
Herkese selam ben geldiiimm. Bölüme geçmeden önce bir şey söylemek istiyorum.
Lütfen hayalet okuyucu olmayın. Oy vermeniz, yorum yapmanız beni motive eder ayrıca sizinle iletişim kurmayı çok isterim. Açıkçası biraz boşa yazıyormuş gibi hissediyorum ve çok içimden gelmiyor. Her neyse daha fazla uzatmak istemiyorum bölüme geçelim.
Herkese iyi okumalar.
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Gözlerimi arkada durmuş olan adama çevirdim. Neredeyse beyaz olan açık sarı saçlı, mavi gözlü, soluk beyaz tenli bir adam dudaklarında muzip bir gülümseme ile beni izliyordu. Işığın altın çocuğu Adrian'ı sonunda görebilmiştim. Bahsedildiği kadar yakışıklı bir genç adamdı. Uzun boyu, kalıplı vücudu ile gayet güçlü olduğuda aşikardı.
Yanımda duran Aaron'un yanımda duran bedeni kasılmıştı. Adrian'dan gerçekten haz etmiyor olmalıydı. Bunu öğrenmeyi sonraya bırakarak odada oluşan sessizliği bozdum.
"Merhaba, Işığın altın çocuğu."
Bana ışık diye seslenmesine gönderme yaparak lakabını söylemiştim ancak bu yanımda duran adamın daha çok kasılmasına neden oldu. Göz ucuyla ona baktığımda ters bakışlarını benim ve Adrian'ın üzerine gezdirdiğini gördüm. Gözlerimiz buluştuğunda ifadesiz bakışları bedenimi ürpertti. Karşıdan gelen hafif ve erkeksi kıkırdamayla gözlerimi Aaron'dan uzaklaştırdım.
"Bana böyle seslenilmesine bayılmadığımı söyleyemeyeceğim. Memnun oldum. Aaron, beni çok özlemiş olmalısın. Bir kaç aydır görüşemiyorduk."
Hafif kinayeyle söylediği kelimelerden sonra odağım tekrar Aaron'a döndü. Yüzünde sahte ve soğuk bir gülümsemeyle Adrian'a bakıyordu.
"Ya, tabii. Öldüm hasretinden-" devam edecekti ki müdür Hall sözünü kesti. Açıkçası bu oldukça iyi olmuştu devamında hoş şeyler söyleceğini hiç sanmıyordum.
"Çocuklar siz çıkmadan önce bir haberim var. Siz diğer sınıflarla ortak eğitim almayacaksınız. Güçlerine güvendiğim ve size yardımcı olacağını düşündüğüm bir kaç kişiyle birlikte özel bir sınıf oluşturuyoruz. Sizin dersleriniz daha ağır olacak. Biliyorsunuz ki sorumluluklarınız var."
Başımızı aynı anda hafifçe sallayarak onayladık. Haklıydı. Daha hızlı ve daha sert bir eğitime ihtiyacımız olacaktı. Özellikle benim. Ancak bizimle derslere başka kimler gelecekti? Bu durum biraz gerilmeme sebep olmuştu. Diğer veliahtlara alışmam çok zamanımı almamıştı ama yinede daha fazla kalabalık istediğimden emin değildim.
"Peki kimler katılacak aramıza, seçtiniz mi?" Aaron'un sorduğu soruyla bende merakla müdüre baktım.
"Evet, Adrian sizinle olacak. Diğer isim ise Mia Cooper. Şimdilik iki kişi ama onlarla sınırlı kalmayabilir. Hâlâ incelemeler yapıyorum."
Aaron kaşlarını çattı. "Ylena zaten şifa verebiliyor, Mia'ya neden ihtiyacımız olsun?"
"Çünkü Ylena savaş anında size şifa vermeye odaklanmamalı. Bu onu zayıflatacak, güçsüz düşürücek. Mia şifa konusunda neredeyse Ylena kadar yetenekli."
Müdürün yaptığı açıklama oldukça mantıklıydı. Ylena bize şifa verebilirdi ancak gücü tükenirdi. Oysa bizim onun gücüne oldukça ihtiyacımız olacaktı. Aaron'da benim gibi düşünmüş olacak ki sessiz kalarak müdürün sözlerini onayladı. Adrian'ı ise sormaya bile gerek yoktu. Işığı oldukça iyi kullanıyor olmasının yanında başka yetenekleri olduğu dilden dile dolaşan bir diğer dedikoduydu. Kimse net olarak yeteneğinin ne olduğunu bilmese bile halk olduğundan neredeyse emindi.
Kral ve Kraliçeyi selamlayarak odadan çıktığımızda Adrian'da bizi takip ediyordu. Kızları ve Magnus'u gördüğümüzde hızla yanımıza geldiler. Hepsinin gözlerinde soru işaretleri varken ilk önce Adrain ile selamlaşmayı tercih ettiler. Ylena ve Serena samimice sarılırken Magnus tokalaşmakla yetindi. Selamlaşma faslı bittiğinde bütün gözler bana döndü. Boğazımı hafifçe temizleyerek konuşmaya başladım.
"Kral ve Kraliçe çok hoş insanlardı. Kral Andrew bizi ve diğer kral ve kraliçeleri sarayında yemeğe davet etti. En kısa zamanda tarihi haber verecekler."
İsteksizliğim sesimden kolayca anlaşılabilirdi. Çünkü istemiyordum. Hiç. İstemiyordum. Ama varis olduğumu öğrendiğimden beri benim isteklerimin pek bir önemi kalmamıştı. Serena rahatsızlığımın sebebini anlamış olacak ki derin bir nefes aldı.
"Birlikte olacağız. Bir sorun çıkmayacak."
Yanımda olduklarını hissettirmek istiyordu. Ona hafifçe gülümsedim. Herkes nedenini az çok tahmin ediyordu. Adrian hariç. O kısılmış gözleriyle bizi izliyor, gerginliğimizin nedenini çözmeye çalışıyordu. Merak ettiğine emin olsam bile o deşmeyerek yemekhaneye inmeyi teklif etti. Herkes onayladığında yemekhaneye doğru yürümeye başladık.
Aaron yine adımlarını bana uydurmuştu. Sessizce konuştu. "Ylena ve Serena Mia'nın gelişinden memnun olmayacaklar. Onlara bu haberi vermeye ne dersin?"
Gözlerimi kısarak ona baktım. "Sen beni yem olarak kullanmaya mı çalışıyorsun?"
Gülümsemesini bastırmaya çalışarak başını diğer tarafa çevirdi. "Ne münasebet. Sadece bir teklifte bulundum."
Merakıma yenik düşerek sordum. "Neden memnun olmayacaklarını düşünüyorsun?"
Gri gözlerini gözlerime değdirdi. Her göz göze geldiğimizde içimde kayan yıldızlar beni sinirlendiriyordu. Üzerimde oluşturduğu bu etkiden hiç memnun değildim. Daha fazla ona bakmak istemeyerek gözlerimi ondan kaçırdım.
"Çünkü onu sevmezler. Çocukluğumuzdan beri hiç değişmedi."
Nedenini hâlâ merak ediyor olsamda konuşmayı daha fazla uzatmak istemeyerek sadece başımla onaylamakla yetindim. Az önce hissettiğim şeylerin bedenimde yarattığı gerginlik varlığını sürdürüyordu. Aaron içimde bir yerlerin kıpırdanmasına sebep oluyordu. Buna acilen son vermem gerekiyordu. Bu hislerin hiçbirini istemiyordum.
Kısa bir süre sonra yemekhaneden içeri girdiğimizde bakışlar her zamanki gibi üstümüzde toplandı. Yanımızda iki prens 2 prenses varken bu çokta yadırganacak bir durum değildi. İnsanlar Kraliyet ailelerini merak ediyorlardı. Sırayla yemeklerimizi alıp masaya geçtik. Önümde ki çorbadan bir yudum aldıktan sonra kızlara bakarak konuştum.
"Müdür Hall bizim diğer sınıflardan ayrı bir eğitim almamızı istiyor. Daha hızlı ve sert bir eğitim. Ayrıca Adrian ve Mia Cooper adında biri bizimle birlikte eğitim alacakmış. Müdür bize fayda sağlayacaklarını düşünüyor."
Tekdüze ve sakin bir sesle anlattıktan sonra Ylena ve Serena'nın aynı anda verdiği yüksek sesli tepki beni hafifçe irkiltti.
"Hayır!"
Gözlerimi kırpıştırarak onlara baktım. Ylena devam etti.
"Yaralanırsanız size ben şifa verebilirim. Ben varken ona ihtiyacınız olmayacak."
Başımı sallayarak onu onayladıktan sonra sakin bir ses tonuyla konuştum.
"Haklısın tabii ki bize şifa verebilirsin ama bu seni zayıflatacak. Savaş çıktığında senin bizi iyileştirmek için gücünü harcamaman gerekiyor. O güçlere ihtiyacımız olacak."
İki kızında suratı asılmıştı. Onlarda haklı olduğumu biliyorlardı. Kızların verdiği tepkiye kıyasla yanımızda oturan üç erkek gülüşlerini saklamaya çalışıyordu. Gözlerimi kısarak bakışlarımı onların üstünde gezdirdiğimde kendilerini toparlamaya çalıştılar. Kızlarla konuşmayı sonraya bırakmaya karar verdim. Odamızda kız kıza daha rahat bir şekilde konuşabilirdik.
Adrian'ın bana hitaben konuşmasıyla gözlerimi tekrar ona çevirdim. "Duyduğuma göre bir ejderha ile bağlanmışsın. Yıllardır bir ejderha gören bile olmadı. Beni onunla tanıştırmaya ne dersin?"
Bir süredir sessiz olan ejderhamın sesi zihnime doldu. "Kesinlikle tanıştırmalısın. Ondan iyi bir ara öğün olur."
"Olrian!" Çemkirsemde gülüşüme engel olamamıştım. Bu halleri artık bana oldukça tatlı gelmeye başlamıştı ki bu delirdiğimi kanıtlıyordu.
Kendi kendime kıkırdamam herkesin dikkatini çekmişti. Güçlükle kendimi durdurdum. Adrian soran gözlerle bana bakarken ona dönüp sorusunu cevapladım.
"İnan bana tanışmak istemezsin." dediğimde bu sefer gülen Aaron oldu.
"Bence tanışmalısın. Eminim seni çok sever."
Aaron'un konuşmasıyla Olrian'ın zihnime söylediklerini duyduğunu düşündüm. Ejderhamın Adrian'ı yemesi onu kesinlikle üzmezdi. Yüzündeki ifadeye bakılırsa bundan zevk bile alabilirdi.
Magnus söze girdi. "Kesinlikle istemezsin. O ejderha bizi kuzu çevirme olarak görüyor."
Olrian zihnimde gülmeye benzer bir ses çıkardı. "Hayır, tadınız kuzudan daha lezzetli."
Bu sefer onu uyarmaya gerek duymadım çünkü beni asla umursamıyordu. Adrian gözlerini kocaman açmış bir şekilde bana döndü.
"Doğru söylüyor. Tadımız kuzudan daha lezzetliymiş." dediğimde yutkunduğunu gördüm. Ağzımdan çıkan kıkırtıya engel olamadım.
"Endişelenme sizi yemesine izin vermeyeceğim. Tabii beni kızdırmadığınız sürece." Şirince gülümsedim.
Yarım ağız konuştu. "Sağ ol ya, içim rahatladı gerçekten." Bu sefer kızlarda kendilerini tutamayıp gülmüşlerdi.
Bir anda önümüzde beliren bir parşömenle hepimiz sessizleştik. Uzanıp havada duran kâğıdı elime aldım.
"Bugün dersleriniz iptal edilmiştir. Yarın sabah özel dersleriniz başlayacak. Yeni ders programınız aşağıda belirtilmiştir.
Pazartesi
Ruhsal Meditasyon ve Uyum
Temel Saldırı Teknikleri
Usalion Tarihi: Ruhlar & Zartos
Fiziksel Dayanıklılık Eğitimi
Salı
Ruh Hayvanı Eğitimi: Bağ Güçlendirme
Elementler Arası Etkileşim Teorisi
Grup Büyü Simülasyonu
Silah Eğitimi
Çarşamba
Kara Büyü Savunma Stratejileri
Takip Görev Simülasyonu
Fiziksel Dayanıklılık Eğitimi
Akademi Dışı Görev Brifingi
Perşembe
Ruh Hayvanı ile Büyü Eğitimi
Silah Eğitimi
Taktiksel Savaş Eğitimi
Cuma
Serbest Proje: Kendi Büyü Tarzını Geliştirme
Saha Simülasyonu: Gerçek Tehdit Altında Büyü
Cumartesi
Silah Eğitimi
Varisler Arası Strateji Oyunu
Ruh Hayvanı ile Görev Eğitimi
Akademi Turnuvası Ön Hazırlık
Pazar
Serbest Gün: Ruh Hayvanı ile Zaman, Kişisel Çalışma, Mola, Eğitmen Görüşmeleri
Okumayı bıraktığımda gözlerimi şaşkınlıkla kaldırdım. Herkes sessiz bir şokla beni dinliyordu.
İlk konuşan Aaron oldu. "Tamam, Müdür Hall yoğun bir programdan bahsederken oldukça ciddiymiş."
Adrian başını geri atarak mırıldandı. "Canımıza okuyacaklar."
Dudaklarımı büzerek elimdeki parşömene baktım. Gerçekten zor bir programdı. Evet, kolay olmasını beklemiyordum ama yinede gözüm korkmadı desem yalan olurdu.
Serena konuştu. "Böyle olacağını biliyorduk, boşuna sızlanmayın. Savaşa hazırlanıyoruz ve o savaşın en ön saflarında olacak kişilerde bizleriz. Bütün umutlarını bize bağladılar."
Bu sefer Ylena'nın kısık sesi duyuldu. "Sorunda bu zaten. Bütün umutlarını bize bağladılar Serena. Bunun yükü bazen ağır geliyor. Hazır değiliz."
"O zaman hazırlanacağız, Ylena. Ruhların bizi seçmesinin bir nedeni var. Demek ki onlar başaracağımıza inanıyorlar. Başarmak zorundayız."
Serana'nın güçlü sesi içime bir umut olsada, Ylena'yı gayet iyi anlayabiliyordum. Bu gerçekten çok ağır bir yüktü. O kadar fazla insanın canı bizim başarımıza bağlıydı ki her düşündüğümde içimde korkunun tohumlarını hissediyordum. Çok kuvvetli bir korkuydu bu. Ya başarılı olamazsak? Binlerce kadının, çocuğun, yaşlının hatta bebeğin cesetlerinin olduğu bir an canlandı gözümde. Ürperdim. Büyükannemin günlüğüne yazdıkları geldi aklıma.
'O kadar çok kan dökülmüştü ki savaşın sonunda, sokaktan kanları temizlemek, ölenleri gömmek günler, haftalar sürdü...'
Olrian düşüncelerimi duymuş olacak ki konuştu. "Korkma. Korkması gereken sen değilsin. Sana zarar gelmesine izin vermem, insan. Her zaman yanında olacağım."
Olrian'ın sözleriyle kalbim sıcacık oldu. Bana zarar gelmesine izin vermeyeceğini biliyordum. Ona güveniyordum. O benim her şeyimdi.
Yemeğimizi bitirmiş, masada sessizce oturuyorduk. Herkes zihninin içindeki canavarlarla savaşıyor olmalıydı. Hepimiz korkuyorduk. Sadece kendi canımız için değil, savunmasız insanların canı için. Yirmi yaşında genç insanlardık ama üzerimize yüklenen yük hem manevi hem fiziksel olarak çok ağırdı.
Gözlerim istemsiz olarak Aaron'u buldu. Gözlerini masada sabitlemiş sessizce oturuyordu. Çok yakışıklıydı. Her kadının hayallerini süsleyecek kadar yakışıklıydı. Bu yüzden ondan uzak durmam gerekiyordu. Çünkü ona çekildiğimi hissedebiliyordum. Hislerim henüz çok yeniyken önünü almam gerekiyordu. O bana iyi gelmezdi. Beni kendi karanlığına hapsederdi. Oysa ben ışıktım. Biz doğuştan birbirimize zıttık. Gözleri benim gözlerimi bulduğunda bakışlarımı hızla kaçırdım.
Kızlar kalkmak için ayaklandıklarında onları takip ettim. Aaron'lar biraz daha oturmaya karar verdiklerinde biz odamızın yolunu tuttuk. Akademinin koridorları tenhalaşmaya başlamıştı. Koridorda tek yük kişi vardı ki onlarda büyük ihtimalle odalarına gidiyordu. Odamızdan içeri girdiğimizde dolabımı açarak içinden bir şort ve tişört çıkardım. Üstümü değiştirip yatağa geçtiğimde kızlara baktım ve yemekten beri içimde tuttuğum soruyu merakla sordum.
"Mia denen kızın ismini duyduğunuzda neden öyle tepki verdiniz?"
Serena kendini yatağa atarken konuştu. "Anma şunun adını. Bir insan hiç mi değişmez. Çocukluğunda neyse hâlâ aynı. İlgi delisi."
Ylena makyaj masasının önünde saçını örerken konuştu. "Kendini beğenmiş biri. Etrafında olan herkesin ilgisini kendi üzerinde istiyor, ilgi başkasına kayınca çıldırıyor. Özellikle Aaron başkasıyla ilgilendiğinde."
Oturduğum yerde doğruldum. "Aaron ne alaka ki?" Merakla sorduğum soru Serena'nın kısık gözleriyle beni incelemesine sebep oldu. Sorumu ise Ylena cevapladı.
"Çünkü Aaron'un eski sevgilisi. Onu geri istiyor."
Demek eski sevgilisiydi... Elbette daha önce sevgilisi olmasına şaşırmamıştım ama içimi anlamsız bir sıkıntı doldurmuştu. Derin bir nefes alarak oturduğum yerden kalkıp cama doğru yöneldim. Odada bir sessizlik olmuştu. Bahçeye baktığımda bir silüetin hızla koşarak dışarı çıktığını gördüm. Merdivenleri indikten sonra son basamakta kenara doğru oturdu. Vücudu sarsılıyordu. Sanırım ağlıyordu.
"Kızlar bir baksanıza, ağlıyor mu?" Seçmek oldukça zordu. Ylena ve Serena yanıma gelip işaret ettiğim yere doğru baktılar bir süre.
"Ağlıyor sanırım." Serena sessizce mırıldandığında yerimde kıpırdandım. Ağlayan insanlara dayanamazdım. Kendimi tutmaya çalışsamda bir kaç saniye sonra oflayarak kapıya yöneldim.
"Ben bir bakacağım." Kızlar itiraz etsede beni vazgeçiremeyeceklerini anladıklarında odadan benimle beraber çıktılar. Beni yalnız bırakmamış olmalarına içten içe sevinmiştim. Hızlı adımlarla bahçeye doğru ilerledik. Sonunda kapıya geldiğimizde tahmin ettiğimiz gibi sarsılarak ağlayan kızı gördük. Başını dizine yaslamış kollarıyla kapatmıştı.
Yavaşça yanına doğru ilerleyip yanına oturdum. "İyi misin?"
Yerinden zıplayarak merdivenin duvarına yapıştı. Geldiğimi duymamış olmalıydı ki oldukça korkmuştu. "Üzgünüm, korkutmak istemedim. Sadece iyi olup olmadığını merak ettim."
Kızlarda merdivenlerden inerek yanımıza gelmişti. Ylena kıza baktığında kaşları çatıldı. "Freya? İyi misin?"
Kız Ylena'yı gördüğünde biraz rahatlamıştı. Anladığım kadarıyla birbirlerini tanıyorlardı.
"Ylena, babam-" sözleri hıçkırıklarıyla kesildiğinde endişeyle Ylena'ya baktım. Yoksa babasına bir şey mi olmuştu? Onun ise yüzü ilk defa gördüğüm bir ifadeyle kasılmıştı. Gözleri güçlerini kullanırken olduğu gibi koyu mavi renge bürünüp parlamaya başladı.
"Yine mi, Freya? Biliyorsun babama anlatırsak bu durumu hoş karşılamayacaktır. Bırak cezasını çeksin."
Serena ve ben durumu anlayamamış bir şekilde birbirimize baktık. İsminin Freya olduğunu öğrendiğimiz kız ağlarken başını iki yana salladı.
"Olmaz, Ylena bunu yapamam. Zaten akademideyken iyiyim."
Bu sözler Ylena'yı sakinleştirmeye yetmedi. "Neden ağlıyorsun o zaman?"
Kız iç çekerek konuştu. "Oda arkadaşlarım, izleri gördüler. Onlar anladıklarında alay etmeye başladılar."
Sağ tarafımızda kalan sahte göletteki su bir anda fokurdayarak taşmaya başladığında endişeyle Ylena'ya döndüm. "Ylena biraz sakin ol, lütfen."
Bizi umursamadan konuştu. "Kim oda arkadaşların?"
Zaten korkmuş olan kız iyice olduğu yere sindi. Kısık sesle konuştu. "Ylena sorun değil. Gerçekten. Ben iyiyim." Konuşurken kekelediğinde Serena elini Ylena'nın omuzuna koydu. "Onu korkutuyorsun. Lütfen biraz sakinleşip bize neler olduğunu anlat ki yardımcı olabilelim."
Ylena gözlerini kapatıp derin nefesler almaya başladı. Onu ilk defa böyle görüyordum. Oysa çok sakin ve uysal mizaçlı bir kızdı. Üzerinde suyun dinginliğini taşıdığını düşünüyordum. Görünüşe göre öfkelendiğinde onu dinginleştiren suyla bütün ortalığı kasıp kavururdu. Gözlerimi az önce taşıp her yeri ıslatan sahte gölete çevirdim. Ylena'nın öfkesi korkutucu görünüyordu.
Serena'nın sesini duyduğumda gözlerimi tekrar onlara sabitledim. Ylena sakinleşmiş gibi görünüyordu. Gözleri eski haline dönmüştü. "Şimdi sakinleştiysen bize neler olduğunu anlatın ki bir çözüm bulalım."
Gözleri Freya'ya döndüğünde, Freya konuşmaya başladı. "Babam... babam bana şiddet uyguluyor. Gece odada kimse yokken üstümü değiştiriyordum. Oda arkadaşlarım bir anda içeri girdi tişörtümü giymeye fırsatım olmadı. Vücudumdaki yara izlerini gördüler. Sonra... sonra dalga geçmeye başladılar işte. Vücudumun ne kadar iğrenç göründüğü hakkında konuştular. Ben de dayanamayıp dışarı çıktım. Sonrada siz geldiniz."
Duyduklarımız baştan beri sakinliğimizi koruduğumuz halde Serena ve beni de öfkelendirmeyi başarmıştı.
Bir babanın kızına şiddet uygulamasını aklım almıyordu. Bir kadının bir hemcinsiyle şiddet gördüğü için alay etmesini, onu aşağılamasını aklım almıyordu. Gözlerim Freya'nın çektiği acılar için doldu. Akademinin kapısının üstünde girişi aydınlatmak için yanan ışık topu şiddetle patladığında hepimiz irkildik. Herkesin gözleri bana döndüğünde başımı utançla eğdim.
"Üzgünüm kontrol edemiyorum." Sanırım içimde yatan güç duygularımızla doğrudan ilişkiliydi. Ylena öfkelendiğinde sahte gölet taşmış, ben öfkelendiğimde ise tepimizdeki ışık topu patlamıştı. Aramızda en kontrollü olan Serena'ydı.
Serena başını olumsuzca sallayarak konuştu. "Tamam, sorun yok. Haydi kalkın odaya geçelim. Freya bu gece bizimle kal yarın müdür Hall ile konuşup bir şeyler ayarlarız."
Freya çok çekingen duruyordu. Yinede itiraz etmeden bizimle geldi. Şu an sokakta kalmak bile o odaya dönmekten daha iyi bir seçenek olmalıydı. Odamıza doğru ilerlerken onu inceledim. Kumral kıvırcık saçları, kahverengi gözleri ve buğday teniyle çok güzel bir kızdı. Nispeten kısa olan boyu ise ona sevimlilik katıyordu.
Sonunda odamıza ulaştığımızda bir an ne yapacağımızı bilemedik çünkü sadece üç tane yatak vardı. Birbirimize bakarken Ylena, Freya'yı kendi yatağına doğru yönlendirdi.
"Gel bu gece beraber uyuruz." Freya çekingence başını salladı. Üstündeki kıyafetler tozlanmış görünüyordu. Dolabımı açarak askılı bir yarım atlet ve şort çıkarıp Freya'ya uzattım. Odanın içi oldukça sıcaktı. Daha uzun kıyafetler terlemesine sebep olurdu.
Kıyafetleri elimden tereddütle aldı. Rahatsız hissettiğini düşünürsek konuştum. "İstersen banyoda giyinebilirsin." Başını sallayarak banyoya geçtiğinde kızlarla sadece birbirimize baktık. Yaşadıklarına hakim olmasakta neler olduğunu, en önemlisi Freya'nın nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorduk. Birbirimize söyleyecek bir şey bulamadık. Dakikalar içinde banyonun kapısı açıldığında gözlerimiz oraya çevrildi.
Gördüklerim tenimin buz kesmesine neden oldu. Freya'nın kolları, bacakları, karnı vücudunun her yeri morluklar ve izlerle doluydu.
Bazı morluklar yeni olduğunu belli ederken bazıları artık sararmış geçmeye yüz tutmuştu. Ama sadece bunlarla bitmiyordu. Kesikler, kemer izleri hatta yuvarlak izmarit yanıkları vardı. Bu kız dayak yememişti, işkence görmüştü. Nefesim boğazımda takılı kaldı. Ne yerimden kıpırdayabildim ne de ağzımdan herhangi bir kelime çıktı.
Ne söyleyecektim ki? Bu kızı hangi kelimelerle teselli edebilirdim? Acısını nasıl hafifletebilirdim? Peki tek suçlu o ruh hastası babası mıydı? Görüp susan, görmemiş gibi yapmayı tercih eden, alay edenler suçlu değil miydi?
Herkes suçluydu. Bir kız çocuğunun acı çektiğini gören, görmeyen, yardım eli uzatmayan herkes suçluydu.
Freya'nın karşımızda gittikçe ufaldığını fark ettiğimde gözlerimi ondan çektim. Hepimizin onu incelemesi rahatsız etmiş olmalıydı. Zaten içe kapanık görünen kızın daha fazla rahatsızlık duymasını istemedim.
Freya yavaşça Ylena'nın yanına giderek uzandı. Her ne kadar uyuyamayacağımı bilsemde gözlerimi kapattım.
Yarının bize getirecekleri ise bu akademide kalan herkesin uykularını kaçıracaktı. Ama henüz bundan kimsenin haberi yoktu.
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Bir bölümün daha sonuna geldik. Nispeten sakin bir bölüm geçmiş olsada yavaş yavaş aksiyona geçmeyi düşünüyorum.
Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, öpüldünüz.🩷
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |