3. Bölüm

2.BÖLÜM: ZAMANIN İLACI

Zehra Toplu
zehraatpll_8

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şarkılar: Cem Adrian- Kül,

                

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm 2

 

 

 

 

"Zaman her şeyin ilacıdır."

Bazen bir deniz kenarında oturup her şeyden habersiz bir şekilde dalgaların üzerine geldiğini hissedersin.

Bazende o kumlar ayağına yapışır ve kurtulmaya çalışırsın. Ayağından biraz da olsan arınırsın ama her zaman bir izi kalır.

Bu evrende, bu hayatta ne yaparsan yap her şeyin bir izi kalır.

Herkesin hayatında iki bölüm olurdu. Bir tarafta iyiler; bir tarafta ise kötüler olurdu ama benim hayatımda iki bölüm yoktu. Ben hep kötülerle beraberdim. Kaderim buydu benim. Bazen saygı duyuyordum kaderime, bazen de artık dayanamıyordum. Canım yanıyordu. Yüzümün güldüğünü hatırlamıyordum bile.

Büyük bir depodaydım. Önümde bir küvet içerisine ise buz ve soğuk su koyuyorlardı. Üzerimi çıkarmışlardı. Karşılarında sütyenim ve iç çamaşırımla kalmıştım. Eldivenler elimde yoktu. O adamın yaptığı H harfimde elimin üzerinde daha çok belirginleşmişti. Sırtımdaki tırnak izleri, kırbaç, morluklar hepsi ortadaydı.

İçeriye yine o adam girdi. O da aynı Kenan gibi acımasızdı. Gözleri her zerremde dolaştı. Utanarak beni tutan adamın arkasına geçtim fakat beni arkasından iğrenerek çıkardı. Saçlarım sırtımdaki yaraları bir duvar gibi örtmüştü.

İri yapılı adam emir veren adamın yanına geçti, "Yaman Bey, her şey istediğiniz gibi hazır." Yaman mıydı ismi, bu ismi sanki daha önce duymuştum. Başını salladı ve diğer adam dışarı çıktı.

"Saçlarını toplayın, atın içine." dedi küveti işaret ederek.

"Hayır, saçıma dokunmayın!" yaralarımı, acılarımı kimse görsün istemiyordum. Yaman kaşları çatık bir şekilde yanıma geldi. Kolumu sertçe çekip kendine yapıştırdı, kulağıma doğru eğildi.

"Burada kuralları ben koyarım, sende itaat edersin. Anlaşıldı mı?" cevap vermedim. Diğer eli öfkeyle saçımı tuttu. "Anlaşıldı mı!?" diye bağırdı. Hızlıca başımı aşağı yukarı salladım. "Güzel." dedi ve saçlarımı topladığı sırada duraksadı. Sırtımdaki izleri görmüş olmalıydı. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. O anda kokumu hafiften içine çekti sanki önceden bu kokuyu biliyormuş gibiydi. Saçlarımı topladı ve geriye doğru gitti. Başıyla arkamdaki adama işaret verdi ve beni o suya doğru götürdü. Çırpınıyordum ellerinde, kurtulmak istiyordum.

Zorlukla da olsa gitmiştim. "Durun, bir şey söyleyeceğim." dedim. Arkamdaki adam Yaman'a baktı. Yaman ise başını salladı ve önüme kadar geldi. Boyu en fazla 1.90 vardı. Ben kaçtım bilmiyordum. "Bu suya gireceğim ama bana önce bilekliğimi verin." dedim yalvarırcasına. Yaman kaşlarını çattı. Kollarını arkasında bağladı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

"Ne bilekliği küçük hanım?" dedi yüzümü süzerek. Yüzümü biraz geriye doğru çektim. Daha çok yaklaştı.

"Birsi bilekliğimi aldı, geri verin onu bana!" diye bağırdım. Yaman kahkaha attı. "Gülme iğrenç adam!" dedim ve kahkahası gülümsemeye dönüştü.

"Hmm, iğrenç adam he?"

"Öylesin."

"Koyun içerisine." dedi bir anda.

"Hayır, hayır!" dedim ama bir bacağım suya girmişti bile, acıyla çığlık attım. "Bırakın beni!" Bir el arkamdan beni suyun içerisine itekledi. Sırtımdaki yaralar yüzünden sırtım sızlıyordu. Titremeye başladım.

"Kenan Yargı nerede?" dedi Yaman. Gözlerimi zorlukla ona çevirdim. Gözleri öfkeden kızarmıştı. Başımı sadece iki yana salladım. Soğuktan konuşamıyordum. Başını eğdi derin bir nefes aldı ve geri gözleri gözlerimle buluştu.

"Bak adını bilmediğim yabancı, bize Kenan'ın yerini söyle ve seni bırakalım." alayla güldüm ve yanağımdaki iki gamzeye şaşkınlıkla baktı. Neden bu kadar şaşırmıştı ki?

"Ben Kenan'ın nerede olduğunu bilmiyorum. Hatta tanımı-" elini sertçe küvetin kenarına vurdu. Korkuyla kollarımla yüzümü kapattım.

"Ama onunla aynı nikah masasına oturabiliyorsun!" dedi sertçe. Haklıydı ama ona söyleyemezdim kim olduğunu, kim olduğumu; nerde olduğunu söyleyemezdim. Yoksa beni bulursa bu sefer yaşatmazdı. "Bana cevap ver, korkak olma. O şerefsizin teki nerde!?"

"Bilmiyorum, anlamıyor musun!?" dedim kollarımı yüzümden çekip bağırarak. Başını aşağı yukarı salladı ve bir anda eli ensemi sertçe kavrayıp suyun içinde koydu. Acıyla bağırdım, boğuluyordum. Ellerimi suya defalarca vurdum.

Bugün denizin dalgaları değildi üzerime gelen. Üzerime bugün deniz dalgalarıyla beraber geliyordu. Tanrım gücüm kalmadı. Artık yaşamak bile istemiyorum. Bana bu işkenceyi çektireceklerine beynimi patlatsınlar istiyorum.

"Abi dur!" dedi bir kız. "Çıkar kafasını." dedi yalvarırcasına, bir süre sesler kesildi. "Lütfen abi." dedi kız. Yaman kafamı suyun içerisinden çıkardı. Defalarca öksürdüm. Nefes alamıyordum.

"Canım kardeşim," dedi Yaman. "Neden her işime karışıyorsun?"

"Aynısı bana yapılsa ne yapardın ha?" Yaman'nın gözlerine öfke doldu. "Evet öfkelenirdin." dedi ve Yaman'nın kolunu tuttu. "Belki de annesi ve babası da onu bekliyordur." kız başını omzuna düşürdü. "Bırakalım gitsin." Başımı şaşkınlıkla kıza çevirdim. Bana gülümseyerek ve sanki acıyarak bakıyordu. Gözlerimi Yaman'a çevirdim ve bana nasıl bakıyordu bilmiyorum ama çok fazla değişikti.

"Üzerine bornoz verin gitsin." dedi bir anda. Kardeşi onun için çok değerliydi galiba. Suyun içinden zorlukla çıktım. Kız sanki beni böyle yarıçıplak beklemiyor gibiydi. Yaman'a öyle bir baktı ki kafasını kaldırıp kardeşine bakamadı.

Yanımdaki adamın elinden bornozu alıp giydim. Ayaklarım çıplaktı. Saçlarımı bornozumun altından çıkarıp yerdeki eldivenlerimi gördüm. Koşarak aldım ve hemen elime giydim. Bilekliğime ne olmuştu bilmiyordum. Kapıya doğru ilerledim ve bir anda duraksadım. Arkamı Kızın olduğu tarafa doğru çevirdim.

"Bir tane silah var mı, korunma amaçlı." dedim ve Yaman kaşları havalandığı sırada bana döndü.

"Neden sana güveneyim?"

"Ne?"

"Ne mâlum bizi o silahla vurmayacağın?" dedi yanıma doğru gelerek.

"Senin gibi kötü birisi değilim, ben sadece..." dedim ve ağızımda çıkanları kulağım sanki duymuyordu. Yaman aramızda bir karışlık mesafe bırakarak bana doğru eğildi.

"Sadece ne?" dedi. Yutkundum ve ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Sadece dışarıdaki insanlardan korunmak için." dedim sadece. Tabikide saçmaydı.

"Dışarıdaki insanlar mı sırtını bu hâle getirdi." sorusu karşısında bir an afalladım. Tekrar yutkundum ve tekrar.

Bir süre sessiz kaldım. "Verecek misiniz silah?" dedim. Yaman başını geriye doğru çekti ve göz devirdi. Eli beline doğru gitti. Belindeki silahı çıkarıp elime doğru uzattı. Hızla elinden aldım ve demir kapıdan hızla çıktım.

İki gündür, orada tutuluyordum. İki gün önce yani 26 Ocak, doğum günümde kar daha fazla yağıyordu. Bugün ise daha az yağıyordu ama dışarısı çok soğuktu. Üzerimde sadece bir bornoz vardı. Ayaklarım çıplaktı. Sokak sokak gezmiyordum öylece. Nereye gidecektim bilmiyordum. Ya sokakda kalacaktım ya da geri yaşadığım yere gidecektim ve her zamanki gibi itaat ederek ikinci seçeneği seçtim.

Şu an çocuk olmak istiyordum. Nedensizce gülmek ama şimdi beklediğim nedensizce ölmek. Ben ölüyordum. İsmimin anlamı gibi gülüşü güzel değildim. Ben gülmek nedir, nasıl bir duygudur bilemezdim. Kaybolmuş bir çocuk düşünün, tek amacı evini bulmak ama bilmiyor ki evi çok uzak. Belki de hiç yoktu.

O lanet evin bahçesinde duruyordum. Işıklar kapalıydı. Elimdeki silahı iç çamaşırımın yanına sıkıştırdım. Olacakları biliyordum her zaman ki gibi. Gözlerimi kapattım ve açtım. Elimi kaldırıp kapıyı çalacağım sırada bir el belimi ve bir el de ağızımı kapattı. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım.

"Ses çıkarma, görüşeceğiz seninle yabancı." bu ses, bu ses Yaman'a aitti. İşte şimdi ölüyordum. Kenan'ın yerini bildiğimi öğrenmişti. Sırtım göğüs kafesine yaslıydı. Yaman el işaretiyle bir kaç adam içeri girmek için kapıyı kırdılar. Başımı iki yana salladım. Sönüm gelmişti. Başımı yan tarafa çevirdim ve o beni kurtaran kızı gördüm. Bana hüzünle bakıyordu ve başını iki yana salladı. Gözümden yaşlar akmaya başladı.

"İçeride kimse yok." adamlardan biri dışarıyı çıktı. Nasıl yoktu, nereye gitmişti ki? Yaman'nın ağızındaki eli daha çok baskı uyguladı. Başımı iki yana salladım. Bir anda saçımdan tutup evin duvarına yapıştırdı.

"Benimle oyun mu oynuyorsun sen!?" dedi ve başımı iki yana salladım. "Ara onu!" dedi şaşkınlıkla gözlerimi açtım.

"Ne?"

"Sana onu ara dedim!" ellerimle kulaklarımı kapattım. Yine o kız geldi ve Yaman'nın kolunu tuttu.

"Abi böyle yaparak onu korkutuyorsun." dedi ve Yaman omzunun üzerinden kıza baktı. Kızın gözleri doldu ve eli karnına gitti. "Benim intikamımı ondan alamazsın." Yaman'nın saçımdaki eli gevşemeye başladı. Derin bir nefes alıp yere çöktüm, dizlerimi karnıma toplayıp alnını dizlerime yerleştirdim.

"Tayfun!" dedi Yaman birini çağırarak.

"Buyur, kardeşim." dedi çağırdığı adam.

"İşkence odasına kapatın bu kızı." Başımı korkarak kaldırdım ve ikisi de bana bakıyordu. Kız ise eliyle ağızını kapatmış dolu gözlerle beni izliyordu.

Ölüyordum. Kimsem yoktu, ben kimdim? Neden böyleyim ki? Hayat neden hep bana kötü? Neden bende başka genç kızlar gibi çiçekli elbiseler giyip çimlerin üzerinde uzanamıyordum? Neden hep korkuyordum? Zaten korkunun en büyüğünü yaşamıştım. İşkencenin en âlasını da yaşamıştım.

🥺

Kaç gündür bu işkence odasındaydım bilmiyordum. Küf kokusundan ve tozlardan artık nefes almakta zorlanıyordum. Bir sandalyenin üzerinde ellerim arkadan ve ayaklarımda bağlıydı.

Yaman beni buraya gönderdiğinden beri yanıma gelmemişti. Bilekliğime ne olmuştu. O benim en değerlimdi. Üzerimde sadece bir bornoz vardı. Üşüyordum. Sandalyenin arkasından dolayı yaralarım acıyordu.

Odanın kapısı açıldı. İçeriye Yaman girdi ve üzerinde siyah bir tişört, siyah bir eşofman vardı. Ayağında ise bostal bir bot vardı. Zorla sanki yataktan kaldırılmış gibiydi. Saçları dağınıkdı. Fazlasıyla çekici biriydi. Elleri arkada bağlı bir şekilde bana doğru yürüyordu. Tam önümde durdu ve bana doğru eğildi.

"Günaydın yabancı." dedi. Bir şey diyemedim. Güldü ve duruşunu dikleştirdi. "Sanırım hâlâ bana alışamadın he yabancı?" yine cevap vermedim. Başını omzuna düşürdü ve masum bir şekilde baktı. "Korkma benden, herkes gibi bende okuluma gidiyorum. Bazende işte beni sinirlendiriyorlar ve bende böyle birine bürünüyorum." Masum bakan gözlerinin yerini öfke aldı ve omzunu dikleştirdi ve tekrar bana doğru eğildi. "İntikam için, her şey." dedi. Başımı bu sefer salladım ve yutkundum.

"Ne istiyorsun?" dedim sadece. Elini önünde bağladı.

"Kenan'ı," dedi ve kaşlarımı çattım.

"Ben onu tanımı-"

"Evini nerden biliyorsun o zaman!" elini yanındaki duvara sertçe vurdu. Korkarak başımı eğdim. "Başını kaldır!" dedi ama kaldıramadım. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Eli sertçe çenemi tuttu. Yüzüyle yüzüm arasında bir karış mesafe kalmıştı.

"Lütfen bırakın beni, size yalvarırım." gözlerine öfke doldu. Çenemdeki eli daha çok baskı yaptı.

"Bana onun yerini söyle, seni bırakayım," dedi ve daha çok yaklaştı.

"Bilmiyorum." dedim ve Yaman derin bir nefes verdi. Elini çenemden çekti ve önümde diz çökerek ayağımı çözmeye başladı.

"Ne yapıyorsun?" cevap vermeden ayağa kalkıp elimi de çözmeye başladı. Elimi de çözdükten sonra ayağa kalktım zorlukla. Bir adım attığım sırada ayağıyla ayağıma çelme taktı ve sırt üstü yere düştüm. Bir anda üzerime geldi. Elindeki iple ellerimi bağladı.

"Kafayı mı yedin sen, bırak beni!" dedim ve belindeki kemeri çıkardı. Korkuyla gözlerimi açtım.

"Sana son kez soruyorum," dedi ve kemeri iki kat yaptı ve boynunu çıtlattı. "O piç kurusu nerde?" Gözlerim doldu ve başımı iki yana salladım.

"Bilmiyorum." dediğim an kemeri karnıma vurdu. Acıyla bağırdım. Kemeri yüzüme vurdu. Çığlıklarım arasında ağlamamı bile duyamıyordum.

Üzerimden çıktı ve ayağıyla ters dönmemi sağladı. Kemeri daha kapanmamış yaralarıma vurdu. Çığlığım daha çok yükseldi. Gözlerim kararmaya başladı. Artık acıyı hissedemiyordum.

Acının bir tarifi yoktu, büyük veya küçük. Bir kere o kalbe bir bıçak saplanıyordu. Artık ağızındaki çığlık sesini duymuyordun, artık kalp çığlığını duyuyordun...

~~~

Selaaammm

Biraz geç kaldım ama affedin beni, zamanım yok fazla ama şunu unutmayın sizleri cokkk seviyorummm 😘🤭

Yorum ve oylarınız eksik etmeyinnn ❤💕

 

Bölüm : 01.12.2024 20:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...