39. Bölüm

38.BÖLÜM: MEVEDDET

Zehranur Alkan
zehranurr

Çünkü her zerrem aşık, her bir zerrene...

 

Yeni bir güne daha merhaba diyoruz!

Gökyüzü yeniden maviye boyandı ve güneş yeniden bütün güzel ışığını etrafa saçmaya başladı.

Kuşlar en güzel ahengiyle ötmeye başladı, rüzgâr ise bütün güzel hisleriyle esmeye başladı.

Yeni bir gün doğdu ve bu günün en güzel seslerinden biride ailemize yeni katılan en değerlimizdi.

Bütün gücüyle eve geldiğini haykırıyordu resmen, o kadar güçlüydü ki sesi sanki ben geldim sizler neredesiniz der gibi…

Barlas ile hemen yatağımızdan kalkıp üzerimizi değiştirdiğimizde aynı hızla salona indik. Herkes salonda toplanmış ve herkes Alparslan’a dolu gözlerle bakıyordu. Bizde kendimize bir yer edinirken ses tonu gittikçe düştü daha sonra ise bütün hareketliliğiyle kıpırdanmaya başladı.

Amacına ulaşmış bütün ilgiyi kendine çekmiş ve herkese merhaba demişti ben geldim ve hayatınıza neşe getirdim…

Milan’ın gözlerindeki ışıltı ile Alparslan’a baktığın da “Ulan nasılda hepimizi başına dikti böyle ama?” dediğinde Efnan kıkırdayarak “Resmen buranın hâkimi benim demeye çalışıyor!” dedi.

Barlas uzanıp Alparslan’ı dikkatle kucağına alırken yüzünde kocaman gülümseme ile “Hoş geldi minik aslan ve hep hoş kal!” diyerek şakağına öpücük kondurarak tekrar yerine koydu.

Yerinde keyfi yerindeyken Milan’da öpmek için eğilirken Efnan onu durdurarak “Sen dur bakalım!” dediğinde Milan ona dönerek “Niye ben duruyormuşum?” diye sordu.

Efnan kollarını göğsünde birleştirip ciddi bir hal takılırken “Sen ilaç kullanıyorsun!” dediğinde Milan şaşkınca “Eee yani?” dedi. Efnan başını sallarken “İlaçlar yan ettiği için ateşin çıkmıştı ve dudağının iç kısmında yara olmuştu bu yüzden sen öpemezsin!” dedi.

Milan sağlam kolunu hava kaldırırken “İyileşti ya dudağım!” dediğinde Efnan omzunu silkerek “Görünürde iyileşmesi bir şeyi değiştirmiyor mikrop hala orada olabilir. Bu çocuk yeni doğdu Allah korusun bir şey olur bunun sorumluluğunu alamazsın!” dedi.

Hepimiz Efnan’a hak verirken Milan’ın omuzları düşerken “Neyse biraz daha dayanacağız artık ne yapalım!” diyerek koltuğa oturdu. Sahra kıkırdarken “Evet Milan biraz daha dayansan çok iyi olur!” dediğinde Selim başını sallayarak puseti eline alıp “O zaman biz bir odaya çıkalım kendimize gelelim” diyerek Sahra’ya yardımcı olarak odalarına çıktılar.

Efnan mutfağa giderken “Bende kahvaltıyı hazırlayayım o zaman” dediğinde bende ona yardım etmek için arkasından mutfağa girdim. Efnan ile kahvaltı hazırlarken beylerde iştahlı iştahlı bir şeyler tartışıyorlardı.

Masaya son tabağı da koyduğumuzda Selimler aşağıya inerken bir tüm gücüyle kapı çalmıştı. Barlas kapıyı açmaya gittiğinde bende merakla gelen kişiyi beklemeye başladım.

Barlas yüzü asık bir şekilde içeriye gelirken arkasında ağzı kulaklarında ellerinde balonlar ve hediyeler olan Fernando göründü. Hepimizi es geçip Selim’e doğru ilerlerken “Aman Allah’ım şunun…” diyerek duraksadığında Selim’e bakarak “Aynı babası!” diyerek yüzünü ekşitti.

Selim ona göz devirirken Fernando tekrardan “Şunun tatlılığına bak küçücük!” diyerek elindekileri orta sehpaya koydu. Cebinden çıkardığı dezenfektan tarzı şeyi ellerine sürerken “Durun bir saniye mikropları öldürmem lazım!” dediğinde işini bitirmek üzereydi.

Sonunda Alparslan’ı müsaade isteyerek kucağına aldığında tek kaşını havaya kaldırıp “Kutu gibi şuna bak!” dediğinde eğilip başına bir öpücük kondurdu. Milan sinirlenirken “Bana izin vermediniz bu herif niye öpüyor çocuğu?” diye söylenirken Efnan dirseğiyle onu dürterek “Bunu konuşmuştuk ama!” dedi.

Fernando’nun yüzünde değişik bir gülüş peyda olurken “İstersen masaya çık tepin birde!” dediğinde Milan göz devirerek “Senin üzerinde tepinmeyi yeğlerim!” dedi. Fernando Alparslan’ı babasına verip cebinden çıkardığı altını yakasına takıp “Allah analı babalı büyütsün!” dedi.

Selim ve Sahra’nın gözleri büyürken Efnan Milan’ın kulağına eğilerek “Tam altın mı taktı? Hem de iki tane!” dediğini duydum. Milan koltuğa otururken “Bayılıyorsun değil mi hava cıva yapmaya?” diye sorduğunda Fernando kahkaha attı.

Kapı tekrar çalarken bu sefer kapıyı ben açmaya gittiğimde hiç beklemeden kapıyı açtım. Karşımda gördüğüm yüzle kanım çekilirken ellerindeki çiçekler ve gözlerinde ki yorgunlukla Baran bana bakıyordu.

Kenara çekilip ona içeriye girmesi için yol verirken ikimizden de çıt çıkmamıştı. O önde ben arkasında salona girdiğimizde herkes şaşkınlığı yüzlerinden okunuyor hatta Selim hızını alamadan “Hayda!” demişti.

Sahra yutkunurken oturduğu yerden yavaşça kalkmaya çalıştığında Baran onu durdurarak “Yorma kendini!” diyerek yanına gitti. Elindeki çiçeği ona verirken diğer elinde ki paketi de yanına koyduğunda Alparslan’a doğru ilerledi.

Tam bebeği almak için hamle yaparken Fernando tüm nefretiyle “Pis mikroplu ellerinle çocuğa dokunmayacaksın herhalde!” dediğinde Baran başını sallayarak “Doğru bir ellerimi yıkasam iyi olur!” dedi.

Efnan ona banyoyu gösterirken Milan arkasından “Kendisi mikrop ellerini yıkasa ne yazar?” dediğinde sesimi bile çıkarmadım.

Çok uzaktık birbirimize o kadar uzaktık ki Asil veya Ozan’ı koruyabileceğim kadar koruyamazdım onu. Birbirimizden o kadar kopmuştuk ki ne hissettiğini anlamam mümkün bile olmamıştı.

Ben onun bir ihanetten daha fazlasıydım o ise benim için en büyük hayal kırıklığı…

O benim abimdi Sahra ise onun en kıymetli kız kardeşi…

Barlas’ın yanında yerimi alıp kanatlarına sığındığımda beni kendine çekip sıkı sıkı sardığında bende başımı göğsüne bastırdım. Efnan ile Baran tekrar salona girdiğinde sonun Alparslan’ı kucağına alıp sevdiğinde hediyesini de takarak “Sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim” diyerek Sahra’ya dönerek “Bir şey olursa ne bileyim bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka ara olur mu?” dedi.

Sahra başını sallarken Baran ile vedalaşıp onu yolcu etmek salondan ayrıldı. Fernando göz devirirken “Sanki bir şeye yarıyormuş gibi ettiği lafa bak!” derken Milan’da “Hayır, bir sike yarasa he diyeceğim o da yok!” dedi. Efnan boğazını temizleyip Milan’a döndüğünde “Çocuğun yanında nasıl konuşuyorsun böyle?” diyerek onu uyardı.

Milan’ın yüzü düşerken “Minicik çocuk ne anlayacaksa!” dediğinde Efnan “Anlar tabi!” dedi. Milan sabır çekerken “Oldu bundan sonra ‘Aşiyân-i mürg-i dil, zülf-i perişânundadur, Kande olsam ey peri, gönlüm senün yanundadur.’ Diyerek konuşuruz!” dediğinde ağzımız açık kalmıştı.

Fernando ona ters ters bakarken “Edebiyat yapma ne dedin küfür mü ettin? Doğru söyle bak!” dediğinde Milan sinsice gülerek “Kim nasıl anlamak isterse!” dedi. Efnan’ın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşurken “Düzgün de konuşabiliyormuşsun!” dedi.

Fernando, Efnan’a dönerek “Sence bu düzgün mü?” diye sorduğunda Barlas kahkaha atarak “Bu herifin neden sap kaldığı belli oluyor!” dedi. Sahra yanımıza geldiğinde yanıma oturup kimseye belli etmeden cebime kağıt sıkıştırıp bana göz kırptı.

Fernando hala Milan’ın ne demeye çalıştığını anlamaya çalışırken araya girerek “Ne yani senin böyle şeylerin yok mu?” diye sordum. Fernando başını olumsuz anlamda sallarken Barlas merakla “Sende var mı böyle şeyler?” diye sordu.

Barlas’ın sorusuna gülümserken “Bir nefes dîdâr içün bin cân fedâ itsem n’ola?
Nice demlerdür esir-i iştiyâkıdur gönül.” Dediğimde Milan gülerek “Nef’i!” dediğinde başımı salladım.

Fernando’nun yüzü şekilden şekilde girdiğinde “Nasıl böyle şeyleri aklınızda tutabiliyorsunuz? Ben söylemeye kalksam telaffuz bile edemem!” dedi. Hep beraber ona gülerken Selim ayaklanıp bebişi ana kucağına koyarak “Sizi bilemem ama ben acıktım biraz daha durursam tansiyonum düşecek!” diyerek masaya geçti.

Selim’in ardından bizde masaya geçerken hep beraber eskiden olduğu gibi kahvaltı yapmaya başladık. Kahvaltımız eskiydi ama masamızda yeni insanlar, yeni hikayeler ve yepyeni bir dönem vardı.

Masamız şen şakraktı herkesin yüzü gülüyordu hepimiz fazla mutluyduk ve bu mutluluğun uzun sürmesini istiyorduk.

Kahvaltı faslı biterken Selim ile Sahra dinlenmek için odalarına geçerken bizde kahve eşliğinde salonda muhabbet ediyorduk. Barlas’ın telefonu çalıp daha rahat konuşabilmek için yanımızdan giderken gözleri etrafta bir şeyler arıyor gibiydi.

Bir planı var gibi görünüyordu hem de tehlikeli bir plan…

Bakışlarım hala onun üzerindeyken konuşmasını bitirip yanımıza geldiğinde daha sormadan “İşle alakalı yavrum sorun yok!” dediğinde başımı salladım. Fernando oturduğu yerden kalkarken “Size doyum olmaz ben kaçar!” dediğinde Milan’da ona eşlik ederek “Tamay bizimde katılmamız gereken bir toplantı var unutma sakın!” dedi.

Fernando’yu uğurlayıp hızla hazırlanmak için odaya çıktığımda Barlas’ta peşimden gelerek hazırlanmaya başladı. Beraber hazırlanıp son kez birbirimize bakıp üzerimizi düzelttikten sonra Barlas sırıtarak “Pantolon ceket tamam da neden kırmızı ruj?” diye sordu.

Cilveli bir şekilde ona yaklaşırken “Kırmızı ruj ince çizgimiz bayım olmazsa olmaz!” dediğimde eğilip yanağımdan öperken “Toplantım olmasaydı bir rujun kalmazdı ama işte!” diyerek iç çektiğinde “Eve geldiğimde artık!” dedi.

Onun bu haline kıkırdarken “Akşam geldiğinde artık…” dediğim onun gibi yaparak. Barlas’ın içi giderken onu daha fazla kışkırtmamak için çantamı alıp odadan çıktığımda Barlas ile aşağıya indik.

Efnan, Milan’a söylenirken o da yavru kedi gibi onu dinliyordu. Sonunda bizi fark ettiklerinde Efnan elindeki ilaçları sallayarak “Şuraya bakar mısın Tamay? Doktorun verdiği hiçbir ilacı kullanmamış resmen!” dedi.

Milan isyan ederce bana bakarken “İlaçtan hoşlanmam ben!” dediğinde Efnan kollarını göğsünde birleştirerek “Ama içmek zorundasın sağlığın için!” dedi. Milan artık sinirlenmeye başlamış olacak ki “Efnan yeter yemin ederim sabahtan beri bir şeylere söylenip duruyorsun gına geldi ama!” diyerek dış kapıya hızla ilerleyip sertçe çıktı.

Efnan’ın omuzları düşerken yanına giderek “Takılma sen ona alışık değil o böyle sürekli üzerine düşülmesine yavaş yavaş alışır” dediğimde başını iki yana sallayarak “Haklı galiba yani hayatı benim yüzümden mahvolmuşken hala üzerine düşüyorum!” diyerek odasına gitti.

Barlas’a baktığımda oflayarak “Yavaş yavaş düzelecek artık yapacak bir şey yok böyle olmasını ikisi istedi!” dediğinde başımı sallayarak dış kapıya yöneldim. Milan arabada beni beklerden Barlas ile vedalaşıp şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdım.

Milan’ın sinirli olduğunu bildiğim için sesimi bile çıkarmadan toplantının yapıldığı yere doğru gitmeye başladık. Sonunda gideceğimiz yere vardığımızda Milan kendine çeki düzen vermeye çalışıp arabadan indi.

Beraber içeriye doğru ilerlerken “Gerçekten bu kadar büyük tepkiye gerek var mıydı? Kız sadece seni düşünüyordu!” dedi. Milan bana göz ucuyla bakarken “Biliyorum ama alışık değilim bu kadar üzerime gelinmesinde şurada birkaç gün önceye kadar özgür bir insandım!” dedi.

Olduğum yerde dururken Milan’da durup bana döndüğünde omuzlarımı silkerek “Bunu hesap etmen gerekiyordu Milan! Evlilik böyle bir şey çünkü bir taraf her zaman biraz daha fazla merak eder biraz daha diğerinin üzerine düşer!” dedim.

Milan’ın kaşları çatılırken “Sanki her dönem evlenmişimde boşanmışım gibi konuşma benimle alışmaya çalışıyorum üzerime gelmeseniz mi?” dediğinde başımı sallayarak “Haklısın!” diyerek ilerledim.

Salona girdiğimizde bütün örgüt üyelerinin ayağa kalkmasıyla gözümde geçmişim canlandı. Herkes olgunlaşmış, yüzleri değişmiş hatta bazılarının saçlarına aklar bile düşmüştüm. Yüzümde acı bir gülümseme oluşurken hepsi heyecandan kıpır kıpırlardı.

Herkesle selamlaşıp yerlerimize oturduğumuzda içlerinden biri hızını alamayıp “Bir an tekrardan toplanamayacağız diye çok korktum!” dediğinde herkes ona destek vermişti. Milan kıkırdarken bende ciddiyeti bir kenara atarak “Hepimiz bu günün geleceğini biliyorduk!” diyerek konuya girdim.

Herkes bir ağızdan onaylayan mırıltılar çıkarırken devam ederek “Bundan sonra gizliden iş yapmak yok tamamen görünür bir şekilde devam edeceğiz!” dediğimde herkes heyecanlanmaya başladı.

İçlerinden biri merakla bana bakarken “Bu kararını o kadar uzun zamandır bekliyoruz ki sana anlatamam ama aklıma takılan şey neden bugün?” diye sordu sorduğu soru o kadar yerindeydi ki gözlerim uzaklara dalıp o güne kadar gitti…

1 SENE ÖNCE İZMİR…

Yine herkesten gizli odamdan kaçtığım günlerden birinde her zaman yaptığım gibi kızımın mezarına gitmiş onunla sohbet ediyordum. Mezarındaki yabani otları temizleyip toprağını severken arkamda oluşan hareketlilikle arkamı dönmek istemiştim.

Aldığım darbe ile gözlerim kararırken hatırladığım tek şey güzlü parmakların beni çekiştirmesiydi. Kendime gelmem ile etrafın karanlık olması kapalı olan algılarımı daha da kapatırken başımdan kalkan bez ile etrafım aydınlandı.

Başımdan kalkan siyah bezle karşımdaki simalara gülerek baktım.

Benim bu sakinliğim ve gülümsemem onları korkuturken iğneleyici bir tonla “Selam gençler ve daima genç kalacaklar malum eğer buradan kurtulursam yıllar geçse bile şu anki yaşta kalacağınız için!” dedim.

Konuşmam bile onları gerip korkuturken tanıdığım ve her anını bildiğim o kadını görmem ile gülüşüm daha da derinleşip “Ov! Sende mi buradaydın?” diye sorduğumda korkudan titreyen eliyle yüzüme indirdiği tokatı zevkle karşıladım.

Dudağımdan akan kanı dilimle silerken “Hani o mezarda sinsi sinsi arkamda konuşan cesaretli kadın!” dediğimde kahkaha attım. O gece o mezarda cesaretine hayran kaldığım kadın şimdi korkudan titriyor hatta ağlayacak kıvama gelmişti.

Benim sakinliğim hele ki sakinken sergilediğim gülüşüm ölümdü ve bunu bu kadın çok iyi biliyordu hem de fazlasıyla, çoğu kez de şahit olmuşluğu vardı.

İmre, yanındaki yaşlı adama bakıp tekrar bana döndüğünde “Bu son karşılaşmamız değil bilmeni isterim benden çaldıklarının bedelini ödeyeceksin!” dediğinde gülümsedim.

Neyden bahsettiğini anlamasam da kafasının karışık olduğu her halinden belliydi. Yanında ki adam ona gitmesi için işaret verirken İmre son kez bana bakarak “Senin sonun yine sen olacaksın çünkü seni senin yetiştirdiğin o kadın öldürecek!” dedi.

Adam keyiften dört köşe olurken ona bakarak “Bu oyunun kuralını her zaman ben koyarım İmre unutma ki benim yetiştirdiğim kişi sen değilsin!” dedim.

İmre’nin elleri yumruk olurken arkasını dönüp gittiğinde adam karşımda oturup “Kafası ne kadar da karışık değil mi?” dediğinde çok beklemeden “Yazık öleceğinden haberi yok tabi değil mi? Çünkü sende ihanetin affı olmazdı!” dediğinde sadece başımı salladım.

Adam keyifle arkasına yaslanırken “Çok gizemlisin Tamay bir zaafın yok, ailen ile aranda bir bağ yok gibi kimsin sen, nesin bilmiyorum ama işlerimi karıştırıp beni mahvediyorsun!” dediğinde önüne eğilerek fısıltıyla “Yapma, zararlı çıkarsın!” dedi.

Yüzümü buruşturup başımı salladığımda “En fazla canımı alırsın onda bile piyonunu bu kadar belli etmen bilemedim ne kadar akıllıca?” dediğimde başımı sağa yatırarak “Ayrıca nasıl işlerini karıştırabilirim ki? İşi bırakalı çok oldu!” dedim.

Adam histerik bir kahkaha atarken “Benimle taşak geçmen çok hoş ama ben yemem örgütün gizliden iş görmüyor ve sen işi bıraktın öyle mi?” dediğinde başımı sallayarak “Tam olarak öyle örgüt iş görmüyor ve ben işi bıraktım!” dedim.

Cebinden çıkardığı bıçak ile ipleri keserken “Zamanla görelim bakalım neler oluyor ama dikkat et etrafını örümcek ağı gibi saracağım kaçmaya bile fırsatın olmayacak!” dedi.

Son ipi kesip kalkıp gittiğinde arkasından gülümsemeye başladım. Bunlar kiminle dans ettiğini bilmiyordu bilen ise yanlış öğrenmişti.

Anlaşılan o ki her koşulda kazanan bendim her zaman olduğu gibi…

Unutulmamalı ki kuralları koyanlar her zaman kazanır…

ŞAH MAT!

GÜNÜMÜZ…

Kafamı iki yana sallayıp kendime gelirken “Uzun hikaye daha çok vaktimiz var hepsini tek tek konuşacağız siz sadece kendinizi göstermeye başlayın yeter!” dediğimde oturduğum yerden kalktım.

Herkes benimle birlikte kalktığında herkesle vedalaşıp salondan uzaklaşmaya başladığımızda Milan beni durdurarak “Sen git ben bizim çocuklarla biraz daha oturacağım!” dediğinde başımı sallayarak “Efnan’a söylerim merak etme!” dediğimde başını sallayarak salona girdi.

Dışarıya çıktığımda hava çoktan kararmaya yüz tutmuştu. Hiç vakit kaybetmeden arabaya binip eve gittiğimde son anda akşam yemeğine yetişmiştim. Ellerimi yıkayıp masaya oturduğumda Efnan’ın gözü kapıda kaldığını fark etmem ile “Milan eski arkadaşlarıyla vakit geçirecekmiş haber vermemi istedi” dedim.

Efnan başını sallayıp tabağıyla oynamaya başlarken Barlas ile göz göze gelerek omzumu silktim. Barlas boğazını temizlerken “Nasıl geçti günün hanımefendi?” diye sorduğunda gülerek “Eski dostlarla toplantı işte her zaman ki şeyler, senin günün nasıl geçti bayım?” diye sordum.

Barlas hafif bir şekilde gülümserken “Eski dostlarla masa hasbihali işte aynı şeyler” dediğinde kıkırdayarak “Belli ki her şey yolunda gidiyor yoksa yanlış mı anlıyorum?” dediğimde gülümseyerek “Tökezlersem arkamda kapı gibi karım var değil mi?” dediğinde başımı salladım.

Tekrar yemeğe döndüğümüzde merdivenlerden gelen çığlık sesleriyle Selim’in yorgun sesini duymamız bir oldu. Selim yavaş adımlarla aşağıya gelirken kucağındaki oğluna “Bir anlasak ne istediğini ona göre şey yapacağız oğlum ama işte dilinden anlamıyoruz ki!” diyordu.

Sahra’nın saçı başı dağılmış bir şekilde masaya yaklaştığında “Bebek dili ve edebiyatı bilen varsa Allah rızası için bir yardım!” dediğinde durumun vahim olduğunu anladık. Herkes bir fikir beyan edip profesör gibi yaklaşırken onları sadece gülerek dinledim.

Sonunda kimse neden ağladığını anlamazken Alparslan artık ağlamaktan kıpkırmızı olmaya başlamıştı. Bu duruma daha fazla sessiz kalamazken Selim’e yaklaşıp Alparslan’ı yavaşça kucağıma aldım.

O kadar yavaş hareket ediyordum ki bir yeri acımaması için elimden gelenin fazlasını sergilemiştim resmen. Başını yavaşça omzuma yerleştirip onu rahat bir konuma getirdiğimde ağlaması kısmen dinmişti. Elimi sırtına koyup minik hareketlerle vurmaya başladığımda çok geçmeden onu rahatsız eden gazı dışarıya atmayı başarmıştı.

Minik rahatlamış bir şekilde uslu uslu durduğunda kafamı kaldırıp bana bakan gözlerle denk geldim. Herkesin şaşkın bakışları arasında başımı miniğe yaklaştırırken fısıltıyla “En çok beni sevdiğini biliyorum miniğim çünkü baban ile annende en çok beni severler!” dediğimde Selim kahkaha atarak bana sarıldığında “Boşuna babasına çekmiş demiyorum ya ben!” dediğinde bende gülümsedim.

Alparslan’ın minik parmakları saçlarımı sıkıca yakalarken bu tutuşun son olmayacağını hissetmiştim çünkü onun en zor anında elini tutmuştum. Bu bebekle çok özel bir bağım olacaktı ve eminim ki benim bıraktığım ne varsa hepsine göğüs gerebilecekti.

Çünkü biliyordum ki bağlandığım her bebek benim kaderimi yaşıyor gibiydi çok güçlülerdi ama onların gücünü kader belirliyor bu gücün ne kadar süreceğini zaman belli ediyordu.

Selim gülümserken Barlas iç çekerek bakmıştı bana. Biliyordum ki o da Selim’in hissettiği her şeyi hissetmek istiyordu ama hep ertelemek zorunda kalıyordu.

Ve o an karar vermiştim artık ertelemek yoktu hayat çok kısaydı ve herkesin mutlu olmaya hakkı vardı. Korkularımızı bir kenara atmalıydık önce sağlıklı bir ortam hazırlayıp daha sonra ise planlarımızı hayata geçirmeliydik.

Benim planlar iyi ilerliyordu önce sağlıklı ortamımı kurdum şimdi sırada Barlas’ın ve benim en büyük hayalimiz vardı.

Alparslan’ı annesine verirken oturduğum yerden kalkıp diğerlerine dönerek “Herkese iyi geceler Selim ve Sahra sizin içinde aynı şeyi söylemek çok isterdim biliyorsunuz değil mi?” dediğimde Sahra göz devirerek “Rahat uyu kardeşim aynı şey başına geldiğinde seni de göreceğim!” dediğinde kıkırdayarak “Ay inşallah inşallah!” diyerek kıkırdadım.

Ben merdivenleri çıkarken Barlas’ın da sesini duyarak arkamdan geldiğini işittiğimde gülümsemiştim. Odanın kapısını açıp tam içeriye girecekken Barlas benden önce davranıp belimden tutup içeriye çektiğinde neye uğradığımı şaşırmıştım.

Sırtım kapıya değerken Barlas’ın dudakları boynumdaki yerini almıştı bile. Boynuma minik minik öpücükler kondururken kulağıma gelerek “Bu geceni kocanıza ayırır mısınız hanımefendi?” diye fısıldadığında kıkırdayarak başımı salladım.

Barlas fırsatın bulup beni kucağına alıp yatağa taşırken kıkırdamalarım kahkahaya döndüğünde onunda keyfi yerine gelmişti. Sırtım bu seferde yumuşacık yatağa değerken Barlas çoktan üzerindeki gömleği çıkarmış benim değmelerim ile oyalanıyordu.

Onun bu kadar hızlı olması beni şaşırtsa da kendimi onun akışına bırakmayı çoktan başarmıştım.

Toprağın suya karıştığı gibi, gecenim gündüze boyandığı gibi bir bedene sığmaya çalışan iki can gibiydik.

Bu gece toprak suyuna, gece gündüzüne ve de iki can sevgiye karışmıştı…

MİLAN’DAN:

Eve geldiğimde saat epey bir geç olmuş, sokaklar sessizleşmiş tabiri caizse in cin top oynar hale gelmişti.

Taksiden inip kocaman malikaneyi uzaktan izlerken her odanın ışının söndüğünü, herkesin uykuya geçtiğini anlamak çokta zor değildi.

Yavaş adımlarla ilerleyip eve girdiğimde sessizlik tüyler ürperten cinstendi. Çok zaman kaybetmeden sessizce odaya girdiğimde cılız bir mum ışında dışarıyı izleyen Efnan ile karşılaşmayı planlamamıştım.

Gözleri bana kayarken hemen gözlerini çekip tekrar dışarıya çevirdiğinde kötü bir şeyler olduğu gayet açıktı. Sabah olan olaydan kalbini kırdığımın farkındaydım ama bu kadar kırıldığını fark edememiştim.

Yavaşça yanına girip koltuğun boş tarafına oturup yüzümü Efnan’a döndüğümde mum ışığının parlattığı gözyaşı dikkatimi çekti.

İçimden kendime çokça küfürler savururken iç çekerek “Efnan?” demem ile bana dönüp sarılması bir olurken içli bir şekilde ağlamaya başlaması bir oldu. Ben daha ne olduğunu anlamazken havada kalan elimin birini saçına diğerini de sırtına koyduğumda ağlaması daha da şiddetlendi.

Bir süre ağlamasına müsaade ederken ağlaması iç çekmeye dönmüştü bile. Onu kendimden uzaklaştırıp yüzünü iki elimin arasına alarak bana bakmasını sağlarken “Ne oldu sana?” diye sordum.

İç çekişlerinin arasında “Bilmiyorum!” diyerek kaçamak bir cevap verdiğinde derin bir nefes alarak “Benim yüzümden değil mi?” diye sordum. Başını iki yana sallarken “Hayır, o yüzden değil!” dediğinde uzun uzun baktım gözlerine.

Biraz daha direnirken en sonunda pes ederek “Annem aradı demin demediğini bırakmadı yine!” dediğinde tek kaşımı kaldırdığımda “Yine derken?” dedim bu seferde. Efnan’ın gözleri yere kayarken “İki günde bir arayıp bütün sinirini benden çıkarıyor!” dediğinde başımı aşağıya yukarıya sallarım.

Yüzünü bırakıp elimi ona uzattığımda alık alık bana bakarak omuzlarını silkelediğinde “Telefonunu alabilir miyim?” diye sordum. İlk önce vermek istemese de elimin hava da kalmasıyla mecburen vermek zorunda kalmıştı.

Elimde hâlihazırda kırık olan telefon ile kalkıp yatağın yanında duran komodine ilerleyip çekmecesini açtım. Elimdeki telefonu tamamen kapatıp çekmeceye koyduğumda birkaç gün önce aldığım telefonu elime alıp Efnan’a doğru ilerledim.

İlk telefonun kırık olduğu zamanlarda karar vermiştim bu telefonu ona almayı ama o zaman farklı bir konumdaydık şimdi ise daha farklı bir konumda.

Tekrar yanına oturup elimdeki telefonu ona uzattığımda “Bu sana aldığım ilk özür hediyesi olsun!” dediğimde anlamamıştı. Anlamayan gözlerle elimdekine bakarken “Neyin özrü?” diye sorduğunda iç çekerek “Sabah sana dediklerim için!” dedim.

Efnan başını iki yana sallarken “Ben senden nasıl özür dileyeceğim peki?” diye sorduğunda omzumu kaldırıp indirdiğimde “Senin özür dilemene gerek yok ki!” dedim.

Efnan’ın yine gözleri dolarken “Şu haline bak benim yüzümden yaralandın, benim yüzümden ailenle aran açıldı hatta benim yüzümden hayatın alt üst oldu resmen!” dedi. Bunları duymaktan sıkıldığımı belli edercesine ona baktığımda “Seninle evlenmek isteyen bendim Efnan unuttun mu?” diye sordum.

Efnan düşünür gibi yapıp başını salladığında “Ama o gece…” demesine kalmadan sözünü keserek “O gece beni oraya kader getirdi ve kaderimde evleneceğim kadını sen olarak seçti hepsi bu, artık üsteleyip durma işte!” dedim.

Ağzı açık bir şekilde bana bakarken “Kabullendin mi yani?” diye sorduğunda gözlerine bakarak “Kabullenmeseydim şu an bu odada yanında oturmazdım hatta bu evde bile bulunmazdım!” dediğimde gözlerini masum masum kırpmaya başladı.

Elimdeki telefonu sonunda almayı akıl ettiğinde boynuma sarılarak “Teşekkür ederim hediyen için!” dediğinde gülümseyerek bende ona sarıldım. Bende uzaklaştığında kafamı geriye yaslanıp yaralı kolumu sabitleyerek “Telefon numaranı ailene vermeni istemiyorum!” dediğimde beni onaylarcasına başını salladı.

Kafamı kaldırdığımda tepkilerini ölçmek istercesine “Öyle görünüyor ki senin tek ailen biziz ve emin olmanı isterim ki seni bu aileye katmak hayatımda verdiğim en iyi karadı!” dedi.

Efnan’ın yanakları kızarmaya başlarken koluna dokunup bana bakmasını sağladığımda yatağı göstererek “Hadi saat geç oldu sende yat!” dediğimde hiç beklemeden yatağa geçerek yattı. Ben de üzerimi değiştirip uzandığımda yorgunluğun verdiği uyku haliyle gözlerimi kapattım.

Ne zaman uyuduğumu anlamazken koluma giren keskin ağrıyla inleyip uyandığımda Efnan korkuyla başımda dikiliyordu. Gözümü yavaşça kapatıp tekrar açtığımda Efnan’a baktım tekrar alnımda hissettiğim el ile “Ateşin çıkmış Milan!” demesi bir olmuştu bile.

Üzerimdeki pikeyi kaldırıp yere fırlattığında dikkatli hareketlerle önce yaramı açıp baktı daha sonra yanımdan uzaklaşıp gitti. Ne olduğunu anlamamıştım her şey iyi gidiyordu halbuki daha sonra ilaçlarımı içmediğim aklıma gelince kendime küfrettim.

Efnan elinde biraz su ve temiz bir bez ile geri döndüğünde yanıma oturup bezi ıslatıp alnıma yerleştirdi. Bezin soğukluğuyla içim titrerken Efnan çatık kaşlarla “İlacını içmedin değil mi?” diye sorduğunda yalan söylememiştim.

Efnan ateşimi düşürmeye çalışırken asla hiçbir şey söylememiş tam tersi her hareketi naifti. Kızmasını beklerken böyle davranması beni şaşırtsa da belli etmedim ve işini bitirmesini bekledim.

Her dokunuşu, her hareketi hatta her kelimesi bende farklı duygular yaratmaya başlamıştı, beni bile zorlayan şeyler…

Elindekileri kenara bırakıp dudaklarını alnıma bastırdığında zafer kazanmış gibi gülümseyerek “Ateşin düştü ama lütfen ilaçlarını ihmal etme olur mu?” dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

Oturduğu yerden kalkacakken bileğinden tutup onu durdurduğumda hafifçe dikleşip alnını öperek “Her şey için teşekkür ederim ve ilaçlarımı ihmal etmeyeceğim söz!” dedim.

Efnan’ın dili tutulmuş gibi bana baktığında serçe parmağını bana uzatarak “O zaman sözünü kitle!” dediğinde gülerek serçe parmağımı serçe parmağına dolayarak başparmaklarımızı birleştirdik.

Efnan’ın yüzü gülerken bende ona gülümseyerek gülüşüne karşılık verdim.

Efnan oturduğu yerden kalkıp yatağa giderken arkasını dönerek “Orada rahat değilsen sen yatağa geç istersen!” dediğinde başımı iki yana sallayarak “Sen rahatına bak, iyi geceler!” dediğimde başını aşağı yukarı sallayarak yattı.

Bir gözüm hala üzerindeyken nefesi düzene girmiş, sessizleşmiş ve fazla uysal görüyordu bu da artık uykuya daldığı anlamına geliyordu.

Uyurken fazla güzeldi ve fazla inatçı oluyordu. Bu ikisi de kabul edilir şey değildi bir insan bir vücutta bunları barındıramazdı.

Kafamım içindeki düşünceleri bastırmaya çalışırken çoktan güneş ilk ışınları etrafa saçmaya başlamıştı bile. Salondan ağlama sesleriyle tıkırtı sesleri gelirken Selim’in salonda Alparslan ile ilgilendiğini bilerek odadan çıktım.

Tam da tahmin ettiğim tablo ile karşılaşırken gülümseyerek yanlarına gittiğimde Selim fısıltıyla “Biz mi uyandırdık?” diye sorduğunda başımı sallayarak “Uyanıktım zaten!” dedim.

Selim çok naif bir adamdı eşinin incinmemesi için elinden ne geliyorsa yapmaya çalışıyordu ve bu onu gözümde daha farklı bir yere koyuyordu. Eşinin yorgun olduğunu bildiği için ona göre davranıp oğluyla daha fazla ilgileniyordu ve birçok şeyden de oldukça haberi vardı.

Onun yerine kendimi koyduğumda fazlaca tökezleyeceğimi biliyordum bu yüzden ona hayranlık duymuştum.

Selim yanıma yaklaşıp Alparslan’ı dikkatlice kucağıma verirken “Bezini alıp geleceğim, koluna dikkat et!” diyerek yukarıya çıktı.

Yukardan aşağıya bebeğe bakarken tatlılığıyla bir kez daha içim ısınırken koltuğa oturduğumda “Koluna çok ağırlık verme!” diye bir ses duymamla arkama baktığımda Efnan uykulu gözlerle bana bakıyordu.

Birkaç adım ile yanımıza yaklaştığında “Neden uyandın?” diye sormamla omuzlarını silkerek “Ateşine bakmak için kalkmıştım ama gördüğüm kadarıyla iyisin!” dediğinde başımı salladım.

Efnan usulca yanımıza oturduğunda Alparslan ses çıkarmadan öylece duruyordu. Efnan kıkırdayarak “Çok akıllı baksana nasıl bekliyor?” dediğinde bende gülerek “Babası kadar hareketli annesi kadar beklemeyi biliyor!” dedim.

Efnan göz ucuyla bana bakarken “Çok şirin değil mi?” diye sorduğunda başımı sallayarak “Çok şirin bu dünya için fazla masum ama o bu dünyanın içine doğdu!” dedim.

Efnan gözlerini kırpıştırırken “Bu dünya derken?” diye sorduğunda iç çekerek “O da babasının izinden gidecek bu işler hep böyledir!” dedim.

Efnan arkasına yaslanırken “Belki o zekasını başka yönlerde kullanacak nereden biliyorsun?” dediğinde başımı olumsuz anlamda sallayarak “Elbet bir gün babasının düştüğü bu yola düşecek Efnan bu hep böyle oldu bende istemezdim bu dünyada olmayı ama çevren seni buna zorluyor maalesef!” dedim.

Efnan bir şeyleri kabul etmezken “Sen ister misin çocuğunun bu dünyada doğmasını?” diye sorduğu soruyla dumura uğrarken “İstemezdim ama onun hayatını değiştirmek isterdim!” dedim.

Efnan bana hüzünle bakarken “Değiştiremezmişsin gibi konuşuyorsun!” dediğinde başımı aşağı yukarı sallayarak “Değiştiremem Efnan bizimde bir gün çocuğumuz olursa bu dünyada büyüyecek ve bu şekilde yetişecek!” dedim.

Kesin konuşmam Efnan’ın canını sıkarken “Bence Tamay’da buna müsaade etmez!” dediğinde ağır ağır başımı sallayarak “Bunun için mücadele verirken kaybetti kızını!” dediğimde hüzün çöktü gözlerine.

Oturduğu yerden kalkarken “Neyse ben yatayım hem sende iyisin!” diyerek hızla odaya döndüğünde Selim’de aşağıya inip yanımıza geldi. Alparslan’ı ona uzatarak “Yapmamı istediğin bir şey var mı?” diye sordum.

Selim başını iki yana sallarken “İyi geceler gerçi sabah oldu ama!” dediğinde kıkırdayarak odaya girdim. Efnan’ın pikeyi kafasına kadar çekip yattığını gördüğünde iç çekip yatarak “Biraz uyu dinlen!” dediğimde uyumadığını anlamamış olmam canını sıkmıştı.

Arkasını bana dönüp bir şey demeden yattığında bende birazda olsa uyumak için gözlerimi kapadım.

Gözlerimi tekrar açtığımda salondan gelen seslerle yattığım yerden hızla kalkıp salona girdiğimde kızlar bir araya toplanıp bir şeyler konuşuyor Selim ile Barlas ise Alparslan’la ilgileniyordu.

Afyonum daha patlamazken Efnan elinde bir zarfla yaklaşarak “Sana gelmiş!” diyerek zarfı uzattı elime tutuşturduğu zarfı açıp okuduğumda kağıdı katlayıp tekrar zarfa koydum.

Bu bir iş davetiydi ve büyük bir ihtimal herkes gidecekti ki önümde iki seçenek vardı ya Selimler ile evde oturacaktık ya da Barlaslarla davete gidecektik. Bunu anlamamın en etkin yolu Efnan’ın gözlerine bakıp ne istediğini anlamaktı ve bende öyle yaparak gözlerine baktım.

İlk başta bir şey anlamasam da alttan alta gitmek istediğini hissetmişti. Bu onun içinde iyi olurdu eve tıkışıp kalmıştı biraz insanların arasına katılması onun en büyük hakkıydı.

Tam bir şey söylemek için ağzımı açtığımda ne zaman geldiğini bilmediği Fernando araya girerek “Efnan sen bu adama kalırsan evden dışarıya adım atamazsın haberin olsun!” demesiyle sinirle nefes vererek parmağımı ona uzatarak “Benim afyonum patlamadı ama senin kafanı gözünü patlatırım haberin olsun!” dedim.

Efnan hala bana bakarken “Tamam gideriz zaten Selimler hariç herkes orda olacak belli ki!” dediğimde Fernando yine ortaya atlayarak “Evet, bende orada olacağım!” dediğinde sabır çekerek odaya geri döndüm.

Kapı arkamdan tekrar açıldığında Efnan hızla yanıma gelerek “Gerçekten gidecek miyiz?” diye sorduğunda başımı sallamakla yetindim. Efnan mutlulukla ellerini çırparken hızlıca dolabın karşısına geçerek bir şeyler aramaya başlamıştı bile.

Ben oturmuş onun bu telaşlı hallerini izlerken o sonunda aradığını bulup karşıma geçerek “Bunu giymek istiyorum nasıl?” diyerek elinde tuttuğu saks mavisi sırt kısmına kumaş yetmemiş kolları yana düşmüş olan elbiseyi gözümün önünde sallamaya başladı.

Hevesini kırmak istemediğim için açık kısımları nasıl kapatırız diye düşünürken “Saçlarımı da sıkıca topuz yaparım ne dersin?” dediğinde hafifçe gülümseyerek “Saçların çok güzel açık mı bıraksan acaba!” dediğimde başını olumsuz anlamda sallayarak “Olmaz elbisenin havası kaçar öyle!” dedi.

İç çekip onu ikna etmeye çalışmak adına “Ben uzun saçlarının süzülmesini istiyorum ama!” dediğimde yanakları hafiften allaşırken başını sallayarak “Peki o zaman dediğin gibi olsun!” dediğinde başımı sallayarak rahatlamış bir şekilde ayağa kalktım.

Efnan beni ilerken dolaptaki siyah gömleği askısından çıkararak “Benim biraz işlerim var akşam erken gelirim merak etme!” diyerek banyoya girerek üzerimi değiştirip saçlarımı düzeltip çıktım.

Efnan etrafta görünmezken odadan çıkıp salona girdiğimde Alparslan ile ilgilendiğini göründe gülümseyerek “Ben çıkıyorum gelirim birkaç saate!” dediğimde Tamay kaşını kaldırarak her zaman attığı sorgulayıcı bakışlarını üzerimde gezdirdiğinde “Uzak tefek işler geleceğim hemen Efnan sana emanet!” dediğimde gülerek göz kırptı.

Evden çıkarken onlarda konuşmalarına devam ediyorlardı.

TAMAY’DAN…

Milan’ın çıkmasıyla Efnan’a döndüğümde “Akşam geliyorsunuz değil mi?” diye sorduğumda heyecanla başını sallayarak “Elbisemi bile buldum!” dedi.

Sahra araya girerken “Keşke bende gelebilseydim ya!” dediğinde dudaklarımı büzerek “Çok güzel olurdu ama Alpo’yu bırakacak kimsemiz yok işte!” dedim. Sahra kıkırdayarak “Alparslan’ı bırakacak biri olsa bile bırakamazdım ki şuna bak nasıl güzel, özlerim ben oğlumu!” dediğinde bizde kıkırdadık.

Sahra merakla Efnan’a dönerek “Hangi elbiseyi giyeceksin?” diye sorduğunda Efnan saçlarını geriye atarak “Saks mavisi elbisem vardı ya işte onu” dediğinde gözlerimi kocaman açacak “Milan ona izin verdi mi? Gerçi vermese de ona neymiş!” dediğimde Efnan gülmeye başladı.

Milan tanıdığım en kıskanç adamlardan biriydi genellikle insanların giydiklerine karışmazdı ama ufak müdahalelerde bulurdu ve bunu çok profesyonelce yapardı.

Efnan gülmesini durdururken “Saçlarım çok güzelmiş açık bırakmam daha iyi olmuş!” diyerek kıkırdarken “Elbisenin üst kısmı çok açık hevesini kırmak istemedim böyle kapatalım bari demekle eş değer bir durumdu!” dedi.

Efnan’ın zekası hafife alınacak gibi değildi insanları çok hızlı analiz edip nasıl davranması gerektiğini çok iyi biliyordu bu durum ona hayran kalmama neden olmuştu bile.

Sahra bana dönerek ağzını hareket ettirip “Çok zeki!” dediğinde bende onu başımla onaylamakla yetindim.

Biz bir süre daha böyle oyalandığımızda saat epey geç olmuştu ve diğerlerinin gelmesi yakındı. Sahra ve Alparslan’ı salonda bırakıp hazırlanmak için odalarımıza çekildiğimizde dolabı açıp sabah seçtiğim kırmızı elbiseyi alarak dolabı kapattım.

Sürekli hızlı giyindiğim için alışkanlık olmuştu artık bana ama bugün alışkanlığımın dışına çıkıp yavaş yavaş hazırlanmaya başlamıştım. Öncesinde güzel bir duş alıp saçlarımı yaptım daha sonra güzel bir müzik eşliğinde makyajımı yaparak üzerimi giyinmeye başladım.

Üzerimi giyip fermuarımı kapatmaya çalışırken bir elin uzandığını hissettiğimde uğraşmaktan vazgeçip bu işi ona bıraktım. Fermuarım kapanırken omzumda hissettiğim öpücükle gülümseyerek Barlas’a döndüğümde ellerini belime yerleştirip beni uzun uzun süzdü.

Ellerimi gömleğinin yakalarına yerleştirip “Ne zaman geldin fark etmedim?” dediğime gülümseyerek “Fark etmemen normal çünkü kendini çok kaptırmıştın” dediğinde kıkırdadım.

Beni kendine yaklaştırıp alnımı öptüğünde “Çok güzel olmuşsun her zaman olduğun gibi!” dediğinde ses tonu ciddiydi. Aşağına ona bakarken “Fazla ciddi söyledin!” dediğimde gülerek “Güzel olman her anlamda işimi zorlaştırıyor güzelim!” dediğinde göz kırptı.

Barlas’ın omzuna hafifçe vurarak “Çok kötüsün!” dediğimde boynumu öpücüklere boğarak “Biliyorum bebeğim huyum kurusun!” diyerek benden uzaklaştığında “Seni çok bekletmeden hemen geliyorum!” diyerek duş almaya girdi.

Onu aşağıda beklemek için odadan çıkıp salona indiğimde Efnan ve Milan’da çoktan hazırlanıp salonda bizi beklemeye başlamışlardı bile. Onların yanına indiğimde Milan sıkıntıyla bacağını sallayarak bir şeyler düşünüyor Efnan ise bütün ışıltısıyla gülümsüyordu.

Efnan’ın yanına gidip kulağına eğilerek fısıltıyla “Nesi var bunun?” diye sorduğumda omuzlarını silkerek “Biraz gergin bende anlamadım!” dediğinde başımı sallayarak arkama yaslandım.

Kimseden çıt çıkmadan Barlas’ı beklediğimizde o da sonunda merdivenlerin başına görünmüştü bile. Hepimiz gitmek için ayağa kalktığımızda Barlas Milan’ı göstererek soru sorarcasına bana baktığımda bende omuzlarımı silktim.

Sahralarla vedalaşıp evden ayrıldığımızda Efnan ile ben arkaya beylerde öne binerek yolculuğa başladık. Yolculuk Milan sayesinde gergin geçse de sonunda varmamız gerektiği yere vardığımızda Efnan ile beraber hızla arabadan indik.

Milan ile Barlas da yanımıza gelirken beraber içeriye doğru yürümeye başladık. Gözüm bir anlığına Milan’a kayarken herkese öldürecek gibi bakıyor elimi Efnan’ın üzerinden asla ayırmıyordu.

Barlas Milan’ı da alarak bir arkadaşının yanına giderken bizde Efnan ile içeriye girmek için kapıya yönelmiştik. Kapının önüne geldiğimizde korumaların rutin kontrollerinden sonra üzerlerimiz aranmak istendiğinde gözümü iki korumaya diktim.

Bir süre bu şekilde durduğumuzda daha yetkili biri gelip sorunsuz bir şekilde bizi içeriye aldı. Yanlarından geçerken adamın diğerlerine “Siz ölmeyi bayılmak mı zannediyorsunuz? Onların kim olduğunu biliyor musunuz?” diyerek azarladığını duydum.

Konuşma uzarken merakıma yenik düşerek dinlemeye devam ettiğimde adam eğilerek “Biri Barlas Kara’nın diğeri de Milan Bey’in karısı! İkisi de fark etseydi şu an cesetlerinizi kimsesizler mezarına gömüyor olurduk aptal herifler!” dediğinde sırıttım.

Barlas her zaman ona verilen soyadını kendinden önde tutardı Milan ise her zaman gücünü ön planda tutar soyadını pek kullanmazdı onlar bu şekilde tanınmışları ve bu şekilde korku salmaya devam ediyorlardı.

Ben ise kendimi her zaman geride tutar adımı sanımı gizli tutardım kulaktan kulağa duyulsa da beni kimse tanıyamazdı istenmezdim tanınmak…

Hiç çaktırmadan içeriye girip bize ayrılan masaya oturduğumuzda Barlaslar da sonunda Fernando ile yanımıza gelmişlerdi. Ortam çok kalabalıktı dost düşman herkes buradaydı sahte samimiyet her yere bulaşmıştı bile.

Yemekler dağıtılıyor sohbetler ediliyor ve hafif bir müzik çalıyordu. Böyle ortamlar beni her zaman sıkardı sahte olan her şey midemi bulandırırdı. Sonunda gecenin sahipleri konuşmalarını yaptı ve her çifti dansa kaldırmışlardı.

Barlas nazikçe elimi tutup beni dansa kaldırdığında şaşırmıştım nefret boyutunda dansı sevmezdi ama bu gece dans edesi tutmuştu. Beni en çok şaşırtan şey Milan’ın da Efnan’ı dansa kaldırmasıydı ona garip garip bakarken omuzlarını silkip dans etmeye devam etti.

Dans müziği bitti ve yerlerimize döndüğümüzde Fernando bizi çatık kaşlarla karşılamış “Şu siktiğimin davetlerine hep tek gelmek zorunda kalmak çok zor!” dediğinde ise Milan kıkırdayarak “Sende bağla başını!” demişti.

Fernando Milan’a gözlerini belirterek baktığında “bunu bana sen mi söylüyorsun taze damat!” dediğinde ‘taze’ kelimesini baya vurgulamıştı. Milan’ın kaşları çatılırken “Ben en azından birini bulabildim!” dediğinde Fernando kahkaha atarak “Sen mi onu buldun yoksa o tesadüfen mi sana kaçtı?“ dediğinde Milan göz devirdi.

Onlar tatlı tatlı atışırken Milan omzuna değen ellerle susmak zorunda kaldığında gelen kişinin eski sevgilisi olduğunu fark ettim. Milan tiksinir gibi kıza bakarken Efnan kızı parçalayacak gibi bakıyordu.

Kız yüzüne yerleştirdiği samimiyetten uzak gülümsemeyle “Merhaba Milan, nasılsın iyi misin?” diye sorduğunda Milan omzundaki eli iterek “Birkaç saniye öncesine kadar gayet iyiydim Delen!” dediğinde Delen hiç bozuntuya vermedi.

Bir süre sessizlik olurken Delen Milan’ın yanındaki boş sandalyeye oturarak elini Milan’ın dizine koyduğunda Efnan daha da cinlenmişti. Milan bir ele bir Delen’e baktığında önce dizindeki eli yok etti daha sonra da Efnan’ın elin alıp dizine koyduğunda “Tanıştırmadım galiba Delen eski bir arkadaş karıcığım!” dediğinde Delen’e dönerek “Kendisi karım olur, Efnan!” dedi.

Delen sapsarı olurken ayağa kalkarak “Bula bula bu köylüyü mü buldun?” dediğinde Fernando araya girerek “Öyle deme Delen köylü milletin efendisidir!” dediğinde Delen göz devirerek “Çok komik Ferno bu olsa olsa amele olur!” dediğine Milan sinirle Delen’e dönerek “Karım hakkında düzgün konuş!” dedi.

Delen kahkaha atarken “Konuşmazsam ne yapabilirsin ki?” dediğinde bu sefer ben araya girerek “O kadınlara bir şey yapamaz ama ben senin dilini kökünden koparabilirim!” dediğimde Delen göz devirerek “Çok korktum ya!” dedi.

Milan oturduğu yerden kalkıp Efnan’ı da kaldırdığında Delen’e yaklaşarak “Benim karım en azından görmüş geçirmiş biri senin gibi sonradan görme sünepe değil!” diyerek Efnan’ı elinden tutup yürürken aklına gelen şeyle durarak tekrar Delen’e döndü ve “Söylesene bu gece banka hesabını doldurmak için kime gideceksin?” diyerek cevabı beklemeden uzaklaştılar.

Bizde oturduğumuz yerden kalktığımızda hızla arkalarından gitmek için toparlandık. Barlas ve Fernando önden giderken bende yavaş adımlarla Delen’in yanından geçerken “Dua et şu aralar keyfim yerinde yoksa sana yapacaklarımı düşünmek bile istemezdin!” diyerek yanında geçip öndekilere yetiştim.

Sessiz sedasız bir yolculuk ile eve geldiğimizde Milan salonda tek başına gözleri kapalı bir şekilde oturuyordu. Yanına yaklaştığımda elini kaldırıp beni durdurduğunda “İyi geceler Tamay!” diyerek konuşmak istemediğini belli etmişti.

Onun çok üzerine gitmek istemediğim için Barlas ile merdivenleri tırmanıp odaya çıktık. Üzerimizdeki ağırlıklardan kurtulup yatağa girdiğimizde Barlas göz ucuyla bana bakarak “Şu aralar çok üzerine gitmesen iyi olur Tamay!” dedi.

Omuzlarımı silkerken “Milan’ı ilk defa bu kadar yıpranmış görüyorum!” dediğimde üzüntüm sesime yansımıştı. Barlas kolunu bana dolayıp bana sıkıca sarıldığında “Bu zamanları da atlatacak karım biraz sancılı olacak ama geçecek!” dediğinde başımı salladım.

Barlas saçlarımı öperken “Hadi uyuyalım bugün çok yorulduk” dediğinde ona sıkıca sarılıp göğsündeki yerimi aldığında o da beni kanatlarına sarmıştı.

Ne zaman uyuduğumu anlamamışken sabah gözlerimi güneşin ışınları Barlas’ın yokluğu ile açtım.

Yavaşça yataktan kalkıp kendime çeki düzen vermek için banyoya gidip üzerimi de değiştirip odadan çıkıp salona indim.

Milan dün bıraktığım yerdeyken Barlas ve Selim’de diğer koltukta bir şeyler konuşuyorlardı. Son basamaktan inip diğerlerinin yanına gidecekken Efnan’da odasından çıktığında Milan’da ayağa kalkmıştı.

Onlara neler olduğunu anlamak imkansız gibi bir şeydi ama elinde sonunda bir patlama olacağı kesin bir hava olduğu belliydi.

Milan sessiz ve soğuk bir şekilde Efnan’ın yanından geçip odaya girmek isterken o da hiç pas vermeden öyle geçtiği esnada “Ne o artık varlığımda mı rahatsız ediyor seni?” diye sorguladı.

Milan’dan yine ses gelmezken sinirden köpürdüğünü kapanan kapıdan anlamıştık. Barlas ve Selim ürkerken Efnan fark ettirmeden titreyen dudaklarını dizginlemeye çalışıyor bunu yaparken de adımlarını hızlandırıp mutfağa gidiyordu.

Ben olduğum yerde iki tarafa da baka kalırken Barlasların yanına oturarak “Nesi var bunların yine?” diye sorduğumda Selim iç çekerek “Dün gece tatsız şeyler olmuş galiba geldiklerinde de böyleydiler. Efnan Milan’ı ne dinledi ne de yüzüne baktı öylece odaya girip ortadan kayboldu!” dediğinde durumun ne kadar şiddetli olduğunu anlamıştım.

Efnan’ın bir kadın olarak gururu incinmişti, Milan ise kendini açıklamaya çalışırken ortada kalakalmıştı. İkisi de kendince haklıydı ama arabada neler olduğunu bilemiyorduk tabi…

Efnan az da olsa kendini toplamış bir şekilde mutfaktan çıkıp yanımıza gelip oturduğunda odadan gelen kırılma sesleriyle huzursuzlaşmıştı.

Kırılma seslerinden sonra Milan’ın küfürlerini duymamızla ortam daha da gerilmişti. İp gerginleşiyor gerginleştikçe kopmaya doğru ilerliyordu hatta belki de o raddeye gelmiş bile olabilirdi.

Sonunda Milan elinde sargı kolundan aşağıya akan kan ile odadan çıktığında Efnan korkuyla ayağa kalkıp Milan’a yaklaştığı sırada Milan onu durdurarak “Yardım istemem!” diyerek evden çıkıp gitti.

Efnan’ın omuzları düşerken hiç düşünmeden odaya girip yeniden ortadan kayboldu. Barlas oflarken “Bunlar ne zaman düzgün bir yola girecek acaba?” dediğinde “İkisi de kendince haklı bence!” dedim.

Barlas bana göz ucuyla bana bakarken “Zaten onları yıpratan şey de bu ya güzelim kendince haklılar bir değiller ayrı bir parçalar!” dedi. Selim arkasına yaslanırken “Bu yolda daha yeniler ama kuzen bu da var!” dediğinde Barlas omuzlarını silkerek “Milan bunları bilerek bu teklifi yaptı Efnan’da olacaklara göğüs gerebileceği için bunu kabul etti üstlerine düşen görevleri yapmalılar ama!” dedi.

Barlas her zamanki gibi haklıydı ikisi de bunları biliyordu ama şu an resmen bir uçurum dibinde birbirlerini itmeye çalışıyorlardı. Ne birbirlerini dinliyor ne de biri diğerini alttan alıyordu resmen birbirlerini cezalandırmaya çalışıyorlardı.

Sahra, Alpo ile yanımıza geldiğinde ortamdaki bütün negatifliği bir kenara bırakmaya çalışıp onların kendilerini iyi hissetmeleri için uğraştık. Arada bir şeyler atıştırması için Efnan’a bir şeyler götürdüğümde önceki dolu tabağı geri getiriyordum.

Gece tüm karanlığıyla çökerken Selim evdeki olaylardan etkilenmemesi için Sahraları alarak Adalara giderken bizde evde baş başa kalmıştık.

Saatler ilerledikçe Milan’ın gelmemesi canımı sıkarken Barlas koluma dokunarak “Hadi güzelim belli ki bu gece gelmeyip kafasını dinleyecek biz yatalım” dediğinde oturduğum yerden kalkıp merdivenlere yöneldim.

Merdivenlerden çıkarken kapıya baktığımda bir ihtimal gelir diye düşünmüştüm ama umudumu yitirip odaya girdim.

EFNAN’DAN…

Gece kor gibi içimi sızlatırken Milan’dan ses seda yoktu merak edip aradığımda ise telefona bakmamıştı bile!

Kendince haklıydı ama benimde gururum kırılmıştı ve o an çok büyük bir tepki vermiş olabilirim. Tepkimin büyüklüğü daha yolun başındaki bizi bir uçuruma sürüklemişti ve şu an neyi nasıl toparlayacağımı bilemiyordum.

Bugüne kadar Milan’ın bir şeyleri toparlamak için çok fazla uğraştığını da biliyorum ve bunları yaparken ne kadar yıprandığını yeterince anladım.

Saatler gece yarısını geçerken oturduğum yerden kalkıp önce başımın ucundaki mumu yaktım daha sonra ise lambayı söndürerek gecenin sessizliğini dinlemeye başladım.

Kafamın içindeki sesler çoğaldıkça çoğalıyor ne yaktığım mum beni rahatlatıyor ne de yattığım yatak huzur veriyordu. Bir sağa bir sola derken vücudumun yorulmasıyla uyumaya başlarken salondan gelen tıkırtılarla ürkmüştüm.

İlk başta birinin uyandığını düşünsem de salonun ışıklarının hala açılmaması korkmama daha çok sebep oluyordu. Yatağımdan doğrulup neler olduğuna bakmak için kalktığımda tıkırtıların çoğalması cesaretimi kırarak odanın ortasında kalmama sebep olmuştu.

Tıkırtılar bittiğinde kapı aniden açıldı ben ise korkuyla kaskatı kesilmiştim. Odayı aydınlatan mumun ardında açılan ışıkla gözümden yaşlar dökülmeye başladı.

Korktuğum için miydi bu yaşlar yoksa Milan’ın sağ salim eve gelmesi için miydi?

Milan uzun uzun bana bakarken bacaklarımın beni taşımamasıyla yatağa tutunup yere çöktüm. Milan kapıyı kapatıp hızla yanıma geldiğinde önce iyi olup olmadığıma bakarken “Sapsarı olmuşsun!” diyerek söylemeye başladı.

Burnuma dolan alkol kokusu midemin bulanmasına neden olurken gözümden daha çok yaşlar akmaya başladı. Milan neler olduğunu anlamazken onu kendimden uzaklaştırmaya çalışıp bir yandan da midemi dindirmeye çalışırken “Alkol kokuyorsun!” dedim.

Milan birkaç adım geriye giderken ona bakmamaya özen gösterirken bir şey demeden tamamen benden uzaklaşıp gözden kayboldu. Mide bulantım yavaş yavaş geçerken Milan’da üzerini değişmiş bir şekilde karşıma oturdu.

Parmağı çeneme değerken yüzümü kaldırıp ona bakmamı sağlamıştı ve ben o an duş aldığını fark etmiştim. Bir şey demeden yüzüme bakarken bu sessizlik uzun sürmedi her zamanki gibi ilk kendi konuşmaya başladı ve “Neyin var senin rengin solmuş?” diye sordu.

Başımı iki yana sallarken “İyim bir şeyim yok!” dediğimde kaşlarını çatarak oturduğu yerden kalkıp “Bir şeyin yoksa iyi geceler sana!” diyerek kapıya doğru yürümeye başladı. Sorgulamadan, konunun üzerine gitmeden öylece kestirip atarak odadan ayrılırken bütün dünyam başıma yıkılmıştı.

Omuzlarım düşerken derin bir iç çekerek inlediğimde gözlerimden yaşlar dökülmeye çoktan başlamıştı bile. Kapı tekrar açılırken yüzümdeki yaşları silerek oturduğum yerden kalkarak yüzümü pencereye çevirdim.

Camdan Milan’ın her hareketini izlerken o ellerini yumruk yapmış çenesini sıkmış bir şekilde bana bakarak “Son kez soruyorum neyin var senin?” dediğinde bir kez daha bir şeyim yok diyecektim.

Beni durduran şey Milan’ın “Bir şey yok dersen Allah şahidim olsun bir daha ağzımı açıp sana tek bir şey söylemem Efnan!” diyerek büyük bir yemin etmişti.

Ona döndüğümde gözlerine bakarak “Sorun çok açık değil mi sence de Milan?” dediğimde “Deren konusu fazla eski…” diyerek açıklama yapacakken onu keserek “Konu o kız değil ki!” dediğimde omuzlarımı silkerek “Asıl konu beni merakta bırakman Milan, sana bir şey oldu diye o kadar korktum ki anlatamam!” dediğimde afallamıştı.

Benim için cidden konu o kız bile değildi artık Milan’ın hayatında yeri bile yoktu o kızın, gururumu incitecek bir karakterde bile değildi. Benim korkum bana kızdığı için ona bir şey olacağıydı vicdanım bunu kaldırabilecek kadar büyük değildi benim.

Milan’a kızgın değildim artık ama kırgındım. Kırgındım çünkü beni yapayalnız bırakmıştı sorunun üzerine gitmek yerine kesip atmıştı ve bu hep böyle olacağı endişesini iliklerime kadar işlemişti.

Milan hala bana bakarken “Seni merakta bırakmak istemedim sadece oturup düşünmek istedim hepsi bu kadar!” dediğinde “Neyi düşünmek istedin Milan yaşadığın pişmanlığı mı yoksa eski sevgilinle geçirdiğin anıları mı?” deyiverdim.

Milan’ın omuzları düşerken “Seninle evliyken başka kadınlarla yaşadığım geçmişimi düşünmem ben Efnan, sana değil gözümle aklımda bile ihanet etmem. Bunu sana düşündüren şeyin ne olduğunu bilmiyorum ama sen bunu düşündükçe işleri çıkmaza sokuyorsun haberin olsun!” dediğinde bir adım geriye atarak “Neyse ne Efnan iyim ben bir şeyim yok beni de merak etmene gerek yok!” diyerek arkasını döndüğünde “İyi geceler sana!” diyerek odadan çıktı.

Bu oda da ilk kez tek kalmıştım çok ıssız gelmişti bana buralar sanki bir parçam yok gibiydi sanki burası bana ait değildi...

Yatağın üzerine oturup gözyaşlarımı akıtırken gün doğmaya başlamıştı bile artık gözlerim acımaya hatta yanmaya başlarken onları daha fazla açık tutamadım.

Kaç saat uyuduğumu bile bilmezken üzerime örtülen pikeyle ürkerek uyandığımda Milan ile aramda santimler vardı. Yüzü o kadar yakındı ki bu yakınlık nefesimi kesiyor aklımı bulandırıyordu.

Bir süre birbirimize bakarken Milan doğrularak “Uyandırmak istemedim!” dediğinde kendimi toparlayarak “Sorun değil!” dedim. Milan derin bir nefes alarak “Birkaç gün yokum buralarda!” dediğinde merakla “Nereye gidiyorsun?” diye sordum.

Milan beni süzerken “Merak etme eski ilişkilerimi düşünebileceğim bir ortama gitmiyorum!” diyerek bir şey dememe müsaade etmeden elindeki minik valizle çıkıp gitti…

2 GÜN SONRA…

Günler o kadar yavaş ilerliyordu ki delirmek üzere olduğumun farkındaydım. Tamay ve Barlas tatile giderken Sahra ve Selim ise hala Adalardan geri gelmemişlerdi.

Kocaman evde ben ve dışarıdaki korumalar yapayalnız kalmışken kapının aniden çalmasıyla ürkerek oturduğum yerden kalkıp kapıya ilerledim.

Korumalardan birinin bir şey getirdiğini zannederek kapıyı açtığımda elinde poşetlerle Fernando’yu görmeyi beklemiyordum. Birbirimize aval aval bakarken Fernando “İçeri davet etmeyi düşünüyor musun yoksa zorla mı gireyim?” dediğinde kapının önünden çekilerek onu içeriye aldım.

Fernando salona geçmiş masanın üzerine aldıklarını saçarken bir taraftan da televizyonu açarak “Benim televizyon bozuldu maç izleyeceğim kusura bakma senide depresyonunla baş başa bırakmadım!” dediğinde göz devirerek “Depresyonda falan değilim!” dedim.

Fernando ağzına attığı cipsle bana bakarken “Bu depresyona girmemiş halinse depresyon halini asla merak etmiyorum!” dediğinde arkasına yaslanarak “Kocayı da kaçırdın zaten!” dediğinde göz devirdim.

Aklıma Milan’dan hala ses seda gelmemesi geldiğinde iç çekerek “Resmen yer yarıldı yerin dibine girdi!” dediğimde dilini damağına vurarak “Yok yer yarılmadı eğer öyle bir şey olsaydı senden önce benim haberim olurdu!” dedi.

Gözlerimi kısıp kollarımı göğsümde birleştirdiğimde “Neden ilk senin haberin oluyormuş?” dediğimde kahkaha atarak “Çünkü beni senden daha çok seviyor!” dedi. Kaşlarım çatılırken düşünceli bir hal alarak “Benden de nefret ediyor galiba!” deyiverdim.

Fernando kahkaha atarken “Aman be boş ver koca mı yok sanki daha yakışıklısını buluruz sana!” dediğinde omuzlarımı silkerek “İstemiyorum!” dediğimde Fernando “Gooool!” diye bağırdığında çok korkmuştum.

Fernando’nun gözü beni bulurken kendini toparlayarak “Nerede kalmıştık?” diye sorduğunda etrafa sorgulayan gözlerle bakarak “Bana en son yeni koca buluyordun!” dediğimde gözlerini devirerek “Milan’dan daha iyisini bulacağını zannediyorsan yanılıyorsun!” dediğinde şaşkınlıkla ona bakmaya başladım.

Kollarımı iki yana açarken “Bana bunu sen söyledin ama!” dediğimde başını iki yana sallayıp yutkunurken “Ben asla öyle bir şey söylemem Allah taş eder seni!” dediğinde şaşkınlıkla dolup taşmıştım.

Arkamda bir yere o kadar odaklanmıştı ki arkamda neyin olduğunu merak ederek arkama baktığımda kaşlarını çatmış bizi dinleyen Milan ile karşılaşıp tekrar Fernando’ya dönerek “Ne zaman gelmiş ki?” diye fısıltıyla sordum.

Fernando tekrar yutkunurken “Öldürecekmiş gibi bakıyor kesin yeni koca aradığını duydu!” demesiyle “Ben yeni koca falan aramıyorum!” diye cırlamam bir oldu.

Fernando kulaklarını tıkarken “Yeni koca istiyorum bunun vadesi doldu demedin mi?” dediğinde “Gerizekalı, ben öyle bir şey demedim sen bana teklifte bulundun bende istemiyorum dedim!” dedim.

Fernando sahte bir şaşkınlık yaparken Milan’a dönerek “Ben asla ona evlenme teklifi yapmadım! Evet, senden daha iyim ama karına asla yan gözle bakmam ben!” dediğinde Milan sinirle sıkmış dişleriyle “Senin iliğini kemiğini sikerim Fernando!” diyerek bana bakmaya başladı.

Bakışları o kadar deliciydi ki üzerimde hissettiğim üstünlük ve kapının birden kapanmasıyla şaşkına uğramıştım. Milan oturduğu yerden kalkarken bende onunla birlikte kalktığımda “Demek yeni bir koca arıyorsun?” dediği sırada yatak odasına yürümeye başladı.

Kendimi açıklamak için arkasından giderken o çoktan odaya girmişti bende ardından odaya girdiğimde birden belimde hissettiğim kollar ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Milan üsten aşağıya beni süzerken bende ona alık alık bakarak “Ben başka koca aramıyorum!” deyiverdim.

Milan kıkırdarken “Ya öyle mi? Ben öyle duymadım ama!” dediğinde aramızdaki boşluktan faydalanıp kollarımı göğsümde birleştirdiğimde “Ne duymuşsun?” diye sordum. Milan başını sağa yatırırken “Benden memnun değilmişsin, seni sevmiyormuşum!” dediğinde başımı iki yana sallayarak “İftira atıyorsun ben öyle bir şey demedim!” dediğimde dudağı kenara kıvrıldı.

Yakından bakıldığında yüzü çok uysal görünüyordu sağ gözünün kenarında geçmişten kalma bir yara izi vardı ve bu ona karakteristik bir özellik katıyordu. Biraz daha aşağıya inildiğinde bir Karadenizliye göre küçük bir burnu vardı, yanağında iste belli belirsiz bir gamzesi vardı.

Milan’ın gözlerine baktığımda ise gülümseyerek “Ben öyle duydum ama!” dediğinde omuzlarımı silkerek “Senden memnun olmasam burada bir saniye bile durmazdım!” dediğimde derin bir nefes aldı.

Gözlerinde belli belirsiz bir duygu belirirken “Özledin mi beni?” diye sorduğunda başımı belli belirsiz sallayarak “Kırıldım ben sana özlemeye vaktim olmadı!” dedim. Milan gözlerini yumarken şakağıma kondurduğu buseyle “Sana yaşattığım veya istemeden yaşatacağım her şey için özür dilerim!” dedi.

Kollarımı çözüp bu zamana kadar içimde bastırdığım dürtüyü daha fazla bastıramayıp kollarımı Milan’ın beline sardığımda “Bana yaşattığın veya istemeden yaşatacağın her şeyi affediyorum!” dedim.

Milan’ın kasları kasılırken o kadar sıkı sarılmıştı ki bana bir an beni göğsüne sokup oradan çıkarmak istememiş gibiydi. Nefesim kesilirken boynumda hissettiğin dudakların ardından kulağıma dolan “Güzelsin hem de bana ait olan en güzel şeysin!” dediğinde kalbimin ritmi şaşmıştı.

İlk defa biri bana güzel olduğumu söylüyordu ve ilk defa biri beni koşulsuz şartsız bu kadar sarıp sarmalamıştı. Onu gördüğüm ilk günden beri bana hissettirdiği güven duygusu o kadar yüksekti ki hayatım boyunca hiç kimseye bu kadar güvenememiştim.

Bu an o kadar güzeldi ki bir bana bunu yaşayacaksın dese ona inanmaz birde onunla dalga geçerdim. Milan benden ayrıldığı vakit boşluğa düşerken “Sana hak etmediğin şeyleri söylediğim için özür dilerim!” dedim.

Milan ise omuzlarını silkerek “Olur böyle şeyler Efnan daha buna benzer bir sürü şey yaşayıp öğreneceğiz ne de olsa!” dediğinde bir şeylerin farkında olup olgun davranması içimi rahatlatmıştı.

Milan bana bir şey söyleyecekken çalan telefonuyla söyleyecekleri boğazına dizilirken ekrana bakarak “Acaba bu sefer Tamay Hanım ne yumurtlayacak!” diyerek gülerek telefonu açtı.

Gülmesi solarken aniden ciddileşerek “Ne diyorsun Tamay anlamıyorum!” dediği kaşları çatıldığında “Kızım ne çatışması kim yaraladı ne diyorsun anlamıyorum!” diye bağırdığında korkuyu iliklerime kadar hissettim.

Birine bir şey olmuştu…

Güzel günlerin üzerine kara bulutlar gelmeye başlamıştı bile…

Korkulan her şey gerçekleşmeye başlamıştı ve bunu Milan’ın dolan gözlerinden göre biliyordum.

Milan’ın çaresizce “Deme Tamay!” demesi kalbime bıçaklar batırıyordu.

Korkuyordum hem de fazlasıyla çok korkuyordum…

Birine bir şey olmuştu ve bu her neyse hayatımızı büyük ölçüde etkileyecek bir şeydi…

Güzel günler yerini acılara bırakmıştı ve bunu güveni tattığım adamın bakışlarından anlamıştım…

 

 

 

 

BÖLÜM SONU...

 

 

 

 

 

Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.

 

 

 

 

 

Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

 

 

 

 

Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

 

 

 

 

 

Yorumlarınız ve beğenileriniz benim için fazla değerli.

Bölüm : 06.06.2025 08:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...