
Yaklaşık 1 haftadır su sarayındaydım. Çelik gün geçtikçe daha çok sinirli birine dönüşüyordu. Odamdan belirli saatler dışında çıkmıyordum ya kitap okuyorum ya da dışarıyı izliyordum. Sabah ve akşam yemeklerinde odadan çıkıyordum. Yemek odasında ben, Çelik , Aydilge ve bazen de Eftal oluyordu.
Gece yarıları da bahçeye çıkıp yıldızları seyrediyordum ya da yağmuru. Uykum gelince de yatağa gidiyordum.
1 haftadır Oğuz’la sadece bir kez telefonda konuşmuştuk ama diğerleri açmıyordu sürekli beni geçiştiriyorlardı. Bir şey olmuştu ve ben bunu bildiğim halde yanlarına gidemiyordum.
“ Dalya lütfen uyanın kralımız sizi bekliyor” Lidya’nın sesiyle zorla gözümü açtım ilk önce etrafı izledim sonra derin bir nefes verip bataniyeyi üstümden atıp yataktan çıktım.
Hızlıca üstüme bir şeyler giyip odadan çıktım. Benim çıkmamla Çelik’i görmem bir oldu. Adımlarımı hızlandırıp yanına gittim.
“ Çelik bir şey soracağım sana?” Dedim.
“ Ne!” Diye beni tersleyince kaşlarımı çatım. “ Şey bugün oğuzlarla buluşabilirmiyim?” Beni terslemesini görmezden gelip tatlı tatlı sordum ona ama beni şaşırtarak bağırdı bana “ Sen böyle istediğin gibi gidebileceğini mi sanıyorsun, kızım sen benim nişanlımsın ben nereye sen oraya artık arkadaşlarınla görüşemezsin!”Dedi.
“ Sen kimsin bana hiç bir şeyi yasaklayamazsın anladın mı beni? Karşında oyuncağın yok Çelik!” Çelik alaylı bir bakış attı. “ kim miyim? Dur söyleyeyim, baban seni bana parayla sattı ve sende benim nişanlımsın yakın zamanda da karım olacaksın!” Kendime hakim olamayarak çelik’in yanağına sert bir tokat attım. Çelik beklemediği için başı sol tarafa düştü.
Çelik eliyle yanağını tutup bana öfkeyle baktı. Aniden kolumu tutup beni sürüklemeye başladı. Kolumu ondan kurtarmaya çalıştım ama o daha fazla sinirlendi. kolaylıkla sırtımı göğüsüne yasladı ve sabit tutu. Hareket edemiyordum.
“ Uslu dur Dalya!”
“ Asla!” Dedim ve kolunu ısırdım.Çelik küfrederke beni bıraktı. Kaçmaya çalışırken bu seferde saçımdan yakaladı beni. Saçımı sertçe çekince acıyla inledim.
Beni kendi odasına zorla sokunca, bıraktı beni ve kapıyı kilitledi. Nefesim kesildi. “ YAKLAŞMA!” Bağırmamla sırıttı. Bir adım atınca hemen çelik’ten uzak bir köşeye kaçtım.
“ Telefonunu ver!”Dedi. Korkuyordum.Dediklerini düşünmeden hemen cebimden telefonumu çıkarıp Çelik’e uzaktan verdim. Telefonu alıp cebine sokup hızlıca kapıyı açıp çıktı.
Beni kendi odasına kilitlemişti. Yapa yalnız kalmıştım kocaman odada. Duvardan destek alarak yere doğru kaydım dizimi kendime çekip kolarımla sarıp başımı dizimin üstüne koydum ve sesizce ağladım.Karnımda sızıyla ağlamam daha çok artı.
*
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kapının açılma sesiyle başımı kaldırdım. Lidya elinde bir tepsiyle geldi. “ Bu yemekleri yemenizi istiyor efendim” kaşlarımı çattım ve Lidya’nın dışarı çıkmısını işaret ettim ama hareket etmedi.
“ Lidya dışarı çık!” Lidya başını iki yana saladı. “ Olmaz, Dalya lütfen yemeğinizi yiyin sonra çıkıcam söz.” Çaresizce bana yalvarışını aldırış etmeden elinde ki tepsiyi itim tepsi yere düşerken Lidya korkuyla yerinden sıçradı.
Canım çok yanıyordu. Üşüyordum ve halsizdim.Yemek yemek istemiyordum.
“ İSTEMİYORUM, RAHAT BIRAKIN BENİ!” Lidya ona bağırmamla hızlıca odayı terk etti ama odaya 3 muhafız girdi. Muhafızlar yanıma yaklaşmaya çalışınca hızlıca ayağı kalktım.
Muhafızlardan en iri olan yanındakileri durdurdu.” Lütfen leydim bize zorluk çıkarmayın.” Kaşlarımı çatım. “ Ne yapacaksınız?” İri olan muhafız konuştu.” Sizi Çelik lordumuzun yanına götüreceğiz. “
Sorun çıkarmadım ve onlarla ilerlemeye başladım. Biraz düz ilerledikten sonra merdivenlerden yukarı çıkartılar hemen solda ki odanın kapısını tıklattılar sonra beni içeri alıp odadan çıktılar. Odaya baktım bir çalışma odasıydı. Çalışma odası çok dağnıktı sanki kavga olmuş gibiydi.
“ Dalya anladığıma göre yemek yememişsin?” Daha çok soru sorar gibiydi.
Çelik’e cevap vermedim hata ona bakmadım bile etrafı inceliyordum. “ Dalya beni delirtmek mi istiyorsunuz? Konuşsana kzım!” Omuz silktim ama yine de suratına bakmadım. “ Dalya, sabrımı taşırıyorsun!” Yine cevap vermeyince elini masaya vurdu . Yerimden sıçradım ama yine de çelik’e bakmadım.
Yanıma hızlıca gelip çenemi sertçe tutup zorla kendisine baktırdı.” Şimdi odaya yemek gelicek sende uslu uslu yiyeceksin sonra derhal odaya gisiyorsun!” Çelik’e nefretle baktım ama yine de cevap vermedim.
Odanın kapısı açıldı ve odaya yemek getirildi. Çelik yerine oturdu ve yememi bekledi.
“ Dalya ben mi yedireyim!” Bu daha çok bir tehditti ama duymazlıktan geldim.
Çelik oturduğu yerden tekrar kalkıp yanıma geldi ve çorbadan bir kaşık alıp ağzıma götürdü, ağzımı açmayınca bir kez daha delirdi.” DALYA AÇ AĞZINI!” bana bağırmasıyla korkup ağzımı açtım. Kaşığı ağzıma koyunca kapı aniden açıldı.
“ Bir sorun mu var Çelik?” Eftal’in sesini duymamla ona döndüm. Eftal anlamaz gözlerle bana bakıyordu. O da haklı Çelik başımda kaşıkla dikilmiş ben ise ağlamaklı gözlerleydim.
Çelik küçük bir baş selamı yaptı ve bir kaşık çorba ağzıma daha uzatı. “ Yok efendim.” Çelik bana uzatığı kaşığı ağzımı açmam için biraz daha yaklaştırdı. Başımı geriye doğru attım. “ Midem bulanıyor içmek istemiyorum.” Dedim.
Çelik’in anında bakışları beni buldu.” İçeceksin Dalya bu çorba bitecek!” Eftal yanımıza doğru yaklaşıp hiç beklemediğim bir şey yaptı elini alnıma koydu.
“ Çelik sen nasıl fark etmezsin ateşler içinde yanıyor!” Çelik yutkundu çünkü Eftal gerçekten çok sert bir şekilde bakıyordu.
“ Hemen şifacıyı çağır!” Çelik kaşları çatıldı.” Efendim artık şifacılar yok Doktorlar var.” Eftal aniden çelik’e dönünce Çelik hızlıca muhafızlara haber verdi. Şifacılar ve doktorlar neredeyse aynı işlevi görüyorlardı ama tek farkla şifacılar bitkileri kulanıyordu eskiden.
Çelik yanıma yaklaşıp gözlerimin içine baktı bu bir izindi. Başımı beli belirsiz salamamla Çelik beni kucağına alıp ilerlemeye başladı.
Zayıf bir kız olmamak için hep uğraşmıştım ama yine becerememiştim. Başım Çelik’in göğsüne düştü. Hemen ardından gözlerim kapandı. Çelik merdivenlerden inerken bir ses geldi “ Çelik neden o kız kucağında-“ Aydilgenin sesi geldi hemen ardından çelik’in sert sesi “ Sırası değil!” Dedi.
Bir kapının açılma sesi geldi hemen ardından da sırtım yumuşak bir zemine deydi. Alnımın üstüne bir el konulunca zayıf bir çığlık attım.ıslak bir el dokunmuştu.
“ Şşt benim Çelik sadece su döktüm biraz ateşin düşsün diye.” Elimi karnıma koydum acıyan yere. Çelik’te acıyan yeri anlamış olmalı ki tişörtümü az bir şey sıyırdı. Gördüğü şeylede ağzından bir küfür savurdu.
“ Kim? Kim yaptı bunları! Kahretsin Dalya dikişin patlamış.” Dişlerimi sıktım ama cevap vermedim nasıl babam diyebilirdim ki…
Benim en büyük yaralarımı ailem açmıştı, sadece fiziksel değildi yaralarım.
Odanın kapısı tekrar açılınca geleni görmediğim için çelik’in elini sıkıca tutum. “ Gelen doktor ve Kral Eftal” Eftal’in ismimi duymamla dudağımı araladım cılız çıkan sesimle konuştum “ Gitsin Eft…al” canım yanıyordu ve konuşmakta çok zorlanıyordum.
Çelik bir şey demedi ama kapının açılıp kapanma sesini duyunca gittiğini anladım. Canım çok yanıyordu ve benim kimsem yoktu yanımda yapayalnız satıldığım adamın merhametine sığınmak dışında yapabildiğim bir şey yoktu.
Sesler birbirine girmişti hiç bir şey anlamıyordum hiç bir şey hissetmiyordum da sadece canım yanıyordu.
*
Gözlerimi yoğun baş ağrısıyla açtım. Nerede olduğumu anlamaya çalıştım ama burayı ilk kez görüyordum ama bir hastane odasını andırıyordu. Sağ elimi kaldırmak için hamle yapınca elim kalkmadı kafamı çevirip bakınca sağ kolum yatağa kelepçeli olduğunu gördüm.
Beni yaralı halimle bile kelepçelemekten çekinmeyen bir adama satmıştı babam.
Oda da küçük gece lambası dışında ışık yoktu. Kimse yoktu. Kapıya baktım ve tek seçeneğim olan şeyi yaptım. Bağırdım. “ OĞUZ!” Ağzımdan çıkan isim sırtımı hiç düşünmeden yaslayabileceğim tek kişiydi.
Kapı açıldı ama beklediğim kişi gelmemişti. Gelen kişi muhafızdı.” Leydim bir şey mi oldu?” Şaka gibiydiler daha be olabilirdi ki.
“ Ben leydi değilim hemen çöz!” Muhafız yanında ki bana tersçe bakan muhafaza döndü “Gerçektende Çelik lordumuzun dediği gibi çok sinirli.” Canım yanıyordu ve benim hava almaya ihtiyacım vardı. Benim Oğuz’a gitmem lazımdı.
Öfkeyle muhafızlara baktım” Çok haklısınız sinirli biriyim ve ben sinirime hakim olmazsam burayı ateşe veririm!” Küçük tehditim onları güldürmüştü iyi bende onların gülmesine yardımcı olurdum.
Derin bir nefes verdim içimdeki o öfkeyi ve ateşi hisetim. Sol elimi sağ kolumdaki kelepçeye tutum. Demirin erimesiyle hemen yataktan kalkıp, muhafızların daha ne yapacağımı anlamadan perdeyi yaktım. Muhafızların kahkahası kesildi ve korkuyla odayı hızla saran yangına baktılar. Biri hızlıca odayı terk eti bende canım ne kadar yansada odadan hızlıca çıktım ateşi yakabilridim ama söndüremezdim çünkü bilmiyordum.
Yara izim yansada durmadım saraydan çıkmak için hızlı adımlarla yürüdüm. Oğuz’la küçüklüğümüzde konuştuğumuz bir diyolog geldi aklıma;
“ Eğer bir gün çok uzaklardaysan bir bitkiye yaklaş ve sana yardım etmem için onlara söyle bende duyar duymaz yanına gelirim.” Oğuz’un dedikleriyle başımı hevesle salamıştım. Oğuz toprak halkında nadiren görülen kişilerdendi hem toprak gücüne sahip hemde bitkilerle,çiçeklerle konuşabiliyordu.
Saraydan dışarı çıkınca bir zambak gördüm. Gülümseyerek yanına yaklaştım. “ Oğuz yardım et canım yanıyor sana ihtiyacım var!” Zambakta hareketlilik hisetim ama bakınca bir şey görmedim.
Ne kadar garipti insanların dili olmasına rağmen kimseyi anlamazlar ama bitkiler lâl olmasına rağmen her şeyi anlarlardı.
Buradan kaçamazdım bunun bilincindeydim ama en azından kısa bir süreliğine de dışarıda kalabilirdim, özgür olabilirdim.
Zambak çiçeğinden yeteri kadar uzak olduğumu düşününce yere bağdaş kurup oturdum. Etrafı izledim köprü yine kapalıydı.
Saraydan çok ses geliyordu. Seslerden anladığım kadarıyla yangın sönmüştü. Büyük ihtimalle Çelik beni bulamadığı için ve yangını çıkardığım için delirmiştir.
“DALYA!”Çelik’in bağırmasıyla ayağı kalktım. “ Bende dedim ne zaman geleceksin” Çelik öfkeyle bana baktı.” Sen nasıl sarayı yakmaya kalkışırsın!” Omuz silktim “ Sen nasıl beni yaralı halimle kelepçelersin!” Çelik sabr dilenircesine gökyüzüne baktı.
Kolumdan sertçe tutup beni sürükledi. Yaram sızlamaya başlayınca dişlerimi sıktım.
Beni yine kendi odasına sokunca kaşlarımı çattım. “ N- neden buraya getirdin beni” istemsizce kekelemiştim.
Çelik “ Dalya bak kızmak istemiyorum ama sen deli ediyorsun adamı. Bak kızım başımda tonlarca dert var ve sen durmak bilmiyorsun ne olur biraz uslu dursan.” Cevap vermedim.
Çelik gözünü yaramın üstünde tutu.”Kahretsin! Yaran kanıyor.” Yarama bakınca üstümde ne zaman giydirildiğini bilmediğim beyaz tişört vardı ve tişört kana bulanmıştı.
Çelik muhafızlara konuştuktan sonra yanıma geldi. “ Yatağa uzan doktor hemen gelir” bir şey demeden yatağa oturdum ama uzanmadım.
Çelik bana bir şey diyecekti ki kapı çalıdı ve doktor içeri girdi.
Doktor yanıma yaklaştı ve uzanmamı işaret etti. Yatağa uzanıp tişörtümü sıyırdım. Doktor dikişlerime pansuman yaparken dişlerimi sıktım , alışıktım dikiş izlerine. Kendi pansumanımı sürekli ben yaptığım için alışıktım yaranın acısına.
Doktor işini haletikten sonra Çelik’e döndü “ Lütfen leydimize dikkat edin yara sürekli kanarsa daha da kötü olur mikrop kapmış yeteri kadar “ Çelik başıyla onaylayıp doktoru gönderdi.
Çelik gözlerini kısa bir süreliğine kapatıp derin bir nefes alıp verdi. Gözlerini açıp bana baktı. Kendisini zor tutuğu beliydi.”sana bunu kim yaptı?” Tişörtümü düzeltip yataktan kalktım. “ Seni neden ilgilendiriyor!” Ona verdiğim ters cevap onu sinirlendirse de bir şey demedi.
“ Dalya sen benim nişanlımsın sana bunu yapan kişinin canını almakla kalmam!” Öfkesini tutamayıp bağırmıştı.
“ Sana eğer bunu söylemiyorsam öldüremeyeceğin birdir.” Çelik bana tersçe baktı.
“ Dalya soyun!” Kaşlarımı çattım. “ Ne!” Çelik bana doğru bir adım atınca geriye gittim.
“ Başka yaralar daha var dimi ?” Cevap vermedim.
“ Siktir !Dalya kim yaptı bu yaraları!”yine cevap vermedim.
Çelik düşünürken bir anda gözleri şüpheyle bana döndü” Baban… O yaptı dimi? Bu yüzden babandan çok korkuyorsun, bu yüzden erkeklerden korkuyorsun!” Her şeyi fark etmesi beni rahatsız etti.
Çelik aniden duvara yumruk atınca yerimden sıçradım.” Bu kadar ileri gitmesine inanmıyorum yani o sonuçta senin baban” sonda sesi çok çaresiz çıkmıştı. Çelik’e bakmadım.
Cama doğru yürüyüp elimi göğsümün altında bağladım. Hava karanlık olsa da yağmur yağdığını görebiliyordum.
Çelik’in bana doğru yaklaştığını hissetsem de dönmedim arkamı. “ Dalya uyu yorulmuşsundur.” Cevap vermedim onun yatağında uyumayacaktım.
“Dalya sana sen istemezsen dokunmam böyle yapma geç yat işte” duymazlıktan gelmeye devam ettim. Çelik derin bir nefes verdi ve yanımdan uzaklaştı. Arkamdan sesler geldi ve bir süre sonra kesildi.
Uzun bir süre ses gelmeyince arkama döndüm. Çelik koltuğa kendine yatak yapmıştı. Uyuyup uyuşmadığını anlamak için biraz bekledim uyuduğuna emin olunca Çelik’in yatağına uzandım.
Sesizce yatakta uyumayı beklerken gözyaşlarımı da sesizce bıraktım.
*
Gürültülü bir ses duymamla yataktan sıçradım. Neler olduğunu anlamaya çalışırken kapının sertçe yumruklandığını anladım. Çelik’in küfürleriyle birlikte onu gördüm. Yıkanmış ve temizlenmiş bir şekilde giyinme odasından çıktı.
Çelik kapıyı açıp gelene baktı. Yüzünden anladığım kadarıyla beklemediği biriydi. “ Çelik! Kapıyı çalıyorum bir saattir duymuyor musun?” Çelik kapıda ki kişiyi görmemi istemiyormuş gibi kapıyı tam açmamakta kararlıydı.
“ Giyiniyordum, hem senin ne işin var?” Kapıda ki kişinin kız olduğunu anlamıştım ama kim olduğunu çıkaramamıştım.
“ Çelik ne diyorsun oda da biri mi var niye kapıyı tam açmıyorsun?” Kaşlarımı çatım.
“ Çelik kapıyı yumruklayan kişi kim sana hesap sormayı gösterebilecek cüretinde olan kim?” Çelik aniden kaskatı kesilip bana döndü. O sırada kapıda ki kadında Çelik’i itip beni gördü.
Aydilge’ ye tersçe baktım. Aynı bakışlarda onundu. “ Ç-Çelik…” Aydilge devamını getirmeden arkasını dönüp giti. Çelik arkasından gideceği sıra benim bakışlarımı görüp vazgeçti.
“ Hazırlan Kralın yanında yiyeceğiz kahvaltıyı” Çelik dışarı çıkacağı sıra onu durdurdum.” Eğer beni aldatmaya kalkışırsan sana hayatı zindan ederim o kadınla daha önce ne yaşamışsan geçmişte kaldı unutma senin nişanlınım!” Onu açıkça tehdit etmiştim.
“ sana kıyafet ayarlatım giyinme odasına git hemen görürsün.” Başka bir şey demedi ve kapıyı açıp odadan çıktı.
Hazırlanıp hızlıca odadan çıktım. Çelik kapının dışında beni bekliyordu ben gelince de ilerlemeye başladı bende Çelik’in arkasından ilerledim.
Kapının önüne gelince Çelik arkasına dönüp elimi tutup beni kendisine çekip belime destek oldu. Bu sırda da muhafızlar kapıyı bizim için açtı. Çelik kulağıma doğru fısıldadı “Herkes yaralı olduğunu biliyor sana destek olmazsam bir şeylerden şüphelenecekler” başımla onu onayladım.
Yerimize otururken gözler bizim üstümüzdeydi. Sakince Çelik’in benim tabağıma koyduğu yemeklerden ağzıma attım. Masada her zamanki gibi Eftal, Kunter ve Aydilge vardı.
“ Yaran nasıl oldu daha iyi mi?” Eftal’in sesiyle ona döndüm. Başımla onu onaylayıp yemeğe döndüm. Eftal’in tekrar konuşmasıyla başımı yine ona döndürdüm. “ Seninle bazı şeyler konuşmalıyız Dalya.” Kaşlarımı çatım ve Çelik’e baktım. Başıyla hiç bir şey olmadığını belirtircesine işaret yaptı.
Eftal’i başımla onaylayıp yine yemeğime döndüm.
Kapının açılmasıyla herkes gibi benim bakışlarım da kapıya döndü. O gün benimle konuşan muhafız girmişti. Hepimize baş selamı verdikten sonra Eftal’e döndü. “ Efendim toprak krallığından Oğuz geldi.” Eftal kaşlarını çatı. Çelik’in bakışları beni buldu anlamıştı benim çağırdığımı.
Çelik bana öfkeyle bakarak konuştu” Oğuz su krallığına girişini yasakla kesin emirimdir!” Bakışlarımı kaçırdım.
Muhafız çıkmak üzereyken Eftal’in sesi geldi.” Oğuz gelsin ne için gelmiş hep beraber öğrenelim” yutkundum Oğuz eğer gelirse şuan kesin olay çıkartırdı.
Muhafız Oğuz’u çağırmaya giderken ben masadan hızlıca kalktım herkesin bakışları beni bulurken gülümsedim” Ben kalkayım pansuman yapmam gerekiyor yarama.” Çelik tek kaçış yolumu da kolumdan beni tutarak sandalyeye geri oturtarak kapatı.
Kapı tekrar açılınca Oğuz’la bakıştık. Oğuz yanıma hızlıca gelip kolumdan tutup kaldırdı. “ Gidiyoruz Dalya!”! Sadece bir an gerçekten gideceğimize inanmıştım.
“Nişanlımı nereye götürdüğünü sanıyorsun!” Çelik’in konuşmasıyla Oğuz öfkeyle ona döndü. “ Lan, it herif ben demedim mi bu kıza bir şey olursa seni öldürürüm!” Çelik derin bir nefes verdi. Kendisini zor tutuğu beliydi.
“ Dalya!”Çelik bana onunla gitmemem için uyarıyordu. Bir yandan Oğuz diğer yandan Çelik kolumu tutuyordu.
“ Dalya dışarıda konuşalım lütfen yoksa bazı şahısları öldüreceğim!” Sonda sinirlenmişti.
Çelik’e baktım. İstemesede kolumu bıraktı. Oğuz’la beraber dışarı çıktım. Dışarı çıkar çıkmaz Oğuz’a sımsıkı sarıldım. Oğuz da hemen karşılık verdi.” Burdayım, yanındayım Dalya’m. Ne oldu , ne yaptı sana “ cevap vermedim sadece sarılmaya devam ettim. “ Sana… sana zarar verdi mi?” Yine cevap vermedim. Oğuz eliyle çenemi yavaşça tutup ona bakmamı saladı. “ Dalya o adam sana ne yaptı!” Cevap vermedim diyemezdim ki beni odaya kilitledi saatlerce yaralı halimle bir köşede oturup Oğuz’un gelmesini beklediğimi söyleyemezdim.
Oğuz başımın üstüne bir öpücük kondurup hızlıca içeri girdi hemen arkasından gelsemde yetişemedim Oğuz Çelik’in yüzüne sert bir kafa attı. Çelik aldığı darbeyle sendelerken burnundan kırılma sesi geldiğine emindim.
“ Öldüreceğim seni muhafız bu sefer yaşatmam!” Çelik’in yüzüne bir yumruk daha geçirince kulağıma Aydilge’nin çığlığı geldi. “ Kunter durdur şu mağara adamını!” Kunter ile Eftal olayı anlamadıkları için karışmadılar.
Çelik Oğuz’a vuracağı sıra hareket etmeyi başarıp aralarına girdim. “ Oğuz dur lütfen dur yapma!” Oğuz havada ki elini zorlukla indirdi. “ Kızım bu sana-“ Oğuz’un ağzını kapatım. “ Öyle bir şey yapmadı yanlış anlıyorsun!” Oğuz kaşlarını çattı. Çelik’in bana dokunduğunu sanmıştı.
“ Lan ne yaptı bu it söyle ona göre döveyim!” Oğuz’a tersçe baktım “ Yapma bunu anla artık sürekli her şeyi kavgayla çözemezsin Oğuz anla lütfen benim sana ihtiyacım var bana destek olan Oğuz’a sürekli kavga çıkaran Oğuz’a değil!” Çelik’in elini tutum. “ Bu adam dediğin kişi benim nişanlım Oğuz kabullen evlenicem!” Oğuz sanki biri onu itmiş gibi sarsıldı.
“ Lütfen Oğuz bana sadece destek ol arkamda dediğin gibi bir abi gibi dur ben zaten kendimi korurum arkamda bir abim olursa!” Oğuz acıyla bana baktı. “ D-dalya peki senin bizden haberin var mı? Yoktur ki nereden olacak sen gittikten sonra biz eskisi gibi mi olacaktık ha söyle ben söyleyeyim hayır onlar da senin gibi gitti. Ama ben anladım Dalya senin ne bana ne de onlara ihtiyacın yok bundan sonra bir abin yok herkes öyle bilsin çağırma beni!” Her kelimesi sanki kalbime bıçak sapladı.
Oğuz giderken ben öyle kala kaldım,işte şimdi tek kalmıştım.
Koştum Oğuz’un arkasından koştum ama yetişmemiştim arabasına binip gaza basmıştı. Yine geç kalmıştım.
Dizlerimin üstüne çöktüm. Oğuz’un küçüken düştüğüm zaman koşarak beni kaldırdığı gibi kaldırmasını bekledim. Gelmedi beni kaldırmaya…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |