
Aazbarga, kardeşi Han’ın acı kaybının ve onun kavminin yaşadığı felaketlerin derin kederiyle sarsılmıştı. Bu yas dolu anlarda yanına gelen Thalassir, ağır bir haber getirdi: Han’ın oğlu Tural’ın yasaklı bir hayvanı öldürdüğünü ve bu günahın Tanrı İn tarafından kavmin üzerine büyük bir lanetle karşılık bulduğunu söyledi. Ardından, Thalassir’in sesinde yankılanan tuhaf bir kararlılıkla, “Artık yeni kral sensin,” diyerek elinde tuttuğu Ulta Tacı’nı Aazbarga’ya uzattı. Bu taç, yıkılan Hnub şehriyle birlikte toprağa gömülmekten kurtulan tek kutsal mirastı.
Aazbarga, tacı ellerine aldı; fakat gözleri kararlılıkla parlıyordu. “Ben bir kral değilim,” dedi, sesi hüzünle ama aynı zamanda kesinlikle yankılandı. “Bu taç, kardeşim Han’ın yaşayan tek oğlu Dural’a aittir. Tacı ona götüreceğim ve babasının kavminin mirasını devretmek için onunla konuşacağım.”
Thalassir tam bu karara itiraz edecek gibi olmuştu ki, ansızın duraksadı. Yüzündeki ifade, sanki uzak bir yerden, görünmeyen bir güçten gelen bir mesaj almış gibi değişti. Sessizce başını eğdi ve geri çekildi.
Aazbarga, Dural’ın topraklarına vardığında, onu büyük bir coşkuyla karşılayan yeğeni Dural’ın mutluluğu hemen göze çarpıyordu. Dural, dedesi Dural’ın ilk uyandığı topraklara yerleşmiş, kavminin yeniden kök salmasını sağlamıştı. Aazbarga’nın beklenmedik gelişi Dural’ı hem şaşırtmış hem de sevindirmişti. Ona sımsıkı sarıldı ve merakla, “Amca, beni gördüğüne sevinmedin mi?” diye sordu.
Aazbarga, yüzünde hafif bir tebessümle, “Senin iyi olduğunu görmek beni mutlu etti,” dedi. Ardından gözleri karardı ve cümlesini tamamladı: “Ama baban…”
Bu sözler Dural’ı sarstı. “Babam mı? Ona bir şey mi oldu?” diye feryat etti. Aazbarga, babasının sefere çıktığını, seferde fenalaştığını ve kardeşi Tural’ın bir Drazin’in tuzağına düşerek kutsal bir hayvanı öldürdüğünü, bunun sonucunda kavminin İn’in gazabına uğradığını anlattı.
Dural’ın gözleri yaşlarla doldu. Derin bir çaresizliğin içine çekilirken, sessizce Aazbarga’nın yanından ayrılıp odasına çekildi. Aazbarga, yeğenine yasını yaşaması için zaman tanıdı, ancak ardından ona bir mektup göndererek görüşmek istediğini iletti.
Mektubu alan Dural, hüzünlü ama kararlı bir ifadeyle Aazbarga’nın yanına geldi. Aazbarga, Ulta Tacı’nı uzattı ve diz çökerek, “Bu taç sana ait, Dural. Sen bu diyarın yeni kralısın. Sana uzun bir ömür ve Zin halklarına adaletle hükmedeceğin bir krallık diliyorum,” dedi.
Dural, tacı başına koyduğu anda, tanrı İn’in sesi göklerden yankılandı:
“Sen bir kral olarak doğdun. Fakat şimdi diz çökme vakti senin için geldi. Karşında diz çöken Aazbarga’ya itaat et ve onun önünde eğil. Emirlerime karşı gelirsen, helak olanlardan olacaksın.”
Dural, bu buyruğun ağırlığı altında donakaldı. Ardından, ansızın Aazbarga’yı yerden kaldırdı ve tacı onun başına koydu. Aazbarga şaşkınlık içinde dururken, Dural diz çöktü ve güçlü bir sesle, “Çok yaşa Aazbarga!” diye haykırdı.
Bu sahneye tanık olan Hanar kavminin kalan üyeleri, yeni kralın kararı karşısında Aazbarga’ya diz çöktüler ve bir ağızdan, “Çok yaşa Kral Aazbarga!” diye bağırdılar.
Aazbarga, gördüğü bu manzara karşısında Thalassir’in tebessüm eden yüzünü fark etti. O an, yaşadıklarının Tanrı İn’in yazgısı olduğunu anladı. Bu yazgıya karşı gelmek mümkün değildi.
Ve böylece Aazbarga, İn tarafından kutsanmış bir kral olarak, kendi şehri Aphis’e doğru yola çıktı. Ulta Tacı artık onun başındaydı; kaderi ise Zin diyarlarının üzerinde parlayan bir yıldız gibi yol gösteriyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
