13. Bölüm

10.BÖLÜM

Zeynep Işıklar
zeynepisiklar

*Devin*

Arabada sessizce ilerliyorduk. Dışarıdan bakınca bu büyüklükte bir arabanın bu kadar sessiz olacağını belki düşünmezdiniz ama kesinlikle öyleydi. Sessizdi ve trafiğe takılmadığı kısacık anlarda yolun üzerinde yağ gibi akıyordu. Bir süredir yolları takip etmiyordum. Takip edilmememizi önlemek için bizi dolandırıyor muydu? Köprüden sonra tamamen kopmuştum.

Bu sessizliğe ihtiyacım olduğunu bildiği için mi sessizdi yoksa bana ne olduğu umurunda mı değildi, bilmiyordum. Asıl sorun, umursamasını isteyişimdi. Neden radyodan erken çıktığımı sormamıştı. Asık suratımla arabaya bindiğimde dönüp yüzüme sadece bir kez bakmış ve gergin adımlarla kendi yerine geçtikten sonra bir daha bana bakmamıştı. Bakmasını istiyordum. Görülmek istiyordum çünkü senelerdir tek bir kişinin bile gerçek beni görmediğini artık biliyordum. Bu arzu, beni acınası biri yapar mıydı? Umurumda olduğunu sanmıyordum.

Eymen hakkındaki gerçekler ortaya çıkana kadar yalnız olduğumun farkında bile değildim. Arkadaşlarım, ailem ve mutlu olduğunu düşündüğüm bir evlilikle birleştiğim, sevdiğim bir adam vardı. Beklentilerimi gerçekleştirmiştim. Hepsinin koca bir yalan olması kimin suçuydu? Bunun için kendimden başka kime kızabilirdim? Eymen’in hayatta olmasını dilerdim. Tüm acımı ondan çıkarabilmek için nefes alıyor olmasını her şeyden çok isterdim.

O kadına ve bana aynı zamanlarda dokunduğunu bilmek midemi bulandırıyordu. Bana sevgi sözcükleri söylerken onunla bir çocuk yapmayı planladığını bilmek canımı yakıyordu.

Bunları neden yaptığını anlayamıyordum. Çocuk yapmayı düşündüğün bir kadının nesi ona yetmemişti de beni de boktan hayatının içine sürüklemeyi seçmişti? Benden istediği neyi ona vermemiştim de sadece benimle olmak ona yetmemişti?

Giderek tutkusu azalan ve neredeyse bir iş gibi hissettiren sevişmelerimizi düşününce kusmak istiyordum. Beni çekici bulmadığını düşünmek aklıma bile gelmemişti. Başkası olabileceğini düşünmek dahi istememiştim. Kafası doluydu, yoğundu, çok çalışıyordu. Oysa sadece beni eskisi gibi çekici bulmuyordu. Karnımdaki bu yumrudan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum.

“Öldüğü için sevindiğimi söylemiştim ya,” diyerek sessizliği bozdum. “Böylelikle yüzleşmek zorunda kalmamıştım. Vazgeçtim. Eymen’le yüzleşmek isterdim. Kasıklarına sertçe bir tekme atmak ve onu acı içinde kıvranırken izlemek isterdim.”

Sinirle soludum.

“Orospu çocuğu,” dedim öfkeyle. “O kadınla çocuk yapmayı planlıyormuş, biliyor muydun? Yeterince yakından takip edip böyle bir hazırlık yaptıklarını görebilmiş miydin?” İçimde büyüyen öfkeyi kusabileceğim başka kimse yoktu. Ayrıca Karan, başından beri onu takip ediyorduysa zaten her şeyi biliyordu. “Benim için üzüldün mü? Bana acıdın mı? Zavallı Devin, kocası sikini ona buna daldırıyor, kadının dünyadan haberi yok, dedin mi? SÖYLESENE!” diye bağırdım. Gözlerim akıtmak istemediğim, nefret dolu gözyaşlarımla buğulanmıştı. “Söyle, Karan. Sadece o kadın mı vardı benden başka? Yoksa onlarcası mı?”

“Onlarcası,” derken sesi, öfke patlamamdan hiç etkilenmemiş gibi sakindi.

Hıçkırığımı yuttum. Dişlerimi sıkıp gözlerimi sıkıca yumdum. Onlarcası. Onlarcası vardı.

“İlaç kullanmama rağmen neden prezervatif kullanmaktan vazgeçmediğini anlamakta hep zorlanırdım,” dedim fısıltıyla. “Annesinin kendisine ilaçlara rağmen hamile kaldığını söylemişti. Hiçbir korumanın yüzde yüz etkili olmadığını anlatır dururdu. Hazır olduğumuz ana kadar dikkatli olmamız gerekiyordu.” Sonunda tutamadığım yaşlar akmaya başladı ve yüzümü ıslattı. Montumun koluyla yüzümü silerken dudaklarımı ısırarak, kopmak üzere olan hıçkırıklarımı bastırdım. “Beni olası hastalıklardan korumaya çalıştığı için ona bir teşekkür borçluyum herhalde.”

Arabanın durduğunu çok geç fark ettim. Karan önden indi. Arabanın etrafından dolanıp kapıma geldi, açtı ve bana uzandı. Elini tuttum. Tenindeki hafif pürüzleri hissedince ona baktım. Ne yaşamıştı da elleri bile yaralanmıştı?

Avucu neredeyse tüm elimi kaplıyordu. Parmakları sıkıca etrafına dolanmıştı. Sıcak ve güven vericiydi ama ben o kadar sinirliydim ki onu itmek ve ona bağırmak istiyordum.

Nasıl kandırıldığımı biliyordu. Belki de aylarca bizi izlemişti ama hiçbir şey yapmamıştı. Neden yapacaktı ki? İşi bu değildi. İşi neydi?

Elimi ondan kurtarmaya çalıştım, izin vermedi. “İçeri girene kadar sabret,” dedi, düşüncelerimi okumuş gibi.

Sabah olduğu gibi etrafı dikkatle inceleyerek yürümeye başladı. Böyle söylüyordum ama dışarıdan biri baksa onun tetikte olduğunu asla anlamazdı. Kendinden emin attığı her adımda dışarıya özgüven yayıyordu. Çok çekici bir adamdı. Dudağındaki yara izi olmasa ve onu daha yumuşak gösterecek tonlarda kıyafetler giyse, herkes ona yapışırdı. Kapkara saçları, gür ve uzun kirpikleri, dolgun dudakları ve hafif eğri, onu daha da seksi kılan burnuyla bakılası bir yüzü vardı. Gözlerinden bahsetmiyordum bile. O renk... Eşsiz bir mücevher gibiydi. Ama tüm bunların yanı sıra Karan, tıpkı adı gibi karanlığı üzerinde taşıyordu. Yara izinden ziyade gözlerindeki kayıp duygu, onun çekiciliğinin ötesinde bir hayata sahip olduğunu belli ediyordu. En azından ben bunu görebiliyordum.

Eve girdiğimizde sinirimin azaldığını fark edince homurdandım. Onunla el ele, beş dakikalık bir yürüyüşün etkisiydi bu.

Yine de, “Sen de suçlusun,” dedim içimdeki zehrin kalan son kısmını kusarak. “Beni korumak için yanımda olduğunu söylüyorsun ama bunu çok daha uzun zaman önce yapabilecek gücü zaten elinde tutuyormuşsun. Bana bir fotoğraf atabilirdin. Gözümü açmak için herhangi bir mesaj, bir işaret. Ama hayır, işin her neyse susup izlemeyi tercih ettin. Aldatılmama, kandırılmama göz yumdun. Sana güvenmiyorum, Karan ve burada seninle kalmak istemiyorum.”

Cevap vermesini beklemeden odama gittim. Çünkü bir yanım -çok güçlü bir yanım- onun yanında kalıp göğsüne sokulmak istiyordu. Sinirimi ondan çıkarmaya çalıştığım gibi tesellisini de bana yine onun sunmasını istiyordum.

***

Odama girince montumu üzerimden çıkarıp attım. Ne yapacağımı bilemeyerek etrafıma baktım. Eşyalarımı toplamalı, yeni bir Airbnb evi ayarlayıp gitmeliydim. Babamın adına bir yer tutabilirdim. Eminim anlayışla karşılardı. Sonra da ona olanların bir kısmını anlatırdım. Eymen’in katilini bulmama yardım ederdi. İntikam duygum aynı sıcaklığını korumuyordu belki ama karşılıksız kalmasını kabul edemeyecek kadar öfkeliydim. Hayatımın içine sıçmışlardı. Sonunda özgür kalmak için ne gerekiyorsa yapacaktım. Yine de babamla konuşmadan önce iyice düşünmem gerekiyordu. Aceleyle hareket edip onları da tehlikeye atamazdım.

Telefonumu çıkarıp sevdiğim müzik listelerinden birini açtım. Kıyafetlerim üzerimde yatağa uzandım. Ellerimi karnımın üzerine koyup gözlerimi kapadım ve çalan müziğe odaklandım. Önce Sweat Heat Lightning‘i dinledim. Sonra Ocie Elliot’un Take me Home’unu. Ardından Haux-Seaside, Parra for Cuva&Benjamin Amaru-Hold On.

Kapımın açıldığını ve odama birinin girdiğini fark etmemiştim, ta ki gözkapaklarımın üzerine bir gölge düşene kadar.

Gözlerimi açıp ona baktığımda gözlerine yerleşen binbir duyguyla karşılaştım. Buna hazır değildim.

“Suçluyum,” dedi. “Beni suçladığın şeylerin on kat daha kötüsünü yaptım, yapıyorum. Ben bir katilim, Devin ve nefes almayı hak etmeyen insanların son nefesini elimde tutuyorum. Katillerin, dolandırıcıların, tacizci ve tecavüzcülerin, teröristlerin... Hepsinin hayatının çöküşünü zevkle izledim. Ama bana en çok ne dokundu biliyor musun?” Kafasını iki yana sallarken boğuk, karanlık bir kahkaha attı. “Senin masumiyetin. Beş para etmez kocanın sana sahipken sürekli daha fazlasını arzuladığını görmeye tahammül edemedim. Sana dokunabildiğini bilmek... Siktir!” dedi sinirle. “Seninle sevişebiliyordu ama o bunu kirletti. Sana sahipti ama bunun değerini bilmedi.”

Yatağa çıktı. Bana doğru geldiğini görünce uzandığım yerde doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Karan şu anda ölümcül görünüyordu. Tehlikeli. Ama bir yandan da... Bilmiyordum. Tıpkı onun bana uzandığı gibi ona uzanmak istiyordum. Yatak örtüsünü kavrayıp sıktım. Bunu yapmamalıydım.

Parmakları yanağıma sürtündü. “Seninle sevişebildiğini bilmek... Buna dayanamıyordum. Al sana bir itiraf, onu öldürmek istedim. Eğer başkaları benden önce davranmasaydı, muhtemelen kocanın da son nefesi benim elimden olacaktı. Sana dokunmasına izin vermeye devam edemezdim.” Son cümlesi neredeyse bir fısıltıyı andırıyordu. Canı yanıyormuş gibi kısık ve pürüzlüydü. Burada neler oluyordu? “Çok az kalmıştı. Düşünüyordum. Plan yapıyordum.”

“Ne planı?” diye sordum ama beni duymadı.

Gözleri yüzümde gezerken, “Sana asla acımadım,” diyerek sözlerine devam etti. “Senin için üzülmedim. Yaşadığın her şeyin sorumlusu seni sevmekten başka hiçbir şey yapmaması gereken o şerefsizdi. Sadece... bundan daha fazlasını hak ettiğini biliyordum ve bunu sana vermeye kararlıydım.”

“Kocamı öldürerek...” diye mırıldandım.

Kalp atışlarım hızlandı. Yatak örtüsünü saran avuçlarım terliyordu. Dakikalar önce görülmek istediğimi söylerken arzuladığım tam olarak bu değildi belki ama Karan, beni görüyordu.

Parmakları yanağımdan boynuma doğru kaydı ve bir önceki gibi boynumu sıkıca kavradı. Vücudum dokunuşuyla uyandı. Biraz daha yaklaştı. Nefeslerimiz birbirine karışırken burnunu şakağımda gezdirdi. Titriyordum. Korkudan olduğunu düşünmek isterdim ama kendimi tanıyordum. Şu anda hissettiğim şeyin korkuyla hiçbir alakası yoktu. Hayatım boyunca bir kez bile hissetmediğim bir arzu kasıklarımda birikiyordu. Ne Eymen’den önce ne de Eymen’le... Bu bambaşkaydı.

“Senin için dünyayı yakarım, ptičica.

Çok güzel kokuyordu. Sedir ağacı olduğundan emindim artık. Bana o kadar yakındı ki aldığım her nefeste kokusunun detaylarını içime çekiyordum. Baharatlı notaları, hafif limon aromasını. Lezzetli bir yemek gibiydi. Sanırım inledim çünkü yanımdaki duruşu değişti, sertleşti. Parmakları boğazıma battı. Ondan sonra dudaklarını hissettim. Çenemden öptü. Yanaklarımdan. Kaşımın kenarından. Tam bir tur attı. Yüzümün öbür yanına da aynı ilgiyi gösterirken heyecandan nefesim kesildi. Bacaklarımın arası arzuyla ıslandı.

Çok zaman olmuştu. Ya da hiç olmamıştı.

“Karan...”

Adını mırıldandım. Ondan ne istiyordum? Acıma bir son vermesini mi? Yoksa beni zevkten uçurumlardan aşağı sürüklemesini mi? İkisini de yapabilecek güce sahip olduğunu biliyordum.

Ağzı dudağımın kenarında durdu. Burnu burnuma sürünüyor, nefesi yanaklarımı ısıtıyordu. Dünyam ondan ibaretti o anda. Beni öyle bir sarıp sarmalamıştı ki benim için inşa ettiği bir kafesin içinde gibiydim. Güvendeydim.

Şarkı değişti. Need It-Half Moon Run.

“Seni öpmeme izin verir misin, Devin?” diye sordu. Zaten neredeyse öpmek üzereydi. Bunu öyle çok istiyordum ki kelimeler boğazıma takıldı.

O bir katildi.

Kocamı yeni kaybetmiştim.

Onu tanımıyordum.

Ama kocamı da hiç tanıyamamıştım.

İki gün içinde bir adama böylesine şiddetli bir arzu duymam sağlıksızdı.

Ama hayatım boyunca bu duyguya yaklaşacak en ufak bir şey tatmamıştım.

Umurumda değildi. Onu istiyordum.

“Lütfen,” diye soludum.

Göğsünden gelen bir gümbürtü oldu. Vahşi bir hayvanın zincirlerinden salınması gibi. Boynumdaki tutuşunu hiç gevşetmedi. Aksine beni daha sıkı tutup kendine çekti. Dudaklarımız buluşmadan bir saniye önce gözlerini gördüm. O mücevher gibi parlayan kehribar gözleri şimdi dipsiz bir kuyu kadar karanlıktı. Arzuyla koyulaşmıştı.

Bana saldıracağını düşündüm. Tıpkı çıkardığı ses gibi dudaklarımı vahşice ele geçirmesini bekliyordum. Oysa o öyle yavaş yanaştı ki kalbim gelecek anın beklentisiyle atmayı durdurdu. Önce alt dudağımı sıcak dudaklarının arasına aldı. Yumuşacıktı. Sonra üst dudağımın tadına baktı ve bunu tekrar tekrar yaptı. Gözlerim, gözkapaklarımın ardında sulandı. Bir dokunuş ne kadar sert olabilirse o kadar sertti ama öpücüğü bana kendimi sadece değerli hissettirmişti.

Dili tereddütle ağzımın içine daldı, dilimle buluştu. İkimiz de sert bir soluk aldık. Ellerim sonunda ona uzandı. Yanaklarını kavradım. Sakalları avucuma battı ve onu öptüm. Varım yoğum ne varsa ortaya koydum. Dudaklarını kavradım, dilimi ağzının içinde gezdirdim ve onu tam da yara izinin üzerinden ısırdım.

Karan inledi ve bir an sonra üzerimdeydi. Devasaydı. Güçlüydü. Ve çok güzeldi. Boynumu bırakınca sızlandım ama elleri keşfe çıkınca zevkle mırıldandım. Öpücüğü derinleştirdi. Artık beni yemek istiyor gibiydi. Saniyeler önce tuttuğu kontrolünü sonunda kaybetmişti. Dudaklarımı dişlerken, sağ göğsümü kavrayıp sıktı. Homurdanıp üzerime daha çok abandı. Şimdi sertliğini bacağımda hissediyordum. Ah... O çok uzun ve kalındı. Yattığım yerde kayarken, bacaklarımı onun için açtım. Aleti bacaklarımın arasına güzelce yerleşti, kendini bana bastırdı.

Bacaklarımı beline doladığımda, “Siktir,” diye mırıldandı. “Siktir.”

O kadar hızlı uzaklaştı ki ona tutunan ellerim iki yanıma düştü.

“Ben...” derken gözleri üzerimde dolandı. Nasıl görünüyordum? Dudaklarım hafifçe sızlıyordu. Kızardığımdan emindim. Kendimi dağılmış hissediyordum. Ama en çok da yanıma dönmesini istiyordum. “Ben...” Özür mü dileyecekti? Eğer bunu yaparsa onu öldürürdüm ama beni şaşırttı. Dudakları hafif bir hüzünle kıvrıldı. Yara izinin gerildiği yer az önce dudaklarımın arasındaydı. Üzerimdeki ağırlığını hâlâ hissedebiliyordum. “Benim için henüz hazır değilsin,” dedi kararlı bir ses tonuyla.

“Ne?”

Benden uzak kalmakta zorlandığını açıkça göstererek yeniden yanıma geldi. İki eliyle yüzümü kavradı. Kafamı kendine doğru çekerken kaşımın kenarında seçtiği o noktayı yeniden öptü.

“Seninle seviştiğim zaman aklında o şerefsize ait tek bir düşünce bile olmayacak, Devin.” Dudağımın kenarını öptüğünde onu öpmek için uzandım ama geri çekildi. Beni reddediyordu. Sinirle ondan uzaklaşıp yatak başlığına yaslandım. “Senden bunu istemek için çok erken olduğunu biliyorum.”

Telefonumda Haux’un Touch şarkısı çalıyordu ve şu anki ruh halimi coşturmaktan başka bir işe yaramıyordu. Uzanıp müziği durdurdum.

“Git,” dedim Karan’a yüzüne bile bakmadan. “Bir daha da odama izinsiz girme.”

Tavrımın çocukça olduğunun farkındaydım ama umurumda değildi. Önce kendimi güvende ve arzulanır hissettirmiş, ardından da beni çıkardığı göklerden aşağı bırakmıştı. Şu anda az önce hissettiğim yoğun duyguların kaybıyla baş edebilecek kadar güçlü değildim.

“Ben seni aylardır tanıyorum, ptičica,” dedi sakince. Ona bakmama engel olamadım. Şimdi gözleri sıcak, yoğun ve leziz bir viski gibiydi. “Sense benim varlığımdan birkaç saattir haberdarsın ve beni hiç tanımıyorsun.”

“Burada beni zorla tutuyor sayılırsın. Bana hiçbir şey anlatmıyorsun. Tek bildiğim takipçi sapığın teki olduğun. Ah, bir de katilsin,” dedim sinirle. “Seni tanımadığımı söyleyemezsin!”

Güldü. Beklediğim son şey olduğu için karnım şokla kasıldı. Kahkahası duyulmaya değerdi. Çok güzeldi. “Az önce o takipçi sapığı öptün,” dedi gülmeye devam ederken. “Ve beni istiyorsun ama ben, senin her şeyini istiyorum. Bir kısmınla yetinemeyecek kadar derinlere daldım, güzelim.”

Uzanıp beni öpmesini beklemiyordum ama dudaklarımı yakaladı. Parmakları boynumda dolandı ama tutmadı. Dili ağzımın içinde dolaştı. Dudağımı emip dişleriyle hafifçe sıyırdı.

“Her şeyinle beni istediğin gün gelene kadar bir yere gitmeyeceğimi bilmen gerekiyor. Seni bırakabileceğimi düşünüyordum ama hayır. Bunu yapabileceğimi sanmıyorum.”

Dudaklarıma son kez yumuşacık bir öpücük kondurduktan sonra odamdan çıktı. Dediklerini sindirmeye çalışırken birkaç nefes aldım. Kafamı sikip atmıştı. Ne bok yiyeceğime dair en ufak bir fikrim yoktu. Beni bırakmayacak mıydı? Delirmiş olmalıydı!

Sinirle yanımdaki yastığı kapıya fırlattım, sonra da diğerini ama içimde kabaran öfkeyi bastırmaya yetmedi. Yorganı üzerime çekip kumaşı ağzıma tıkıp çığlık attım. Yine bir boka yaramadı.

Hayatımın içine sıçtığı için Allah Eymen’in umarım öteki tarafta belasını verirdi.

Karan’ın da...

 

***

Karan tabii ki de Devin'i bırakmayacak. Yoksa bırakacak mı? Bırakabilir mi? Sanırım bunu ilerleyen zamanlarda hepimiz göreceğiz. :D

Sizce nasıl gidiyoruz? Onlar için sadece birkaç gün geçmiş olabilir ama bana baya bir zaman geçmiş gibi geliyor. Bence birbirlerine yeterince ısındılar. :D

Bir sonraki bölümü de çok seviyorum ama 12. bölüm için şimdiden hazır olun diyorum. Fena bir şey gelecek. <3

Öptüm sizi. :*

 

Bölüm : 18.01.2025 18:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...