
***
Sabahtan beri uyumadım. Mayıs ile bomboş bir dedikodu yaptık. Telefonumun şarjı da bitmedi. Vay be!
Saat kaç? Ne?! Kırk dakika sonra ders başlatacak ver ben halen hazırlanmadım.
Aferin Mısra!
Hızlıca hazırlandım. Hazırlanmam niye yirmi dakika sürüyor arkadaş. Geç kalacağım.
Koş Mısra, koş!
✨💫✨
Geç kaldım. Bu yüzden gıcık kimyacı beni derse almadı. Boş durmayayım diye beni spor salonuna yolladı.
Niye bir spor takımında değilim ki zaten? Be güzel kimyadan kurtuluyorlar. Ya da vazgeçtim. Her gün Sonat'ın yüzünü görmektense kimyayı tercih ederim. Yüzün düştü.
Şerefsiz.
Senin yüzünden hayatım altüst oldu lan! Nasıl oldu bilmiyorum ama gerçekten nefretimi kazandın Sonat! Hayatımı mahvettin Sonat! Bedduamı aldın Sonat! Benden her şeyimi, hatta hayatımı bile, ala ama bedduamı alama Sonat!
Ki, zaten aldın.
İnşallah büyük bir hayal kırıklığına uğrarsın Sonat. Benim gibi hayatın mahvolur Sonat! Herkesin nefretini kazanırsın Sonat!
İNŞALLAH!
Şimdi düşüncelerimi susturdum be onları dinlemeye başladım. "Evet, bu sezon maçı kazanmanız için elimden geleni yapacağım. Bunun için ikizim Emir Sonat'tan da yardım istedi. Beni kırmadı. Birazdan gelir."
"GELDİM!" Bu ses ile hepimiz gelen kişiye baktık. Emir Sonat...
Devrim'e sadece sima olarak benziyor. Saçları Devrim'e göre kısa, gülümsemesi samimi. Devrim'e göre biraz daha yapılı. Boyları hemen hemen aynı. Fakat aralarındaki en büyük fark: Devrim'in belli bir kalıbı vardı. Fakat Emir öyle değildi. Nasılsa öyleydi. Kendisiydi.
Bu her halinden belli idi.
Ben ona hayranlıkla bakarken oda kahve irislerini ela irislerine dikti ve gülümsedi. Harika görünüyordu. Harika biriydi.
La senin ikizine o kadar beddua ettim. Ama sen başkasın be!
Devrim'e baktığımda bana hayal kırıklığıyla bakıyordu. Nefretimi kazandın, beni nasıl kazanacaksın acaba?
Takıma baktım. Halen Emir Sonat'ı inceliyorlardı. Görmemişler.
Sen hayatında kaç kere gördün acaba Mısracığım, Emir Sonat'ı? İlk defa şimdi.
"Emir'de geldiğine göre antrenmana başlayalım." Devrim'in sesi herkesi kendine getirdi.
✨💫✨
Zilin çalmasıyla antrenmanları da bitmiş ol- "MISRAAAAAA!!!!!!" Kulaklarım. Zaten neredeyse tüm okul Emir ve Devrim için doluşmuştu buraya, onların gürültüleri yetmiyormuş gibi birde bunun çığlığı.
Herkes kulaklarını kapatmıştı. Betül yanında Mayıs'ıda sürükleyerek koşarak yanıma geldi. Mehlika'm hasta olduğu için gelmedi.
"Niye geç kaldın!"
"Geç kaldığım için geç kalmış olabilir miyim canım arkadaşım, Betül?" Dedim. Düşündü. Allah'ım bir de düşünüyor!
Mayıs, Betül'ün kafasına vurdu.
"Selam." Sola döndüğümde Emir'i yanıma oturmuş bir şekilde gördüm. Dirseklerini dizine yaslayarak destek alıyordu. "O çığlığın sahibi hanginizdi? Cidden bu güne dek daha iyisini duymadım!"
Betül gururla ve bize triple konuştu. "Ben." Dedi. Sonra bana baktı. "Senile işim daha bitmedi Dize!" Sonra gitti. Mayıs sağ yanında ayaktaydı.
"Son duanı et Mısra. O sana Dize dediyse bi' şeytanlık var demektir aklında." Neden? "Ha şey... sözlü olduk ve sen Betül'ün yanında değildin." Sıçtık.
"Mayıs lütfen şaka de! Hep bana denk geliyor ama..." Mayıs omuz silkip gitti.
"Konu tam olarak be bilmiyorum ama gerçekten öfkeli görünüyordu. Ama b nice onu sakinleştirirsin, onu tanıdığına göre eminim." Allah'ım! Sesini duymak bile eritiyor beni!
"Haklısın." Dedim. Sonra karşıya bize bakan kızlara baktım. Kıskançlıktan beni öldürecekmiş gibi bakıyorlardı. "Sanırım gitsen iyi olacak. Yoksa burdan kıskançlık yüzünden cenazem çıkacak." Dedim fısıltıyla.
Oda karşıya baktı ve güldü. Gülüşü çok güzel Allah'ım! "Sadece Devrim ile yetinemiyorlar demek ki. Sonra görüşürüz. Mısra..." dedi ve gitti.
Ondan şüphelenmiştim. Emir'den şüphelenmiştim! Ben bu çocuktan nasıl şüphelenirim?! Nasıl nefret ettiğim kişinin Devrim değilde Emir olduğunu düşünürüm!?
Aptalsın Mısra, Aptal!
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |