1. Bölüm
Zehra B.Art / GECENİN ARDINDAN / 1. Bölüm

1. Bölüm

Zehra B.Art
zemherivakti

Gerçek bir hayat hikâyesi
Bölüm 1 – İhanetin Acı Tokadı
1998 yılı, İstanbul...
Kış kendini çoktan hissettirmiş, lodosla karışık ayaz şehir sokaklarını keskin bir bıçak gibi dilimlemeye başlamıştı. Gökyüzü gri bir örtü gibi şehrin üzerine serilmiş, Boğaz’ın üzerinden geçen sis bulutları binaların tepelerine kadar yükselmişti. Ama Gülcan’ın içini üşüten, bu soğuk havadan çok daha başka bir şeydi. Görünmeyen ama iliklerine kadar hissettiği bir soğuk, yüreğine sessizce sızmış, orada derin bir yara açmıştı.
Gülcan, Beykoz’un yüksek tepelerinden birinde, gösterişli ama bir o kadar da sessiz bir sitede yaşıyordu. Eşi Mehmet, inşaat sektöründe hatırı sayılır işler yapan, güçlü bağlantıları olan, mal mülk sahibi bir adamdı. Dışarıdan bakıldığında her şey yerli yerindeydi: lüks arabalar, geniş bir ev, iki güzel çocuk… Ama bu ihtişamın içinde görünmeyen, konuşulmayan, hissedilen ama dile getirilemeyen bir karanlık vardı.
Gülcan, iki çocuğuna karşı şefkatli, sabırlı bir anne; eşine karşı ise saygılı ve sessiz bir kadındı. Hayat onu olgunlaştırmış, suskunluğu bir erdem gibi taşımayı öğretmişti. Ama ne kadar susarsa sussun, içinde bir yer hep konuşuyordu. Fısıltılarla, uyarılarla, korkularla…
İkinci çocuğunun doğumundan sonra evlerinde yeni bir ses, yeni bir nefes belirmişti: Gülcan’ın kız kardeşi Sevda. Başta masumdu geliş nedeni… “Ablama yardım edeyim, lohusalık zor zaman…” demişti. Gülcan da memnun olmuştu. Sevda'nın elleri işe yatkındı, bebekle ilgileniyor, ev işlerine koşuyordu. Gülcan biraz olsun kendini toparlayabilmişti bu sayede. Ama zaman geçtikçe, Sevda'nın varlığı evde geçici bir misafirliğin çok ötesine geçmişti.
Gülcan, içini kemiren bir huzursuzlukla fark etmişti bazı şeyleri. Önce küçük detaylardı bunlar: Mehmet’in gözlerinin Sevda’nın olduğu odada fazla takılı kalması, Sevda'nın ablasına değil de enistesiyle göz göze geldiğinde utangaçça tebessüm etmesi… Sonra bu detaylar büyüdü. Mehmet’in artık Gülcan’a karşı ilgisizleşmesi, bakışlarının donuklaşması, sesinin tonunun değişmesi… Evin içinde bir yabancı gibiydi artık Gülcan. Kendi hayatında fazlalık gibi hissetmeye başlamıştı.
Sevda ise her geçen gün evin kadınıymışçasına davranmaya başladı. Gülcan yemek yaparken “Sen otur abla, ben yaparım” deyip mutfağa geçiyor, çocuklara annelerinden önce koşuyordu. Mehmet ise bu durumu destekliyor, hatta açıkça teşvik ediyordu.
“Sen zaten çok yoruldun, Sevda burada olmasa nasıl yetişecektik her şeye?” demeye başlamıştı. Gülcan bu sözlerle yaralanıyordu ama ne diyeceğini bilemiyordu. Kocasına, öz kardeşine karşı nasıl bir şüpheyle yaklaşsındı? Kime neyi ispatlayacaktı?
Ama kadın yüreği, hele ki incinmiş bir annenin kalbi… O asla yanılmaz.
Gülcan bir akşam, Sevda’nın Mehmet’e baktığında gözlerinde beliren o ışığı fark etti. Aşk değildi o… Doyumsuz bir istek, sınırları zorlayan bir arzu, yasak bir heyecan… Gülcan, kardeşinin gözlerinde kendine ihanet eden bir başka kadını gördü o an.
Ve işte o anda, içini delip geçen bir gerçeklik saplandı yüreğine:
İhanet bazen en yakınının gölgesinde filizlenirdi.


Gülcan, o gün mutfağın penceresinden dışarı bakarken içini tarifsiz bir huzursuzluk kaplamıştı. İstanbul’un gri gökyüzü, içindeki bulutlarla yarışıyordu sanki. Kucağında üç aylık bebeğini uyutmaya çalışıyor, bir yandan da Sevda’nın salondan gelen neşeli kahkahalarını duyuyordu.
Aslında aralarında derin, köklü bir bağ vardı. Ta ki... Mehmet’le fazlasıyla içli dışlı olmaya başlayana kadar.
Gülcan bunu ilk fark ettiğinde konuyu doğrudan açmak istemedi. Evde bebek vardı, uyku düzeni darmadağındı, lohusalık bitmemişti. Ama içinden geçenleri daha fazla tutamadı bir gün:
“Sevda, biraz daha mesafeli olsan... Yani, Mehmet sonuçta benim eşim. Fazla samimiyet... yanlış anlaşılır.”
Sözlerini yumuşatmaya çalışmıştı ama sesi titremişti. Sevda ise kahkahayı bastı.
“Yok artık! Eniştemi benden mi kıskanıyorsun? Lohusalık geçmek bilmiyor galiba sende. Psikoloğa mı gitsen acaba abla?”
Cümlelerinde sadece hafif alay yoktu, bir küçümseme, bir sınır tanımazlık vardı. Gülcan’ın içi burkuldu ama o anda sustu. Bebeği uyuyordu, ev sessizdi. Sessizlik bazen en çok konuşan şeydi.

Günler birbirini kovalarken Gülcan’ın içine düşen o ilk kuşku büyümeye başladı. Her bakış, her gülüş, her tesadüf gibi görünen temas, içindeki kadına sinsice dokunuyordu. Ancak yine de bunu dile getirmek istemiyordu. Kendi kendine “Yoruldum,” diyordu. “Belki de ben fazla alınganım.”
Ta ki o geceye kadar.
Gülcan, bebek ağlamasıyla uyanmıştı. Sessizce kalktı, bebeğini emzirmek üzere yatağın kenarına oturdu. Tam o sırada fark etti.
Yanı başı boştu. Mehmet’in yattığı yer buz gibiydi. Öyle ki, battaniyenin kat izi bile bozulmamıştı.
“Hiç mi gelmedi?” diye geçirdi içinden. Kafasında onlarca ihtimal dönmeye başladı: “ Uykusu mu kaçtı ? Hasta mı oldu?”
Bebeğini emzirip tekrar yatırdı. İçini kemiren tedirginlikle sessizce yataktan kalktı. Mutfakta olabilir diye düşündü. Holün ışığını açtı, mutfağın kapısını hafifçe itti.
Sessizlik.
Ne su sesi ne çatal kaşık şıngırtısı. Mutfakta kimse yoktu.
“Allah Allah... Nerede bu adam?” diye mırıldandı kendi kendine. O an salondan hafif bir ışık huzmesi ve çok kısık bir televizyon sesi geldi kulağına. Tereddütle salona doğru yöneldi. Kapıyı hafifçe araladığında gördüğü manzara... nefesini durdurdu.
Mehmet, başını Sevda'nın dizine koymuş, derin bir uykuya dalmıştı. Sevda’nın bir eli onun göğsünde duruyordu, neredeyse sarılmış gibiydiler. Televizyon sessizce bir gece programı akıtıyordu ekrana ama Gülcan’ın gözleri başka bir sahneye kilitlenmişti. Zaman donmuştu. Kalbi atmayı unuttu. Ayakları olduğu yere mıhlanmıştı.
Gözlerine inanmak istemedi. “Uyku sersemiyim galiba ,” dedi içinden. Zaten çok uykusuz ,çok yorgundu “Gördüğüm bir kâbus. Ya da lohusalık hezeyanı. Bu... Bu olamaz.” diye düşündü.
Derin bir nefes aldı. Kapıyı sessizce kapattı. Usulca yatağına döndü. Gördüğü manzaranın gerçek olmamasını diledi kalbinden.Gözlerini yumdu ama içindeki görüntü göz kapaklarının arkasında daha net belirmişti artık. Gözlerinden bir damla yaş aktı, sonra bir tane daha. Ama ağlamadı. Sadece içine aktı her şey. İçinde bir şey kırıldı, bir camın çatlaması gibi. Ama sesi çıkmadı.
Uyumaya çalıştı. Çünkü gerçek çok ağırdı. Ve bazen insan, gerçekle baş edemeyince uykuya sığınırdı.
Ama Gülcan biliyordu artık.
Gözler gördüğünde, yürek sonsuza dek suzmazdı...

(Bakalım 2. Bölümde neler olacak.)

Bölüm : 04.05.2025 20:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...