16. Bölüm

16.Bölüm Bilge Kral ve Ejderha Dhazzhargonnath

İbrahim Kuru
zehhin

Gök kubbenin altında yankılanan kehanetler, Zin diyarının sonunu getirecek bir karanlığın yükseldiğini fısıldıyordu. Bu karanlığın kaynağını bulmak, kadim bilge Aazbarga’nın omuzlarına yüklenen ağır bir görevdi. Gözleri, Aibar adını verdiği kadim küresiyle açılırken, gölgeler ona bir gerçeği fısıldadı: Karanlığın kalbinde, Helara ve onun çocukları vardı.

Aazbarga, Zin’in yüce büyücüsüydü; bilgelik ve irfanın kadim temsilcisiydi. Gökyüzü ve toprağın derinliklerine hükmeden bilgisi, Zin’de eşi benzeri olmayan bir güce dönüşmüştü. Ancak bu sefer karşısındaki düşman, sıradan bir kötülükten fazlasıydı. Karanlık büyülerle donanmış Drazin Kraliçesi Helara, kötülüğün özünden gelen çocuklarını Zin’e bela etmek için hazırlıyordu. Aazbarga, bu tehdidi ortadan kaldırmanın diyarın kaderi için zorunlu olduğunu biliyordu.

Aazbarga, Helara’nın karanlık ve hain izlerini Zin’den silmek için yola çıktığında, Aphis şehrinin yüksek yamaçlarından aşağıya inerken omuzlarında sadece bir kralın değil, Zin’i kötülükten arındırma göreviyle yüklenmiş bir bilgenin sorumluluğunu taşıyordu. Günler süren yolculuğu, onu göğün uçsuz bucaksız maviliğiyle denizin derin, karanlık huzurunun buluştuğu yere, Hithis Denizi’nin büyülü kıyılarına getirdi.

Deniz sanki sonsuz bir uyum içinde dinleniyordu. Ancak bu dinginlik, Aazbarga’nın dikkatinden kaçmayan bir hareketle bozuldu. Ufukta, dalgaların üzerinde devasa bir varlık belirdi. O kadar büyüktü ki, sanki deniz onun yıkanması için yaratılmıştı. Gövdesi, denizin yüzeyini gölgeleyen dağlar gibiydi; mavi pulları ışıkla dans eden yıldızlar gibi parıldıyor, her bir hareketi doğanın ritmini değiştiriyordu. Kanatları açıldığında ufku kaplıyor, rüzgarın sesi bir zamanlar unutulmuş bir kadim şarkıya dönüşüyordu.

Bu heybetli yaratık, suyun yüzeyinde Aazbarga’ya yaklaştı. Devasa başını yavaşça kaldırıp, derin ve bilge gözlerle onu süzdü. Gözleri, yüzyılların ağırlığını ve Zin’in köklerinden beri saklanan sırları taşıyor gibiydi. Kalın ama melodik bir ses, dalgaların üzerinden yankılanarak Aazbarga’nın ruhuna dokundu:

“Hoş geldin, bilge kral.”

Aazbarga, önünde duran bu devasa varlığa hayranlıkla baktı. Derin bir nefes alarak seslendi:

“Kimsin sen?”

Yaratık, suyun üstünde yankılanan sesiyle cevap verdi:

“Adım Dhazzhargonnath.”

Bu isim, Aazbarga’nın zihninde yankılandı. Tanıdık ama bir o kadar kadim bir yankı… Merakla bir adım daha ileri atıldı ve yeniden sordu:

“Beni nereden tanıyorsun?”

Ejderha, bir yemin gibi yankılanan alçak ama güçlü sesiyle konuştu:

“Sen doğmadan önce ben buradaydım, Duräl’ın oğlu. Kadim zamanlarda, Zin’in şekillendiği ilk anlarda, ben ve kardeşlerim Tanrı İn tarafından yaratıldık. Biz, onun iradesini taşıyan üç Thod’duk.”

Aazbarga’nın gözleri irileşti. Önünde duran bu varlık, yalnızca bir ejderha değil, hakkında efsanelerde bile bahsedilmeyen, varlığı unutulmuş bir Thod’du: su ejderi Dhazzhargonnath.

Ejderha, derin bir hüzünle sözlerine devam etti:

“Kardeşlerimden biri öldürüldü, bilge kral. Onu senin yeğenin öldürdü.”

Aazbarga’nın kalbi sıkıştı. Düşmanlarının hilesiyle kardeşinin düşüşünü bilmenin acısı derin bir yara gibi yeniden açıldı. Kısa bir duraksamanın ardından konuştu:

“Biliyorum. Kardeşim Han’ın oğlu Tural, babasının acısına bir çare bulabilmek için çaresizdi. Ancak düşmanlarımız onu kandırdı ve Alageyiği öldürdü. Bu onun düşüşü oldu.”

Ejderhanın bilge gözleri, Aazbarga’nın ruhunun derinliklerine işledi. Sesi bu kez teselli doluydu:

“Kardeşin için üzgünüm, bilge kral. Ancak senin de bir kardeş ve bir yeğen kaybettiğini biliyorum. Yine de kalbindeki bilgeliği ve iyiliği görüyorum. Endişelenme; yolun uzun olacak, ama yalnız yürümeyeceksin.”

Bu sözler, Aazbarga’nın ruhunda kopan fırtınayı bir nebze yatıştırdı. Ejderhanın varlığı, geçmişin tanığı olduğu kadar geleceğin rehberi gibiydi. Hithis Denizi’nin dalgaları, bir yolculuğun değil, kadim bir kehanetin başlangıcını işaret ediyordu.

Ejderha, devasa yüzgeçleriyle suyun yüzeyinden yükseldi. Kanatları öyle büyüktü ki, açıldığında Aazbarga’nın çevresini gece gibi karanlığa bürüdü. Ejderha eğildi ve Aazbarga’yı sırtına aldı. Birlikte göğe yükseldiler; ejderhanın devasa kanatları her çırpışta Hithis Denizi’ni bir fırtına gibi köpürtüyordu.

Gökyüzünde yükselirken, Aazbarga seslendi:

“Eğer bir Thod’san, görevin nedir?”

Ejderhanın sesi rüzgarla karışarak yankılandı:

“Bunu zaten biliyor olmalısın, bilge kral.”

Aazbarga, Thod’ların Duräl’ın soyuna hizmet için yaratıldığını biliyordu, ancak Dhazhargonnath’ın varlık sebebini öğrenmek istiyordu. Ejderha, Aazbarga’nın sessiz merakını hissederek kadim sesiyle konuştu:

Tanrı İn beni, Zin’in ufuklarına yazılmış bir kehanetle yarattı. Bana dedi ki: Gökyüzüne yalnızca üç kez kanat çırpacak, üç ruhu sırtında taşıyacaksın. İlki bir bilge olacak, onunla hakikatin yollarında yürüyeceksin. İkincisi bir şair olacak, onunla Zin’in şarkısını yeniden yazacaksın. Üçüncüsü ise bir savaşçı olacak, onunla Zin’in kaderini değiştireceksin.

O zamandan beri Hithis’in derinliklerinde bekledim, dalgaların altında büyüdüm. Gözlerim ufukları taradı, yıldızlar kadar eski, sessiz bir sabırla. Seni gördüğümde, ilk binicimin geldiğini anladım. Sen, bilge kral, kaderimin ilk yankısısın.

Bu sözler, Aazbarga’nın omuzlarındaki yükü daha da ağırlaştırırken, yüreğinde bir kararlılık filizlendi. Dhazhargonnath, sadece bir araç değil, kaderinin en büyük işaretiydi.

Merfolc şehrine vardıklarında , ejderha ona veda etti.

Bölüm : 22.11.2024 20:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...