10. Bölüm

10.Bölüm Kara Kılıç Nihil

İbrahim Kuru
zehhin

Barak, kardeşi Tun’un kutsal silahlar dövdüğünü öğrendiğinde, gözlerindeki ihtiras ateşi bir kez daha parladı. Bir zamanlar ailesinin bir parçası olarak gölgede kalan Barak, şimdi bambaşka bir yolun yolcusuydu: Kardeşi Tun’u kaçırmak ve onun yeteneklerinden kendi amaçları uğruna faydalanmak. Bu uğursuz planın temellerini attı ve kara yüreğindeki kinle, kılık değiştirme ustası iki Drazin’i görevlendirdi. Bu Djînler, Gaabr’ın karanlık diyarından yükselerek Rhuums’un parlak mavi semalarına doğru yola çıktılar.

Rhuums’a vardıklarında, biri Agälä’nın, diğeri ise Barak’ın suretine büründü. Tun’un huzuruna çıktıklarında, Agälä kılığındaki Drazin, gözyaşları dökercesine, “Oğlum, baban Duräl benliğini yitirdi... Bana ve Barak’a zulüm ediyor,” diye fısıldadı. Barak suretindeki Drazin ise keder dolu bir sesle Tun’a yaklaştı, “Sevgili kardeşim, belki sen babamla konuşursan, seni dinler. Benim sözlerim onun hiddetini dindirmiyor,” dedi. Bu sözlere içtenlikle inanan Tun, güvenilir adamlarını ve oğullarını yanına almak istedi. Ancak annesi kılığındaki Drazin, “Yalnız gelmelisin, oğlum,” diye uyardı. “Yoksa baban, ona karşı bir savaş açtığını düşünebilir.”

Tun, annesinin suretinde karşısında duran bu şeytani yanılsamaya kandı, o kadar iyi niyetliydi ki pelerini Afpar’ı bile kuşanmadan ve yalnız başına yola koyuldu. Rhuums’un dışına çıkıp büyülü ağaçları geçtiklerinde, Drazinler hemen harekete geçti. Kara büyülerin fısıltıları arasında, Tun’u zincirleyecek kadar güçlü büyülerle etkisiz hale getirdiler.

Tun gözlerini tekrar açtığında, Gaabr’ın karanlık tahtında oturan Barak’ı gördü. Barak, zafer dolu bir tebessümle, “Hoş geldin, yetenekli kardeşim,” dedi. “Şimdi yeteneklerini benim için kullanacaksın.”

Tun, öfke ve keder dolu bir bakışla karşılık verdi: “Sen bir hainsin, Barak. Asla senin için çalışmayacağım.” Barak’ın yüzü, kıpkırmızı öfkeyle alevlendi: “Hain olan ben miyim?” diye bağırdı. “Beni her zaman hor gördünüz! Babamızın bana sundukları, sana sunduklarının yanında nedir ki? Sen ve diğer kardeşlerime kutsal hediyeler yaparken beni hep dışladın!” Tun, gözleri yaşlı bir halde yanıtladı: “Babam seni kutsal bir amaç için seçmişti, ama keşke seni kundaktayken öldürseydi.” Bu sözler, Barak’ın kalbindeki nefreti iyice alevlendirdi. Gözleri öfkeyle parladı ve Drazinlerine emretti: “Götürün onu!”

Tun’un esareti, günlerce süren acımasız işkencelerle devam etti. Barak, kardeşinin inatçı ruhunu kırana dek yılmadı. Nihayetinde, Tun boyun eğmek zorunda kaldı. Fakat onun dövdüğü silah, karanlık bir öfkenin ve çaresizliğin yankısıyla dövüldü; bu yüzden kara ruhlu bir silaha dönüştü. Bu silaha Nihil adını verdiler. Nihil, uzunca bir kılıçtı ve kana susamıştı; düşmanlarının en ufak yarasını bile sonsuz bir azaba dönüştürebilecek kadar lanetliydi. Kanla beslendikçe güçlenen kılıç, yaralarını küçültürken, yaralananın ruhunu derin bir boşluğa sürüklüyordu. Nihil’in açtığı her yara, bir ömür boyu sürecek bir kederin habercisiydi.

Bu sırada, Agälä’nın Bahçeleri’nde bilge Duräl, çocuklarını çağırmıştı. Ancak Tun, bu çağrıya katılmamıştı; yerine, cesur oğlu Chaldan gelmişti. Duräl, torunu Chaldan’a döndü ve Tun’un nerede olduğunu sordu. Chaldan, babasının, büyükannesi Agälä ve amcası Barak’ın ziyaretine gittiğini anlattı. Duräl’ın yüzü şaşkınlıkla gölgelenirken, “Barak hâlâ bir hain olarak aranıyor. Agälä ise uzun zamandır bu bahçelerin dışına adımını atmadı,” dedi. Bilge Aazbarga, sessizliği bozdu: “Bu bir tuzaktır, baba. Tun’u bulacağımız yer Gaabr’dır.”

Duräl’ın yüzü sertleşti; gözlerinde bir savaşın kıvılcımı belirdi. Oğullarına ve torunu Chaldan’a emir verdi: “Diyarlarınıza dönün ve ordularınızı hazırlayın.” Çelikten bir kararlılıkla sözlerine devam etti: “Bu savaş, yalnızca kılıçların değil, kadim kan bağlarının ve ihanete karşı duyulan öfkenin savaşı olacak.”

Gaabr’ın karanlık tahtında oturan Barak, üvey babasının ve kardeşlerinin yaklaşan ordusunu duyduğunda, dudaklarında bir zafer gülümsemesi belirdi. “Sonunda geliyorlar,” diye mırıldandı, sesi zehirli bir yılanın tıslaması gibiydi. Kendi ordusunu savaşa hazırladı; bu çatışma, uzun zamandır özlemini duyduğu intikamın şafağıydı. Bu sefer elinde tuttuğu ruhları tüketen kadim kılıcı Nihil ile hükmetme arzusundaydı.

Ve böylece, savaşın kara bulutları ufukta birikmeye başladı; kan, ihanet ve amansız gücün dansı; kutsal ve lanetli silahların çınlaması, destansı bir mücadelenin başlangıcıydı.

Bölüm : 22.11.2024 20:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...