
*Karan*
Buluşma noktasına yürürken alacağım intikamı düşünerek Devin’in yanından uzaklaştığım için hissettiğim rahatsızlığı bastırmaya çalışıyordum. Onun Erdem’le radyo binasına güvenle girdiğini izledikten sonra orada daha fazla kalmamın bir anlamı kalmamıştı ve yapılacak yığınla iş vardı. Sahip olduğum her hücre bana geri dönmemi haykırsa da kendimi zorlamış ve oradan uzaklaşmıştım. Pars’ı kudurtmanın yollarını düşünmek az da olsa zihnimi oyalıyor, hareket etmemi kolaylaştırıyordu.
Beşiktaş’ın ara sokaklarından geçip bu saatte kapalı olan barın kapısından girdiğimde onların çoktan karanlıkta kalan arka köşeye yerleştiklerini gördüm. Birbirlerinden uzak duramıyorlarmış gibi yan yana oturmuşlar, birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Aralarında geçen sessiz konuşma her neyse, bu sırada önlerine konmuş olan kahve fincanlarının varlığını unutmuşlardı.
Bu hallerine kaç kere tanık olmuştum? Neler yaşamışlardı? Arada merak etsem de beni ilgilendirmediği için burnumu asla sokmamıştım. Ama şimdi... eh, Pars kendi kaşınmıştı.
Yanlarına varmama on adım kala Pars kafasını kaldırdı ve onlara doğru ilerleyişimi gördü; yüzümdeki ifadeyi de.
Karşılarına oturduğum gibi Burçin’e bakarak, “Yeni bir dövme istiyorum,” dedim.
Pars anında, “Hayır,” diye karşı çıktı. Burçin’in ona attığı sinirli bakışları umursamadan kafasını iki yana salladı. “Yeter, dostum. Git kendine başka birini bul.”
“Burçin’den başkasını istemiyorum.”
“Ne istersen, tatlım,” dedi Burçin bana en büyük gülümsemelerinden birini sunarak. “Aklında ne var?”
Göz ucuyla Pars’a bakarken gülümsememi bastırmak için yanağımın içini ısırdım. İt herif, kadının başka birine dokunması fikriyle gözü dönüyordu, üstelik Burçin de asla pes etmeyerek onun resmen canına okuyordu. O Devin’i öpüyorsa, benim de Burçin’in saatlerini çalacağımdan emin olabilirdi.
“Eve gelmen lazım. O kadar saat evden uzakta kalamam,” dedim sadece. Ne yaptıracağıma dair en ufak bir fikrimin olmamasının hiçbir önemi yoktu.
Pars, “Siktir git, Karan,” derken öfkeyle etrafa tükürükler saçtı. “Ne sikim istediğini bile bilmiyorsun, değil mi? Bok kafalı. Yok sana dövme falan. Bas git.”
“Kapa çeneni, ateşli çocuk. Sana soran olmadı,” dedi Burçin. Halinden memnun olduğunu görebiliyordum. O da Pars’ı delirtmeyi seviyordu. “Ne zaman istersen söyle, gelirim.”
“Hiçbir yere gitmiyorsun, hele onun orman evine hiç gitmiyorsun.”
“Sana soran olmadı.”
Bu daha başlangıçtı. Hayatı ona zindan etmeye kararlıydım. Bir dövme hiçbir şeydi.
“Yardımımızı istediğini hatırlatırım, Karan. Yanlış ata oynuyorsun.” Pars kuduruyordu ve bunu izlemesi aşırı keyifliydi.
“Bunu neden sorun yaptığını anlamıyorum. Neredeyse tüm dövmelerimi Burçin’in yaptığını bilmiyor musun? Hepsini tamamlaması saatler sürdü. Özellikle bacağımı sarıp kıçımdan yukarı çıkan yılan… Sen onu görmedin ama sanırım. Sahi Burçin, ne kadar sürdü?”
Burçin kahkahasını serbest bırakmamak için altdudağını dişlerken, “Uzun... çok uzun saatler. Kocaman bir adamsın, Karan,” dedi sesinde saklı tutmakta zorlandığı alayla.
Burçin, onunla tanıştığım ilk gün, bugün olduğu kadından çok daha yaralıydı. Daha doğrusu henüz o yaraları nasıl saklayacağını henüz keşfetmemişti. Çok daha kırılgan, çok daha savunmasız görünüyordu. Gücü, tıpkı Devin gibi içinden geliyor, kimi zaman köze dönse de küllerinden yeniden doğmak için canla başla çırpınıyordu. Onu görüyordum ve eğer bir kardeşim olsaydı, tıpkı onu seveceğim gibi Burçin’i seviyordum. Pars da bunu içten içe biliyordu ama çürümüş beyni yeterli kontrolü sağlayamıyordu.
“Ağzına sıçayım senin,” diye bağırdı Pars ve yerinden kalkıp hızla bana uzandı. Sol elini savuştururken sağ eli boğazımı kavradı. Vücudum, tutmaya devam edemediğim bir kahkahayla sarsılırken, boynumu saran bileğini kavrayıp uyguladığım baskıyla çevirdim. Onu itmek yerine masanın üzerinden kendime doğru çekip kulağına yaklaştım.
“Bir daha Devin’e dokun bakalım. Dene beni, siktiğimin kedisi.”
“Senin amına...”
“Yeter,” diye bağırdı Burçin. Pars’ı benden uzaklaştırdığını hissedince onu bıraktım. Gözleri öfkeyle yanıyordu. Rahatlayarak sırıttım. İstediğimi almıştım. Şimdilik.
***
“Eymen’in müvekkillerinden bir bok çıkmadı,” dedi Burçin sakinleştikten birkaç dakika sonra. “Aydemir o adamları Devin’in evine tamamen kör gözle yollamış gibi görünüyor ama şimdi gergin çünkü kapısına iki iri poşet bıraktın.”
“Temizlik ekibi bıraktı,” dedim. Bunu yapmalarını tabii ki ben istemiştim. Devin’e bulaşmamaları gerektiğini bilmeleri gerekiyordu, tıpkı götünü kollaması gerektiğini bildiği gibi çünkü çok yakında onun için de harekete geçecektim.
“Ne demek istediğimi biliyorsun. Şansını denedi ve eline iki ceset geçti. Daha fazla irdelemeye başlayacaktır.”
“Bir sonraki poşet onunla dolacağı için sikimde değil.”
“Boyga’nın canına okuyacağının farkındasın, değil mi?” diye sordu Pars. “Bundan sen bile kurtulamazsın.”
“Ne bok istiyorsa yapabilir. Ona Devin’in güvenliğini sağlayana kadar durmayacağımı söyledim.”
Burçin kafasını sallarken bakışlarını Pars’a çevirdi. Birkaç saniye içerisinde başlayıp biten sessiz konuşmalarından sonra Pars iç çekerek arkasına yaslandı.
“En iyi seçenek Bünyamin olabilir gibi geliyor bana,” dedi Pars. “O narkotikçi piçi de izlediğini biliyorum ama kardeşiyle bir kez bile görüşmüş olması ortalığı karıştırmasına yeter.”
Bünyamin uyuşturucudan defalarca içeri girmişti. Eymen ve ekibi de onu defalarca çıkarmışlardı. Bünyamin’in çetesini çökertmeyi kendine görev edinen Narkotik polisi Saygın Şimşek’in bize göre en büyük derdi, kardeşi Suat’ı girdiği bataktan çıkarmaktı. Ve bunu yaparken Suat’ın parmaklıklar ardını boylamasını umursamadığını tahmin edebiliyorduk. Saygın için Suat’ın o adamlardan uzaklaşması yeterliydi, sanırım. Aralarındaki bu anlaşmazlığın Eymen’e ulaşması için çok fazla neden yoktu. Onu öldürmeleri ne işlerine yarayacaktı? Tabii Saygın da yoldan çıkmadıysa… Eğer Eymen hırslarına yenik düşüp onu tehdit ettiyse, eh, o zaman bir boklar dönmüş olabilirdi. Ama elimizde buna dair hiçbir kanıt yoktu.
“Ya da aşk,” dedi Pars kendinden çok daha emin olduğunu gösteren sert bir sesle. “Aşk her zaman işleri karıştırır,” diye ekledi Pars. “İsmet’i izledim. Şakir’in kızıyla hâlâ takılıyor ve bunu doğru şekilde saklamayı başaramıyor bile. Eymen’in yerinde olsam birini tehdit edeceksem, bu kişi İsmet olurdu.”
“Organizede çalışıp da Eymen’e verebileceği tek şey, ufak tefek bilgi kırıntıları. Bunun için işleri bu denli sınıra sürüklemeye değer bulur mu, emin değilim,” dedim bir yandan düşünürken.
İsmet Dağdeviren senelerdir Organize Suçlarla Mücadele’de çalışıyordu. Otuz üç yaşında, yeni terfi aldığı sıralarda, Şakir Topaz’ın henüz on yedi yaşındaki kızıyla ilk defa bir arada görülmüşlerdi. Üzerinden geçen üç senede ikisinden birinin akıllanacağını düşünürdünüz ama hayır, ikisi de aynı boku yemeye devam ediyordu. Sibel’le nasıl tanıştıklarını bilmiyordum. Babası için karakola mı gitmişti? Onlarca baskından birinde mi karşılaşmışlardı? İlk görüşte âşık mı olmuşlardı? Yoksa o it herif bir şekilde kızı tuzağına mı düşürmüştü? Nasıl olup da midemi bulandıran bu durumun içine düşmüşlerdi?
Sibel’in ne hissettiğini ve aralarında gerçekte neler döndüğünü bilmiyordum. Yine de vücudumdaki her bir hücre bu durumun sağlıksız olduğunu haykırıyordu. İsmet, Sibel’in babasını kullanarak kızı tehdit mi ediyordu? Düşündükçe kanım kaynıyor, birilerine zarar verme isteğimi körüklüyordu. Sırf bunun ihtimali yüzünden bile İsmet’in belasını seve seve sikerdim ama bunu yaparsam, şu anki durumu olduğundan daha karmaşık bir hale sokardım. Dikkat çekmenin zamanı değildi. Eymen’in ardında bıraktığı tüm boklukların üzerinden teker teker gidip bir katliama sebep olamazdım. Bu Devin’i daha çok tehlikeye atardı.
“İsmet’in bunu kime yaptırabileceğini bulmamız gerekiyor,” diye ekledim. “Kendi ellerini kirleteceğini hiç sanmıyorum. Ama dediğim gibi, İsmet’in Eymen’i öldürmek için yeterli sebebi olduğuna da inanmıyorum.”
“Hallederim,” dedi Burçin. Pars’ın omuzlarının gerildiğini gördüm ama kimse sesini çıkarmadı. Burçin benden bile önce Boyga’nın ekibindeydi. Muhtemelen benden onlarca kat daha fazla iş bitirmişti ve bu işlerin ne olduğunu bilmem mümkün değildi. Ona güveniyordum. “Kadir ve Varol’dan hiçbir şey çıkmadı. Eymen’in öldüğünü bile baya sonra fark ettiler. Neyi kaçırıyoruz?”
“Aşk,” dedi Pars bir kez daha. “Bence aşkı takip etmeliyiz.”
“İsmet’i konuştuk ya?”
“O değil, yani o olduğunu sanmıyorum.”
“Bahar’ı mı kastediyorsun?” diye sordum merakla.
“Bahar olur, diğerleri olur. Onların altından bir şeyin çıkmayacağına nasıl emin olabiliriz?”
Burçin’in bakışları bir kez daha Pars’ı bulduğunda kafasını iki yana salladı. “Haklısın,” dedi. “Emin olamayız.”
***
Devin’i o üç şerefsizin bastığı evinden çıkardığım günden beri, ondan bu kadar uzun ayrı geçirdiğim bir zaman dilimi olmamıştı. İşlerimi o uyurken halletmeye çalışıyordum. Tüm görüşmelerimi kısa tutuyordum. Kızları kurtardığımız gün bile yalnızca birkaç saat yanından uzak kalmıştım. Oysa bugün sabah radyo binasına girişini izledikten sonra yanından ayrıldığımda, saat daha henüz sabahın yedisi bile olmamıştı. On üç saattir onu görmüyordum. Canlı olarak.
Siteye girerken Erdem’in arabasının ön koltuğunda oturduğunu ve Erdem’e dudaklarını öfkeyle büktüğünü izlemiştim. Otoparktan eve çıkan asansörde, Erdem’in yanındaki varlığını tamamen yok sayarak etrafını saran dört duvarı boş gözlerle izlediğini de görmüştüm. Erdem sanki onu izlediğimi biliyormuş gibi çaktırmadan bana orta parmağını göstermişti. O parmağını götüne sokacağımı bilmiyordu sanki. Göt herif.
Evin kapısını açmadan önce derin bir nefes alır gibi göğsünün şişmesini, Erdem’e veda ettikten sonra rahatlamış gibi eve girmesini de izlemiştim. Gözümü ondan ayırmak istemiyordum. Hiçbir zaman.
Ancak ne yazık ki daha önce evime birini getireceğimi düşünmediğim için evimin içinde kameralar yoktu. Yani saatlerdir onu görmüyordum ve bu beni deli ediyordu.
Çocukların yanından ayrıldığım gibi Bahar’ın evine gelmeye karar vermiştim. Bahar o andan beri evdeydi. Koskoca bir gün bir kez bile dışarıya adım atmamıştı.
Hava soğuk olduğu için kısa bir süre salonun pencerelerini açmış ve birkaç dakika sonra da kapatmıştı. Evinin interneti yoktu ki, bu da görüşümü oldukça kısıtlıyordu. İçeride ne yaptığına dair en ufak bir fikrim yoktu. Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Daha önce de Erdem’den ve diğerlerinden Bahar’ı izlemelerini istemiştim. Her seferinde elim boş kalmıştı. Ama bugün... Pars aşk hakkında zırvalayarak içime bir kurt düşürmüştü. Neler döndüğünü açığa çıkarana kadar evde oturup Devin’i olduğundan daha fazla riske atamazdım.
Hava karardıktan yaklaşık iki saat kadar sonra dizlerini geçen uzun, koyu renkli bir kaban ve başına geçirdiği siyah bir bereyle Bahar’ın apartmandan çıktığını görünce şaşırdım. Ellerinden birinde içi fazlasıyla dolu bir çöp poşeti diğerindeyse iki tane beş litrelik içi boş su şişesi vardı. Neredeyse on adım ötesindeki çöp kutusu için bu kadar kalın giyinmesine anlam veremesem de dikkatle onu izlemeye devam ettim.
Tedirgin olduğunu anlamak için gerçek anlamda bir gözlem yeteneğine sahip olmak gerekmiyordu. Attığı her yeni adımda etrafını kontrol edip duruyordu. Gözleri birkaç kez içinde oturduğum kiralık arabanın üzerinden geçse de varlığımı fark etmedi. Edemezdi de. Yan camlar karartmalıydı ve sıklıkla her yerde görebileceği arabalardan biriydi. Saatlerdir bu konumdan hareket etmemişti.
Çöpü atmak için kollarını sırayla kaldırdığında paltosunun önü açıldı ve hızla arkasını dönüp apartmana doğru ilerlerken artık boş olan iki elini de koruyucu bir tavırla karnına götürdü.
Hassiktir.
Bunu nasıl kaçırmıştık?
Eğer bu hareketi ve karnındaki belli belirsiz ufak çıkıntıyı yanlış yorumlamıyorsam Bahar hamileydi. Peki çocuğun babası kimdi?
Siktir.
Bahar’ın Eymen’e bıraktığı notu düşündüm. Onu ne zaman yazmıştı?
Bir sonraki aşamaya geçmek için hazırım, sevgilim. Ne olursa olsun seni seviyorum ve evet, bir çocuğumuz olmasını senin kadar ben de çok isterim.
Devin notu sanki yok etmeyi başarabilirmiş gibi avucunun içinde var gücüyle sıkmış olmalıydı. Buruşuk kâğıdı kiraladığı evin sehpasının üzerinde bulmuştum. O zamanlar babasının planlarından haberim yoktu ve öğrendiğim zaman her şey daha mantıklı gelmeye başlamıştı. Ancak bunun gerçek olduğunu hiç düşünmemiştim. Hatta Eymen’i kandırmak için o notu yazdığından neredeyse emindim.
Hay sıçayım. Yanılmıştım.
Bu iş daha ne kadar boka sarabilirdi?
***
Her ne kadar Devin’e dönmek için yanıp tutuşsam da bir anda zihnime hücum eden onlarca soruyla bunu yapamazdım. Telefonu çıkarıp Boyga’yı ararken yerimde durmakta zorlanıyordum.
“Bana bu kadının hamile olduğunu bilmediğini söyle,” dedim telefonu açar açmaz.
“Hangi kadının?” diye sordu hemen. “Kızlara test yapıldı, hiçbiri hamile değildi.”
“Bahar,” dedim sadece.
“Siktir,” dedi sertçe. Birkaç küfür daha mırıldandığını duydum. “Bu çok kötü oldu.”
“Neden? Sana defalarca ne bildiğini sordum, inatla bir bok anlatmıyorsun. Yeter artık, Boyga.”
“Seni ilgilendiren her şeyi sana teslim ettim.”
“O zaman bu ne? Hamile olmasını dert ediyorum çünkü bu belli ki Devin’e yapılmış ihanetin kanlı canı kanıtı ve bu onu üzecek. Peki senin mazeretin ne?”
Aldığı nefesleri duyabildiğim birkaç saniye boyunca sessizliğini koruduktan sonra, “Bahar’ın tek ilişkisi Eymen’le değildi,” diye itiraf etti. “Bak, şu anda ben de neler döndüğünden emin değilim. Sadece bunun görmezden gelmemem gereken bir şey olduğunu biliyorum.”
“Kiminle?” diye sordum. “Bana isim ver.”
“Babasının bulaştığı bokları biliyorsun. O adamlar tekin değil. Uzun zamandır kızı rahatsız ediyorlar.”
Devin’in yaşadığı ve yaşadıklarının ona hissettirdiği onca bokluktan sonra Bahar için üzülmek istemiyordum. Kendi seçimlerini yapmıştı. Eymen’in evli olduğunu biliyordu, babasının şerefsizin teki olduğunu da. Kaçabilirdi. Kalmayı tercih etmişti.
“Neden gitmiyor? Neden kaçmadı?”
“Kurban psikolojisini sana ben mi anlatayım?” diye sordu alayla.
“Hâlâ bana bir isim vermedin.”
“Bu işe karışmanı istemiyorum. Katili bulmak için süren azalıyor. Unutma.”
“Siktir git! Sen benden siktiğimin her detayını saklarken nasıl bulabileceğimi düşünüyorsun? Beni uğraştırma. O çocuk başkasındansa ve o adam Eymen’i öğrendiyse kolayca onu öldürebilir. Bunu sende biliyorsun.”
İç çektiğini ve bir kapının açılıp kapandığını duydum.
“Sana adresi attım,” dedi birkaç saniye sonra. “Elini kimseye sürme. İzle, öğrenmeye çalış ve bana haber ver.”
Ona cevap verme zahmetine girmeden telefonu kapatıp bana attığı kişinin bilgilerine baktım.
Levent Topaz.
Benimle taşak geçiyor olmalıydı. Hemen Boyga’yı tekrar aradım ama beni meşgule attı. Onun ağzına sıçacaktım. Benden bunu neden sakladığını aklım almıyordu. Eğer Bahar Levent’le beraberse, Eymen’in Sibel Topaz’ın İsmet’le yediği boklardan nasıl haberdar olduğu böylece ortaya çıkmış oluyordu. Peki Eymen, Bahar’ın aynı zamanda Levent’le de beraber olduğunu biliyor muydu? Midesiz herifin tekiydi ama egosu bunu kabul etmesine izin vermezdi.
Ne boklar dönüyordu?
Kafamı toparlamak için harekete geçmeden önce gözlerimi kapatıp arkama yaslandım.
Eymen’in bunca bilgiyi ne için topladığını ve elinde tuttuğunu merak etmiştim. Ailesinin durumu iyiydi. Kendisi de bok gibi para kazanıyordu ama asla ondan bekleneceği gibi uçarı bir hayat yaşamıyordu. Kazandıklarının çoğunu annesinin üzerine yapacak kadar ipleri ailesinin eline vermiş bir zavallıydı. Karısından, kendi küçük ailesinden önce, hep annesi ve babasını düşünerek hareket etmişti. Tüm bu kukla gibi tavırlarının yanında Devin’i aldatarak sanki içinde olduğu sisteme isyan ediyordu. Bu ve biriktirdiği kozlarla onun için sınırların dışına çıkmak için özel bir çaba harcıyordu.
Sibel’le ilişkisini öğrenip İsmet’i tehdit ettiyse, karşılığında ne istemişti? Bilgi? Para? Levent ve Bahar’ın ilişkisini biliyorsa, bu bilgiyle ne yapmış olabilirdi? Bahar korkup Levent’e gitmiş olsaydı, o evde şu anda yalnız oturuyor olmazdı. Levent Topaz’ın Bahar’ın hamile olduğunu bildiğinden şüpheliydim. Ama Eymen biliyordu. Gerçekten Devin’den ayrılacak mıydı? Devin’in babasının istediği şeyi yerine getirecek göte sahip miydi? Peki Eymen, Bahar’a tüm bunlar hakkında ne söylemişti? Sonsuza dek beraber olacaklarını mı? Belki de hiçbir bok söylememişti. Ve hepsinden öte, Eymen’in ailesinin bu hamilelikten haberi var mıydı?
Dönüp Bahar’ın kaldığı eve bir daha baktım. Burası birilerinden para koparmayı başarıp da yaşamayı seçeceği bir yer olamazdı. Ayrıca bir planı vardıysa da belli ki işler yolunda gitmemişti çünkü korkuyordu ve güvenli olduğunu sandığı sınırlarından dışarı adım atmıyordu.
Derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdım ve mesajda yazan adrese gitmek için yola çıktım ama her nedense içimden bir ses sonuca yaklaşmaktan çok uzak olduğumu fısıldıyordu. Sanki her bir kilometrede daha büyük bir karanlığın içine doğru sürüyormuşum gibi hissediyordum.
***
Bahar'ın hamileliği bizi ne kadar etkileyecek bakalım. Tahminleriniz var mı? Neler dönüyor?
Katil kim?
Haftaya yine her şeyden biraz okuyacağımız dolu bir bölüm sizi bekliyor. Hem alevli ateşli hem bazı olayların konuşulduğu...
O zamana kadar kendinize iyi bakın. :*
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.19k Okunma |
303 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |