
*Devin*
*+18 sahneler içerir.
İstersen yapamayacağın hiçbir şey olmadığından eminim.
Sözlerini düşünmeye fırsat bulamadan sıcak dudakları arzuyla benimkileri ele geçirdi. İlk seferki gibi yumuşak ya da tereddütlü değildi. Talepkâr ve yoğundu. Dili ağzımın içine girdi. Benimkiyle küçük bir dansa tutuştu. Aramızdaki çekim o kadar kuvvetliydi ki birbirine temas eden tenimizden sanki elektrik akımları yayılıyordu. Dudaklarımı emiyor, yalıyor, dişlerini muazzam bir kışkırtmayla sürtüyordu.
Bu sırada çoktan ellerimi dolduran sigarayı ve viski bardağını almıştı ve ben, serbest kaldığım an onun yüzünü kavramıştım. Onu soludum, tattım ve giderek artan arzumun karnımda bir alev topuna dönüşmesine izin verdim.
Bu daha önce hissettiğim hiçbir şeye benzemiyordu. Karan, baştan sonra bir avcıydı. Hayatta kalmak için yaratılmıştı. Sözlerinin, bana karşı kimi zaman nazik ve düşünceli olan davranışlarının beni yanıltmasına asla izin vermemeliydim. Gözünü kırpmadan nefesimi kesecek güce sahipti.
Eli boğazıma uzandı, parmakları her zamanki gibi boynumun etrafına dolandı. Alt dudağımı dişleri arasında kıstırırken beni iterek balkonun pervazına yasladı. Soğuk havaya inat ısınan tenim tüylerimi ürpertiyordu. Yüzünü daha sıkı tuttum ve kendime daha çok çekerken kalçalarımı ona doğru ittim. Onu hissetmek istiyordum. Buna ihtiyacım vardı. Bir kez olsun düşüncesizce davranmaya, arzularımın peşinden koşmaya ve aramızdaki farklılıkları unutmaya ihtiyacım vardı.
Homurdanarak kendini bana bastırdığında inledim. Tıpkı ondan bekleyeceğim gibi uzun, kalın ve çok sertti. Dizlerini hafifçe kırıp bacaklarımın arasına yerleşti ve aletini olmasını istediğim yere yerleştirdi.
Sırılsıklamdım. Bunu itiraf etmekten belki utanmalıydım ama daha önce bu kadar yoğun bir arzu kimseye karşı hissetmemiştim. Karan, beni hiç beklemediğim şekillerde etkiliyordu. Seksi severdim ama şu anki açlığım bunla sınırlı değildi. Tüketmek ve tüketilmek istiyordum. Savaşmak ve tahrip edilmek istiyordum. Ele geçirmek ve ele geçirilip onun tüm karanlık arzularına boyun eğmek istiyordum.
“Karan...” diye sızlandım. “Bu... buna ihtiyacım var.”
“Siktir,” diye mırıldandı ağzıma doğru. Boğazımdaki tutuşundan vazgeçmeden diğer eli göğüslerimin yanından aşağı doğru kaydı. Kazağımı çekiştirip tenime dokunduğunda resmen tısladı. Eli o kadar büyüktü ki sutyenimin üzerinden avuçladığı dolgun ve arzuyla ağırlaşmış göğsüm parmaklarının arasında kayboldu.
“İnanılmazsın,” dedi boğuk bir sesle. “Mükemmelsin.” Belimi ve karnımı okşadı. Sırtıma uzanıp sutyeninin kopçasını açtı. Azalan baskıyla rahatlayıp ona daha çok yaslandım. Kendimi aletine sürtmemek için zor tutuyordum. Onu koltuğa itip üzerine çıkmak ve sığabileceğinden emin olmadığım uzunluğunu alabildiğim kadar içime alıp saniyeler içerisinde kendimden geçmek istiyordum.
Tanrım. Çok zaman olmuştu. O kadar boktan bir durumdaydım ki kendimi tatmin etmeyi dahi düşünmemiştim ama Karan hayatıma girdiğinden beri sınırda geziniyordum. Sürekli arzularımı bastırıyor, kendime bunun yapabileceğim en yanlış şey olduğunu söylüyordum.
“Bana güven, ptičica,” dedi. “Seni tatmin etmeme izin ver.”
Ah... Verecektim. Onu durdurmaya gücüm yoktu. İstemiyordum da zaten.
“Yap,” dedim. “Lütfen, Karan.”
Serbest kalan göğüslerime sürtünen avuçları meme uçlarımın acıyla sertleşmesine neden oldu. Sağ mememin ucunu parmaklarının arasında kıstırdı, çekiştirdi ve benden yüksek sesli bir inleme kazanana kadar her ikisine işkence etti.
Uzanıp dilini çenemde gezdirerek, “İşte, böyle,” diye fısıldadı. Daha önce kimse beni yalamamıştı. Bunun bu kadar erotik olabileceğini kim bilebilirdi? Zevkle titredim.
“Oynamayı bırak,” dedim zorlukla. Çenemden dudaklarıma doğru uzanan dudaklarının kıvrıldığını hissettim. Bana gülüyor muydu?
“Ama seninle oynamaktan daha çok istediğim hiçbir şey yok, Devin.”
Sonunda boynumdaki tutuşunu gevşetti. Parmaklarının tenimi sardığı her noktada dudakları ve diliyle kendine bir ziyafet çekti. Artık bana dokunabileceği iki eli vardı ve hiç vakit kaybetmeden keşfe çıktı. Avuçlarının içine güzelce yerleşen göğüslerimi yoğurdu, sıktı ve meme uçlarımla oynadı. Vajinam beklentiyle kasıldı.
Ellerim bir süre önce yüzünü terk etmişti. Ensesindeki saçları çekiştiriyor, omuzlarını kavrıyor, kollarına tutunuyordum. Onu bana dokunduğu ve beni tenine esir ettiği gibi ben de onu etkim altına almak istiyordum. Karşımdaki bu yenilmez görünen savaşçının dünyasını sarsmayı ve zevkten patlamasını istiyordum. Sağ elimle üzerindeki tişörtün eteğini çekiştirecekken hızla bileğimi kavradı. Tutuşu beklemediğim kadar sertti. Dudakları kulağıma uzanıp, “Dokunmak yok,” dedi. “Bu sadece senin için.”
Cevap vermeme fırsat vermeden ağzımı bir kez daha ele geçirdi. Bir eli sonunda istediğim o noktaya uzanıp eşofmanımın altından içeri girdi. Tereddüt etmedi. Avucuyla vajinamı sıkıca kavrayıp avuçladı. Haykırdım. Tırnaklarım omzuna battı. Ufacık bir dokunuşuyla beni alt üst etti ve bacaklarım titremeye başladı.
“Aç, güzelim. Benim için o güzel bacaklarını iyice aç.”
Sesi erotik bir rüyanın gerçekleşmesiydi. Boğuk, hırıltılı, yoğun, sıcak ve seksi.
Onu dinledim. Bacaklarımı iyice açıp balkonun pervazına daha çok yaslandım. Düşmemek için sıkıca ona tutunuyordum ama aslında istediğim tüm o dövmelerinde parmaklarımı gezdirmek ve sıcaklığını özümsemekti.
“Sana dokunmak istiyorum,” dedim. “İzin ver...”
“Şimdi olmaz,” derken sesinde tarif edemediğim bir duygu vardı. Çözmeye zamanım olmadı. Tangamı kenara itip iki parmağını birden içime ittiğinde bağırdım. Eline resmen akıyordum, bunu hissedebiliyordum.
“Siktir. Siktir, Devin. Sen... Siktir, çok ıslaksın.”
Bölük pörçük kelimelerinin arasında benimle vahşice öpüşmeye başladı. Birbirimize adeta saldırıyorduk. Parmakları içime girip çıkıyor, aletini bacağıma bastırıyor, dudaklarıyla beni tüketiyordu. Kendimi deliliğin sınırında hissediyordum ve henüz sadece çılgın bir ön sevişmenin içerisindeydik. Bu ön sevişme, yaşadığım tüm sekslerin ötesindeydi. Dizlerimin bağını kesiyor, beni hiç görmediğim yükseklikteki bir uçurumun kıyısına sürüklüyordu.
İçime üçüncü bir parmak daha ekleyerek beni acımasız bir zevkle esnetirken, baş parmağı klitorisime uzandı. Baskı o kadar lezzetliydi ki ağzının içine inledim.
“Lütfen,” dedim soluklarımın arasında. “Karan... İzin ver...”
Ne için izin istediğimi bile unutmuştum. Hâlâ ona dokunmak mı istiyordum yoksa bir an önce boşalıp, canımı yakacak kadar yoğun olan bu zevkten kurtulmak mı istiyordum?
Bacağıma sürtünen aleti, göğüslerimi yoğuran iri eli, içime girip çıkan uzun parmakları ve dudaklarımı ele geçiren ağzıyla tüketiliyordum. Kokusu üzerime sinmişti. Arzuyla koyulaşan gözlerinin rengini artık gözlerimi kapattığımda bile görebiliyordum. Benim yüksek sesli iniltilerime eşlik eden boğuk iniltileri kulağımda bir müzik gibiydi.
Beni kucaklamasını ve odasına taşımasını, önümüzdeki günler ve geceler boyunca oradan çıkmama izin vermemesini istiyordum.
Ona kapılmıştım ve her şeyi nasıl geriye sarabileceğimi bilmiyordum.
“Bırak, Devin,” dedi. “Tutuyorum seni.”
Soluk soluğa ve dağılmış durumdaydım. Klitorisimi okşamaya devam ediyordu. Islaklığım bacaklarıma akıyor, Karan içimde daha derinlere ulaşmayı deniyormuş gibi parmaklarını sertçe itiyordu.
“Parmaklarımın etrafında o kadar tatlı kasılıyorsun ki... Bir dahakine içinde olan dilim olacak. Söylesene, Devin. Tadına bakmama izin verir misin?” Dilini köprücük kemiğime bastırıp tenimi emdi ve kulağımın arkasına doğru yalayarak ilerledi. Kulak mememi dişlerinin arasına sıkıştırırken hızla aldığı arzuyla ısınan nefesi zihnimi bulandırdı. “Seni şimdi parmaklarımla yaptığım gibi dilimle de sikmeme izin verir misin?”
Bardağı taşıran son damla hangisiydi, bilmiyordum. Daha önce kimseden duymadığım edepsiz sözleri mi, o sırada içime sertçe sokup tuhaf bir hareketle içimde döndürdüğü parmakları mı, yoksa meme ucumu sertçe çekiştirip acıdan çığlık atmama neden olması mı? Hepsi birleşti ve dünyamı yerinden oynattı. Hiç yaşamadığım bir yoğunlukla boşaldım. Boşaldım, boşaldım. Sanki bitmek bilmiyordu ve aldığım zevk resmen acı veriyordu.
Bacaklarım beni taşıyamaz hale gelene kadar ona sıkıca tutundum.
Kulağıma harika olduğumu fısıldadı. Bana yine piçita, dedi. Küçük kuş. Kendimi taşıyabileceğimi görene kadar ona tutunmama izin verdi. Bir eli sırtımda, karnımda, göğüslerimin arasında gezmeye devam ediyordu. Öpücükleriyse her yerimdeydi.
Geri çekilirken, vajinamın içindeki parmaklarını da ağır ağır çekti. Sızlanarak gözlerimi yumdum. Çok hassastı ve hâlâ zevkle zonkluyordu.
Göz göze geldiğimizde karanlık bakışlarında kayboldum. Parmaklarını tek tek ağzına sokmasını izlerken, nefesim kesildi. Az önce içimde olan üç parmağını da emdi. Tenine yapışan, bana ait olan tüm o sıvıyı yaladı.
Siktir. Karnım bu görüntüyle kasıldı.
“Kesinlikle bir dahakine ağzıma boşalacaksın, ptičica,” dedi. “Ve ben son damlana kadar seni içeceğim.”
Kim böyle konuşurdu ki... Aklımı kaybediyor olmalıydım. Ne diyeceğimi bilemeyerek ona bakarken, kenara koyduğu bardağı aldı. İçinden bir yudum içip bana uzattı.
“Şimdi, gidip kendimi temizlemem lazım,” dediğinde bakışlarım pantolonuna kaydı. Tam ortasındaki ıslaklık neler olduğuna dair fazlasıyla kanıt oluşturuyordu. Sırf bana sürtünerek boşalmış mıydı? Yok artık!
Suratımda ne gördüyse güldü. Küçük, aşırı güzel ve sıcak bir kahkahaydı.
“Devin,” dedi gülümseyerek. “Sadece seni düşünerek ya da izleyerek bile saniyeler içerisinde boşalabilirim. Bana bunu yapıyorsun, hem de hiç çaba göstermeden.” Olanlara kendi de inanmakta güçlük çekiyormuş gibi kafasını iki yana sallarken hâlâ gülümsüyordu. “Ama söz veriyorum, gerektiğinde kendimi tutabilirim.”
Ağzım açık kaldı. Arkasını dönüp gidişini izlerken tek kelime bile edemedim. Zaten ne diyebilirdim ki? Teşekkür ederim mi?
Viski bardağıyla kanepeye resmen çöktüm. Bir dikişte kalanı bitirdim. Sehpaya boş bardağı bırakıp pakete uzandım ve bir sigara daha çıkarıp yaktım. İşte, şimdi olmuştu. Birden tutamadığım kahkahalarla sarsılıp kendimi tamamen kanepeye bıraktım. Tavanı seyrederken bir süre gülmeye ve sigarımı içmeye devam ettim. Uzun zaman sonra ilk defa rahatladığımı hissediyordum ve bu duyguyla ne yapacağımı bilmiyordum.
***
Karan, dün gece sinir krizi geçirip kahkahalarla güldüğümü duyduysa da belli etmemişti. Islak saçları ve mis gibi kokan vücuduyla banyodan çıktıktan sonra salona gelmiş, beni kucakladığı gibi banyoya taşımıştı. Sıcak bir duş alıp yatmamı söyledikten sonra gözlerime biraz fazla uzunca bakmış, sanki gitmek değil de banyoya benimle girmek istiyor gibi görünmüştü. Hayır, demezdim ama Karan kararı bana bırakmadan alnımdan öpmüş ve gitmişti. Gözlerimi açık tutmak için yorgunlukla savaşarak yıkanmış, saçlarımı kalan son enerjimle kuruttuktan sonra resmen ölü gibi uyumuştum.
Babamın aramasıyla uyandım. Sabahın geç saatleriydi. Bacaklarımın arası tatlı bir şekilde sızlıyor, dün gece yaşananları unutmama izin vermiyordu.
“Neredesin, sen?” diye sordu telefonumu açar açmaz.
“Ne oldu, baba?” diye sordum, sesindeki paniğe şaşırarak.
“Bana nerede olduğunu söyle.”
Ona yalan söyleyemezdim, kolayca anlardı. Gerçeği söylemeye de cesaretim yoktu. Benim için olduğundan daha fazla korkmasını istemiyordum.
“Bir arkadaşımın evinde.”
“Kim bu arkadaşın? Senin bir gün bile sorumsuz davrandığını görmedim. Laçin veya Deha’yla birlikte olduğunu söyleyip sakın beni kandırmaya çalışma. Az önce Mustafa’yla konuştum ve ikisinin de binada olduğunu biliyorum.”
“Mustafa Bey’le neden konuştun?”
“Pazartesi yaptığın programda aklının tamamen işte olmadığı belliydi. Kaygılandığı için adamı suçlayamazsın.”
Sinirlenmiş miydi yoksa kaygılanmış mıydı? Ne olursa olsun, haklıydı. Duygularımın beni yönetmesine izin vermiştim ama tıpkı son zamanlarda aldığım çoğu kararda olduğu gibi bu da umurumda değildi. Kocam ölmüştü. Beni aldatıyordu. Evimi adamlar basmıştı. Beni kurtardığını söyleyen bir diğer korkutucu adamlaysa aynı evde yaşamaya zorlanmıştım. Kimse bana normal davranmamı söyleyemezdi.
“Ben iyiyim, baba.”
“İyi olmadığını biliyorum ve bu sorun değil, kızım. Sadece ne olursa olsun bana gelmeni tercih ederim. Şimdi, söyle bana, neredesin?”
“Bir arkadaşımdayım. Güvendeyim, merak etme. Bir süre burada kalacağım ama sizi görmek için ayarlama da yapacağım, söz.”
“Şu anda kalkıp gelmemene ne sebep olabilir? Beni delirtme, Devin. Kapat telefonu görüntülü arıyorum,” dedikten sonra cevabımı bile beklemeden aramayı sonlandırdı.
Kapımın aralandığını fark edince kafamı kaldırıp baktım.
“Günaydın,” dedi kapı pervazına yaslanıp kollarını göğsünde kavuştururken. “Kötü bir sabah mı?”
“Babam delirmiş.”
“Ona öğleden sonra geleceğini söyle.”
Heyecanla yatakta doğruldum.
“Ciddi misin? Tehlikeli olmaz mı?”
“Olmamasını sağlamak işim değil mi?”
Telefonum Whatsapp’ten gelen bir çağrıyla titremeye başlayınca bana hafifçe kafasını sallayıp gitti.
“İyiyim dedim ya, neden yalan söyleyeyim?” diye sordum açar açmaz. Babamın dikkatli gözleri yüzümün her yanını inceledi.
“Neredesin?”
“Öğleden sonra eve gelirim, konuşuruz. Olur mu?”
Kaşlarını çattı ama onayladı. “Arkadaşını da getir,” dediğinde istemeden de olsa şaşkınlığımı belli ettim.
“Buna gerek olduğunu sanmıyorum.”
“Kendi evinde kalmıyorsun. Kiraladığın evde de kalmıyorsun. Her kimin yanındaysan bir şeyler döndüğü belli ve aklım hâlâ kızımı kör gözle olduğu yerde bırakamayacak kadar çalışıyor.”
“Geldiğimde konuşuruz, babacım. Beni korumak istediğini biliyorum.”
“Bundan emin olabilirsin,” dedikten sonra ona öpücük attım ve görüşmeyi sonlandırdık.
Karan’ı tabii ki babamın karşısına çıkaramazdım ve Karan’ın yalan söylemeyi tercih edecek biri olmadığından emindim. Beni takip ettiğini muhtemelen itiraf etmezdi ama evime birilerinin girdiğini söyleyebilirdi ve beni korumaya çalıştığını...
Yataktan kalkıp üzerime bir hırka, hızla soğumaya başlayan ayaklarıma da yumuşak çoraplarımı geçirdim. Tuvalete girip kendime çekidüzen verdikten sonra Karan’ı mutfakta buldum.
“Babam eve giderken arkadaşımı da yanımda götürmemi söyledi,” dedim, tepkisini merak ederek yüzüne baktım.
O kadar sakin ve kontrollü görünüyordu ki onun bu halini kıskandım. Çırptığı yumurtaları ısıttığı tavaya döktü. Ocağın altını kısıp vücudunu bana çevirirken elindekiler bıraktı.
“Sen ne dedin?”
“Buna gerek olmadığını söyledim. Bir şeyler döndüğünün farkında. Onu susturacak ama aynı zamanda rahatlatacak bir şeyler vermem lazım.”
Yaptığı işe dönmeden önce üst dudağındaki yaraya hafifçe dokundu. Ara sıra bunu yaptığını fark etmiştim. Genelde gözleri daha dalgın, düşüncelerinde kaybolmuş gibi göründüğünde yapıyordu.
“Eee?” dedim cevap vermeyince. “Ne söyleyeceğim?”
“Ona ne iş yaptığımdan bahsedemeyiz ve beni gördüğü gibi tamamen dürüst olmadığımızı anlar. Baban ismini kazanmak için aklını kullanmış biri, onu salak yerine koyamayız.”
Babamı tanıması beni şaşırtmamalıydı ama elimde değildi. Araştırmasının ne kadar derinlere indiğini merak ediyordum. Benim ve ailem hakkında neler biliyordu?
“Onları da mı takip ettin?”
“Hayır, etmedim ama Eymen’in çevresinde olan ve onların da çevresinde olan herkesi inceledim.”
Ocağın yanındaki tezgâha çıkıp oturdum. Kafamı dolap kapağına yaslarken sıkıntıyla iç çektim.
“Sahip olduğun bilgilerin miktarı gözümü korkutuyor.”
“Bilgi güçtür, Devin. Hata yapma ihtimalini azaltır.” Sesine ne zaman aşinalık kazanmaya başlamıştım? Çünkü şu anda onu dinlerken nedenini anlamlandıramadığım bir sakinlik üzerime çöküyordu. Onunla konuşmayı seviyordum. Kalın ve hafif çatallı sesinden çıkan her kelimeyi duymayı seviyordum. Adımı söyleyişini ve bana piçita demesini seviyordum. Onun yanında kendimi gerçekten küçük bir kuş gibi hissediyordum. Beni yakalamış ve sınırlarını kendi çizdiği bir kafesin içine kapatmıştı. Bana iyi bakıyordu ama yine de özgürlüğümü elimden almıştı. Hayatta kalmak için ona ihtiyaç duyuyordum ama kaçmak da istiyordum.
Acaba her şeyin sonunda, kafesinden kaçsa da geri dönen kuşlar gibi mi olacaktım? Ona geri dönmenin yollarını mı arayacaktım?
Bu mahkûmiyet ne kadar uzun sürerse benim için kaçış o kadar zorlaşacaktı.
“Peki, önerin ne? Babama ne kadarını anlatabilirim?”
“Beni görmesini istemiyorum. Şu an için bu hem gereksiz hem de tehlikeli. Ama ona seni korumak için yanında olan birini bulduğunu anlatabilirsin. İşe gidip gelirken ve diğer tüm zamanlarda asla yalnız kalmayacağına dair güvence verebilirsin. Seninle beraber bir arkadaşımı yollayabilirim. Babanın ona güvenmesi daha kolay olabilir.”
Ben o arkadaşın kim olduğunu soramadan konuşmaya devam etti. “Evine birilerinin girdiğinden haberinin olması neredeyse imkânsız. O yüzden bunun konusunu açma ama elinde Eymen’e ait tehlikeli bilgiler olduğunu ve sorun çözülene kadar bu şekilde hareket etmen gerektiğini söyleyebilirsin. Polisin işe karışmış olabileceğini söyle ama bunu yüksek sesle söyleme. Sizinkilerin evinde ses kayıt cihazı var mı diye kontrol etme zamanım olmadı.”
“Bizimkilerin evine girdin mi?”
“Hayır ama dışarıdan çevreyi araştırdığım zamanlar oldu. Ayrıca seni izlerken de birkaç defa orada bulundum.”
Dürüstlüğü karşısında huzursuzca kıpırdandım. Beni takip etmesini hiçbir zaman normal karşılayabileceğimi sanmıyordum. İş için Eymen’i takip etmiş olması başkaydı, geri kalan zamanlarda gözlerini üzerime dikmiş olması başkaydı. Bu hem tüylerimi ürpertiyor hem de... korunuyormuş gibi hissetmeme neden oluyordu.
Yumurtayı tavadan alıp iki tabağa böldü. “Çay koyabilir misin?” diye sorması neden kulağa fazla evcimen geliyordu? Bir katille evcilik oyunu mu oynuyordum?
Kafamı sallayarak onayladım ve iki ince, kulplu cam bardağa çayları koyup peşinden salona gittim. Masayı çoktan çeşit çeşit kahvaltılıklarla doldurmuştu. Bunu hangi ara yapmıştı?
“Sen yemeye başla, ben de seninle gelmesini istediğim arkadaşımı arayayım. Onunla kaldığını bile söyleyebilirsin sanırım.”
Odasına doğru giderken gözlerim onu bir süre takip etti. Üzerindeki siyah eşofmanla sıkı kıçı kendini bariz bir şekilde belli ediyordu. Üzerine yapışan uzun kollu siyah tişörtü, kaslarını ve geniş omuzlarını ortaya çıkarıyor, altında neler yattığını daha çok görmek istememe neden oluyordu.
Cebine soktuğu eli dün bacaklarımın arasında, parmakları vajinamın içindeydi. Tanrım! Kanım hızla ısındı. Sızlanarak sandalyeye çöktüm ve kızardığından emin olduğum sıcak yanaklarımı ellerimle örttüm. Bunu düşünmeyi bırakmalıydım. O an geçip gitmişti ve muhtemelen bir daha tekrarlanmayacaktı. Her ne kadar Karan, aksini iddia edip bir sonraki sefer bacaklarımın arasında ağzını kullanmak istediğini söylemiş ve bir sonraki sefer daha olacağını ima etmiş olsa da ona izin veremezdim.
Belki bugün babamla konuşur ve tüm bu sorunlar için daha iyi bir çözüm bulurdum. Böylece kafesime bağlanmadan özgürlüğüme kavuşurdum. Peki, neden bu düşünce olması gerektiği kadar rahatlatıcı gelmiyordu?
***
Yorum istiyorum. Hadi ama! Yazmayı o kadar özlüyorum ki keşke tüm gün bana kalsa ve ben durmaksızın yazsam. :D Tıpkı eski günlerdeki gibi. Tıpkı bekâr ve çocuksuz olduğum zamanlardaki gibi. :D ahahahaah
Ama şikayet etmiyorum çünkü her hafta bölüm yayınlayabilmek de güzel! :D
Aralarındaki yakınlaşma zamansal açıdan bakarsak hızlı olsa da daha gidecekleri baya bir yol var. Süreçleri sizi nasıl etkileyecek merak ediyorum.
Sıra geldi Devin'in babasını idare etmeye.
Bir aralarındaki ilişkiyi bir günlük hayatlarını okurken diğer yandan da Eymen'in katiline nasıl ulaşacağımızı ve Karan'ın işinin detaylarını okumaya devam edeceğiz.
Ah, bir de... 13. bölümde bu serinin başka bir ana karakteri ile tanışacaksınız. Onu bir sonraki bölüm anlarsınız ama ondan önce... Şimdiye kadar tahmin etmediyseniz... Bomba geliyor, hazır mısınız?
Erdem'in kendi kitabı olacak ve bu kitap MM olacak.
Evet, ne düşünüyorsunuz? :D
Haftaya görüşürüz. <3
Whatsapp kanalına gelirseniz eğer oradan paylaşımlarım artıyor olacak. Öptüm.!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.19k Okunma |
303 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |