36. Bölüm

35.BÖLÜM: MÛNİS

Zehranur Alkan
zehranurr

Bil ki, bir yaktığın ateş bir başkasına hiç benzemez...

BARLAS'TAN;

Kollarımda ki kadın huzurlu uykusunu uyurken saçlarını öperek yataktan kalkıp odadan çıktım.

Dış kapıyı yavaşça açıp sedire oturup kafamı arkamdaki tahtaya yaslayarak gözlerimi kapadım.

Şu aralar hiçbir şey istediğim gibi gitmiyordu.

Elimi nereye atsam yüzüme gözüme bulaşır olmuştu.

Her şeyi hallederim diye düşündükçe halledemediğim şeyler ayağıma takılıp sendelememe neden oluyordu.

Sıkıntıyla nefes verdiğim sırada masaya konan bardakla gözlerimi açtığımda Selim yanıma oturmuş bana bakıyordu.

Selim ile bakışıp masaya koyduğu bardağı elime alarak buz gibi havada sıcak kahvemi yudumlamaya başladım.

Ne Selim’den ses çıkıyordu ne de benden. Selim yaşadığım sıkıntıyı anlayarak “Neyin var? Neden uyumadın?” diye sorduğunda yeniden sıkıntıyla soludum.

Aslında birçok problemim vardı ama en büyük problem şu anlık işlerimdi.

Selim hala bana bir cevap almak için bakarken “Sevkiyat ile ilgili sıkıntı varmış Selim!” dediğimde Selim gergince yerinde kıpırdanırken “Her şey yolundaydı bir sıkıntı olmayacaktı hani!” dediğinde omuz silktim.

Selim arkasına yaslanırken “Bir şeyler dönüyor ama ne bilmiyoruz, çok güzel!” dediğinde merdivenlerden bir alkış sesi yükseldi.

Selim ile ayağa kalkarken takım elbisesinin içerisinde heybetli biri kendini gösterdi. Selim ile birbirimize bakıp adama dönerken bu seferde kapının eşiğinden “Alkışlamayı kesmezsen kafana ben sıkacağım Fer!” diyen Milan baş gösterdi.

Milan yeni uyanmış bir şekilde gelen adama baktığında hiç uzatmadan “Neden geldin ne oldu?” diye sorduğunda adam bize dönüp hafiften eğilerek “Ben deniz namı değer Fernando” diyerek devam edip “Merak etme karını öldürmeye gelmedim! Nereden çıkıyor bu söylentiler?” diyerek Milan’a baktı.

Milan gözlerini kısarak “Adar’ı öldürmek istedin üstüne birde zarfla toprak gönderdin ne düşünecektim başka?” dedi.

Adının Fernando olduğunu öğrendiğimiz adam kahkaha atarken “Adar kadar zeki değilsin gerçi neden biriniz sağ diğeriniz sol kol olduğunu daha iyi anladım!” dedi.

Selim boğazını temizleyerek “Bize de açıklamak ister misin?” diye sorduğunda Fernando gömleğini düzelterek “Adar sol tarafı simgeliyor çünkü Tamay’ın beyni, Milan ise sağ tarafı simgeliyor çünkü Tamay’ın gücü!” dediğinde onay beklemişti.

Kimse onu onaylamazken arkadan tiz bir ses eşliğinde “Çok haklısın dostum ben ise onların toplamıyım değil mi?” diyerek Tamay çıktı dışarıya.1

Fernando onu onaylarken “Uykunuzu mu böldüm hanım efendi?” diye sorduğunda Tamay kıkırdadı.

Tamay’ın herife kıkırdaması sinirlerimi gereken boynumu kütleterek Tamay’a dönerek “Sen neden uyandın?” diye sorduğumda yanıma yaklaşarak “Senin varlığını hissedemedim de ondan!” diyerek koluma sarılarak başını koluma yasladı.

Fernando bize tiksinerek bakarken Milan’ın da ondan bir farkı yoktu sanki aynı kişilikli farklı insanlar gibiydiler.

Selim araya girerek “Ben onu sormamıştım aslında neden burada olduğunu açıklamanı istemiştim ama neyse, onu da öğrenmiş olduk!” diyerek oturdu.

Milan boğazını temizlerken “Bu mıç mıç halinizi bölüyorum ama” diyerek Fernando’ya döndüğünde “Sen neden geldin?” diye Selim’in sorduğu soruyu yineledi.

Fernando, biraz ilerleyip bulduğu ilk boşluğa oturduğunda bize de oturmamız için işaret verdi. Hepimiz otururken o arkasına yaslanarak “Normalde işlerim olduğu için gelmeyecektim…” demesine kalmadan Tamay sözünü keserek “Evet gelmeyecektin bana öyle söylemiştin şaşırttın beni.” dedi.

Fernando başını usulca salladığında “İlginç bir duyum aldım birileri birinin mallarına konacakmış…” dediğinde Selim sözünü keserek “Kesin bizim mallar!” dediğinde Fernando yumruklarını sıkmaya başladı.

Milan uyarır bir şekilde öksürerek “Eğer lafını biraz daha keserseniz o da sizi kesecek haberiniz olsun!” dediğinde Selim ve Tamay ağızlarına hayali bir fermuar çektirler.

Fernando şükrederken konuşmasına devam ederek “Mallar kimin henüz öğrenemedim, ben Tamay’ın mallarıdır diye uyarmaya geldim sadece!” dediğinde Tamay cıklayarak “Kimse buna cesaret edemez!” dedi kendinden emin bir şekilde.

Selim garip garip Tamay’a bakarken “Mal derken?” diye sorduğunda Milan gülerek “Bakmayın onun yasal olarak peysaj işine baktığına daha derine indiğinizde çok iyi silah tasarımcısıdır!” dediğine ikisinin de yüzünde derin bir gülümseme belirdi.

Selim yandan bir bakış atarak “Götüm!” dediğinde Tamay ona dil çıkarmış Fernando ise “Sadece silah tasarımı değil çok iyi temizlik ve nişancılığı var!” dediğinde Tamay’ın omuzları daha da dikleşti.

Ben onun bu haline gülerken kolumu omzuna atarak “Nasıl bir temizlik mesela karım?” diye sorduğumda aşağıdan yukarıya bana bakarak “İnsan temizlerim ve emin ol geriye dönüp baktığında kimse onu hatırlamaz bile!” diyerek göz kırptı.

Saçlarına öpücük kondurup onu daha çok kendime çekerek “Sen nasıl bir belasın bilmiyorum ki!” diyerek gülmeye başladım.

Onun bu tatlı hallerinin altında ki tehlikeli kadın beni biraz ürkütse de ona olan sevgim hiçbir şekilde azalmıyor tam tersi daha da artıyordu.

Fernando’nun yerinde kıpırdanmasıyla bakışlarım ona kayarken “Bir şey mi diyecektin?” diye sormamla başını sallayarak “Teklifimi düşündün mü?” diye sordu.

Derin bir nefes alıp verdiğimde “Buraya iş düşünmemek için geldik aslında!” diyerek geçiştirdiğimde oturduğu yerden kalkarak “Öyle olsun bakalım Barlas Kara İstanbul’da seni bekleyeceğim!” diyerek çıkışa doğru ilerledi.

Tamay kollarımdan sıyrılıp oturuşunu dikleştirdiğinde “Yol yorgunusun bu gece kalsaydın?” diye onu yoklarken omzunun üzerinden geriye dönerek “Başka zaman sözüm olsun işlerim var gitmem gerek!” diyerek sessizce merdivenleri inip gitti.

Hep beraber içeriye girdiğimizde Milan direk yatağına girip uyku haline girdiğinde bizde direk odalarımıza girmiştik. Tamay tekrar yatağa girdiğinde bende usulca yanına sokuldum. Kolları beni sıkı sıkı sarıp başını göğsüme yasladığında “İşler canını sıkıyorsa en azından dönene kadar Fernando’ya güvenebilirsin” dediğinde sesimi çıkarmadım.

Tamay başını kaldırıp bana bakıp tekrar eski konumuna döndüğünde “Neyse, işine karışmayayım ben senin” dediğinde yine sesimi çıkarmadım bunun üzerine “İyi geceler!” diyerek benden uzaklaşarak sırtını dönerek uyumaya başladı.

Sesli bir şekilde nefes verip bende tamamen yattığımda bir sağa bir sola uykum kaçmıştı. Tamay’ı dinleyip Fernando’dan yardım alsa mıydım yoksa oradakilere güvense miydim?

Bu ikilem arasında sıkışıp kaldığımda çoktan sabah olmuş kuşlar cıvıldamaya horoz da ötmeye başlamıştı. Yataktan kalkıp hızla ılık bir duş alıp üzerimi giyindiğimde Tamay hala uyuyor hatta uyanmaya niyeti yok gibiydi.

Sessizce odadan çıktığımda Milan çoktan uyanmış ortalığı toplamış ortalardan kaybolmuştu bile. Mutfaktan gelen tıkırtıları duyup o yöne gittiğimde Milan ve Efnan’ı bir şeyler hazırlarken görmemle şaşırıp ses çıkarmadan onları izlemeye başladım.1

Milan elindeki patatese düşman gibi davranıp soyarken Efnan’da ona kızarak “Sen cidden bunu yapmak istediğinden emin misin?” diye sorduğunda Milan’da ters ters “Yapıyorum ya işte!” diyerek bir cevap verdi.

Onların bu hali sırıtmama neden olurken Efnan bir Milan’a bir de patateslere bakarak “Yarısını yitirdin patatesi, yarısı çöpte baksana!” dediğinde Milan elinde ki patatesi yere bırakarak “Sende bir şey beğenmiyorsun!” diyerek oflamaya başladı.

Daha fazla dayanamayarak kahkaha attığımda ikisi de ürkerek bana baktığında Efnan mahcup bir şekilde “Biz mi uyandırdık?” diye sorduğunda başımı olumsuz bir şekilde sallayarak “Ben çoktan uyanmıştım” diyerek tamamen mutfağa girdim.

Sandalyeyi çekip oturduğumda “Lütfen ben yokmuşum gibi devam edin” diyerek onları izlemeye devam ettim.

Milan isteksiz bir şekilde Efnan’a yardım ederken Efnan’da sürekli eline bir şey tutuşturup yapması için onu zorluyordu. Milan sızlanmaya başlarken Efnan ona ters ters bakarak “Neden bebek gibi sızlanıyorsun?” diye sordu.

Milan tekrar oflarken “Kızım ben ne anlarım bu işlerden!” diye terslenince Efnan elini beline atarak “Kocaman adam olmuşsun bir domatesi kesemiyor musun cidden?” dediği sırada “Bence de çok haklısın!” diye bir ses işittik.

Hep beraber gelen kişiye baktığımızda saçı başı dağılmış ama dik başından bir şey eksiltmemiş bir adet Tamay ile karşılaştık.

Milan onun bu halini fırsata çevirerek “Sen önce git kendini düzelt sonra gel bana laf söyle!” dediğinde Tamay yüzünü buruşturarak mutfağı terk etti.

Milan bana dönerek “Ben asla uğraşmam bunla haberin olsun iyi dayanıyorsun!” dediğinde sırıtarak “Büyük konuşma” diyerek Efnan’ı işaret ettim.1

Milan işaretime bakarken yutkunarak “Neyse ben gidip neneye bir bakayım!” diyerek saçma bir kaçma girişiminde bulunurken “Boşuna gitme onlar erkenden gittiler” diyerek elindeki peynirleri ona uzatarak “Hadi bunlarla bir tabak hazırla” diyerek ocağın başına geçti.

Milan bir bana birde elindeki peynirlere bakarak “Yardım etmeye ne dersin?” diye sorduğunda iki elimi havaya kaldırarak “Ben seyirciyim birader kolay gelsin sana” diyerek işin içinden sıvıştım.

Onlar didişerek kahvaltı hazırlamaya devam ederken bende usulca mutfaktan çıkıp salona gittim. Selim, Sahra ve Eylül oturmuş sohbet ederken yanlarına oturarak “Ozan ile Tamay nerede?” diye sordum.

Eylül bıkkın bir şekilde nefesini dışarıya verirken “Ozan hala uyuyor Tamay ise odada bir şeyler yapıyor!” dediğinde başımı sallayarak televizyonu açtım.

Haberlerde gezinirken Tamay odadan hazırlanmış bir şekilde çıkarken “Benim biraz işim var halledip geleceğim!” diyerek çekmeceden arabanın anahtarını alıp dış kapıya yöneldi. Oturduğum yerden kalkıp yanına giderek “Nereye gidiyorsun bu saatte?“ diye sorduğumda soğukkanlılıkla “Dedim ya işlerim var halledip geleceğim!” diyerek gitti.

Milan yanımda belirirken “Nereye gidiyor bu böyle şimdi?” diye sorduğumda omuzlarını silkerek “Hiçbir fikrim yok.” Diyerek mutfağa geriye döndü.

Aklımda ki bin bir soruyla salona girdiğimde Ozan’da uyanmış ayılmaya çalışıyordu. Milan yanımıza gelip “Masa sonunda hazır hadi gelin!” diyerek hızla geriye döndü.

Hepimiz masaya geçerken ben zihnimdeki sorularla yediğim yemekten zevk bile alamazken herkes neşe ile kahvaltısını yapıyordu.

Kahvaltıyı bitirip keyif çaylarını içerken Selim ile ben işler hakkında konuşuyor diğer yandan da diğerlerine laf yetiştirmeye çalışıyorduk. Bu karmaşanın içerisinde “Ben geldim!” diye içeriye giren Tamay ile konuşmamız yarıda kesilmiş pür dikkat ona odaklanmıştık.

Bu neşesi hiç beklenmedik bir şekilde olduğu için Milan şaşkınca “Hayırdır ne bu neşe?” diye sormasıyla Tamay somurtarak “Size de iyilik yaramıyor neşelensek suç somurtsak suç!” diyerek elindeki poşetleri yere koydu.

Derin bir nefes vererek “Yine alış verişe mi gittin?” diye sorduğumda sırıtıp yerinde kımıldayarak “Kendim için değil ama kocam!” dedi.

Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda “Kendime değil derken?” diye sordum.

Tamay kıkırdayıp sandalyeye oturarak “Ay siz olanı bilmiyorsunuz!” diye bir tepki gösterdi.

Onun bu tepkisi bizi meraklandırırken hep beraber “Neyi?” dedik.

Tamay rahat bir şekilde sandalyeye oturup Eylül’ün uzattığı çayı alarak “Nenem beni aradı ve dedi ki akşama hazır olun Efnan’ın nenesi çağırmış yemeğe oraya gidecekmişiz!” dedi.

Milan ile Efnan içtikleri çayı püskürtürken benim ise elimde ki çay havada kaldı.

Tamay hala bize hevesle bakarken “Hadi biraz neşelenin ya!” dedi.

Milan önündeki peçeteyi buruşturup Tamay’a fırlatarak “Ulan avel neyine neşelenelim?” dedi.

Tamay ona göz devirirken “Ne olmuş yani biraz neşelenseniz?” diyerek duraksadığında ardından “Hem siz dün akşam biz yokken ne konuştunuz?” diyerek sorularını sıraladı.

Tamay’ın bu meraklı halleri sadece onun hoşuna gitmiş olduğu Efnan ve Milan’ın ifadelerinden belli oluyordu.

Konuya el atarak “Güzelim biz karışmasak mı onların işine?” diye sorduğumda Tamay duraksayarak önce Milan’a baktı daha sonra da elinde bardağı masaya koyarak ayağa kalkıp “Unutmuşum nenem komşudan bir şeyler almam gerektiğini söylemişti gidip onları halledeyim ben!” diyerek gözden kayboldu.

Milan derin bir nefes vererek masadan kalktığında “Biraz hava alsam iyi olacak!” diyerek o da gözden kayboldu. Ozan hala yemek yemeğe devam ederken beni dürterek “Ne oldu şimdi bunlara?” diye sorduğunda “Yemek görünce sen cidden bir farklı oluyorsun kayınço haberin olsun” dediğimde herkes kıkırdamaya başladı.

Telefonumdan bir şeyler kurcalarken tanımadığım bir numaradan gelen telefonla mutfağı terk edip dışarıya çıktım. Açıp açmamak arasında gidip gelirken telefon kapanıp tekrar çalmaya başladı bu kadar ısrarın ardından telefonu açıp kulağıma dayadığımda ilk başta ses çıkmazken sonrasında cızıltı gelmeye başladı.

Biri benimle eğleniyor diye düşünüp telefonu kapatacakken “Barlas orada mısın?” diye bir ses duymamla telefonu tekrar kulağıma götürdüm. Ses tanımaya çalışırken boğazımı temizleyerek “Kimsin?” diye sordum merakla.

Arkadan su sesi gelirken “Akif ben nasıl numaramı kaydetmezsin? Aynı masadayız şunun şurasında!” dediğimde istemsizce kaşlarım çatıldı.

Arkamda ki sedire oturarak “O kadar da önemli değilsin demek ki benim için! Ne istiyorsun kısa kes?” diyerek bacağımı bacağımın üzerine attım.

Telefondan gür bir kahkaha gelirken Ozan elinde çay ve sigarayla yanıma oturarak çayın birini önüme iterek bir dal sigara uzattı.

Bu kahkahayı duymamak için telefonu kenara bırakıp sigaramı yakarak tekrar telefonu elime aldığında “Beni zayıf halka görüyorsun değil mi Barlas?” diye sorulan soruya onaylar bir mırıltı çıkardım.

Bu konuşma artık canımı sıkmaya başladığını belli ederek “Ne istiyorsan söyle zamanımı boşa harcama benim!” dediğimde sıkıntılı bir nefes vererek “O masanda yaptığın ticaretinde artık umurumda değil! Gerçi şu an yolda ki sevkiyatının da başına geleni kimse bilemez değil mi?” dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular döküldü.

