
İyi okumalarr<333
Diğer tarafa hiç bakmadan hızlı adımlarla kapıya yetişip zile bastım. Biraz bekledikten sonra Zeren kapıyı açtı. Bir süre yüzüme baktıktan sonra
"Hava çok mu soğuk?" Diye sordu.
"Hayır. Neden ki?"
"Ne bileyim yüzün kızarmış. Soğuktandır diye düşündüm."
"Aa evet evet soğuktan olmuştur." Diyerek lafı geçiştirdim. Birlikte içeriye geçtik.
...
Zeren'in ağzından
"Ailene haber verdin mi?" Diye sordu Akça.
"Hayır. Annem daha eve varmamıştır bile. Şimdi söyleyip arabadan inmeden geri dönmesini istemiyorum. Açıkçası nasıl söyleyeceğimi de bilmiyorum."
"Sen de haklısın ama bilmeleri daha iyi olmaz mı? En azından yarın haber versen."
"Ben de öyle düşünmüştüm ama hâlâ nasıl söyleyebilirim bilmiyorum. Her neyse biraz da sen anlat."
"Ne anlatayım?"
"Alparslan'ı anlatabilirsin mesela. Sürekli onu düşünüp adını bile bilmediğini anlatıp duruyordun. Şimdi tam birbirinizi bulmuşken neden bir anda bizden olmaz diyip işi noktalıyorsun?"
Akça lafı ağzında geveledikten sonra sonunda
"Bilmiyorum." Diyebilmişti. Ardından derince bir nefes vererek tekrar söze başladı.
"Beni hatırlamadığını düşündüğüm için ondan vazgeçmeye karar vermiştim ama bugünkü konuşmamızdan sonra gelip geçici bir heves olarak değil de gerçekten ondan hoşlandığımı anladım. İlk karşılaşmamızda hoşlanmıştım ama bilirsin işte ilk görüşte ne kadar olursa o kadardı. Fakat şimdi konuşunca gerçekten hoşlanmaya başladım. Ama umrunda bile değilim ve de tek taraflı bir çabaya girmek istemiyorum."
Az önce kem küm ettiği şeyi şimdi tek nefeste söylemişti. Alparslan ile ne konuşmuştu da bu kadar etkilenmişti ki? Hem neden Alparslan'ın onu düşünmediğini düşünüyordu? Bu soruları kendi kendime saklamayıp ona da söyledim.
"Haklısın tek taraflı çaba işe yaramaz ama nereden biliyorsun Alparslan'ın seninle ilgilenmediğini? Belki o da seni düşünüyordur."
"Sanmıyorum. Dedim ya bugün beni tanımadı bile."
"Ya bu bir taktikse?"
"Nasıl yani?"
"Bertuğ ile sevgili olana kadar Alparslan hep yanımızdaydı. Az da olsa onu tanımışımdır diye düşünüyorum. Ve buna dayanarak bunun bir taktik olabileceği tezini ortaya atıyorum."
"Taktik mi? Ne demek istiyorsun?"
"Klasik erkek taktikleri işte. Seni beğenmiş ve seni etkilemek için taktik uyguluyor gibi düşün."
"Uyguladığı taktik beni görmezden gelmek mi?"
"İşte bu kısma akıl sır erdiremiyorum. Hep bir taktiği var ama net olarak şunu şu amaçla yapıyor diyemem."
"Bence daha çok beni teselli etmek için söylüyorsun."
"Bunu öğrenmenin tek bir yolu var."
Elimi telefonuma götürdüğümü görünce
"Zeren hayır. Hayır Zeren." Dedi telaşla.
"Ne yaptım ki?" Dedim anlamamazlıktan gelerek.
"Bertuğ'a böyle bir şeyi soramazsın. Unutalım gitsin."
"Üstü kapalı şekilde sorsam."
"Olmaz."
"Peki. Ama fikrin değişirse söyle."
"Bu konuda değişmeyecek. Bizden olmayacak bitti."
"Bu sözünü hatırlayacağım sana. Ben de böyle diyordum sonuç ortada."
Diye takıldım ona. Telaştan gerilmiş yüzü gevşedi ve o da bana takıldı. Daha sonra konuyu değiştirmeye çalıştı. Bu konuda aşırı kötüydü. Alparslan öğretirdi ona. Her ne kadar bizden olmaz dese de Alparslan'ın cazibesine kaptırmıştı kendini. Yakışıklılıkla ilgili değildi Alparslan'ın cazibesi. Kalıplaşan yakışıklılık standartlarına uymuyordu. Tipiyle değil konuşmasıyla, davranışlarıyla etkiliyordu insanı. "Onda şeytan tüyü var" deyimine verilebilecek en iyi örneklerdendi. Ama Akça gibi güzel bir kızı bir iki konuşmasıyla etkileyeceğini hiç düşünmemiştim. Oluyormuş demek ki diye düşünüp bu konuyu şimdilik kapatmaya karar verdim.
Bertuğ'un ağzından
"Böyle durmaya devam mı edeceksin Bertuğ'um?"
Gözlerimi duvardan çekip ona döndüm. Bana bakıp
"Kendini suçlaman gereken bir şey yok. Hem bak sen iyisin yengem de iyi. Kazalar olabilecek şeyler. Hepsine bu kadar takılamazsın. Yaşıyorsan bazı şeyleri idare edebilmeyi öğrenmen lazım."
"Annesi bana güvenmişti. Onu sana emanet ediyorum demişti. Ben annesine ne diyeceğim Alparslan?"
Sustu. Birkaç saniye sessizliğinin ardından
"Zeren'e bir şey olmadı. Kaza yapmış olabilirsiniz ama en azından iyi. Bu kazayı yapacaktı. Seninle ya da sensiz ama olacaktı. Belki de basit bir viraj kazasından daha kötü kaza olacaktı. Şuan olabilecek olanın en iyisi oldu. Üstelik sen annesine verdiğin sözü onun yanından hiç ayrılmayarak gece tek kalmasın diye yanına bir arkadaşını koyarak tuttun. Olacak olana kimse engel olamaz fakat mücadele ederek durumu kurtarabilir ve sen bunu fazlasıyla yaptın. Bu yüzden daha fazla üzülüp de ne kendini ne de Zeren'i heba etme." Dedi.
Alparslan'ın sözleri bir nebze de olsa içimi rahatlatmıştı. Hâlâ düşünüyordum hâlâ kendimi suçluyordum ama bunu belli ederek ne Alparslan'ı ne de Zeren'i üzmek istemiyordum. Zor da olsa yüz ifademi değiştirmeye çalıştım.
"Sağ ol kardeşim. Her şey için. Sen olmasan ben hiçbir şeyi atlatamazdım." Dedim.
Gerçekten de öyleydi. Duygusal olarak çok yıkıldığım zamanlar olmuştu ve bu durumlardan beni hep Alparslan kurtarmıştı. Küçüklükten beri en yakın arkadaşımdı. Arkadaştan da öte kardeşimdi. Durumu toparlamasını bilen kendi yıkılsa da karşıdakinin yıkılmaması için elinden geleni yapan biriydi o. İyi ki vardı.
"Hayır sen hep güçlüydün. Ben sadece hayat seni boğduğunda nefes alman gerektiğini hatırlatarak yardımcı olan kişiyim o kadar."
Artık yüzümdeki ifadeyi zorla değiştirmek için uğraşmıyordum. Alparslan ile konuşmak iyi gelmişti. Hep de geliyordu. Konudan uzaklaşmak adına
"Akça adı Akça'ymış diyip duruyordun. Sonunda buldun kızı." Dedim gülerek.
"Hiç de öyle bir şey olmadı. Ben sadece merak etmiştim."
"Sadece merak ettiğin için mi her hastane görmende 'Bertuğ, acaba ne yapıyor? Acaba kim için hastanedeydi? Neden o kadar acelesi vardı?' diye soruyordun."
Tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki susup kaşlarını yukarı kaldırdı. Aklına yine güzel bir laf gelmişti. Yüzünün her halinden belli oluyordu.
"Senin Zeren'e karşı hissettiğin ilk merakı hissettim diyelim. İnsanlığım tuttu merak ettim. Sende de öyle olmuştu hatırlarsan." Dedi.
Bu dediği benim işime geliyordu.
"Evet öyleydi. Fakat şimdi sevgiliyiz. Sizinki de bizimki gibi olacak desene."
Alparslan ağına kendi dolanmıştı. Nasıl böyle bir hataya düşmüştü? Belki aklı karışıktı belki de yorgundu ama bu benim için iyi bir denk gelmeydi ve bunu tabiiki kullanacaktım. İlk önce biraz afalladı fakat hemen sonrasında kendine gelip
"Hayır Bertuğ'um. Bizimki sizinki gibi olmayacak. Çünkü ortada bizimki diye bir şey yok. Üstelik sen de yengem de hislerinizde hep bir karmaşa yaşıyorsunuz. Ben öyle değilim netim. Seversem de gidip söylerim senin aksine." Dedi.
Yapmıştı yine Alparslanlığını. En başından beri bana gidip söyle diye ısrar eden kendisiydi tabiki de lafımı bana yedirecekti.
"Tamam belki de düşündüğüm kadar laf sokma yeteneğini kaybetmemişsindir. Ama nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun?"
"Çünkü eminim."
"Ya sonra seversen?"
"Sonra için hiç kimse garanti veremez. Şuan için hislerimden eminim ve de kalbimde kimseye yer yok. Sadece ben ve motorum. Bazen de sen işte."
Sonda lafını espriye bağlamıştı. Bu ikimizi de güldürse de bu konuyu hemen bırakacak değildim.
"Peki ya diğer kız?"
"Hangi kız?"
"Merve'ydi galiba."
"Haa desene sana söven kız." Dedi dediği şeyden zevk alıyormuş gibi hunharca gülerken.
"Ee ne olmuş ona?" Diye tamamladı lafını gülmesi bittikten sonra.
"Onun için ne düşünüyorsun?"
"Aynı şey."
"Akça biraz daha farklı değil mi senin için?"
"Şuan değil."
"Yani olabilir."
"Allah bilir."
Konuşmak istemeyince laflarıyla nasıl da kanser ediyordu insanı.
"Senin mürüvvetini görmeden ölmek istemiyorum Alparslan. Bu gidişle öyle olacak diye korkuyorum."
Dediğim şeye kendisi de güldükten sonra nihayet gerçek düşüncelerini söylemeye başlamıştı.
"Tatlı bir kız üstelik samimi de ama hepsi bu. Neden aklımda kaldı bilmiyorum. Daha fazlası yok olmasını istediğimi de sanmıyorum."
"Sultan Alparslan'ın bile karısının adı Akça'ydı. Bu sondan kaçışın yok kardeşim. Tarih kendini tekerrür eder." Dememle birlikte yüzüme yastığı fırlatması bir oldu. Gülmeye devam etmemle ikinci yastığı yüzüme yemem de cabasıydı. Böyle kızıyor olması dediğim şeyleri doğrular nitelikteydi. Hoşlanıyordu ama bunu kendine bile itiraf edemiyordu belki de.
Zeren'in ağzından
...
Vakit öğleni geçmişti. Uyanalı bayağı olmuştu. Akça'nın işe gitme saati yaklaşıyordu. Gece beni yalnız bırakmamıştı. Arada uyandığımda ise onun uyanık olduğunu görmüştüm. Uyku tutmadı birazdan uyurum diyip geçiştirmişti. Sabaha kadar hiç uyumamış mıydı acaba? Kapının çalmasıyla Akça'ya
"Ben bakıyorum sen hazırlanmaya devam et." Dedim ve kapıya yöneldim. Kapı deliğinden bakınca gelenin Bertuğ olduğunu görmüştüm. Kapıyı açtım. Arkasında tuttuğu çiçekleri uzattı bana. Teşekkür edip sarıldım. Birlikte içeriye geçtik.
"Alparslan'ın gelmemiş bu kez." Dedim ve sesimi alçaltarak
"Asıl bugün gelmesi gerekmez miydi?" Diye ekledim. Bana karşılık verdi ve yüzüne bir tebessüm oturdu.
"Özel olarak gelmemeyi tercih etti. Utanıyor galiba." Dedi. Bana direkt katılıp cevap verebildiyse bu konuyu kendi aralarında da konuşmuş olmalıydılar. Akça'ya sormayacağım demiştim ama bu kendi aramızda hastanede de şakalaştığımız bir konuydu. Akça bana atlattıysa belki de Alparslan da Bertuğ'a anlatmıştır Akça'yı. Bertuğ bana böyle bir konudan hiç bahsetmemişti. Ben de sormamıştım.
"İkisinde de biraz var sanırım." Dedim Bertuğ'a cevap olarak. Akça odadan çıktı ve
"Zeren ben gitmeliyim artık." Derken Bertuğ'u görüp
"Hoş geldin ben de tam gidiyordum hoşçakalın." Dedi. Hemen Akça'nın yanına gidip onu uğurladım. Sarılıp vedalaştıktan sonra gitti. İçeriye dönerken kapının çalmasıyla tekrar kapıya döndüm. Akça bir şey unuttu herhalde diye düşünürken kapıyı açınca Merveyle ve hemen yanında duran Doruk ile göz göze gelmem bir olmuştu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 117.26k Okunma |
13.34k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |