8. Bölüm

7.BÖLÜM

Zeynep
zeynep_aygol

Etrafımda sesler vardı. Hâla gözlerimi açmadığım için kimseyi göremiyordum. Çelik’in kucağında olduğumu biliyordum. Çelik bir anda birilerine emir verirken diğer taraftan da benimle konuşuyordu. “ Özür dilerim Dalya seni yalnız bırakmamalıydım lütfen aç gözlerini.” Normalde katıla katıla kahkaha atardım ama şuan rol yapmak zorundaydım.

Sırtım yumuşak bir zemini bulunca biraz olsa da rahatladım. Kapı kapanınca ise gözlerimi araladım. Çelik’in bana endişeli bakan gözleri şaşkınlıkla bana baka kaldı.

Susması için işaret parmağımı dudağıma götürdüm. Çelik sesizce fısıldadı “ Aklını mı kaçırdın!” Ne kadar sesiz olsa da bu öfkelenmesine engel değildi. “Şimdi çeneni kapa ve Doktoru ikna et yalan söylesin yorgun olduğu için bayılmış gibisinden bir şeyler desin ve odaya sakın kimseyi alma ben biraz daha onların yanında kalamam!” Çelik sesizce onayladı.

Kapı açılınca gözlerimi geri kapatım. Gelen doktor olmalıydı. Çelik ona dediklerimi söyledikten sonra biraz odada oyalandı doktor kimse şüphelenmesin diye hemen sonra odadan çıktı. Yataktan doğrulup gözlerimi açtım.

“ Gece yarısına az zaman kalmış benim gitmeden Eflin’le konuşmamam gerek.” Çelik başıyla onayladı. “Tamam halederiz ama biraz odada kalmamız gerek.” Dedi. Sesizce başımla onu onayladım.

Kapı tıklatılıp açılınca hemen geri yatım ve gözlerimi kapatım. “ Benim Dalya.” Aydilge’nin sesini duymamla doğruldum.

Aydilge kapıyı kapatıp yanımıza geldi.

Aydilge kaşlarını çatıp baştan aşağı beni süzdü.” Baban ne yaptı ?” Kaşlarımı çattım. Aydilge’ye bakmadan cevapladım.” Hiç bir şey.” İkisinin de suratı yerine tavana, duvara eşyalara baktım.

Çelik anlamıştı bir şeyler olduğunu. Yanıma yaklaştı ve çenemden tutup kafamı kaldırdı. “ Dalya hadi söyle ne yaptı?” Gözlerimi tekrar kaçırmayı çalışınca Çelik baktığım tarafa doğru kafasını hareket ettirdi.

“ Ben geldiğim zaman eli Dalya’nın sırtındaydı.” Aydilge konuştuğu an sırtımı yastığa gömdüm.” Çelik zorlama beni hiç bir şey yapmadı!” Çelik’e çatınca Çelik bana öfkeyle baktı. “ Lan kızım beli ki bir şey yapmış bizden saklıyorsun gösterde ona göre ne kadar döveceğimi öğreneceğim!” Çelik’e tersçe baktım.

“Tamam dövmeyeceğim, göster hadi“ istemeye istemeye Çelik ve Aydilge’ye arkamı döndüm. Uzun saçlarımı omzuma attım. Bir kaç dakika sessizlik oluştu. Aniden Çelik ağız dolusu küfür savurdu.” Yani ben neden sana izin verdim ki sırtı açık bir elbise giymene!” Çelik kendine küfür ederken saçlarımı arkaya atıp onların yüzüne baktım. Aydilge şaşkın şaşkın bana bakıyordu.

“ Dalya sadece bir tane iz yok sırtında başka izler de var, sen… nasıl anlamıyorum niye kaçmadın o evden!” Cevap vermedim.

Uzun bir süre sessizlik oldu odada. Zaten kimsenin konuşmasını istemiyordum. Çelik yatağa yanıma oturdu. “ Gel seni Eflin’in yanına götüreyim.” Başımı yavaşça aşağı yukarıya doğru saladım.

Çelik’le beraber odadan dışarı çıktım. Koridor bomboş olması işimize yaramıştı. Hızlıca Eflin’in odasına gitik. Çelik kapıda duracağını söyleyip bizi yalnız bıraktı.

Eflin aile yemeği olacağı için odasında yemek yiyeceğini söylemişti. Yalan söylediğini biliyordum o sadece babamdan korktuğu için gelmek istememişti.

Eflin benim geldiğimi görür görmez sıkıca sarıldı.” Dalya sana bir şey oldu sandım. Herkes bir an koşturduğunu duydum ,kapıdan çıkınca muhafıza sorum o da senin bayıldığını söyledi.” Ben de Eflin’e sarıldım.

Eflin’in saçını okşarken dudağımı araladım.” Eflin ne yapmak istersin?”Eflin bana anlamaz gözlerle baktı. “ Yani beraber ne yapalım.” Eflin kaşlarını çattı.

“ Bunun altında bir iş var ama uyuyalım bügün uyuyunca yaralar acımazmış senin yaralarında acımasın.” Eflin’e gülümsedim. Eflin bazen çocuk gibi oluyordu. Bu aslında hoşuma gidiyordu.

Eflin annesiz büyüdüğü için ister istemez anne sevgisi arıyor her yaşta. Eflin küçüklükten beri bazı şeyleri kabul etmiyor. Nereye gitse, kime gitse anne sevgisini bulamazdı. Çünkü aile giti mi ya da neferet etti mi , ailenin yerini dolduracak kimse olmaz. Belki dersiniz alıştım yokluklarına ama yalan söylersiniz, kendinizi kandırırsınız. Her zaman aile sevgisi ararsın.

Eflin’le beraber yatağa geçip uzandık. Eflin uyuyana kadar yataktan kalkmadım. Eflin’in uyuduğuna emin olunca yavaşça yataktan kalkıp Elin’in yanağını öpüp odadan çıktım. Odadan çıkar çıkmaz karşıda oturmuş olan Çelik’i fark ettim. Çelik’te beni fark eder etmez yanıma geldi.

“ Saat gece yarısına gelmek üzere hadi hazırlan.” Başımla onu onayladım ve Çelik’in odasına doğru ilerledim.

Çelik’in odasına girince bir sırt çantasına özel eşyalarımı koydum hızlıca. Çantam hazır olunca rahat kıyafetler giyip Çelik’in yanına gittim. Çelik koltukta derin düşüncelere dalmıştı.

Çelik’in yanına oturunca Çelik derin düşüncelerinden sıyrılıp bana döndü. Elini cebine atıp bana bir telefon uzatı. Bu telefon benimdi, benden aldığı telefondu. “ Al bir şey olursa ararsın, merak etme güçlü bir şifre uyguladık kimse seni bulamaz. Telefon sinyalini bulsalar bile senin asıl yerini vermez.” Başımı onaylarcasına saladım.

İkimizde sesizce oturduk. Diyecek laflar, konuşacak sözlerimiz vardı. İkimizde uzun bir süre konuşmadı. Ben camdan dışarıyı o beni izledi. Ama ikimizde izlediğimiz şeyin düşünceler olduğunu biliyorduk.

Tam gece yarısı olunca Çelik’in kol saati alarm verdi. Gitme zamanımdı. Kapıya döndüm ve bir adım attım. Hemen sonra adımımı geri çekip Çelik’e döndüm. “ Biliyorum benim canımı yaktın ama her seferinde isteyerek yapmadın.” Çelik gözlerime baktı bir süre sonra konuştu.” Özür dilerim belki işe yaramaz özür çünkü canını çok yaktım. Ama Dalya beni de anla ne yapacağımı bilmiyordum kafam karışıktı her şey üstüme gelmişti…” Daha bir sürü sözü vardı. Ama sustu.

“ Merak etme senden daha çok canımı yakan var alıştım…” Çelik üzgün bir ifadeyle baktı. “ Bizim acılarımız ortak Dalya. İkimizinde acısı aynı kişi tarafında dört harfli… baba.” Kaşlarımı çatım.

Çelik canı acıyormuş gibi güldü. Belki Çelik canımı çok yakmıştı ama onun da canı yanmıştı. Sevdiği kadınla evlenmek istiyordu. Ama hiç tanımadığı bir kadınla evlenmek zoruna bırakılmıştı.

Çelik’e sımsıkı sarılınca Çelik şaşırdı ama o da karşılık verdi.

Ondan ayrılınca dudağında küçük bir gülümseme vardı. Ona göz kırpıp odanın kapısını açtım. Tam da konuştuğumuz gibi ben mutfağa gittim. Mutfakta beni bekleyen Lidya hemen erzak dolabından gidilen gizli yolu açtı. Ona teşekkür edip hemen ilerledim. Lidya güvenebileceğim tek insandı su sarayında.

Kapıdan çıktığım an Barlas’la gözlerimiz kesişti. Orada bekleyen muhafızı oyalamaya başladı. Muhafızın dikkati dağıldığı an hızlıca Barlas’ın ayarladığı arabaya doğru ilerledim.

Kapıyı açıp binecektim ki bir izlenme hissi belirdi. Gözlerim terasa dönünce hiç bir şey olmadığını gördüm ama biri var gibi hissetmiştim.

Arabaya binip Barlas’ı bekledim. Barlas’da hemen gelip arabayı çalıştırdı. Ben su sarayına bakarken o ilerledi su sarayı arkamızda kaldıkça sanki tekrar dönecekmişim hisi verdi. Ben su sarayından ayrılmazmışım gibi…

                                                                             *

Ani bir sıçrayışla korkuyla ne zaman kapadığımı bilmediğim gözlerimi açtım. İlk önce nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Arabadaydım.

Barlas bir an yoldan gözlerini ayırıp bana döndü. Endişeyle bir yerime bir şey olup olmadığını baktı. “Özür dilerim. Şey yolda bir çukur oluşmuş ve ben görmedim, özür dilerim.” Başımla yola bakmasını işaret edince hemen yola bakıp arabayı düzelti.

Camdan dışarıya bakınca karşımda kocaman bir saray vardı. Sarayın üstünde uçan 4 ejderha vardı. Hayır bunlar onlar değildi. Bunlar gerçek ejderhaydı. Biri ağzından ateş püskürtünce gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Beni Ateş sarayına getirmişti. Ait olduğum yere gelmiştim.

Ateş sarayına cehenem dediklerini duymuştum ama bu saray cennet gibiydi.

Barlas arabayı yavaşlatınca sarayın görkemli kapısı açıldı ve kraliçe Armin gözüktü.

Araba tamamen durunca aniden kapım açıldı bir muhafız tarafından. Arabadan inip Barlas’a baktım. Bana bakmıyordu bir muhafız gibi emir bekliyordu kraliçesinden.

Armin yanıma gelince herkes onu selamlamı bekliyormuşçasına bana bakıyordu. Bunu yapmayacaktım kaçıncı yüz yıldayız bu devirde kral ve kraliçeler çok önemsenmiyor en azından normal insanlar için.

Armin bana gülümsedi.” Hoşgeldin ait olduğun yere Dalya.” Ona baktım . Ciddiydi beni gerçekten sarayda tutacaktı. Aniden Barlas’a döndüm.” Çelik’i ilk gördüğüm yerde öldüreceğim. Beni Ateş sarayına gönderdiğine inanmıyorum!” Barlas kaşlarını çatı.” Doğrusunu yaptı senin ait olduğun yer burası.” Tek kaşımı kaldırdım.” Hadi oradan ben hiç bir yere ait değilim!” Barlas çıldırmak üzereydi. Kendisini zor tuyuyormuş gibi duruyordu.” Çelik haklıymış gerçekten deli bu kız.” Öfkeyle Barlas’a baktım. “ Çelik’le arkamdan mı konuşuyorsunuz!”Çıkışımla Barlas geriye adım attı. “ Hayır yani evet.” Barlas’a tersçe bakınca sustu.

Armin bana bakıp güldü. Neden güldüğünü merak etmeden duramamıştım.

“ Sen gerçektende insanın kafasını çok karıştırıyorsun.”kaşlarımı çattım.” Niye öyle dedin ki?” Armin kahkaha atmamak için kendini zor tutuyormuş gibi duruyordu.

“ Dedikleri gibi su halkı gibi deli bir kız çocuğu, Ateş halkı gibi kurnazlığın var.” Bana iltifat mı edip etmediğini anlamadım.

Aniden arkamda bir hareketlilik hissedince Çevik bir hareketle arkama dönüp yumruğumu savurdum. Savunduğum yumruk güçlü bir elle tutulunca şaşırdım. Tutan kişi bana kocaman sırıtan simsiyah saçlı uzun beyaz dişlere sahip, beyaz tenli bir vampirdi. Bu vampiri tanıyordum ,Alkan’dı.

“ Bir vampire yumruk savurmak pek işe yaramaz çocuk!” Bana ders verir gibi konuşmasına mı sinirlenseydim? Yoksa sırıtan suratına mı?

“ Alkan!” Armin’in uyarısıyla Alkan yumruğumu bırakıp Armin’in yanına ışınlandı. Tam olarak öyle oldu bir an yanımdayken bir an karşımdaydı. Vampirlerin hızlı koştuğunu duymuştum ama bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum.

Armin gözleriyle Alkan’ı azarlarken ben sesizce azarlamasının bitmesini bekledim.

Aniden Alkan bana dönünce geriye bir adım attım.” Sen bugün evlenmiyormuydum?” Sorusuyla Armin’e baktım. Armin arkasına dönüp bir hizmetli kadına seslendi. “ Dalya’yı odasına kadar eşlik edin kahvaltıya kadar dinlensin yorgundur.” Hizmetli kadın bana bakmadan ilerleyince bende peşinden ilerledim.

Beni üst katlarda bir odaya götürdü ve odada beni yalnız bıraktı. Odaya bir göz attım. Su sarayında kaldığım odadan çok daha büyüktü. Çelik’in odası gibi giyinme odası da vardı. Ama giyinme odası da daha büyüktü. Giyinme odası da elbiseler, ayakkabılar, çantalar… her şey vardı. Çoğu kıyafette benim giydiğim tarzdı. Yatak odasına geçiş yaptım. Yatak odasında makyaj masasının üstü çok fazla makyaj malzemesi ile doluydu. İlk çekmeceyi açtım, bir sürü takı, toka vardı.

Odayı karıştırmayı bırakınca kendimi kocaman yatağa bıraktım. Uzun süre duvarı izledim. En son dayanamayıp kalktım.

Banyoya geçip aynadan kendime baktım. Yılardır asla kesmediğim saçlarıma baktım. Evet saçımı kesiyordum ama ucundan. Banyoyu biraz karıştırdıktan sonra makas buldum. Saçımı hiç acımadan kestim. Her bir saç tutamım yere düşmesini izledim.

Neden kestim bilmiyordum sadece geçmişimden kurtulmak için kestiğimi biliyorum. Bu saçlar çok acı çekti. Kaç kişi saçımdan tutup beni güçsüz düşürdü. Sayamadım…

Gözlerimden hiç yaş akmadı. Ama kalbim ağlıyordu.

Saçım belimdeyken artık omzuma zor değiyordu. Kendimi duşa attım hemen , belki her şeyi unuturum diye…

                                                                                 *

Kapım tıklatıkınca kapıyı açtım. Gelen Barlas’tı. “ Nasılsın? İyi dinlendin mi?…Lan saçına ne oldu?” Barlas’ın ani yüz ifadesinin değişimiyle kıkırdadım.

“Yakışmamış mı?” Barlas gülümsemeye çalışsa da çok becerememişti.” Yani yakışmış ama şey… annem derdi ki bir kadın eğer saçlarını kesiyorsa anıları unutmak için keserdi. Annem babam öldükten sonra saçlarını hep kesti.” Şaşkın bir şekilde yüzüne baktım. Hemen kendimi toparlayıp gülümsedim.”Sadece saçlarım çok kötüleşmişti bende kestim.” Barlas bana inanmamış gibi baktı. “Eğer bir dosta ihtiyacın varsa bana gelebilirsin sadece muhafız olarak görme beni lütfen.” Başınla onayladım.

Barlas tam gidecekti ki bir şeyi unuttuğunu fark edip geri döndü.” Ben buraya sana kahvaltı hazır olduğunu söylemeye gelmiştim.” Barlas’ın şapşalığına kıkırdadım.

Hazır olduğum için direkt odadan çıktım. “ Hadi yolu göster şapşal dostum.” Barlas kaşlarını çattı.”Vazgeçtim seninle dost falan değilim!” Bu sefer kahkaha atmıştım.

Barlas’ın koluna girerek beni yönlendirmesine izin verdim.

Barlas beni yemek odasına kadar götürdü. Yemek odasının önüne gelince onun kolundan çıktım. Kapı açılınca Barlas gitti. Bende yemek odasına girdim. Yemek odasında konuşan Armin ve Alkan gelmemle sustular. Alkan’ın rahatsız edici bakışları yine üstümdeyken, Armin’in gülümseyen bakışları bendeydi. “ Yanıma gel otur Dalya.” Armin’in yanında ki boş koltuğa oturdum.

Önüme hizmetliler yemek koydu. Aç hissetmiyordum ama ayıp olmasın diye çorbadan bir kaşık içtim. Armin’le Alkan yine kendi aralarında konuşunca çorbayı içmeye devam ettim.

Çorbanın son kaşığını da ağzıma atınca Alkan’ın sesi kulaklarıma geldi.” Ateş kızı senin kardeşlerin neymiş ya, ortalığı birbirine katmışlar sen yoksun diye. Sakinleştirici vermişler.” Kaşlarım çatıldı.

Armin Alkan’a uyarı dolu gözlerle bakınca omuz silkti Alkan.

“ Yalan söyleme benim kardeşlerim öyle bir şey yapma… yapar.” Son kelime ağzımdan çaresizce çıkmıştı. Zaten ne bekliyordun ki sakin sakin beklemelerini mi?

Aniden ayağa kalktım. Onların yanına gitmeliydim. Hayır onlara haber vermem gerekiyordu. Çelik’i neden dinledim ki ben?

“ Dalya otur gidemezsin hiç bir yere ailen de Çelik’in babası da kardeşlerinin uyanmasını bekliyor senin nerede olduğunu bilip bilmedikleri için. Neyseki Eftal sen kaçarken seni görmüş yoksa arkadaşların uzun süre senden haber alamazdı.” Gözlerimi şaşkınlıkla açıldı.

“ Yani zaten Eftal seni görmese kaçamazdın sonuçta su sarayı tüm saraylar arasında en korunaklı yer bir hapisane gibi düşün sen baştan habersiz kaçamazsın.” Dedi Armin.

Kalktığım sandalyeye geri oturdum. Tamamen iştahım kaçmıştı.

Bir kaç dakika sonra ayağa tekrar kalktım. İzin isteyip bana ayırdıkları odaya gittim.

İlahi bakış açısı

Saatler önce;

Eflin odasına gelen hizmetlisi ile yataktan kalktı. Bugün hiç süslenmek isteniyordu her gün özenle süslenmeyi çok seviyordu ama bugün en yakın arkadaşı istemediği bir evlilik yapacaktı.

Hızlı bir şekilde hazırlanıp arkadaşının odasına doğru ilerledi. Tam arkadaşının odasına yaklaşmıştı ki Oğuz gelmişti. Oğuz’la birbirlerini seviyordu, ama ikiside asla itiraf etmiyorlardı. Herkese arkadaş olduklarını söyleselerde ikiside içten içe birbirlerine aşıktı. Ama aşık olduklarının farkında değillerdi. Zaten aşk anlaşılan bir şey değil. İnsan aşık olduğunu ya biri söyleyince fark eder ya da sevdiği kişi gidince anlar, onsuz bir hayat olmadığını, ona aşık olduğunu…

“Dalya’nın yanına mı gidiyorsun?” Dedi Oğuz. Eflin’de onu başıyla onayladı.

Beraber Dalya’nın odasının önüne gelip kapıyı çaldılar. Biraz beklediler ve açan kimse olmayınca tekrar çalıdılar… tekrar ve tekrar çaldılar. Kapı açılmayınca belki Çelik’in odasındadır diye Çelik’in odasına gidip kapıyı çaldılar. Kapı tekrar açılmayınca bir umut yemek salonuna gitmiştir diye oraya gittiler.

Akılarında tek bir düşünce vardı. “Dalya kaçmışsa?” Yemek odasına gelince kapıdan içeri girdiler ama daha fazla adım atamadılar Dalya burada değildi. Dalya kaçmıştı. Belki de her şeyden kaçmıştı…

Oğuz’un gözleri Çelik’i buldu. Çelik çok iyi bir rol yapıyordu sanki evleneceği için çok mutluymuş gibi.

Oğuz ,Çelik’in yakasına yapıştı. Çelik rol yaparak şaşırmış gibi yaptı. “ Ne oluyor?” Oğuz’u tutmaya gelen muhafız Çelik’in bakışlarıyla durdu.” Sana bir defa soracağım Dalya nerede?” Çelik gülümsedi. “Odasında.” Oğuz tam Çelik’i döveceken Eflin’in hıçkırık sesi geldi. Oğuz Çelik’i fırlatırcasına atıp hemen Eflin’e sarıldı. “ Tamam güzelim bulacağız Dalya’yı, hem o bizi bırakmaz ki.” O sırada içeri Asil gelmişti.

Her şeyi Asil’e anlatıklarında Asil bir yerlerinde bir şey kırıldığını hissetti. “ Dalya bir daha gitmeyeceğine söz verdi yalan söyleme!” Oğuz öfkeyle Asil’e baktı.” Ben sanki bu durumdan çok memnunum. Bu Dalya kendi başına her işi halletmeyi sever, yine bizden yardım istemedi…”

İçeri Dalya’nın annesinin girmesiyle ciddileştiler.” SİZ YİNE NE HALTLAR KARIŞTIRIYORSUNUZ, DALYA NEREDE?” Oğuz sırıtı. “ Uçtu.” Dedi.

Dalya’nın annesi öfkeyle onlara döndü. “ Hemen Dalya’nın yerini söyleyin yoksa-“Asil sözünü kesti.”Yoksa ne olur? Sen bizi korkutmazsın anladın mı beni?” Kadın bir adım geri çekildi. Devamı tamamen kaostu.

Dalya’nın babası ve Çelik’in babası gelince üçü sarayı yıkmaya çalıştı. En son sakinleştirici iğneyle bayıldılar.

O gün ilk devrimlerini yapmıştı herkes anlamıştı onlar kanları aynı olmayan dört kardeşti. Belki bağları yoktu ama dördünün ruhu birbirlerine bağlıydı.

Dördüde bilmiyordular ama herkes onları konuşuyordu ve konuşmaya devam edeceklerdi. Onların birbirlerine olan bağları hiç görülmemiş bir şeydi. Onlar kocaman dört insandılar ama aslında çocukluklarını yaşayamayan dört çocuktular…

Bölüm : 03.08.2025 00:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...