
Bölüm: 6
02.06.1997
Yazarın Anlatımıyla
İlsu, defterini hızla karıştırırken bir yandan da diğerlerine bakıyordu. Kalemini tekrardan eline alıp kâğıdına önemli şeylerden yazmaya devam etti. Başını kâğıttan kaldırmadan diğerlerine seslendi. “Çabuk olun! Az kaldı.”
Baha, Peyda’ya bir cümleyi gösteriyordu. “Ya sakin biraz! Gereksize çok kaçmadan yazın şunu.”
Hep beraber sınav için kopya hazırlıyorlardı. İkinci dönemin son yazılılarındaydılar. Tarih sınavları bugündü ve bu onlar için ayrı bir stresti. Diğerlerinin aksine Baha sayısalda çok iyiydi fakat eşit ağırlığı seçmişti. Sözeli, idare eder durumdaydı.
“Lozan Barış Antlaşması’nı bulamıyorum, çıldıracağım!”
İlsu başını Aktan’a çevirdi. Acayip strese girmişti. Kendi ders kitabından hemen sayfayı bulmaya çalıştı ve bulduğunda Aktan’a söyledi. Zil çaldığında Baha sıkıntıyla arkadaşlarına baktı. “Yalnız benim bu dersten kalmamam lazım. Ailemle aram baya git gelli. Bu dersten geçeceğime onlara söz verdim.”
“Kopyayı yetiştirebildiniz mi,” diye sordu Aktan sıkıntıyla. Baha hafifçe başını salladı. Peyda ofladı. “Bende hâlâ eksikler var! Sınavda ne yapacağım hiç bilmiyorum. Ağlayacağım şimdi.”
İlsu elini Peyda’nın eline uzattı. “Ya, sakin olsana sen. Sınavda yan yana otururuz zaten, ben sana kopya veririm.”
“Sınav iyi geçerse söz, herkese bir şey ısmarlayacağım,” dedi Aktan. İlsu gülümseyerek diğerlerine baktığında Peyda’nın yüzü asıktı. Sınıflarındaki çoğu kişi onlar gibi kopya hazırlamıştı. Kimse yakalanmazsa yüksek not alabilirlerdi.
Az sonra sınıfa öğretmen girdiğinde şanslarına tarih hocası gelmişti. Peyda sıkıntıyla ayağını yere vururken, İlsu oldukça rahat hissediyordu. Sınavda çıkacağını düşündüğü her şeyin kopyasını hazırlamıştı.
“Hayır, anlamıyorum. Niye sınava çalışmazsın ki,” diyerek söylenmeye başladı Peyda. Sınava dair hiç umudu yoktu. Kalemini dişlemeye başlayacağı sırada önüne konulan kâğıtla irkildi. Hoca ona kısa bir bakış atıp kâğıtları dağıtmaya devam etti. İsmini yazmak için öne eğildiğinde, İlsu’nun parmağı önündeki kâğıdın ilk sorusunun üzerinde gezindi.
“Cevap C. Kopyaları hazırlarken ister istemez bir şeyler ezberledim.”
Peyda hafifçe başını sallayıp İlsu’nun söylediği şıkkı işaretledi. Onun söylediği cevaba güveniyordu. Zaten güvenmekten başka çaresi de yoktu.
Son soruyu da işaretlediklerinde sadece iki boş soruları vardı. Kopyalar oldukça işlerine yaramıştı fakat tüm sorular için yeterli olmamıştı. İlsu başını hafifçe arkaya çevirip Baha ve Aktan’a baktı. Biriyle göz teması kurup cevapları sorması gerekiyordu. Peyda ise soruları defalarca kez okuyup bir sonuca varmaya çalışıyordu.
Baha, ensesini kaşırken başını kaldırdı ve direkt olarak İlsu ile göz göze geldi. İlsu derin bir nefes aldı. Hocayı kontrol ettikten hemen sonra tekrardan Baha’ya döndü ve eliyle “yedi” işaretini yaptı. Baha kâğıdını ters çevirip yedinci soruya göz gezdirdi. Ardından omzunu bilmiyorum anlamında silktiğinde; İlsu diğer boş sorusuna baktı. Bu sefer parmakları on bir sayısını gösteriyordu. Baha kendi kâğıdına baktıktan sonra göz ucuyla Aktan’ın kâğıdına baktı ve tekrar İlsu’ya döndü. Dudaklarını “A” şeklinde oynattığında İlsu şıkkı işaretledi ve Peyda’yı hafifçe dürtüp şıkkı gösterdi.
Sınavları bittiğinde Aktan herkesten önce ayağa kalktı. “Nasıl geçti? Boş sorunuz var mı?”
Diğerleri de ayaklandığında İlsu başını salladı. “Sadece bir sorudan emin değilim. Onun dışında gayet iyiydi ya. Zaten Peyda’nın kâğıdıyla benimki aynıydı, muhtemelen sizinkiyle de aynı.”
“E hadi o zaman, söz verdiğim gibi ben ısmarlıyorum.”
Günümüz
Asel Miray Algın
Çiğdem’le beraber, adımlarımız merdivenlerden aşağıya inerken ona döndüm. “Her yıl bu etkinlik oluyor mu?”
Yüzündeki gülümseme iyice genişlemişti. Onun ne kadar heyecanlı hissettiğini tahmin edebiliyordum. Karşıya bakmaya devam ederken sorumu yanıtsız bırakmadı. “Evet, ama sadece 12. sınıflar için bu etkinlik yapılıyor. Bir nevi kafa dağıtmak için işte,” diyerek son basamakları indi. “Bu gidişle bize yer kalmayacak, hızlı ol!”
Başımı sallayıp ona ayak uydurduğumda, ara sıra birkaç yabancı yüzle göz göze geliyordum. Tüm bunları umursamayıp dikkatimi gireceğimiz salona verdim. Konferans salonuna… Nöbetçi öğrencilerden birisi sınıfımıza gelip film izleyeceğimizi söylemişti. Kolej müdürü, bunu kafa dağıtmamız ve kaynaşmamız için yaptığını söylüyordu. Sonuç ne olurdu bilmiyordum ama umarım ki eğlenebilirdik.
Konferans salonuna girdiğimizde koltukların yarısı neredeyse doluydu. Muhtemelen üçer sınıf şeklinde seçtikleri filmi izleyecektik. Etrafta kalabalıktan oluşan bir gürültü vardı fakat o kadarda rahatsız edici değildi. Bu benim için iyi bir şeydi çünkü gürültüyü pek sevdiğim söylenemezdi. Çiğdem omzuma hafifçe dokundu. “Sen bize bir yer kap. Ben hemen bir arkadaşımla konuşup geliyorum, tamam mı?”
Başımı salladığımda Çiğdem ön koltuklara doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştı. Çok vakit kaybetmeden arka koltuklara baktığımda Arel’i gördüm. Yanında birkaç kız daha vardı ve bir şeyler konuşuyorlardı. Ne konuştuklarını açıkçası içten içe merak ediyordum fakat bu durum beni pek ilgilendirmezdi. Arel kızlara gözünü devirip güldüğünde, Pamir artık her ne dediyse kızlarda gülmeye başladı.
Derin bir nefes alıp gözüme kestirdiğim koltuklara doğru ilerledim. Arellerin olduğu tarafa doğru yaklaştıkça; gürültünün arasından seslerini seçebilmeye başlamıştım. Kızlar birkaç film deneyimini anlatıyordu. Nedenini oldukça iyi biliyordum ve bu bile midemin bulanmasına sebep olmuştu. Onların üç sıra ilerisine oturup, Çiğdem’e bakınmaya başladığımda onunda beni aradığını fark ettim. Olduğum yerden ayağa kalkıp, elimi havaya kaldırmamla beni fark etti ve hızla yanıma geldi.
“Teşekkür ederim, yer tuttuğun için.”
Gülümseyerek yerime oturdum. “Bunun için teşekkür etmene gerek yok, ama yine de rica ederim.”
O da yanıma oturduğunda az önce tamamen yok saydığım Arel’in sesini, tekrardan duymaya başladım. “Belki başka zaman. Neyse artık, film başlamak üzere olmalı. Yerinize geçseniz iyi olur.”
Onlara doğru bakacaktım ki, bunu yapmama engel olan telefonuma gelen bildirim oldu; yeni bir gruba eklenmiştim.
“Çiğdem sizi ekledi.”
Başımı Çiğdem’e doğru çevirdiğimde yüzü hissetmiş gibi bana döndü. Telefonumun ekranını ona doğru çevirdim. Gözleri kısa bir süre telefonun ekranında oyalandıktan sonra tekrar bana döndü. “Sınıf grubumuz,” diye kısaca açıklama yaptı. “Ayrıca kusura bakma, bildirimden birinin sana mesaj attığını gördüm ve okumuş olabilirim.”
Telefonun ekranına tekrar baktığımda Aref’ten gelen bir mesajın olduğunu gördüm. “Ha, kardeşim yazmış.”
“Kardeşinin olduğunu bilmiyordum.” Kısa bir süre duraksadı. “Gerçi hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorum.”
“Okul çıkışı takılabiliriz aslında. Birbirimizi daha iyi tanımamız için bir fırsat.”
Çiğdem gülümseyerek başını salladı. “Çok iyi olur.”
Bende gülümsediğimde gruptan ardı ardına mesajlar gelmeye başlamıştı. Çiğdem’le beraber aynı anda telefonlarımıza döndük. WhatsApp’ı açtıktan sonra doğrudan gruba girdim.
0563786****: Bu kim?
0548513****: Harbi kimi aldınız? Çiğdem?
Arel Miran: Asel’i almış.
0563786****: Ha, yeni kız, tamam.
0542494****: Numaramı kaydedersin Asel. Pamir ben.
0563786****: Enis ben de.
Çiğdem: Şimdi teker teker yazmayın hepiniz. Zamanla kaydeder zaten.
Arel Miran: Susun iki dakika ya.
Başımı telefonumdan kaldırıp, arkama doğru baktığım sırada Arel ile göz göze geldik. Telefonunu cebine koyuyordu fakat gözleri benim üzerimdeydi. Ardından bakışlarım sağına kaydığında bu seferde Pamir’le göz göze gelmiştik. Kollarını göğsünde bağlayıp bana göz kırpınca, göz devirerek tekrardan Arel’e baktım fakat bu sefer bakışlarını benden kaçırmıştı. Önüme dönüp Aref’in yazdığı mesaja bakmak için tekrar telefonuma baktım.
“Sırf film izlemek için şu an 12. sınıf öğrencisi olmak istiyorum. Sınavlar çok korkutucu fakat ders matematik ve ben bir şey anlamıyorum! Miray, lütfen gel beni buradan kurtar!”
Gülümseyerek Aref’in mesajını yanıtlamaya başladım. Derste gizlice bana mesaj atmış olmalıydı. Eğer bildirimleri açıksa yakalanabilirdi fakat bu onun sorumsuzluğu olurdu. Benim herhangi bir suçum olmazdı.
“2 yıl sonra oturduğum yere oturursun Aref ve umarım telefonun sessizdedir. İyi dersler sanaaa.”
“Asel, bırak artık telefonunu, film başlıyor.”
Çiğdem’in sesini duymamla telefonumu kapatıp cebime koymam bir olmuştu. Perdeye projeksiyon cihazından film yansıtılıyordu ve film çoktan başlamıştı.
“Filmin ne olduğunu biliyor musun?”
Çiğdem başını salladı. “Evet. Az önce Uğur’la konuştuk ve filmin Mucize olduğunu söyledi. Daha önce duymuş muydun?”
“İzlemiştim diyelim biz ona ya.” Çiğdem gülünce bende gülümsedim ve filmi izlemeye başladım. Filmin sesinin yanı sıra, öğrencilerin konuşma sesi de duyuluyordu fakat bu filmi duymamıza engel olmadığı sürece pek sorun değildi.
Filmi yarılamış sayılırdık. Önümüzdeki kızlardan ikisi uyuya kalmıştı. Birkaç kişi kendi arasında konuşuyordu ve kalanlar da filmi izlemeye devam ediyordu. Dirseğimi koltuğun kenarına yaslayıp, çenemi avucumun içine yerleştirdiğimde telefonumdan gelen bildirim sesiyle irkildim. Pozisyonumu değiştirmeden telefonumu elime aldım ve gelen mesajın Arel’den olduğunu gördüm.
“Ayakkabının bağcığı çözülmüş, Asel.”
Başımı yere doğru eğdiğimde, sağ ayağımdaki ayakkabının bağcığının gerçektende çözülmüş olduğunu gördüm. Bağcıkları bağlamadan önce Arel’in mesajını cevapladım.
“Benim bağcıkların sorunu var sanırım. Durmadan çözülüveriyor işte.”
Telefonu kucağıma koyduktan sonra hızlıca yere doğru eğildim ve bağcıklarımı bağlamaya başladım. Bu sefer hiç olmadığı kadar sıkı bir düğüm atmıştım. Çözülmez diyemiyordum çünkü çözülebileceğini biliyordum. Tekrar doğrulduğumda hafifçe Arel’e doğru baktım. Gözleri telefonundan başka bir şeyde değildi. Ben de telefonuma baktığımda yeni bir mesaj yazdığını gördüm.
“Durgun gibisin?”
“Filmden dolayı sanırım.”
Mesaj anında mavi tik olunca az önce benim mesajıma bakıyor olduğunu anladım. Kısa bir süre çevrimiçi olarak kaldıktan sonra tekrar yazmaya başladı.
“Bu filmi seninle daha önce izlemiştik, hatırlıyor musun? Hatırlamıyor olabilirsin tabii, uzun zaman oldu çünkü.”
Cevap yazmak yerine tekrar Arel’e doğru baktığımda, bu sefer az öncekinin aksine onunla göz göze gelmiştik. Kahverengi gözleri bana bir cevap istediğini açıkça belli ediyordu. Merak ediyordu. Hafifçe tebessüm ettiğimde kısa bir süre daha yüzüme baktı ve başını tekrardan telefonuna indirdi. O bana bir mesaj daha yazarken, yüzümdeki tebessümle beraber onu izlemeye devam ettim. Bildirim sesi gelince yine telefonuma döndüm.
“Hatırlıyorsun yani?”
“Evet. Hatta filmi izlerken biz sizin evinizdeydik ve ailecek izlemeye karar vermiştik.”
“Evet, sonra da ben uyuya kalmıştım sanırım…”
“Ksdjskdjks evet ben de öyle.”
Parmağım gönderme tuşuna bastıktan hemen sonra, biri omzuma dokununca irkildim. Başımı arkama doğru çevirdiğimde üç kız bana doğru bakıyordu. Kaşlarımı çatmamla Çiğdem de ilk bana, sonrada kızlara döndü. Kızlardan sarı saçlı olan hafifçe gülümseyip söze girdi. “Asel sensin değil mi?”
Çiğdem’e hafifçe baktıktan sonra kıza dönüp başımı salladım. Memnuniyetle yanındaki kızlara baktıktan sonra devam etti. “Öncelikle ben Hüsra,” dediği sırada Çiğdem sözünü kesti. “Iy, o ne be?”
Gülmeye başladığımda Çiğdem bana baktı. “Haksız mıyım ama,” diye sorarken yüzünü buruşturdu. “Yemin ediyorum ilk defa böyle bir isim duydum. Bekle, anlamına bakacağım.” Çiğdem telefonuna yönelirken, kıza tekrar döndüm ve sinirle Çiğdem’e doğru baktığını gördüm. Dikkatini üstüme çekmek istediğim için “Ne diyecektin Hüsra,” diye sordum.
“Arel’le çocukluk arkadaşıymışsınız,” dediğinde derin bir nefes aldım. Şu an Arel’in buraya bakıp bakmadığını kızlar yüzünden göremiyordum ama oldukça merak ediyordum. “Sana onun hakkında birkaç şey sormak istiyorum bu yüzden.”
“Bana sormak yerine neden gidip Arel’e sormuyorsun?” Üçüne de baktım. “Beni şöyle şeylere dahil etmeyin.”
“Lafı uzatmadan cevap vereceksin işte.”
“Gidin başımdan ya.” Kızların devam etmesine fırsat vermeden önüme döndüğümde Çiğdem kolumu dürttü. “Kızın isminin anlamına bakayım dedim, herkes farklı bir şey demiş, kafam karıştı. Biri de anlamı yok diyor hatta. Ne düşünüyorlarmış ismini koyarken anlamadım.”
Hüsra’nın Çiğdem’e doğru yaklaştığını gördüğüm sırada hemen arkasında Arel’in olduğunu fark ettim. Hüsra’nın omzunu tutup, kendisine doğru çevirdiğinde bakışları bir ona birde bana kaydı. “Bir sorun mu var? Tam önümüzde duruyorsunuz ve bu şekilde filmi izlemek mümkün olmuyor.”
“Hayır, bir sorun yok,” diyerek bana baktı Hüsra. “Sadece Asel’e bir şey sormak için gelmiştim.”
Oflayarak Arel’e baktım. “Bu Hüsra,” dediğim sırada Çiğdem “isminin anlamı olmayan,” dedi ve hafifçe güldüm. “Gelip bana senin hakkında birkaç şey sormak istediğini söyledi.”
“Ah, öyle mi,” diyerek Hüsra’ya doğru döndü Arel. “Sorabilirsin tabii ki ama mümkünse bana sor.”
“Aslında zaten seninle konuşmak istiyordum fakat benimle bir türlü buluşmadığın için sormak mümkün olmadı, Arel. Mümkünse sen de buluşmaları iptal etme. Ayrıca şimdi düşündüm de, Asel’e sorsam bile cevaplayamazdı sanırım. Nasılsa artık yakın değilsiniz ve hakkındaki çoğu şeyi çoktan unutmuş olmalı.”
Bakışlarım hızla Hüsra’dan Arel’e kaydığında benim üzerimde olan bakışları Hüsra’ya döndü. “Yerine geç artık Hüsra. Buradakilere yeterince rahatsızlık verdin diye düşünüyorum.”
Hüsra’dan önce yanındaki kızlar uzaklaşmaya başlayınca, Hüsra da derin bir nefes alıp onları takip etti. Arel, onların arkasından kısa bir süre baktıktan sonra bana döndü ve “ben sana hatırlatırım,” dedi. “Tabii istersen.”
Gülümsedim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |