37. Bölüm

36.BÖLÜM: GİRYE

Zehranur Alkan
zehranurr

Yağmur olsan binlerce damla arasından bulur tanırdım seni,

Çünkü korkarım, toprak aldığını vermiyor geri. -Cemal Süreya-

Bugün Trabzon’da ki kaçıncı günümüzdü bilemiyorum.

Her şey o kadar güzel o kadar masalımsı gibiydi ki bu durum bana artık huzur vermekten çok korku vermeye başlamıştı.

Çünkü biliyordum ki her güzel şeyin bir sonu vardı.

Herkesin o kadar yüzü gülüyordu ki bu gülüşler bir gün sönecek gibiydi.

O kadar güzel şey oluyordu ki bunun sonunda bir felaket olacakmış gibi hissettiriyordu.

Bu masa o kadar şen şakraktı ki bu sesin kesileceğine bir o kadar korkuyordum.

Ozan ve Eylül çok mutluydu aynı şekilde Sahra ve Selim’de gerçi onların ki birazda heyecandı.

Selim ve Sahra her şeye bir şekilde göğüs germişti birçok şeyden vazgeçmişti şimdi ise iki kişilik ailelerine bir kişi daha ekleniyordu.

Sahra mutluluğu yaşayabilmek için ailesini arkasına almıştı mesela ve hala kimse onunla görüşmüyordu.

Ama artık üzülüyordu bu duruma çünkü Selim vardı ve düşünmesi gereken bir bebeği.

Bu sabah gittikleri randevuda bir erkek bebek beklediklerini öğrendiklerinde heyecanları ikiye katlanmıştı resmen.

Selim oğlunun her hareketini ayrıntılı bir şekilde anlatırken Sahra ise ona aşkla bakarak heyecanını mutluluğunu izliyordu.

Selim her ne kadar oğlu olduğu için mutlu olsa da kalbinden hep bir kız çocuğunun olmasını istiyordu. Bunu dile getirip Sahra’yı üzmek istememişti ama bir kızı olması onu çok fazla mutlu ederdi.

Ozan heyecanla arkasına yaslanarak “Yavaştan başlayın isim düşünmeyi bence!” dediğinde Selim başını sallayarak “Biz çoktan karar verdik ismine” diyerek Sahra’ya baktı.

Hepimiz şaşkınca onlara bakarken Sahra kıkırdayarak “Evet, kızımız olursa ismi Ayza olacaktı erkek olursa da Alparslan” dediğinde Selim’de neşeyle başını sallayarak “Evet dayılar, amcalar, teyzeler, halalar hazırlanın Alparslan geliyor!” dediğinde hepimiz neşeyle kahkaha attık.

Artık ailemize bir Alparslan girecekti.

Büyüğümüzden küçüğümüze kadar hepimiz onun etrafında pervane olacaktı besbelli.

İnşallah uzun ömürlü, ailesine ve sevdiklerine bağlı bir evlat olur ve en önemlisi hep çok mutlu bir çocuk olur.

Açık olan saçlarımı ev topuzu yaptığım esnada “Alpo’yu kimseye vermem şimdiden söyleyeyim!” dediğimde Selim bana ters ters bakarak “Alpo?” dediğinde “Karışma yeğenimle aramdaki muhabbete hadsiz!” diyerek geriye yaslandım.

Selim hala ters ters bana bakarken “Oğlumdan uzak dur ruh hastası!” diyerek Barlas’a dönerek “Oğlum karına benzeyecek diye çok korkuyorum!” diyerek derin bir nefes aldı. Barlas burukça kıkırdayarak “Ne demişler ya huyundan ya suyundan.” Dediğinde Selim’de onun gibi gülerek “Bilirim.” Dedi.

Neyden bahsettiklerini çok iyi anlamıştım. Kalbimin en derin yeri sızlarken gülümseyerek güzel kızımı hatırlamaya çalıştım kokusu burnumda tüterken yavaştan ses tonunu unuttuğumu anlarken kalbim binlerce parçaya ayrılmıştı.

Kendimi gittikçe kötü hissederken ortamın neşesini bozmamak adına oturduğum yerden kalkıp kimseye fark ettirmeden odaya kapattım kendimi.

Kapıya yaslanıp dizlerimi kendime çekerek başımı dizlerime yaslayarak sakinleşmeye çalışırken özlem beni çoktan ele geçirmişti. Çok özlemiştim güzel kızımı her zerresi başkalarına ait olsa da benim kızımdı ben büyütmüştüm onu ilk adımlarını bana atmıştı, ilk gülüşünü bana vermişti her şeyi bana özeldi.

Nasıl unuturdum sesinin tonunu?

Dudaklarımdan sessiz bir feryat süzülürken kapı kolunun oynayışıyla derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Kapını kolu ısrarla hareket ederken diğer taraftan “Abicim iyi misin?” diye bir ses yükseldi.

Kendime çekidüzen verip kapıyı usulca açıp Ozan’a gülümseyerek “Kapı tıklatmak yok mu abicim?” diye sorduğumda saçlarını kaşıyıp fısıltıyla “Korktum sadece!” dedi.

Ona anlama gözlerle bakarken içeriye girmek istediğini belli ederken kapıdan çekilip onu içeriye alıp kapıyı kapattım. Az önce oturduğum yere oturup beni yanına çağırdığında vakit kaybetmeden yere sindim.

Ozan bana bakmadan parmaklarıyla oynayarak “Biliyorum Tamay bu durum seni çok sarsacak ve evet korkuyorum” diyerek bana baktığında “İçimdeki korkuyu sana anlatamam güzelim ve ne yapmam gerektiğini bilemiyorum” diyerek derin bir nefes alarak “Çaresizim güzelim!” diyerek yine odanın en ücra köşesine bakmaya başladı.

Başımı Ozan’ın omzuna yasladığımda “Neden korkuyorsun?” diye sorduğumda tekrar bir iç çekerek “Bu bebek hepimize mutluluk getirecek hatta sana bile ama ya tam tersi olur ve tetiklenirsen o zaman ne yapacağız?” diye sordu.

Onu çok iyi anlıyordum ama korkunun ecele faydası yoktu korkulardan kaçarak da bir yere varamazdık. Alparslan hepimize şans ve mutluluk getirecekti ve buna bende dahildim.

Kollarımı onun kollarına sararak “Ne kadar istesek de gideni geriye getiremiyoruz sadece buna alışabiliyoruz ve bende bu evredeyim bununla başa çıkabilirim” dedim ona güven dolu bir sesle. Ozan saçlarıma öpücük kondururken “O hallerini unutamıyorum ama şunu da biliyorum sen güçlü bir kadınsın ve bununla da başa çıkabilirsin” dediğinde gülümsedim.

Biliyordum ki düştüğümde Ozan her daim bir dayanak görevi görecekti işte bu yüzden onun bu dik duruşunu çok seviyordum hep çok sıcak geliyordu.

O benim en sevdiğim abimdi ve hep öyle kalacaktı.

İkimizde bir süre aynı şekilde kaldığımızda Ozan ayaklanıp bana elini uzatıp kaldırdığında “Abin hep seninle güzelim bunu sakın unutma olur mu?” diye sorduğunda ona sıkıca sarılarak “Biliyorum” dediğimde saçlarıma bir öpücük daha kondurdu.

Beraber odadan çıktığımızda nenem mutfakta yeni arkadaşıyla fırtınalar kopardığında hemen mutfağa koştuk. Milan sinirden kızarırken neneler söylenmeye devam ediyor ve bu da ortamı daha da geriyordum.

Milan bana gözlerini diktiğinde ellerimi birbirine çarparak “Bayanlar hayırdır Karadeniz’in fırtınasını mutfağımıza mı taşımaya karar verdiniz?” diye sordum.

Milan’ın babaannesi bana ters ters bakarak “O firtunada boğulasun hemi!” dediğinde Milan’ı göstererek “De hau got kafaluya habu akşam çidilecek o yemeğe delurtmesun benu!” diyerek çıkıştı.

Ozan kafasını uzatarak “Bakın bayanlar kimseyi zorlamayın ki her şey yolunda gitsin!” dediğinde nenem sinirle “Sus ula sen bok beyunlu!” dediğinde Ozan’ı savunarak “Onlar yetişkin sıkboğaz etmeyin insanları da!” dediğimde totoma ediğinde değnekle susma hakkımı kullandım.

Milan bir hışımla oturduğu yerden kalkarak “Sikiyim böyle işi!” dediğinde hızla yanımızdan geçip kapıya yaklaştığında ani bir şekilde durup nenesine bakarak “Git hazırlan akşam ne sikime gidiyorsak gidelim yeter ki düş yakamdan!” dediğinde Efnan’a dönerek “Sende hazırlan işimiz var!” diyerek gözden kayboldu.

Onun bu ani çıkışı nefesimi keserken Efnan da oturduğu yerden kalkıp Milan’ın arkasından mutfaktan çıkıp gitmişti.

Acaba ne işleri vardı çok merak etmiştim?

Merakımı içime gömerek neneme dönerek “Hadi onu anlıyorum nene de sen niye karışıyorsun elin işine seni ne ilgilendiriyor?” diye sordum.

Nenem bana ters ters bakarak “Ne demeye çalişisun karuşma mu diysun bağa?” diye sorduğunda başımı sallayarak “Tam olarak onu demeye çalışıyorum nene!” dedim.

Nenem cıklayarak beni ayıplarken “Dunurume yardum da etmiyelum mi yani?” dediğinde Ozan araya girerek “Bizu araya sokmayasun nene, sağa bin defa söyledum da karuşma milletun işuna!” diyerek masadan kalkıp gitti.

Eylül’de nenesine dönerek “Yani babaanne şurada iki kuruşluk neşemiz vardı onu da el birliğiyle mahvettiniz!” diyerek Ozan’ın arkasından mutfağı terk etti.

Nenem yeni arkadaşının koluna girip arkasını dönüp mutfağı terk ederken “Boş ver habu got gafalularu hadu senunle kahve içelum!” diyerek evden çıkıp gittiler.

Az önceki neşenin yerini karamsar bir hal alırken Sahra yine de gülümseyerek “Onları da bu şekilde kabul etmelisiniz” dediğinde bende gülümsedim.

Sahra’nın gülümsemesi her zaman iç ısıtıcıydı ama bu gülüşü biliyordum bu gülüş eskiden bende de vardı.

Bu gülüş bir ailede yer edinememenin gülüşüydü. O ailesine ait değildi annesini yoktu, babası ve abi bildiği adamlar ona sırtını dönmüştü, anne bildiği kadın artık yüzünü bile görmek istememişti bir kardeşi daha yoktu.

Sahra’nın gerçekten çekirdek bir ailesi vardı O, Selim ve bebeği…

Bizler ise o çekirdek ailenin geri kalanıydık ve bizim tek görevimiz bu aileyi mutlu edip onları korumaktı.

Onlarım mutluluğu bir nebze bozulsa da gözlerindeki ışıltı hiç azalmamıştı ve hala gülümseyerek bir şeyler konuşup planlar yapabiliyorlardı.

Gözlerindeki ışıltının solmasını istememiştim o an, hiçbir zaman solmasın hatta hep daha da artsın istemiştim.

Ben onlara uzun uzun bakarken Milan arkamda belirerek “Biz çıkıyoruz!” dediğinde kendime gelerek ona döndüğümde “Nereye gidiyorsunuz?” diye sordum istemsizce. Milan iç çekerek “Sonra konuşuruz!” diyerek Efnan ile çıkıp gittiler.

Barlas iş için çıkarken Sahra ve Selim’de diğerleriyle biraz dolaşmak için evden ayrıldıklarında evde yapayalnız kalmıştım.

Evde tek kalmamı fırsat bilip işlerimi halledip katılmam gereken toplantıları hallederek evi toplamaya başladım. Ev işlerini de bitirip yemekleri yaptığımda nenem kapıdan girerek “Ula evde kimse yok midur?” diye bağırdığında başımı uzatarak “Evdeyim!” diye karşılık verdim.

Nenem sıkıntıyla yanıma gelip oturduğunda dizine iki kere vurarak yatmamı istedi. Dizlerine yattığımda saçlarımı okşayarak “Cüzel kizum benum” dediğinde merakla “Nene bir şey mi oldu?” diye sordum.

Nenem sızlanırken “Ne olacak ula senu sevmeye gelmişidum çelmese miydum?” diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda sallayarak biraz daha sığındım dizine.

Nenem eğilip saçlarımı öperek düzeldiğinde “Söyle bakalum nenene nasul cidiy hayat?” diye sorduğunda kıkırdayarak “Stabil değişen hiçbir şey yok nene, sen söyle bakalım nasıl geçiyor hayat?” diye sordum.

Nenem sanki yıllardır bunu beklemiş gibi “Nasul geçsun yaşluluk halidur aynu değuşen bişe yok!“ diyerek iç çekerek devam edip “Siz ciddukten sonra bubanlarun yanuna cidecum özledum onlari.” Dediğinde “Bence de nene burada yalnız kalmasan iyi olur” dediğimde başını salladı.

Biz bu şekilde sohbet etmeye devam ettiğimizde akşam olmuştu ve nenem eve gitmek için ayaklandığında bana dönerek “Bağa bakasun o heruflere gittuğumuzda sakun ha sakun o kizu geturmeyesun peşuna hamiledur ters bişe olur onun vebalinu çekeyuz!” dediğinde başımı sallamakla yetindim.

Nenem eve gidip tekrar evde yalnız kaldığımda telefonumu elime alıp Alex ile bazı plan ve programlar yaptığım sırada Milan ve Efnan eve gelmişti.

Efnan koltuğa otururken Milan ise direk odaya girerek ortadan kaybolduğunda merakla “Hayırdır nesi var bunun?” diye sorduğumda omuzlarını silkerek “Arkadaşını benden daha iyi tanıyorsun değil mi?” diye sordu.

Umutsuzca başımı sallarken “Bu halleri çok sinir bozucu zamanla alışırsın!” dediğimde Efnan oflayarak “Biraz zorlayacak gibi!” dediğinde sıkılmış bir hali vardı.

Milan saçları ıslak bir şekilde odadan çıktığında Efnan’ın yanına oturarak “Ne zaman gideceğiz şu siktiğimin yemeğine?“

Sorduğu soruyla Efnan ona ters bir bakış atarak “Biraz daha mı düzgün konuşsan?“ diye sitem ettiğinde bu sefer Milan ona ters bir bakış attı.

Efnan bu bakışı aldırmadan “İnsanlara saygın olmasa bile yemeğe bir saygın olsaydı keşke!” dediğinde Milan’ın bakışları daha da sertleşti.

Efnan başını çevirip ona baktığında Milan başını yukarıya aşağıya sallayarak “Bitti mi söylenmelerin?” diye sorduğunda Efnan bakışlarını farklı bir noktaya çevirerek “Bitti!” demişti.

Onların bu halleri komiğime giderken “Sakin olun gençler, bu yemek için heyecanlandığınızı biliyorum ama bizde haber bekliyoruz” dediğimde ikisi de başını sallayarak beni onayladılar.

Milan sabır çekerek “Ne zaman döneceğiz?” diye sorduğunda Efnan bir hışımla ona dönerek “Nereye döneceksin?” diye sorduğunda Milan telefonuyla ilgilenerek “Evime!” dedi.

Efnan bir bana bir Milan’a baktığında “Ben ne olacağım?” diye sorduğunda Milan dikleşerek “Ben nereye gidiyorsam sende oraya!” dediğinde Efnan sinirle “Evim tekil bir kelime ama!” dediğinde Milan gözlerini kısarak “Kusura bakma henüz çoğul konuşmaya alışamadım!” diyerek oturduğu yerden kalkıp odasına geçti.

Bende o gittikten sonra ayağa kalkarak “Ben bize bir kahve yapayım biraz dedikodu yaparız!” diyerek mutfağa girdim. Ben kahveleri hazırlarken sandalyenin çekilmesiyle irkilirken çok geçmeden “Hayır yani bende biliyorum çok saçma bir durum içerisinde olduğumuz ama tavırları insanı deli ediyor!” diye Efnan oflayarak geriye yaslandı.

Kalçamı tezgaha yaslayıp kahveyi karıştırırken “Erkek milleti hep aynı Efnancığım!” dediğimde masum bir şekilde bana bakarak “Barlas abi de mi böyle?” diye sorduğunda başımı usulca salladım.

Bana garip bir şekilde bakarak “Onun kadar değildir herhalde?” diye sorduğunda “Benim hızıma yetişmeyi becerip birçok şeye kolayca adapte olabilecek kadar kafadan kırık kocam!” dedim.

Efnan bana alık alık bakarken “Bizim aileni tek anormali benim Efnan sağım solum belli olmaz bir bakmışsın iki yıl ortadan kaybolmuşum bir bakmışsın hiçbir şey olmamış gibi yanınızdayım!” dediğimde daha da şaşırdı.

Tam devam edecekken “Güzel karım, bence daha ileriye gitmesen iyi olur çünkü henüz benim bile hazmedemediklerim var içerisinde!” diyerek mutfak kapısından bize baktı. Elimdeki işi bırakıp hızlı adımlarla kocama sarıldığımda “Hoş geldin kocama, nasıl geçti günü?” diye sordum.

Barlas’ın kolları belimi sararken yüzünü boynuma yerleştirerek “Seni özlemekle geçti günüm güzel karım!” dediğinde saçlarına dudaklarımı değdirerek “Bende seni çok özledim” diyerek ondan ayrıldığımda yalandan dudaklarımı büzerek “Yapayalnız kaldım kocaman evde!” dedim.

Barlas beni öpmek için eğilirken son anca Efnan’ı hatırlayarak dikleşip boğazını temizleyerek “Umarım başını belaya sokacak bir şey yapmamışsındır?” diye sorduğunda başımı iki yana sallayarak “Uslu durdum bu sefer kocacım!” dediğimde kıkırdayarak “Bu konuda sana inanamıyorum ama dediğin gibi olsun bakalım!” diyerek üzerini değiştirmek için odaya gitti.

O gittikten sonra bizde kahve eşliğinde sohbete başladığımızda bir zaman sonra Barlas ve Milan’da bize katılarak neşeli bir şekilde konuşmaya devam ettik. Saat epey ilerlerken diğerleri de geldiğinde hiç oturmadan dinlenmek için direk odalarına çekildiklerinde biz sohbete devam ediyorduk.

Bu sohbet su gibi akıp giderken çalan telefonumla ekranı diğerlerine göstererek “Nenem bu saatte bir bomba patlatacak belli!” diyerek telefonu açtığımda uzun uzun konuşup cevap vermeme izin vermeden telefonu yüzüme kapattı.

Herkes bana merakla bakarken telefonumu yavaşça yerine koyarak “Şey ya yarın akşam bizi bekliyorlarmış!” diyerek omzumu silktim. Milan’ın neşesi kaçarken sinirle boynunu kütletirken “Gidelim şu yemeğe bakalım kim ne yiyor?” dediğinde Efnan’da gerilmişti.

Milan’a uyarırcasına baktığımda “Oraya usulca gideceğiz yemeğimizi yiyerek geriye döneceğiz!” dediğimde Milan dişlerini sıkarak “Ağızlarından çıkan her yanlış kelimeye bir kurşun sıkarım kime isabet eder beni ilgilendirmez!” dedi.

Başımı ki yana hızla salladığımda “Hayır, öyle bir şey olmayacak!” dediğimde Milan inatla ayağa kalkarak “Gör bak neler olacak!” dediğinde “Elini o ailenin kanına bulaştırmam Milan!” dedim. Milan’ın gözleri kısılırken “Ne olacaksa olur Tamay yarın bakıp göreceğiz!” diyerek mutfaktan çıktı.

Efnan’ın omuzları düşerken boynu bükülerek “Onları sevmesem de onlar benim ailemdi neden böyle şeyler söylüyor ki?” dediğinde iç çekti.

Onun bu hali Barlas’ı kızdırırken “Merak etme kimseye hiçbir şey olmayacak o yemekte!” diyerek kalktığında “Ben yatıyorum sizde çok oturmayın geç oldu!” diyerek gittiğinde bende Efnan’ı teselli etmeye başladım. Bir süre daha konuştuktan sonra saat geç olduğu için yatma kararı alarak odalarımıza dağıldık.

Yatarken sabahın ve günün devamının güzel geçmesi için dualar ederek uyuya kaldım. Sabahın ilk ışıklarıyla evdeki kaos hali ile uyandığımda üzerimi değiştirip hızla salona gittim. Milan yine birilerine bağırdığı sırada Efnan’da hızla odasından çıkıp salona girdi.

Biz ne olduğunu anlamazken Milan, annesi ve babaannesiyle birkaç gündür yaptığı konuşmanın daha sert versiyonunu yapıyor gibiydi. Son kez gözleri ikisinin arasında gezindiğinde “Bir daha bana gelip ne yapacağımı sakın söylemeyin bu sizi son uyarışım olsun, çevremdeki insanlardan özellikle Efnan’dan uzak durun!” diyerek Efnan’ın çıktığı odaya girmek için hamle yaptı.

Babaannesi elindeki bastonu yere vurarak “Bize soray misun biz o kizu istiymiyuz gelun olarak?” dediğinde Milan yavaşça önüne dönerek “Hayırdır, sen mi evleneceksin?” diye sordu.

Kadın sinirden kıpkırmızı olurken “Eğer bizum ailemizun soyunu devam etturacaksa evet senunle beraber bizda evleniyruk!” dedi. Milan usulca başını sallarken “Çok sevdiğin diğer torunların senin istediğin kızla evlenir o zaman!” dediğinde annesi araya girerek “Senin de çok istediğin söylenemez oğlum gecenin bir yarısı tanımadığı adamın arabasına binmiş bir kız sonuçta!” dedi.

Milan’ın gözü saniyelik bir şekilde Efnan’a kayıp tekrar annesine döndüğünde “Gidin akşam için hazırlık yapın anne bunca zamandır kendi hayatımı ben idame ediyorum bundan sonra da aynı şekilde devam edecek!” diyerek odaya girip kapıyı sertçe kapattı.

Ortamda sessizlik hakimken bayanlar onlar için ayrılan eve gittiklerinde sessizlik hala sürüyordu. Sessizliği bozan tek şey Milan’ın söylenmesiydi hatta bir ara odadan çıkıp Efnan’ı yanına çağırıp söylenmeye devam etmesiydi.

Biz sessiz sedasız mutfakta bir şeyler atıştırırken Eylül fısıltı gibi çıkan sesiyle “Bugün Efnan’ı alıp merkeze inelim bence ona birkaç bir şey alırız!” dediğinde onu onayladım. Sahra’ya dönerek “Sen bu akşam ki yemeğe gelme istersen ortalık karışık ne sana ne Alparslan’a bir şey olsun istemem!” dediğimde gülümseyerek beni onayladı.

Selim rahat bir nefes verirken “Bende sana biz gelmesek ayıp olur mu diye soracaktım iyi oldu bu” dediğinde bende gülümsemeye başladım. Barlas arkasına yaslanarak “Bu akşam herkes dikkatli olsun o heriflerin sağı solu olmaz özellikle Milan ve Efnan’a daha çok dikkat etmeliyiz!” dedi.

Ozan başını sallarken “Aslında hiç gidesim yok ama işte olacakla öleceğe çare yok maalesef!” dediğinde Eylül hızla Ozan’a dönerek “O ne demek şimdi?” diye sorguladığında Ozan omuzlarını silkerek “Sen sıcak bir karşılama falan mı bekliyorsun güzelim?” diye sordu.

Eylül somurturken “Bizi yemeğe onlar davet etti bir şey yapmazlar herhalde?” dediğinde Barlas umutsuzca “İşte çağırmaları pek hayra alamet değil maalesef!” dedi. Eylül oflarken Milan ile Efnan mutfağa girdiğinde bizde konuşmayı keserek onları izlemeye başladık.

Milan hem kendine hem de Efnan’a çay doldurup uzattığında bende fırsattan istifade “Biz bugün Efnan ile bir çarşıya çıkalım diyoruz hem onun için bir şeyler alırız hem de işlerimizi hallederiz” dediğimde Milan sadece bizi onayladı.

Efnan bana mutlulukla bakarken kulağıma eğilerek “Çok teşekkür ederim bana ne kadar iyi gelecek bilemezsin!” dediğinde ona sıcak bir gülümseme sundum.

Hızlı bir şekilde evi toplayarak hazırlanmak için odalarımıza dağıldık. Hızlı bir şekilde hazırlanıp salonda beni bekleyen kızların yanına gittiğimde Milan’da odadan çıkıp yanımıza geldi.

Hepimiz gitmek için hazır olduğumuzda tam evden çıkacakken Milan cebindeki kartı Efnan’a uzatarak “İstediğin, beğendiğin ne bileyim ihtiyacın olan ne varsa buradan harca artık bu senin kartın” dediğinde ilk başta Efnan almak istemedi.

Milan ısrarcı bir şekilde baktığında çekinerek elini uzatarak “Teşekkür ederim!” dediğinde Milan gülümseyerek “Rica ederim hadi size iyi eğlenceler, dikkatli olun!” diyerek tekrar odaya döndü.

Son kez kendimizi kontrol ederek evden çıkıp merkeze geldiğimizde bir sürü mağaza gezip güzelce alışveriş yaparak tekrar eve gittik. Sahra elinde şişlerle örgü yaparak bizi karşıladığında hızla yanına gidip Alparslan için aldığım şeyi elime alarak “Bak kuzucuğuma ne aldım?” diyerek ona uzattım.

Sahra paketi açıp içerisindeki minik aslanı çıkardığında “Yaaa! Bu çok tatlı tam oğluma yakışacak bir oyuncak” diyerek bana sarıldığında bende ona sarıldım. Biz sohbete daldığımızda beylerde çokta eve gelmişti.

Barlas kıkırdayarak “Hanımlar dedikodunuzu bölüyorum ama gitmemiz gerek bir yemek var biliyorsunuz değil mi?” diyerek bizi ayaklandırıp odalarımıza gönderdiler. Ben aklımda ki kombini giyerek saçımı ve makyajımı yaptığımda Barlas da çoktan duşunu alıp hazırlanmıştı.

