8. Bölüm

8. Bölüm

Zehra B.Art
zemherivakti

Bölüm 8– Yeni Başlangıçlar
Ege hastaneden çıkmıştı ama doktorlar, ona çok dikkat edilmesi gerektiğini sıkça vurgulamışlardı. Zatürre sonrası iyileşmesi zaman alacaktı ve her gün kontrol edilmesi gerekiyordu. Gülcan, bir yandan seviniyor, bir yandan da içindeki korkuyu bastırmaya çalışıyordu. Oğlunun gözlerindeki ışık geri dönmüştü ama kalbindeki endişe bir türlü sönmüyordu.
Ayşe Teyze, Gülcan’ın oğlunu hastaneye götürüp tedavi ettirdikten sonra, artık her gün yanındaydı. Çocukları iyileştikçe, Ayşe Teyze’nin desteği daha da değerli hale geliyordu. Gülcan, zor zamanlarda ona bir anne gibi sarılabilen tek kadının Ayşe Teyze olduğunu hissediyordu.
Bir gün, Ege’nin tekrar hastalanmasından korktuğu bir an, Ayşe Teyze ona en sert ama aynı zamanda en doğru tavsiyeyi verdi:
“Çocukların babasına durumu anlat, Ege için yardım al. Gurur yapma kızım, evlatların için bunu yapman lazım.”
Gülcan, içindeki gururu bir kenara koyarak, zor da olsa eski eşi Mehmet’i aramaya karar verdi. Ne de olsa çocukların sağlığı her şeyin önündeydi.
İstemeyerek, telefonun tuşlarına basarken bir yanda acı bir geçmişi hatırlamaktan, diğer yanda çocuklarının geleceği için kaygı duymaktan başka bir şey düşünemedi.
Bir süre sonra Mehmet, elleri hediye dolu bir şekilde kapısını çaldı. Gülcan kapıyı açarken, eski eşinin suratındaki şaşkınlık hemen dikkatini çekti. Evin bakımsız, soğuk ve huzursuz atmosferi karşısında, Mehmet’in yüzü düşmüştü.
“Benim ailem burada mı yaşıyor? Aman Allah’ım, bu ne yoksulluk?” diye düşündü.
Gülcan, ona karşı duyduğu öfkeyi ve kırgınlığı bastırarak, ne kadar gururlansa da, ne kadar bıkmış olsa da, konuya geldi.
“Geçmişi konuşmaya gerek yok,” dedi sertçe ama gözlerinde yumuşaklık vardı. “Olan oldu. Çocuğun durumu bu. Onlara iyi bakmam gerek. Gururum yüzünden evladım neredeyse ölecekti. Gurur yapmayacağım. Sadece çocukların bakımını üstlen. Başka bir şey istemiyorum.”
Mehmet, “Yaptıklarım için çok pişmanım. Çocukların bu halde olmasının sebebi benim. Senin hiçbir suçun yok,” dedi, sesi titrek. “Ne lazımsa yapacağım, yeter ki beni uzaklaştırma.”
Gülcan, karşısındaki adamın pişmanlığını gördü.
“Birlikte çalışmalıyız,” dedi. “Ama yalnızca çocuklar için.”
Birbirlerine zorluk çıkarmamaya, geçmişin kalıntılarını silmeye söz verdiler. Gülcan, içinde bir tür rahatlama hissetti. Fakat bir yandan da yeni bir yola adım atmanın verdiği gerginlik vardı.
Mehmet, zamanla eve bir şeyler getirmeye başladı. Her odaya ısıtıcılar aldı, çünkü evin içi soğuktu. Gülcan, sabahları çocuklarla ilgilenip, tekrar işe gitmek zorundaydı. Evdeki eksikliklerin hepsi gidermeye başlanmıştı. Mehmet, faturaların ödenmesi için bir miktar para bıraktıkartı
“Çocukların ihtiyaçlarını buradan alırsın,” “Arada yoklarım sizi" dedi.

Dilersen başka bir ev de tutarız.”
Gülcan, bu teklif karşısında yalnızca başını salladı.
“Komşularım çok iyi. Biz böyle iyiyiz. Sen sadece çocuklar için destek ol, yeter.”
Ege günden güne iyiye gidiyordu. Öksürükleri azalmış, artık ateşlenmiyordu. İyileşmesi, Gülcan’ı yeniden umutlandırdı. Mehmet, hafta sonları çocuklarla ara sıra vakit geçiriyordu.
Aradan altı ay geçmişti. Okullar tatil olmuştu. Ege, öğretmeniyle olan bağlarını güçlendirmiş, sıklıkla parkta koşarak oynamak isteğiyle dolup taşan bir çocuk olmuştu.
Mehmet Gülcan’la yakınlaşmak istese de Gülcan asla taviz vermiyor kardeşini yaptığı ahlaksızlığa düşmeyeceğini söylüyor sadece çocuklar için Mehmed’e katlanıyordu.
Gülcan’dan yüz bulamayan Mehmet başka kadınlarla ilgilenip yine çocuklarını ihmal edip zamanla onlardan uzaklaştı.
Bu durum Gülcan’ı hiç şaşırtmamış ve yolundan amacından geri kalmamıştı.
Gülcan, zaman içinde sadece içsel olarak değil, dış görünüşüyle de değişim göstermeye başlamıştı. Sonunda, kendi içindeki kırıkları tamir etmiş, dışarıya karşı daha güçlü bir kadın olmuştu. Gittikçe bakımlı hale geliyor, çevresindekiler onun bu yeni haline hayran kalıyordu. Özel günlerde, işyerinde olduğu gibi her zaman özenle hazırlanıyordu.
Bir sabah, işe gitmeden önce aynada kendisine uzun uzun baktı. O kadından geriye ne kaldığını düşünürken, birden içindeki kaybolan hayalleri buldu. İçindeki gücü, her gün kendini yeniden var edebilme yetisini. Kendisini yeniden inşa edebilmişti.
O gün yine özenle hazırlandı, işe gitti ,önlüğünü taktı ,çayları hazırladı, mutfakta sakin bir ritimle çalıştı. Çalışanlar arasında kısa bir gülümseme paylaştı, hizmet etti ama içindeki huzur hiç bu kadar yoğun olmamıştı.
Gülcan, sonunda gerçekten kendini bulmuştu. Her şey bir zamanlar paramparça olmuştu ama artık, hayatı parçalara ayırmak yerine yeniden bir araya getirmeyi öğrenmişti. Çocukları için ve kendi huzuru için, her geçen gün daha da güçlü bir şekilde adım atıyordu.

Kendinden emin işine ve çay servisine devam etti.

Sıra Müdür Melih Bey'in odasına geldi.

Müdürün odasındaki sessiz hava, Gülcan’ın içini ürperten bir sessizliğe bürünmüştü. Ellerini cebine koymuş, sırtı kapıya dönük olan bir adam, pencereye bakıyordu. Onun tanıdık silueti, Gülcan’ı geçmişin gizemli ve unutulmaz anılarına götürdü. Bu, hiç şüphe yok ki, o adamdı; esrarengiz Tarık Bey! Gülcan’ın kalbi birden hızla çarpmaya başladı. Vücudu sanki yerinden sıçrayacak gibi, ayakları yere yapışmıştı.
Melih Bey, her zamanki güven verici tonuyla seslendi:
“Misafirimiz var Gülcan, bir çay daha bırak,”
Gülcan, ani bir şekilde "Tabii efendim" diyerek içeri girdi. Çayı masaya bırakırken, karşısındaki adam yavaşça yüzünü döndürdü. Gülcan’ın gözleri, Tarık Bey’in gözleriyle buluştu. İçinde bir şeyler kıpırdamaya başladı; ancak bu duygu karmaşası içinde sözcükler, dudaklarından dökülmekte gecikti. O kadar heyecanlıydı ki, “Hoş geldiniz” demeyi bile unutmuştu. Gülcan, hızla, “Afiyet olsun, müsaadenizle,” dedi ve çıkmaya çalıştı.
Ama o sırada, Tarık Bey’in sesi onu durdurdu:
“Ne o Gülcan Hanım, beni tanımadınız mı yoksa?”dedi.
Gülcan, gözlerindeki şaşkınlıkla, derin bir nefes aldı. Bir an, sanki dünya durmuş gibi, her şeyin sessizleştiğini hissetti. Zihni hızla düşüncelerle dolarken, sesini toparladı.
“Affedersiniz Tarık Bey, tabii ki tanıdım. Nasıl tanımam?”
Cevabı doğal bir şekilde vermişti,ama içindeki kaygı ve heyecanı gizlemek imkansızdı.
Tarık Bey, gülümseyerek, “O halde hoş gelmişimdir, değil mi?” dedi.
Bu cümlesi Gülcan’ın zihninde bir yankı yaptı, ve bir anlık donuk bir sessizlik hüküm sürdü. Gülcan, hızla toparlanarak, “Elbette hoş geldiniz efendim,sizi tekrar görmek ne güzel,” dedi. Bu cümle tam olarak ne hissettirdiğini anlatmasa da, içindeki karmaşayı gizlemeyi başarmıştı.
Odadan çıkarken, kalbi hızla çarpmaya devam ediyordu. Ayakları adeta yerden kesilmişti. Her adımda sanki bir ağırlık hissetti, ama aynı zamanda bir neşe vardı içinde. Kalbinin her atışı, Tarık Bey’in gözlerinin ardında bir başka dünyayı keşfetme arzusuyla çarptı. Gülcan, kendisini bu kadar etkileyen bir adamın kim olduğunu merak ediyordu. Ama bir yandan da bu hislere nasıl karşı koyması gerektiğini de bilmiyordu.
Öğle yemeği dönüşü, Melih Bey, ona doğru dönüp konuştu:
“Tarık Bey bu kez biraz uzun kalacak, haberiniz olsun,” dedi.
Gülcan, bu haberi duyduğunda içindeki gizli bir mutluluğu saklamaya çalıştı. Bir yandan Tarık Bey ile ilgili tüm sırları öğrenmek istese de, diğer yandan bu adama duyduğu ilgiyi bastırmaya çalışıyordu. Belki bu kez, onun dünyasına bir adım daha yaklaşabilirdi.
İş çıkışında, şiddetli bir yağmur başlamıştı. Yağmur, bir anda sokakları sarmıştı, her şey ıslanıyor, havada soğuk bir rüzgar esiyordu. Gülcan yağmurun dinmesini bekliyor kapıdan çıkmıyordu.Tarık Bey agır adımlarla kapıya doğru yaklaşıyordu. Etraftaki herkes şemsiye ile koşarken, herkesin aceleyle gitmeye çalıştığı bir anda, Gülcan, sanki dünyadan yalnızca bir anlık bir duraklama dilemişti. Yağmurun sesi, kalbinin hızını uyandıran bir melodi gibi onu etkiliyordu. Gülcan yağmurun dinmesini beklerken bir yandan Tarık beyle tekrar karşılaşmanın heyecanı içindeydi .Şirketin çıkış kapısına doğru yürüyen Tarık Bey, yağmurun durmasını bekleyen Gülcan’ı fark etti. Ona yaklaşarak, sormadan duramadı:
“Neden şirket servisiyle gitmediniz? Yağmur şiddetli, ıslanmayın,” dedi.
Gülcan, şaşkınlıkla başını kaldırdı. Bu soruyu, bir yabancı değil de, sanki uzun zamandır tanıdığı biri sormuş gibi hissetti.
“Yağmurun durmasını bekliyorum. Bazen doğanın ritmini izlemek gerekir, değil mi?”
Bu, çok basit bir cümle olsada Gülcan, için bir anlamı vardı. Bu yağmur, onun hayatındaki en sıcacık anlardan biriydi. Tarık Bey, Gülcan’ın bu sakin tavrını fark etmişti. Bir an, yağmurun ne kadar şiddetli yağdığını fark ederek birlikte beklediler. Gülcan, o an sadece yağmurun durmasını değil, aynı zamanda her şeyin bir anlamı olması gerektiğini düşünüyordu.
Tarık Bey, gözlerinde anlamlı bir bakışla Gülcan’a döndü ve yavaşça, “Yağmurun dansını izlemek… Bunu daha önce hiç düşünmemiştim,” dedi.
Gülcan, cevap veremedi. Onunla bu anı paylaştıktan sonra, içindeki duyguların karmaşasını çözmeye çalışıyordu. Belki de Tarık Bey, hayatında beklemediği bir dönüm noktasını işaret ediyordu. Ama bir şey kesindi; bu karşılaşmalar, ona sadece bir iş ilişkisinin ötesinde bir şey sunuyordu.

Gülcan, aslında evinin servis güzergâhına ters olduğunu ve otobüsle gitmesi gerektiğini söyledi. Tarık Bey, “Nerede oturuyorsun?” diye sordu. Gülcan oturduğu bölgeyi söyleyince, “Gerçekten buraya uzakmış. Neden bu civardan bir ev tutmadın ki?” diye sordu.
Gülcan, “Benim ailem, komşularım başka, ailem yok. Onlar olmasaydı ben bugüne gelemezdim. Yol benim için sorun değil, yeter ki zamanında otobüse yetişebileyim,” dedi.

Tarık Bey, Gülcan’ın vefasına hayran kalmıştı. Eve götürmeyi teklif etse de Gülcan bunun gururundan dolayı kabul etmeyecek kadar gururlu bir kadın olduğunu fark edebiliyordu.
“Gel, durağa kadar götüreyim seni. Evine geç kalma,” dedi.
Gülcan, “Bu gerçekten iyi olur ama lütfen durağa kadar olur mu? Sizi yolunuzdan alıkoymak istemem,” dedi.
Tarık, “Merak etme, durakta inersin. Hadi gidelim,” dedi birlikte Tarık'ın arabadına geçtiler.

Bölüm : 08.05.2025 12:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...