
Gece, Merfolc’un üzerinde sessizce uzanırken, Aazbarga ağır adımlarla kardeşi Thelen’in taht salonuna girdi. Thelen, uzun zamandır görmediği abisini karşısında görünce hem şaşkınlık hem de mutlulukla yerinden kalktı. Ancak Aazbarga’nın yüzündeki kararlı ifade, sıradan bir ziyaret için gelmediğini açıkça belli ediyordu. Kısa bir selamlaşmanın ardından Thelen, “Aazbarga, uzaklardan gelen bu ziyaretin sebebi nedir? Gözlerin, taşıdığın bir sırrın ağırlığını saklayamıyor,” diye sordu.
Aazbarga, sessiz bir nefes alarak konuşmaya başladı. “Thelen, sana bir haber getirdim. Helara yaşıyor.”
Thelen, duyduğu bu sözle irkildi. Helara’nın adı bir şimşek gibi zihnini sarstı. “Helara mı? Ama bu nasıl mümkün olabilir? Herkes onun ve çocuklarının yüzyıllar önce yok olduğunu düşünüyordu. Onları gören olmadı. Karanlığın efsaneleri bile artık onları unuttu.”
Aazbarga, kardeşinin şaşkınlığına aldırmadan devam etti. “O hayatta, Thelen. Ve ben onu aramak için yola çıkacağım. Eimir Ormanları’na doğru.”
Thelen, abisinin kararlılığını gördü, fakat kalbindeki endişe büyüyordu. “Helara… Eğer o hâlâ yaşıyorsa, varlığı bu Zin için ne anlama geliyor, Aazbarga? Yüzyıllardır onun adı gölgelerle anılıyor, lanetlerin habercisi olarak.”
Aazbarga, kararlı bir tonda, “Onun gerçeği zamanla açığa çıkacak, Thelen. Şimdi bana düşen, onun izini bulmak. Her şey o zaman netleşecek,” dedi.
Gece ilerlerken Thelen, abisini büyük bir misafirperverlikle ağırlamak istedi. “Odamı sana bırakayım, Aazbarga. Bu gece rahatça dinlen.”
Fakat Aazbarga, nazik bir el hareketiyle bu teklifi reddetti. “Hayır, kardeşim. Misafirlere ayrılan odada kalmam yeterli.”
Thelen, itiraz etmek yerine başıyla onayladı ve en iyi odaların hazırlanmasını emretti. Aazbarga, Merfolc’un sessizliğine karışarak odasına çekildi ve sabahın ilk ışıkları için dinlenmeye koyuldu.
Sabah, altın ışıkların ufukta dans etmeye başladığı anda, Aazbarga odasından çıktı ve yola koyulmadan önce Thelen’le bir kez daha buluştu. Thelen’in yüzünde hâlâ derin bir endişe vardı. “Aazbarga, bu yolculuk tehlikelerle dolu olabilir. Seni yalnız göndermemem gerektiğini hissediyorum. Tunari okçularından bir grup sana eşlik etsin. Eimir Ormanları’nın ne barındırdığını kimse bilemez.”
Fakat Aazbarga, bu teklifi de kararlılıkla geri çevirdi. “Kardeşim, bu benim yolum ve yalnız yürünmesi gereken bir yol. Eğer kader, karşıma düşmanlar çıkaracaksa, yalnızca benim bileğim ve irademle bu yolculuğu tamamlamalıyım. Tunari okçuları bana bir zırh sağlayamaz. Kendime güvenmeliyim.”
Thelen, bu cevabın karşısında susmak zorunda kaldı, ama içindeki huzursuzluk dinmek bilmiyordu. Abisini son bir kez kucakladı, “O zaman dikkatli ol, Aazbarga. Yolun gölgelerden arınmış olsun,” dedi.
Aazbarga, kardeşine başıyla selam vererek, atına bindi ve Eimir Ormanları’na doğru yola koyuldu. Sun, yavaşça yükselirken, Aazbarga’nın silueti ufukta kayboldu. Thelen, onun ardından uzun süre bakakaldı, kalbinde Helara’nın adıyla karışmış bir huzursuzluk yankılanıyordu. Çünkü abisinin aradığı kadim gölgeler, yalnızca bir kişiyi değil, tüm diyarı etkileyebilecek bir güç taşıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