Barlas’ın siyah takımı ona o kadar yakışmıştı ki kıskanmamak elde değildi.

Ona yavaşta yaklaşıp gömleğinin yakasını düzelttiğimde kulağına eğilerek “Çok yakışıklı olmuşsun bunu kabul edemem!” diyerek geri çekildim. Ondan uzaklaşmama izin vermeden beni belimden yakalayarak kendine çektiğinde boynumu öperek “Siyah elbisenin içerisinde yaktın beni!” diyerek tekrar boynumu öptü.

Bir süre bu şekilde cilveleşirken onu kendimden uzaklaştırarak “Geç kalacağız ama içerdekiler söylenmeye başlamıştır bile!” dediğimde Barlas kahkaha atarak “Kaçmak için buldun yine bahaneni!” dediğinde bende kıkırdadım.

Aynada son kez kendime baktığımda Barlas’ta çekmecesindeki silahını beline yerleştirerek bana dönüp “Umarım temizsindir!” dediğinde başımı sallamakla yetindim.

Beraber odadan çıktığımızda herkes salonda bizi ve Efnan’ı bekliyorlardı. Milan sessiz sessiz söylenirken birden odanın kapısı açılıp beyaz elbisesiyle Efnan dışarıya çıktı.

Onu beğeniyle süzdüğümde Milan bana dönerek “Başka bir elbise bulamadınız mı alacak?” dediğinde fısıltıyla “Nesi var elbisenin fıstık gibi oldu kız!” diyerek tersledim onu. Milan Efnan’a bakıp tekrar bana dönerek “Görüyorum zaten nasıl olduğunu geri zekalı, elbisenin bacağında büyük bir yırtık var farkında mısın?” dedi.

Hepimiz ona garip garip baktığımızda Milan kendini toparlayarak “Tabi onun kararı beni ilgilendirmez!” dediğinde Efnan üzerindeki elbiseye bakarak “Olmamış mı?” diye sordu usulca.

Milan boğazını temizleyerek “Güzel tabi ama şimdi baban falan canımızı sıkmasın ben ondan dedim!” dediğinde Efnan gülümseyerek “Bir şey söyler mi?” diye sorduğunda Milan başını olumsuz anlamda sallayarak “Haddi değil!” dedi.

Onların bu hali gülümsememe neden olurken dışarıdan gelen bağırışlardan gitme vaktimizin geldiğini anlayıp Selim ve Sahra’ya veda ederek evden ayrıldık. Hep beraber yolculuğa başladığımızda Eylül somurtarak “Kızlar sizinkilerde yanlarına malum şeyi aldılar mı?” diye sorduğunda Ozan’ın ssabır çektiğini duyduk.

Efnan omzunu silkerek “Bilemem!” dediğinde omuzlarımı dikleştirip “Benimki her ihtimale karşı aldı!” dediğimde Ozan aynadan Eylül’e bakarak “Bak gör nasıl kocasının arkasında?” dediğinde hepimiz gülmeye başladık.

Eylül’de gülerken “Hemen de alınırmış!” dediğinde Ozan burun kıvırarak yola odaklanmaya devam etti.

Milan hızla arkasını döndüğünde bana bakarak “Umarım yanına delici, kesici, ateş edici hiçbir şey almamışsındır!” dediğinde başımı iki yana sallayarak “Temizim!” dediğimde içi rahat bir şekilde önüne döndü.

Evet, yanımda bir şey yoktu ama bu onlara bir sürprizim olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Uzun bir yolun sonunda evlerinin önüne geldiğimizde beyler bellerindeki emanetlerini bize vererek çantalarımıza koymamızı istemişlerdi. Her şey tamamlandığında arabalardan inerek kapıya yaklaştığımızda korumalar bizi durdurarak bizi aramak istemişlerdi.

Erkekleri aradıklarında sıra kadınlara geldiğinde uzattıkları kollarına bakarak “Cüret etmeye kalkışmayın bence, tabi eğer gecenin sonunda kollarınız bedeninizde kalmasını istemiyorsanız devam edin!” dediğimde yutkunarak kenara çekildiler.

Önde kadınlar arkada beyler evin içerisine girdiğimizde bizi garip bir tablo karşılamıştı. Halis bey bizden korkmuş olmalı ki arkasına eski damadını ve ailesini alarak bizi karşılamıştı. Onlara gülümseyerek baktığımda Milan Efnan’ı kolundan tutup yanına çektiğinde bir adım öne atıp Halis Bey’e elimi uzattım.

O bir bana bir uzattığım ele baktığında kahkaha atarak “Sizin cibilerun lunu sikacak değulum herhalde!” dediğinde başımı sallayarak “Peki!” diyerek tamamen içeriye girdim. Hepimiz salonda ki ihtişamlı koltuklara sıralandığımızda Efnan’ın abileri Milan’a ters ters bakarak çoktan göz hapsine almışlardı.

Hepimiz gergindik onlarda dahil olmak üzere hepimiz!

Milan çatık kaşlarıyla oturduğu yerde dizini sallarken Efnan dizini tutup kulağına eğilerek “Sakinliğini koruman lazım çünkü onlar seni sinirlendirmekten şu an zevk alıyorlar!” dedi.

Bu sefer sinirlenme sırası onlardayken Efnan elini çekmeye yeltenirken Milan elini tutup dizinde kalmasını sağladı. Efnan göz ucuyla Milan’a bakarken Milan’da omuzlarını dikleştirerek geriye yaslandığında yüzünde korkunç bir gülümseme vardı.

Ortam gittikçe gerilirken tek bir insandan çıt bile çıkmıyordu sanki biri bir şey dese savaşa davetiye çıkacakmış gibiydi.

Bu döngü bu şekilde devam ederken bir kadının salona gelip masanın hazır olduğunu söylediğinde döndü bozulmuş bir ses olmuş ve bu ses ile herkes hareketlenmeye başlamıştı.

Masaya geçtiğimizde kendimi tutamayıp fısıltı gibi çıkan sesimle “Umarım yemeklerde zehir yoktur!” dediğimde nenemin beni dürtmesiyle sessizliğimi sürdürdüm. Sonunda Milan’ın babası dayanamayarak “Habu yemekte korkacak ne vardur anlamadum ki!” dediğinde Halis kendinden emin bir şekilde “Biz değul siz korkacasunuz!” dedi.

Hepimiz Halis’e göz devirirken “Halisciğim farkındaysan eski damadını ve ailesini yemeğe çağırıp kapının önünü korumayla doldurman bizim değil sizin korktuğunuz anlamına geliyor, ha tabi senin bileceğin şey bu ama söylediğin şu an komik kaçtı haberin olsun!” dedim.

Masanın başında ki yaşlı adam boğazını temizleyerek “Bırakasunda habu masada uşaklar değul böyükler konuşsun!” dediğinde aynı şekilde yaparak “Şu an bu masanın en büyüğü benim ama onu ne yapacağız!” dedim.

Yaşlı adam gülerek beni es geçip gözlerini Milan’a sabitlediğinde “Sağa çok bişe demiyecuğum sadece şunu bilesun ki…” dediğinde Milan sözünü keserek “Ben bilmem gerekeni biliyorum ama siz haddinizi bilmediğiniz gibi fazla gevşeksiniz!” dedi.

Adamın kaşları çatılırken tam bir şey söylemek ağzını açtığında Milan yine onun sözünü keserek “Ben bu yemeğe sizin iğrençlikleriniz görmek için gelmedim ha sizin suratınıza da çok meraklı değilim şimdi beni iyi dinleyin bir kere söyleyeceğim bir kerede anlayın!” diyerek derin bir nefes aldı.

Gözüyle Efnan’a bakarak tekrar konuşmaya başladığında “Bu kadın artık benim soyadımı taşıyor eğer ki ailenin bir ferdi yüzünden karımın gözünden tek bir damla düşerse hepinizin soyunu sopunu kuruturum!” dediğinde hepimizin ağzı açık kalmıştı.

Nasıl yani yanında ben olmadan mı evlenmişti?

Nikah şahidini herhangi biri mi yapmıştı yani!

Milan’a çatık kaşlarla baktığımda yaşlı adam sinirle “Bizum onayumuzu aldunuz mi ki nikah kiyaysunuz!” dediğinde Efnan ortaya atılarak “Onay isteyecek kimsem hiç olmadı benim!” dediğinde abisi masaya vurarak “Bizi iki paralık etmişsin birde konuşuyor musun?” diye bağırdı.

Milan’ın masanın üzerindeki eli yumruk olurken “O sesinin tınısına dikkat edeceksin!” dediğinde abisi diklenmeye başladığında Halis araya girerek “Yeter kesun ula sesunuzu!” diyerek onları susturmuştu.

Milan’ın babası gayet rahatken arkasına yaslanarak “Dövüşmeyun uşaklar dövüşmeyun olan olmuş biten bitmiştur!” dediğinde eski damatları araya girerek “Uşağunun kanunu dökmeden dövüş bitmeyecuktur da!” dedi.

Tek kaşım havaya kalkarken “Hadi canım kim kimin kanını döküyormuş?” dediğimde adam pis pis sırıtarak “Yanu habu yemeğe silahsuz gelmenuz ne kadar doğridur bilmiyrum!” dediğinde bende sırıttım.

Elimde ki kaşığı masaya koyduğumda kendimi göstererek “Sen baksana bana” dediğimde dikkatini çekerek “Oradan bakınca enayiye benzer bir halim mi var benim?” diye sordum. Karşımdaki adam alay edercesine bana bakarken “Habu işleru birakmiş biru içun fazla cesursun!” dediğinde “Göstereyim istersen ne kadar cesur olduğumu!” dedim.

Adam başını sallarken “Fazla uçaysun!” dediğinde “Peki o zaman!” diyerek telefonumu elime alıp atmam gereken mesajı atıp beklemeye başladım.

Çok geçmeden kapıda ve bahçede ne kadar koruma varsa hepsi yerle yeksan olurken herkesin nutku tutulmuştu.

Kendimden emin bir şekilde oturmaya devam ederken Barlas kulağıma eğilerek “Yanına silah alma dedim sen gittin evin etrafına ordu mu çektin?” diye sorduğunda gülümseyerek başımı salladım. Barlas iç çekerken Milan’ın çoktan keyfi yerine gelmiş omuzları daha da dikleşmişti.

Ne yani kurtlar sofrasında kendimizi mi yedirecektim?

Halis bana dönerek “Habunu nasul becerdun bilmiyrum ama yapuğunun bedelu ağur olur haberun olsun!” dediğinde oğlu araya girerek “Merak etmeyesun baba her şeyun bir bedeli vardur!” dedi. Milan’ın dudağı yukarıya doğru kıvrılırken “Napacaksun anlat bakayum?” diye sordu.

Efnan‘ın abisi geniş omuzlarını dikleştirdiğinde “Bence öğrenmek istemezsin ne de olsa geçmişten gelen bir husumetimiz var!“ dediğinde kahkaha attım. Herkes bana deliymişim gibi bakarken “Kusura bakmayın lütfen arkadaşın husumet dediği şey onu ringe gömmesiydi!” dedim.

Geniş omuzlar birden düştüğünde “Hile yaptı ayrıca yanında biri daha vardı!” diyerek itiraz etti.

Omuzlarımı silkerek “Hile yapmadık sadece kuralları her zaman olduğu gibi ben koydum!”

Adamla kaşlarını çatarken “Hile yapmadık derken?”

Yüzümde tehlikeli bir sırıtış peyda olurken “Ben ve Milan!“

Bu dediğim herkesi şaşırtırken eskiden ringlerin tozunu attığımızdan haberleri yoktu tabi…

Adam iyice sinirlenirken “Orası benim mekanımdı kuralları her zaman ben koyarım!”

Onu umursamayıp yemeğime devam ederken adam sinirle kendi kendini yiyordu. Şahsen çokta umuruma değildi herkes bilirdi ki benim olduğum her yerde benim kurallarım geçerdi çünkü ben bu şekilde büyütülüp eğitilmiştim kimseye eyvallahım yoktu olmamıştı.

İşte ben bu yüzden Tamay’dım ve işte beni bu yüzden ölüm kokan kadın olarak bilirlerdi.

Herkes öğrenmişti bunlar bir türlü öğrenememişti.

Masada bir süre daha sessizlik olurken bu sessizliği Efnan’ın babaannesi bozarak “Yakuşuklu uşaksun maşalllah, söyle bakayum bana bizum habu çirkun kiz yüzünen niye mahvettun hayatunu?” diye sordu.

Milan çatalıyla oynadığı yemeğini bırakıp sıkıldığını belli eden bir şekilde kadına baktığında “Siz birilerinin hayatını daha fazla mahvetmeyin diye!” diyerek cevap verdi.

Kadın gülerken “Bir söz var bilur musun?” diye sorduğunda Milan başını iki yana salladığında kadın sırıtarak “Karun cüzelse ne işun var düğün evunde düğün senun evunde gir oyna çık oyna, karun çirkunse ne işun var ölü evunde ölü senun evunde gir ağla çik ağla!” dedi.

Milan’ın bir şey demesine izin vermeden “Ölü senun evunde artuk girersun ağlarsun çikarsun ağlarsun!” dedi.

Efnan dudakları titreyip başını eğdiğinde Milan çenesinden tutup başını dikleştirdiğinde kadına dönerek “Benim karımın ne olduğu beni ilgilendirir kimseye de laf söyletmem ayrıca senin kalbinin çirkinliği gözlerine yansımış belli bazı şeylere kör olmuşsun!” dedi.

Milan çok geçmeden Efnan’a dönerek “Sende bir daha bunlar yüzünden başını eğme başını hep dik tut çünkü artık benim karımsın!” diyerek bir soluk aldığında “Sen kendi değerini bildiğin sürece kimse sana laf söyleyemez!” dedi.

Karımsın lafını bastırarak söylemişti sanki dosta düşmana duyurmak istemiş gibiydi sesinin tınısında kırk leş var gibiydi. Ve ben o an anladım ki Efnan’ın artık sırtı yere gelmezdi ve o an fark ettiğim ki Milan’ın buz gibi kalbi erimeye başlamıştı.

Efnan göz ucuyla Milan’a bakıp gülümsediğinde kıskançlığından ne yapacağını bilmeyen aile üyeleri bu seferde eski dünürlerini gazlamaya başlamıştı.

Alttan alta onları doldurmaya başladıklarında son damla damlamıştı artık eski damatta o da bunu fırsat bilerek belindeki silahı çıkarıp Milan’a doğrulttuğunda her şey saniyelikti.

Hâlbuki bu masada kısmen iyi şeyler olacaktı lakin hiçbir şey beklenileni karşılamamıştı.

Hepimiz korkuyla yerlerimizden kalktığımda herkes bir sevdiğini korumaya çalışmıştı. Hepimizden korku nidaları yükseldiğinde tek bir kurşun sesi yükseldi o masadan.

Korkuyla yerimde donup gözlerimi kapattığımda feryat sesleri yükseldi o masadan.

Acı feryat içimi yaktığında ellerim titremeye başladı korku bütün bedenimi sardığında üşüdüğümü hissettim.

Garipti ben üşümezdim ki neydi şimdi bu neyin nesi?

Kalbim kor gibi yanmıştı bedenimin buz gibi oluşuna aldanmadan…

Anlamadığım duygular bedenimi ele geçirmişti resmen.

Neydi şimdi bu?

Yine ben mi kaybetmiştim?

 

 

BÖLÜM SONU...

 

 

 

Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.

 

 

 

Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

 

 

Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

 

 

 

Yorumlarınız ve beğenileriniz benim için fazla değerli.

Bölüm : 11.02.2025 17:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...