17. Bölüm

(15)

Zeynep Özel
zambak03

< Serkan Okyanus Kalkan >

Kulaklıktan gelen hafif bir nefes sesiyle Alev’in hala orada olduğunu anladım. Ne düşündüğünü tahmin edebiliyordum. Şaşkındı. Beni bu ormanda mahsur bırakıp keyif almayı ummuştu ama planı pek de işe yaramamıştı. Kaplanın bana zarar vermemesini beklemiyordu. Belki de ormandaki tek tehlikenin o olmadığını düşünüyordu.

Kulaklığa eğilip sesimi daha da alaycı bir tona çekerek, "Şaşırdın mı Alev?" diye sordum.

Karşı taraftan anında bir cevap gelmedi. Belki de laf sokmak için doğru kelimeleri arıyordu. Onun yerine derin bir nefes sesi duydum.

"Şaşırmadım. Sadece... ilginç buldum," diye mırıldandı.

Benimle oyun oynuyordu. Sesindeki hafif tereddüt fark edilmeyecek gibi değildi. Gülümsedim, ama konuşmadım. Sessizliğin, bazen en büyük cevap olduğunu biliyordum.

Alev bir süre bekledikten sonra, "Hadi ama Okyanus, senin gibi bir adamın burada ne işi var?" diye sordu.

"Ne yani? Biraz doğayla iç içe olamaz mıyım?"

Kahkahası kısa ama alaycıydı. "Sen ve doğa? Okyanus, senin rahatına ne kadar düşkün olduğunu bilmiyor muyum sanıyorsun?"

Biraz sinirlenmiştim ama bunu ona hissettirmeyecektim. Yüzümde hafif bir tebessümle ayağa kalkıp odada birkaç adım attım. Küçük ahşap ev, gecenin karanlığında gölgelerle doluydu. Dışarıdan gelen hafif uğultular, içerideki sessizliği daha da belirginleştiriyordu.

"Ne zaman döneceğimi merak ediyorsan, sabah ilk iş buradan çıkıyorum," dedim.

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten," dedim kesin bir dille.

Alev’in sesi, dalga geçmeye hazırlandığını belli eden bir tonda yükseldi. "O zaman şimdiden iyi yolculuklar dileyeyim. Yalnız dikkat et, sabah olunca ormanda yolunu bulmak gece bulmaktan daha zor olabilir."

Bu defa ben sustum. Alev bazen gereğinden fazla konuşuyordu. Kulaklıktan gelen nefes sesi kesildiğinde, onun da konuşmak istemediğini anladım.

"Yat ve dinlen Okyanus," dedi sonunda. "Belki rüyanda beni görürsün."

Beni sinirlendirmek için söylediği belliydi ama yalnızca gülümsedim. "Seni rüyamda görmektense kabus görmeyi tercih ederim Alev."

Bunun üzerine kahkaha attı ve aniden bağlantıyı kesti. Kulaklıktan gelen cızırtı kısa sürdü ve ardından sessizlik hâkim oldu.

Derin bir nefes alarak kulaklığı çıkardım. Kafamı geriye yaslayıp tavana baktım. Küçük evin ahşap tavanında örümcek ağları vardı. Sanki yıllardır burada kimse düzgün bir temizlik yapmamıştı. Ama en azından burası dışarıdan daha güvenliydi.

Uzanıp yorganı üzerime çektim. Bu gece uyumam gerekiyordu, çünkü sabah buradan çıkmak için dinç olmalıydım. Ama gözlerimi kapattığımda bile huzursuz hissediyordum.

Sultan ablanın neden bana gülümseyerek ‘Sabah olunca konuşalım’ dediğini bilmiyordum. Ama bir şeyler planladığı kesindi.

Sabahın İlk Saatleri...

Gözlerimi açtığımda odada garip bir sessizlik vardı. Geceden beri devam eden uğultular yok olmuştu. Bu, içimi daha da huzursuz etti.

Uyandığımı fark edince oturduğum yerden doğruldum. Dışarıdan hafif bir ışık sızıyordu. Güneş doğmaya başlamıştı ama hava hâlâ pusluydu.

Yavaşça ayağa kalkıp pencereye yaklaştım. Gördüğüm manzara beni şaşkına çevirdi.

Dün gece yalnızca birkaç hayvanın dolaştığını gördüğüm ormanda, şimdi her tarafta gözlerini bana dikmiş hayvanlar vardı.

Kaplanlar, kurtlar, tilkiler...

Sanki buraya gelmemi bekliyorlarmış gibi duruyorlardı.

Gözlerimi kırpıştırıp geri çekildim. Bu normal değildi.

Tam bu sırada Sultan ablanın sesi arkamdan geldi. "İyi uyudun mu?"

Hızla döndüm. Sultan abla kapının eşiğinde durmuş, kollarını kavuşturmuş bana bakıyordu.

"Bu ne Sultan abla?" diye sordum, camı işaret ederek.

Kadın hafifçe gülümsedi. "Orman seni kabul etti Okyanus. Dışarı çıkabilirsin artık."

Kaşlarımı çattım. "Beni kabul etti mi?"

"Bu orman, herkesi içine almaz. Ama seni bir şekilde kabul etti. Hayvanlar seni izlemeye geldi."

Sultan ablanın söylediklerini anlamıyordum ama burada bir şeylerin ters gittiği kesindi.

"Bu da ne demek oluyor?" diye sordum sertçe.

Sultan abla bir adım attı ve gözlerini gözlerime dikti. "Demek ki sandığından daha farklı birisin Serkan. Eğer o kaplandan zarar görmeden çıktıysan, bu senin sandığından daha güçlü olduğunu gösterir."

Birkaç saniye sessiz kaldım. Olanları anlamaya çalışıyordum ama hiçbir şey mantıklı gelmiyordu.

"Ne saçmalıyorsun?"

Sultan abla hafifçe gülümsedi. "Zamanı geldiğinde anlarsın," dedi sadece.

Bu konuşmadan memnun kalmamıştım ama şimdilik daha fazla uzatmak istemedim.

"Ben gidiyorum," dedim sertçe.

Sultan abla başını salladı ve bir adım geri çekildi. "Yolun açık olsun Okyanus. Ama unutma, burası seni çağırırsa, tekrar gelmek zorunda kalabilirsin."

Gözlerimi kıstım ama bir şey söylemedim. Hızlıca kulaklığımı cebime attım, kapıyı açtım ve dışarı adım attım.

Hayvanlar hâlâ oradaydı. Ama bana zarar vermeyeceklerini biliyordum.

Ormana doğru yürürken içimde garip bir his vardı. Sanki buraya tekrar gelmem gerekecekti. Ama ne zaman ve neden?

Bunu bilmek için sabırsızlanıyordum.

Serkan, Sultan’ın evinden çıkarken sabahın serin havası yüzüne çarptı. Hâlâ tam olarak uyanamamıştı ama burada daha fazla kalmaya niyeti yoktu. Adımlarını hızlandırarak ormanın içine doğru ilerlemeye başladı.

Etraf hâlâ ürkütücü bir sessizlik içindeydi. Geceden kalma uğultular kulaklarında yankılanıyor gibiydi ama artık önemi yoktu. Eve gitmek zorundaydı. Kimseyi bekletmek gibi bir huyu yoktu, hele ki Alev’i.

Ormanın içinde yürümeye devam ederken arkasından gelen hafif nal seslerini duydu. Önce bir anlığına kulak kesildi, ardından başını çevirerek geriye baktı.

Sultan, siyah bir atın üzerinde ona doğru yaklaşıyordu. Yüzünde her zamanki rahat gülümsemesi vardı, adeta bu durumdan eğleniyormuş gibi görünüyordu. Serkan kaşlarını çattı.

“Ne yapıyorsun?” diye sordu, sesi hâlâ uykulu ve sinirliydi.

Sultan atın dizginlerini gevşeterek durdu. “Senin gibi inatçı bir adamın ormandan yürüyerek çıkamayacağını düşündüm,” dedi sakince. “O yüzden sana bir at getirdim.”

Serkan, önce ata sonra Sultan’a baktı. Yardım istemeye alışkın değildi ve birinin ona iyilik yapması genelde çıkar ilişkisine dayanırdı. Ama Sultan farklıydı. Onun bakışlarında herhangi bir beklenti yoktu.

Bir an duraksadı, sonra omuz silkip atın yanına yürüdü. “Bunu neden yapıyorsun?” diye sordu.

Sultan hafifçe gülümsedi. “Çünkü gece burada kalmayı tercih ettin. Korkmadın. Bunu yapan biri, yardımı hak eder.”

Serkan kısa bir kahkaha attı. “Benim yardıma ihtiyacım olmaz,” dedi ama yine de atın dizginlerini aldı. Birkaç saniye sonra atın üzerine çıktı ve etrafına göz gezdirdi.

Sultan, başını hafifçe yana eğerek ona baktı. “Dikkatli ol, Okyanus,” dedi. “Bu ormanda her şey göründüğü gibi değildir.”

Serkan, Sultan’ın sözlerine anlam yüklememeye çalışarak atın dizginlerini çekti ve hızla ilerlemeye başladı. Yol boyunca Sultan’ın söylediklerini düşünmemeye çalışsa da zihninde yankılanıp duruyordu.

Eve yaklaştığında, Alev’i ve diğerlerini karşısına alacağı anı düşünerek dudaklarını sıkıca kapadı. Bu yolculuk daha yeni başlıyordu.

Serkan, atın üzerinde ilerlerken sonunda tanıdık yolları görmeye başladı. Eve yaklaşırken atı biraz yavaşlattı, nefesini toparladı ve içeri girerken yüzüne her zamanki soğuk ifadesini yerleştirdi. Atı girişte birine teslim ettikten sonra kapıyı açıp içeri adım attı. Koridorda birkaç adam konuşuyordu ama Serkan’ı görünce hemen sustular. O ise kimseyle ilgilenmeden ilerledi.

Burası, onun yeriydi. Kendi dünyası. Ve şimdi, her şey daha karmaşık hale geliyordu.

Kapıyı kapattığında, etrafı sessizlik kapladı.

---

< Sinan Akıncı >

Sinan, koltuğa yayılmış, elindeki cips paketinden bir avuç alarak ağzına attı. Yanında Beste oturuyordu, gözleri ekrana kilitlenmişti. Bir komedi filmi izliyorlardı ama Sinan, filmin komik olup olmadığını sorgulamaya başlamıştı.

“Bu adam kaçıncı kez yere düştü?” diye sordu, ağzı doluyken.

Beste, kahkaha atarak gözlerini ona çevirdi. “Bilmiyorum ama her seferinde daha komik oluyor.”

Sinan kaşlarını çattı. “Bunda komik olan ne var?”

Beste, ona ters bir bakış attı. “Sen gerçekten ruhsuzsun.”

Sinan omuz silkti. “Belki de zevklerim biraz daha... sofistike.”

Beste gözlerini devirdi ve elindeki yastığı Sinan’ın kafasına fırlattı. “Sofistikeymiş! Bay Ukala!”

Sinan, yastığı yavaşça yere düşmesine izin vererek ciddi bir yüz ifadesi takındı. “Beni böyle mi görüyorsun? Ukala mı?”

Beste kıkırdadı. “Kesinlikle.”

Sinan, sahte bir düşüncelilikle çenesini tuttu. “O zaman ben de ukala biri gibi davranayım.”

Yerinden kalkıp elini göğsüne koyarak resmi bir ses tonuyla konuştu. “Ah, sevgili hanımefendi, bu filmin sanat açısından yetersiz olduğu açık değil mi? Diyaloglar sığ, karakter gelişimi zayıf ve—”

Beste hızla bir avuç cips alıp Sinan’ın ağzına tıktı. “Çeneni kapat ve filmi izle!”

Sinan boğulur gibi sesler çıkarırken Beste kahkahalarla gülmeye devam etti. Sinan, cipsleri zorla yutarken başını iki yana salladı.

“Bu işin intikamı alınacak,” dedi ciddi bir sesle.

Beste gözlerini kısarak ona meydan okur gibi baktı. “Deneyebilirsin.”

Sinan, onun meydan okuyan bakışlarına karşılık gülümseyerek tekrar koltuğa oturdu. Bu gece uzun olacağa benziyordu.

EVVETTTT

Bölüm beklenenden erken geldi farkındayımm

Buda benden size bi sürpriz olsunn

Serkanın ormandan çıkmasını bekleyenler muradına erdi sonunda =)

Beste ve Sinan'ı özleyenler var mı ?

Yıldızı mı parlatıp yorum yapar mısınız ?

Şimdilik sağlıcakla kalın <3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 05.03.2025 22:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...