21. Bölüm

21. Bölüm

ZEYBİK
zeybik_yz

Selam aşklarım biz geldiik🥳
Ben bir bölümü yazmak için günlerimi saatlerimi veriyorum ve karşılığında sizden sadece yorum istiyorum.

Yorum ve vote sayılarımız o kadar düşük ki. Yorum sınırı getirmek istemiyorum o yüzden görüşlerinizi benimle paylaşmaya özen gösterirseniz mutlu olacağım. ❤️

Safderunu okumaya nasıl başladınızz?3

...

Yol seni nereye götürürse götürsün, fark etmez. Rengini ve ışığını koruduğun sürece sen, en kurak çölde bile hep çiçek açacaksın. Duyduğumdan beri aklımın tenha köşelerinde yer etmişti.

Önemli olan benliğimizi korumak ve kendi kendimizi gerçekleştirebilmek, her koşulda çabalamaktı. Bende şu anda hayatımın kendim için çabaladığım evresindeydim zannediyorum ki.

Demirhanla gelinlikçide ölçülerimi aldırmıştık. Az önce de kuyumcudan alyanslarımızı almıştık. Henüz parmağımızda değildi. Dilşad annenin ve demirhanın aldığı mücevher ve altınlarla birlikte akşam göndereceklerini söylemişlerdi. Daha önce evlenmiştim ama evlilik için bu hazırlık evresini ilk kez yaşıyordum. Yorucu olduğu kadar heyecan verici bir süreçti.

Lakin demirhanın yüzüğünü taşıyacak olmak benim için hala çok garipti. Zamanla alışırım diye düşünüyordum ki derinlerden bi ses alışmamam gerektiğini acı bir şekilde hatırlatıyordu bana. Bu kendi gibi yüreği de kocaman, güzel adama, bana hissettirdiği değerli olma hissiyatına alışmamalıydım.

Aksi takdirde bu yolun sonuna geldiğimizde bocalayacaktım. Ben hep tek başımaydım bu yaşıma kadar. Ama şimdi demirhanın varlığına böyle canı gönülden sarılır ona alışırsam hikayenin sonunda yanan tek ben olacaktım.

Ben kendimce düşüncelere dalmışken demirhanın çalan telefonuyla kendime geldim. Arabanın ekranına dokunup açtı. Arayan dilşad anneydi. Telefon arabaya bağlı olduğu için bende duyuyordum.

Demirhanın teyzelerinin, kuzenlerinin geldiğini ve işimiz bittiyse baklava alıp hemen gelmemizi söyledi ve kapattı. Kapatmadan da feraye kızımı çokça öp benim yerime demeyi de ihmal etmemişti.

Kalabalığın şimdiden gelmesi beni germişti açıkçası. Zaten yarın son gündü. Sonra kına gecesi vardı. Kına gecem...

Demirhan arabayı bir tatlıcı dükkanın önüne park edip emniyet kemerini açtı.

"Ben hemen tatlıları alıp geleyim. Sende gelmek ister misin feraye."

Olumsuzca kafamı salladım.

"Hiç halim yok demirhan. Ben seni beklerim arabada."

Gülümseyip kafa salladı ve indi arabadan. Birkaç adım ilerlemişti ki tekrar döndü ve benim camıma vurdu, aç dercesine işaret yaptı. Camı açmamla arabanın içine doğru eğilip kollarını cama yasladı.

Bu hareketiyle pazuları şişmişti ve kocaman duruyordu. İçimden gelen dokunma isteğini hiçe saydım. Ayrıca üzerindeki beyaz tişörtü ve altındaki kotuyla gayet havalı duruyordu. Ha birde gözlerindeki güneş gözlüğünü hiçe saymak olmazdı.2

Burnuma atılan fiskeyle kendime geldim.
Öylece demirhanın yüzüne bakıyordum.

"Bi bakmalara doyamadın bana."

Bir de çapkın çapkın gülüyordu. Bu sefer utanıp gözlerimi kaçırmak yerine bende ona tek kaşımı kaldırıp alaycı bir şekilde gülümseyerek karşılık verdim.

"Bir şey istemediğine emin misin diye sormak için döndüm. Bak buranın midyesi çok güzeldir. Alayım sana yersin arabada."

Midyeyi duyunca yüzümü buruşturdum.

"Iyy demirhan ben midye yemem ki. Hem tatlıcı da ne midyesi şaşkın."

Güldü yeniden.

"Sayın çok bilmiş hanımefendi. Midye baklavadan bahsediyorum."

"Aaa hani şu içi kaymaklı olan mıı? Çok severimm"

Bir çocuk gibi şaşkın ve mutlu sözlerime karşın elini uzatıp yanağımdan makas aldı bu seferde.

"Ulan bu tatlılıkla sen adamı ipe götürürsün be kadın."

Yok vallahi götürmezdim kimseyi bir yere. Ama bana tatlı demesi de içimde bilmediğim bir yerlere dokunmuştu. Ben sessiz kalınca demirhan da tatlıları almaya içeri gitmişti.

Yaklaşık on dakika olmuştu ama hala gelmemişti demirhan. Öyle uyku bastırmıştı ki uyumak üzereydim. Arabaya dolan telefon sesiyle yarı uykulu halimden ayıldım. Murat diye birisi aradı ama açan olmayınca kapattı. Hemen ardından Hazar isimli birisi de aradı hemde iki kez aradı.

Bende önemli bir şey vardır diye telefonu da alıp arabadan indim. Demirhanın geleceği yoktu. Karşıda duran dükkana girdiğimde içeride demirhanın göremedim.

Camekan da duran çeşit çeşit tatlıların arkasında duran adam beni görünce gülümseyip hoş geldiniz dedi.

"Hoş buldum."

"Yardımcı olayım isterseniz."

Bir anda demirhan için nasıl hitap edeceğimi şaşırmıştım. Eşim mi demeliydim yoksa demirhan mı ya da arkadaşım?

"Demirhan buradaydı da. Tatlı almak için gelmişti."

Yabancılarla iletişim kurmakta zorlandığımı fark ettim. Fazla strese girmiştim sebebini anlayamadığım bi şekilde.

"Demirhan bey içeride, salim ustanın yanında. Şimdi gelir."

Adam camekanın arkasından çıkıp yanıma geldi ve yan taraftaki masa sandalyeyi gösterdi.

"Siz oturun böyle hanımefendi. Ben çağırayım. Ha bu arada çay mı içersiniz kahve mi hemen söyleyeyim."

Hiçbirine gerek yoktu. Bu fazla ilgiyi demirhanın adını verdiğime yordum.

"Teşekkür ederim gerek yok. Demirhanı çağırmanız yeterli."

Adam sözlerim üzerine bir telefon açıp demiri çağırmalarını söyledi ve bir tabağa baklavalardan koyup bir bardakta çayla getirdi ve önüme koydu. O kadar hızlı hareket etmişti ki tekrar istemediğimi söyleyemedim bile. Ardından da gelip karşıma oturdu. Fazla rahatsız hissettirmişti.

"Sizi daha önce görmemiştim buralarda."

Hissizce yüzüne baktım karşımdaki adamın. Ne dememi bekliyordu ki. Rahatsız oluyordum.

"Olabilir beyefendi."

"Olabilir, olabilirde sizin gibi güzel bir kadını-"1

Karşımdaki adamın sözünü bıçak misali kesen şey demirhanın bariton sesiydi. Allahtan demirhan adamın söylediklerini duymamıştı.1

"Yavrum, çok bekletmedim umarım."1

Demirhanı görmemle otururduğum sandalyeden kalktım ve yanına doğru ilerledim. O da bana doğru geldi ve elini belime atarak minicik okşadı belimi. Ardından demirhanın yanında gelen yaşlı ama dinç adama doğru konuştu.

"Tanıştırayım salim usta, müstakbel eşim feraye. Feraye, bu koca çınar da baklavacı salim usta. Aile dostumuz."

Kısa bi tanışmanın ardından demirhan ödemeyi yaptı ve tepsi tepsi baklavalar arabaya yerleştirildi. Demirhanda eline bir küçük kutu aldı ve dükkandan çıkarken diğer eliyle de elimi tuttu. Bu sahiplenici tavrına bir anlam veremesemde garip bir şekilde hoşuma gitmişti.

Arabaya bindiğimizde demirhan elindeki kutuyu kucağıma bıraktı.

"Buyrun hanımefendi, tadına bakın midyeniz."

Gerçekten benim için de ayriyeten mideye sarma almıştı. Bu adamla başım dertte diye geçirdim içimden. Demirhana teşekkür edip kutuyu açtım ve birini iki parmağımın arasına alıp o'na uzattım. Bu hareketimle gözlerini kısıp gülümsedi.

" Beyler önden diyebilir miyim. "1

Bir elini getirip göğsünün üstüne koydu.

"Gerçekten çok doluyum feraye ama güzel bir hanımdan gelen bu tatlı ikramı geri çeviremeyeceğim. Bir ısırık alayım."

Fazla mı tatlıydı? Benim gönlümü kırmamak için bir ısırıkta olsa alacaktı. Bu adam çok farklıydı. Hele de benim çevremdeki erkeklerden. Bu adam... Adamdı...2

Gülümsedim ve ona doğru uzattım tekrar elimdeki tatlıyı alması için ama demirhan elimdeki tatlıyı almak yerine dudaklarını yaklaştırıp bir ısırık aldı. Dudakları parmağıma değmişti bu hareketiyle.

Demirhan geri çekildiğinde gözlerine bakıyordum bende.

"Beğendin mi."

Heyecanlı heyecanlı sormama gülümsedi ve burnuma bir fiske vurdu.

"O ahu gözlerinle çipil çipil gözlerime bakarak ne sorarsan sor ben beğenirim ki feraye."

Demirhanın sözlerini duyunca yanaklarıma pompalanan kanı saklamak için elimdeki yarım tatlıdan ısırıp önüme döndüm. Hem demirhan yanaklarımı görmeyecekti hemde ağzım dolu olduğu için cevap vermek zorunda değildim.

Nihayet konağa geldiğimizde arabadan inip avluya geldik. Avlu epey kalabalıktı. Herkes birbiriyle sohbet ediyordu ve kahkahalar havada uçuşuyordu. Genç bir kadın bizim geldiğimiz görünce heyecanla konuştu.

"Aa demir abimler geldii."

Neşeli bir şekilde gelip demirhana sarılan kadınla şaşırdım. Çünkü demirhana sarılmayı bırak dokunmak bile cesaret isterdi. Demekki yakınlardı. Ben bunları düşünürken genç kadının kollarını bana dolayıp sarılmasıyla ne yapacağımı şaşırdım. Ama o kadar samimi gelmişti ki bu sarılma bende o na kollarımı dolamadan edemedim.

"Hoş geldiniz ve merhaba. Tanem ben. Demir abimin amcasının kızıyım."

Bende bekletmeden karşılık verdim.

"Çok memnun oldum tanem. Bende feraye."

Gülümsedi ve eliyle koluma dokundu.

"Biliyorum biliyorum. Demir'in feraye si"

Ardından diğerleriyle de tanıştık. Tanem'in abisi hazar ve abisinin eşi beritan. Diğer kuzeni murat ve birkaç genç ve orta yaşlı kadın daha vardı.

Hep beraber içeri geçip yemek yemiş çay faslına geçecektik. Aliye teyzenin gelinliklerin geldiğini söylemediyse dilşad anne gelip koluma girdi ve misafirlerine "Hanımlar beyler, siz geçin çaya. Bizde bir kontrol edelim eksik gedik var mı gelelim." dedi.

Koca bir odaya gelinlikleri ve mücevherleri dizmişlerdi. Altınlar o kadar göz alıcıydı ki... Altın bilezikler, saatler, altın kemerler, küpeler, kolyeler ve daha niceleri. Bunların hepsi benim için miydi gerçekten.

" Ah her şey ne kadar da güzel duruyor. İşin zor ferayeciğim. Bu kadar güzel model arasından nasıl seçeceksin birini. Benim bile giyesim geldi vallahi."

Dilşad annenin söyledikleriyle hepimiz gülümsedik. Ve biraz daha göz gezdirdik hepsine.

"Demirhan oğlum sen şu altınlara bir bakıver bi eksik bi yanlışlık var mı. Bende misafirlerimizin yanına gideyim. Ayıp olmasın."

"Doğru söyledin annem. Sen geç bizde birazdan ineriz."

Demirhan yanıma gelip beni kolunun altına alarak kendine yasladı.

"Ah güzel çocuklarım benim. Ne de yakıştınız birbirinize. Yakışmaktan ziyade tamamladınız. Sizde farklı bir şeyler var, ah bilseniz. Kendi çocuklarımsınız diye demiyorum. Bir insanda her zaman kendini belli eden, aileden gelen şeyler vardır. Nezaket, samimiyet, edep gibi. Eskiler buna kumaşı güzel derlermiş. Sizin kumaşınız bir çocuklar. "1

Dilşad annenin yüreğime işleyen ve beni de kendi çocuğu saydığı sözleriyle içimde kelebekler uçuştu. Kolunun altında olduğum demirhana baktım. O da içimdeki çocuğun el çırpan mutluluğunu gördü ve omzundan attığı eliyle beni kendine iyice yaslayıp anlımdan öptü. Garipsemedim, aksine hoşuma gitti ve kocaman gülümsedim. Dilşad anne odadan çıktığında tekrar gelinliklere döndüm.

Hepsi çok güzeldi, nasıl seçecektim bilmiyordum. Hemde her şeyin bu kadar kusursuz ilerlemesine şaşırıyordum. Gerçek bir evlilik arefesindeydim ve sorunsuz geçiyordu. Benim için yüz binlerce lira harcanmış sırf yorulmayayım diye ayağıma gelinlikler, bindallılar ve ayakkabılar gelmişti.

Ah feraye ah. Görüyor musun hizmetçi diye aldıkları gelin konağından ayağına gelinlikler, mücevherler dizildiği konağa geldin diye geçirdim içimden. Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşmuştu ve demirhanın bana seslendiğini bile duymamıştım. Ta ki önüme geçip burnuma parmağıyla bir fiske vurana kadar.

"Yine hangi diyarlara gittin. Fazla kaçırıyosun bu zihninde uzaklara gitme işini benden söylemesi."

Yüzümü buruşturup dudaklarımı büzdüm hafifçe.

"Hangisini seçeceğim demirhaan, çok fazla seçenek var. Hepsini giymek istiyorum."

Demirhanın karşısında bir çocuk gibi sızlanmama güldü ve yanağımdan makas aldı bu kezde.

"Bir tane giymek zorunda değilsin güzelim. İstersen saat başı değiştir. Her istediğini giy. Günün kraliçesi sensin."1

Söylediklerine güldüm. Ayrıca beni uyandırdığı için omzuna bir tane vurdum.

"Ya demirhaan, insanlar ne der arkamdan. Görgüsüz derler bana. Çok kötü laflar işittim ama artık hiç sabrım kalmadı. En iyisi bi tane giyeyim ben."

Demirhan karşıma geçip bir elini belime attı ufaktan.

"Sen istediğini giy çiçeğim. Olur da bir tek kötü söz işitirim şahsına. Sahibine de giydiririm rengarenk gelinlikler."6

Bir elimi istemsizce göğsüne koydum.

"Giydirirsin,ona hiç şüphem yok ama edebimle bir tane giyeyim ben."

Gülümseyerek söylediğime o da güldü ve geri çekilip gelinliklere döndü.

"Eee feraye hanım. Yok mu içlerinden edepli edepli giymek istediğiniz bir gelinlik."

Gözüme takılan ve elimle gösterdiğim gelinliğe bakınca demirhanın gözleri açıldı. Öksürük tuttu adamı birde.


Tam bir prenses gibi hissederdim bunun içinde kendimi. Kelebek detayı o kadar hoşuma gitmişti ki. Ama göğüslerimi olduğu gibi ortaya sererdi bu. Mümkün değil giyemezdim. Zaten giysem de rahat edemezdim ki. Ama çok güzeldi.

Demirhan ön taraftan bir gelinlik tutup gösterdi.

 

"Bak feraye, bu daha güzel ondan. Hem boncukları , taşları daha nizami."

Nizami mi? Güldüm dediğine.

"O ne demek demirhan?"

"Çok açık önü feraye, sen onu giyersen benim düğün günümün pek hoş geçeceğini sanmıyorum. Açıkçası o kadar insanın içinde göğüslerini ortaya serecek bir gelinlik giymeni istemem ama son karar senin tabii ki."

Ne de güzel konuşuyordu. Kırmadan, dökmeden. İster istemez berzanla kıyaslıyordum. O olsa beni kırmaktan asla çekinmez, giydirmezdi de dekolteli hiç bir şeyi. Ama demirhan öyle değildi. Kendi düşüncesini belirtip yine de kararı bana bırakıyordu.

" Çok güzel bir gelinlik evet. Lakin demirhan bende onu giysem rahat edemeyeceğim biliyorum. Senin fikrinde benim için önemli tabii ama ondan önce kendi içime sinmez. Ama baksana şunu da çok beğendim. "

Demirhana doğru konuşup elimle istediğim gelinliği gösterdim.

 

Demirhan eline alıp bana doğru kaldırdı.

" Bunu mu diyorsun feraye. "

Bu gelinlikte çok güzeldi ama hayır daha sade olanı göstermiştim.

 

" Hayır hayır demirhan onun arkasındaki, daha sade olan."

 

Demirhan elindekini yerine bırakıp benim söylediğimi aldı bu seferde.

Evet bunu göstermiştim. Çok sade olmasının yanında çokta zarifti.

"Bu da çok güzelmiş. Eminim sana çok yakışır."

Çok güzeldi ama biraz sade miydi bilmiyordum ki. Bi eksiklik var gibi hissettim. Çok zarifti evet ama bilemiyordum işte. Keşke bir arkadaşım olsaydı da ona danışsaydım diye geçirdim içimden. Şu an için tek arkadaşım da demirhandı zaten. Ama o da erkekti anlar mıydı bilemedim. Ona rağmen sordum. Başka kimsem yoktu çünkü.

"Fazla sade geldi gözüme ya. Bir eksiklik var gibi. Ama çokta sevdim, çok zarif. Sen ne diyorsun demirhan?"

Demirhan elindeki gelinliği bırakıp karşıdaki berjere oturdu, beni de yanına çağırdı. Yanına gidince bir eliyle de koltuğun kolluk kısmını gösterip eliyle pat pat vurdu. Buraya otur dercesine. Bende ikiletmedim. Hem ayakta durmaktan bugün fazla yorulmuştum. Benim oturmamla demirhan da bir kolunu belimden geçirdi ve tuttu. Böyle de yarım kucağına oturmuşum gibi gözüküyordu. Garipti ama bozmak istemediğim bir andı.

"Öncelikle sana yakışacağına hiç şüphem yok. Eminim ki çok iyi taşırsın, zaten biraz dinlendikten sonra denersin beğendiklerini ama bana kalırsa da biraz sade bir model. Onun dışında gayet zarif dediğin gibi. Karar sizin feraye hanım."

Karar benimdi de ben karar veremiyordum işte. Ellerimi önümde birleştirip ofladım.

" Karar veremiyorum ki işte demirhan. Versem zaten ohoo şimdiye seçmiştim. "

Güldü sitemli sözlerime. Belimdeki elini omuzlarımdan sırtıma doğru dalga dalga uzanan saçlarıma götürdü. Hafif hafif saç uçlarımı döndürüyordu parmaklarında.

" Biraz dinlen, hepsini denersin. Deneyince kızlar da gelir bakarlar, fikir olur senin içinde."

" Doğru söylüyorsun. Çok yorgunum zaten. Hemde çaysadım resmen. Bi kaç kupa çay içmem lazım ki kendime geleyim."

Dışardan gelen yüksek halay sesiyle oturduğum yerden kalkıp cama koştum. Bu cam konağın çiftlik tarafına bakıyordu ve alabildiğine yeşil bir alandı. Kınamız burada olacaktı. Demirhanın kuzenleri ve birkaç çalışan ses sitemini kuruyorlardı. Beritan ve tanem de kenarda halaya durmuşlardı. Gördüklerimle gülümsedim. İçim kıpır kıpır oluyordu. Demirhana baktığımda telefonla konuşuyordu o da. İşle ilgili olduğu belliydi. Ama gözü bendeydi.

"ses sistemini kuruyorlar, kızlar da kenarda halay çekiyor."

Telefonu biraz kulağından uzaklaştırıp cevap verdi bana.

"Birazdan bizde ineriz yavrum."

Göz kırparak bana cevap vermeside içimde kıprıtya sebep olmuştu. Noluyordu bana?

Demirhan hala telefonda konuşuyordu. Bense kurulum yapanları izliyordum. Tanem elinde bi kağıtla gelip laptopun başına oturduğunda yemekteyken bana sorduğu ve benimde bu konularda hiç bilgim olmadığı için ona bıraktığım şarkı listesini çalıyordu. Birkaç şarkı değiştikten sonra birini açıp bıraktı. O arada gelen masa sandalyeler alana yerleştirilmeye başlandı ve herkes bir yana dağılınca bu şarkı kaldı...

Bu gecenin koynunda

Saçlarımı ör Anne

Yıldızlara takılmasın

İnci'niler Anne.

Kınа yаk ellerime

Pаrmаklаrım kаlsın

Dokundukçа tenime

Kokun bende kаlsın,

Bu nasıl bir şarkıydı böyle insanın içini dağlayan. Herkesin kınasını annesi yakardı değil mi? Ya benimkini kim yakacaktı? Benim annem hatıralarımda bile yokken saçlarımda eli nasıl gezecek, nasıl örecekti. Devam eden şarkıyla boğazıma bir yumru oturdu.

Uyut beni göğsünde

Ağıtlarınla anne,

Gelinliğimi ört üstüme

Giyemedim anne,

Kına yak ellerime

Pаrmаklаrım kalsın

Dokundukça tenime,

Kokun bende kalsın

Buradan sonra şarkı başa sarıyordu. Annesizliğim geldi oturdu içime. Öyle aciz öyle kimsesiz hissettim ki. Boğazımdaki yumru nefesimi kesti. Annen yoksa kimsen yok. Senin bir şey istemeye hakkın yok, o zaman herkesi memnun etmeye çalışırsın. Annen yok kimsen yok....

Doğan cüceloğlu 'nun sözleriydi. Asla unutamadığım ve iliklerime kadar hissettiğim. Demirhanın dizine yaslanıp ona anlatmak geldi içimden. Kimsem yoktu ki, o bana kimse olmuştu.

Ama bir insanın hissettikleri ile açıklayabilecekleri arasındaki fark öyle uzaktı ki. Buna rağmen demirhanın varlığını hissetmeye ihtiyacım vardı. Cam kenarından çekilip gittim yanına. Usulca sokuldum iki dizinin arasına, yere oturup dizlerinin arasında kaldığım demirhanın dizinden yukarı doğru elimi koydum ve gözlerine bir kez baktıktan sonra başımı da dizine yasladım.

Demirhanın telefonu kapattığını duydum. İki bacağı arasındaki beni daha da sıkıştırdı bacakları arasında. Bir elini saçlarıma koymuş yavaş yavaş okşamaya başlamıştı. Ardından pek beceremesede saçlarımı ördü. Daha doğrusu örmeye çalıştı. Hissettiğim kadarıyla sadece saçlarımı birbirine kattı. Örgü bilmediği belliydi ama bunun için verdiği çabanın yeri bende çok büyüktü. İçim ona karşı konulamaz bir hızla ısınıyordu.

İşte demirhan beni anlamıştı, tam da düşündüğüm gibi. Anlamakla kalmamış, acımı göğsünde yumuşatmaya başlamıştı. Bense onun kolları arasında varlığını hiç bilmediğim annemin yokluğuna ağlıyordum.

Daimdir sürgünüm, hasret benim ocağım.
Gurbet benim evimdir, yok bana bu cihanda bir yer.

Demirhan ördüğü saçlarıma bir öpücük kondurdu. İyi hissettirmişti. İyi 'den ziyade, ait hissettirmişti. Demirhana ait. Demirhanın ferayesi gibi... Hala saçlarımı okşuyordu. Bende buna kayıtsız kalamadım ve bacağına koyduğum elimle bacağını okşadım usulca.

"Ah feraye, ahu gözlü feraye. İnsan yıkıla yıkıla inşa eder kendini. İmar olmak için önce viran olmak gerekir. Sen ne zaman bana sığınırsan, ben kendine yük edindiğin her şeyi göğsümde yumuşatmak için seni bekliyor olacağım. Yeter ki hiçbir zaman benden gizleme yaşadıklarını. Yeter ki birbirimizden gizlimiz saklımız olmasın. Çıkmaza girdiğini düşündüğün her yerde ben sana yol olurum."

Demirhanın sözleriyle bu denli içimi ferahlatmasını seviyordum. Aslına bakılırsa ondan gelen her şeyi seviyordum...

Gizlediğim tek bir şey vardı. O da harunun elinde olan videoydu. Bundan da bahsedecektim ama düğünden sonra. Çünkü böylesine güzel ilerleyen birkaç günün üzerine sorun istemiyordum. Düğünden sonra konuşacaktım demirhanla.3

Demirhanın bacağındaki elimle bacağını usulca sıktım. Ama elime düz bacak değilde avuç içime sığmayan bir şişkinlik geldiğinde anlamazca birkaç defa daha sıktım avucumda ve elimi ileri geri hareket ettirdim. Demirhandan gelen sert boğaz temizleme sesiyle irkildim. Elimde tuttuğum şeyin ne olduğunu anladığımda ise anında elimi çekip tamamen demirhana döndüm ve dizlerimin üzerine oturdum.

Demirhanın önündeki şişlikle göz göze geldiğimde derince yutkundum. Ben dakikalardır adamın bacağı diye şeyini mi okşuyordum! Allahta beni kahretsindi!!!5

Demirhanın dizleri arasında, onun önünde dizlerimin üzerine oturmuş iki elimide bacaklarıma yerleştirmiş suçluluk duygusuyla melül melül demirhana bakıyordum. O ise bana fazla derin bakıyordu. Fazla sert, fazla iştahlı...2

Bariton ama kısık tonda adımı seslendi.

"Feraye"

"Hı"

Ah kafam, yine efendim dememiştim. Takıldığım nokta şaka mıydı? Adamın şeyini tutmuştum şeyini!!! Hatta öyle sıkmıştım ki demirhan kesin koparmak için tuttuğumu falan düşünmüştü.

Ben hala suçlu çocuklar gibi demirhana bakarken öne yani üzerime doğru eğilip bir elini yarısına kadar örgüsü kalmış saçlarıma götürüp tamamen açtı. Ardından bir eliyle kulaklarımın arkasından saçlarımı toplayıp at kuyruğu gibi elinde tuttu ve biraz kuvvet uygulayarak yüzümü yüzüne yaklaştırdı.

Yüzüne o kadar yakındım ki verdiği sert nefes tenimde dağılıyordu. Yanağımı yanağıma sürttü hafifçe. Nefesim kesiliyordu.

" Ateş hattındasın feraye."

Burnu boyun girintimdeyken derin bir nefes çekti içine.

"Aklımı başımdan alıyorsun. Hele bu kendinden habersiz bu aşırı hallerin. Çok fenasın. Bana bilmeden o kadar çok şey yapıyorsun ki feraye. Sen adamı ipe götürürsün diye boşuna demiyorum."

Boynumdan minik bir öpücük aldı ve saçlarımı daha gevşek tutarak yüzüme baktı.

Kalbim güm güm atıyordu. İçimden akan bir alev topu vardı sanki. Tenimde geziniyordu. Dahası o alev topu kadınlığıma düşmüştü. Kalp gibi attığını hissedebiliyordum. Demirhanın bana minicik yaklaşmasıyla nasıl bu denli dağılabilirdim.

Gözlerimi demirhanın gözlerinden çekip önündeki koca şişliğe diktiğimde dudaklarımı yaladığımın farkında bile değildim. Fısıltı misali döküldü dilimden.

"Demirhan"

Sesim yetmemişti bile adını söylemeye.
O da dağılmış gibiydi. Nefesini toplamaya çalışıyordu.

"Dağıtıyorsun beni. Elin ayağın rahat dursun ahu gözlü kadın. Sana karşı iradesiz, güçsüzüm, yenik düşerim."

Oysa çoktan yenik düşmüştü bana. Bende ona yenilmiştim. Sadece yeni farkına varıyordum. Tenimde yanan alev yanaklarıma vurmuştu. Demek ki bazı yenilgiler de verilecek rızıktandı. Viran olmasaydı bu kara bahtım, gelir miydi ayaklarıma bu kara gözlü şansım.

Türkçe de aşk deriz ama şiirde;

Bir şey var aramızda, senin bakışından belli. Benim yanan yüzümden...

...

Eveet bölüm sonu. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizzz4

Sizce feraye hangi gelinliği seçmeli??2

Peki son sahneye ne diyoruzz 🤭🤭5

Aslında kına gecemizi de bu bölümde vermek istedim ama çok uzayacaktı ve yetişmeyecekti.

Bitirdiğim gibi atıyorum. Herkes okuduğu saati yazsınn. (02.25)5

Bölüm : 26.01.2025 02:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...