
13.BÖLÜM
Devin
“Ona karşı gelmek iyi göt ister,” dedi Burçin. Dişi bir geyik olacak kadar güzel olduğu kesindi ama yine de asil görünen bir hayvana göre fazla... nasıl desem... havalıydı. Omuzlarına kadar uzanan sarı saçlarının iki yanında mavi tutamlar vardı. Tırnaklarını da yakın tonlarda mavi bir ojeyle boyamıştı. Her iki elinin üçer parmağına çeşitli altın yüzükler takmıştı. Belki de imitasyondu, bunu soramazdım ama içlerinden yalnızca bir tanesi taşlıydı. Detaylarını merak etsem de arkamı dönüp dik dik eline bakmak kabalık olurdu.
Mavi gözlerini çevreleyen sarı kirpiklerinin rengi o kadar açıktı ki, dikkatli bakmazsan görülmüyordu bile. Beyaz tenini makyajla renklendirmişti. Dolgun dudakları boyasız tek yeri olabilirdi. Burçin, gördüğüm en güzel ve değişik kadınlardan biriydi.
Ve az önce kurduğu cümleye kadar Karan’la nasıl tanışmış olabileceklerini merak ediyordum. Burçin’den arkadaşım diye bahsetmişti. Kıskanmıyordum, hayır. Nedenini bilmiyordum ama Karan’ın daha önce herhangi bir ilişkisi olduğu bir kadını benim yakınıma getirmeyeceğine güveniyordum. Aramızda bir şey olmasa bile böyle bir davranış sergilemek için keskin sınırları olan bir adama benziyordu.
Seni ağzıyla boşaltmak istiyor, diye düşündüm sanırım yüzüncü kez. ‘Ve ben son damlana kadar seni içeceğim’ demişti.
Offf... Isınan yanaklarımı serinletmek için cama doğru yasladım.
“Sende de iyi göt var, orası kesin,” diye konuşmaya devam etti Burçin. Gülüşü alaycı ve kendine güvenliydi. Karan’la rahatça konuşabildiğine göre bir şekilde yakın olmalılardı.
“Onu ben hallederim. Sana da bir şey demeyecek, merak etme.”
Burçin kahkaha attı. “Sanki umurumda,” dedi sırıtarak. “Onu kızdırmak hoşuma gidiyor.”
İsmini inatla söylemediklerine göre benim öğrenmemi istemiyorlardı. Bana güvenmedikleri için mi temkinli davranıyorlardı yoksa patronları olduğunu tahmin ettiğim adamı korudukları için mi, bilmiyordum. Önemli de değildi.
“Yanlış anlamayın ama babamın Burçin’e güveneceğini nereden çıkardın?”
Evden çıkıp Karan’ın yine farklı bir sokağa park ettiği arabaya binmiştik. Moda’da eski bir binanın önünde durduğumuzda Burçin apartmandan büyük bir enerjiyle çıkmış, karartılmış camlardan bizi göremeyecek olmasına rağmen neşeyle el sallayıp arka koltuğa tırmanmıştı.
Elini öne doğru uzatıp elimi sıkıca kavramış yine aynı neşeyle kendini tanıtmış, bana adımla hitap edip tanıştığına çok sevindiğini söylemişti. Karan ona ne anlatmıştı? Ne konuştularsa babamla tanışacağından haberi vardı ve beni büyük ölçüde tanıyordu.
Burçin, “Bana herkes güvenir,” diye cevap verdi.
“Babam tam olarak herkes sayılmaz. O çok detaycıdır.”
“Ben de ona istediği bir sürü detayı verebilirim.”
Ne güzel.
Peki, ya ben? Kendime onun kadar güvendiğimi söyleyemezdim.
“Anne ve babanla selamlaştıktan sonra hava çok güzel gibi bir bahaneyle babanı ya da ikisini birden orası sana kalmış, terasa çıkar. Ona polislere güvenmediğini ve elinde Eymen’e dair tehlikeli bilgiler olduğunu söyle. Bir koruma aradın ve bu araştırmaların seni Burçin’e götürdü. Onunla takılman dışarıdan daha az dikkat çeker, bu yüzden Burçin’i seçtin.”
“Erdem’e ne oldu?”
“Seni o manyaktan daha iyi korurum, güven bana.”
“Erdem mi manyak?” diye sordum şaşırarak.
Karan’ın dikiz aynasından Burçin’e sertçe baktığını ve bunun karşılığında Burçin’in omuz silktiğini gördüm.
“Hepimiz biraz öyle değil miyiz?”
“Bu bir cevap değil ve bunu sen de biliyorsun,” dedim sıkıntıyla. “Her neyse. Koruma olarak Burçin’i tuttum.”
“Evet ve bir süreliğine ev arkadaşı olacaksınız.”
“Biliyorsun,” dedi Burçin. Dudakları yine muzipçe kıvrılmıştı. “Gerçekten Devin’le ev arkadaşı olabilirim.”
Karan direksiyonu daha sert kavradı. Doğrudan bana bakmasa da beni gördüğünden emindim. Çünkü ben onun varlığının, her hareketinin, bakışının, aldığı nefeslerin farkındaydım.
“Durumu karmaşıklaştırmaya gerek yok,” diyerek kestirip attı.
“Sanki daha fazla karışabilirmiş gibi. Çizgiyi çoktan geçtin, asker çocuk.”
Karan, “Burçin!” diye bağırınca şaşırdım. Asker olduğunu bana söylememişti tabii ama neden söyleyecekti ki? Bana gerçek anlamda bir şeyler anlatıyor sayılmazdı. Ayrıca asker olduğunu neden saklamak istemişti?
“Sana elli metre öteden bakan biri asker olduğunu anlar. Devin’e sor. Sence de benzemiyor mu?”
“Ben onun MİT için çalıştığını düşünmüştüm ama evet,” diye kabul ettim. “Asker, polis ya da öyle bir şeyler olabilecek birine benziyor.”
Burçin’in kahkahası arabayı doldurdu. “MİT ha? Güzel olabilirdi ama biz ellerimizi kirletmeye onlardan daha hevesliyiz.”
“Kapa çeneni!” diye gürledi Karan. “Burçin, beni pişman etme. Sus artık.”
Burçin boyalı parmaklarını birleştirip dudaklarına fermuar çekiyormuş gibi yaptıktan sonra bana göz kırptı. Onunla en azından birkaç gün kalsam Karan’dan aylar boyunca elde edemeyeceğim çoğu bilgiyi edinebilirdim. Ayrıca aramızda yükselen çekimden de kaçmak için iyi bir bahane olurdu ama ben bu fikri ortaya atamadan annemlerin Ataşehir’deki evine geldik. Kapıdaki güvenliğe bizimkilerin kapı numarasını verdim ve saniyeler sonra içerideydik.
Arabadan indiğimizde Burçin’in karşısına geçtim. Benden bir karış kadar uzundu. Kotu ince ve düzgün bacaklarını sıkıca sarmıştı ve ayağındaki topuksuz botlarla deri ceketi onu daha da belalı gösteriyordu. Benim de göğüslerim fena sayılmazdı ama Burçin’in ki... eh, oldukça dolgun görünüyordu. O da bir katil miydi? Gerçekten? Yoksa başka işlere mi bakıyordu? Ellerini kirletmekten bahsettiğine göre geride bırakılmayı kabul etmeyecek biri olduğuna karar verdim.
“Babamın yanında kirli işlerden bahsetmek yok,” dedim gözlerine bakarak. Ben topraksam o dalgalı bir denizdi. Fırtınaya boyun eğmeyeceği ve deliliği elden bırakmayacağı bana bakarken neşeyle parlayan gözlerinden belliydi.
“Söz veriyorum.”
Karan arabadan inmedi. Camı açıp, “Bir saatiniz var,” dedikten sonra gitti.
“Söylesene, onunla aynı evde yaşamak nasıl bir işkence? Sürekli asık suratıyla günlerini cehenneme çevirmiyor mu? Bak, bizim Gölge Adam’la konuşabilirim. Senin olayın tam olarak ne bilmiyorum ama belki ikimizin takılmasına izin verir. Benimle kalmak istemez misin?”
Omzuyla benimkini dürtünce ona şaşırarak baktım. Ciddi miydi? Tanımadığım bir adamın evinde yaşamak zorunda kaldıktan sonra hiç de tutarlı görünmeyen bir kadının evinde yaşamaya geçmek isteyeceğimi mi düşünüyordu? Yani bildiğim tehlike bilmediğimden iyiydi, öyle değil mi? Ayrıca Karan’ın yanında kendimi güvende hissettiğimi kabul etmek zorundaydım.
“Karan’ın buna izin vereceğini sanmıyorum.”
Beni inceleyen gözleri bir aşağı bir yukarı hareket edip vücudum boyunca gezindi. Yüzümde durmaya karar verdiğinde uzun süre gözlerimin içine baktı. Bunu büyük bir dikkatle yaptı. Sanki yeterince odaklanırsa sakladığım bütün sırlara ulaşabileceğini düşünüyormuş gibiydi. Gözlerimi kaçırmamak için mücadele ettim. Karan’la aramızda geçenleri anlayabilir miydi?
Bir anda, “Açık açık onu sikebilirim ama seninle olmaz desene,” dedi sırıtarak.
“Oha!” diye bağırdım. Siktir! Gerçekten düşünce okuyabiliyor muydu? “Susman gerekiyor. Karan haklı, Burçin. Lütfen, biraz daha...”
“Sıkıcı mı olayım?”
“Normal? Sakin?”
“Sıkıcı.”
“Peki, öyle olsun. Biraz daha sıkıcı olabilir misin?” diye sordum umutla. Ve Karan, ben ve sikmek kelimelerini yan yana kullanma, lütfen.
“Denerim,” derken kulağa hiç de gerçek bir söz vermiş gibi gelmiyordu.
***
Annemin herkesi kolayca kabullenme gibi bir huyu vardı. Herkesi derken abartmıyordum.
Kendimi bildim bileli anneme düşmanca davranan teyzelerimi, bugün kapısına gelseler bağrına basardı. İki teyzem de annemden büyüktü. İkisi de yurtdışında yaşıyordu. İkisi de şartlar doğrultusunda okuyamamış ve eşleriyle birlikte biri Almanya’ya diğeri de Londra’ya göçmüştü. Ancak annem kalmış, anne ve babasına son nefeslerine kadar bakmış, çalışmak zorunda kaldığı için okuyamamış ama babamla tanıştıktan sonra ilk defa rahat bir nefes alıp hayatını yaşamaya başlamıştı. Annemi neden çekemediklerini ve ona neden sevilmeyen komşu çocuğu gibi davrandıklarını asla anlayamamıştım.
Ayrıca babaanneme de hâlâ katlanıyordu. Kadın ona hizmetçi gibi davranmasına rağmen ‘bu yaşa kadar böyle gelmiş, ben kimim ki onu değiştireceğim’ diyor ve iyilik timsali gibi davranmaya devam ediyordu.
Acaba Eymen’in yaptıklarını öğrense nasıl tepki verirdi? Ama anneme bunu yapacak değildim. Ölünün arkasından işleri daha fazla çirkinleştirmenin anlamı yoktu.
Annem yeni demlediği çayların yanında kurabiyelerle salona geldiğinde Burçin’e sanki benim en yakın arkadaşımmış ve senelerdir onu zaten tanıyormuş gibi sevgiyle baktı. Görünüşümüz gibi bakışlarımın da anneme benzeyip benzemediğini merak ettim. Onun gibi sevgi dolu bakabiliyor muydum? Özellikle de bugünlerde...
“Çikolatalı kurabiye sever misin bilemedim ama yine de koydum.”
“Kim çikolatalı kurabiye sevmez ki?” dedi Burçin hemen bir tanesine uzanıp koca bir ısırık almadan önce.
Babam kaşlarını çatmış bir ona bir bana bakıyordu. Babamla benzeyen tek yanımız burunlarımızdı. Annemin ki çok daha minikken babamla benim daha ince ve uzundu. Boyumun da biraz daha ona çekmesini isterdim. 1.65 yerine şöyle yetmiş, yetmiş beş güzel olabilirdi. Bir de babamın saçlarının en azından üçte biri artık kahverengi değil, beyazdı. Oysa annemin saçlarında bir tel bile beyaz yoktu. Ona çektiğimden emindim. Saçlarımız kuzgun gibi siyahtı.
Babam, annemin elinden çayı alırken sessizce teşekkür etti. İçine iki küp şeker atıp karıştırdıktan sonra ağzını yakacak kadar sıcak olmasına rağmen küçük bir yudum aldı.
Evde konuşacağımız her bir kelime bana sıkıntılı geldiği için korkarak, “Hava çok güzel, terasa çıkalım mı?” diye sordum. “Hem ben bir sigara içmek istiyorum.”
“Yine mi başladın?” diye sordu annem üzüldüğünü saklayamadan.
“Arada sırada anne, merak etme.”
Babam başka şeyler döndüğünü anlayıp itiraz etmeden ayağa kalktı. Telefonumu çıkarıp hepsine göstererek yanımdaki sehpaya bıraktım. Burçin beni taklit etmedi ama babamla annemin telefonlarını ceplerinden çıkarıp bıraktıklarını gördüm. Annem, babamın siyasi yönde ilerleyen gazeteciliği yüzünden bazı şeylere aşina olsa da bana kaşlarını çatarak bakmaktan kendini alamadı.
Hepimiz elimize çaylarla bir üst kata çıktık.
Bu site altı katlı ama geniş binalardan oluşuyordu. Bahçe ve üst katlar dubleksti. Terasa çıktığımızda oradaki büyük bahçe mobilyalarına oturduk. Annem sigara yakmamı bekler gibi bana baktı ama yanımda sigara bile yoktu. Ona hafifçe gülümsedim. Bu karmaşanın içinde olmalarını hiç istemezdim. Ve bu düşünce Eymen’e karşı öfkemi bir kez daha harladı.
Babam çayından ikinci yudumunu alır almaz, “İkiniz nasıl bir araya geldiniz?” diye sordu doğrudan. Onun gerçekten yeni bir arkadaşım olduğuna bir saniye için bile olsa inanmamıştı.
“Devin beni koruma olarak tuttu.”
Annem, “Ne?” diye resmen bağırdı. “Seni mi? Sen mi korumasın?”
Burçin annemin tepkisine içerlemiş gibi dudaklarını büktü. “Kızınızı koruyabilecek kadar güçlüyüm, söz veriyorum,” dedi.
“Ama sen çok tatlısın! Saçların, makyajın... Canım benim... Sen bir bebek gibisin.”
Burçin beyaz dişlerini ortaya çıkararak gülümsedi.
“Teşekkür ederim, Derya teyzeciğim. Devin’in güzelliğini nereden aldığı belli. O kuzguni siyah saçlar, benleriniz, duruşunuz falan hepsi sizden.”
Babam çayı bırakıp ayağa kalkınca otomatik olarak onunla ayaklandım.
“Baba...”
“Neler döndüğünü açık açık anlatacak mısınız?”
Burçin’e uzanıp susması için bacağını sıktım. Vay canına. Bacakları ciddi anlamda kaslıydı. Şaşırdığımı görünce sırıttı.
“Eymen bazı pis işlere bulaşmış. Güvenmemiz gereken bazı yerlere bir süre güvenemeyiz, baba. Ne yapacağıma karar verene kadar biraz desteğin iyi olacağına karar verdim.”
Burçin’e yan gözle bile bakmadan, “Eğer derdin korumaysa sana doğru düzgün bir ekip ayarlarım,” dedi babam. “Güvenilir polis de bulabilirim. Sorunun ne olduğunu anlatırsan doğru kişilere ulaşmanı sağlarım.”
“Bu noktada araya girmem lazım,” dedi Burçin. “Kendi işlerinizle ilgili güvendiğiniz polisler Eymen’in durumunda sizi her halükârda satabilir. Devin’in elindeki bilgiler sadece kişileri değil koca bir ekibi talan edebilecek güce sahip. Hâlâ Eymen’in katilini bulamadıkları gibi Devin’i bir kez olsun yakaladıkları şüphelilerle ilgili konuşmak için çağırmadılar. Normalde Devin’in başını didikleyip durmaları gerekirdi ama birileri belli ki bilerek işlerin yavaş ilerlemesini sağlıyor.”
“Yakaladıkları şüpheliler mi var?” diye sordum şaşırarak.
“İnan bana, ben onlara şüpheli bile demezdim. Göz boyuyorlar.”
“Bu kadar tehlikeli bir bilgiyi elinde tutuyorsan olman gereken yer benim yanım.” Burçin’e baktı. “Genç bir kızın koruması değil, Devin.”
“Övündüğüm için kendimi biraz suçlu hissediyorum ama hepinizi bir dakika içerisinde etkisiz hale getirebilirim.” Gözleri üzerimizde gezindikten sonra, “Şunu otuz saniye yapalım,” dedi gülerek.
Babamın omuzlarının gerildiğini fark ettim. Burçin’e daha dikkatle bakarken, “Şirketinin adı ne?” diye sordu.
Burçin de açıkça, “Önceden Delta Güvenlik için çalışıyordum ama Devin bana Armut üzerinden ulaştı.”
“Şu ev taşırken nakliyeci aradığımız site değil mi bu?” diye sordu annem. Armut mu? diye haykırmak istedim ama Burçin son derece ciddiydi. İfademi bozmadan durmakta aşırı zorlanırken sadece kafamı salladım.
“Evet, orada her türlü hizmeti satabiliyorsunuz. Devin, özellikle bir kadın aradığı için seçenekleri çok da fazla değildi. Özellikle beraber yaşamamız ikimiz için de daha mantıklı olacakken neredeyse hiç seçeneği yoktu da diyebiliriz.”
Babam kabullenmiş bir iç çekişle kalktığı sandalyeye yeniden oturunca ben de karşısına geçip oturdum.
“Tamam, öyle olsun,” dedi babam. “Size inandığımı varsayalım. Sorunu nasıl çözeceksiniz?”
“Hâlâ tanıdığım ve güvendiğim insanlar var. Bana biraz zaman verin, sırf Devin’i korumak için değil sorunu çözmek için de yardım edeceğim.”
“Bu bilgileri istiyorum, Devin,” dedi babam. Araştırmacı yanına dur demesi mümkün değildi. Tabii Burçin’in söylediklerini dikkate alıyormuş gibi de görünmüyordu. Eh, ondan hiç tanımadığı birine güvenmesini isteyemezdim. Ayrıca her ne kadar önyargılı biri olmasam da Burçin’e bakıp, onun birilerini dediği gibi ‘etkisiz hale getirme’ ihtimali olduğunu da düşünemiyordum.
“Veremem baba, yapamam. Sizin her şeyden uzak olmanızı istiyorum.”
Babamın yüzü, onda daha önce nadiren tanık olduğum bir sinirle kaplandı. “Ben de bir tane kızımın tüm bu boklardan uzak olmasını istiyorum,” dedi neredeyse bağırarak. “Neden emekli olduğumu sanıyorsun? Neden sokaklara düşmüyorum, Devin? Annen tehlikeleri bile bile benimle evlendi ama sen? Kızımı koruyamayacaksam ne anladım ben bu işten! Seni tehlikeye atacak en ufak bir işe burnumu sokmak istemediğim için geri çekildim. Şimdi, bana kalkmış o piçin yediği haltlar yüzünden kendine koruma tuttuğunu söylüyorsun!”
Babamın Eymen’den piç diye bahsetmesine sanırım söylediği her şeyden daha çok şaşırdım. Babam onu severdi. En azından ben öyle olduğunu sanıyordum. Ona her zaman saygıyla yaklaşır, tek kelime kötü söz söylemezdi. Sanırım beni tehlikeye attığını bilmek babam için yeterliydi. Yine de bu hızlı bir değişimdi.
“Ona ilk defa küfür ettin.”
“Seni tehlikeye attı!”
“Öldü baba.”
“Cehennemin dibine gitsin,” dedi sinirle. Annemin nefesini sertçe içine çektiğini duydum. Babamın gözleri anneme kaydı. Sonra da terastan hızla çıkıp gitti.
“Sen babana aldırma, kızım,” dedi annem her zamanki arabulucu yapısıyla. “Başına bir şey gelmesinden endişe ediyor ki haksız da sayılmaz. Nasıl bu karmaşasının içine girdin anlamıyorum.”
“Bilerek yapmadım, anne.”
“Biliyorum, biliyorum.” Uzanıp elimi tuttu. “Sen orta okula yeni başlamıştın, baban gazete binasının çıkışında dört kişinin saldırısına uğradı. Bıçakları vardı. Kullanamadılar ama fark etmezdi, onu sıkıştırmayı başarmışlardı. Siyasilerden birini eleştiren bir yazı yayınlamıştı. Daha ciddi işlerinden biri bile değildi.” Elimi tutan eli gerildi. “Korktuk. Ailemizin dağılması o kadar kolaydı ki, kendini bilmez insanların bir anlık düşüncesine bakıyordu. Biz de bir karar aldık. Sen her şeyden daha önemliydin ve bir sonraki saldırının ne zaman geleceğini asla bilemezdik.”
“Bunu nasıl bilmem? İnternette yazmıyor mu? Hiç görmedim,” dedim telaşla. “Ne oldu? Babama ne yaptılar?”
“Bir hafta hastanede kaldı. Sen iş için başka şehirde olduğunu sanıyordun. Okulunu izlemeye aldılar.” Gözleri dolunca elimi bırakıp yüzünü ovuşturdu. “İnan bana seni eve kapatmaktan daha çok istediğim bir şey yoktu. Baban hastanede kalmak zorunda olmasaydı muhtemelen onu İstanbul’dan gitmeye ikna edebilirdim ama bana başına diktiği polislere güvenmemi söyledi. Yine de okulunun karşısındaki kafede bekledim. Aylar boyunca, Devin. Korkudan ödüm kopuyordu.”
Babamın emekliye ayrılmasının sebebinin artık yorulduğu için olduğunu sanıyordum. Küçük bir çocuğa anlatılacak şeyler olmadığını biliyordum, yine de babamın hayatının tehlikede olduğu bir dönemi atlatmış olduğumuza inanamıyordum.
“Yine de bunca zaman nasıl karşıma çıkmaz?”
“Basına sızdırılan haberler kısa sürede unutuldu gitti. Baban birkaç ay sonra emekliliğini istedi. Özellikle aratmadığın sürece bulabileceğin bir şey değil.”
Buradan çıkınca ilk işim o habere bakmak olacaktı. “Saldırganlara ne oldu?” diye sordum. Sisteme güvenmediğimi fark edince gerildim. Bakışlarım Burçin’i buldu. Ne düşündüğümü anlamış gibi bana buruk bir gülümsemeyle baktı.
“Biri suçu üstlendi. Kısa süre içeride yattı. Hepsi bir miktar para ödedi ve konu kapandı.”
“Onların aynı şeyi bir daha yapmayacağına nasıl güvenebilirler? Parayla çözülecek şey mi ki bu? Kimin hakkında yazmıştı?”
“Önemi yok, kızım. Kimin hakkında yazarsa yazsın daima birileri düşüncelerine karşı çıkacaktı.” O adamların bugün nerede olduklarını ve bunca zaman ne yaptıklarını merak ettim. Karan öğrenebilirdi, değil mi? Merak ediyordum. Verilen ceza bir daha suç işlemelerine gerçekten engel olmuş muydu? “Onun neden korktuğunu anla. Eymen’in seni tehlikeye atması kabul edemeyeceği kadar düşüncesizce bir hareket.”
Ayağa kalktığımda benimle beraber ayaklandı ve bana sıkıca sarıldı. Anneme sokulup gözlerimi yumdum. Bana her zaman iyi geleceklerini biliyordum ama onları kendi karmaşamın içine ne olursa olsun sokamazdım.
“Onu anlıyorum,” dedim. “Ama bana güvenin. Kısa sürede her şeyi çözeceğim.”
“Bence sen de babana ve senin için neler yapabileceğine güven.”
Kafamın üstünü öptükten sonra beni bıraktı ve Burçin’e döndü. Burçin’in koluna uzan eli tereddütlü değildi. Onu kavrayıp şefkatle gülümserken, “Kendini korumayı öğrenmek zorunda kaldığın bir hayat yaşadığın için üzgünüm,” dedi. “Herkesin onun için savaşacak birilerine ihtiyacı vardır. Umarım sen de seninkini bulursun ama bizim burada olduğumuzu bil. Kızım için kendini ortaya koymanın karşılığını asla veremeyiz.”
Burçin’in şokla sarsıldığını gördüm. Mavi gözleri irileşti, vücudu annemin dokunuşundan ziyade sözlerinin ardından kaskatı kesildi. Zorla yutkunmasını izledim. Anneme cevap veremedi, zaten annem de cevap istemiyordu. Onu bırakıp bana dönüp gülümsedikten sonra babamın peşinden içeri girdi.
Burçin birkaç nefes boyunca sessizliğini korudu. Ardından bana baktı. “Şanslı sürtüğün tekisin, değil mi?” diye sordu. Sesi suçlayıcı değildi. Bir gerçeği dile getiriyordu.
“Evet,” diyerek kabul ettim. “Şanslı sürtüğün tekiyim ama kendi seçimlerimin boktan olmadığını kimse iddia edemez.”
Güldü. “Hadi, gel,” dedi koluma girerek. “Şerefsiz kocanın pisliklerini temizleyip bir an önce kendi arkadaşlığımız üzerinde yoğunlaşalım.”
Tüm bunlar bittikten sonra hayatımda yerleri olacağını hiç sanmıyordum. Birilerini korumaya, öldürmeye ya da her ne halt ediyorlarsa yapmaya döndüklerinde ben hayatlarının neresinde duruyor olabilirdim ki?
***
Söyleyin bakalım, Burçin'i sevdiniz mi? Aaaa daha neyini gördük de sevelim demeyin, nolur! :D
Ya Devin'in ailesini nasıl buldunuz?
Peki Devin'in çekincelerini anlıyor musunu? Bir süre sonra hem Devin'i hem de Karan'ı daha iyi anlayacaksınız diye umuyorum. Birden bire her şey oldu bittiye gelsin istemiyorum açıkçası. <3
Haftaya görüşürüz. :*
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.19k Okunma |
303 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |