
Oy:170☆
Yorum:100☆
İyi okumalarr<333
"Yeni gelen çalışan sen misin?" Diye sordum.
"Evet. Yeni gelen ve ilk günden geç kalan çalışan benim." Dedi tebessüm ederek. Bende tebessüm ederek ona karşılık verdim ve
"Hoş geldin." Dedim.
"Hoş buldum. Pek hoş bir şekilde karşılaşamadık ama olsun."
İkimiz de gülerken aniden aklıma mesaimin çoktan bittiği geldi. Eve yeterince geç kalmıştım zaten. Bugün Doruk ile konuşmaya da karar vermiştim. Evde sakin bir kafayla konuşmayı burada konuşmaya yeğlerdim.
"Benim gitmem gerekiyor işin hayırlı olsun tekrardan." Dedim ve hızla odadan çıktım. Arkamdan teşekkür ederim dediğini duymuştum. İş yerinden çıkalı sadece birkaç adım oluyordu. Ne eve yürümeye hâlim vardı ne de otobüse tahammül edebilecek mentalim. Mentalimi yok sayarak otobüs durağına doğru ilerlemeye başladım. Biraz geç kalmıştım ama son otobüse yetişirdim diye umuyordum. Adımlarımı istemesem de hızlandırdım. Birkaç dakika sonra durağa varmıştım. Akşam olmasına rağmen dolu olan otobüsün kalkmak üzere olduğunu fark ettim ve kalkmadan bindim. Asıl mücadele şimdi başlıyordu.
...
Zorlu otobüs yolculuğumun ardından 1 saat geçmişti. Daha yeni yeni kendime geliyordum. Merve'nin bugün söylediği şeylerden dolayı Doruk ile konuşmam gerektiğini düşünüyordum. Ama ne konuşacaktım? Sesli mi konuşmalıydım yoksa mesaj mı atmalıydım? Bir süre ne yapmam gerektiğini düşündükten sonra sonunda mesaj atmaya karar verdim. Telefonu elime aldım ve sadece
"Esenlikler." Yazdım. Mesaj atmamı bekliyormuş gibi anında cevap geldi.
"Size de esenlikler kurye hanım."
"Nasılsın Doruk?"
"İyiyim sen?"
"Ben de iyiyim teşekkür ederim. Ee neler yapıyorsun bugünlerde. Fazla konuşamıyoruz."
"Fazla mı?"
"Tamam hiç konuşamıyoruz biliyorum ama sen de meşgul olduğumu biliyorsun."
"Evet baya meşgulsün motorcu çocuk filan."
"Ne demek istedin anlamadım?"
"Yok bir şey." Yazdı ve hemen ardından ilk Soruma cevaben
"Ne yapayım işte en sevdiğim kişilerin yanından alıkonulunca tüm gün evde oflaya puflaya oturuyorum. Sen neler yapıyorsun motorcu çocuk dışında."
"Taktın kafayı motorcu çocuğa ha."
"Yok canım ne alakası var. Merak ediyorum sadece."
Konuyu değiştirmek amacıyla asıl soracağım şeyi sordum.
"Babanla aran nasıl oldu? Küs değilsiniz değil mi?"
"Hayır. Babam bana ne kadar çok kızsa da hiç küsmez. Yine de kendince sert takılıyor evde."
"Hâlâ senin buraya gelmeni yasaklaması için gerekli bir sebep bulamıyorum."
"O Atilla Bey çok da takmamak lazım."
Gelen bu mesajla kahkahamı tutamadım. Daha önce Doruk'un babası olduğunu bilmiyorken yanında tam da bu şekilde bir espri yapmıştım. O ana gönderme yapıyordu şimdi.
"Bilmiyorken komikti ama şuan utanç verici."
"Hayır bence hâlâ komik. Dediğin şey doğru çok da takmamak gerek."
"Sen öyle diyorsan."
"Sen durduk yere mesaj atmazdın bana ne oldu söyle hadi."
"Merak ettim. Seni, babanla arandaki durumu, işe tekrar dönüp dönemeyeceğini filan."
"Merve ile mi konuştunuz yoksa bugün?"
"Evet de konumuzla ne ilgisi var."
"Hiç. Sordum sadece."
"Ee sorumun cevabı gelecek mi?"
"Babam yine aynı babam. Şuanlık işe tekrar gelemeyeceğim kesin."
"Anladım." Yazdım ve ardından
"Yanlış anlama ama maddi olarak durumun iyi, ailen çalışman için zorlamıyor neden tüm bunlara rağmen kurye olarak çalışmak istiyorsun ki?"
"Rahat batıyor mu sana demek istiyorsun yani"
"Hayır, sadece merak ediyorum hepsi bu."
"Tamam anlatayım o zaman. Evet maddi olarak durumum iyi ama ben bu işim maddiyat için yapmıyordum. Nasıl başladığımı biliyorsun zaten. Devamında da ayrılmak istemedim çünkü oradakilere çok bağlandım. Başka yerde edinemeyeceğim dostluklar edindim. Her şeyden önemlisi seninle tanıştım. Demek istediğim, benin oraya bağlayan şey rahatın bana batması ya da fazladan "baba parası" filan değil. Senin, sizin oradaki varlığınız."
Çok tatlı bir mesajdı bu. Ben daha ekrana bakarken bir mesaj daha geldi.
"Bu açıklama yeterli olmuştur sanırım."
Ekrana bakmayı bıraktım ve
"Oldu." Yazdım.
"Sen peki? Sende durumlar nasıl?"
"Hey konu değişmesin şuan seni konuşuyoruz beni değil."
"Hadi ama benden bu kadar çok bahsetmek yerine senin hakkında konuşmayı tercih ederim. Merak ettiğim kişiden konuşmuş oluruz en azından."
"Merak edecek bir şeyim yok ki. Çok sıradan yaşıyorum. Evden işe işten eve."
"Olsun, anlat. Senin sıradanlık olarak adlandırdığın şeyler bile benim ilgimi çekiyor."
Gelen mesajı okuduktan sonra anlamlandırmak için bir süre duvara baktım. Ne anlamda söylemişti ne demek istemişti? Düşündüğüm şeyi mi kastediyordu? Mesaj ile konuşmaktan bu yüzden nefret ediyordum işte. Bazen güzel olsa da bazen belirsizlik içinde bırakıyordu insanı. Yüz yüze konuşana kadar kendi kafamda hiçbir hüküm koymamaya karar verip yazdığı mesajı es geçiyormuş gibi cevap yazdım.
"Saçımı boyatmayı düşünüyorum bu aralar."
Aklıma gelen ilk şey bu olmuştu. Saçmaydı ama 30 saniyede başka ne düşünebilirdim ki?
"Hangi renge boyamak istiyorsun?"
"Bilmem. Sarı olabilir senin gibi sarışın olurum bende."
"Böyle iyiydi ya saman sarısı ve duman karası. Ama bir yandan da seni limon gibi görmek güzel olabilir diye düşünüyorum."
Alay ettiğimi anlamış olacak ki böyle yazmıştı.
"Şuna bak ya. Etrafta bal kavunu gibi gezen sensin."
"Bal kavunu mu? Sarışın bombaya ne oldu? O daha iyiydi en azından."
"Bal kavunu daha güzel bir lakap bence."
"Sen öyle diyorsan öyledir kara pikaçu."
"Kara pikaçu mu? Daha yaratıcı olabilirsin bal kavunu."
"Henüz bir sen olamadım kara pikaçu."
Kendimi bir anlığına Alparslan gibi hissetmiştim. O her konuşmasında mutlaka kendini överdi. Hatta bu dediğimi duysa "Yengecim kendini benim seviyeme çıkaramazsın." derdi herhalde. Buluşalı çok olmamıştı ama sanki şimdiden özlemiştim onları. Hatta birkaç kez daha görüşürsek gruplarına bile alışacağımdan emindim.
"İyi geceler bal kavunu."
"Sana da iyi geceler kara pikaçu."
Sohbet anında hiçbir şeyi fark etmiyordum ama sohbeti bitirince aklıma takılıyordu her şey. Yine konuşma sonrası derin düşüncelere dalma saatim gelmişti anlaşılan. Ne demek istedi? Neden öyle dedi? Gibi sesler kafamın içerisinde yerini almıştı bile. Böyle zamanlarda yapabileceğim tek şey yatağa girip uyumaya çalışmaktı. Uyuyana kadar işkence gibiydi ama en azından uyuyunca geçiyordu. Düşündüğüm şeyi uygulamaya koyup yatağıma girdim. Bir elimde telefonum ile tavanı izlemeye başladım.
Bertuğ'un ağzından
Oğuz: Ne diyorsun İlteriş? Açık açık konuşsana zaten bizim beynimiz yetmiyor olanları anlamaya. Sen de bilmece gibi konuşup daha da karmaşıklaştırma."
Alparslan: Kendi adına konuş Oğuz'cum. Benim beynim gayette yetiyor her şeyi anlamaya.
Kürşad: Devam et İlteriş sen.
İlteriş: Demek istediğim Zeren Bertuğ'un onu sevdiğini anlamıyorsa bizim Bertuğ'un da Zeren'in kendisini sevdiğini anlamaması bir ihtimal.
İlteriş gözlerini bana çevirdi ve
"Yani diyorum ki Bertuğ reddedilme korkun olmasın o da seni seviyordur." Dedi.
"Diyelim ki ben anlamıyorum sevdiğini. Siz de mi anlamıyorsunuz? Siz de gün boyu yanındaydınız. Hiçbiriniz bir şey fark edip de söylemediniz." Diyerek yanıtladım onu.
Metehan: İlteriş bu sefer Bertuğ haklı valla.
İlteriş: Olaya eksik bakıyorsun. Peki sen seni sevmediğine nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
Bertuğ: Sevseydi anlardım.
İlteriş: İnsan sevildiğini anlamaz Bertuğ. Sevgi anlamakla ilgili değildir. Sevgi hissedilir. Sen Zeren'in seni sevmediğini mi hissediyorsun yani?
Altay: Güzel söyledi bunu bir yere not edin atasözü olur ileride. Patentini ben alacağım şimdiden.
Metehan: Şş Altay sus olay güzel yere gidiyor.
İlteriş'in sorusuna cevap veremedim çünkü gerçekten ne hissettiğine dair net bir bilgim yoktu.
"Seviyor mu sevmiyor mu bilmiyorum. Her ne varsa ben hangisini bana karşı hissettiğini anlayamıyorum." Dedim zihnimde olanları dışarıya yansıtarak.
İlteriş: Bu çok normal Bertuğ. Çünkü sen ona imkansızmış gibi bakıyorsun. Beynin sana bunu söylüyor fakat kalbin ise onun seni sevmesini istiyor. Seni seveceğine inanıyor. Bu ikisi birleşince de hiçbir şeyi anlayamaz hâle geliyorsun. Çünkü her ikisini birden dinlemeye çalışıyorsun. Kalbini dinle Bertuğ. Zira o sanılanın aksine sadece kan pompalamakla uğraşmıyor.
Metehan: Senin beyinde de sıkıntı var herhalde. Neden ona imkansızmış gibi bakıyor? Ünlü olan sensin ona göre imkansız olan sensin.
Kürşad: Bu sığırlığı senden beklemezdim Metehan. Oğuz söylese neyse de sana ne oluyor oğlum? Bu aralar Oğuz'a fazla mı maruz kaldın yoksa?
Metehan: Dediğimde haklıyım. Bir insana ünlü birisiyle sevgili olmak imkansız gelir. Ünlü birisinin sıradan birisiyle sevgili olabilmesi ne zamandan beri imkansız olmuş ki?
Altay: Sırf ünlü diye sevgili olacaksa hiç olmasın gerçekten seviyorsa olsun. Denilmek isteneni şimdi anladın mı Metehan? Ama bu imkansız görme olayını ben de anlamadım Bertuğ. Neden imkansız olsun? Yakışıklısın, iyi bir insansın bir kızın isteyebileceği tüm özelliklere sahipsin.
İlteriş: Sevdiği için öyle geliyor muhtemelen. Özgüven eksikliği artı reddedilme korkusu olunca ortaya imkansız kavramı çıkıyor demek ki.
Oğuz: İlteriş psikolog olmayı düşündün mü hiç. Her şeyi nasıl bu kadar detaylı bilebiliyorsun?
Kürşad: Yaşanmışlık var belli ki.
Alparslan: İlteriş Bertuğ'uma ne önerirsin peki?
İlteriş yeniden bana çevirdi gözlerini. Ve elini omzuma koyup
"Git ve direkt açıl kardeşim. İçinde tutmak uzun vadede sana zarar verir." Dedi.
Bertuğ: Biliyorum. Ama tamam demekle olmuyor bunlar.
Metehan: Açılsın ne olur ki Bertuğ? Maksimum reddeder seni. Ee sonra? Hiçbir şey kaybetmezsin. Asıl o seni reddederse çok şey kaybeder. Ki reddedeceğini de sanmıyorum.
Oğuz: Harbi lan. Seni reddeden de apaçık salaktır yani.
Alparslan: Yengeme laf ettirmem. Hem daha reddetmedi bile ne diye negatif negatif konuşuyorsunuz?
Kürşad: Alparslan haklı. Ortada bir şey yok daha.
Metehan: Recep İvedik'in dediği gibi sopayı yedikten sonra ne yapayım dopingi? Şimdiden önlem alıyoruz işte.
Altay: Gereksiz gereksiz konuşma Metehan.
İlteriş: Sen de kendince haklısın Bertuğ. Ama sana engel olan tek kişi yine sensin. Fazla düşünme. Aşkta mantık aranmaz. Çok düşünerek sadece kendine zarar veriyorsun.
Dediklerini anladığımı belirtmek için hafifçe kafamı salladım ve
"Yapacağım. Zeren'e açılacağım." Dedim. Dememle birlikte hepsi bu anı bekliyormuş gibi sevinçle bağrışmaya başladılar.
...
Kürşad: Beyler ben gidiyorum artık. Zaten sabahın köründe geldik. Olayı da hallettiğimize göre ben kaçar.
İlteriş: Kürşad haklı. Sabahın köründe geldik hepimiz gidelim de Bertuğ bir nefes alsın.
Hepsi kapıya doğru giderken bir kişi gitmiyordu. Altay. Odadan diğerlerinin çıkmasını bekliyor gibiydi.
Oğuz: Geliyor musun Altay?
Altay: Siz bahçede bekleyin geliyorum şimdi.
Alparslan diğerlerini uğurlamaya gitmişti. Altay oda boşalınca bana döndü ve
"Özür dilerim Bertuğ. Zeren'in sevdiğin kız olduğunu bilmiyordum. Ama gerçekten kötü bir amacım yoktu. Kendini yabancı hissetmesin diye artçı olarak aldım. Bilseydim asla yapmazdım." Dedi. Biraz mahçup şekilde
"Özür dilemesi gereken kişi benim. Sen bilmeden yaptın ama ben senin kötü birisi olmamana rağmen kıskandım. Neden oldu bilmiyorum ama oldu işte." Dedim.
"Sevdiğin için kıskanmışsın ve bu normal. Çünkü benim bilmediğimi biliyordun. Bilseydim de yapamayacağımı biliyordun ve benim için de önemli olan bu."
"Hakkını helal et."
Elini omzuma koydu ve sıvazlayıp "Helal olsun kardeşim." Dedi. Ben de aynı şekilde helal olsun dedikten sonra onu kapıdan uğurladım. Artık dağılmıştı uykum. İstesem de uyuyamazdım. Bu yüzden oturma odasına geçtim. Çok geçmeden Alparslan da yanıma oturdu ve
"İlteriş'in söylediklerinden dolayı kendini baskıda hissettiğini biliyorum. O baskılamak istemedi sen de bunu biliyorsun. Ama diyeceğim o ki kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman açıl. Kimsenin dediğiyle değil kendi yüreğinin hissettiğiyle hareket et. Kendini en iyi sen tanıyorsun ve en iyi zamanı da yine sen bilirsin."
"Sağ ol Alparslan'ım."
"Ne demek Bertuğ'um. Ben hep senin yanındayım."
Bölümü nasıl buldunuzz¿¿¿
(Aktiflik olsun diye oy/yorum sınırı koyuyorum. Bir kez tamamlansa kaldıracağım sınırı)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 117.26k Okunma |
13.34k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |