16. Bölüm

14. Bölüm

zeynep aslan
zeyneepaslann

Selamlar çiçeklerim ben geldimmm.

 

Lütfen yıldıza dokunmayı unutmayalım.

 

İyi okumalar.

 

 

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

 

Cinayetten sonraki bir kaç gün oldukça sakin geçmişti. Ama bu sakin geçen günler bile öğrenciler içindeki korku ve üzüntüyü silip atamamıştı. Herkes korkuyordu. Çünkü katil hâlâ tespit edilememişti. Müdür Hall ve diğer profesörler tetikteydi. Akademide olan muhafız sayısı arttırılmıştı. Leyon'un cesedi bütün akademinin katıldığı bir törenle ailesine teslim edilmişti.

 

Müdür Hall ile konuşmuş Freya'nın odasının değişmesini sağlamıştık. Artık bizimle beraber kalıyordu. Freya'nın çekingen halleri, hep yerde tuttuğu gözleri ve her gece giyinirken gördüğüm izleri içimi acıtıyordu. O kadar savunmasız ve masum görünüyordu ki karşımda yaşıtım olan bir genç kadın değil küçük bir kız çocuğu varmış gibi hissediyordum. Küçük korunmaya muhtaç bir kız çocuğu.

 

Bize yavaş yavaş güvenmeye başlıyor ve gece ettiğimiz sohbetlere bir kaç cümlelikte olsa katılım sağlıyordu. Serena bile herkese karşı koruduğu sert ve soğukkanlı duruşunu Freya'ya karşı koruyamıyordu. Ona baktığında bakışları daha dingin, konuştuğunda sesi daha yumuşaktı. Onu Aaron, Adrian ve Magnus ile tanıştırmıştık. Bizim aldığımız dersler özel olsada yemek zamanlarında Freya'yı yanımızdan ayırmamaya, yalnız bırakmamaya çalışıyorduk. Her yalnız kaldığında onu bir köşede insanlardan saklanırken buluyorduk. O kadar ürkek duruyordu ki bu bizi üzüyordu. Ama hâlâ yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu zamanlar oluyordu. Biz bile onun hayatına kıyasla kalabalık geliyorduk. Onu çok iyi anlayabiliyordum. Yalnız kalabilmesi için ona alan bırakıyor anlayış gösteriyorduk.

 

Adrian ve Magnus ile iyi anlaşmıştı bir kaç cümle konuşuyordu ancak Aaron'a her baktığında göz bebekleri korkuyla titriyordu. Onunla konuşmaktan ve göz göze gelmekten mümkün olduğunca kaçınıyordu. Açıkçası çok garipsemiyordum. Aaron'un etrafına yaydığı aura bile çok karanlıktı. Üstüne eklediği soğuk ve sert bakışları ve ifadesiz yüzüyle insanı geriyordu.

 

Bizim aramızda son günlerde iyice açılmıştı. Özellikle Adrian ve Mia hayatımıza girdiğinden beri doğru düzgün konuşmuyor konuştuğumuzda ise tartışıyorduk. Son zamanlarda ki ruh hali katlanılmazdı. Sürekli laf sokuyor ve uzun süre ortalardan kayboluyordu. Dersler dışında bizimle doğru düzgün vakit geçirdiği yoktu. Nerede olduğunu ise hiçbirimiz bilmiyorduk.

 

Derste ya Adrian'a ya bana sinirimizi bozacak ve bizi kavgaya sürükleyecek bir şey demeyi asla bırakmıyordu. Mia ise her fırsatta onun yanındaydı. Bizim tartışmamızı keyifle izliyor, Aaron'u bize karşı daha çok doldurmayı asla atlamıyordu. Karşımda duran adam ilk geldiğim günden bile daha kötü bir haldeydi. Tahammül sınırlarımı oldukça zorluyor beni kendinden her geçen gün biraz daha uzaklaştırıyordu. İlk günler alttan almaya çalışmıştım ama bu sadece daha çok üstümüze gelmesine neden olmuştu. Bu yüzden her laf söylediğinde cevabını alıyordu.

 

Güzel gelişmelerde olmuştu tabii. Artık ışığımı kontrol etmekte zorlanmıyordum. Hem aldığım dersler ile hemde Olrian ile birlikte yaptığım meditasyonlarla gittikçe gelişmeye devam ediyordum. O kadar hırs yapmıştım ki boş olduğum her anı meditasyona ayırmaya çalışıyordum. Çünkü diğerlerinden oldukça gerideydim.

 

Neyseki mükemmel bir ejderhaya sahiptim. Olrian bana gösterdiği muzip ve alaycı tavrının dışında oldukça bilgeydi. Beni o kadar güzel yönlendiriyordu ki profesörler her derste gelişimimi gördüklerinde şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Olrian'a göre zaten içimde var olan gücü kullanmayı bile öğretemeyecek kadar beceriksizlerdi bu yüzden olaya onun el atması gerekiyordu. Bunu ilk söylediğinde kendi beğenmiş tavrına gülmüştüm ancak haklıydı. Beni çok daha güzel yönlendiriyordu. Bir kaç ayda yaşayacağım gelişmeyi onun sayesinde birkaç güne sığdırmayı başarmıştım.

 

Bu geceyi yine meditasyon ile bitirmiştim. Kendimi yorgunca yatağa bıraktım. Dersler, her gün Aaron ile ettiğim kavgalar ve üstüne meditasyonla geçirdiğim saatler beni gerçekten çok yoruyordu. Fiziksel yorgunluğa dayanabiliyordum ama Aaron beni mental olarak çok yıpratıyordu. Gözlerimi kapatarak onu düşünmemeyi seçtim. Bana yaptığı bir iki iyiliğe kanmış karanlığını görmezden gelmiştim. Ne büyük hataydı. Karanlığın çocuğu değişmeyecekti. Umarım taşıdığı karanlık onu tamamen içine çekmezdi.

 

Gece tüm akademiyi kalın, ağır bir sessizlikle örtmüştü. Rüzgâr bile kıpırdamıyor, koridorlarda yankılanan tek ses, nöbet tutan muhafızların uzak ayak izleriydi. Odamızda sadece düzenli nefes alışverişleri ve Olrian'ın ağır uyku soluğu duyuluyordu. Herkes uyuyordu. Ben hariç.

 

Bedenim bitap düşmüş, zihnimse hâlâ savaş hâlindeydi. Uykuya teslim olmayı birkaç saat ertelemiş, sonunda yorgunluğun vücuduma zorla dayattığı uykuya teslim olmuştum. Ama içim huzursuzdu. Uyandığımda bunu çok daha iyi anlayacaktım.

 

Kapı tıklatılmadan, birden hızla çalındığında, yorganıma sıkıca sarılmış haldeydim. Gözlerim hemen açıldı. Gecenin karanlığı odada koyu bir gölge gibi dolaşıyordu. Yan yatakta Serena da doğrulmuştu.

 

"Alyssa!" diye seslendi kapının arkasındaki ses. "Acil! Hemen gelmen gerek!"

 

Kapının ardındaki ses heyecanlıydı, titriyordu. Adrian'ın sesiydi bu ama alışık olduğum o kendinden emin ton yoktu. Yerine aceleye karışmış bir panik, sesindeki kontrolsüzlük hâkimdi. İçimi korkuyla kaplayan bir dalga gibi sardı.

 

"Ne oldu?" dedim uykulu ve boğuk bir sesle. Ama cevabı beklemeden yataktan fırladım.

 

Freya da uyanmıştı. Ürkmüş bir kuş gibi köşeye sinmiş, gözleri büyümüştü. Üzerine sardığı battaniyeyi bırakmadan öylece oturuyordu. Elimi hızla üstüme gelen cüppeye uzattım. Serena da giyinirken bana göz ucuyla baktı.

 

"Yine bir şey oldu, değil mi?" dedi alçak bir sesle.

 

Onun da gözleriyle sorduğu soru bendekinin aynısıydı "Yine biri mi?"

 

Ayak seslerimiz koridorda yankılanırken kalbim göğsümden çıkacakmış gibi atıyordu. Her adımda zihnimde binlerce ihtimal uçuşuyordu. Aaron'un sözleri, Mia'nın kışkırtmaları, Freya'nın gözlerindeki geçmeyen korku. Hepsi üst üste binmiş, kafamın içinde uğultuya dönüşmüştü.

 

Adrian, merdiven başında bekliyordu. Yüzü solgundu, gözleri büyümüş. Görür görmez kolumdan tuttu.

 

"Aly bu sefer... Bu sefer çok farklı," dedi sadece.

 

Soru sormadım. Sorular bazen gereksizdi. O gecenin karanlığında, bir şeyin geri dönülemez biçimde değiştiğini biliyordum.

 

Aşağı kata indiğimizde ortam tam anlamıyla kaostu. Bazı öğrenciler hâlâ pijamalarıyla koridorda toplanmış, sessizce fısıldaşıyorlardı. Muhafızlar barikat oluşturmuştu. Müdür Hall oradaydı, yüzü daha önce hiç görmediğim kadar sertti. Profesör Darren, Tansor ve hatta hastane kanadından Profesör Mariel bile olay yerine yönelmişti.

 

Ve o an tanıdık bir bakışla karşılaştım. Aaron.

 

Karanlığın bir parçası gibi duruyordu koridorda. Gözleri benim üzerimdeydi. Ama bu bakışta öfke ya da suçluluk yoktu. Sadece bir tür hazırlık. Sanki olacakları biliyor, sessizce bekliyordu.

 

İçimde bir kıpırtı oluştu ama hemen bastırdım. Herkesin gözü üzerimdeydi. Kendimi soğukkanlı ve kontrol sahibi gibi göstermeliydim. Ne hissedersem hissedeyim.

 

Sonra müdür Hall bana doğru yürüdü. "Alyssa, olay yerine sizde gelmelisiniz. Görmeniz gerek."

 

Kelimeleri ağır, seçilmişti. Ardında fazlası vardı, ama şimdi söylemeyecekti. Sadece başımı salladım.

 

Aaron hareketsizdi. Yanımdan geçerken göz göze geldik. O an bir şey fark ettim. Sanki bana bir şey anlatmak ister gibiydi. Ama yüzünde bir şey vardı. Bir perde. Ne olduğunu anlayamıyordum. Zihnim yine soru işaretleriyle dolmuştu. Ve cevap çok yakındaydı. Karanlıkta. Bizi bekliyordu.

 

Koridorların loş ışıkları altında sessizce ilerledik. Sadece ayak seslerimiz yankılanıyordu taş zemin üzerinde. Hava, garip bir şekilde ağırdı sanki duvarlar bile olup biteni taşıyamayacak kadar yorgundu.

 

Müdür Hall önümüzde yürüyordu. Yanında Darren vardı, yüzü her zamanki gibi duygusuz ama gözlerinde derin bir endişe gizlenmişti. Merdivenlerden aşağı indikçe soğuk bir hava sarmaya başladı etrafımızı. Rüzgâr esmediği hâlde buz gibi bir ürperti tenime değiyordu.

 

Daha önce hiç kullanılmayan, karanlık bir bölümde durduk. Burası eski zindanlardı.

 

Yıllar önce kapatılmış, öğrencilerin bilmediği, akademinin en alt katında yer alan, kimsenin uğramadığı o taş duvarlı, soğuk mekân. Kapısına mühür vurulmuştu. Ama şimdi mühür yoktu. Kapı açıktı.

 

İçeriye adımımı attığım an içime işleyen o metalik koku, kan kokusu her şeyi susturdu.

 

Taş zeminde hareketsiz yatan bir beden vardı. Beyaz, soluk ışıkta teni mermer gibi görünüyordu. Gözleri açık, donuk ağzı hafifçe aralanmıştı. Damarlarında artık kan yoktu. Bir zamanlar adı Laren olan bir öğrenci, şimdi cansız ve sessizdi.

 

Adrian yanımda durmuştu, nefes bile almıyordu. Serena bir adım geride kaldı. Ama gözlerim hemen cesedin çevresine kaydı.

 

Taş zeminin üzerine çizilmiş siyah, kurumuş mürekkep gibi görünen dairesel semboller karmaşık, karanlık bir dile aitlerdi. Daha önce böyle bir şey görmemiştim ama içimde yankılanan bir şey vardı. Bunlar büyü diline aitti. Kara büyüye.

 

Laren'in elleri iki yana açılmıştı. Parmak uçlarına kadar çizilmiş işaretler vardı. Göğsünün tam üzerinde bir mühür kanla çizilmişti.

 

Ama en sarsıcı olan, yerdeki çizimlerin ortasında, Laren'in yanında duran, gümüş bir hançerdi.

 

Ve o hançerin sapında, son derece tanıdık bir işaret vardı. Gece Krallığı'nın arması. Gözlerim istemsizce Aaron'a döndü.

 

O hâlâ kapı girişindeydi. Ne içeri adım atıyordu, ne dışarı çıkıyordu. Gözleri cesedin üzerindeydi, ama ifadesi okunamıyordu. Yüzünde öfke yoktu, korku da. Sanki tanıdık bir gerçekle yeniden karşılaşmış gibi.

 

Profesör Darren konuştu. "İkinci bir cinayet. Aynı deliller yok. Bu sefer semboller, ritüel izleri, kanla çizilmiş mühürler... Bu, sıradan bir cinayet değil."

 

Müdür Hall ciddiyetle başını eğdi. "Ama en dikkat çeken şey bu," dedi, hançeri işaret ederek. "Gece Krallığı'na ait, akademiye ruhsal kayıtla girmiş bir silah."

 

O an bütün bakışlar Aaron'a döndü.Bir muhafız konuştu. "Bu tip silahlar kişiye özel bağlanır. Sahibi dışında biri kullanamaz. Akademi girişinde ruhsal iz tanımlanmış. Silah Aaron Velum adına kayıtlı."

 

Kelimeler, soğuk bir tokat gibi yüzüme çarptı. Aaron kımıldamadı. Gözlerini hançerden ayırmadan konuştu.

 

"O silahı kaybettiğimi iki gün önce bildirdim. Kayıt var. Müdür Hall'e iletilmişti."

 

Hall başını salladı ama yüzü karışıktı. "Evet. Fakat bildirildiği tarihten sonra güvenlik kilidi devreye girmemiş. Bu da ya kasıtlı olarak engellendiğini gösteriyor ya da silahın halen sahibinin elinde olduğunu."

 

Serena boğuk bir nefes verdi. Adrian yumruklarını sıktı. Freya ise o an fark ettim, koridorun diğer ucunda duruyordu. Başını eğmişti. Gözleri Aaron'a bile bakmıyordu. Olduğu yerde titriyordu. Tüylerim diken diken oldu.

 

Ben ise Aaron'a baktım. İçimden bir ses bağırıyordu. Bu kadarını yapmış olamazsın Aaron. Karanlığın içine bu kadar batmış olamazsın.

 

Herkesin gözünde artık tek bir şüpheli vardı. Aaron Velum.

 

Serena çatılmış kaşları, sert sesiyle aramızda konuşan ilk kişi oldu. "Suçladığınız kişinin kimliğini unutmayın. Gece Krallığının prensi, Gece Ruhu'nun ise varisiyle konuşuyorsunuz."

 

Müdür Hall sert bir ifadeyle konuştu. "Bu verdiğimiz ikinci kayıp Serena. Sadece ipuçlarını takip ediyoruz. Burada herkesin eşit olduğunu unutmayın. Krallara haber gönderildi yarın hepsi buraya teşrif edecekler."

 

"Bu deliller yeterli mi?" Diye sordu Magnus şok içindeki sesiyle.

 

Onu cevaplayan ise profesör Darren oldu. "Aaron silahın kaybolduğunu bildirdiği için şu anlık yeterli değil. İncelemeler devam ediyor."

 

Söyleyecek bir şey bulamadım. Diğerleri birlikte büyümüşlerdi objektif bakmaları mümkün değildi. Ben ise geldiğim ilk günden beri Aaron'dan yayılan karanlığı iliğime kadar hissediyordum. Ama bunu onun yaptığına inanmak istemiyordum. Bir yanım bu gerçeği kabullenmişken bir yanım şiddetle reddediyordu. Ben hangisine inanacağımı bilmiyordum. Sadece susup bekledim. Aaron'un gözleri bir an bana döndü. Ne doğru düzgün kendini savunuyor ne de kabulleniyordu. Bakışları bile hâlâ ifadesizdi. Başıma ağrılar saplandı. Gözlerimi gözlerinden kaçırdım.

 

Mahzenden çıktığımızda kızlar hava almak isterken ben odaya gitmeyi tercih etmiştim. Kapıyı kapatarak yatağıma doğru ilerledim. Oturduğumda dirseklerimi dizlerime yaslayıp başımı ellerimin arasına aldım. Yere işlenen semboller, cinayet silahı, Aaron'un bizden uzaklaşıp sürekli ortadan kabolması, son zamanki agresif ve saldırgan tavırları hepsi gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Her şeye rağmen bir yanım kabullenemiyordu işte.

 

Düşüncelerimin arasında savrulmaya devam ederken kapı öyle bir hızla açıldı ki korkudan yerimden sıçradım. Odanın sessizliğinde Aaron'un bana doğru attığı sert adımların sesi yankılandı. Bakışları kadar sert olan sesini duydum.

 

"Söyleyecek bir şeyin yok mu? Beni suçlamak çok kolaydı değil mi?"

 

Sakince konuştum. "Ben kimseye bir suçlamada bulunmadım."

 

"Aynen! Hiçbir şey demedin. En azından diğerleri açık açık suçluyor, sen susuyorsun. O suskunluğun boğuyor beni Alyssa. Hiçbir şey demeden sırtımdan bıçaklıyorsun!"

 

Oturduğum yerden kalktım. Vücudum gerilmişti ama sesimi sakin tutarak konuştum. "Seni suçlamadım, Aaron."

 

"Ama inandın değil mi?" diye bağırdı. "İçinde küçük de olsa bir şüphe vardı. O yüzden sustun. O yüzden yüzüme bile bakamadın!"

 

Gözlerimi kaçırmadım. "Sana bakıyorum işte. Sen ise kendine bile bakmıyorsun."

 

Aaron'ın yüzü sertleşti. O an yüzüme öyle bir baktı ki, içinde bastırdığı ne varsa çatlayarak dışarı döküldü.

 

"Senin gözünde ben hep o karanlık çocuktum. Değiştim sandın, yanıldın. Üzgünüm. Sana iyi gelen bir yan kalmadı bende, değil mi?"

 

"Ben seni asla—"

 

"Ne, asla yargılamadın mı? Aly, susman bile yargıydı! Bana güvenmeyi geçtim yanımda bile durmadın. Benimle savaşacak kadar bile değerli görmedin beni."

 

Boğazım düğümlendi ama belli etmedim. "Sen ortadan kayboldun. Herkes seni sorgularken, sen sessiz kaldın. Nereye gittiğini, ne yaptığını biz bile bilmiyoruz artık. Ben seni savunurken sen hep yoktun."

 

"Savunmadın!" Aaron sesini iyice yükseltti, öfkesini bastırmıyordu artık. "Kendini korudun sadece. Yanımda dursaydın senin de canın yanacaktı, değil mi? Sen seçimini yaptın Alyssa. Işığınla, arkadaşlarınla, krallıkla. Ne varsa güvenli olan, onu seçtin. Ben değildim."

 

"Ben sana inandım," dedim, sesim bu kez titrekti ama hâlâ sert.

 

"Geçmişte belki. Ama artık ben sadece bir gölgeydim senin için. O yüzden rahatça sırtını dönebildin. Susarak beni yalnız bıraktın!"

 

Aaron bir adım daha yaklaştı. Şimdi aramızda mesafe yok gibiydi. Gözleri öfkeyle yanıyordu.

 

"Sen beni asla gerçekten seçmedin Alyssa. Sadece karanlığımı sevimli bir yanılgı sandın. Ama ben değişmedim. İçimde hâlâ o karanlık var ve sen artık ona bakamıyorsun bile."

 

Gözlerimi kaçırmadım. Ama bu kez konuşmadım da. Sadece baktım.

 

"Korkuyorsun," dedi Aaron. "Benden değil, kendinden. Benimle birlikte olursan neye dönüşeceğini biliyorsun. Ve işte o yüzden, beni değil Adrian'ı tercih ettin. Işığın çocukları. Parlak umutlarını."

 

"Ben kimseyi seçmedim," dedi Aly. "Sadece artık neye inandığımı bilmiyorum."

 

"Senin ve benim aramızdaki fark bu. Ben yaptığından emin olsaydım bile senin arkanda dururdum. Belki ben öldürmüşümdür gerçekten. Ama sen susarak hiç kimseyi koruyamazsın. Hiçbir şeyi çözemezsin." Derin bir nefes aldı.

 

"Belki de gerçekten umursamıyorsun. Belki hepimiz, sadece senin içinde olup biten bir oyunun figüranlarıyız. Ve sen sadece sahneyi terk ediyorsun. Hiçbir açıklama yapmadan, hiçbir iz bırakmadan."

 

Aaron bir an başını eğdi, güldü. Ama acı doluydu bu gülüş. "Bitti Alyssa. Bir daha yanıma bile yaklaşma. Ben artık sadece seni tanıyan bir yabancıyım. Belki bir gün bir şey söylememenin neye mal olduğunu fark edersin."

 

Kapı tekrar çarpıldı ve bu sefer geriye sadece sessizlik kaldı. Söyledikleri çok ağırdı. Ama doğruydu. Onun yanında olmak benim için zordu. Aaron hırçın bir deniz gibiydi. Dalgalarının ne zaman çarpacağı belli olmuyordu. İçinde ne olduğu belirsizdi. Şirin bir balık mı yoksa büyük bir canavar mı kestiremiyordum. Onun yanında olmak savaşmak demekti.

 

Diğer yandan Adrian durgun bir nehir gibiydi. İçinde ne olduğunu biliyordun. Beni yormuyordu. Bu yüzden iyi anlaşıyorduk ama benim onunla sadece konuşmam bile Aaron'u hırçınlaştırıyordu. O saldırdıkça ben istemsiz olarak Adrian'a daha çok yaklaşıyordum çünkü iyi ve anlayışlı bir arkadaştı.

 

Evet Aaron'u içten içe hep yargılamıştım. İlk andan beri, bana yardım ederken bile. Ama elimde değildi. Beni içgüdülerim yönlendiriyordu. Engel olmaya çalışıyordum ama bir yanım bunu engelliyordu. Kapı bu sefer açıldığında içeri kızlar girdi. Herkes yataklarına oturduğunda bana döndüler. Bir süre sessiz kaldıktan sonra Serena'nın temkinli sesini duydum.

 

"Aly, neden sustun orada? Aaron'un yaptığını mı düşünüyorsun?"

 

Hemen cevap veremedim. Bir kaç saniye sessizliğimi korudum. "Bilmiyorum Serena. Sadece son zamanlarda ki tavırları bugün olanlar her şeyi kafamda bir yere oturtmaya çalışıyorum. Bir yanım kabul etmiyor ama bir yanım..." devamını getiremedim. Serena'nın da Ylena'nın da kaşları çatıldı.

 

"Nasıl yani gerçekten yaptığını mı düşünüyorsun? Alyssa biz bir grubuz. Biz birlikte savaşa gideceğiz. Daha birbirimize güvenmiyorken nasıl canımızı emanet edeceğiz ki?"

 

Kızları anlayabiliyordum. Onlar yıllardır beraberlerdi. Birbirlerine aile olmuşlardı ama ben aralarına sonradan katılmıştım. Bir anda tamamen onlar gibi olabilmem mümkün değildi. Onlar sadece arkadaşlarını korumak istiyorlardı. Bense sorguluyordum. Bu bile onlara fazla geliyordu. Sessiz kaldım tekrar. Yargılayıcı bakışları bir süre daha üstümde kaldı ama konuşmayacağımı anladıklarında bakışlarını kaçırdılar. Bana kırıldıklarını biliyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Yalan söyleyemezdim.

 

Ayağa kalkarak odadan çıktım. Bahçeye inerek bir bankın üstüne oturdum. Bugünden itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Aaron beni tamamen hayatından çıkartmıştı kızlar ise bana hem kırgın hemde kızgınlardı. Magnus'u görmemiştim ama onunda farklı bir tepki vereceğini düşünmüyordum. Yaptığım yanlış mıydı doğru muydu bilmiyorum ama çok şey kaybetmeme neden olmuştum. Yanımda kalan tek kişi Olrian'dı. Gözümden bir damla yaş aktı. O sırada yanıma birinin oturduğunu hissettim. Başımı çevirdiğimde Freya ile karşılaştım. Hafifçe gülümsedi.

 

"Seni merak ettim." dediğinde bende hafif bir gülümseme sundum. Ne kadar gerçekçiydi bilmiyorum. Freya benim iyi olmadığımı anlamış olacak ki tekrar konuştu.

 

"Alyssa sadece her şey çok yeni. Herkesin sinirleri bozuk olaylar biraz daha yatıştığında seni anlayacaklardır. Çok sarsıcı günler geçiriyoruz ama düzelmeyecek bir şey yok ortada."

 

Başımı iki yana salladım. "Hayır, Freya. Düzeleceğini düşünmüyorum. Beni anlamıyorlar çünkü hepsi birlikte büyümüşler. Ben sonradan geldim ve onların aksine sorguluyorum. Bu onlara yanlış geliyor."

 

Başını salladı. "Ben seni anlayabiliyorum. Hepsini sadece bir kaç gündür tanıyorum ama onlar görmek istemesede Aaron'un öyle bir tarafı var. Bu yüzden mümkün olduğunca ondan uzak durmaya çalışıyorum. Açıkçası beni korkutuyor ama onun yapıp yapmadığından emin değilim. Sadece bir ihtimal. İhtimalleri düşünmek seni neden kötü biri yapsın ki? Ben senin haksız olduğunu düşünmüyorum, yakında onlarda anlayacaktır. Üzülme."

 

Başımı sallamakla yetindim. Umarım. Umarım beni anlarlardı.

 

 

 

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

Biraz kırıcı bir bölüm oldu sanki...

 

Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, öpüldünüz🩷

Bölüm : 14.05.2025 20:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...