3. Bölüm

2 BÖLÜM; ÇERÇEVE

Zeynepizem
zeynepizem

BÖLÜM İKİ

 

ÇERÇEVE

 

Ensemin ardında keskin bir acı vardı. Tüm bedenimin uyuşmasını sağlayan bu acı zihnimi kıvrandırıyordu. Boğazımdan birkaç kuru öksürük yükseldi. İçimdeki kuruluk ciğerlerimin bile nemini almıştı benden.

 

Susamıştım. Çok susamıştım.

 

Tekrar öksürdüm. Sanki boğazımda bir bıçak vardı ve bu bıçak durmadan baskısını arttırıyordu. Gözlerimi kara zorla aralamayı başardığımda ilk gördüğüm beyaz bir tavan oldu. Birkaç saniye öylece bekledim. Gücümü toparlamaya içimdeki ateşi bulmaya çalıştım. Yerde uzandığımı fark ettim. Yavaşça sağ omzumun üzerine doğru döndüm.

 

Ne olduğunu bir türlü kavrayamayan zihnim sancıyordu. Gözümün önüne gelen kesik kesik görüntüler paniği vücuduma yaydı. Feri gitmiş gözlerimi etrafta dolandırdığımda hiç de yabancı olmadığım bir yerle karşılaştım. Etrafa kısa bir bakış attığımda yalnız olduğumu anlamış az da olsa rahatlamıştım. Uzandığım yerde yavaşça doğruldum.

 

Demir'in evindeydim. Hayır, Demir'in darmadağın edilmiş evindeydim. Birlikte oturduğumuz üçlü koltuk devrilmişti, yastıkları etrafa saçılmıştı. Çekmecelerdeki her şey boşaltılmış, kitaplıktaki tüm kitaplar zemine fırlatılmıştı.

 

Hiçbir şey yerinde değildi.

 

Salon mahvedilmişti.

 

Yutkundum. Boğazım daha çok acıdı. Kendine gelmemekte direnen zihnim olanları yavaş yavaş hatırlarken kaşlarım çatıldı. Aylardır beklediğim ışık yanmıştı. Sonra tanımadığım insanlarla karşılaşmıştım. Ve o insanlar benim gibi normal olmayanlardandı.

 

Etrafıma daha dikkatli baksam da onlardan hiçbirinden iz yoktu. Yine de ürperti verici bir duygu yokluyordu bedenimi. Bacaklarımı kendime doğru çektiğimde uyuşmuş eklemlerim sızladı. Yenik düşmemeye çalışarak zeminden yardım aldım ve ayağa kalkmaya çalıştım. İlk denemem hüsranla sonuçlandı. Dudaklarımın arasından kısık bir inleme yükseldi.

 

Yumruklarımı sıktım. Bilincimi kaybetmeden önce boynuma sarılan adam bana her ne yaptıysa etkisi bedenime fazlasıyla büyük bir şekilde işlemişti. Ellerimden birini zeminden kaldırdım ve enseme doğru çıkarttım. Nefesini verdiği yere dokunduğum an parmaklarımı korkuyla geri çektim.

 

Beklemediğim soğuk beni korkutmuştu. Ensem buz gibiydi. Titreyen elimi yeniden enseme yaklaştırdım. Herhangi bir yara aradım parmaklarımla lakin hiçbir şey yoktu. Sadece buz gibi soğuktu ensem. Nefesinin dokunduğu yer dışında bedenim normal ısısına sahipti.

 

Gözlerim kısıldı. Ne olduğunu bilmiyordum, niye burada uyandığımı bilmiyordum ama burnuma kötü kokular geliyordu. Olduğum yerde hareket etmeden birkaç saniye bekledim. Kendimi olabildiğine toparladım ve yeniden kalkmak için çabaladım. Gücünü yitirmiş ayaklarım, hatta tüm bedenim öyle uyuşuktu ki aylardır hareket etmemişim gibiydi.

 

Savsak adımlarla duvara yaklaşarak destek aldım. Çok susamıştım. Bedenim iflas etmeden önce su içmem gerekiyordu. Adımlarımı güçlendirerek salondan çıktım. Yönüm hemen karşıdaki kapı oldu. Duvardan destek almaya devam ederek mutfağa girdim. Burası da salondan pek farklı görünmüyordu.

 

Her yer darmadağın edilmişti. Kaşlarım bir kez daha çatıldı. Gözlerimin içine bir nefret bulaştığında içimde alevlenen ateşim beni duraksattı. Adımlarım sekteye uğradı ve sertçe dizlerimin üzerine düştüm. Gözlerimdeki nefret yerini acıya bıraktı.

 

Bilincimi kaybetmemek için çabaladım. Bayılmamalıydım. Her şey bu kadar karmaşıkken bayılamazdım. Bir an önce kendime gelmem gerekiyordu, ayağa kalkmam gerekiyordu. Kurumuş dudaklarım birbirinden ayrıldı. Hızlı nefeslerimin arasından bir ses kulaklarıma ilişti.

 

"Alev?"

 

Gözlerimi araladım. Doğru duyup duymadığımı anlamaya çalışırken aynı ses yeniden kulaklarımda yankılandı. "Alev?!"

 

Beynim patlayacak gibiydi. Andan soyutlanıyordum. Bilincimi mi kaybediyordum? Bu sesi tanıyordum. Doğrulmaya çalıştım. Ama çabam bana karşılığını vermedi. Gözlerim ansızın dolmaya başladı. Tek hissettiğim büyük bir çaresizlikti. Fısıldadım. "Demir."

 

Kulaklarım yaklaşan adım seslerini duydu, sonra üstüme bir gölge düştü.

 

"Alev?" dedi tınısı değişen ses. Sesin sahibinin yanıma çöktüğünü anladığımda başımı zorla kaldırarak yüzüne baktım. Gözlerim görmek istediğini görmedi. Az önce kulaklarımda yankılanan ses bu kahverengi gözlere ait değildi.

 

"Feryal?" diye mırıldandım. Doğru görüp görmediğimi anlamak için gözlerimi kırpıştırdım. Görüntü değişmedi. Bana bakan gözlerinde yer edinmiş bir korku vardı. "Alev?" dedi endişe içinde.

 

"Ne oldu?! Ne bu halin?"

 

Ona herhangi bir cevap veremedim. Gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldım. Feryal'in elini kolumda hissettiğimde kaybettiğim gücü yeniden kazanmaya başladığımı hissettim. Yalnız değildim. Yanımdaydı.

 

Tüm gördüklerim bir rüya mıydı?

 

"Alev, bir şey söyle! İyi misin?"

 

Değildi.

 

Kafamı usulca salladıktan sonra konuştum. "Su." Kesik bir nefes aldım. "Su verir misin?"

 

Korku dolu bakışlarını bir an toparlayamadı. Gördüklerini kavrayamıyor olacak ki titrek bir nefes vererek sırtımı duvara yaslamama yardımcı oldu. "Tamam." Dedi. Derin bir nefes aldı kendini toparlamaya çalışarak. "Tamam, sakin ol." Bu cümleyi bana söylemiş olsa da aslında kendini rahatlatmaya çalıştığını biliyordum.

 

Beni bırakarak ayaklandı. Eli ayağı birbirine karışmış bir şekilde etrafa bakarken yerde bulduğu bir bardağı aldı. Gözlerim daha fazla onu takip edemedi. Damarlarımdaki kanın çekildiğini hissediyor olmak üstesinden kolaylıkla gelebileceğim bir şey değildi.

 

Çok geçmeden dudaklarıma değen soğukluk kaybettiğim odağımı toplamamı sağladı. Feryal'in dudaklarıma doğru yaklaştırdığı içi su dolu bardağı fark ettiğimde umutla bir nefes aldım. Hızla elindeki bardağı tuttum ve kafama dikerek tek yudumda bitirdim.

 

Kurumuş bedenim yeniden can buldu. Tüm zerrelerim suyun varlığıyla uyandı. Ölüm bir kez daha bedenime oldukça yaklaşmıştı. Bir kez daha içim kül olmanın eşiğinden dönüyordu.

 

Nefes nefese kalmış bir şekilde bardağı yeniden Feryal'e uzattım. "Bir tane daha, lütfen," dediğimde beni ikiletmedi. Hızlı bir şekilde kalktı ve bana yeniden su verdi. O bardağı da bitirdikten sonra derin bir nefes aldım.

 

Bedenim yenilenmiş gibi hissediyordum.

 

"Alev," diyen Feryal'in gözlerinin içine baktım. Merakla sordum. "Senin... ne işin var burada?"

 

Sorduğum soruyu beklemiyor olacak ki kaşlarını çattı. "Saatlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum Alev. Bir gündür ortalıkta yoksun. Telefonlarıma dönmeyince seni merak ettim."

 

Söylediği kelimeler bir rüyayı anımsattı bana. Bir gün demişti. "Bir gün mü?" kafasını salladı. "Ben sandım ki seninle öyle konuştuğun için bana küstün ama gerçekten seni kırmak istememiştim. Ben sadece..." kafasını iki yana salladı. "Her neyse, geri dönmediğin için evine gittim, orada bulamayınca buraya geldim. Ama burası-" titrek bir nefes aldı ve bedenimi gözden geçirdi. "İyisin değil mi?" Benim için endişelenen birilerinin olmasına hâlâ alışamamıştım. Hafifçe gülümsedim. "İyiyim." dedim fısıltıyla. "Bir gününü daha mahvettim sanırım."

 

Kafasını onaylamaz bir tavırla iki yana salladı. "Sen mahvolmadığın sürece günlerimin mahvolması önemli değil."

 

Gözlerimin içine bakıyordu. Samimiydi. "Alev, ne oldu sana?"

 

Bana ne olduğunu ben de bilmiyordum ki. Her şey bir anda olup bitmişti sanki. Kimdi onlar? "Feryal, buraya gelirken yabancı birileriyle karşılaştın mı?"

 

Kafasını iki yana salladım. "Kimseyle karşılaşmadım." Gitmiş miydiler? Kaşlarım çatıldı. Ama bu çok mantıksızdı. O an, arkamdan boynuma sarılan adamın beni bir daha bırakmayacağını düşünmüşüm ben.

 

"Ayağa kalkabilecek misin?" diye sordu Feryal.

 

Kafamı yavaşça salladım. Feryal koluma girerek yerden kalkmam için bana yardım etti. Bedenimi eskisine oranla daha iyi idare edebildiğimi fark ettim. Feryal yere savrulmuş sandalyelerden birini düzelterek oturmam için destek oldu. Kendi oturmadı. Tam önüme geçti ve gözlerimin içine baktı.

 

"Ne oldu burada böyle?" Cevap vermemi beklemeden yeniden sorular üretmeye başladı. "Demir mi döndü yoksa? Kavga mı ettiniz? Ne oldu?" Sorularını peşi sıra sormaya devam ederken yüzünü inceledim.

 

Omuzlarının altında biten kahverengi saçlarını toplamıştı ve topladığı saç tutamları her zamanki gibi asilik edip yüzüne dökülmüştü. Makyajı bozulmuş olmasına rağmen çok güzel görünüyordu. Koyu kahverengi gözlerindeki endişe zaman geçtikçe büyüdüğü için konuşma kararı aldım.

 

"Feryal," Sesim susmasını sağladı. "Demir yok." dediğimde duraksadı. Gözlerini etrafta dolaştırdı. "O zaman burada..."

 

Ona ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Mantıklı bir şeyler söylemeliydim. Feryal fazla zeki bir kadındı. En ufak hatada yalan söylediğimi anlardı.

 

"Seninle konuşurken ışığın yandığını gördüm." dedim ilk başta yalana ihtiyaç duymadan. Tek kaşını kaldırdı. Ciddi bir ifadeyle beni dinlemeye başladı. "Demir'in döndüğünü sandım. Sonra koşarak geldim işte, evde yabancılar vardı."

 

Gözleri büyüdü. "Ne?! Ne yaptın? Polisi çağırmak yerine içeri girdim deme bana!"

 

Gözlerimi suçlu bir ifadeyle kaçırdım. "Kim olduklarını merak ettim."

 

Sert bir nefes verdi. "Ya sana bir şey olsaydı! Niye doğru düzgün düşünmüyorsun Alev sen?! Ya bir şey yapsaydılar! Ne yapacaktım ben?!"

 

Yutkundum. Bir çocuk gibi boynumu büktüm ve yüzüne baktım. "Bir şey olmadı."

 

Sinirle yerdeki tabaklardan birine tekme attı. "Bir şey olmadı öyle mi?!" Ellerini saçlarına geçirdi ve önüne dökülmüş saçlarını öfkeyle geriye gitti. Sonra o ellerini bana doğru kaldırdı. "Şu haline bak!"

 

Yüksek çıkan sesi dudaklarımı birbirine bastırmamı sağladı. "Bu senin bir şey olmamış halin mi Alev?"

 

Derin bir nefes aldım. "Lütfen sakin olur musun?"

 

"Olmuyorum!" Sesi beni irkiltti. "Ya gelemeseydim ya geç kalsaydım, o zaman ne yapacaktın? Böyle bir şeyi nasıl yaparsın? O gereksiz adam senin aklını da götürdü giderken!"

 

Gözlerimi kaçırdım. Yerdeki kırık camlarda dolaştı gözlerim bir süre. Feryal'in nefes alıp verişlerini dinledim. Eğer gelmeseydi o yerden kalkamayacaktım. Ona bir can borcum vardı. Tıpkı ruh borcum olduğu gibi.

 

Benden tümüyle farklı biriydi. O kadar farklıydı ki aramızda belirgin çizgiler vardı. Çizgiler birleşiyor onu içine alıyor beni dışarıda bırakıyordu. O bir insandı ben değildim.

 

Sakinleşmeye çalışarak her şeyi saniye saniye düşündüm. Yanlış giden bir şey vardı. Ben olan her şeye rağmen iyiydim. Bedenimde hasar yoktu ve Feryal'den anladığım kadarıyla saatlerdir uyuyordum. Beni burada bırakmaları mantıklı gelmiyordu. Boynuma sarılan adamın son söylediği cümle yankılandı zihnimde. "Aramıza hoş geldin Anka."

 

Anka kimdi? Aralarına alacakları birini neden arkalarında bırakırlardı ki?

 

Tüylerimin ürperdiğini hissettim. Yüzümü kaldırarak camdan dışarıya baktım. Karanlığın içi bana ilk kez bu kadar huzursuz hissettirmişti. "Feryal," dedim. Oturduğum yerden kalkarak konuşmaya devam ettim. "Buradan gitsek iyi olur."

 

Feryal beni kalktığım sandalyeye tekrar oturttuğunda anlamsızca yüzüne baktım. "Hiçbir yere gitmiyoruz. Önce neler olduğunu ayrıntısıyla anlatacaksın."

 

"Söz veriyorum, her şeyi anlatacağım. Ama-"

 

"Aması yok! Başla."

 

Önümde ellerini beline koyarak bir gardiyan gibi dikildi. Yüzümü kaldırarak bakıyordum yüzüne. Anlatmaktan başka şansımın olmadığını anladım. Pes eder gibi bir nefes verdim. "Tamam, bak kim olduklarını bilmiyorum söylediğim gibi. İçeriye girdiğimde zaten telaşlandılar-"

 

Elini yüzüme doğru kaldırdı. "Bir saniye bir saniye!" diyerek beni durdurdu, dikkatle yüzüme baktı. "Kaç kişiydiler?"

 

Yutkundum. "İki." dedim. Tek kaşı yavaşça kavislendi. Boğazımı temizledim. "Neler olduğunu anlamaya çalışırken biri enseme vurdu. Bayılmışım. Sonra uyandım işte, sen geldin."

 

Kafasını iki yana salladı. "Çok saçma." dedi düşünceli bir ses tonuyla. "Evi alt üst etmişler ama hiçbir şey almamışlar. Bunlar Demir'in düşmanları falan olmasın? Bak Alev, zaten adamın ne yaptığı belli değildi şimdi sana bulaşırsalar-"

 

Daha fazla konuşmasına izin vermeden ayağa kalktım. Gözlerinin içine baktım. "Kim oldukları umurumda değil Feryal. Sadece eve gitmek istiyorum."

 

Gözlerindeki sinir yerini şefkate bıraktı. Ellerini kaldırdı ve yanaklarımı avuçlarının içine aldı. Aptala laf anlatır gibi tane tane konuştu. "Hastaneye gideceğiz önce."

 

Bıkkınca yüzüne baktım. Karşı çıkmadım. Şu an tek istediğim bu evden gitmekti. Kendimi hiç güvende hissetmiyordum. Sanki biri sırtımdan beni izliyordu. Feryal ellerini yüzümden indirdi. "Yürüyebilecek misin?"

 

Başımla onay verdim. Mutfaktan çıkmadan önce bir bardak daha su içmiştim. Salonun önünden geçip dış kapıya doğru ilerleyecekken adımlarım duraksadı. Ben durduğum için Feryal de durdu.

 

Yönümü salona doğru çevirdim ve içeriye girdim.

 

"Ne oldu?" diye sordu merakla Feryal. Ona cevap vermedim. Uyandığım yere doğru ilerledim ve tam karşıma gelecek şekilde konumlanmış çerçeveye baktım. Özenle konulduğu çok belliydi.

 

Yere doğru eğilerek camı parçalanmış çerçeveyi elime aldım. Feryal uzun soluklu bir nefes verdi. "Ciddi misin?" diye sorduğunda omzumun üzerinden yüzüne baktım. "O fotoğrafın aynısından sende de var, bırak boş ver."

 

Olay fotoğrafla ilgili değildi. Ellerimin arasında tutuğum çerçeve buz gibiydi. Bir tahta parçasının bu kadar soğuk olması hiç normal değildi. Düşünmemeye çalışarak omuz silktim. "Alacağım." Dediğimde bana gözlerini devirdi.

 

Ona aldırış etmedim. Demir'den oldum olası nefret etmişti. Ortadan kaybolduğunda ise ben demiştim diyerek her gün haklılığını ilan ediyordu. Kendince haklıydı. Aksini iddia edebilecek tek bir şey bile bırakmamıştı bende. Beni yalnız bırakıp gitmişti ve ben hâlâ umut ediyordum. Söz vermişti. O sözünü tutardı. Tutardı. Onu tanıyordum.

 

Evden ayrıldıktan sonra zar zor bir taksi bulmuştuk. Feryal'in tüm tehditlerine rağmen hastaneye gitmemek adına diretmiştim. İnadımı yenemeyeceğimi anladığında pes etmişti o da. Şimdi benim 1+1'lik evimdeydik. Kalmasına gerek olmadığını açık bir dille belli etsem de bu sefer yenilen ben olmuştum.

 

Aynadaki yansımama bakıyordum. Dakikalardır düşünüyordum. Onlar benim gibiydiler. Farklıydılar. Ve hiç de saklanmaya çalışıyor gibi görünmüyorlardı. Gözlerimi yavaşça kapatıp açtım. Beynime yüklenen sorular bir cevap bulamazsam beni yiyip bitirecekti.

 

"Sendenim."

 

"Aramıza hoş geldin Anka."

 

Sinirle bir nefes verdim. Başımı ellerimin arasına alarak kısık sesli bir çığlık attım. Sonra Feryal'in varlığını hatırlayarak sesimi kestim. Aynadaki yansımama bakmayı bırakarak oturduğum yataktan kalktım.

 

Düşünmek bana bir çıkış yolu sunmuyordu. Düşündükçe karışıyor kendi içimde kayboluyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum fakat şu an ne yapacağımı düşünmek istemiyordum. Zihnimi rahat bırakma kararı almıştım. Saçlarımı düzelterek odanın kapısına doğru ilerlemeye başladığımda ben kapıya yaklaşamadan kapı içeriye doğru açıldı.

 

Feryal'i görmek beni şaşırtmadı. "Yanına geliyordum ben de," dediğimde omuz silkerek içeri girdi. Elinde tuttuğu çerçeveyi de o sıra fark etmiştim. Bir şey söylemeden yanımdan geçti ve az önce kalktığım yatağa oturdu.

 

"Daha iyi misin?" diye sorarken çerçeveyi yatağın kenarına bırakmıştı. Bedenimi tamamen ona doğru çevirdim. Adımlarıma güç verdim. Yanındaki boşluğa oturduktan sonra sorusunu yanıtladım. "İyiyim," dedim ki bana aynı soruyu yüzlerce kez sorduğundan dolayı sesim bıkkın çıkmıştı. Kelimelerimin devamını getirdim. "Uykum geldi sadece."

 

Bana içten bir şekilde gülümsedi. "Beraber uyuyalım mı?"

 

Ben de ona gülümsedim. Feryal'i seviyordum. Bazen çok dik başlı olur beni çileden çıkartırdı ama yanımdayken kendimi güvende hissederdim. Evdeymişim gibi. 5 yıldır tanıyordum onu. Bir sokakta karşılaşmıştık ve o an ikimizin de kimsesi yoktu. İnsanlarla arkadaşlık kurmak bizim gibiler için zordu, yani en azından benim için zordu. Her zaman yalan söylemek zorunda kalıyordum ona. Üzülüyordum. Her şeyimi bildiğini sanıyordu ama aslında o benim kim olduğumu bile bilmiyordu.

 

Eğer ona bir insan olmadığımı söylersem benden korkardı. Benden korksun istemiyordum. Ona ihtiyacım vardı, gitsin istemiyordum. Belki bu bencillikti ama başka çarem yokmuş gibi hissediyordum.

 

Biz bir çerçevenin içindeki fotoğraf ve o fotoğrafı izleyen iki farklı kişiydik.

 

Feryal çerçevenin içindeydi bense dışında. Bazen yerimiz değişirdi. Çerçevenin içine ben girerdim ve o beni dışarıdan izlerdi.

 

Bu, hep böyle devam edecekti. Aynı anda çerçeveden çıkamayacaktık, aynı anda o çerçeveye giremeyecektik. Birbirimizden farklıydık ve farklar her daim kendini kalın çizgilerle belli ederdi.

 

"Uyuyalım." dediğimde gülümsemesi büyüdü. Kendini geriye doğru atarak yatağa bıraktı. "Sana ulaşamayınca çok korktum." dedi, gözleri tavandaydı. "Seni yerde gördüğümde az kalsın korkudan ölüyordum." Kendi söylediklerine güldü.

 

Çok farklı olabilirdi. O yabancılar yanımdayken gelseydi eğer belki de benim yüzümden zarar görecekti. Belki de gerçekten ölecekti. Dişlerimi birbirine bastırdım. Ona zarar gelmesi düşüncesi tüm zerrelerime dokunarak beni uyardı.

 

Yataktan kendimden beklemediğim bir hızla kalktım. O an ani hareketimden dolayı çerçeve yere düştü. Çıkan sesten Feryal çerçevenin yere düştüğünü anlamıştı. "Bırak yerde kalsın," dedi ve derin bir nefes aldı. "Hak ettiği yerde."

 

Söylediklerine karşılık bir şey söylemedim. Çerçeveyi yerden almak için eğildiğimde içindeki fotoğraf ters bir şekilde yerde kalmıştı. Kaşlarım çatıldı. Fotoğrafın arkasındaki yabancı el yazısı daha önce orada değildi.

 

Fotoğrafı parmaklarımın arasına alarak doğruldum. Arkasında yazan yazıyı birkaç kez okudum.

 

Bir adres yazıyordu.

 

Gözlerim kısıldı. Adrese bir kez daha baktım ve yutkundum. Parmak uçlarımın donduğunu hissettim. Onlara istediklerini verirsem beni savunmasız yakalayacaklardı. Üstelik yazan adrese dair hiçbir şey bilmiyordum. Bu güçsüzlük demekti, beni gafil avlayabilirlerdi.

 

Ama...

 

Ama ben zaten onların eline düşmüştüm bir kere. Beni yenmişlerdi. Karşı gelememiştim. Her şeyi isteseydiler o an yapabilirlerdi lakin ben, bana hiçbir şey olmamış bir şekilde zeminde uyanmıştım.

 

Elimdeki çerçeveye resmi geri taktım. Zaten kafamdaki sorularla mahvolma derecesine gelmiştim, biraz ara vermem gerekiyordu. Düşünmeyi kesmem gerekiyordu. Çerçeveyi masanın üstüne bırakarak Feryal'in yanına uzandım.

 

"Alev." dedi o sıra. "Polise gitmemek ne kadar doğru? Hem yüzünü görmüşlerdir, ya tekrar karşına çıkarsalar?"

 

Söylediklerini düşünerek yastığa biraz daha yerleştim. "Kendimi korurum. Karate biliyorum, biliyorsun."

 

Güldü. "Yalancı. Karate falan bildiğin yok. Tek nefeste yıkılacak kadar narinsin sen." Gözlerimi büyüttüm. Ona bana ihanet etmiş gibi baktım. "Okulda, sana göz koyan o çocuğun saçını çektiğimi nasıl unutursun aşk olsun!"

 

Gür bir kahkaha attı. "Şaka gibi bir gündü yalnız." Kahkahasına eşlik ettim. Gülmek bana iyi hissettirdi. Yine kendimi güvende hissettim. Feryal'e doğu dönerek genişçe gülümsedim. "Teşekkür ederim." Ekledim. "Ve özür de dilerim.

 

Kafasını çevirerek o da bana baktı. "Neden?"

 

"Ben söz vermeme rağmen gelmedim ama sen geldin. Üstelik söz bile vermemiştin."

 

Dudağının kenarı yukarı büküldü. "Gelmeyeceğini biliyordum. Sen o tür eğlence mekanlarına hiçbir zaman gelmezsin. Ben sadece o eve gittiğin için sinirlendim." Gözlerimin içine baktı. "Alev, daha ne kadar böyle devam edeceksin? Bak biliyorum, o senin için çok önemliydi ama artık önüne bakmanın zamanı gelmedi mi?"

 

Kafamı usulca salladım. "Haklısın." Desem de bu söylediğime kendimi inandıramamıştım. Sadece inandırmak istemiştim.

 

"O zaman söz ver."

 

"Ne sözü?"

 

"Demir ve onunla ilgili ne varsa unutma sözü."

 

"Feryal..."

 

Koluma tutundu. "Lütfen. Benim için." Beni sıkıştırmıştı. Bana o gözlerle bakarak istediğini yaptırabilirdi. Kafamı usulca salladım. "Tamam." dedim geçmişle geleceğin arasından bir siluet gibi geçerken. "Söz."

 

🪦

 

Bölüm sonu!!

 

DÜŞÜNCELERİNİZ??

 

VOTE VE YORUMU UNUTMAYIN LÜTFEN♥️

 

 

Bölüm : 20.01.2025 18:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...