Selim bize eşlik etmek için yanımıza otururken “Bir insan kendi bacağına bu kadar hızlı sıkmaz be Akif!” dediğim dişlerimi sıkarak.

Akif yeniden gülerken “Beni bulursa kendi bacağıma kendim sıkarım merak etme!” dediğinde histerik bir kahkaha atarken “Bacağına kendin sıkarsın ama kafana ben sıkacağım Akif bekle sen!” diyerek telefonu kapattım.

Elimdeki telefonu bir köşeye fırlatarak “Biliyordum bir bokluk olacağını zaten!” dediğimde Selim sıkıntıyla arkasına yaslanarak “Dur tahmin edeyim sevkiyat ortada yok değil mi?” diye sorduğunda başımı usulca sallayarak “O herifi bana bulacaksın Selim… O herifi bulup bana getireceksin!” dedim zehir gibi bir sesle.

Oturduğum yerden kalkıp evden uzaklaştığımda sadece yol boyu yürüyüp olanlara sayıp sövmeye devam ettim. Bir kayanın üzerine otururken kendi kendime “Nasıl böyle bir hata yaparım ben?” diye sorup cevabını alamadığımda kendime daha çok sinirlenip daha çok sövdüm.

Bu döndü bu şekilde devam ederken sırtımda hissettiğim parmaklarla başımı kaldırıp gelen kişiye bakmaya başladım. Saçlarına aklar düşmüş bir amca halime gülerken “Çok düşünmeyesun evlat!” dedi ve müsaade isteyerek yanıma oturdu.

Amca karşı ki dağlara uzun uzun bakarak “Ne diye düştün habu hale de bakayum bağa?” dediğinde iç çekerek “İşler istediğim gibi gitmedi amca ondan bu öfkem” dediğimde daha da güldü “Evlisun mi?” diye sorduğunda başımı salladım.

Amcanın yüzünde acı bir tebessüm oluşurken dizimi usul usul vurarak “Bak yeğenum habu hayatta sağluğun huzurun var ise gerusu gelur habu gada kenduni paralamayasun!” dediğinde hafifçe gülümsedim.

Amcaya gülümseyerek baktığımda “Sen evli misin amca?” diye sorduğumda gözü uzaklara dalarak “Evluyum tabu!” dediğinde “Yenge nerede?” diye sorduğumda acı bir şekilde inledi. Amca gözlerini dağlardan çekmezken “Benu bekliy asul dünyada!” dediğinde kalbime bir acı vurdu.

Başımı eğip parmaklarımla oynarken “Başın sağ olsun amcam” dediğimde başını usulca sallayarak “Karunun değeruni bilesun uzmeyesun oni yarunun ne getureceğunu bilemessun yeğenum Allah tatturmasun sana habu acuyu!” dediğinde buruk bir şekilde “Amin!” dedim.1

Amca bacağımdan destek alıp kalktığında “Gidesun evune karuna sıkı sıkı sarulasun ki alsun butun öfkenu!” dediğinde gülerek başımı salladım. Amca gözden uzaklaştığında oturduğum yerden kalkıp eve doğru yürümeye başladım.

Eve yaklaştığımda Tamay’ı derenin kenarında bir şey yaparken gördüğümde adımlarımı hızlandırıp yanına gitmeye başladım. Son adımla yanına vardığımda “Güzel karım ne yapıyorsun?” diye sorduğumda dudaklarını büzerek bana bakıp “Yavru kediyi kurtarmaya çalışıyorum!” dedi.

Biraz eğilip Tamay’ın zayıf bir şekilde tuttuğu kediye baktığımda hemen işe el atıp dereye dikkatli bir şekilde inerek kediyi korkutmadan tutmaya çalıştım. Kedi soğuk suyla mayışmış olmalı ki hemen kendini ellerimin arasına bırakarak kurtulmaya çalıştım.

Yavru kediyi özenle Tamay’a uzattığım da onu sıkıca kollarına sararak ısıtmaya çalıştı. Soğuk dereden çıkıp yanlarına gittiğimde “Eve götürüp ısıtalım bu yaramazı” dediğimde Tamay başını sallayarak “Öyle yapalım sonra da evimize alalım değil mi?” diye sordu.

Bu soruyu yanıtsız bırakmayı düşünürken Tamay’ın bana acı bir şekilde bakmasına dayanamayarak “Evet öyle yapacağız ama şimdi eve gidelim ki daha çok üşümesin.” Dediğimde hızla eve gittik.

Eve girdiğimizde herkes oturmuş sohbet muhabbet ederken bende yanlarına oturdum. Tamay elindeki yavrunu hemen bir havluya sarıp ısıtmaya çalışırken onu yanımıza getirerek “Bebeğim ya nasıl da korkmuş?” dediğinde Efnan yanına giderek “Ama ben seni yerim ki!” diyerek eline alıp sevmeye başladı.

Diğer kızlarda yanına gidip kediyi mıncırmaya başlarken Selim ortada yoktu Milan ise bir şeylerle uğraşıyordu. Ozan’ın yanına kaydığımda yüzünü buruşturup kediye bakarak “Neden eve getirdiniz bu miniği?” diye sorduğunda omuz silkerek “Sokakta mı bırakalım kayınço ne yapalım istiyorsun?” diye sorduğumda yüzü daha da buruştu.

Eylül mahzun bir şekilde Ozan’a bakarak “Bizde evimize barınaktan kedi alalım mı lütfen?” diye sordu. Milan kafasını telefondan kaldırıp tek kaşını kaldırıp onlara bakarken Ozan’da yüzünü buruşturarak “Gerek var mı ki güzelim?” dedi.

Eylül’ün yüzü düşerken Milan arkasındaki yastığı Ozan’a fırlatarak “Üzme lan kardeşimi!” diye söylenirken Ozan umutsuzca başını sallayarak “Olur alırız!” diyerek iç çekti. Eylül sevinç nidaları atarken Ozan kendi kendine “Milletin kardeşine bak bir de benimkine, benim ki bana düşman sanırsam!” diyerek söylenmeye başladı.1

Tamay başını Ozan’a çevirirken “Seni duyuyorum abiciğim!” dediğinde Ozan ters ters bakarak “Bende duy diye söylüyorum zaten!” diyerek salonu terk etti.

Herkes işine geri dönerken benim aklım hala olmayan sevkiyattaydı kaybettiğimiz mallarla beraber fazlaca zarara uğramıştık ve benim şu an elimden bir şey gelmiyordu. İçimin sıkıntısı yüzüme yansımış olacak ki Milan beni kolumdan tutup “Hadi biraz dışarda oturalım” diyerek beni peşinden sürüklemeye başladı.

Dışarıya çıkıp oturduğumuzda Milan telefonunun ekranını bana göstererek “Selim’den sizin tırların plakasını alıp takibe aldım” diyerek bir yerleri işaret ettiğinde “Tırlar şu an sınırda sabit duruyorlar ve bu bayadır böyle” diyerek bana döndü.

Milan’a uzun uzun bakarak “O zaman elimizde iki ihtimal kalıyor ya mallar hala bizde ya da tırların içerisi boş” dediğimde Milan kafasını sallayarak beni onayladı. Bu konuşmanın akabinde telefonum çalarken yeniden bilmediğim bir numarayla karşı karşıyaydım.

Akif olduğunu düşüp telefonu açtığımda boğuk bir sesle “Söyle bakalım mallarını yerine mi iade edelim yoksa sana mı getirelim?” diye bir soruyla karşılaştığımda “Kimsin sen?” diye sormaktan kendimi alıkoyamadım.

Karşı taraftan bir kıkırdama sesi gelirken “Fernando ben!” dediğinde omuzlarımı düşürerek “Malları yerine gönder!” dediğimde kapatmak için hamle yaptım. Fernando devam ederken “Peki Akif’i ne yapmam gerekiyor?” diye sorduğunda ani bir öfke patlamasıyla “O herifi ben gebertirim!” dedim.

Fernando, arkadan onaylayan mırıltılar çıkarırken “Duydun işte Akif o öldürecekmiş seni korkma!” dediğinde “O da mı elinde lan senin?” diye sorduğumda yine aynı tepkiyi aldım. Tam bir şey diyeceğim esnada telefon kapanırken Milan sırıtarak “Deli bu adam hem de fazlasıyla!” diye söylenmeye başladı.

Ters bir şekilde Milan’a bakarken “Sen mi söyledin ona?” diye sorduğumda Milan kafasını olumsuz anlamda sallayarak “Biz birbirimizden pek hoşlanmayız o yüzden ben söylemedim.” Dediğinde “O zaman Tamay söyledi!” dediğimde yine kafasını sallayarak “Bugünden beri telefonu evde dışarıya çıkarken bile almadı yanına diğer günlerde de telefonuna bakmadı bile imkansız yani!” diyerek açıklama yaptı.

Sıkıntıyla oflarken Milan hala sırıtmaya devam ediyor benim ise sinirlerimi daha çok bozuyordu. Hızla Milan’a dönerek “Neden sırıtıyorsun?” diye sorduğumda Milan aynı yüz ifadesiyle “Bak Barlas işinde çok iyi olabilirsin ki öylesin ama Fernando eğer bir şey istiyorsa onu alır sen ne kadar istemesen de o bir şekilde o masaya oturur!” dediğinde oflayarak önüm döndüm.

O adamdan hiç hoşlanmıyordum onda değişik bir enerji seziyordum ama bir yandan da artık ona bir iyilik borçluydum.

Selim nefes nefese yanımıza gelirken “Fernando aradı mı seni?” diye sorduğunda başımı sallamakla yetindim.

Selim yutkunurken “Paketi adresinize gönderiyorum dedi bana ne paketi bu?” diye sordu.

İç çekip Selim’e döndüğümde “Kocaman bir paket gelince görürsün artık!” dediğimde Selim merakla bana bakıp “Tamam o zaman!” diyerek yanımıza oturdu.

Milan, ben ve Milan oturmuş rahat rahat sohbet ederken Efnan elinde kahvelerle yanımıza gelerek “Kızlarla kahve yaptık size de yapalım dedik.“ diyerek kahveleri masaya koyduğunda teşekkür ettik.

Efnan giderken Selim’de arkasına yaslanarak “Sen ne yapmayı planlıyorsun Milan?” diye sorduğunda Milan oflayarak “Ben bütün topunu ona bıraktım şu an o ne derse o olacak!” dedi.

Onu destekler niteliğinde omzunu sıkarken “Kadınlar her zaman en iyisini düşünürler merak etme sen!” dedim Ozan’ın bize katılıp “Akşama misafirlerimiz varmış nenemde toplanacakmışız” demesiyle birlik yoğun araba seslerinin gelmesi bir olurken Selim merakla yola indi.

Selim ağzı açık bir şekilde bize dönerek “Ufak bir ordu geliyor sanırsam!” dediğinde hepimiz eğilip arabalara baktık. Milan ağzının içinde bir şeyler gevelerken kulağıma yaklaşarak “Babamlar gelmiş” dediğinde bende ona yaklaşarak “Biz değil sen düşün!” dediğimde okkalı bir küfür söyledi.

Onun bu haline gülerken arabalar gelmiş boş yerlere park ettiği sırada Milan önde biz arkasında merdivenlerden indik. Herkes arabalardan inerken Milan sitem edercesine “Bu kadar insan buraya gelmenizdeki amaç neydi acaba?” dediği sırada arkamızdan “Sağa ne ula hepsuni ben çağirmişum sağa ne!” diyerek nine aşağıya indi.

Elinde baston olan iki kadın birbirine sarılırken Milan’da diğerlerine selam vererek en son bir kadına sarıldı. Kadın kırık bir Türkçe ile “Sen neler yapıyorsun oğlum böyle?” diye sorduğunda birkaç dakika annesi olabileceğine inanmamıştım bile.

Kızlar evde çıktıklarında Eylül koşarak kadına sarılarak “Anneciğim hoş geldiniz” diyerek büyüklerinin de ellerini öperek hepsine sarıldı. Tamay kulağıma yaklaşarak “Annesinin de maşallahı varmış!” dediğinde fısıltı gibi çıkan sesimle “Allah sahibine bağışlamış karıştırma orasını!” dedim.

Biz Tamay ile Milan’ın akraba dedikodusunu yaparken Milan bize ters ters bakarak gözleriyle bir şey işaret etmeye başladı. Tamay arkasını döndüğünde eliyle ağzını kapatıp beni dürttüğünde zıplayarak yürümeye çalışan bir adamla karşılaşacağımı hiç ummamıştım.

Gelen kişinin eli ağzı bağlanmış olsa o kişinin paket Akif olduğunu fark etmemle sinirlerim yine tavan yapmıştı. Herkes kurtulmak için kaçmaya çalışan adama akarken arkadan bir daha belirdi o ise halinden gayet memnun olan Fernando idi.

Bize el sallayarak “Barlas bak sana kimi getirdim!” dediğinde “Ulan nasıl bu kadar hızlı hareket edebiliyorsun sen?” diye bağırdığımda kahkaha atmaya başladı.

En sonunda yanımıza geldiklerinde Fernando yüzünü buruşturarak “Misafirlerinizde varmış! Hayırdır gelin görmeye mi geldiler?” diye sordu.

Ortalık buz kesilirken Milan dişlerini sıkarak “Sus ulan sus! Al git şu herifi şuradan!” dediğinde Fernando Akif’e bakarak “Hadi yine iyisin biraz daha fazla yaşayacaksın” diyerek adamı tutup gitti.

Tamay araya girerek “Siz ayakta kaldınız böyle hadi buyurun eve geçelim!” diyerek herkesi eve toplamaya çalışırken nene araya girerek “Misafirlerumuz açidur kizlar hemen bir şeyler hazurlayasunuz!” diyerek içeriye girdi.

Kızlar mutfağa girerken bizde boş bulduğumuz yerlere oturarak konuşanları dinlemeye başladık. Telefonumun sürekli titremesi beni rahatsız ettiği için dışarıya çıkıp arayan kişiye baktım.

Fernando aşağıdan bana seslenirken yanına inerek “Ne oldu yine?” diye sorduğumda elindeki fotoğrafları bana uzatarak “Sana önemli bir şey daha vermem lazım!” dediğinde elindekileri alarak “Bunlar ne?” diye sordum.

Fernando sıkıntı bir şekilde nefes verirken “Bizim çocuklar sizin evin yakınlarında görüyorlarmış bu adamları istersen bir araştır!” dedi. Elimdeki fotoğrafları incelerken “Çıkartamadım, belki tesadüftür!” dediğimde Fernando başını olumsuz anlamda sallayarak “Zannetmiyorum sen yine de dikkatli ve bunları araştır!” diyerek gitmek için arkasını döndü.

Fernando’yu durdurarak “Bunların karşılığında ne istiyorsun?” diye sordum.

Fernando omzunun üzerinden bana bakarak “Bunları karşılık olsun diye yapmıyorum Barlas!” dedi.

Onun bu dediğine pek inanmak istemezken devam ederek bana dönerek “Bak Barlas bazı şeyler karşılıksız olur işte bunda onlardan biri işte!” dedi.

Tekrar gitmek için yeltenirken onu durdurup “Sana güvenebilir miyim?” diye sorduğumda bana dönerek omzunu silkerek “Güven kişiye özeldir ben sana bana güven veya güvenme diyemem” dedi.

Bu dediğine başımı sallarken “Tamam o zaman İstanbul’a döndüğümde tekrar konuşalım bu mevzuyu” dediğimde başını sallayarak bu sefer gitti.

Bende eve döndüğümde kimse görmeden öne fotoğrafları kaldırdım daha sonra da diğerlerinin yanına gittim. Biraz daha sohbet muhabbet ederken Tamay yanımıza gelerek “Hayatım, Milan’la dışardaki masayı açar mısınız?” diye sorduğunda direk ayaklanıp dışarıya çıktık.

Milan ile masayı açıp ellerimize tutuşturdukları tabakları masaya dizerken Milan sinirle “Ben ne anlarım bunlardan ya!” dediği sırada Efnan elinde salatayla dışarıya çıkıp “Sen de maşallah hiçbir şeyden anlamıyorsun!” diyerek salatayı masaya koyup içeriye girdi.

Milan elinde tabakla kalakalırken “Ben ne yaptım şimdi?” diye sorduğunda omuz silkerek “Bir şey anlamadığını bu kadar dile getirme bence!” diyerek işime geri döndüm.

Milan kendi kendine söylenirken kızlarda yiyecekleri yavaş yavaş masaya taşımaya başlamışlardı. Masa sonunda tamamlanırken Tamay içerdekileri masaya çağırarak yavaş yavaş masaya oturduk.

Kalabalık bir sofra ile neşeli bir akşam yemeği yediğimizde hava soğumadan tekrar içeriye girdik. Her şey güzel ilerlerken sounda konu ciddileşmeye başladığında Milan’ın nenesi Efnan’a bakarak “Kizum şimdi de bakayum bize ne olmasini istiysun?” diye sordu.

Bu konu bizi fazla aşıyordu ki şu an Milan’ı çok iyi anlayabiliyordum. Milan’ın elinden bir şey gelmiyor çünkü onun iradesi dışında gelişen bir şeydi ve sonucuna her şekilde katlanmak zorunda kalmıştı.

Efnan’ı da anlıyorum o da zor bir durumdan kurtulmuştu ve hiç tanımadığı bilmediği bir adama güvenmek zorunda kalmıştı. Aslında olması gereken onları bu şekilde sıkmak değil biraz daha zaman vermekti.

Gözüm Efnan’a kayarken gözleri yerdeydi duruşu ise dik değil mahcuptu. Onun bu haline üzülürken araya girerek “Bence bu konu yarın sakin kafayla konuşulması gerekilen bir konu!” dediğimde Milan sonunda dercesine bana baktı.

Herkes bana çatık kaşla bakarken Milan’ın annesi beni destekleyerek “Bence de gençleri sıkboğaz etmeye gerek yok!” diyerek konuya açıklık getirdi. Tamay nenesine dönerek “Hadi nene misafirlerimiz için bir yer ayarlayalım da onlarda dinlensin” diyerek ayaklandı.

Onlar misafirler için yer ayarlarken bizde Milan’ı alıp dışarıya çıktığımızda Milan zaman kaybetmeden “Ben böyle işin içine edeyim ama!” dediğinde Ozan kolunu Milan’ın omzuna atarken “Sorun yok her şey yoluna girecek” diyerek onu teselli etmeye başladı.

Erhan amca da yanımıza geldiğinde “Sikuntu etmeyesun oğul düzelecek her şey!” dediğinde Milan sıkıntıyla “Bu şekilde mi baba? Bizi sıkboğaz ederek mi düzeltilecek her şey?” diye sordu.

Erhan amca sıkıntıyla nefesini dışarıya verdiğinde “İşun haburalara kadar geleceğunu biliydun, nenenu taniysun, akrabalarunu taniysun hala rivriv ediysun!” dediğinde Milan sabır çekerek arkasına yaslandı.

Efnan merdivenlerde görünürken “Nene misafirlere söyle gelsinler dedi” dediğinde Milan sıkıntıyla “Herkes oraya sığmaz ama!” dediğinde Efnan omzunu silkerek “Yeni bir ev açtı desek daha doğru olur!” diyerek içeriye girdi.

Milan içeriye girerken Erhan amca gülerek “Benda anasuna ha böyleydum evlenur mutlu olurlar habunlar!” diyerek dört köşe içerdekileri beklemeye başladı.

Onun bu haline içten çe gülerken diğerleri de çıkıp gitmek için merdivenleri tırmandığında Milan’ın nenesi arkasına dönerek “Kizum sen celmiy musun?” diye sorduğunda Milan ortaya atlayarak “Yok nene o burada kalıyor!” dediğinde kadın yargılayıcı bir bakış attı.

Milan bu bakışı ezberlemiş olacak ki “Nene haydi nene!” diyerek herkesi diğer eve götürmeye başladı. Etraf sakinleşirken yavaştan Tamay’ın yanına yaklaşarak “Karım yatsak mı cidden çok yoruldum?” diye sorduğumda elimden tutup beni odaya sürüklemeye başladı.

Biz odaya girdiğimizde Tamay boynuma sarılarak “Seni çok özledim kocam!” dediğinde kollarımı beline sararak “Giderelim özlemini güzel karım!” dedim.

Tamay kıkırdarken “Ama nasıl olacak ki?” diye sorduğunda boynuna minik mini öpücükler kondurarak “Sen orasını kocana bırak!” diyerek öpüşlerimi derinleştirdim.

Özlemiştim karımı…

Tenini, bedenini, kokusunu ve sadece bana ait oluşunu kısacası her şeyini özlemiştim.

Güzeldi karım huyu suyu hep bana özeldi.

Biraz deliydi ama deli oluşu bile güzeldi.

Biraz yalancıydı ama o huyu bile güzeldi.

Dünya da tekti ve o tek olanda benimdi.

Yanımdaydı, yatağımdaydı en çokta kalbimdeydi…

TAMAY’DAN;

Kocamla uzun, bol özlem gidermeli bir gece geçirdikten sonra günün yorgunluğuyla güzel bir uyku geçirip güne enerjik başladık.

Barlas ile mutfakta kahvaltı hazırlarken arada şakalaşıyor arada da eski günleri yâd ederek hüzünleniyorduk.

Biz bu şekilde kahvaltı hazırlarken bir çift gözün bizi izlediğini hissedip arkama döndüğümde Efnan bize gülümseyerek bakıyordu. Bende ona gülümserken “Günaydın” diyerek onu içeriye davet ettim.

Efnan içeriye girip sandalyeye oturduğunda “Günaydın” diyerek devam ederek “Nasıl bu kadar iyi anlaşabiliyorsunuz?” diye sordu.

Efnan’ın sorusu bizi gülümsetirken “Aslında çok zor bir insanla anlaşabilmek ama isteyen her türlü anlaşır seven her türlü katlanır.” Dediğimde Barlas da beni onaylıyordu.

Efnan gözü uzaklara dalarken “Sizce Milan’a güvenebilir miyim?” diye sorduğunda biraz şaşırmıştık.1

Hiç beklemiyordum bu soruyu çünkü ben hep Efnan gitmek ister Milan’da onu güvenli bir yere gönderir diye düşünüyordum.

Efnan bize bakarak “Korkuyorum anlayın beni lütfen!” dediğinde Barlas iç çekerek “İstemiyorsan kendini zorlamaya bilirsin senin için güvenli bir yol daha buluruz!” dedi.

Efnan başını olumsuz bir şekilde sallayarak “Benim için o düğünden kaçtıktan sonra güvenli bir yer yok ya akrabalar bulur beni ya da o adam!” dediğinde arkadan tanıdık bir ses “Senin için güvenli bir yer var ve emin ol o güvenli yere kimse giremez!” dedi.

Hepimiz yeni uyanmış olduğu her halinden belli olan Milan’a baktığımızda o kendinden emin bir şekilde omuzları dimdik bir şekilde bize bakıyordu.

Efnan boğazını temizleyip yerinde kıpırdanarak “Biliyorum ama yine de…” dediği an Milan sözünü keserek “Ne yine de?” diye sordu.

Efnan bir süre sessiz kaldıktan sonra “Seni zorda bırakmak istemem açıkçası!” dediğinde Milan ters bir şekilde “Sana ne benim zorda oluşumdan?” dediğinde Efnan yüzünü buruşturarak “Seni düşünende kabahat!” diyerek ayaklanıp mutfaktan çıktı.

Milan’da onun arkasından çıkarken Barlas’a dönerek “Kafayı yemiş olabilirler mi?” diye sorduğumda Barlas omuzlarını silkerek “Olabilirler!” diyerek işine geri döndü.

Barlas masayı hazırlarken bende kuymağı yapmaya başladım. Barlas arada gelip pişip pişmediğine baktığında “Tamam hadi git çağır herkesi hazır bu!” dediğimde hızla mutfaktan çıkıp diğerlerini çağırmaya gitti.

Herkes masada ki yerlerini aldığında kapının olağanca gücüyle vurulmasıyla yerimizden zıplarken Selim gidip kapıyı açtı. Kapıdan kadın sesleri gelirken Milan sabır çekerek “Geldi yine baş belalarım!” diyerek yemeğine devam etti.

Gelenlere bakıp ayağa kalktığımızda Milan’ın babaannesi ters ters ona bakarak “Cibuliyetsuz, haysiyetsuz hala oturiy hanun ettuğune bak!” diye söylenirken Milan ekmeğini ağzına atıp arkasını dönerek “Hoş geldiniz!” dedi.

Babaannesi yüzünü buruşturup “Zikkum yiyesun hemi!” dediğinde Milan gülerek “Yeriz yeriz onu da yeriz!” diyerek yemeğine devam etti.

Milan’ın babaannesi hiddetlenirken Efnan’a dönerek “Düğün aluşveruşu edecuk sağa git hazurlan hayde!” dediğinde Milan oturduğu yerden şiddetle kalkarak “Benim ailem olmanız kimseye zorla bir şey yaptıracağınız anlamına gelmez nene!” dedi.

Milan kimsenin bir şey demesine izin vermeden derin bir nefes alıp devam ederek “Kimse Efnan’a zorla hiçbir şey yaptıramaz buna izin vermem haberiniz olsun!” diyerek mutfaktan çıkmak istedi.

Nenesi onu durdurarak “Kaçurmayaydun elun kizunu ben mi dedum sağa geç el kizunu kaçur diye?” dediğinde Milan yüzünü nenesine yaklaştırarak “Bne kaçurdum nene sağa mi saracadum kizi kaçururken sağa ne?” diyerek çıkıp gitti.

Milan’ın ardından diğerleri de giderken bizde iştahımız kaçtığı için masayı toplayıp salona gittik. Efnan bize çay getirip yanımıza oturduğunda “Sizce Milan nereye gitti?” diye sorduğunda hepimiz omuz silkerek “Hiçbir fikrim yok ama çok merak ediyorum da onu!” dedim.

Milan’ın bu ani gidişi cidden meraklanmama neden olmuştu hiçbir zaman bana bir şey demeden bir yere gitmezdi. Kafasını dinlemek için gitti desem sabahtan beri arayıp mesaj atıyordum ama hiçbirine yanıt alamıyordum.

Trabzon’a kafa dinlemeye gelmiştik dert sahibi olup geriye döneceğiz gibi bir hisle doldu içim. Hislerimde yanılmazdım ama bu defa yanılmak istiyordum dert sahibi değil pozitif enerjiyle dolmak istiyordum.

Ben içimde kendimle savaşırken kapının birden bire açılmasıyla gelen kişiye bakmak için ayağa kalktığımda Milan’ı yüzünde kanlar ile görmem bir oldu.

Hızla Milan’ın yanına giderken Efnan’da arkamdan gelerek “Ne oldu sana?” diye sorduğunda Milan başını sallayarak “Abini dövdüm Efnan sonrada evime geldim!” dedi. Efnan şaşkınlıkla ona bakarken araya girerek “Niye başını belaya soktun durup dururken?” diye sordum.

Milan sorulardan sıkılırken “Yeter be yeter her hareketimi sorgulamaktan vaz geçin artık!” diyerek odaya gitti. Barlas bize çatık kaşla bakarken “Size şu adamın üzerine gitmeyin demedim mi?” diye sitem ederek dışarıya çıktı.

Kalktığım yere oturduğumda neden her kötü hareket bizi buluyor diye düşünmeye başladım?

Gittiğimiz her yere bela götürüyor gibiydik ve bu can sıkıcıydı hatta artık bu onun ilerisine gitmeye başlamıştı.

Bu olaylar bizi öldürmüyordu ama sürünmekten beter olmuştuk artık.

Kimse bir şey kaybetmek istemiyordu ama nereye kadar?

Bu talihsizlikler peşimizdeyken ilk kimi kaybedecektik ki?

İlk kimin canı yanacaktı hatta bir tık ilerisi ilk kimin ailesi darmadağın olacaktı…

Önceden bunları düşünmezdim çünkü herkese kafa tutacak güçteydim ya şimdi ne olmuştu bana ki her şeyden korkar olmuştum?

Eski bendeki kişiliğimi mi özlüyordum yok eskisi gibi güçlü olmayı mı?

Beynimde fırtınalar koparken Milan odadan üzerini çıktığında “Ben çıkıyorum gece geç gelirim beklemeyin beni!” diyerek kapıya doğru ilerlemeye başladı.

Efnan oturduğu yerden kalkarak “Milan…” dediğinde Milan omzunun üzerinden ona bakarak “Biri bir şey mi dedi?” diye sordu.

Efnan başını iki yana sallayıp yutkunurken “Ben sana bir şey demek istiyorum!” dediğinde söylemesi için onu beklemeye başladı.

Efnan cesaretini toplar toplamaz derin bir nefes alarak “Ben dediğin her şeyi kabul ediyorum!” dediğinde Milan başını sallayarak “İstediğin gibi olsun umarım her yönüyle düşüp almışsındır bu kararı!” diyerek çıkıp gitti.1

Efnan kalktığı yere tekrar otururken “Daha fazla nasıl başını belaya sokabilirim acaba!” diyerek söylenmeye başladı.

O an anladım ki belalar katlana katlana geliyordu. Her zamankinden daha iradeli olmalıydık belli oluyordu.

Artık akıllı düşünmenin ve kimseyi kaybetmeden hayatımıza devam etmenin vaktiydi.

Herkes üzerine düşeni yapmalıydı hem de fazlasıyla…

 

 

BÖLÜM SONU...

 

 

Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.

 

 

Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

 

Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

 

 

Yorumlarınız ve beğenileriniz benim için fazla değerli…

Bölüm : 09.01.2025 20:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...