
*Karan*
Bahar beş aylık hamileydi. Evde uyguladığı hamilelik testinin sonuçlarından muhtemelen korkup emin olmak için köhne bir hastanede yaptırdığı, kayıt dışı olacağına inandığı kan testinin sonuçlarına ulaşmıştım. Hiçbir şey kayıt dışı kalmazdı. Her zaman birileri o bilgileri satmak için hazırda beklerdi ve bu sefer Boyga yardım etmekten geri durmamıştı. Bahar’ın geriye dönük adımlarını takip etmiş ve önündeki en büyük örnek babası olduğu için gidebileceği olası insanların izini sürmüştük. Aynı zamanda mafyanın pis işlerini de yapan, ikincil olarak bok çukuruna benzeyen bir hastanede çalışan Bilal Okumuş’a ulaşmamız zor olmamıştı. Boyga’nın onu nasıl ikna ettiğini bilmiyorum, muhtemelen teknolojik hokus pokusunu kullanmıştı. Eylül ayında test yaptırdığında bir aylık hamileydi.
Son bir haftadır Bahar’ı ve Levent Topaz’ı, bu durumla ve olan her şeyle bağlantısı olabilecek insanları çok daha yakından izliyordum. Elde ettiklerim beni bir yerlere getirmeye başlamıştı ama hâlâ çok fazla açık kapı vardı.
Aydemir Budak’ın Eymen’i öldürmediğinden emin olmuştum. Ancak tehlike oluşturduğu gerçeği değişmemişti. Eymen’in ona karşı kanıt biriktirdiğini biliyordu ve bu kanıtların başkalarının, özellikle de polisin eline geçmesinden korkuyordu. Öldürdüğüm beş adamın bir değeri yokmuş gibi evine iki kişi daha yollamıştı ve şimdi bir yerlerde Devin’i aradığından emindim. Radyoda çalışması işimizi fazlasıyla zorlaştırıyordu. Eve döndüğümde ona pazartesinden sonra işi bırakması gerektiğini söyleyecektim. Yılbaşı programından önce bunu yapması biraz dikkat çekerdi ama evin sınırlarından çıkmadığı sürece kimse ona ulaşamazdı. Eğer kendi rızasıyla kabul etmezse onu eve kilitleyeceğimden emin olabilirdi.
Diğer şüpheli İsmet Dağdeviren’di ki bence en çok onun sebebi vardı. Henüz on yedi yaşındayken bilinen bir suç örgütünün başındaki adamın kızıyla birlikte olmayı seçmek, üzerine doğrudan bir hedef tahtası yerleştirmekle eş değerdi. Ancak Eymen öldüğünden beri İsmet’in hareketlerinde bir değişiklik olmamıştı. Sibel’le gizlice görüşmeye devam ediyorlardı. Eğer Eymen’i o öldürmüş olsaydı tıpkı Aydemir gibi kanıt aramak için evini ya da eşini takip etmesi gerekmez miydi? Organizede çalışması birçok bilgiye hızla ulaşmasını sağlayabilirdi ama Eymen’in bilgisayarı boş çıkmıştı. İsmet bunun gerçek olamayacak kadar iyi olduğunun, resmen ekmeğine yağ sürdüğünün farkında olmalıydı.
Levent Topaz’ın Eymen’in varlığından dahi haberi olduğunu sanmıyordum. Varsa da bunu iyi saklıyordu. Onun gibi adamlar aldatıldığını öğrendikten sonra bunu kolayca sindirip hayatlarına devam etmezlerdi. Eymen’i öldürmekle kalmaz Bahar’ın hayatını kadına zindan ederdi ve eminim, hamile olması bunu değiştirmezdi.
Geriye sadece Bahar kalıyordu. Günden güne Pars’ın haklı olabileceğini fark ediyordum. Aşk her yılanın başıydı. Bahar’ın hamileliğini Eymen’e itiraf ettiğini, Eymen’in buna rağmen onu reddettiğini hayal edebiliyordum. Levent’e giderse boktan bir hayat yaşamaya devam ederdi, Eymen ise onu kabul etmiyordu. Bu durumda ne yapacaktı? Yine de onu öldürmenin Bahar’ın ne işine yaramış olabileceğini çözemiyordum. Anlık bir sinirle eline silahı almış ve onu tam da o anda öldürmeye mi karar vermişti? İşin içine duygular girdiğinde gerçekçi çözümlere ulaşmak zorlaşıyordu.
Bu yüzden cinayet silahını bulmaya çalışıyordum. İşte bu beni kanlı canlı, somut bir kanıta götürürdü. Eğer katil Levent ise silaha ulaşmam mümkün değildi. Ya üzerinde taşıyor ya da çoktan el değiştirmiş olurdu. Bahar’dan emin olmak için o işteyken evini, eve döndüğündeyse iş yerini aramıştım. Siktiğimin silahı iki yerde de yoktu. Bahar’ı sıkıştırabilir ve gerçeği ondan söke söke alabilirdim ama hamileyken ona istediğim şekilde yaklaşamazdım. Onu korkutarak üzerine gidip kendisine ve bebeğine zarar verebileceği bir adım atamazdım. Ne yapacaktım?
Boyga’dan Silivri ve Şile’deki atık bertaraf tesislerine bakmasını istemiştim, bana siktirip gitmemi söylemesine şaşırmamıştım. Sadece aklıma başka bir çözüm gelmiyordu.
Ve tüm bunların yanında Eymen’in ailesinin hangi pozisyonda olduklarını çözememiştim. Dedikleri gibi dünyadan bir haber olmaları imkânsızdı. Kendilerini korumak için ne kadar ileri gidebilirlerdi? Oğullarının ikili oyunları olmasa onlara bu kadar para kazandırması mümkün değildi. Bahar’ı da bildiklerini düşünüyordum, peki bu konuda ne yapmışlardı? Belki de Eymen’in Devin’den ayrılmaması konusunda ısrar eden onlardı.
Önce cinayet silahını bulmalıydım.
Son olarak İsmet’in evine girmem gerekiyordu ve bu en zoruydu. Şehrin dört bir yanında her birinin her hareketini izlerken, İsmet’in evine nasıl gireceğimi planlamıştım. Bu sefer Boyga da yardım edecekti. Pars ve Burçin de benimle olacaklardı. Sorunsuz bir şekilde girip çıkacaktık. Silahın orada olmasını arzuluyor olmamın tek nedeni bir an önce çözüme kavuşmak için kendimi giderek çaresiz hissediyor olmamdı.
Geçen her gün Devin’den uzaklaşmak zorlaşıyordu. Sabahları üzerimde onun kokusuyla uyanıp evi terk etmek için gerçekten büyük bir çaba sergilemem gerekiyordu. Güvende olduğundan emin olduğum an bu durum değişecekti. Ona istediği hayatı vermek için sabırsızlanıyordum. Belki bir zamanlar hayal ettiği hayat olmayacaktı ama hayallerindekinden çok daha mutlu olmasını sağlayacaktım.
Bu kaosun içinde yaşayıp ona uyum sağlayabilecek biri varsa, o kişi Devin’den başkası değildi. Yanımda olacaktı; bana isteyerek yardım edeceğini, beni bir kez anladıktan sonra bundan geri dönüşü olmayacağını biliyordum.
Bir haftadır kızları sorup duruyor, onları görmek ve bir şeyler yapabilmek için beni sıkıştırıp duruyordu. Onu korumak istiyordum ve bunu yapabilmemin en iyi yolu onu gözümün önünden ayırmamak, bir de ona kendini korumasını öğretmekti. Ortalık durulduğu anda yapacağım ilk iş buydu. Devin’in zaten içinde yatan o güçlü savaşçıya kavuşmasını sağlayacaktım.
Telefonum gelen aramayla titremeye başladığında İsmet’in programına sadık kalıp kalmadığının izini sürüyordum. Yemeğini bitirip emniyet binasına dönecek, iş çıkmadığı sürece beşe kadar binada kalacaktı.
Ben telefonu açar açmaz Erdem, “Buraya gelmen gerekiyor,” dedi.
“O iyi mi?” diye panikle sorarken arabayı çalıştırmıştım bile.
“Evet ama eve biri geldi. Bir kadın.”
Ne demek istediğine anlam veremeyecek park yerinden çıkarken Erdem anlatmaya devam etti.
“Apartmanın kodunu biliyordu. Uber araçtan indi. Yürüyerek senin apartmana ilerledi. Apartmanın şifresini tuşlayarak içeri girdi. Onu daha önce görmediğim için araştırmaya karar verdim.”
“Erdem yoldayım. Oraya gelebileceğim en hızlı şekilde geleceğimi biliyorsun ama benimle şifreli konuşma. Kimse söyle.”
“Pelin,” dediğinde kan akışımın şokla yavaşladığını hissettim. “O… şey… senin dosyanda vardı.”
Hassiktir.
Erdem’in ağzından çıkacak onlarca isim düşünebilirdim. Siktiğimin bir ünlüsü, iş adamının kızı, komutanımın karısı, herhangi biri olabilirdi. Kimse beni şaşırtmazdı ama Pelin? Onun bunca yıl sonra benim evimde ne işi vardı?
“Emin misin?”
“Apartmanın girişindeki kameradan yüzünü tarattım. Senin gibi bir adam nasıl olup da apartmanın şifresini ilk günden bugüne değiştirmez? Neyse, buna sonra geleceğiz. Onu arattım ve neden burada olabileceğini çözemedim. Kimseyle ilişiği varmış gibi değildi çünkü Ankara’da yaşıyor. Biliyorsun.”
“Erdem sabrımın çok ama çok sınırındayım.”
“Sana emin olduğumu söyledim. Baktım. Ankara ve İstanbul’u bu apartmanda yaşayan kaç kişi tek bir insanla bağlayabilir? Ankara’daki ve sonra buradaki hastane kayıtlarında adı var. Senin refakatçin olarak…”
“Eve çık,” dedim Erdem’e. “Eve çık ve ben gelene kadar yanlarından ayrılma.”
“Onu, yani Pelin’i evden çıkarmamı ister misin? Oraya çıkıp ne demeliyim? Yanlarında oturup bana bir kahve ikram etmelerini mi isteyim? Bak, Devin’in tehlikede olduğunu düşünmüyorsan oraya çıkmak istemiyorum. Beni kendi aşk üçgeninin içine sokmana izin veremem. Bu kadarı benim için bile fazla.”
“Belanı siktirtme Erdem! Sana eve çık dedim. Ne bok yediğin umurumda değil. Yalnız olmalarını istemiyorum. Devin…” Sinirle iç çektim. “O kim bilir ne düşünüyordur?”
Sesinde bir gülümsemeyle, “Muhtemelen gerçeği,” dediğinde onu boğacağıma dair kendime söz verdim. Son nefesini de kesip gözlerinin önünde uçuşan yıldızları gördüğünde bakalım sivri dilinden yeterince pişman olacak mıydı?
“Pelin’in neden orada olduğunun mantıklı hiçbir açıklaması yok. Devin’e doğrudan bir zarar veremez ama normal olmayan bir şey var. Bunu çözene kadar yalnız kalmalarını istemiyorum.”
“Sen gelene kadar ben de neden burada olduğunu çözeyim, ne dersin? İnan bana o eve adım atmamak için her şeyi yaparım. Tamam, biraz dram seviyorum. Hatta birazdan da fazla ama sadece filmlerde.”
“Erdem…”
“Şimdi telefonuna giriyorum, tamam mı? Senin de yedi dakika içinde burada olacağını görüyorum. Hadi, koca oğlan. Bizi bekletme.”
Suratıma kapatacak kadar göte ne zaman sahip olduğunu bilmiyordum ama bunun cezasını çekecekti. Boyga’ya bizzat onu bulabileceği en boktan işlere yollamasını söyleyecektim. Bir hafta boyunca Devin’in köpeği gibi dolanmak demek ki onun için yeterince acı verici değildi.
Pelin’i ve Devin’i yan yana hayal ederken göğsüm sıkıştı. Siktir. Gerçekten de neden orada, benim evimdeydi? Onu görmeyeli yedi seneyi geçmişti. Neden şimdi gelmişti?
Ve o anda zihnimin derinliklerinde, beni uzun zamandır rahatsız eden sönük kalmış o ışık parlayarak yandı.
Zaten tahmin ettiğim gerçekler bu ışıkla aydınlanarak gerçekliğe kavuşurken sinirle dişlerimi sıktım. Onu yemlerken yapacağı atağın bu olacağını asla aklıma getirmemiştim.
Boyga’nın ağzına sıçacaktım.
Ve bir de artık Eymen’i takip etmem için beni işe kimin aldığından emindim.
***
Arabayı otoparka indiremeyecek kadar gergindim. Apartmanın önündeki ilk boşluğa bırakıp koşarak apartmana girdim. Kapıda kartı okutarak ve kapının açılmasını bekleyerek geçirdiğim sürede sabırsızlığım iyice artmıştı.
Site güvenliğinden geçerken Erdem’in bana arabasının içinden güldüğünü görmüş ve kendim için zamandan iki dakika çalarak onun o sırıtan suratını dağıtmak istemiştim. Sonra, diye hatırlatmıştım kendime. Devin’e kavuştuktan sonra onunla ilgilenmek için kesinlikle zaman yaratacaktım.
Asansörü beklemekle uğraşmadan merdivenleri koşar adımlarla çıktım. Her bir adımda üç basamağı atlıyor, nefesimi koruyarak en üst kata ulaşmak için neredeyse hiç çaba harcamıyordum. Yine de yeterince hızlı olmadığımı hissediyordum. Kaç dakikadır bir aradalardı? Ne konuşmuşlardı? Pelin ona ne anlatmıştı ve Devin tüm bunlar hakkında ne düşünüyordu?
Onun kalbinin kırık olduğunu, güvendiği insanlardan aldığı darbelerle ruhunda çatlaklar oluştuğunu, birine güvenmenin onun için hiç de kolay olmadığını biliyordum. Ona sunmak için çaba gösterdiğim güvenin ve huzurun kapının ardında bulduğu geçmişten bir hayaletin iziyle yok olup gideceğinden korkuyordum.
Evin kapısına ulaştığımda duraksamadan kapıyı iterek açtım. Kapı savrulduğunda çoktan içeriye adımımı atmıştım.
İşte oradaydı.
Küçük kuşum. Kalbimin başka kimsenin yapamayacağı şekillerde atmasını sağlayan, karanlığımı görüp de ondan kaçmak yerine ona sığınmayı kabul eden, kendisine bile itiraf edemese de beni yaptığım, yapacağımı bildiği her şeyle seven kadındı o. Benimdi. Benim ışığım.
Son bir haftada her şey değişmişti. Onu uzaktan aylarca izleyen, ona hayranlık duyan, varlığı tarafından büyülenen ama bunun için henüz bir adım bile atamamış, iliklerine kadar işleyen soğuk karanlıkla yeni güne uyanıp uyanmadığını umursamayan, bir amaç edinmiş olsa da o amaçtan öte kendine dair en ufak bir arzusu olmayan o adam değildim artık. Varlığım ona aitti ve ona ait olan her şeyi koruyacağıma yemin etmiştim. Bunu bilip bilmemesinin bir önemi yoktu. Onun için nefes alıyordum. Aylardır… Ve artık bu nefesi onunla paylaşabiliyordum.
Yanına giderken bakışlarımı üzerinden bir an olsun ayırmadım. İyi ve güvende olduğundan emin olmak için onu süzerken botlarım ona ulaşmak için halıları dövüyordu.
Karşısında durduğumda hiç düşünmeden ona uzandım. Tanrım… Ona dokunmadan geçen zamanlar gerçek bir işkenceydi. Bir elim omzuyla boynunun birleştiği kıvrıma yerleşirken diğeriyle yanağını kavradım.
Başparmağımı nabzının attığı noktada gezdirip canlılığının kanıtını özümserken, “İyi misin?” diye sorduğumda gözlerini kısacık bir an için yumdu ve vücudunun dokunuşum altında gevşediğini hissettim.
“Şimdi iyiyim,” dedi neredeyse fısıltı gibi çıkan bir sesle. Kalp atışları hızlanmıştı. Bir dokunuşumla onu etkileyebildiğimi bilmenin gücü sarhoş ediciydi.
Eğilip şakaklarından çıkan ona özgü sıcacık kokusunu içime çekerken dudaklarımı kaşının kenarında gezdirdim. “İyisin,” diye tekrar ettim. Kafasını belli belirsiz sallarken bileklerime tutundu ve göğsüme doğru bir adım attı.
Hem onun hem de kendi şeytanlarımı yatıştırmak için sessizlikle geçen kısacık saniyelerin aramızda uzamasına izin verdim. Sırtımı delip geçen gözlerin varlığını hissediyordum ama beklemek zorundaydı. Hiçbir şey bu andan, Devin’in bana güvenerek kendini bana bırakmasından daha değerli değildi.
“Halletmen gereken bir durum var,” diye mırıldandı.
“Halletmemiz,” diyerek onu düzelttim.
Avucumun altındaki teni gülümseme olduğunu tahmin ettiğim bir ifadeyle hareketlendi ve benden uzaklaştı. Gözlerinin içine bir sorun olmadığından emin olmak için son bir kez baktım. Bu sefer açıkça gülümsedi.
“Ben de Erdem’in işini yapmadığını düşünmeye başlamıştım,” dedi.
“İnan bana yapmadı ve bunun cezasını çekecek.” Sonunda Devin’i istemeyerek de olsa bıraktım ve seneler önce bu kapıdan çıkıp gittiğinden beri görmediğim kadına döndüm.
“Neden buradasın?”
Pelin hem değişmiş hem de hiç değişmemişti. Yılların etkisi üzerine yerleşmiş, gözlerinin ve dudaklarının kenarında belli belirsiz kırışıklıklar oluşmasına neden olmuş olsa da hâlâ güzeldi. Ancak ne güzelliğinin ne de karşımdaki varlığının üzerimde en ufak bir etkisi yoktu. Bu evden ve hayatımdan gitmesini istememden bir süre önce benim için zaten bitmişti, o günden bu yana da hiçbir şey değişmemişti.
“Bir mesaj aldım,” dedikten sonra telefonunu çıkarıp mesajı açtıktan sonra bana uzattı. “Bendeki numaranı aradım ama ulaşamadım. İş için iki gün sonra zaten İstanbul’a gelecektim ve ben de programımı değiştirip iyi olduğundan emin olmak istedim.”
Ben mesajı okurken Pelin’in gözlerinin Devin’le aramızda gidip geldiğini gördüm. Kafasını sallarken, “Ama bundan endişelenmeme gerek yokmuş. Sen hiç görmediğim kadar iyisin,” dedi.
Devin’in duruşunun dikleştiğini hissedince dudaklarımın bu sıralar sıklıkla yaptığım gibi kıvrılmasına engel olamadım. O benim gülüşlerimin sahibiydi. Mutluluğumun, yeniden yaşamanın hissettirdiği coşkunun…
“İyiyim. Mesajı kimin attığını biliyorum ve bir daha böyle bir adım atmayacağından emin olacağım. Seni buraya kadar getirtip de rahatsız ettiği için üzgünüm.”
“Önemli değil, gerçekten. Ben…” Gözleri Devin’i bulduktan sonra tereddüt etti. “İyi olduğunu gördüğüme sevindim.”
“İyiyim,” derken telefonunu ona geri uzattım. Devin’in belini kavrayıp kendime çekerken tek istediğim onun gönüllü olarak ama zorlukla oluşturduğu güveninde en ufak bir şüphe kırıntısı dahi olmamasıydı.
Devin belini saran elimi tutup sıktıktan sonra, “Ben kahve yapacağım,” dedi. “Siz konuşun.”
İtiraz etmek için ağzımı açacağım sırada elimi daha sert sıktı. Gözlerime bakmak için kafasını geriye doğru eğerken, “Söz veriyorum,” dedi. “Bir sorun yok.” Uzanıp yanağımı öperken, “Sana güveniyorum,” diye fısıldadı.
Bu kısacık, oldukça basit görünen, insanların sıklıkla söylemekten çekinmeyeceği iki kelime, bizim geleceğimizin zeminini oluşturan sarsılmaz yapı taşlarıydı. Beni sevdiğini söylemeye henüz hazır olmayabilirdi, artık umurumda bile değildi. Bana çok daha değerli bir şeyi, yarınlarını vermişti. Kalbi zaten benimdi.
Dizlerimin üzerine çöküp kendimi ona sunmak, onu sevdiğimi ve bana verdiği güvenini asla boşa çıkarmayacağımı söylemek istiyordum. Bunu yapacaktım da ancak önce Pelin’i göndermem gerekiyordu.
Alnından öptükten sonra onu serbest bıraktım ve geçmişimle yüzleşmek için bir kez daha Pelin’e döndüm.
***
Erdem'i çok seviyorum ya... Ya siz? :D Çocukça hareketleri var ama ah ah.. Onun da geçmişi az buz değil. Onu da zamanı gelince tanıyacaksınız ama şimdilik böyle kenardan köşeden görmeye devam edelim.
Karan ve Pelin'in yüzleşmesine geldik. İkisinin de duyguları konusunda eriştikleri olgunluk seviyesini çok seviyorum. <3 Bir sonraki bölümde bunu daha da çok göreceğiz. Böyle alevlerle ateşlerle. :D
Haftaya görüşürüz.
İnstagram'a gelin ve beni zeynepinkitapligi_ hesabından bulun. Hem ig de hem de whatsappte kanalım var. Alıntılar atıyorum sık sık. Neler bekliyor bizi görmüş olursunuz. Öptüm. :*
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.19k Okunma |
303 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |