15. Bölüm

Bölüm 13

Zeynep Özdemir
zeeyneep41

Heyoooooo. Yeni bölüm geldi.

 

Bu bölümü telefondan yazdım. Yazım hatası vs olursa lütfen kusura bakmayın. Çok uzun zaman oldu ve mini finalden önceki son bölümdür.

Satır aralarına yorum bırakmayı unutmayalım.

Sol alt köşede bulunan yıldızlara basmadan geçmeyelim.

Sizleri bekletmeden bölüme geçiyorum.

Keyifli okumalar dilerim.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

1 Yıl Sonra

Ayşe artık on dört yaşlarının sonlarında, küçük bir kadındı. Hayatın ona getirdiklerine alışmış ve kendisi için yapılan her şeyi sineye çeker olmuştu. Çünkü bu geçen bir senede, gidecek bir yeri olmadığını anlamıştı.

Ne ailesi ne de Semih'in ailesinden kendilerine fayda geliyordu. Kimse Ayşe'yi umursamıyordu. Hadi Semih'in ailesini anlayabiliyordu ama kendi ailesini, işte asla anlayamadığı noktaydı ailesi.

Üvey miydi yoksa sığıntı mı? Rabbin sana emanet ettiği evladını, hangi anne bile bile cehenneme atardı?

Ayşe yine Semih'i gönderdiği ve işlerini yapmaya koyulduğu bir günü yaşıyordu. Bir süredir yaşadığı bulantılar aklına bir neden bile getirmiyordu. Bugün Hacer Hanımla konuşmayı planlıyordu. Yemek yapmak bile zorluyordu ama yapmak zorunda olunca çaresiz yapıyordu.

İşleri bitmiş ve yemeklerine de koyulmuştu. Çalan kapıya baktığında Elvan'ı karşısında gördü. Hacer ablasının yine ondan erken davrandığını görünce gülümseyen Ayşe, kızın ne diyeceğini biliyordu.

"Ayşe abla, annem öğlen kapıda çay içelim diyor. Güzel hava var bugün dedi. Seni de çağırıyorlar. Bir saate çıkarmışız."

"Tamam Elvan'cığım. Annene geleceğimi söyle."

Ayşe hızla yemekleri yaparken annesinin evinde yaptığı börekten de yapmıştı. Çayın yanına çıkaracak ve Semih için de ayıracaktı. Ayşe hazırlıklarını bitirdiğinde Hacer Hanım ve kızları da aşağı iniyordu. Ayşe hızla dışarı çıkarak Hacer Hanıma yardım etmeye başladı.

Artık daha çok zamanı birlikte geçiriyor be birlikte misafir ağırlıyorlardı. Hacer Hanım ve çocukları, Ayşe'yle muhabbet ediyordu. Ayşe ise yalnız kaldığında da, Ayşe konuya girdi.

"Abla sana bir şey diyeceğim ama biraz utanıyorum."

"De kuzum de. Çekinme sakın."

"Abla bunlar aramızda kalsa..."

Hacer Hanım merak içinde çayını yudumlarken Ayşe'ye kafasını sallayarak onay verdi.

"Abla benim biraz midem bulanıyor. Birkaç gündür yemek yaparken bile bulanıyor. Acaba diyorum... Şey... Bu dertlerin arasında kanser falan mı oldum? Bizim komşumuz kanserdi ve çok midesi bulanırdı. Zavallı kadın, yemek bile yiyemezdi."

"Allah korusun, ağzından yel alsın. O nasıl söz güzelim. Allah geçinden versin derler ama sana hiç vermesin. Sen yoksa... Gebe olmayasın Ayşe..."

"Bilmem ki? Eğer gebeysem ne olacak abla?"

"Ne olacağı mı var güzelim. Ben yanındayım. Birlikte büyüteceğiz Allah'ın izniyle. Sen de bakalım bana. Ne zaman ay hali olsun sen?"

"Bilmem ki abla? Ne kadar oldu bilmiyorum."

"Ay halinde gecikme olması, gebelik işaretidir. Neyse biraz daha bekle bakalım. Canın bir şey çekerse ve başka bir şey olursa bana söyle. Şuan Semih'e bahsetme. Emin olalım ve ona göre haber edersin eşini."

"Tamam, öyle olsun abla."

Ayşe'nin içinde bir öfke ve bir mutluluk vardı. Birde kendini hafiften belli eden korku. Mutluydu çünkü kısır değildi. Kadındı ve kadınlığı gerçekti. Kısır olmaması yarım bir kadın olmadığına işaretti.

Övünülecek şey!

Korkuyordu çünkü kendi bu hayata sığmazken bir bebek... Özellikle de bir kızı olursa ne olurdu? Kendini koruyamayan Ayşe, nasıl çocuğunu koruyabilirdi ki?

Öfkeliydi çünkü onu bu hayata zorlayanlar, amacına ulaşmıştı. Oyuncak bebeklerle oynayacak kız çocuğunun anne olması ve bununla gurur duyabilirdi. Ellerinden aldıkları hayatı, birde bebekle yok etmişlerdi.

Ziyan olan Ayşe,

Ziyan olacak bebek...

Ayşe ve Hacer Hanım muhabbet ederken Semih ve Hamit'te, erken saatte eve gelmişti. Kadınları kapıda çay içerken bulan adamlar, kendileri için de çay istemişti. Ayşe hızla çay yapmaya gitmiş ve börekten de çıkarmayı ihmal etmemişti.

Sonunda muhabbet ve çayla, iki aile de güzel zaman geçiriyordu. Dünya işte o zamanlar Ayşe için nasıl bir yükse, öyle zamanlar gelecekti ki, Ayşe'nin ardındakilere dünya daha da ağır olacaktı.

Hayatın silsilesi, Ayşe ve ardından gelenler yiyecek ama çok kişi de nasibini alacaktı. Çünkü artık Ayşe gebeydi. Zamanla bunu öğrenecek ve kendini, başka fedakârlıklara zorlayacaktı. Bilmeden de bunu, isteyerek yaptığına inanacaktı.

Böyle birkaç gün geçtiğinde Hacer Hanım ve Ayşe, misafir ağırlayacaktı. Misafirler için hazırlık yapıyorlardı. İki kadın hamaratlıklarını göstermek adına çalışıyor ve birkaç çeşidi ortaya çıkarıyordu.

Misafirler geldiklerinde Ayşe ve Hacer Hanım muhabbet etmeye başlamıştı. Misafirlerle selamlaşarak hal hatır sormuş ve sonrasında Ayşe kalkarak masayı hazırlamıştı. Komşularla muhabbet eden Hacer Hanımın bir gözü, hala Ayşe'deydi.

Ayşe'nin gebe olma ihtimali, Hacer Hanımın bir şey olacak korkusunu tetikliyordu. Bir sabinin günahına girmek istemiyordu. Misafirlerle konuşan iki kadın, yemeklerin tadına bakarken Ayşe'nin tekrar midesi bulanmıştı.

Lavaboya giden Ayşe, geri döndüğünde rengi solmuştu. Misafirlerin de dikkat ettiği bu ayrıntı, bir yaşlı kadının sözleriyle kesinleşmeye başlayan bir tanı olmuştu.

"Sen gebesin gelin hanım."

"Kamuran teyze, emin misin?"

"Evet, ben yılların tecrübesine sahibim. Birçok kadına da, ne zaman gebesin desem, hep gebe çıktılar. Sen bana güven. Sen gebesin. Aslında test var ama hem uzak hem de pahalı. Sen beni dinle. Artık dikkat etmelisin."

"Peki, benim ne yapmam lazım Kamuran teyze?"

"Ağır kaldırma, kadınlık görevinden azat ettin kendini. Hayırlı olsun gelin hanım."

Ayşe'nin içinde yaşadığı duygular, fazlasıyla ağırlaşmıştı. Korku, öfke ve kaygı... Yük olmuş ve Ayşe'nin belini bükmüştü. Kamburlaşmış bir kadındı Ayşe. Mutluluk azalmıştı. Canından bir parça içinde büyüyecekti ama Ayşe'nin istediği bu muydu?

Kimse bilemezdi.

Zamanla herkes görecekti ama anlamayacaktı. Çünkü zaman, her şeyi unutturur. İşte bu yüzden herkes, o çocukları normal çocuk zannedecek ve hayatlarında idare etmeye çalışacaklar. Şanslı olan varsa onlarda bir doktor yüzü görerek hayata karışacaklardır.

Ayşe, tüm çocukluğuyla evinde kocasına hazırlık yapıyordu. Semih'e gebe olduğunu söylemek ve onun mutlu olduğunu görmek istemişti. Çocukluk işte... Aklında tek bir şey vardı.

Kısır değildi.

Güzelce yer sofrasını kurdu ve beklemeye başladı. İçini bir mutluluk kaplamıştı. En azından eşi olan adam için çocuk doğurabilecekti. Kendisine bakan ve ailesi gibi sırt çevirmeyen adama, bir evlat verebilecekti.

Bunun sevgi olduğunu düşünüyor ve kendince hayaller kuruyordu. Sevgi hissettiğiniz kişiye karşı minnet duygusu besliyorsanız, işte o sevgi gerçek sevgi değildir. Gerçek, saf sevgi, çıkar gözetmeden ve bir neden olmadan sevebilmektir.

Gerçek sevgi, damarlarınızda dolaşır ve sizi ele geçirir. Sanki herkes duyacakmış gibi kalp atışlarınızı arttırır. Şarkılar söyletir ve nedensizce gülümsetir. Oysa Ayşe, Semih kendisine bakıyor diye çocuk vermek istiyordu.

Kimse kendine kısır demesin diye, kendisinde kusur bulmasın diye çocuk istiyordu. Peki, Semih ne istiyordu?

Semih eve geldiğinde Ayşe'nin masayı kurduğunu ve yerde oturmuş öyle bakındığını gördü. Hızla banyoya giderek elini ve yüzünü yıkayarak kurulandı. Hızla odaya geçmiş ve sofranın başına oturmuştu.

Ayşe hızla yemekleri servis ederken Semih, önündeki yemeği bile tabağına almıyordu. Bu durumu Ayşe "İşten geldi ve yorgun. Hem ben akşama kadar evdeyim. Hiç elin yanında çalışmaya benzer mi?" diye yorumluyordu.

Oysaki hayat, birlikte bir şeyleri yapabildikçe güzel...

Ayşe ve Semih, birlikte yemeklerini bitirmişti. Ayşe masayı toparlarken Semih, minderlerin üzerine oturarak ayaklarını uzattı. Düşünceler içindeydi. Ev için eksikleri almak gerekiyordu ama evlenen kardeşi için, ailesine çok destek olmuştu.

Ailesine destek olabilmek için de, evlerine koltuk alamamıştı. İşte bu yüzden artık daha çok yoruluyordu. Ek işler azalmıştı ama yine de eve para kalıyordu. Ayşe, düşüncelerinde boğulan Semih için hazırladığı çayı getirdi.

Bir iki muhabbet ederken Ayşe, artık konuya girmek istiyordu ama bir türlü beceremiyordu. Utana sıkıla, Semih'e çevirdi bakışlarını. Uzun zaman sonra ilk defa yüzüne tam anlamıyla bakıyordu.

"Benim sana bir şey demem lazım."

"De bakalım ne diyeceksin?"

"Bugün kadınları çağırmıştı Hacer abla. Bende oradaydım. Kamuran teyze, birkaç gündür hastaydım ya, dedi ki sen şeysin..."

"Neysin?"

"Şey işte... Gebe!"

"İyi. Hayırlı olsun o zaman."

"Sevinmedin mi?"

"..."

Semih'in ne içi ne de dışı konuşuyordu. Ayşe, hayal kırıklığı yaşıyordu. En azından kendi bebeği için sevinebilir ve Ayşe'nin de istediği olabilirdi ama olmadı. Ayşe'nin gözünde damlalar birikmişti ama akıtmadı o yaşları.

Semih ise içtiği çay bittiğinde yenisini istemedi. Yer yatağına giderek kendini uykunun kollarına bırakmıştı. Ayşe ise sessiz gözyaşlarına teslim olmuş ve kimsenin kendini görmediğinden emin bir şekilde ağlamıştı.

Ayşe'yi gören bir tek rabbi vardı. Gün gelecek adaleti konuşacak olan rabbi...

Ayşe çay bardaklarını da alarak mutfağa gitti. Bulaşıklarını yıkayarak kendini toparlamak için zaman kazanmıştı. Hızla üzerini değişerek kendine güzel şeyler söyledi.

Yatağa girdiğinde ise gözlerini kapatarak hayaller dünyasına girdi. Eşine söylediği anı ve onunda heyecanla kendisine sarıldığını hayal etti. Bir zamanlar bebeklerle oynadığını hayal ederken bir senede, eşini ve bebeğini hayal etmeyi öğretmişlerdi.

İşte bunun adı, kötü kaderdi. Elinden tutup okula götürülecek çocuklar elinden tutulup evliliğe götürülmüştü. Hem de ne diye? İki kuruş para mı? Hiçbir açıklaması olmayan bu mantık evlilikleri, bizim dünyamızı nasılda kirletiyor.

Göremedik...

Ayşe kendini hayallerine kaptırdığından habersiz, mutlulukla gülümsedi. Gözyaşları kurumuştu ki, gözleri artık hayaller değil, rüyalar görmeye başlamıştı.

*** 

Ayşe, yeni güne bambaşka biri olarak uyanmıştı. Artık kendisine değer vermeyen kocasına değer vermeyecek ve asla kendini düşürmeyecekti. Sabah Semih'ten önce kalkarak kahvaltısını hazırladı ama onunla kahvaltı etmek yerine, sadece izledi.

Eskiden "Yalnız başına canı istemez, yiyemez" derdi. Şimdi ise "Yerse yer, yemezse de keyfi bilir" diyerek izliyordu. Kadınlık görevi adı altında dayatılan her işi yapıyor ama içine ne sevgi ne de benlik katmıyordu.

Çocuğu için kendine iyi bakmak ve ona annelik yapmak istiyordu. On dört yaşında bir çocuk için; kadınlık görevi, bebek ve kadın olmak gibi görevler verilmişti ve bu görevler, on dört yaşında bir çocuğa aitti.

 

Bölüm sonu

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölüm : 20.01.2025 21:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...