
Oy:140☆
Yorum:90☆
İyi okumalarrr<333
Zeren'in ağzından
Gün doğmuştu ve ben ekrana bakmaktan sıkılmıştım. Yataktan çıktım ve pencereden dışarıyı seyretmeye başladım. Hiç bilmediğim bir sebepten ötürü içim sıkılıyordu. Dışarıyı izlemenin iyi geleceğini düşünüyordum. İşe yaramıştı sahiden de. Ama neyin canımı sıktığını bilememek kalbimi yoruyordu. Bugün işe akşam gidecektim. Yürüyüş yapıp kafamı dağıtmaya karar verdim. Pencerenin önünden çekildim ve dolabın karşısına geçip rahat bir şeyler bulup üzerimi değiştirdim. Saçımı at kuyruğu yaptıktan sonra telefonumu alıp dışarıya çıktım. Saat 8'a geliyor olmasına rağmen etrafta pek çok insan vardı. Sessizlik için dışarıya çıkmıştım fakat İstanbul'da pek de mümkün değildi. Kendi halimde yürümeye devam ettim.
...
Yaklaşık 1 saattir yürüyordum. İçim bir nebze bile olsa rahatlamıştı kendimi daha hissediyordum. Saat ilerledikçe gürültü ve sokaktaki insan sayısı artıyordu. Daha fazla bu ortamda durmak istemiyordum. Eve dönmeye karar verdim ve ilerlemeye başladım. Cebimde olan bir titreme ile dikkatim dağıldı ve kenara geçip telefonumu cebimden çıkarıp elime aldım. Doruk sms atmıştı
"Günaydın Zeren."
Mesajına yanıt verip gönderdim. Telefonu yeniden cebime koyacağım anda yeniden titreyince ekranı açıp gelen mesaja baktım.
"Bugün buluşabilir miyiz sana bir şey vermem gerekiyor da. Müsaitsen tabii."
Ona daha dün bu güvenceyi vermişken şimdi hayır diyemezdim. Sonuçta akşama kadar yine boştum. Parmaklarımı klavyenin üzerinde gezdirdim ve cevap yazdım. Buluşmanın detaylarını öğrendikten sonra telefonu cebime koydum ve eve doğru yol aldım. Eve gitmem uzun sürecekti çünkü kafam dağılsın diye baya bir yol yürümüştüm.
...
Anahtarı çevirip içeriye girdim. Sonunda eve varmıştım. Gittiğim vakitten daha uzun sürede gelmeyi nasıl başarmıştım hiç bilmiyorum. Buluşma saatine az kalmıştı. Sahi bana ne verecekti acaba? Bayram değil seyran değil yani. Hızlıca bir duş alıp çıktım. Dolabımdan haki yeşili kolu uzun bir crop altına da ona uygun olacak şekilde siyah tayt alıp giydim. Saçlarımı düzleştirip saldım. Montumu giydikten sonra kapının yanına geçip bilek boyunda olan botlarımı giyip çantamı da aldıktan sonra evden çıktım. Aynı parkta buluşacaktık sabah her ne kadar çok yürümüş olsam bile yakın bir yer için taksiye binmeyecektim. Zaten onlar da yakın mesafe müşteriye hevesli değiller. Hava sabahın aksine biraz biraz ısınmıştı. Normalden daha yavaş yürüyordum. Hızlı gitmeye bacaklarım dayanamazdı. Spor yapan birisi de değildim işten eve evden işe yapan işte bile motosikletle çalışan biriydim. Asansör olmayan binaları saymazsak tabii. Yaklaşık 15 dakikadır yürüyordum. Sonunda parkı görünce gözlerim parladı. Neyimeydi zaten benim kafa dağıtmak için yürüyüş yapmak. Motosiklet alıp onunla kafa dağıtmak daha bana göre bir şeydi. Parka girdim ve ilerlemeye başladım. Neredeydi ki bu Doruk? Nerede olduğunu bilmeden tüm parkı dolaşmak istemiyordum. Aniden telefonum çalınca çantamdan çıkardım. Arayan Doruk'tu hızlıca telefonu açtım.
"Alo Zeren."
"Efendim Doruk."
"Geldin mi parka?"
"Evet ama sen neredesin? Göremedim seni."
"Ben mi?"
Sesi çok yakın geliyordu. Kulağımla hoparlörü mü açtım diye düşündüm.
"Evet Doruk sen."
"Ben de bilemedim ki neredeyim?"
Yok yok sesi gerçekten de yakından geliyordu.
"Parkta değil misin?"
"Şöyle söyleyeyim."
Dedi ve ardından
"Tam arkandayım." Dediğinde sesi telefonun dışından geliyordu. Arkamı döndüğümde onu gördüm. Tebessüm ederek bana bakıyordu.
"Selam." Dedi.
Ben de tebessüm ettim ve aynı şekilde
"Selam." Diye cevap verdim.
"Oturalım istersen." Dedi ve hemen önümüzdeki bankı gösterdi. İkimizde ilerleyip oturduk. Konuşmayı Doruk başlattı.
"Bu parkta ilk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? O gün sen işe geç kalacağım diye hızlıca kalkmıştın. Telaşla gittiğin için boyalarını ve resmini unutmuştun. Onları sana gönderdim zaten."
"Evet." Dedim merakla. Konuşmanın nereye gideceğini merak ediyordum.
"Bunu vermeyi unutmuşum." Dedi ve bana küçük bir paket uzattı. Paketi elinden aldım.
"Bence açmalısın." Dedi Doruk. Paketi açtım ve küçük bir kutu vardı kutuyu da açınca kolyemi gördüm. Babamın bana aldığı kolyeydi.
"Ben düştüğünü bile fark etmemiştim Doruk çok teşekkür ederim." Dedim ve Doruk'a sarıldım.
"Mutlu olmana sevindim ama ben bir şey yapmadım. Senin olanı sana getirdim sadece."
Sarılmayı bıraktım ve
"Olsun bana getirdin en azından." Dedim hemen ardından
"Bana bunu babam almıştı. Ben İstanbul'a gelmeden hemen önce. Kaybettiğimi bile fark etmemem utanç verici aslında."
"Utanç verici filan değil. Bir şeyi fark etmemiş olman o şeye değer vermediğin anlamına gelmez ki."
Dedi ve elimdeki kolyeyi göstererek
"Takmamı ister misin?" Diye ekledi.
"Olur."
Doruk'a kolyeyi verdim ve takması için arkamı döndüm. Saçlarımı kaldırdım o ise kolyeyi taktı.
"Teşekkürler." Dedim ve yeniden ona döndüm. Tekrardan başka bir sohbet açıldı ve konuşmaya başladık. Geleli 1 saati geçmişti. Doruk
"Hep bu parkta buluşuyoruz. Başka bir yere gitmeye ne dersin?" Dedi.
"Güzeldi aslında park. Evime yakın bank var filan."
Doruk tek kaşını kaldırdı ve inanmaz bir şekilde bana bakıp
"Başka bir şey mi var?" Diye sordu.
"Tamam itiraf ediyorum. Bir adım atacak halim yok hiçbir yere gitmek istemiyorum. Park hakkında söylediklerim doğru bu arada."
Dalga geçer şekilde
"Evet güzel bank filan." Diyerek az önceki söylediğim şeyi tekrar etti.
"Dalga geçme Doruk." Dedim gülerek.
"Tamam tamam. Zaten bana mekan fark etmiyor.Senin olduğun her yer güzel." Dedi.
"Ne?" Şaşkınlıkla ona bakıyordum.
"Öyle ama olduğun her yeri güzelleştiriyorsun. Ben en çok senin yanındayken gülebiliyorum."
"Mizah sahibi olan sensin oysa."
"Benden sonra da sen diyelim o zaman."
Doruk ile 1 saat kadar daha oturduktan sonra onun işinin çıkması üzerine kalkmıştık. Eve gittiğimde saat 12 civarıydı. Hâlâ işe gitmeden önce vaktim vardı. Üzerimi değiştim ve mutfağa kahvaltı hazırlamaya geçtim.
Bertuğ'un ağzından
Bugün Alparslan'ın alçısı çıkacaktı. Bu yüzden çok heyecanlıydı. Kazada aldığı tek hasarın kolunun kırılması olması iyi bir şeydi aslında. O kaza yaparken engel olamamak çok kötü bir duyguydu. Birden Alparslan içeriye girdi ve
"Bertuğ ben gidiyorum kardeşim."
"Bekle hazırlanayım çıkalım."
"Hiç senin gelmene gerek yok taksi çağırdım."
"Saçmalama Alparslan ben bırakırım seni."
"Hayır Bertuğ sana sürpriz olsun istiyorum. Daha fazla ısrar kabul etmiyorum."
İç çektim. Alparslan bir şeye inat etti mi lafından dönmezdi. O şeyi illa yapacaktı.
"Peki." Dedim. Birlikte kapıya çıktık taksiye bindi ve kafasını camdan dışarıya uzattı.
"Bu alçının son günü son kez bak Bertuğ." Dedi. Gülümsedim ve taksi hareket edip gitti.
Alparslan'ın ağzından
Bertuğ beni hastaneye götürmekte ısrar ediyordu fakat ona yeterince yük olmuştum. Aşırı iyi bir arkadaştı ona yük olduğumu söylesem bana kızar yine de götürürdü beni hastaneye. Bu yüzden başka bir yöntem bulup denedim. İşe de yaramıştı şimdi hastaneye kendim gidiyordum. Taksiye binmiştim. Trafik sıkışık da olsa sonunda hastaneye varmıştım. Heyecanla doktorumun yanına gittim. Alçıyla hayat tutkum olan motosikleti süremiyordum ve bu süreç benim için çok sıkıcı geçmişti. Doktorum alçımı kesti ve çıkardı.
"Kolumu tekrar görmek güzel." Dedim. Tebessüm etti.
"Yeniden motosiklet sürebileceğim için çok mutluyum."
"Orada dur bakalım. Elin bir aydır alçıda önce biraz alışması gerekiyor. Şuan elini istediğin gibi kullanamazsın."
"Nasıl ya yine mi motosiklet süremeyeceğim ben?"
"Kalıcı bir durum değil. El egzersiz topu ile fiziksel tedavi görmen gerekiyor."
"Ne kadar sürer peki?"
"Normalde 4 ila 6 hafta sürer ama senin ki pek ciddi bir yaralanma olmadığı için ve de genç olduğun için 1-2 hafta sürer diye tahmin ediyorum."
"Yine çok ya. Neyse dayanmışım bu kadar 1-2 haftaya da katlanırım madem."
Hastaneden çıktım ve el topunu almak için eczanenin yolunu tuttum. Tahminimce 10 dakika yürudükten sonra eczaneye geldim ve el topunu alıp çıktım.Buraya yakın bir taksi durağı olmalıydı. Yürümeye başladım. Bir parkın yanından geçiyordum ki gözüm birine takıldı. Bir adım geri gelip o kişiye bakınca yengem olduğunu gördüm. Bir tane çocuğa sarılıyordu. Ne olduğunu anlamak için bir süre bekledim. Sarılmaları bitince çocuğun yengeme kolye taktığını gördüm. Kimdi bu çocuk? Daha fazla durmayıp ilerlemeye başladım.
Zeren'in ağzından
İşe gitme vaktim gelmişti. Ben dünün aksine enerjiktim. Sabahki sıkıntım da gitmişti. Sahiden neden içim sıkılmıştı benim? Kolyem yüzünden mi acaba.
"Kaybettiğini bile bulunca fark ettin nasıl onun yüzünden olsun." Diye söylendim kendi kendime. İşe gitmek için hazırdım. Evden çıktım ve otobüs durağına yürümeye başladım. Ne çok yürümüştüm bugün. Durağa otobüsten önce varmıştım yine. Oturup otobüsün gelmesini bekledim. İlk başta bekleyen tek kişi ben iken sonradan birkaç kişi daha gelip oturmuştu. Daha fazla kişi gelmeden otobüs geldi ve önden onların binmesini bekleyip en sonda da ben bindim. Ayakta kalmıştım ama açıkçası zoruma da gitmemişti. Hayvan gibi itiş kakış otobüse binip oturmaktansa insan gibi sıramı bekleyip binip ayakta kalmayı tercih ederdim. Otobüs hareket etmeye başladı. İlerledikçe yolcu da aldı. Daha fazla sıkış tepiş olmadan ineceğim yere gelmiş olmama sevindim ve kendimi dışarıya attım. Biraz sonra da iş yerine vardım. İçeriye geçtim. Merve sabah çalışmış olmalıydı ki onun yerinde Ayça vardı. Ona başımla selam verdikten sonra arka tarafa geçtim ve üzerimi değiştim. Ön tarafa geçtiğimde karşımda Doruk'un babası yani Atilla Bey vardı. Bir kabahat işlememiş olmama rağmen gerilmiştim.
"Daha iyi misin kızım?" Diye sordu. Soruyu çok şefkatle sormuştu. Bu haline şaşırmıştım çünkü herkes ondan sert diye bahsederdi. Şahsi olarak onunla hiç konuşmamış olsam bile duyduğum şeylerle onu az çok tanıyordum.
"İyiyim efendim teşekkür ederim."
"Aman kendinize dikkat edin havalar soğuk."
"Haklısınız efendim."
Başıyla onaylama işareti yaptı ve gitti. O gidince gerilen vücudumu serbest bıraktım. Boşuna gerilmiştim hiç de anlatılan gibi bir adam değildi. Ya da bana öyle geliyordu. Bilmiyorum bu aralar hiç bir şeyi bilmiyorum zaten. Kafam hep doluydu ama ne ile? Bilmediğim bu şey beni yiyip bitiriyordu. Ayça'nın sipariş var demesiyle kendi kendime konuşmayı bırakıp yanına gittim. Sipariş gelmesine şaşırmamıştım. Bu saatte çok gelmesine alışıktım. Günün ilk siparişini alıp yola çıktım.
Aslında burada bitirmeyip heyecanlı bir yerde bitirecektim. Ama sizi daha fazla bekletmek istemedim. Bölümü nasıl buldunuzz¿
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 117.26k Okunma |
13.34k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |