
Bölüm 14
(12 Şubat)
Ben battaniyenin altında, kahvemi almış kitabımı okuyordum. En sevdiğim yazarın kitabıydı bu.
Yanıma Kutay geldi ve yattı. Gözlerime dikkatle baktı. Ben de onunkilere. Dudaklarımı dudaklarına değdirdim ve gitti.
Kitapta yazıyordu.
“Unutanlar unutulmaya mahkumdur.”
Telefonuma gelen mesaja bakmak için telefona baktım. İnci Hanım’dan mesaj gelmişti. İnci, Kutay’ın annesi. Yani Kutay’ı kabul etmeyen annesi. Gelen mesajı açtım.
“Alara, belki bilmek istersiniz diye düşündüm. Murat, Kutay’ın babası. Kalp krizi geçirdi. Hastanedeyiz. Konum attım.”
Adam kalp krizi geçirmiş ve bize böyle bir mesaj atmıştı kadın. Kutay’a baktım.
“Kutay,” dedim titreyen sesimle.
“Ne oldu güzelim?” diye sordu. “Canım?”
“Kutay baban.”
“Aşkım bırak şimdi onları hatırlamayalım bu güzel tatilde.”
“Kutay baban kalp krizi geçirmiş!” dedim.
“Ne?” dedi Kutay. Belki yüzüne etki etmiyordu ama üzülmüştü. Azıcık da olsa o hala seviyordu babasını. Umutluydu. Belki bir gün onu sever diye.
-
Tarihlerden haziran birdi. Kutay doğum günü olduğu için heyecanlıydı çünkü bugün Kutay sekiz yaşına girecekti.
Kalktı Kutay. Penceresini açtı. Bekledi. Bir güvercini vardı. Boncuk koymuştu adını. Bugün gelecek miydi acaba o? Komodinin çekmecesinde sakladığı ekmeği parçaladı ve penceresine döktü.
Boncuk geldi sonra. Boncuk Kutay’ın parmağına geliyordu.
Ablası geldi. Selin. Elinde minik bir kek vardı. Üstüne mum da yakmıştı Selin.
“İyi ki doğdun Kutay, iyi ki doğdun Kutay.” Diye gülümseyerek geldi odasına. Kutay ablasını çok seviyordu. Ablasının yanağından öptü, sarıldı ona. O sırada odaya annesi geldi.
“Of Kutay! Yine mi açtın pencereyi? Bu kuş da pisliyor buraya.” Dedi ve kovdu Boncuk’u.
“Anne, Boncuk benim arkadaşım.”
“Seni ancak o sever zaten. Arkadaşımmış.”
Selin yanına gitti annesinin. “Anne, doğum günü bugün yapma bari.” Dedi.
“Of tamam. Doğum günün kutlu olsun Kutay.” Dedi.
Kutay hep ablasının doğum günlerini izlemişti. Parti bile yapıyorlardı. Ama onun doğum gününde bir pasta bile kesilmiyordu.
Kutay annesinin sözüyle biraz da olsa mutlu olmuştu. Annesinden zor duyardı böyle cümleleri. Bazen ağlardı geceleri. “Neden beni sevmediniz?” diye.
Babası girdi içeri. Ablasının elindeki keki gördü.
“Bir de doğum gününü mü kutluyorsun Selin? Bu çocuğun doğum günü bizim ölüm günümüz. Kutay benimle gel.” Dedi Murat.
Kutay sürpriz yapacak sandı ama öyle olmadı. Babası kemerini çıkarttı. Kutay’a kemerle vurmaya başladı.
“Sen hayatımızı mahvettin!” dedi babası. Kutay ağlıyordu. Kızarmıştı bacakları. “Neyse, bugün daha az vurdum. Senin için mutlu bir gün ama bizim ölüm yıldönümümüz bu çocuk.” Dedi.
Odadan çıkarken ağlıyordu Kutay. Çatı katındaki odasına geri döndü. Ayak sesleri duydu. Artık anlayabiliyordu ayak seslerinden. Babası geliyordu. Kutay yorganın altına saklandı. Murat kapıyı açtı. Baktı içeriye. Yanına oturdu Kutay’ın.
“Sana bir not bırakacağım.” Dedi sert sesiyle. “Ben ölünce açacaksın.” Dedi ve gitti. Kutay çocuktu daha anlamadı ne olduğunu. O yüzden o bıraktığı notu sakladı. Sonra açacaktı.
Alt odasında ablası oturuyordu sesler geldi odasından. Babası, ablasına bağırıyordu. Ablasının çığlıkları geldi aşağıdan.
“Sen ha?” diyordu babası.
“O çocuğun doğduğu günü kutluyorsun?” bir çığlık.
“Ben sana demedim mi?” dedi. Bir çığlık daha.
Babası ve annesi normalde ablasına yapmazlardı normalde. Dövmezlerdi onu. Seviyorlardı çünkü. Hem ailemizin yüzü olacakmış o büyüyünce. Ablası istemiyordu ama.
Merdivenlerden indi yavaşça. Sessizce ablasının kapısını açtı. Babası gitmişti. Ablası ağlıyordu. Bir gözü morarmıştı. Gözünü tutuyordu.
“Abla? İyi misin?” diye sordu.
“İyiyim kuzum.” Dedi zorlukla. “Haydi çık sen odana.” Dedi ablası.
Yemeğe indiklerinde ablasının boynu da kızarmıştı.
-
Arabadaydık. İstanbul’a geri dönüyorduk. Hastaneye gidiyorduk.
“Baban,” dedim. “Çok üzüldün mü?” dedim Kutay’a.
“Üzülmedim.” Dedi.
“Kutay,” dedim gözlerine bakarak. “Ben seni tanıyorum. Babanı seviyorsun. Üzüldün.” Dedim.
“Alara,” dedi. “Beni tanıyorsun ama yıllarımı mahveden insanları neden seveyim? Hiç düşündün mü? Sen de biliyorsun neler yaşadığımı. Merak etme üzülmedim. Sadece merak ettim. Ne de olsa babam.”
Gülümsedim. Dudaklarımı dudaklarına değdirdi.
-
Hastaneye vardığımızda kalbimde bir sızı vardı. Burası babamın öldüğü hastaneydi. İç çektim ve yürümeye başladık.
Kutay ne hissettiğimi hemen anladı. Bana baktı. Benden uzun olduğu için bana doğru eğildi ve alnımdan öptü. Elimi eline geçirdi ve hastanede yürümeye başladık. Yoğun bakımın önünde İnci Hanım bekliyordu. Ağlıyordu. Maskarasını akıtmış bizi bekliyordu.
“Gelin çocuklar.”
“İnci Hanım sakin olun.”
“Nasıl sakin olayım Alara? Hayat arkadaşım içeride can çekişiyor. Nasıl sakin olayım?” dedim.
“Tamam İnci Hanım ağlayın rahatlarsınız.” Dedim ve sarıldım. Bana baktı sarıldı.
“Teşekkür ederim kızım.” Dedi bana bakarak. Daha sonra Kutay’a baktı. Ayağa kalktı ve Kutay’a sarıldı. Kutay ne olduğunu anlamamıştı. Ama o da sarıldı.
Kutay onları seviyordu belki ama affetmeyecekti. Çocukluğunu mahvetmişlerdi onun.
Bir şey fark ettim; ağlıyordum.
Ben normal şartlarda ağlamazdım. Koşarak tuvalete gittim. Yüzümü sildim. Aynaya baktım.
Şüphe ettirmemek için yanlarına geri döndüm.
“Ne oldu güzelim?” diye sordu Kutay.
“Hiç, tuvalete gittim.” Dedim.
“Tamam canım.” Dedi.
“Ben çıkıyorum hastaneden. Annemlere haber vereyim.” Dedim.
Büyük ihtimal Kutay anlamıştı. Ben fazla mı duygusallaşmıştım? Ben giderken peşimden geliyordu. Adımlarımı hızlandırmadım. Yanıma geldi. Dışarı çıkmıştık.
“Alara?” dedi. “Ne oldu güzelim?”
“Yok, ben de anlamadım. Duygusallaştım bir an. Herhalde baba acım vardı diye.” Dedim.
“Tamam güzelim. Ben sana haber vereceğim. Akşam gelirim ben de. Sen ekip evine geç sonra olur mu? Ya da istersen ben seni alır götürürüm. Gel bırakayım seni.” Dedi.
“Yok giderim ben.”
“Tamam güzelim. Dikkat et.” Dedi.
Gülümsedim ve taksi çağırdım.
-
Anahtarımı çantamdan çıkardım. Kapıyı açtım. Annem ve ablam dizi izliyordu.
“Alara’m?” dedi ablam. “Hoş geldin kuzum.” Dedi.
“Hoş buldum abla.”
“Siz tatilde değil miydiniz?” dedi annem.
“Yok anne, tatildeydik ama Kutay’ın babası. Kalp krizi geçirmiş.” Dedim.
“Ne?” dedi ablam ve annem aynı anda.
“Hazırlanın biz de bir görelim.”
“Yok anne. İnci Hanım ziyaretçi istemiyor.” Dedim.
“Arayalım.” Dediler.
“Anne rahatsız etmeyin şimdi.” Dedim.
“Tamam kızım.”
Biz konuşurken kapı çaldı. Koşarak kapıyı açtım.
“Esma teyze?” dedim. Oğluyla beraber gelmişti.
“Merhaba kuzum. Seni evde bulamıyoruz ki gelelim.” Dedi.
“Buyurun geçin içeri.”
Oğlu elindeki çiçeği bana verdi. Gülümsedim.
Of yine mi bunlar? Bir dakika. Esma teyze beni istemeye gelmiş olmasın?
“Esma abla? Beklemiyorduk sizi. Hoş geldiniz.” Dedi annem. “Kızım kahve yapıver.” Dedi banan.
Mutfağa gittim. Telefonumu çıkardım. Kutay’ı aradım.
“Siyah Tilkim?”
“Kutay.”
“Efendim güzelim.”
“Esma teyzeyi hatırlıyor musun?”
“Evet.”
“Sanırım gerçekten beni istemeye geldiler.” Dedi.
“Ne?” dedi gülerken.
“Kutay kurtar beni. Annemlerden de habersiz gelmişler.”
“Tamam geliyorum.” Dedi.
Kahveleri yapıyordum. Ben nasıl bir duruma düştüm? Üstelik benden iki yaş büyük olarak gösterdiği oğlu kırk yaşında gibi duruyordu.
Kahveleri yaptım ve tepsiye koydum. Bu sırada Kutay geldi. Kapıyı yavaşça açtım. Fısıldayarak konuşuyordum.
“Kutay, kurtar beni.”
“Tamam ben içeri geçiyorum.” Dedi.
İçeriden sesler geliyordu.
“Hoş geldin oğlum.” Dedi Esma teyze.
Bu sırada ben de içeri girdim. Kahveleri verdim.
Kutay’ı süzdüler. “Bunu da benim kıza alayım.” Diye söyleniyordu.
“E, kahveler de geldiğine göre konuya gireyim.” Dedi Esma teyze. “Allah’ın emri peygamberin kavliyle kızınız Alara’yı oğluma istiyorum.” Dedi.
Kutay ve ben gülmeye başladık.
“Esma teyze, ben evliyim. Bu beyefendi de benim eşim.” Dedim.
“Ne? Sen bekar değil misin? Kusuruma bakmayın evladım"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |