abajurun ışığı altında parlayan alyans ile bakıştı yine...
Firuze güzel şeyler hak ediyordu ama Miran'ın yaşam enerjisini ondan önce hayatına girenler har vurup harman savunmuştu.
Bir genç kızın kalbininde ki taze heves ve heyecanın karşılıklığını verecek yanını söküp almışlardı Miran'dan.
Tıklanan kapı ile başını o yöne çevirdi Bekir'di muhakkak. Gelip abuk subuk bulaşacak, kendince çaktırmayarak Miran'ın aklını dağıtacaktı.
Fakat aralanan kapıdan Gülhan hanım göründü, Miran ayaklandı hemen,
"Gülhan anne." Dedi şaşkınlıkla.
"Müsade var mı oğlum." Diyerek aldığı onayla içeri girdi yaşlı kadın.
Yatağın yanında ki berjere oturduğunda ikisinin arasında bir komidin, bir abajur, birde içinde Firuze'nin adı yazılı alyans vardı.
Elindeki süt dolu bardağı alyansın yanına bıraktı Gülhan hanım,
"Uyku tutmadı mı?" Diye sordu.
Gözleri alyans ile süt bardağı arasında gidip geldi,
"Tutmadı anne." Dediğinde anlayışla başını salladı Gülhan hanım.
"Şuncağız yüzüktür ama manasını bilene çok ağırdır oğlum, hevesin yoksa uykunu kaçırtır, hevesin varsa bu soğukta balkon bile bekletir." Dediğinde ikisi de gülümsedi.
Buruk tebessümü soldu Miran'ın,
"Anne ben o masumun hakkına gitmekten çok korkuyorum." Dedi içinde onu kıvrandıran korkuların sebebini ilk defa açık ederek.
Gülhan hanım biliyordu zaten, onun için burdaydı ya,
"Kork Miran..." dedi gayet sakin "Kork oğlum, korku insanı diri tutar... Firuze'nin hakkını boynuna dolamaktan korkmayacaksan bu evliliğe hiç adım atma zaten. Sen sanıyormusun ki Cihan korkmuyor." Deyince ikisi de anlık balkona taraf baktılar. "Ödü kopuyor onun sevdiğini üzüp incitecek diye, aklı çıkıyor ama sevdası daha ağır gelip bastırıyor bu korkuyu." Dediğinde,
"Seven sevdiğini incitir mi anne?" Dedi kendinden yola çıkarak.
"İncitir oğlum, insan bencilse nefsi ilk ona hizmet ediyorsa en çok sevdiğini incitir. Sorsan Hüseyin Ağa da beni seviyordu, hem benim hem Bekir'imin anasının hayatını mahvetti. Bir kendi nefsine sevdiği için, hiç sevilmeden ölüp gidecek." Diyen kadının giden ömrüne ahı sesinden odaya perde perde yayıldı.
Sıkıntılı bir nefes alıp verdi Miran,
"Anne içime güneş doğmuyor benim."
Sözün ağırlığı ikisinin arasında asılı kaldı...
"Onu güneşi doğmayan bir adama mahkum etmek haksızlık değil mi? Ben yine bir vebalin altında kalacağım, sevilmek onun da hakkı değil mi?" Dediğinde içini dökmek çok iyi gelmişti.
Oğlundan ayırmadığı, çocukluğunu bildiği genç adamın hali yüreğini kıydı Gülhan hanımın öne eğilip mesafeyi azalttı,
"Ya güneşin ta kendisi Firuze ise Miran. Bırak o güneş senin üzerine doğsun, bırak müsade et su akıp yolunu bulsun. Kader çizgine saygı duy." Dediğinde sessiz kaldı Miran.
Aklına bu kapı açılıyordu ara ara ama yine de Firuze'ye haksızlık etmekten korkusu öne geçiyordu.
Kızın aklı başında sözleri, saf ama olgun halleri dikkatini çekmiyor değildi.
Kalbin sevdiğini akıl onaylamasa da yola çıkmış, büyük yanılmıştı. Şimdi aklının onayladığının, ordan kalbine inmesi mümkün mü yaşayıp öğrenecekti.
Sessizliği Gülhan hanım böldü,
"Süt içince rahat uyusun sen, bal da koydum azıcık." Deyince güldü Miran,
"Süt kuzusu diye dalga geçecek bir Bekir olmayınca tadı olmuyor ki." Deyip süte uzandı.
"O kendine baksın hâlâ tenhada süte biskivi kırıp yiyor. Yüzlemiyoruz diye bilinmiyor sanıyorsa çok büyük yanılıyor." Deyince beraberce güldüler.
"Anne, velibah yapsanya yine, çok güzel olmuştu dün yaptığın. Çekindim orada fazlasını isteyemedim." Dedi öz annesinden bile istemeyeceği çocuksu bir samimiyetle.
Gülhan hanımın dudağı kıvrıldı,
"Her zaman yaptığımdan güzel olmuştu değil mi? " Diye sordu.
Dudak büktü Miran,
"İçini daha güzel yapmışsın bu sefer vallahi tadı damağımda kaldı. Yapsanya yine." Dediğinde,
"Eee... Nişanlından istersin o zaman artık" dedi yalancı bir triple "madem benden bile güzel yapmış." Deyip oturduğu koltuktan ayaklandı. "Ben gece gece süt ısıtıp getireyim sen daha ilk günden Firuze'nin el lezzetini benden üstün tut. Ah... Ah... Boşuna demiyorlar besle büyüt danayı tanımasın anayı diye." Deyip sözde sitemli, özde fazlaca memnun çıktı odadan.
Elinde annesinden görmediği ilgiyi bunca yıldır kendisine gösteren Gülhan hanımın getirdiği süt, hafızasında Firuze'nin yaptığı hamur işinin lezzeti ile geride kaldı Miran...
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Kerim hayatı boyunca hiç böylesine bitmeyen bir gün yaşamamıştı, sabah Miran'ın yüzüne attığı üç yumruk, Bekir'in onun suratına çarptığı gerçeğin yanında çok hafif kalıyordu.
Narin, Miran'a bu denli gözü dönecek kadar aşık mıydı? Adam ona dokunmuyor diye tuzak kurup hamile kalmak...
Sevdiği kadın nasıl birine dönüşmüştü, o çocukluğunu bilirdi... Mavi boncuk gözlerinin masumca doluşunu, sevinince Kerim'de baharlar açtıran gülüşünü bilirdi.
Bu anlatılan kadın Narin değildi, Miran'a kurduğu ilk tuzağı biliyordu ama sevgisine karşılık bulamayınca vazgeçer sanmıştı.
Miran'ın bu evliliği istemediğini duyunca karşısına çıkmış, tüm gururunu ayağının altına alıp gönlü Narin'e kaymadıkça dokunmayacağının sözünü almıştı. Adam zaten başkasına aşıktı, Narin de illa ki pes ederdi. Miran'ın gönlü nikahlısına kayarsa da yapacak birşeyi yoktu. Narin mutlu olsun yeterdi Kerim'e.
Zaten Kerim kimdi ki Narin onun olsun. Bütün Mardin'de ardından piç diye konuşulan bir çocuk, büyüyünce ağa kızına denk olacak değildi ya.
Anne ve babanın yaptığı hata neden çocuğa mal ediliyordu, insanlar ne kadar zalimdi. Kim doğacağı aileyi seçebilmişti ki Kerim seçsin. O ister miydi babasız dünyaya gelip teyzesinin konağında sığıntı gibi büyümek.
Teyzesi... Narin'in annesinin en büyük düşmanı olan teyzesi. Narin'in babasının sevdiği tek kadın olan teyzesi... Çocuğu olmamış üstüne kuma getirilmiş bir kadın olarak tek tesellisi Kerim olan teyzesi...
Evet Kerim Narin'in Cici anne deyip sevdiği kadının, babasının ilk karısının yiğeniydi. Babası zaten belli değilken, annesi doğumda ölünce ortalarda kalan, çocuğu olmayan teyzesinin yanlarına almak için kocasını zorla ikna ettiği, bahtı doğuştan kara olan o bebek.
Ve tabii Narin'in annesi Hamide hanımın en büyük ikinci düşmanı ilan ettiği sığıntı çocuk...
Bütün gün görmemişti sevdiği kadını, oysa sırf onun boşanma haberini alınca mecburi hizmetini Mardin'e istemişti. Belki bir şansları olur diye. Yıllar önce bir günde yüzünü ondan çeviren Narin'in gözünde bu kez gerçekten değeri olur diye.
Oysa ki Narin, Miran'ın evleneceğini duyduğu andan beri kendini kapatmıştı. O kadar ki seviyorum deyip türlü tuzaklar kurduğu adamı bile görmek istememişti.
Nermin'in ısrarı ile baba konağına gelmişti Narin ve Asım bebek.
Zaten genç kadının oğluna annelik yapacak kadar aklı başında değildi. Nermin'in ve konak ahalisinin Asım'la ilgileniyor olması büyük şanstı. Sürekli boşluğa dalıp giden kadını ne yedirebilmiş, ne güldürebilmiş sadece izlemekle yetinmeye karar vermişlerdi.
Hamide hanım konakta yoktu, Narin'in bu bunalım da ki haliyle öfke nöbeti geçirip bu zamana kadar yaptıklarını babasına anlatmasından korkuyordu. En iyisi kızı kendini toparlayana kadar biraz uzak durmaktı.
Haklıydı da annesi görse senin yüzünden deyip üzerine saldıracak kadar öfkeliydi Narin.
Cici annesi Cennet hanım ve kız kardeşi Nermin dışında kimseyi de görmek istemiyordu.
Narin'in odasından çıkan Cennet Hanım bahçede ki masada karanlığı izleyerek oturan yeğeninin yanına indi.
Karşısındaki sandalyeyi çekip hiç konuşmadan onun sessizliğini ortak oldu. Kerim'in aşkını biliyordu ama karşılığının olmadığını da biliyordu. Kerim, Narin'in aşkına düştüğünde kızın aklında kavak yelleri esen bir dönemdi. Belki de sevdiğini bile farkına varamayacak kadar cahil olduğu yaşlardı.
Narin, Kerim'den yüz çevirdiğinde de hiç araya girmeyi düşünmedi. Çünkü biliyordu ki Hamide hanım onlara hiçbir zaman huzur vermez. Zaten yeğenim konağa zar zor sığdırmış bir kadındı, hiçbir suçu olmadan üstüne yapıştırılmış lanet bir sıfat yeğeninin hayatını gözleri önünde çalıyordu.
Herkesin aksine Cennet Hanım Kerim'in babasının kim olduğunu biliyordu. Söyleyip tüm aşiretleri birbirine katmak mümkünken o sessiz kalmayı tercih etmişti.
Kerim onun bu hayatta ki tek kalesiydi, kimse onu üzsün kırsın istemezdi ama babasının kim olduğunu bilse yeğeni daha çok yıkılırdı.
"Narin iyi mi Cennet'im?" Diyen genç adamın sesi ile dalga düşüncelerden çıktı.
Derin bir nefes alıp usulca verdi,
" İyi olacak oğlum ama zamanı var." Dedi gerçeği söyleyerek.
Kerim başını salladı, dudaklarını ıslattı sözlerine başlamadan önce,
"Miran'ın evlenmesi çok sürmez teyze. O yoluna bakıyor, Narin'in de bakması lazım." Dedi.
"Haklısın oğlum ama önce gönlünde bunu kabullenmesi lazım, yasını tutacak acısına doyacak sonra önüne bakacak." Derken uzanıp yeğeninin kolunu pat patladı.
Sabırlı ol bekle demekti bu...
"Asım baba diye ağladıkça Narin kahroluyor teyze." Dedi sıkıntı ile saçlarını karıştırdı bir eli. "Elimden hiçbir şey gelmeden böyle oturmak çok zoruma gidiyor."
" Narin böyle bir kız değildi ki Kerim, Hamide ne yaptın ne etti kızın kalbindeki masum sevgiyi kirletmeye başardı. " Dedi evladı gibi gördüğü kızın haline üzülerek.
Sessizlik ortama esir aldığında beraberce geceyi dinlediler.
Derken merdivenleri yorgun adımlarla inen Nermin de onlara katıldı.
" Uyudular mı?" Diye sordu Cennet Hanım.
Nermin yorgunca başını salladı
"Asım annesinin mutsuzluğunu hissediyor Cennet anne, çok zor uykuya daldı. Ablam yorgunluktan baygın düştü..." Dedi kollarını masaya dayayıp başını ellerin arasına alırken. "Ne olacak böyle?"
Cennet Hanım uzanıp onun kolunu okşadı,
"Hepsi geçecek Nermin, ablanın çok mutlu oldu günleri göreceğiz. Bu yola baştan çıkmak yanlıştı anlatamadık." Dediğinde hepsi yine sessiz kaldılar.
Bir zaman sonra Cennet Hanım kocasının yanına çıktığında, bahçede Kerim ve Nermin kaldı,
"Nermin, ben bugün hastanede Miran'ı dövdüm." Dedi lafı en başından başlayarak.
Boş gözlerle masadaki örtünün desenlerini izleyenler Nermin bu sözde birden kaldırdı başını,
"Ne?" Dedi şaşkınlıkla
"Bakma öyle, Narin böyle per mi perişanken o herifin başka biriyle düğün dernek kuracak olmasını hazmedemedim." Dedi.
Nermin sıkıntılı bir nefesi derince alıp verdi,
"Kerim abi Miran ağanın bir suçu yok. Kabul etmek çok zor belki ama bu olanların hepsi ablamın ve annemin inadı yüzünden oldu." Deyipce,
"Bekir bana bir şey söyledi, Asım'ın doğumu ile ilgili..."deyip sustu eğer ki Nermin bilmiyorsa ona bile bu sırrı söylemezdi.
Fakat Nermin'in önce keskin bakışları Kerim'i buldu peşi sırada o gözlerle gördüğü gerçekle gözlerini kaçırdı.
"Doğru mu Nermin? Narin bu kadar kontrolü kaybetti mi? Küçücük bir çocuğun yarınını düşünmeyecek kadar mı aşık Miran'a?" Diye sordu.
Dudak büktü Nermin,
"Aşk'ın böyle birşey olduğunu düşünmüyorum." Dedi genç kız dalgın bir şekilde. "Başta hoşlantıydı belki ama annemin müdahil olması ile iş çığrından çıkmış. Ben Asım ile ilgili gerçekleri yakın zamanda öğrendim, öğrenene kadar da Miran abiyi nerde görsem kötü davrandım. Yani gerçekleri bilmeyince hak ettiği oydu. Becerebilsem bende iki yumruk atardım ama şimdi ablam adına utanıyorum sadece. Yani demem o ki Bekir abinin söylediği doğru ve ondan başka bilen olduğunu da pek sanmıyorum." Diye bitirdi sözlerini.
Sigara içen insanlara böyle zamanlarda imreniyordu Kerim, şöyle bir paketi arka arkaya içip derdinden kederinden arınabilseydi keşke.
"Nasıl toplayacağız Narin'i? Asım her baba dediğinde göz yaşı dökecek, bizde seyredecek miyiz?" Diye sordu.
Dudak büktü Nermin,
"Alışacak kabullenecek, bunca yaptığı şeyin bir diyeti olacaktı Kerim abi. Miran Ağa oğlu için sustu ama ilahi adalet belki de bu şekilde tecelli etti. Ablamı mutsuz eden bu berdel iş onu mutlu edecek. Ya da ablamda bu defteri kapatıp önüne bakacak."
Kerim bu noktada gözlerini, soğuğa rağmen oturdukları avludan yukarı kaldırıp Narin'in penceresine baktı.
"Önündeki görmeyen önüne baksa ne bakmasa ne Nermin." dedi ağzının içinde.
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Ev ahalisinden ilk uyanan Firuze oldu, mutfağa inip Derya ablasına söz verdiği talaş böreğinin hamurunu hazırladı, onu dinlemeye bırakıp patatesli ve kıymalı ki çeşit iç harç hazırlamaya başladığında mutfağa Zelfi giriş yaptı.
Haline bakılırsa kahvaltı hazırlamak için değil selam vermek için uğramıştı,
"Günaydın Firuze." Dedi neşeli çıkan sesiyle.
"Günaydın." Dedi ve ekledi. "Çıkıyor musun?"
Zelfi kolundaki trançkotu giyerken sessizce fısıldadı.
"Çıkıyorum canım."
O fısıldayarak konuşunca Firuze de elindeki işi bırakıp fısıldayarak karşılık verdi,
"Hayır olsun nereye?" Dedi meraklı biri olduğundan değilde sessiz konuşunca kötü birşey var sandığından.
"Kahvaltıya gideceğiz." Dedi ama dediği an da pişman oldu Zelfi.
Onlar ikisi de akşam yüzükleri takılmış çiçeği burnunda nişanlanmış iki kişiydiler.
Zelfi'nin heyecanı, Firuze'nin canını yakabilirdi.
"Ya..." Dedi Firuze doğradığı soğana eğildi bakışını kaçırarak. "Ne güzel... İyi eğlenceler size, ben sana börek ayırım gelince tadına bakarsın."
Sesinde ki burukluğu sakladım sanıyorsa da anladı Zelfi,
"Firuze biraz zaman vereceksiniz birbirinize." Deyip omzunu sıvazladı dostça.
Gözlerine ulaşmayan bir tebessüm kuşandı Firuze,
"Biliyorum canım, hadi git Yasemin yakalarsa uğraşmadan bırakmaz seni." Dediğinde Zelfi'nin de diyecek sözü tükenmişti.
El mecbur zamanla düzelecek olanı zamana bırakıp kapıya çıktı.
Üzerinde her zaman ki tarzının aksine kot pantolon, ince bir kazak ve spor bir deri ceketle onu bekleyen Cihan'ı görünce ise kalbinin atışı ritim değiştirdi.
Cihan belki çok yakışıklı bir adam değildi ama Zelfi'nin gördüğü eşsiz bir ruh güzelliğinin dışa yansımasıydı.
Kapıdan çıktığını gören adam da yerinde dikleşti, gözlerine ulaşan tebessü ile
"Günaydın." Deyip aynı ışıkla karşılık aldı.
Arabanın kapısını açarken,
"Sana bir sürprizim var." Dediğinde Zelfi'nin araba da olan odağını kendine çekmeyi başarmıştı.
"Ya..." Dedi şaşkınlıkla
"Yaa..." Diye onu taklit etti Cihan.
Zelfi'nin kapısını kapatıp arabanın önünden dolanarak sürücü koltuğunda ki yerini aldı. Hareket eden araba ile Zelfi'nin kulağında kendi çığlıkları yankılanmaya başladı. Camı açıp temiz havayı ciğerine çektiği sırada,
"Günaydın canlarım." Diyen cıvıl cıvıl bir ses yankılandı arabanın içinde.
Zelfi şaşkınlıkla önce Cihan'a, sonra telefon tutucuya sabitlenmiş ekrana döndü,
"Nazlı abla!" Diye şakıdı.
"Gelin hanım." Diye tatlı sert bir karşılık aldı. "Bizim deli oğlana nişan takmışsın, aferin kız kaçırmadın yakışıklı kardeşimi." Deyip önce gömüp sonra övdü Cihan'ı.
"Nazlı iki dakikada sattın, geri aldın beni ya, ne diyeyim sana." Diye sitem etti bir gözü yolda, bir gözü ekranda olan genç adam.
"Sen sus bakıyım! İkinizin de ablası olunca öyle oldu. Görümce gibi başkayıp baldız gibi devam ediyorum." Dedi neşeli sesiyle.
Nazlı'nın meraklı soruları, Zelfi'nin de geride kalmayan merakı ile sohbetleri koyulaştı. Öyle ki arabanın durduğunu son anda fark ettiğinde,
"Aa geldik mi?" Demekten geri duramadı.
"Geldik." Dedi manidar bir mutlulukla Cihan, Zelfi'yi tedirgin etmeden kahvaltı edecekleri yere ancak dikkatini dağıtarak getirebileceğini düşünmüş, görünen o ki oldukça da başarılı olmuştu.
Nazlı ile vedalaşıp telefonu kapattıklarında derin bir minnet duygusu ile baktı parmağında yüzüğünü taşıdığı adama...
Arabadan inip yan yana ilerleyerek onlar için hazırlanmış masaya çektiler. Restorandan ayrı bir alanda değillerdi ama gözlerin direk olarak onlara değmeyeceği kadar da özel alanları vardı.
Karşılıklı yerleştikleri masalarının yanında bulunan cam duvardan manzaraya baktı Zelfi,
"Çok güzelmiş burası..." Dedi gözleri hâlâ dışındayken,
"Öyle... çok güzel..." Dedi Cihan ama aynı manzaradan bahsettikleri pek söylenemezdi.
Başını çevirdiği gibi hayranlıkla bakan bir çift kehribar rengi gözle onun manzarasının kendisi olduğunu anladı genç kadın.
Cihan bakışlarını çekip garsona bakındı, siparişlerini verip kahvaltılarını beklerken,
"Çıkmam sorun olmadı değil mi?" Diye sordu adam.
" Yok Derya abla memnun bile oldu da, sabah Firuze'yle karşılaştık o kısmı pek hoş olmadı." Deyince anlayışla başını salladı Cihan,
"İşleri hiç kolay değil, birbirini hiç tanımayan iki kişi. Miran abiyi abimden ayırmam ama şu sıra tanıdığım adama hiç benzemiyor. Son bir gayret ağalığı alıp ayağa kalkmaya çalıştı ama içi yıkık dökük belli. Firuze ona iyi gelir mi? Tekrar evleneceğini bile düşünmüyorduk. Abimi çiğnemedi tamam dedi ama..." Deyip sustu.
Dudak büktü Zelfi,
"Firuze akıllı bir kız, kolay bir hayattan çıkıp gelmemiş ama illa ki sevilmek, sahiplenmek, arkalanmak ister. Dik dursada yorulduğunda ardında bir dağ arar. Bence Miran Ağa'ya da kapılıp gitmeye hazır. Fakat ondan adım görmeden de nasıl yakışacağını bilemeyecek kadar hayattan kopuk büyümüş. Derya ablanın Boran Ağayla sohbetine bile şaşkın şaşkın bakıyor çoğu zaman." Deyip kıkırdadı.
Cihan onun gülüşüne tebessüm etti, kahvaltı masası yavaş yavaş tamamlanırken,
"Derya hanıma şaşmamak mümkün mü? Dışarıya olan sert duruşu bir tek Boran Ağa'nın yanında değişiyor. Ben kalabalık içinde ki haline şaşıyorsam, aile içindeki samimiyetleri illaki değişik geliyordur kıza. Civan Ağa'nın evinde kadının pek hükmü yoktur, adamlar kadınları ezerler. Kadınlarda bu ezilmişliği gücünün yettiği kadınları ezerek sindirmeye çalışırlar. Anladığım kadarıyla Firuze'nin de arkalayanı yok, çok ezmiştir o Kudret kızı." Dedi doğru bir analizle.
Zelfi başını salladı usulca ama bambaşka bir yere takılmıştı,
"Bu Kudret'in de huyunu herkes biliyor nasıl bir kızsa?" Dediğinde Cihan'ın dudağı kıvrılsa da belli etmedi.
"Öyle... Mardin de şansını denemediği bekar Ağa kalmadı." Diyerek Zelfi'nin merakını bir tık daha yükseltti.
Kız elinde ki kesme şeker ile duraksadı,
"Sen?" Dedi tek kaşını kaldırarak.
"Ben?" Deyip anlamazdan geldi Cihan.
"Sana da yanaşmaya çalıştı mı?" Dedi bu kez Zelfi kartını açık oynayarak.
"Yaniiii." Derken tabağına bir iki kahvaltılık aldı Cihan umursamaz bir tavırla.
Zelfi, Cihan'ın çayına atmak için aldığı şekeri çayın içine değil çay tabağına bıraktı.
Sinirle kendi çayından bir yudum aldı, kıskançlık damarında kol gezerken belli etmeyi de kendine yediremedi.
Manzaraya doğru çevirdi başını, onun tavırlı hâlini keyifle izledi Cihan, kıskanıyor ama sonuna kadar da inkar ediyor oluşu çok hoşuna gidiyordu.
Ekmeğe önce kaymak sonra bal sürüp Zelfi'nin tabağına bıraktı,
"Ben Miran abi ile konuşurum, Firuze yengeyi bir yemeğe götürsün. Akla kapı açmak lazımdır belki de, o da nasıl davranacağını bilemiyor." Dedi konuyu özüne geri döndürüp.
"İyi olur, ben kendimi kötü hissettiysem onu düşünemiyorum." Demesiyle eline uzanan el parmaklarını kavradı.
Cihan masaya bedenini yaklaştırıp mesafeyi azaltarak,
"Senin kendini kötü hissedeceğin birşey değil bu. Onların ilişkisi başka biz başka Zelfi. Bir de bu güne kolay gelmedik, tadını çıkarmak en çok senin hakkın. Ben gözü açılması gerekenin gözünü açarım. Sakın bir daha bu konuda kendini sorgulama." Dedi tüm ciddiyetiyle.
Elinin üzerine kapanmış elin uzun ama biçimli parmaklarını kavradı Zelfi de,
"Konuş ama olur mu? Üzülmesin o da." Dedi küçük bir çocuk gibiydi bu hali.
Gül yanağını okşamak istedi Cihan, yüzünü avucuna yaslayıp ona sığınsın...
'Zamanı var oğlum, akşam şansını zorladın, şimdi uslu dur.' deyip kendini frenledi.
"Tamam o iş bende, için rahat etsin hadi yumurtanı soğutma." Dedi içinden geçenlerin yerine.
Sohbet ederek ağız tadıyla, gönül huzuruyla kahvaltılarını ettiler, Cihan'ın tazelenen çayının şekerini bu kez Zelfi atıp karıştırdı.
Bu ayrıntı ikisinin de hoşuna gidiyor, aralarında ki fiziki temasın eksikliğini böylece telafi etmeye çalışan Zelfi'yi, Cihan mutlulukla kabul ediyordu.
Kahvaltı bitti, sofra toplandı, kahveler söylendi. Erken geldikleri için sakin olan mekan yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başladı.
"Kahveleri getirelim mi efendim?" Diyen garsondan iki sade kahve istendi.
Biraz sonra ikisinin önünede şık tepsilerde kahveler sunuldu.
Zelfi bol köpüklü kahveden ilk yudumunu aldığında Cihan heyecanlı gözlerle onu izliyordu.
Sade sipariş verdiği kahvenin içindeki bal tadını çabucak ayırt etti Zelfi ama önce anlayamadı...
Ta ki önünde kırmızı kadife bir kutu açılıp içinden kendine tüm ihtişamı ile göz kırpan tek taşı görene kadar.
Şaşkın bakışları Cihan'ı bulduğunda,
"Ben senin elinden zehir olsa içerdim Zelfi ama sen benim kahveme tuz yerine bal koyacak kadar bana kıyamadın ya... Benim de sözüm söz bir ömür ağzımızın tadı bozulmasın, zerre kadar olsun hüzün gönlünü yoklamasın diye ömür harcayacağım." Dediğinde Zelfi'nin gözünden bir damla yaş kurtulup ince bir çizgi hâlinde süzüldü.
Dudaklarını birbirine bastırdı anın heyecanını yenmek için.
Cihan önünde diz çökmek istiyordu ama etrafın dikkatini çekmenin Zelfi'yi huzursuz edeceğinin de farkındaydı.
Mesafesini korumanın daha doğru olacağını düşünüp masaya doğru yaklaştı elinden geldiğince,
"Hiç bir anımız eksik kalsın istemem. Gönlümün güzeli benimle evlenir misin?" Dedi.
Yine gönlümün güzeli...
Zelfi'nin usulca kapanan gözlerinden iri birer damla yaş yanağın da yuvarlanıp özgürlüğüne kavuştu.
"Sen nasıl bir adamsın, nasıl benim karşıma çıkmış olabilirsin... Ben bahtım hiç gülmeyecek sanıyordum." Dedi aceleyle yanaklarını kurulurken,
"Zelfi'm ağlama, gözünün yaşını silemiyorum. Silemediğim her damla içime bir alev olup düşüyor." Dedi elini daha sıkı tuttu sadece, sınırı oraya kadar olduğu için.
Peş peşe akan gözlerini sildi Zelfi,
"Ağlamıyorum, tamam üzülme sen." Deyip içini çekti "Zaten mutluluktan ağlıyorum. Sonunda mutluluktan ağlattın beni." Dedi yalancı bir sitemle.
Onun sitemi Cihan'ın yüzünde silik bir tebessüm ile karşılık buldu.
Kutuyu ileri iteledi azıcık,
"Eee... Evlenir misin bu deli oğlanla." Dedi Nazlı'nın sabah ki sataşmasına atıfda bulunarak.
Küçük bir gülümseme de Zelfi'nin yüzünde yer etti,
"Evlenirim... Kaçıramam böyle yakışıklıyı." Diye karşılık verdi o da Nazlı'nın dediklerini araya katarak.
Yüzüğü kutusundan çıkardı Cihan,
"Müsade var mı?" Dediğinde sol elini uzattı Zelfi.
Cihan tek taşı nazikçe Zelfi'nin parmağına takıp, dayanamayarak yüzüğün yanına küçük bir öpücük bıraktı.
Keşke o minicik temasla Zelfi'nin içinde binlerce kelebek uçuştuğunu görebilseydi...
"Çok yakıştı." Dedi hiç bırakmak istenediği elini bırakırken.
Elindeki yüzüğe baktı Zelfi, şuan Cihan'ın gözlerine bakmamak için iyi bir kaçış noktasıydı.
"Çok güzel, çok teşekkür ederim." Dedi içine kaçmış sesiyle.
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Firuze ise tüm sabah dalgınca dolandı durdu evin içinde. Bazen Derya, bazen Yasemin laf atıp neşelendirmeye çalıştıysalarda pek sonuç alamadılar.
Öğlen saatlerinde elinde tek taş yüzüğü ile eve dönen Zelfi'nin gözlerinde ki ışıltıya imrenerek baktı.
Kıskanmadı ama imrendi...
Elinde bir telefon vardı, içinde ki tek kayıtlı numara da Miran'dı ama ne arayan vardı ne soran. Parmağında ki alyans ile oynayıp durması tam bilinç altının dışa yansıması idi. Aitlik hissini yaşayamayınca, alyansa karşı heyecanlı bir hissetme çabası ile dokunmuyor, yadırgama yaşıyordu Firuze.
Zelfi'yi eve bırakan Cihan ise abisinin şirketinin yolunu tuttu. Uzun zamandır yapmak istediği konuşma için bugün Zelfi'nin söyledileri son nokta olmuştu.
Kapıyı vurup içeri girince gördüğü manzara tam körün istediği bir göz Allah verdi iki göz hesabıydı.
Abisi masasının başında, Miran masanın önünde ki iki deri koltuktan birinde oturmuş kahve keyfi yapıyorlardı.
"Ooo Cihan Ağa hoş geldin. Sen benim şirketin yolunu biliyor muydun ya?" Diyerek hiç vakit kaybetmeden taşlamaya başladı Bekir.
Onun bu haline fazlaca alışık olduğundan hiç takmadan gidip Miran'ın karşısında ki koltuğa bıraktı bedenini.
"Hoş buldum Bekir Ağa sen otele gide gele su yolu ettiğin için ancak bize fırsat oldu." Deyip kendi de aynı perdeden lafını soktu.
Devir altta kalanın canı çıksın devriydi madem en iyi savunma da saldırıydı.
"Allah için başlamayın yine." Dedi Miran.
"Kahve söylüyorum." Diyen Bekir'e cıklayarak cevap verdi Cihan.
"Ben nişanlımla içtim kahvemi hiç sizinle içip de günümün romantiklik seviyesini düşüremem." Dedi gıcık bir tonda.
"Hay .ötüm." dedi Bekir kendini tutamayarak. "Dün nişanlandı, bugün bizi beğenmiyor."
Cihan sağ kolunu masaya dayayıp abisine döndü.
"Bu sabah tek taşımı alıp Zelfi'ye evlenme teklif ettim. Senin tabirinle en büyük yancım kimdi?" Deyip abisi cevap vermeden kendi devam etti "Tabii ki Hesna... Abi hiç düşündün mü Hesna niye benim evlilik sürecimde benden daha heyecanlı, daha hevesli, daha detaycı?"
Bekir'in kaşları biraz çatıldı,
"Seviyor seni de, Zelfi'yi de ondan işte oğlum başka ne olacak." Dediğinde Cihan bu adam olmaz der gibi başını iki yana salladı.
"Senin karın sana tuzlu kahve pişirdi mi? Önünde diz çöküp evlenme teklif ettin mi? Nişanlıyken koluna takıp bir kahve içmeye götürdün mü? Lan oğlum kız nişanlı olduğunu anlamadan düğün kurdun... Ne hevesi varsa içinde kaldı. Aldın getirdin konağa..." Deyip sinirle sustu.
Bekir ise kurşun yemiş gibi irkildi, Cihan devam etti,
"Abi biz Hesna'yı hak etmiyorduk. O bizim konak için fazla temizdi. Hadi ben kördüm görmüyordum, sen nasıl görmedin. Karının derdi ben değilim bir gelinin daha hevesi içinde kalmasın diye uğraşıyor. Fark etmiyor musun Zelfi'ye ne yapıyorsa Firuze'ye de aynını yapıyor?"
Öznesi kendi olan uzunca bir küfür etti Bekir...
Miran sessizdi ama çoktan şapkasını önüne koymuştu.
Ama Cihan susmadı sonuçta Zelfi'ye sözü vardı,
"Bugün ben nişanlımı alıp çıktım, parmağında tek taşla senin nişanlının olduğu eve döndü. Ben sanmıyorum Firuze yenge senden böyle birşey beklesin ama bir hatrını olsun sormayı düşündün mü Miran abi." Dedi.
Ortamda buz gibi bir sessizlik oldu.
Cihan oturduğu koltuğun kolçaklarından destek alarak kalktı.
"Haddi mi aştıysam affola, ben bu işin cahiliyim ama aklımın erdiğini de söylemeden duramadım." Deyip çıkıp gitti.
Bekir masasında ki düğün fotoğraflarına bakıp kaldı, Miran elindeki telefonu kararsızlıkla çevirdi durdu...
Bakalım Cihan'ın ortaya atıp gittiği bombanın yankıları nerden gelecekti...
Oy vermeyi geriye dönüp yorum yazmayı unutmayın canlar🥰❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 120.29k Okunma |
11.78k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |