3. Bölüm

1.BÖLÜM

Zeynep Işıklar
zeynepisiklar

* Devin *

"Çıkarın beni!"

Sesim bağırmaktan kısılmıştı ama umurumda değildi. Buradan bir an önce çıkmak zorundaydım. Eymen'in bana ihtiyacı vardı.

"Size beni çıkarın dedim!"

Büyük bir hata yapıyorlardı.

"Kimse yok mu?" diye seslendim bir kez daha ama gelen giden olmadı.

Beni Eymen'in yanından çekip aldıklarına inanamıyordum. Bileklerime kelepçe takıp polis arabasının arkasına resmen tıkmışlardı. Bunu ne hakla yaparlardı?

Gözlerim şimdi serbest olan bileklerime indi. Oradan da parmak uçlarıma. Tenime yapışan kan izlerini görünce gözlerimi yumdum. O iyiydi. İyi olmak zorundaydı. Ambulansın geldiğini görmüştüm.

"Yeter artık!" diye bağırdım giderek çatlayan sesimle.

Boğazımdaki yumruyu yok etmek için masanın üzerine bıraktıkları şişe suya uzandım. Aldığım ilk yudumla öksürüp suyun bir kısmını etrafa sıçrattım.

Siktir! Suyu fırlatıp attım. Akmak için baskı uygulayan yaşlarım ağır ağır gözlerimden sızarken sandalyemden kalkıp masayı ittirdim.

"Hepiniz siktirin gidin! Beni burada tutmaya hakkınız yok!"

Avukat olan Eymen'di. Kuralları onun kadar iyi bilmiyordum ama hiçbir açıklama yapmadan beni burada tutamamaları gerekmez miydi?

"Çıkarın beni," dedim bu sefer güçsüzce.

Çığlıklar.

Kulaklarımdaki uğultunun sebebi bu muydu?

Silah sesleri.

Bam! Bam! Bam!

Bir, iki, tam üç kere.

Gücüm tükenince sandalyeme çöküp yüzümü ellerime gömdüm.

Zihnimde dönüp duran kendi çığlıklarımdı. Boğazım acıyordu, başım ağrıyordu.

Eymen!

Hayır!

"Lütfen!" dedim. "Lütfen, beni Eymen'e götürün."

Ne kadar zaman geçtiğinden emin değildim. İtelediğim masaya yaklaşıp kafamı sert yüzeyine yasladım ve zihnimin beni kurtarmasına izin verdim. Buradan çok uzakta, Eymen'le sevdiğimiz o sahil kasabasındaki otel odasına döndüm. Balayımıza. O anki neşeye ve huzura öyle çok ihtiyacım vardı ki o ana ait duygularımın bugünü ele geçirmesi için elimden geleni yaptım.

Aklım yerinde değildi. İyi değildim. Bunu fark edebilecek kadar kendimdeydim ama bir noktada uyumuş olmalıyım, kapı sesini duyduğumda sırtımdaki ağrıyla hızla doğruldum.

Susuzluktan ve çığlıklardan iyice kurumuş sesimle, "Eymen'e götürün beni," dedim. "Hadi." Ayağa kalktım. "Onun yanında olmam lazım. Bana ihtiyacı vardır."

Adamlardan biri kapının önünde duruyordu. İri göbeği ve uzun boyuyla çıkışı kapatıyordu. Diğeriyse masanın hemen karşısındaydı. Kısa, açık kahverengi saçları ve zayıf bedeniyle daha az korkutucu görünüyordu.

Zayıf olan, "Ev için arama emri çıktı," dedi. "Bu süre zarfında bir süre daha burada tutulacaksınız."

"Evimizi neden arıyorsunuz?" diye sorduğumda bana boş boş baktılar. "Bakın, ne bok yerseniz yiyin ama beni Eymen'e götürün. Başıma da birini dikin isterseniz, umurumda değil ama beni burada daha fazla tutamazsınız!"

Birbirlerine kısa bir an için baktıklarını gördüğümde iyice delirdim!

"Kafayı mı yediniz siz? Kocam nerede? Beni ona götürün!"

"Bakın," dedi biri bir elini masaya yaslayarak.

Elimi masaya vurup, "Siz bana bakın!" diye bağırdım. "Kocama götürün beni! Saatlerdir buradayım. O vuruldu. Bilmiyor musunuz? Bana ihtiyacı vardır!"

"Devin Hanım..."

Bir kez daha, "Beni Eymen'e götürün!" diye bağırdığımda gözlerim karardı. Masaya tutundum.

İri yarı olan öne çıkıp, "Kocan öldü," dediğinde dengemi sağlamaya çalışıyordum. "Hatırlamıyor musun?"

İrkildim. "Hayır," dedim. "Ölmedi."

Zayıf olan, "Devin," dedi yanıma gelirken, "Otur istersen."

"Hayır, ölmedi. Gördüm. Gözleri açıktı. Ambulans geldi."

"Öldüğünü biliyorsun."

"Hayır," dedim. Hayır, hayır, hayır...

"Devin, lütfen."

"Sus!" dedim ondan uzaklaşırken. "Sus."

Kulaklarımdaki uğultu geçmemişti. Başım dönüyordu. Onlardan uzaklaşırken sandalyeme takılıp tökezledim ama geri geri gitmeye devam ettim, ta ki sırtım soğuk duvara değene kadar.

İçlerinden birinin, üzgünüm, dediğini duydum.

Üzgün müydü?

Gülmek istedim. Benim taşak geçiyor olmalılardı.

"Hayır, ölmüş olamaz. Gördüm," dedim ama beni dinlediklerini sanmıyordum.

Biri önümde hafifçe eğildi.

"Sizi de sorgulamamız gerekecek ama öncelik eviniz. Kocanızın ikili oynadığını biliyor muydunuz? Bilgi sızdırdığını?"

"Sus," dedim. "Kapa çeneni! Ona hakaret etmene izin vermeyeceğim."

Kafasını sıkıntıyla iki yana salladıktan sonra zayıf olanın yanına gidip duyamadığım bir şeyler söyledi.

Öldü.

Onca kan...

Bakışlarım ellerime döndü.

Orospu çocukları. Ellerimi yıkamama bile izin vermemişler miydi?

Görüşüm bulanıklaştı.

"Merak etmeyin. Onu kimin öldürdüğünü bulacağız."

Öldü. Eymen öldü. Kocam öldü.

Biri beni boğuyordu. İki eliyle birden boğazıma var gücüyle sarılmış nefesimi kesiyor, tıpkı onun gibi beni de öldürüyordu.

"Neden Eymen?" diye sordum. "Neden?"

"Üzgünüm," dedi Eymen.

Üzgünüm mü? Ne için üzgündü?

"Devin," dedi iri olan. "Otur lütfen."

Gözlerimi bir daha açtığımda bembeyaz duvarlı, leş kokulu bir hastane odasındaydım. Dört gün geçmişti ve ben Eymen'i görememiştim. Gömmüşlerdi.

***

Buraya gelene kadar kendime bunu yapabileceğimi söylemiştim ama artık o kadar emin değildim. Bilerek güneşin batmasını beklemiştim. Karanlıkta, anıların beni kovalayamayacağına inanmıştım sanırım. Yanılmışım.

Geçtiğimiz üç yıl boyunca evim dediğim yerin karşısında, aklımı kaybedeceğimden korkarak dikiliyordum. Vücudum panikten titriyordu. Kasım ayının soğuğu, üzerimdeki ceketin içine ince ince sızıyordu ama buna rağmen soğuk terler döküyordum.

Henüz yüzümü apartmana çevirememiştim bile. Parkı saran mimoza ağaçlarının gölgesini izliyor, arabaların yarattığı, alışkın olduğum o uğultunun beni sakinleştirmesini bekliyordum.

Bu manzarayı seyrederek mevsimler geçirmiştim. Baharla canlanmış, kışla beraber tıpkı devasa ağaçlar gibi ruhumun da dinlenmesine izin vermiştim. Kuşların şarkılarını dinlemiş, insanların telaşını izlemiştim. Şimdiyse içimde en ufak bir neşe kırıntısı dahi kalmamıştı. Acıyla nefes alıyordum.

Arkamı dönmeden önce gözlerimi yumdum. Kaldırıma bakmayacaktım. Apartmana doğru ilerlemeli, hızlıca içeri girip işlerimi halletmeliydim.

Bakımsızlıktan zaman içerisinde boyası parçalanan, çirkin sıvası açığa çıkmış, eski binanın üçüncü katına hızla ilişti gözlerim.

Evim.

Balkonumu süsleyen çiçeklerin ne durumda olduğunu bu mesafeden görebilmem mümkün değildi. Karanlıktı ama yine de bir şekilde iyi durumda olmadıklarını biliyordum. Üç hafta geçmişti. Benim gibi onlar da günlerdir yalnızlardı. Kaç tane kayıp vardı?

Huzursuzlandım.

Eve girmeliydim. Eşyalarımı almalı sonra da son üç haftadır olduğu gibi annemlerin yanına dönmeliydim. Belki de bir otel bulurdum. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

Karşıya geçmeden önce yolu kontrol ettim. Hızlı adımlarla apartmanın girişine vardım. Kaldırıma bakmayacaktım. Kan hâlâ yerde miydi? Çoktan yıkamış olmamalılardı, değil mi? Burası işlek bir caddeydi. Bir sürü çoluk çocuk, hayvan gün içerisinde o kaldırımdan yürüyordu. Muhtemelen temizlemişlerdi. Keşke kolayca benim zihnimi de temizleyebilselerdi. Eymen'in kaldırımdaki görüntüsü hayatım boyunca gözümün önünden gitmeyecekti.

Çantamdan anahtarları çıkarırken titreyen ellerime aldırmamaya çalıştım. Yalnızca ellerim değil tüm vücudum titriyordu. Neyse ki anahtarlığı yere düşürmeden kapıyı açmayı başarabildim ve açar açmaz çamaşır suyuyla temizlenmiş o eski, rutubetli apartmanın kokusu yüzüme vurdu. Demir kapı arkamdan yüksek bir sesle kapandı. O ses binanın iç duvarlarında yankılandı. Titremem arttı. Daracık antrede kalakaldım. Avuç içlerim terliyor, göğsüm daralıyordu.

Açık gri beton merdivenlere, sağımda kalan çoğu boş ve bozuk kapaklı posta kutularına bakarken, Eymen'nin diyafondan çıkan cızırtılı sesi kısacık bir an için doldu kulaklarıma. "Hayatım..."

Boğazım yandı. Kusacaktım. Midem bulanıyordu.

Vazgeçmemek için acele adımlarla merdivenlere koşarken, ses çıkarmamaya özen gösterdim. Üç kat. Yapabilirdim. Önünden geçtiğim kapılara dikkat etmemeye çalıştım. Tırabzana elimi sürmedim. Her şey çok tazeydi ve benim en ufak bir anının içine çekilmeye gücüm yetmezdi. Tüm tetikleyiciler bir aradaydı. Görüyor, duyuyor, kokluyor, hissediyordum.

Üçüncü kat. Yedi numara.

Kapımızın önünde durduğumda paspasımızın yerinde durmadığını fark ettim. Çalmışlar mıydı? Eski, koyu kahve, çelik kapımızın üzerinde duran hoş geldiniz yazısı yamuk duruyordu. Düzeltmek için uzandım ama sonra vazgeçtim. Balayımızı geçirdiğimiz sahildeki stantların birinden almıştık. Dokunmak istemiyordum.

İçeri gir. Eşyalarını al. Çık.

Daraldım.

Anahtarlıktan doğru anahtarı seçip de kapı kilidine takana kadar kaç dakika geçmişti? Neyse ki o süre boyunca apartmana kimse girmedi. Birilerinin beni görmesini istemiyordum. Adım günlerce gazetelerde ve haberlerde yer almıştı. Bana onu sormalarına dayanamazdım. Verecek bir cevabım da yoktu.

Hadi, dedim kendime. Bitir şu işi.

Kapı iki defa kilitlenmişti. Polislerin kapı kilitleyeceğini düşünmezdim. Her zamanki gibi biraz sıkışmıştı. Kendime doğru çekip sonra ittim. İçeriye adım attığım anda evin havasızlığının yarattığı sevimsiz koku yüzüme vurdu. Nemli, tozlu ama yine de tanıdık.

Burnumun ucu sızlamaya başladığında yanağımın içini ısırdım. Toplanmak için on dakikaya ihtiyacım vardı. Nefesimi tutabilir miydim?

Mümkün olmadı tabii.

Şimdi kendi yansımamı gördüğüm aynanın karşısında ikimizi kolaylıkla hayal edebiliyordum. Eymen, atkımı boynuma dolayıp koca bir gülümsemeyle beni dinlerken, onun kravatını düzelttiğimi, her seferinde anahtarlığını portmantoda duran ahşap kâseye fırlattığını ve çoğunlukla ıskaladığını, ayakkabılarını bağlarken dilini dudaklarında gezdirdiğini...

Çok fazla anı vardı. Seneler süren, her yeni günü karşıladığım adamla, bu evin içerisinde sayısız anımız vardı. Birini yok saysam diğeri sarılıyordu boynuma. Boğuyordu beni, acısı da tatlısı da.

Tam burada, kapının önünde bana sarıldığı anlardan biri canlandı gözümde. Takım elbisesinin dokusunun parmak uçlarımda bıraktığı o kaygan hissi anımsadım. Yumruk oldu ellerim. Anahtarlar avucuma battı.

Titreyerek geriye bir adım attım. Bir adım daha.

Aynadaki yansımadan duvardaki çerçeveye takıldı gözüm. Görüşüm bulanıklaşmaya başladı. Gözlerimde biriken yaşları elimin tersiyle hızla sildim. Kim devasa fotoğrafını herkesin ilk göreceği o noktaya asardı ki? Mutluluğumuzu başkalarına ya da kendimize kanıtlamaya ihtiyacımız mı vardı?

Vardı, dedim içimden. Onun için vardı.

Eymen'i ve onun yanında mutlulukla gülümseyen kendimi görmeye tahammül edemedim. Yarı kapalı gözlerle üç, dört adım atıp parmak uçlarımda yükseldim. Çerçeveyi duvardan alıp ters çevirip yere bıraktım.

Evden çıkamadım. Dakikalar geçti. Hafifçe sallanan bedenimle olduğum yerde dikildim.

Bir süre sonra kendimi odamıza doğru giden koridorda ilerlerken buldum. Kapı yarı aralıktı. İçeride nasıl bir karmaşanın yer aldığını bilmiyordum. Salonun dağınıklığını görmüştüm. Polislerin arama yaparken özenli davranmadıklarından emindim. Göz ucuyla yatağımıza baktım. Üzerinde minik, beyaz çiçek desenleri olan mavi nevresimimizi görebiliyordum. Mavi onun için, çiçekler benim için.

Yapamadım. Daha fazla ilerleyemedim.

Eymen'e duyduğum aşkla hissettiğim nefret birbirine giriyordu. Gerçeklerle, kandırılmışlığım...

Ah Eymen...

Tüm vücudum hıçkırıklarla sarsıldı.

İstemiyordum. Bu evin içinden çıkacak hiçbir şeyi istemiyordum.

Bir kez daha düşünmeden, başka en ufak bir yere gözümün ucuyla bile bakmadan evden çıktım. Kapıyı kilitleyip koşar adımlarla merdivenlerden indim. Apartmanda başka bir kapının kapanma sesi yankılandı. Basamakları atladım. Daha hızlı koştum.

Binanın eski, ağır kapısını açmaya çalışırken anahtarlığı elimden düşürdüm.

Siktir!

Onu yerden apar topar alırken, kapıyı zorlukla açabildim. Soluk soluğa attım kendimi dışarı. Tereddüt etmedim. Beklemedim. Kafamı çevirip de kaldırama bakmadım ya da üçüncü katın terk edilmiş balkonuna.

Apartmanın ve evin içime sinen kokusundan kurtulabilmek için derin ve sık nefesler alarak uzaklaştım oradan.

Yürüdüm. Koştum. Yine de yeterince uzaklaşmayı başaramadım. Anılar da aynı hızla peşimden geliyordu. Amansız bir kovalamaca başladı. Geçtiğim her sokak, duyduğum her ses, aldığım her koku harladı duygularımı. Ne yaparsam yapayım kurtulamayacakmışım gibiydi bu acıdan.

Kalbimin tam ortasına yer etmişti.

***

Eymen'in ölmesine üzülen varsa aranızda birazcık daha beklesin. :D

Ve bir sonraki bölüm Karan'ın bakış açısından başlayacak. Onu seveceğinizden çok eminim ben çünkü ben çok seviyorum. <3<3<3<3<3<3

Alıntılar, reelsler, görseller ve niceleri için instagram sayfama beklerim. Whatsapp kanalı da açtım.

ıg / @zeynepisiklar

whatsapp / https://whatsapp.com/channel/0029Vaw4mXrBKfi1lWFOld13

 

Bölüm : 20.12.2024 19:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...