20. Bölüm

17.BÖLÜM

Zeynep Işıklar
zeynepisiklar

*Devin*

Gecenin bir yarısı Karan’ın eve geldiğini duymuştum. Sanki yanı başımdaymış gibi onu hissetmiş ama uyanmayı başaramamıştım. Rüyadan rüyaya savrulmuş, sabah odaya güneş ışıkları vururken sersem gibi uyanmıştım. Saçlarım büyük bir karmaşa halindeydi. Terlemiştim. Yatağım, yorgan ve çarşafla savaşa girmişim gibi darmadağınıktı. Yeşil beyaz çizgileri o kadar kırışıktı ki değil birkaç gündür aylardır burada yatıyormuşum gibi duruyordu.

Ne gördüğümü hatırlamaya çalıştığımda aklıma güller ve dikenler, Karan’ın dinlediği o Boşnak türküsünün ezgileri, silah sesleri, kan, babamın korku dolu bakışları, Eymen’le yaşadığımız evden koşarak kaçışım geliyordu. Hepsi bölük pörçüktü ve nasıl bir bütün haline geldiklerini bilmiyordum. Sadece üzerime öyle bir ağırlık çökmüştü ki bundan bir an önce kurtulmak istiyordum.

Dün aldığım duşun hiçbir anlamı kalmadığı için yanıma birkaç kıyafet alıp odamdan çıktım. Karan odasında değildi ve kendime gelmeden önce onunla karşı karşıya gelmek istemiyordum. Banyoya girip kapısını kilitledikten sonra soyundum, duşa girip suyun sıcaklığını ayarladım. Tenim ürperirken kafamı fayansa yasladım. Sıcak suyun, dün akşamın vücudumda bıraktığı izlerle beraber aklım ve kalbimdeki karmaşayı da alıp götürmesini diledim. İçten içe kokusundan vazgeçmek istemediğim için ona ait olan duş jeline uzandım ve avcuma sıkarken kendime ikinci kere düşünmek için izin vermedim.

Dün Karan’la aramızda olanlar beklediğimden ve istediğimden çok daha fazlasıydı. Birbirimize büyük bir şiddetle kapılmış, açlıkla saldırmıştık. Onu tanımayı, bunu yaparken de rahatlatmayı o kadar çok istemiştim ki sonuçlarını zerre umursamamıştım. Haklıydı. Ona verebileceğim ne varsa vermiştim ve sonra bundan ölesiye korkmuştum. Ondan alabileceğim ne varsa almış ve arsızca daha fazlasını arzulamıştım.

Şimdi, ne yapacaktım? Beni kovalamasını istemiyordum ama yollarımızı ayıracağımız günü de ilk günkü gibi iple çekmiyordum. İki farklı dünyaya ait iki farklı insandık. Şartlar göz önünde bulundurulduğunda nasıl biz diye bir şey olabilirdi? Bunu yapamazdık.

Karan da er ya da geç gerçeklerin farkına varacaktı. Çok uzun zamandır beni izliyordu ve bence artık doğru düşünmeyi başaramıyordu. Yollarımızın ayrıldığı o gün geldiğinde ve birbirimizden uzak kaldığımızda aramızda olan ne varsa hepsinin geçici olduğunu, sağlıklı bir ilişkinin temellerini atmaya yetmeyeceğini görecekti.

Karan’a hayatım pahasına güveniyordum. Kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen beni korumak için her şeyi yapabileceğine inanıyordum. Çünkü Karan, buydu. Yaptığı işi çaresiz, zorda, yaralı gördüğü tüm o insanlara yardım etmek için yapıyordu. Bende onlardan biriydim; tehlikede ve çaresizdim. Sadece aramızdaki çizgiler bulanıklaşmıştı. Çok yakında aklını başına toplayacaktı. Kendimi daha fazla kaptırmamalıydım.

Durulanırken ev aramaya başlamaya karar verdim. Airbnb süresi ay sonunda bitecekti. Eymen’le yaşadığımız eve dönmek istemediğimden artık emindim. Orayı satacak ve yoluma bakacaktım. Evet, bu adımı atmak bana iyi gelecekti.

Kendimi daha özgüvenli ve kararlı hissederek banyoya getirdiğim krem rengi taytımla yakın tonlarda yumuşak kazağımı giydim. Ayağıma yün çoraplarımı geçirip saçlarımı taradım ve biraz kurutmaya çalıştım. Bugün çıkıp biraz alışveriş yapmak istiyordum. Yakında regl olacaktım ve ne pedim ne de tamponum kalmamıştı. Erdem’i başıma dikerse hızlıca işlerimi halledebilirdim ve bir de… sigara istiyordum. Dün akşam Karan evden çıktıktan sonra şansımı denemiş hem sigara paketimi hem de viski şişesini aramıştım ama ikisini de bulamamıştım. Bana böyle patronluk taslamasına izin verecek değildim.

Banyodan çıkınca kirli kıyafetlerimi odama taşıdım. Yükselmeye başlamış yığına bakınca çamaşır yıkamam gerektiğini fark ederek iç çektim. Karan’a da bir ihtiyacı olup olmadığını sormalı mıydım? Tüm bu ev işlerini nasıl hallediyordu? Ayrıca birini korumak için bile olsa bir eve hapsetmenin kuralları neydi? Evcilik oyununun karanlık bir versiyonuna benziyordu.

O anda ilk olmayabileceğim aklıma geldi ve bu düşünceyle karnımın kasıldığını hissettim. Buranın güvenli ev gibi bir şey olduğunu söylemişti. Korudukları her kişinin başında durup onlarla yaşıyor olabilirler miydi? Nedense bir anda içinde bulunduğumuz durum olduğundan daha absürt geldi ve Karan’ın bu veya başka bir evi, başka bir kadınla paylaşması düşüncesi huzursuzlukla kıpırdanmama neden oldu.

Bakışlarım boy aynasındaki yansımama takıldı, gözlerimin altının şiş ve koyu halkalarla kaplı olduğunu görünce duraksadım. Elim istemsizce makyaj çantama gitti ve yüzümü az da olsa toparlamak için kendimi kapatıcı, hafif bir allık, rimel ve dudak nemlendiricisi sürerken buldum. Bunu onun için yapmıyorsun, Devin, diye söylendim. Sadece daha iyi hissetmek istiyordum.

Bir kez daha aynaya bakmadan odadan çıkıp salona doğru ilerledim. İlk fark ettiğim televizyonun açık olduğuydu. Haber programındaki spikerin tekdüze bir sesle ama akışkan konuşması duyuluyordu. İçeri girdiğimde masanın kahvaltılıklarla dolu olduğunu gördüm. İki tabak da el değmemiş gibi görünüyordu.

Mutfaktan yayınlan kahve ve kızarmış ekmek kokusu gözlerimi yummama neden oldu. Sanki bir kez daha çocuktum. Kış olsa da evin içi sıcacıktı ve pazar sabahı olduğu için babam da evdeydi. Öğleden sonra planlanan gezi için heyecanlıydım ve karnım o kadar açtı ki gurultusunu herkes duyabiliyordu. Henüz hiçbir endişe taşımayan varlığımla mutlu ve huzurluydum.

Oysa bugün pazar değildi. Ailemle beraber değildim. Burası evim değildi. Burası Karan’ın bile evi değildi. Acaba normalde nerede yaşıyordu ve madem beni bırakmaya bu kadar niyeti yoktu, neden beni kendi evine götürmemişti? Sakladığı ne vardı? Ya da bana güvenmediği?

Başka bir ailesi olabileceğini düşündüğüm o bir anlık saniyede midem bulandı. Karan’ın bakışlarını üzerimde hissetsem de bu duygudan istediğim hızda kurtulmam mümkün olmadı. Hayır, Karan’ın başka bir kadınla bir ilişkisi olduğunu sanmıyordum. Dün bana içten içe aslında ne kadar yaralı olduğunu göstermişti ve bu yaralar kesinlikle sadece bedeninde değildi. Ama belki de bir çocuğu vardı ve beni onun yanında istemiyordu.

Peki, benim kalbim neden bu düşünceyle kırılıyordu? Bana hiçbir sözü ya da hiçbir borcu yoktu. Sıçayım böyle işin içine. Onu tanımıyordum bile.

“Günaydın,” dediğini duyunca olduğum yerde sıçradım. Ne zaman ayağa kalkmış ve yanıma kadar gelmişti?

Başım yere eğikti ve görüş alanıma ilk giren çıplak ayakları olmuştu. Büyük olduklarını kapıda yan yana duran ayakkabılarımıza baktığım anda anlamıştım tabii ama ilk defa çıplak görüyordum. Dün akşam onu soyarken çoraplarına sıra gelmemişti çünkü pantolonunu bile sadece dizlerine kadar indirebilmiştim. Nedense bu görüntü mahrem hissettirdi. Özelini ihlal ediyormuşum gibiydi.

Tanrım! Kafayı yiyordum. Bu sadece bir ayaktı! Kırk beş, belki kırk altı numaraydı. Ve o kadar düzgündü ki gözlerimi ayırmakta zorlanıyordum. Giderek kendimi aşıyordum. Bir erkeğin ayaklarından etkilenmek mi? Gerçekten durmam gerekiyordu.

Gözlerim ayaklarından yukarı, siyah eşofmanla kaplı bacaklarına doğru çıktı. Onu siyahtan başka bir renk giyerken görüp göremeyeceğimi merak ediyordum. Kaslı ve devasa bir yılan dövmesi olduğunu bildiğim bacaklarını geçip beline ulaştım. Vücudunu saran siyah tişörtü hayal gücüne pek fazla yer bırakmıyordu. Ve kolları... çıplaktı. İlk defa. Düşünmeden yara izleriyle ve daha çok dövmeyle kaplı olan sağ koluna uzandım. Gün ışığında onları görmenin etkisi bambaşkaydı. Şimdi kimi yerlerin yanmış gibi pürüzlü ve kusurlu olduğunu görebiliyordum. Renk farklılıkları vardı.

Ne oldu? diye sormak istedim. Bir yanım koşarak uzaklaşmak istese de diğer yanım yaşadığı her şeyi öğrenmek istiyordu. Yine de soramadım. Çok erkenmiş gibi geldi. Sanki duyacaklarıma henüz hazır değildim ve muhtemelen o da henüz anlatmaya hazır değildi.

“Ne oldu?” diye sormasını beklemediğim için şaşırdım. Elimi kolundan çekerek uzaklaştım.

“Ne olmuş?”

“Az önce kusacak gibi görünüyordun. Aklından en geçiyordu?”

Aramıza mesafe koyma ihtiyacıyla bir adım daha geri attım.

“Çocuğun var mı?” diye sordum gözlerine bakarak. Bunu bilmenin benim için neden bu kadar önemli olduğunu irdelemek istemiyordum. Neyi değiştirecekti?

Dudakları ilk önce gülmek istiyormuş gibi hafifçe kıvrıldı ama bunun uygunsuz olduğunu gözlerimde görebiliyormuş gibi kendini hemen toparladı. Ardından kaşları çatılırken bana çözmekte zorlandığı bir bulmacaymışım gibi bakmaya başladı.

“Çocuğum yok.” Bu kısacık cevap üzerimdeki ağırlığı alıp götürdü ve Karan da rahatladığım o anı gördü. “Neden bir çocuğum olduğunu düşündün?”

Utanarak bakışlarımı kaçırırken, “Önemi yok,” diye mırıldandım.

Hazırladığı sofraya geçip oturdum. Karan kaçmama müsaade edip mutfağa gitti ve elinde iki tane kupayla geri döndü. Benimkini bana uzatınca aldım, parmaklarımız birbirine sürttü ve yemin ederim, o anda ona dokunmaktan daha çok istediğim bir şey yoktu.

Onun aynı konuyu açmasına izin vermek yerine salona gelmeden önce düşündüğüm şeyi ortaya attım.

“Markete gitmem lazım. Erdem müsait mi diye soracağım.”

“Birbirinizde numaralarınızın olmasının tek sebebi acil durumlarda ulaşacak insan sayısını arttırmak. Markete birlikte gideriz.”

“Bunu istemiyorum.”

“Nedenmiş o?”

“Almak istediğim özel şeyler var belki, sana ne?”

“Hasta mı olacaksın? Bu yüzden mi bu kadar gerginsin?”

Bu Karan’dan duymayı beklediğim son cümle bile değildi. O kadar şaşırdım ki kahvemden aldığım yudum genzime kaçtı ve deli gibi öksürmeye başladım.

Bana olan bakışları yumuşadı ve dudakları onu inanılmaz çekici yapan bir gülümsemeyle kıvrıldı. Yara izi gerildi ve kendimi bir kez daha onu öpmek isterken buldum.

“Askerde kadın arkadaşlarımız da vardı, ptičica.” Bana bir bardak su uzattı. Küçük yudumlar alarak sakinleşirken, “Ayrıca annem beni doğru şekilde yetiştirdi,” dedi.

O bir katil, dedim zihnimden. O anlayışlı, anne terbiyesi almış, yaşadığı ve gördüğü şeylere rağmen şefkatli kalabilen, korumacı bir katil. Bu çok saçmaydı. Karan’ı kafamda ne zaman bir yere oturtmaya çalışsam onun hakkında yeni bir şey daha öğreniyordum ve bir kez daha her şey karman çorman oluyordu.

“Tamam, bravo sana. Yine de seninle tampon alışverişine çıkmayacağım.”

“Başka bir şansın yok.”

Ne dersem diyeyim ikna olmadı ve her şey oldukça normal bir şekilde ilerliyormuş gibi kahvaltısını bitirdi. Masayı beraber topladık ve ben salonda beklerken odasına gidip hazırlandı. Siyah sweatshirtü ve siyah cepli pantolonuyla döndüğünde ağzımın suyunu akıtacak kadar ateşli görünüyordu. Değil bir saniye, dakikalarca ona bakmak istesem de ayağa kalktım. Beni etkilediğini belli etmemek için yüzüne bakmadan yanından geçtim.

“Gidelim mi?”

“Gidelim,” derken sesindeki gülümsemeyi saklamaya zahmet bile etmedi. Beni yakalamıştı.

 

***

 

Eymen’le üç yıl boyunca evli kalmıştım. Bu kararı aldığımız gün Moda’daki evi tutmuştuk ve öldüğü güne kadar orayı yuvamız haline getirmiştik. Başlarda her şey hayal ettiğim gibiydi. Ortaklaşa karar verip aldığımız mobilyalar, evin her köşesini kaplayan ve mutluluğumuzu açıkça gözler önüne seren fotoğraflar, sık sık gelip giden ve masamızı dolduran arkadaşlar...

Ancak hatırlayamadığım bir noktada işler değişmiş olmalıydı. Eymen, arkadaşlarımızı, hatta ailemi çağırdığım yemekleri kaçırmaya başlamıştı. Hissettiğim utancı şimdi bile anımsayabiliyordum çünkü bu ihmaller o kadar sıklaşmıştı ki kimseyi çağırmaz olmuştum. Bir süre sonra baş başa yediğimiz yemekleri de aksatmaya başladı. Bir vardı bir yoktu, işi her zaman her şeyden önce geliyordu.

Üzgünüm, hayatım, müvekkilim yemek yemek istedi.

Bana onca para akıtan bir adama nasıl hayır dememi bekliyorsun?

Daha anlayışlı olamaz mısın?

O evin kredisini tek başına ödeyebileceğini mi sanıyorsun?

Babam okulu bitirdiğim zaman benimle bir konuşma yapmış ve bana bir ev alabileceklerini, senelerce kredi ödemek zorunda olmadığımı ve kesinlikle herhangi birine bağlı ya da bağımlı olmadığımı söylemişti. İçten içe babamın davranışını takdir etsem de bunu kabul etmemiştim çünkü Eymen’le her şeyin üstesinden gelebileceğimizi düşünüyordum. Ayrıca Eymen’e böyle bir teklifte bulunursam kırılacağından emindim.

Eymen, ne zaman kazandığı paradan ve hayat standartlarımızdan bahsedecek olsa sessiz kalmayı tercih ettim. Amacım onun egosuna saldırı düzenlemek değildi. Kendi başına bir şeyler başarmak istediğini biliyordum. Ailesi varlıklı insanlardı ve bir şekilde Eymen’in onların gölgesinden uzaklaşmak istediğini varsayıyordum. Ancak bu yolculuk onu benden uzaklaştırıyordu ve bunu benden başka kimsenin göremediğini düşünüyordum. Muhtemelen bir noktada ben de gözlerimi bu gerçeklere kapamıştım.

Evliliğimiz ilk yılını tamamladıktan sonra aslında bitmişti ve bunu kendime ancak şimdi itiraf edebiliyordum. Beraber yenmesi planlanan ama tek başıma sofrada kaldığım yemekler, yalnız uyuduğum geceler, yalnız uyandığım sabahlar, yok olan sohbetler, tekrarlanmayan romantik randevular, hep sözü edilen ama hiç çıkılmayan tatiller... En son ne zaman birlikte market alışverişine gittiğimizi dahi hatırlamıyordum. Kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan öte evde ne eksik ya da benim neye ihtiyacım var, sormazdı bile.

Sinirle dişlerimi sıktım. Bunu kendime neden yapmıştım? Bir şeylerin kafama dank etmesi için onu kaybetmemem mi gerekiyordu?

Karan, “İyi misin?” diye sorduğunda kendime geldim. Kafamı salladım. Markete yeni girmiştik ve ben boş boş etrafıma bakıyordum. Karan’la göz göze gelince kendimi aşırı tuhaf hissettim.

Bunun ilk nedeni Karan’ın her an tetikte olmasıydı. Arabadan inmeden önce beş dakika boyunca içinde beklemiştik ki onunla kapalı alanda kalmanın bana iyi gelmediğini kolaylıkla söyleyebilirdim. Yine de Karan, gelen geçen arabaları izleyip etrafı kolaçan ederken onun kokusunu solumuştum. Kokusunun bir önceki geceye ait anıları su yüzüne çıkarmasına izin vermiş, teninin tenimdeki hissini anımsayıp daha fazlasını arzularken bir an önce arabadan inmek için saniyeleri saymıştım.

İkinci nedense, Karan’ın kesinlikle buraya ait görünmemesiydi. O bir savaşçıydı ve bunu saklama gereksinimi duymadığı gibi istese bile başaramazdı. Sabahın erken saatleri olduğu için yoğunluk düşüktü ve var olan üç beş insanın da gözlerinin üzerimizde olduğu görebiliyordum.

Bir doksanlık boyu ve tehditkâr duruşunun yanı sıra o çok yakışıklıydı ve zavallı insanlar ona bir kez bakıyor, muhtemelen korkuyorlardı ama yine de kendilerini bir kez daha bakmaktan alıkoyamıyorlardı. Erkeksi güzelliği, viski rengi gözleri ve benim gölgemmiş gibi akışkan ve koruyucu hareket edişi, basit bir tampon alışverişi için oldukça fazlaydı.

Elime aldığım minik sepetin içine birkaç farklı boyda ped ve bir kutu tampon koyduktan sonra makyaj temizleme pamuğu ve kulak çubuğu da aldım. Atıştırmalık reyonunda kendimi kaybetmemek için sadece iki tane bitter çikolatalı gofretle bir paket cips alarak kendimi frenledim.

Karan’ın beni izlediğini biliyordum ama ona bakmak istemiyordum. Birkaç saat önce çıplak ayaklarını gördüğümde hissettiğim, sanki bir sınırı ihlal ediyormuşum duygusu hâlâ devam ediyordu. Bu daracık koridorlarda, deterjan kokularının içinde onunla yan yana durmanın da benzer bir hissiyatı vardı ve ben, sınırları nasıl da kolayca aştığımıza tanık olmak için bakışlarıyla buluşmak istemiyordum.

“Evde eksik olan ne var?” diye sordum normal davranmaya çalışarak.

“Hiçbir şey.”

“Günlerdir o evdeyiz ve her gün yemek hazırlıyorsun.”

“Önümüzdeki bir hafta daha yetecek kadar malzememiz var. Eğer bana nelere ihtiyacın olduğunu söyleseydin onları da hallederdim.”

Ona cevap vermeden ilerlemeye devam ettim. Alkol reyonuna geldiğimde beni durdurmasını bekledim ama ben bir şişe viski alırken onun da kendine altılı biralardan aldığını görünce şaşırdım.

“Çalışırken içmediğini sanıyordum.”

Yanıma geldi ama bira şişelerini küçük sepetime koymadı. Uzanıp dağınık topuzumdan kaçan bir tutam saçımı kulağımın arkasına iterken, “Artık çalışmıyorum,” dedi. “Sen benim için hiç iş oldun mu, ondan da emin değilim.”

Neden donup kaldığımı bilmiyordum. Bana beni bırakmayacağını söylemiş olmasına rağmen her zaman bunun geçici bir süreç olduğunu düşünmeyi tercih ediyordum.

Korkuyorsun, dedim kendi kendime. Nasıl korkmazdım? Ona ya da bir başkasına bundan sonra koşulsuz bir şekilde güvenebileceğimi hiç sanmıyordum.

Ondan bir adım uzaklaşmak her zamankinden zordu. Arkamı dönüp kasaya doğru ilerledim ve kasiyer kızın Karan’ı süzmelerini görmezden gelip ondan bir paket de sigara istedim. Karan bana yine engel olmadı ve ödeme yapmama da izin vermeyip cüzdanından nakit para çıkardı. Yanımda asla nakit taşımazdım. Sanırım artık başlamam gerekiyordu.

“Beni bankaya götürür müsün?” diye sordum marketten çıkınca. “Sanırım kartla harcama yapmamı istemiyorsun?”

“Çok önemli değil ama dikkatli olmakta fayda var. Senin peşindeki insanların izimizi bu şekilde sürebileceklerinden şüpheliyim. Ayrıca yeteri kadar nakit paramız var.”

Senin yeteri kadar nakit paran var.”

“Neye ihtiyacın varsa hepsi senin.”

Onu duymazdan gelmek giderek zorlaşıyordu.

“Günlerdir üzerinden geçiniyor gibiyim,” diye itiraz ettim. “Hoşuma gitmiyor, Karan.”

“Benimle olmak senin tercihin değildi, o yüzden düşünme bunları.”

Sözlerinin altında yatan kırılganlığı kıçımdan uydurup uydurmadığımı merak ettim. Beni ne olursa olsun bırakmayacağını söylemesine rağmen beni, buna zorladığı için pişmanlık mı duyuyordu? Ve ben de onu rahatlatmak istiyordum. Her şey daha ne kadar çarpıklaşabilirdi?

Eve dönüş yolculuğumuz on dakika bile sürmedi. Bu sefer Eymen’le olan başarısız evliliğimizi düşünmemeyi başarabildim ama Karan’ı izlerken zihnimin ikisini kıyaslamasına da engel olamadım.

Görünüşleri daha farklı olamazdı. Güneşle yıkanmış kahverengi saçları, parlak yeşil gözleri ve sıcakkanlı gülüşüyle Eymen’in tipik bir iyi aile çocuğu karizması vardı. Karan ise... Ela gözlerinde arada sırada yakaladığım ışıltıyı saymazsak, gece gibi karanlık saçları ve o karanlığa ait olduğunu kanıtlamak istermiş gibi her daim simsiyah giyinişiyle, tehlike diye bağırdığını anlamak için metrelerce öteden bakmak bile yeterliydi.

Her ne kadar asıl tehlike Karan olsa da Eymen’in aksine trafikte anormal derecede saygılıydı. Kurallara uyuyor, karşıdan karşıya geçmek isteyen neredeyse herkese yol veriyordu. Bu Eymen’in asla yapmadığı bir şeydi. Onun daima acelesi vardı ve o hareket ederken tüm dünyanın onu beklemesini isterdi.

Karan, az önce marketten çıkarken ona doğru uzanan köpeğin kafasını okşamıştı. Duruşu ve bakışları tetikte olsa da sevgisini saklamamıştı. Çok basit bir hareketti. Bundan etkilenmek için daha önce davarlarla çıktığımı düşünebilirdiniz ama hayır, Eymen de kaba bir insan değildi. Sadece onun sevgisini ailesinden başka birine yönelttiğini hiç görmemiştim. Hayvanları severdi, yani sanırım... ama kucağına bir kedi aldığına tanık olduğumu hiç sanmıyordum ya da köpeklerin kafasını okşadığına.

Bunları düşünmem yanlış da olsa kendimi durduramıyordum. Karan’la bir geleceğim olmadığını biliyordum. Özellikle nasıl ve neden tanıştığımız düşünülürse...

Sadece uzun zamandan sonra ilk defa görüldüğümü hissediyordum ve Eymen’in beni uzunca bir süredir görmediğini fark ediyordum. Bu, istemesem de beni yaralıyordu. Hak etmediğimi biliyordum ve bu yüzden, yaşadıklarımı kabullenmekte zorlanıyordum.

Kollarımda ölmüştü. Kanı ellerime bulaşmıştı. Gözlerime son kez bakıp bana üzgün olduğunu söylemişti. Ne için üzgündü? Öldüğü için mi? Beni aldattığı için mi? Yoksa ölümünün ardından beni de boka batırdığını bildiği için mi? Şimdi dönüp bakıyordum da muhtemelen kendi ölümüne üzülüyordu. Beni düşündüğüne ya da önemsediğine dair inandığım, bildiğim, tutunduğum ne varsa hepsi yavaş yavaş yok oluyordu.

Açıkçası bir süredir aklımda ve kalbimde yer eden Eymen imajı giderek çatlıyor, bozulmalara uğruyordu ve ben bunu durdurup durduramayacağımı bilmiyordum.

Tüm bu düşüncelerin içerisinde gidip gelirken eve vardık. Karan sessizliğimi sorgulamadı ama sorgulayan bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

“Eymen’in katili kim, eskisi gibi umurumda mı emin değilim,” dedim alışveriş poşetlerini kapının yanına bırakırken. Karan’ın duraksadığını gördüm. Doğrulurken bakışlarımız buluştu ve orada anlayıştan başka gördüğüm hiçbir şey yoktu.

“Umurunda olmasa da hâlâ tehlikedesin. Bunu adaleti sağlamak için değil seni güvende tutmak için yapıyorum.”

Bunu biliyordum ve evimdeki üç adamı düşündükçe ona karşı minnetle doluyordum. Eğer Karan, o gün beni takip etmiyor olsaydı yerde yatan cansız beden onlara değil bana ait olabilirdi.

“Yılbaşından sonra uzak bir yere gidebilirim. Mustafa Bey’in bir daha izin vermek isteyeceğini sanmıyorum ama babam araya girerse bir şekilde kabul edecektir.”

“Sorun çözülene kadar uzaklaşman hiçbir şeyi değiştirmez. Hatta gidişin kaçış olarak algılanabilir ve bu da dikkatleri daha fazla üzerine çeker.”

Bir anda elini uzatıp belimi kavradı ve beni kendine çekti. Bunu o kadar beklemiyordum ki adımlarımı şaşırarak üzerine düştüm. Kaslı kollarına tutunurken, gülümseyerek yüzüme yaklaştı ve bir anda dudaklarımı aşırı tatlı ama bir o kadar da ateşli bir öpücükle esir aldı. Diliyle ağzımın içini doldurup tadımı alabildiği kadar almaya çalışırken bir eli boynumu diğeri belimi sıkıca kavramıştı. Kendimi beni uyandıran, vücudumu hayata döndüren, hiç olmadığım o güçlü ve karşı konulamaz bir kadın gibi hissettiren öpücüğüne teslim etmekte zorlanmadım. Kanım kaynadı, bacaklarımın arası bu azıcık temasla bile saniyeler içerisinde ıslandı. İnleyerek ona yaslandığımda bana eşlik etti ve arzusunun kanıtını karnıma bastırırken boğuk iniltisi ağzımın içini doldurdu. Beni bıraktığında sersemlemiş haldeydim.

“Bu akşam...” dediğinde devam etmesini beklemeden sözünü kestim. Onunla herhangi bir plan yapmak istemiyordum çünkü kendimi giderek kaptırdığımı görebiliyordum.

“Karan... hayır.”

“Benimle bir kadeh iç,” diyerek devam etti. “Balkonun önünde. Yağmur yağacakmış, onu izleriz ve bizim için bir müzik listesi yap, olur mu?”

Kalbimi avuçlarının içine aldığı anı kaçırmış mıydım? Çünkü tam da şu anda artık sadece bana ait değilmiş gibi hissediyordum.

“Tamam,” diye fısıldadım. Gülümsemesi öyle güzeldi ki o gidene kadar nefes almayı unuttuğumu fark ettim.

 

***

Eymen ölmemiş olsa onu bir güzel pataklardım diyenler burada mı? Ölmüş olmasına rağmen beni sinir etmeyi başarıyor. Ama birtanem Karan öyle mi? ONU ÇOK SEVİYORUM. :D

Nasıldı? Bölümü sevdiniz mi?

Bir sonraki bölümde Karan'la bir operasyona gidiyoruz ve bunun sonucunda bazı şeyler daha da köklü bir şekilde değişmeye başlayacak.

Haftaya görüşürüz. :*

Bölüm : 07.03.2025 19:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...