Gözlerimi açtığımda başım çok ağrıyordu. Nerdeyim ben?
-Peki
Elimi cebime attım. Bir kağıt vardı ama başım döndüğü için okuyamadım. Ortalama bi' beş dakika gözlerimi kapattım ve kendime geldim. Notu açtım ve okudum:
'Bildiğin bir yere ulaşmak için iki yoldan birine git.'
İki yol? Etrafımı inceledim. Ağaçlar işaretlenmişti, iki farklı yol... Dur bir dakika!? Diğerleri nerede? Sanırım iki yoldan birinden gitmeliyim.
Bir ağaçta 'X' vardı, yani ilk yol; diğer ağaçta 'O' vardı, yani ikinci yol.
'O' işaretli ağaçları takip ettim. Önüme bakmak yerine etrafıma baktığım için takıldım. Az kalsın düşüyordum. Eğer düşseydim kötü yaralanırdım çünkü yol taşlıydı. Artık daha dikkatli bir şekilde yürümeye başladım.
Yolun sonunda ağaçlar bitti. Etrafıma bakındım, karanlık olduğu için etrafımı göremiyordum. Biraz yürüdüm. Ev?
***
"Özür dilerim! Sanırım dozunu kaçırdım."
"Çok sıkıldım lan ben." Artık bekleye bekleye isyan etmeye başladım. Vazgeçip gitme olasılığı var. Bir de sinir krizi garantisi.
Yüzüğü alıp baktım. İnceledim. Ay kadar güzel değildi ama zarifti, hoştu. Ona yakışırdı.
Evet, yaptığımız çılgıncaydı. Hatta aptalcaydı. Kabul. Fakat ben farkımı ortaya koymayı severim.
Çok sıkıldım. Artık bekleye bekleye kafayı yemek üzereyim. Bir an önce bitsin şu iş çünkü bu üstün zekalılar bana su bile içirmiyorlar. Su ya. Su.
Dua etsinler hayırlı bir iş için buradayız yoksa ben bilirim yapacağımı. Neyse. Bu karanlıkta, al oynarsın, diye verdikleri zeka küpüne odaklanayım. Belki yapabilirim. Sanmıyorum ama... Ulan Birsen!
***
İçeri girmeli miydim? Ya da diğerlerini mi arasam?
-Hadi gir içeri. Güzel şeyler olacak içimden bir ses öyle diyor.
-Bi' dakika ya?! Benim iç sesim sensin, nasıl senin iç sesin bunu diyor?
-Öffff! Nerde benim kızım! Maceracım! Hadi gir içeri!
Kendi kendime ve iç sesim ile yaptığım motivasyon konuşması sonrası gaza geldim. İçeri girecektim.
Kapıya vardığımda bir not daha vardı.
Korkmuyorum zaten! Benim iç sesimi tanımıyorsunuz daha.
Bu kadar boş konuşma yeter. Hadi içeri!
İçerisi neden beni bu kadar korkuttu? Yok ya ne korkması, tırstım. Ürperdim. Kabul. Korktum.
İçimden bir ses en üst kata git diyor.
Haydi bismillahirrahmanirrahim!
En üst kata kadar ışıklar yanıp söndü. Işıklar neden lacivert?
Bir kapı var. Kapıya yaklaştıkça korkum gidiyor. Sanki... Sanki heyecanlanıyorum.
Kapıyı açtım. İçeride biri vardı, ayaktaydı. Önünde bir masa. Karanlıktan yüzünün göremiyordum. Bana yaklaştı ve ışıklar açıldı.
Bana gülümseyerek bakıyordu. Elindeki yüzük müydü? Dizlerinin üstüne çöktü ve beni hayattan koparan şu cümleleri kurdu.
"Korku, heyecan ve en sonunda mutluluk. Bu maceranın sonunun da mutlu bitmesini ikimiz de, hatta hepimiz isteriz," o an yalnız olmadığımızı fark ettim, herkes ordaydı, "Ay, sen benim aşık olduğum kişisin. Hayatımın sonuna kadar senin olmak isterim. Benimle," yutkundu. "Benimle, evlenir misin?"
Önce şok oldum. Hiç bir şey söylemedim. Ümitsizlikle ayağa kalktı. Tam o sırada koşup ona sarıldım. "Ölene kadar seninle olmak istiyorum Güneş." Dedim.
***
Okur Yorumları | Yorum Ekle |