38. Bölüm

37.BÖLÜM: DİLHUN

Zehranur Alkan
zehranurr

Ağlamak, bazı acılarda yetmez.

2 GÜN SONRA İSTANBUL'DAN...

İstanbul'a kesin dönüş yapalı iki gün olmuştu.

2 gün içerisinde kan gövdeyi götürmüş bütün kılıçlar çekilmişti.

Bu savaşta en çok yarayı Efnan alsa da Milan her zaman arkasında dimdik durmayı başarmıştı.

Efnan ise Milan'ın yarasını sarmış ona gözü gibi bakmıştı.

Zor iki gündü ama atlatılmış gibiydi.

Bazı yaralar açılmış, bazıları kapanmış ve bazıları ise sadece toprak olmuştu...

Kahvaltı masasından çıt bile çıkmıyordu herkes sessizliğini koruyor kimse kimse ile bir çift kelam etmiyordu.

Bir şeyler atıştırıp masadan kalkıp odaya çıkarak üzerimi değiştirip çantamı alarak tekrar aşağıya indim.

Masadakiler bana göz ucuyla bakarken Milan ayağa kalkarak “İşe mi gidiyoruz?” diye sorduğunda başımı sallayarak “Ben işe gidiyorum sen ise evde kalıp dinleniyorsun!” diyerek kapıya yöneldim.

Milan arkamdan bir şeyler söylerken kapıyı kapatıp arabaya binerek direk şirkete geçtim. Artık evde olmakta çok sıkılmış işlerime odaklanmak istemiştim hayatımda bir değişiklik istedim ve o değişikliğin bu olmasına karar vermiştim.

Şirkete gelip odaya girdiğimde hiç vakit kaybetmeden dosya incelemesi yapmaya başladığımda kapım çalınarak yeni asistanım içeriye girdi. Onu gördüğümde aklıma İmre’nin gelmesiyle yüzümde buruk bir gülümseme olsa da bu kız işinde fazlasıyla iyiydi.

Bana günün planlamasını yaparken şirince gülümseyerek “Araya kimseyi sıkıştırmıyorum Tamay Hanım, bugün fazlasıyla yoğun bir gün olacak gibi!” dediğinde onu onaylayarak “Çok iyi düşünmüşsün teşekkür ederim zaten işleri erken bitirip eve gitmem gerekiyor!” dediğimde başını sallayarak odadan çıktı.

Ben kendimi her zaman ki gibi işlere o kadar kaptırmışım ki havanın kararmaya başladığını kapının çalışmasıyla elinde kahve ile giren Fernando ile algıladım.

Bir şey demeden karşımdaki koltuğa oturup kahveyi önüme iterek “Yine katırmışsın kendini!” dediğinde kahveden bir yudum alarak “Evde ki kaostan kaçmaya çalışıyorum diyelim!” diyerek arkama yaslandım.

Fernando bacağını bacağının üzerine atarak “İstesen de kaçabileceğin bir kaos değil biliyorsun değil mi?” diye sorduğunda başımı salladım. Bir süre sessiz bir şekilde kahvelerimizi içerken Fernando gözlerini kısarak bana bakıp “Söylesene nasıl yapıyorsun bunu?” diye sordu.

Elimdeki bardağı kenara bırakıp “Neyi nasıl başarıyorum?” diye merakla sorduğumda sırıtmaya başladı. Bakışlarını çekip başını iki yana sallarken “Ya nasıl her şeyden elini ayağını çektiğin halde bu kadar güçlü olabiliyorsun bana bunu bir anlatsana?” diye sordu.

Oturduğum sandalyeyi masadan biraz uzaklaştırıp bacağımı bacağımın üzerine atıp rahat bir şekilde oturduğumda “Kim dedi sana işlerden elimi ayağımı çektim diye!” dediğimde Fernando’nun şaşkınlığını her mimiğinden anlamıştım.

Elindeki kahveyi yere bırakıp bana dönerek “Sarya için yapmayacağım dedin ama!” dediğinde başımı sallayarak “Evet öyle söyledim!” dediğimde kollarını iki yana açarak “Eeee!” dediğinde kıkırdadım.

Kahvemden bir yudum daha alarak “Eee’si yok işte huylu huyundan vaz geçemedi bende işleri el altından yürüttüm!” dedim. Fernando kaşlarını çatıp bana bakarken “El altından derken?” diye sordu.

Boğazımı temizleyerek “Az kötü işleri Milan adına çok kötü işleri de senin adına bitirdim!” dediğimde içtiği kahveyi püskürterek “Ulan biz yıllardır görüşmedik, konuşmadık nasıl becerdin?” diye sordu.

Yüzümü buruşturup bana gelen kahveyi temizlerken “Yanında hala benim için çalışan adamlar var Fernando!” dediğimde okkalı bir küfür savurarak “Biliyordum bir boklar döndüğünü zaten!” diyerek söylenmeye başladı.

Sıkıldığımı belli edercesine “Ne olmuş yani senin adına birkaç adamı ortadan kaldırıp birkaç kaçakçılık yaptıysam sanki canını aldım!” dedi.

Özrüm kabahatimden büyük olmalıydı ki Fernando bana ters ters bakarak “Keşke canımı da alsaydın da bunları yaşamasaydık!” diyerek kalktığında “Ben gidiyorum şu öğrendiklerimi sindirene kadar görüşmeyelim!” diyerek çıkıp gitti.

Omzumu silkerek işlerime dönüp son kez raporları kontrol ederek bende eve gitmek için hazırlanıp çıktım.

Eve vardığımda geldiğimiz günden beri olan sessizlik süregelirken Milan beni gördüğü gibi ayaklanıp yanıma geldiğinde sinirle “Bu evdeki herkes benim delirmemi falan istiyor!” diye söylenmeye başladı.

Çenemi kaşıyarak saçımı geriye attığımda “Ne oldu yine?” diye sorduğumda Milan oflayarak “Emin ol şu sessizlik bile sinir ediyor insanı nefes alış sesleri bile batmaya başladı düşün!” diyerek yanıma geçerek odasına girdi.

Omuzlarımı silkerek “Alışırsın Milan alışırsın!” diyerek merdivenlerden çıkmaya başladığımda Milan’ın bu dediğimi duymayacağını biliyordum. Odaya girip üzerimi değiştirip camın önündeki masaya kurulurken tabletimi elime alıp maillerimi kontrol etmeye başladım.

Evdekiler birkaç gündür ne benimle ne de Milan ile konuşuyordu resmen evin içerisinde hayalet casper gibi yaşamımızı sürüyorduk. Bu durum pekte umurumda değildi açıkçası doğru bildiğim şeyi yaptığım için benimle konuşmuyorlarsa hodri meydan o zaman.

Ben mailleri kontrol etmeyi bırakıp bir şeyler izlemeye başladığımda Barlas odaya gelip üzerini değiştirip yatağa girdi. Göz ucuyla ona bakıp tabletin parlaklığını kapatıp kulaklığımı takarak izlemeye devam ettim.

Bir süre Barlas yatakta dönüp durduktan sonra bana bakmadan “Yatmayı düşünmüyorsun herhalde?” diye sorduğunda şaşırmış gibi yaparak “Gaipten sesler duyuyorum, sanırım duvarlar benimle konuşuyor!” dediğimde “Etten duvarlar!” diyerek ekleme yaptım.

Tableti kapatıp aşağıya inmek için hazırlanırken Barlas yattığı yerden doğrularak “Nereye gidiyorsun bu saatte?” diye sordu ona ters ters bakarak “Müsaade edersen salona ineceğim!” diyerek odadan çıkıp aşağıya indim.

Salona indiğimde Milan oturmuş kara kara bir şeyler düşünüp kendi kendine konuşuyordu. Onun bu halini görüp yanına oturduğumda “Düşüncelerini benimle de paylaşmaya ne dersin?” diye sorduğumda göz ucuyla bana baktı.

Derin bir iç çekerek bana döndüğünde “Bir süreliğine buraya yerleştik ama bizimki ömür boyu görünüyor galiba!” dedi. Ona anlamaz gözlerle bakarken “Nasıl yani anlamıyorum?” dediğimde uzatmadan “Farkındasın dimi Trabzon’un altını üstüne çevirip kan gölüne buladın orayı!” dediğinde başımı salladım.

Yaptığımdan pişman değildim bir daha olsa bir daha yapardım hiç problem teşkil etmiyor!

Milan onu onaylamamın ardından bana uzun uzun bakarak “Şimdi söyle işe gittiğimde Efnan’ı nasıl yalnız bırakayım ben?” diye sordu.

Ona hak veriyordum ne kadar evin önünde korumalarda olsa içi rahat etmeyecekti aklı hep onda kalacaktı ve durum her şeyine yansıyarak tatsızlık çıkaracaktı.

Bacaklarımı orta sehpaya uzatarak “Takıl kafana göre kocaman ev zaten hem tek başına Efnan sıkılır o evde alışmış kalabalığa!” dediğimde başını sallayarak derin bir nefes verdi.

O da benim gibi bacaklarını uzatarak “Var mı bir hareketlilik?“ diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda sallayarak “Kimsenin umurunda olmadı resmen Batum’dakilere haber gidince bir bayram etmedikleri kalmış!” dedim.

Milan kahkaha atarak “Ulan millet kurtulduk diye bayram ediyor bizimkilerde yüzümüze bakmıyor!” dediğinde bende gülerek “Nankör onlar, başlarına bir şey gelse ortalığı birbirine katacak iki insanla yaşıyorlar hala rivriv konuşuyorlar!” dedim.

Milan bana hak verirken “Efnan’da benimle sadece pansuman yaparken konuşuyor!” dediğinde omzumu silkerek “Aslında vurulduğunda da çok korkmuştu neden böyle yapıyor acaba?” diye sorgulamaya başladım.

Arkamızda bir hareketlilik olurken “Olayı sindirmeye çalışıyorum sadece gözümün önünde bir aile hiç yok olmamıştı!” diyerek Efnan belirdi. Milan başını çevirip Efnan’a bakarak “Alışsan iyi edersin çünkü kocanın hayatı maalesef bu!” dedi.

Efnan garipserken “Ben daha kendi aileme alışamadım sana hatta size nasıl alışacağım bilemiyorum!” dediğinde araya girerek “Çok zor değil sevdiklerini kaybetmeye başlayınca alışırsın!” diyerek ayaklandığımda “Size iyi geceler!” diyerek odaya çıktım.

Odaya girdiğimde Barlas camın önündeki berjerde oturmuş sigarasını içerken istemeden ona yaklaşıp başında dikilmeye başladım. Barlas başını kaldırıp önce bana baktı daha sonra bileğimi tutup beni kucağına çekerek oturmamış sağladı.

Vakit kaybetmeden rahat bir pozisyonda oturduğumda başımı Barlas’ın göğsüne bastırdığımda saçlarıma öpücükler kondurarak “Bir daha yatağımı, odamı hatta beni bırakıp gitme hanımefendi!” dediğinde bir kez daha saçlarımı öptü.

Omzumu silkip gülümserken “Sen kendine bak önce kaç gündür benimle konuşmuyorsun üstüne soğuk yapıp ben yokmuşum gibi davranıyorsun!” dediğinde ona bakıp “Geceleri beni öpücüğe boğman kalbimin kırılmadığı anlamına gelmez!” dediğimde bana ciddi bir şekilde bakıyordu.

Gözlerinin içi anında parlarken “Beni korkutuyorsun!” dediğinde “Nasıl?” diyerek sorduğumda uzaklara dalıp tekrar sigarasından içmeye başladı.

Onun bu halini ilk defa görüyordum normalde her şeye çok pozitif bakar olaylara sakin bir şekilde yaklaşırdı ama bu sefer karamsardı hatta korkuyor gibiydi.

Barlas boğazını temizlerken “Başını belaya sokmandan artık hoşlanmıyorum Tamay!” dediğinde derin bir nefes verip “Nereden geldiğini ne iş yaptığını her şeyi biliyorum ama artık durman lazım!” dediğinde gözlerimi dışardaki ağaçlara dikerken “Denedim biliyorsun hem de sayısız kere!” dedim.

Barlas’ın gözleri üzerimde gezinirken “Biliyorum!” dediğinde başımı iki yana sallayarak “Bilemezsin Barlas, benim ne acılar çektiğimi bilemezsin sadece görebilirsin ama hissedemezsin!” dedim.

Barlas’ın kasları gerilirken “Bak Tamay birileri korunacaksa bundan sonra ben üstlenirim ama sen artık dur kimseye zarar gelsin istemiyorum hele sana asla!” diyerek elindeki sigarayı söndürüp başını geriye yasladı.

Bir şey dememiştim ağzımı bile açamadım çünkü biliyordum ki ben ne kadar bir şeylerden uzak durmaya çalışsam hep ters tepiyor ve beni pisliğin içerisine daha çok çekiyordu.

Sadece sustum ve oturduğum yerden kalkıp yatağa doğru yürüyüp yavaşça yatağa yatarak örtüyü kafama kadar çektim.

O an yetimhanede ki halim geldi gözlerimin önüne, küçük Tamay’da canı sıkkın olduğunda bu şekilde yapıp küçücük bedenine sarılarak her şeyden uzaklaşmak isterdi.

Gözlerimi kapattım dün olduğu gibi bu gecede üşüyerek uyuyacaktım yarın ise Allah kerimdi…

Ama ben Tamay isem yarın bu yatak üşümezdi alev ateş olurdu ama ben arkamı döner uyurdum öyle bir inattı işte bende ki.

Sabah çoktan olmuş Barlas her zamanki gibi erkenden uyanıp duş almış ve büyük bir ihtimal kahve eşliğinde haberleri izliyordu. Bu onun en sevdiği rutindi ben ise rutin insanı değildim kafama göre o gün nasıl olmasını istersem o şekilde uyanır o şekilde devam ederdim.

Yataktan kalıp hızla duşa girip üzerimi giyinerek çantamı alıp aşağıya indim. Kahvaltı çoktan hazırlanmış masa yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Son basamakta herkes dönüp bana bakarken Milan’da hazır bir şekilde odadan çıkıp beni süzmeye başladı.

Ben ona o bana bakarken aynı anda “Nereye böyle?” diye sorduğumuzda Barlas araya girerek “Evet nereye böyle süslenmişsiniz?” diye sorgulamaya başladı. Milan ile Barlas’a dönerek yine aynı anda “İşe!” dediğimizde birbirimize ters bir bakış attık.

Efnan başını sallarken “İş için erken değil mi Milan? Daha dikişlerin bile kaynamadı!” dediğinde Milan sıkılmış bir ifadeyle “Evde sizin nemrut suratınızı çekmektense işe gider dikişlerimin anasını ağlatırım daha iyidir!” dediğinde Efnan göz devirip işine döndü.

Barlas gözlerini kısıp bana odaklanırken “Dünden beri hayırdır işe gitmeler falan?” diye sorduğunda omzumu silkerek “Ev hanımı olmak için fazla tehlikeliyim!” dedim. Barlas arkasına yaslanırken “Bunu konuşmuştuk!” dediğinde gözlerimi kısarak “Yanlış hatırlamıyorsam evlendiğimizde de çalışıyordum!” dedim.

Aramızda sürtüşmeden dolayı elektriklenme oluşurken Barlas sakalıyla oynayarak “Çalışmanı istemiyorum ama!” dediğinde kahkaha atarak “O zaman bu isteğini karşılayacak başka bir kadın bul kendine tabi yerse!” diyerek bir şey demesine izin vermeden orayı terk ettim.

Milan peşimden gelirken beraber arabaya binerek sessiz sedasız işe gelerek hızla odama çıktık. Milan rahat bir şekilde oturup bacaklarını sehpaya uzatarak “Özlemişim seninle burada oturmayı!” dediğinde kıkırdayarak “İnanır mısın? Bende!” dediğimde o da gülmeye başladı.

Bir süre işlerden konuştuktan sonra kapının çalmasıyla davet misafirimiz Fernando gelmişti. İçeriye girip bize selam verdikten sonra yanımıza yaklaşıp Milan’ın bacaklarını itip elindeki tatlı poşetini bırakıp oturduğunda “Hadi bir çay söyleyin de tatlı yiyelim!” dedi.

Mila ile birbirimize şaşkın bir şekilde bakarken Fernando göz devirerek “İş konuşmaya geldim korkmayın!” dediğinde Milan telefonunu çıkartırken “Umarım sevdiğim tatlıdan almışsındır aksini kabul dahi etmem!” dediğinde Fernando sabır çekiyordu.

Milan çaylarımızı söyler Fernando’da tatlıyı açtığında Milan zevkle “Kadayıf hem de fıstıklı!” diyerek yemeye başladı. Fernando kıkırdayarak “Bu eskiden de böyleydi sevdiği bir şeyi gördüğü an önünü arkasını düşünmezdi!” dediğinde Milan duymadı bile.

O tatlısıyla aşk yaşarken çaylarımız gelmiş Fenando’da konuya girmek için kendini hazırlamaya başlamıştı. Sonunda doğru zaman geldiğinde “Ortak bölgelerden birinde sızıntı var!” dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktığımda “İmkansız en iyi adamlarımızı koymuştuk oralara her biri ayrı ayrı rapor getiriyor!” dedim. Milan duraksarken “2 aydır Bolat raporları getirmiyor aslında!” dediğinde ona dönerek “Uyarmadın mı?” diye sordum.

Milan arkasına yaslanırken “Her sorduğumda bugün abi yarın abi diyerek beni geçiştirdi, zaten o sıralar çok üzerine düşememiştim keşke bırakmasaydım arkasını!” diyerek kendine kızmaya başladı.

Fernando onu sustururken “Demek ki söylemekle olmuyor kendimizi göstermemiz lazım!” dediğinde oturduğum yerden kalkarak “Hadi gidelim o zaman!“ dediğimde diğerleri de kalktı.

Beraber şirketten çıkıp Fernando’nun arabasına bindiğimizde vakit kaybetmeden bölge liderinin mekanına doğru yola koyulduk. Birebir bizleri hiçbir bölge lideri tanımıyordu kimliğimizi her zaman gizli tutmaya çalışıyorduk.

Bu bir ilkti ve bu ilki sadece ölüler görebilecekti tıpkı bu bölge liderinin başına gelecekler gibi.

Fernando arabayı durdurup korumalara sadece üçümüze ait gizli mührü gösterip kapıyı açtırdığında hızla bahçeye girip arabayı park etti. Beraber arabadan inip lüks villaya baktığımızda Milan sinsice gülümseyerek “Sızıntının nereye gittiği belli oluyor sanki!” dediğinde ona hak verdik.

İçeriye girdiğimizde bizi masraftan kaçınılmayan muhteşem bir salon karşılıyordu. Fernando etrafa göz gezdirdiğinde “Ben apartman dairesinde otururken adamın oturduğu eve bak!” diyerek etrafı incelemeye başladı.

Bu gördüklerim beni şaşırtmamıştı kime güç verirsen onu kendine çevirip geldiği yer unuturdu işte bu adamda onlardan biriydi.

Merdivenlerden adım sesleri gelirken Bolat önümüzde durarak elini uzatıp “Ben Bolat Demirbay rica etsem sizleri de tanıyabilir miyim?” dedi. Önce eline sonra adama baktığımda “Bolat Bey çok şanslısınız bölge lideri olarak baya iş yapıyor olmalısınız!” dedim.

Adam kendinden emin başını sallarken “Zeki adamım diyelim bölge lideri olmak bunu gerektirir ne de olsa!” dediğinde gözlerini kısarak “Sizler kimsiniz?” diye sordu tekrardan.

Omuzlarımı dikleştirip yanımdaki beylere baktığımda elimi uzatarak “Bu ve bunun gibi bölgelerin hatta sahip olduğun o mührün sahibiyim!” diyerek elini sıktım. Adamın yüzü şekilden şekle girerken “Mührün sahibi kadın mıydı?” diye sorduğunda Fernando başını sallayarak “%55 ile aynen öyle!” dedi.

Elimi ellerinde çekmeyip sıkmaya devam ederken “Bölge lideriymiş, zekiymiş falan filan şimdi söyle bana birazdan geberdiğinde bu malı mülkü peşinden götürebilecek misin?” diye sordum.

Adam dehşetle bana bakarken “Benden çalmanın bedelinin olmadığını mı düşündün yani?” dediğimde kaşımı havaya kaldırarak “Hani zekiydin sen!” dediğimde boynumu sağa yatırarak “Bu öğrenilmez mi sandın? Hadi onu geçtim bunun bir bedeli olmayacak mı sandın?” dedim.

Kapıdaki korumalar içeriye girdiğinde hepsine ters bir bakış attığımda Bolat sinirle “Ne duruyorsunuz öldürün şunları!” diye bağırdı. Korumalar bellerindeki silahları çıkarıp bir kenara bıraktığında yüzümde sinsi bir gülüş belirdi.

Adam bana hala dehşet ve korkuyla bakarken “Her şeyin bir bedeli var ve ben senin kalemini kırdım şimdi söyle bana beni durdurabilecek güce sahip misin?” diye sorduğumda başını iki yana salladı.

Başımı aşağı ve yukarıya sallayarak “Korumalarına bizi öldürtmeye çalışan bir salaksın! Zeka cesaret işidir ve görüyorum ki bir altına yapmadığın kaldı zeki adam!” dediğimde son kez sıktım elini.

Elini bırakıp bir adım geriye gittiğimde masanın üzerindeki sürahideki suyu elime döküp elimi temizlerken Fernando’ya bir bakış attım. Ben elimi temizlemeyi bitirdiğimde Fernando’da adamı temizleyip üzerine gelen kanı silmeye çalışıyordu.

Milan keyifsiz bir şekilde bizi izlerken “Bende yapabilirdim bu işi!” dediğinde Fernando kahkaha atarak “O kolla mı?” diyerek önünü kesti. Onlar bu şekilde atışırken evin duvarına işlenen mühre bir bakış atıp arkamdaki korumalara “Yeni bölge lideriniz yolda eğer bu şey tekrarlanır ve bizim haberimiz olmazsa bu sefer kendinizi onun yerine koyun!” diyerek kapıya doğru yürümeye başladım.

Son anda aklıma gelen şeyle duraksayıp “Bizi görmediniz ve tanımıyorsunuz!” diyerek Milan ve Fernando ile evden uzaklaştık. Milan ağrısı olduğunu belli ederken Fernando rotayı evde belirlerken bende gün içerisinde gelen milyonuncu bildirimlere bakıyordum.

İşle ilgili onlara geri dönüş yaptığımda Fernando çok bizi eve getirmişti bile. Arabadan inip eve doğru gittiğimizde Fernando’ya dönerek “Sen gelmiyor musun?” diye sordum. Fernando başını iki yana sallarken pencereyi göstererek “Kocanın beni öldürmesini istemem!” dediğinde kıkırdayarak “Korkma elinde olsa beni de bir kaşık suda boğar!” dedim.

Kapı açılırken “Seni bir kaşık suda boğmam ama bu ikisine her an sıkabilirim!” diyerek kapıya yaslandı. Hepimiz Barlas’a dönerken Milan göz devirerek “Karım dul mu kalsın yani?” diye sorduğunda Barlas gülerek “Evlendiğin yeni mi aklına gelmeye başladı göt lalesi!” diyerek cevap verdiğinde Milan’ın kaşları çatıldı.

Fernando’ya dönerek “Hadi gidelim” dediğimde ikisi de yavaş adımlarla arkamdan gelmeye başladı. Barlas kapıdan çekilip bize yol verdiğinde hemen kendimi içeriye atıp eve girdim. Efnan masayı hazırlarken bizim içeriye girmemize elindeki işi bırakıp Milan’a doğru ilerlemeye başladı.

Milan’a uzun uzun baktığında “Hayırdır neyin var senin?” diye sorduğunda Milan başını iki yana sallayarak “Hiçbir şeyim yok!” dedi. Fernando kaşlarını kaldırıp başını sallarken “At yalanı sen!” diye fısıldadığında Milan ona dönüp “Kes lan sesini!” dediğinde Efnan araya girerek “Dökül!” dedi.

Milan’ın bir şey demeye niyetinin olmadığını ikimizde anlarken Fernando şeytani bir gülümsemeyle “Bir şey yok ya kolu ağrıyor sadece!” diyerek koltuğa oturdu. Milan ayağındaki terliği profesyonelce Fernando’ya fırlatarak “Oğlum sussana göt herif!” diye bağırdığında Fernando gülerek terliği havada yakalayıp “Ne yani yalan mı?” diyerek daha da güldü.

Milan tam Fernando’nun üzerine atlayacakken Efnan önüne geçerek “Kolun ağrıyor ve sen bunu saklıyor musun gerçekten?” dediğinde Milan derin bir nefes vererek “Her gün ağrıyo zaten yani bu ilk değil ki!” dedi.

Milan nefret ederdi ondan hesap sorulmasından ve kim olursa olsun ona hesap sorsa sesi hep yüksek çıkar bağırır çağırırdı ama bu sefer öyle olmamıştı sesinin ayarını korumuş bağırmak yerine sitem etmişti.

Bu benim garibime giderken Fernando vakit kaybetmeden “Evlilik her insanı değiştiriyormuş gerçekten” diyerek beni gösterip “Bir bu aveli değiştirmemiş!” dediğinde elime aldığım yastığı tam on ikiden kafasına fırlattım.

Barlas boğazını temizlerken “Kelimelerimize dikkat mi etsek?” dediğinde Fernando yüzünü buruşturup bana dönerek “Sen iyisinde kocanda adam baksana nasıl koruyor seni!” dedi. Ben mutlulukla yerimde kıpırdanırken “Öyledir kocam asladır, kapladır.” Dediğimde aklıma birkaç gündür takındığı haller gelinde yüzümü buruşturup “Şu aralar canımı sıkıyor ama neyse!” diyerek mutfağa ilerledim.

Ben mutfakta neler var diye bakarken Efnan ve Milan didişmeye devam ediyor Fernando ise arada ortalığı kızıştırmaya devam ediyordu. Mutfakta hem onları izleyip hem de eksikleri halletmeye çalışırken Sahra yanıma gelerek “Ay biliyor musun?” diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

Sahra kıkırdarken “Tabi canım nereden bileceksin!” dediğinde hiç vakit kaybetmeden “Alparslan bugün çok huysuzdu gerçi birkaç gündür böyle çok hareketli!” dediğinde gözlerinin içi gülümsüyordu.

Sahra’nın bu halleri hoşuma giderken “Canı sıkılmıştır içeride çıkmak ve teyzesine kavuşmak istiyordur belki!” dediğimde kahkaha attı. Onun gülüşüyle bende gülerken elini omzuma koyup gözlerimin içine bakarak “Ona çok güzel teyze hatta hala olacaksın belki de herkesten çok sevip koruyacaksın!” dedi.

Onun bu dedikleri içimde huzursuzluk oluşurken “Bebekler hep sevilir ki hele ki elimizde büyüyecek tabi ki onu çok sevip koruyacağım.” Dediğimde Sahra bana sıkıca sarılarak “Sen onun deli dolu Tamay’ı olacaksın!” dediğinde ona sarılarak kafamı salladım.

Birbirimizden ayrılıp elimize tabakları alarak salona girdiğimizde Efnan, Milan’ın yarasına pansuman yapıyordu. Sahra herkesi masaya çağırırken herkes masaya toplanmaya başladı. Hep beraber yine bir şeyleri unutup neşeyle yemeklerimizi yerken o an anladım ki bazı şeyler hep geride kalmalıydı, korkular anıları zehirler hatta yok sayardı.

Yemek sonrası çay sohbetini de yaptığımızda Fernando kalkmak için müsaade isteyip giderken ona kapıya kadar eşlik ettim. Kapıyı açıp çıktığında gözüyle bir yeri işaret ederken “Şu adama dikkat et siz gittiğinizden beri evinizi gözetliyor!” dediğinde o noktaya belli belirsiz baktım.

Zihnim onu kaydederken Fernando’ya dönerek “Var mı bir bilgin?” diye sorduğumda başını iki yana sallayarak “Normal biri gibi ama değil bence!” dediğinde “Göreceğiz bakalım normal mi değil mi?” dedim.

Cebimden telefonu çıkarıp Fernando’ya bir şey gösteriyor gibi yaparak adamın fotoğrafını çekip direk Milan’a attım. Saniyesinde içeriden başını çıkartarak “Bende o iş!” diyerek eski konumu aldığında Fernando vedalaşarak evden ayrıldı.

İçeriye girdiğimde daha oturmadan Barlas beni kolumdan tutarak “Herkese iyi geceler biz kaçar!” diyerek beni merdivenlerden sürükleyip odaya çıkardı. Barlas’a şaşkın bir şekilde baktığımda omuzlarını silkerek “Karımla konuşup dertleşecek zaman yaratıyorum!” diyerek berjere oturdu.

Onu bozmadan karşısındaki berjere oturduğumda camı açıp her zaman yaptığı şeyi yaparak sigarasını içmeye başladı. Her hareketini en ince ayrıntısına kadar izlerken arkasına yaslanarak “Günün nasıl geçti?” diye sorduğunda başımı belli belirsiz sallayarak “İşler güçler işte bilirsin!” dedim.

Barlas başını sallarken “Yarın işe gidecek misin?” diye sorduğunda başımı sallamakla yetindim. Barlas yine uzaklara dalmışken “Fikirlerime saygı duyduğunu zannetmiştim!” dediğimde gözleri beni bularak “Evet fikirlerine saygı duyuyorum ama beni de anlamanı istiyorum!” dedi.

Ona doğru eğilirken “Yapma böyle Barlas korkak insanlar gibi yaşayamam ben sizden önce de buydum şu anda buyum değiştiremiyorum görüyorsun!” dediğimde yutkundu.

O da biliyordu bazı şeyleri değiştiremediğimi sadece bir mucize olmasını istiyordu ama her şekilde önü tıkanıyordu. Şu an o da anlaşılmak isteniyordu ben de ama yaptığımız tek şey empati yapamamaktı.

Barlas sıkkın bir şekilde nefes verirken “Senin hayatın ve senin kararların sana karışmıyorum ama bir ailen olduğunu unutma bir kocan ve seni sevenler var dikkatli ol ve fevri davranma ani kararlar verip kendi hayatını tehlikeye atma olur mu?” dedi.

Gönülsüzdü bunları söylerken ama biliyordu ki inat ettikçe daha kötü olacaktı ve her zaman olduğu gibi kendini geri çekmişti.

Cidden Barlas kendinden bu kadar tolerans gösterirken ben ona ne verebiliyordum?

Hiçbir şey, sıcak bir yuva olmayı bile becerememiştim ona her zaman başımı belaya sokup ortadan kaybolan olmuştum. Elinden en değerli varlığı bile benim yüzümden alınmıştı. Ama bu süreçte ne ben ondan ne o benden geçebilmişti hep bu şekilde olurdu belirsiz…

Karşılıklı birbirimizle bakışırken odanın kapısı aniden açılarak Efnan içeriye girdi. Heyecanı her halinden belli olurken “Sahra doğuruyor!” diye bağırdığında Selim’in aşağıdan sesleri geliyordu.

Barlas ile hızla odadan çıkıp aşağıya indiğimizde salonda telaş hakimdi. Selim Sahra ile derin nefesler alırken Milan etrafta koşturup “Ne yapmam lazım!” diyordu.

Selim Milan’a dönerek “Yap işte bir şeyler doğuruyoruz şurada!” dediğinde Milan duraksayarak “Göt lalesi ben her gün doğuruyor muyum? Nereden bileyim ne yapmam gerektiğini!” dediğinde Sahra’nın acı dolu çığlığını duydum.

Hemen araya girerek “Efnan sen çocuk odasından çantayı getir, Milan sen git arabayı çalıştır Selim sende…” diyerek duraksadığımda hemen ardından “Sen ıkınmasan da olur karının yanında olsan yeter!” dediğimde sonradan ıkındığını fark edip yapmayı kesti.

Milan, Sahra ve Selim’i hastaneye yetiştirmeye çalışırken bizde onların arkasından hastaneye gidiyorduk. Hastaneye vardığımızda Sahra’nın doktoru ekibiyle hazır bir şekilde beklediğini gördüğümüzde içimiz rahatlarken Sahra’yı direk doğumhaneye aldılar.

Biz heyecandan yerimizde hop oturup hop kalkarken Selim bilincini kaybetmiş gibi duvara bakıyordu. Barlas onun halini beğenmezken yanına giderek dürttüğünde boşluğa doğru kendini bıraktı.

Korkuyla başına üşüştüğümüzde Barlas zorla onu sandalyeye oturtup kendine gelmesi için tokatlamaya başladı. Birkaç dakika sonra Selim kendine geldiğinde “Geldik mi? Doğurduk mu? Doğdu mu oğlum? Karım nasıl?” diye sorularını sıralarken Milan bıkkınca “Senin ağzına sıçalar hemi!” diyerek koltuğa oturdu.

Barlas yavaş yavaş onu hava alması için zorla dışarıya çıkarırken bizde hala bir haber bekliyorduk. Barlaslar gelmiş saatler geçmişken sonunda doğumhanenin kapısından Sahra ve Alparslan sağlıkla çıkmıştı.

Selim’in gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalırken eğilip Sahra’nın alnına öpücükler kondurduktan sonra oğluna da bakarak beraber ilerlemeye başladılar. Bizde arkalarından giderken gözüm Selim’e takıldı eşinin elini asla bırakmıyor bir gözü de oğlunun üzerindeydi.

Bilinçsizce Barlas’a gözüm kaydığında bu manzarayı iç çekerek izliyordu. Hemen kendimi toplayıp onlara odaklandığımda odanın önüne gelmiştik. Biz kapıda beklerken Selim Sahra ile odaya girip her şeyine yardım etmek istemişti.

Milan ile Efnan’ı hastanede bırakıp Barlas ile hastaneden çıktığımızda Barlas’a dönerek “Nereye gidiyoruz böyle?” diye sordum. Barlas arabayı çalıştırırken “Çiçekçi bir arkadaşım var rica ettim benim için buket hazırladı onu almaya gidiyoruz!” dediğinde neşeyle el çırptım.

Heyecandan yolun nasıl geçtiğini anlamazken çiçekçiye gelerek arabadan indik. İçeriye girdiğimizde adam bize gülümserken elindeki kocaman buketi paketlemeye çalışıyordu.

Barlas ile selamlaşıp hızla elindeki işi bitirdiğinde elimize iki adet buket tutuşturup içeriye girdi. Barlas elindeki küçük şakayık buketini bana uzatırken “Seversin sen şakayık falan!” dediğinde elindeki buketi alıp yanağına kocaman bir öpücük kondurduğumda o da sırıtmaya başlamıştı.

Adam girdiği odadan elinde güzelce süslenmiş çikolata kutusuyla çıkarken Barlas’a uzatarak “Hayırlı olsun, selam söyle kardeşime bir ara uğramaya çalışırım!” dedi. Barlas bir elindeki çikolataya bir de adama bakarken “Ne ara yaptırdın oğlum bunu sana sadece çiçek dedim mahcup ediyorsun beni!” dedi sitem ederek.

Adam gülümserken “Ne mahcupluğu oğlum benim için yaptıklarınızın yanında hiçbir şey bunlar.” Dedi. Barlas adama sıkıca sarılıp vedalaştıktan sonra çiçekçiden çıkıp tekrar hastaneye gittik.

Efnan ve Milan ortalıkta görünmezken usulca odanın kapısını tıklatıp içeriye girdik. Sahra kocaman gülümserken Selim ise oğlunu kucağına almış her hareketini izliyordu. Barlas elindeki çiçeği Sahra’nın başını ucuna koyarken elindeki çikolataları da çiçeklerin yanına iliştirdi.

Sahra’nın yanına yaklaşıp ona dikkatlice sarıldığımda iyi olduğundan emin olmak istemiştim. Sahra defalarca iyi olduğunu söylediğinde usulca miniğin yanına gittim. Hareketli bir bebekti tıpkı Selim’e benziyordu göz yapısını ise annesinden almıştı. O kadar güzel bir bebekti ki o an onu pamuklara sarıp herkesten uzaklaştırmak istedim.

Selim bebeğini yavaşça bana uzatırken dolu gözlerle uzaklaşarak “Olmaz o çok temiz ben ise onun aksine fazlasıyla kirliyim!” diyerek reddettim. Herkesin yüzündeki gülümseme solarken “Hadi ama şunun güzelliğine bakar mısınız? Aynı Selim!” dediğimde Milan göz devirerek “Huyu benzemesin huyu!” dedi.

Selim yalandan gülerken “Dua et oğlum var yoksa sana çok yaratıcı söverdim!” dediğinde Barlas kıkırdayarak “Yapma aslanım kaplanım yeğenime kötü örnek olma!” dedi. Selim Barlas’ın yanına giderek Alparslan’ı kucağına vererek “Baksana şuna amcası nasıl uslu?” dediğinde Barlas bir Selim’e bir de bebişe baktı.

Selim başını sallarken “Uslu mu sence Selim?” diye sorduğunda Sahra kahkaha atarak “Çok uslu amcası baksana!” diyerek kinayede bulundu.

Alparslan babasının kucağında kıpır kıpır bir hal alırken Milan boğazını temizleyerek “Eylül ve Ozan ile konuştum selamları var onlarda arayacakmış zaten sizi ben önden bilgilendireyim dedim.” Dedi.

Eylül’ün yurt dışında semineri vardı Ozan ise Eylül’ü yalnız bırakmamak için onunla birlikte gitmeye karar vermişti.

Bir gece aldıkları bu karar ile sabahına yurt dışına gittiklerinde ne zaman döneceklerine dair bir şey söylememişlerdi.

Gerçi son yaşanılan şeyler Eylül'ü çok yıpratmıştı bu yüzden Ozan kafasının dağılması gerektiğini de söylemişti.

Bu ani gidişleri beni üzse de onlar yetişkin bireylerdi ve aldıkları kararları sorgulamak bana düşmezdi tabi.

Selim başını sallarken Sahra kocaman gülümsemesiyle teşekkür etti biraz daha onlarla kalıp sohbet muhabbet ederek heyecanlarını almaya çalıştık. Saatler ilerlemişken Barlas ayaklanarak “Biz kaçalım artık hem sizde biraz dinlenin zaten dönüp dolaşacağınız yer bizim yanımız!” dedi,

Selim gülümserken “Kahvaltıya evdeyiz fazlasıyla!” dediğinde kahkaha atarak “Kendinizi istediğiniz yere götürün ama fazlanız evine gelsin mümkünse!” dediğimde herkes kahkaha attı.

Barlas arabanın anahtarını Selim’e verirken bizde Milan’ın arabasına binerek evimize gittik. Sabah olmaya başlarken hepimiz yorgunluktan odalarımıza dağılıp dinlenmek için yattık.

Hayat çok garipti doğan büyüyor, büyüyen gelişip hayatlarında birçok anı ve insan biriktirerek ölüyordu.

Bazıları hayatlarına aldıkları insanlarla kırgın gidiyor bazıları ise sevdiklerinin yanı başında onlardan ayrılmadan veda ediyordu hayatlarına.

Bazı insanlar çok şanslıydı bazıları ise sadece şans onların yanında olmasını isterdi.

Demiştim ya hayat çok garip kimileri başkalarının istediği hayatı zorlanmadan yaşıyor kimileri ise sadece yaşamak için yaşıyordu.

Birkaç saat sonra yeni hayatımızın güzel güneşi doğacaktı işte o zaman evimize yeni bir neşe kaynağı girecekti.

Evimiz cıvıl cıvıl olurken hayatlarımıza yeni anılar kazınacaktı…

 

 

BÖLÜM SONU...

 

Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.

 

Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

 

Yorumlarınız ve beğenileriniz benim için fazla değerli.

Bölüm : 19.03.2025 14:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...