
Selamm, uzun zaman olmuştu. Bölümü anca tamamalayabildim. Beklettiğim için üzgünüm. Ama birazcık kafam dağılsın diye tatile çıkmıştım. Şimdi evdeyim ve tüm odağım okul açılana kadar bölümler olacak🥰
Sizi seviyorum♥️
🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭
ZEHİRLİ ŞEKER
BÖLÜM 55
🪷
BARIŞ
Saçlarımın arasında hissettiğim dokunuş uykudan arınmamı sağlarken dudaklarımda derin bir gülümseme belirdi. Bu dokunuşu tanıyordum, üstelik hastasıydım. Gözlerimi gözlerini görme ihtiyacıyla kırpıştırarak araladığımda içim huzura erdi sanki.
Gülümsüyordu.
Nil'in önce gülümsemesine aşık olmuştum. Benim için fazla beklenmedik bir olaydı ama kalbim bu gülümseme için deli gibi atıyordu. Işıldayan gözleri, büyü gibi görünen dudaklarıyla beni alt etmişti. Şikayetçi değildim. Ona yenilmek tüm dünyayı yenmeye benziyordu.
"Nil?" diye fısıldadığımda gözlerini panikle gözlerime çevirdi. Saçlarımla oynamaya daldığı için uyandığımı görmemişti. "Uyandırdım mı?" diye sordu merakla. Gülümseyerek kafamı iki yana salladım. Beni uyandıran dokunuşu değildi, gördüğüm kabustu. Gördüğüm kabusa rağmen gözlerimi gülümseyerek açmıştım çünkü varlığı her şeyin üstesinden gelmeme yetiyordu. Dün normal odaya alınmıştım. Annemlerle, kardeşlerimle, ekip arkadaşlarımla konuşma fırsatım olmuştu ancak çok uzun süre kalmamıştı hiçbiri. Çünkü bedenimdeki ilaçlar fazlasıyla uykumu getiriyordu. Bu duruma alışkın değildim. Kendimi düne göre daha iyi hissettiğim için içten içe şükrettim.
Kalkmam gerekiyordu. Yaşanılanları düşününce hiçbir şey yapmadan uzanmak canımı sıkıyordu. İçimdeki sıkıntıyı yüzüme yansıtmadan dikkatimi Nil'e yoğunlaştırmaya karar verdim. "Yine uyumamışsın." Dediğimde gözlerini kaçırdı. "Birazcık uyudum." Dedi mırıldanır gibi. Elimi kaldırdım ve yanağına yerleştirerek tenini sevdim. Ona dokunmadan duramıyor olmak hastalık sayılır mıydı?
"Birazcık?" dedim sorgulayarak. Gözlerimin içine baktı ve genişçe gülümsedi. Genelde kızacağımı bildiği zamanlarda böyle gülümsüyordu. "Birkaç saat falan." Endişeleniyordum ama belli etmedim. Annemlerle dün odada yalnız konuşurken olanları anlatmıştı. Gerçi anlatan boşboğaz kardeşim Baran'dı ama ilk kez boşboğazlığı bir işe yaramıştı. "Anlaştığımızı sanıyordum." Dediğimde yine gözlerini kaçırdı. "Evet ama uyuyamadım. Kabus gördüm."
Kalbim yumuşadı. Ona kızmak dünyanın en zor şeyi olabilirdi. Yatakta hafifçe doğrulmaya çalıştığımda oturduğu sandalyeden hemen kalktı. "Bir şey mi istiyorsun? Canın mı yanıyor?" Gülümsedim ve yana kayarak ona yatakta yer açtım. Açtığım yere iki kez elimle vurdum. "Buraya gel." Boşluğa baktı, sonra da karnıma. Düşündüğünü anladığım için konuştum. "Hadi. İyiyim ben."
Hareketlendi. Pikeyi onun için kenara çektim, böylelikle minik bedenini yanıma sığdırabilmişti. Kolumu boynunun altından geçirdiğimde kafasını canımı yakmaktan korkarak omzuma yerleştirdi. "Canın acırsa söyle, tamam mı?"
Onaylar anlamda bir şeyler mırıldandım ve onu iyice kendime yasladım. Canım çıkacak olsa bile bir şey söylemeye niyetim yoktu. "Seninle sohbet etmeyi özledim." Dedim çenemi başına yaslamışken. Dünden beri yanımda olsa da pek konuşamamıştık çünkü fazla kalabalık bir ziyaretçi trafiği vardı. Elini göğsümün üzerine yerleştirdi. "Ben de." Dedi, sesinden mutluluğu anlaşılıyordu. Ancak gördüğüm kadarıyla hem yorgundu hem de psikolojik açıdan yıpranmıştı. Mahir'in ölümü, o piçin ölümüyle ilgilenmiyordum, öncesinde Nil'e yaşattıkları üstü kapanılacak şeyler değildi. "Bana ne hissettiğini anlatmak ister misin?" diye sordum öncelikle durumunu tartmak için. Uzun süre sessiz kaldığında düşündüğümden daha kötü olduğunu fark ettim.
"Benim ne hissettiğimi anlatmamı ister misin?" diye sordum bu sefer. Nil, içinde biriktirdiklerini tek seferde söyleyen biri değildi. Genelde içinde yaşadıklarını anlatmak için karşısındakinin içini öğrenmek istiyordu. Sanırım bu şekilde kendini güvende hissediyordu. Belki de yaşadıklarını yalnızca kendisinin yaşamadığının farkına varıyordu ve böylelikle omuzları hafifliyordu. "Evet." Diye yanıt verdiğinde ona daha sıkı sarıldım. "Korktum." Dedim öncelikle.
"Neden?"
"Canının yanma düşüncesi iliklerime kadar donmamı sağladı. Ayrıca senin için unutulmaz bir gece planlamıştım ama unutmak isteyeceğin bir geceye dönüştü. Bu yüzden de kendimi suçlu hissediyordum." Yüzünü yüzüme doğru hafifçe kaldırarak gözlerimin içine baktı ve çekinerek konuştu. "Her iki anlamda da unutulmaz oldu."
"Çok üzgünüm." Dediğimde kaşlarını çattı. "Senin suçun değil." dedi, sonra derin bir nefes verdi. Düşüncelere daldığında ne düşündüğünü merak ettim. Evlenme teklifi ettiğim anı mı yoksa sonrasını mı? "Benim suçum." Bu sefer benim kaşlarım çatıldı.
"Ne senin suçun?"
"Zamanında aileme karşı bu kadar agresif davranmasaydım belki bunların hiçbiri olmazdı. Mahir öldü ve ben ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Pişman değilim sadece..." Sustuğunda araya girme ihtiyacı duydum. "Kendini suçlamaman gerektiğini söylemiştim." Dedim ve ekledim. "Sana zarar verecekti." Anlık bir duraksama yaşadım ve en içten beddualarımı Mahir'e gönderdim. "Verdi de." Dudaklarımı saçlarına bastırdım. "Benim bakmaya kıyamadığım saçlarını dokundu. Sana vurdu Nil." Bunu hatırlamak bile Mahir'i diriltip tekrar tekrar öldürmek istememe neden oluyordu.
Saçlarını sevdim. Her tutamı kalbime bağlanmış bir düğüm gibiydi. Birisi dahi kopsa kalbim sarsılırdı. Bir kez daha dudaklarımı bastırdım saçlarına. "Zamanla bu duyguyu aşacaksın. İlk kez birini mesleğim gereği öldürmek zorunda kaldığımda etkisinden çıkamamıştım." Biraz abartarak söylemiştim bunu ama şu an Nil'in duymak istedikleri bunlardı. "Her ne kadar kötü biri de olsa insan sonuçta demiştim." Dememiştim. Gebermesi gerekmişti ve gebermişti.
"Sonra ne oldu?" diye sordu merakla. Çok normal bir şeymiş gibi omuz silktim. "Bu gerçekle yaşamayı öğrendim ve olması gerekenin bu olduğunu bildiğim için kendimi suçlamayı bıraktım. Ben zamanında onu öldürmeseydim bir polis arkadaşım ölecekti." Bu söylediğim doğruydu. Zaten bu yüzden hiç pişmanlık duymamıştım ama Nil'in durumu benimkiyle aynı değildi. Her ne kadar sevmiyor olsa da Mahir onun kuzeniydi. Boynuma doğru yaklaşarak derin bir nefes aldı. "Onu öldürdüğüm için pişman değilim." Dedi. "Seni öldürmeye çalıştı." Sesi titremişti. Sakinleşmesini istediğim için saçlarını okşadım. "Çok korktum Barış. Çok kan vardı. Annem gibi öleceksin sandım."
"Seni bırakıp hiçbir yere gitmeyeceğim." Dedim net bir şekilde. Belki boyumdan büyük bir cümle kurmuştum, sonuçta Rabbimin canımı ne zaman alacağını bilmiyordum, ama her ne olursa olsun bu yeminim için çaba sarf edecektim. Son nefesime kadar.
Vurulmamın bir sebebi de dikkatsiz davranmamdı. Mahir'e öylece sırtımı dönmek bir başkomisere yakışmıyordu ama o an tek düşünebildiğim Nil'di ve canının yandığını gördüğüm için aldığım tüm eğitim bir anda yok olmuştu. Ona ulaşmak ve yanan canına merhem olmak istemiştim. Bir de Mahir'in böyle bir şey yapmasını beklemediğimdendi aslında. Çocukluğumuzdan beri pek anlaşamazdık. Hep çok hırçın ve egolu davranırdı. Şımarık büyütülmüştü ancak gözü ne ara insan öldürebilecek kadar dönmüştü?
Daha da önemlisi arkasında kim vardı da böylesine kendine güveniyordu?
"Barış."
"Canım." Dedim anında düşüncelerimden arınarak. "Abim gelir gelmez beni ondan ister misin?" Gözlerim büyüdü. Çok beklenmedik bir anda beklemediğim bir şey söylemişti. Kalbime mi kastetmeye çalışıyordu? Derdi neydi?
"Neden seni ondan istiyorum?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak. "Seni senden istedim ve kabul ettin. Benim için iş bitmiştir." Güldüğünü duyduğumda huzurla nefes almayı başardım. "Ama yine de abimden istemelisin."
Sabır ver Allah'ım.
"Nil, abin seni bana vermez ki." Çınar'ı birazcık tanıyorsam ölür yine de verdim demezdi. Hayatımda gördüğüm en kıskanç insanlardan birisiydi. İlk birinci sırada bile olabilirdi hatta. Sahip olduğu her şey için geçerliydi. Oyuncağından arabasına kadar. Durum böyleyken yeni kavuştuğu kardeşini öylece bana vermezdi. Kaçırsa mıydım, ne yapsaydım?
Akıl ver Allah'ım.
"Verir. Söz verdi bir kere." Dedi Nil gayet emin bir şekilde. Yine de işleri kendi tarzımla halletmek istediğim için son kez şansımı denedim. "O zaman biz evlenelim, sonuçta söz vermiş, evlendikten sonra söyleriz. Nasıl fikir?"
Kafasını kaldırarak yüzüme baktı. "Of Barış." Dedi sitemli bir şekilde. "İşte o zaman abimin elinden kurtulamazsın. Hazır yumuşamışken iste beni gitsin." Derin bir nefes aldım. "Seni başkasından isteme olayı hiç hoşuma gitmedi." Dedim net bir şekilde. "Ama abinin fikrini alacağım. İster kabullensin ister kabullenmesin. Sen, seni bana verdin bir kere."
Nil, biraz düşündükten sonra kafasını usulca salladı. "Tamam." Dediğinde gülümsedim. Alnına dudaklarımı bastırdım ve derin bir nefes alarak geri çekildim. Elini yanağıma yerleştirdiğinde anlamsız bir uysallık yerleşti içime. Hiç benlik hareketler değildi ama sanki miyavla dese miyavlayacaktım. Öyle bir evrim.
Kahverengi gözlerindeki değişimi fark ettiğim için ciddileştim. "Sana söylemiştim ya hani bir kere, hayata geç kaldığımı hissediyorum, diye." Kafamla usulca onu onayladım. "Sana da geç kaldığımı düşünmek ölmekten daha beterdi. O yüzden geleceği planlamayı bıraktım. Anı, seninle doyasıya yaşamak istiyorum. Her saniyesinde dolu dolu sen ol istiyorum."
Nil'in en sevdiğim yanlarından biri onunla konuşmaya başladığımda hesapsız kitapsız her şeyi benimle konuşuyor olmasıydı. Böyle anlarda kendimi şanlı ve huzurlu hissediyordum. Kapalı bir ilişki isteyeceğim en son şeydi. Şimdiden biliyordum ki birbirimize darıldığımızda ilk önce birbirimize koşup anlatacaktık. Bazen kelimeler duygulardan daha gerçekçi olabilirdi. Gösterilmeyen ve anlatılmayan duyguların karşı taraf için bir anlamı yoktu.
Yüzüne doğru eğildim ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Onu öpmeyi seviyordum, sonsuza dek de öpebilirdim ama önceliğimi kelimelerden yana kullanmak istediğim için geri çekildim. "Normalde şanslı bir adam değilimdir. Gerçi şansa pek inandığım söylenemez ama hani olur ya sende olduğu için dünyadaki herkesten farklı olduğunu düşünürsün. Her anımı bu düşünceyle yaşamamı sağlıyorsun." Gözlerinin içine baktım. Orada kendimi görmeyi seviyordum. "Bendesin. Dünyadaki diğer her şey ötede olabilir, sen bendesin."
Gözlerinin içi parladı. Zamanında aşkın abartıldığını düşünen bir tek hücreliydim. Ne büyük aptallıktı. Aşk insana her şeyi yaptırabilecek kadar güçlüydü. Üstelik aşk insanın her şeyini kaybetmesini sağlayacak kadar da tehlikeliydi.
"Seni seviyorum." Dediğinde gözlerimi bir süreliğine kapattım. Sonra onu daha çok kendime yasladım. Kaburgalarıma sokabilecek olsam durmaz hemen şimdi yapardım. "Ben de. Çok." Derin bir nefes çektim içime tüm kokusu hücrelerime yayıldı. Bir süre sessizce uzandık. Nefes alışverişleri yavaşladığında uyuduğunu anlamıştım. Bu iyiydi çünkü günlerdir doğru düzgün uyumuyordu. Zihninin tazelenmesi için uykuya ihtiyacı vardı.
Kapı iki kez tıklandığında gözlerimi Nil'den çekerek kapıya baktım. Kulp büküldü ve Çınar içeri girdi. Bizi görür görmez kaşlarını çattığı için elimi kaldırdım ve sessiz olması için bir işaret yaptım. Kaşları biraz daha çatıldı. Kapıyı arkasından kapatarak yatağa yaklaşmaya başladı. Nil'e baktığı sırada çatık kaşları normal halini almıştı. Büyük ihtimalle o da uzun zamandır Nil'in uyumadığını biliyordu bu yüzden kaldırmak gibi bir girişinde bulunmadı. Nil'in koynumda olmasını görmezden gelmeye çalışarak sessizce sordu. "Nasıl oldun?" Uyandığımdan beri yüzünü ilk kez görüyordum ama pek şaşırdığım söylenemezdi. Çınar böyle durumlarda beklemek yerine olaya neden olan şeyleri kaldırmak için uğraşırdı. Çünkü zaten ondan isteyeceğim şeyin bu olduğunu bilirdi.
"İyiyim." Dedim fısıldayarak. "Yarın hastaneden çıkacağım."
"Erken değil mi?"
Omuz silktim. "İş beklemez." Kafasını usul usul salladı. Bu sefer ben sordum. "Durumlar ne?"
"Karmaşık." Dedi ve kendi sandalyeye bıraktı. "Size saldırı düzenleyenler aynı anda bana ve Kübra hanıma da saldırı düzenlediler." Kaşlarım çatıldı. Bu ne demek oluyordu şimdi? Çınar'ı anlayabiliyordum da Savcı hanımın olayla alakası neydi? Sorgumu fark ederek cevap verdi. "Kübra Hanım uzun zamandır annemin davasıyla ilgileniyormuş. En son eline geçirdiği bilgilerde bir örgütün adı geçiyor. Seyfi'nin yer aldığı örgüt. Bize saldıranlar da o örgütün bir parçası." Hep düşündüğüm ama içime atıp o kadarda olmaz diyerek kendimi durdurduğum ihtimale biraz daha yaklaşmıştık. Gözlerim Nil'e kaydı. "Yani, annenizi Seyfi öldürmüş olabilir." Dedim oldukça sessiz bir tonlamayla.
Çınar, saçlarını sertçe geriye itti. Son hazırladığı belgelerle birlikte Seyfi'nin örgüte çalıştığı kesinleşmişti ve bu da içeriden çıkamayacağı anlamına geliyordu ama Çınar'ın şu an pişman olduğunu görüyordum. Seyfi'yi Çınar'dan koruyacak tek yer hapishaneydi çünkü. "Eğer." Dedi ve durdu. "Eğer bunu gerçekten yaptıysa onu yaşatmayacağım." Çınar'ın ağzından laf bir kere çıkardı. O yüzden şu an tek umabileceğim şey düşündüğümüz ihtimalin gerçek olmamasıydı.
Çınar'ı baştan aşağı inceledim. Yorgun görünüyordu. Büyük ihtimalle o da birkaç saatlik uykularla ayaktaydı. Bu işi çözmeden kendine uykuyu haram kılmış olmalıydı. "Sorgulardan bir şey çıktı mı?"
Gözlerinden garip bir ifade geçti. "Kübra Hanım." Dedi, birkaç saniye kendi kendine düşündü ve benimle olan iletişimine geri döndü. "Sorguladığı birkaç adamdan öğrendiklerimiz var elimizde. Özel tim bu gece çıkıyor."
"Operasyona katılacak mısın?" Diye sorduğumda kafasını iki yana salladı. "Asıl işin dağda olduğunu sanmıyorum. Kafamda oturtamadığım bazı şeyler var o yüzden Mustafa ve Cahit'i kendi yöntemlerimle sorguya çekeceğim. Eğer Mahir bu örgütün bir elemanıysa onlar da öyle veya böyle iletişime geçmişlerdir." Doğru söylüyordu. Tüm ailenin bu işte bir parmağı varmış gibi geliyordu bana. Ferda teyze bir açıklarını yakalamış olabilirdi, belki de bu yüzden onu buralardan gitmeye zorlamış üstüne bir de öldürmüşlerdi.
Böyle düşünürsek o gece Mahir'in Nil'i istemesinin tek mantıklı açıklaması susturmak veya Çınar'ı tehdit etmekti. Yıllardır rahat içinde yaşamışlardı ve Nil geldiği günden beri tüm planları bozulmuştu. Çınar artık işi su altından yürütmüyordu. Göze göz diyordu. Durum böyle olunca da Çınar'ı durdurabilecek tek etken kollarımın arasındaki kadın oluyordu.
"Benim şu an yapabileceğim bir şey var mı?" diye sordum. Böyle yatıp Çınar'a destek olamıyordum, bir an önce toparlanmam gerekiyordu. Bu iş canımı sıkmaya başlamıştı artık. Her şey çözüme kavuşmadan gözüme rahat uyku girmeyecekti. "Kardeşime göz kulak olsan yeter. Aklım onda kalınca işime kendimi adam akıllı veremiyorum."
Dişlerimi birbirine bastırdım. Nil, benim yanımdayken saldırıya uğramıştık. Onu koruyamamıştım. Canı yanmıştı. Derin bir nefes aldım. "Bir kez daha böyle bir şeye cüret edemezler." Dedim. Zaten sonlarının yakın olduğunu onlar da biliyordu. Yoksa ne diye kuyruğuna basılmış kedi gibi saldırsınlar ki?
Çınar arkasına yaslandı ve gözlerini Nil'in üzerinde gezdirdi. Sonra dudağının kenarında belli belirsiz bir gülümseme var oldu. "Şu manzaraya göz yumduğuma inanamıyorum." Diyerek homurdandı. Normalde böyle bir şeye asla izin vermezdi. Hatta şu an beni öldürmüş olabilirdi ama Nil her şeye kadirdi işte. Gülmeden edemedim ve Nil'in benden istediğini dile getirdim. "Allah'ın emri peygamberin kavliyle kardeşini kendime istiyorum."
Bir anda böyle demese miydim? Önce alıştırsaydım keşke. "Çüş!" diye bağırdığında Nil irkilerek uyandı. Çınar'a ters bir bakış attım ama onun bakışı benim bakışımı alt etti. Çınar'ı görmezden gelerek Nil'e odaklandım. Ne olduğunu anlamayarak yüzüme baktığında gülümsedim. Gözlerini kırpıştırdı. "Ne oluyor?" Elimi başına yerleştirerek onu omzuma geri yatırdım. "Hiçbir şey, uyumaya devam et." İlk kez sözümü dinleyesi gelmiş olmalı ki ses etmedi. Yeniden omzuma yerleşti ve derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.
Çınar'a baktım. "Ne bağırıyorsun oğlum?" diye sorduğumda bana saldırmamak için kendini zor tuttuğunu gördüm. "Asıl sen ne diyorsun lan! Ayarsız. Benden kardeşimi nasıl istersin?"
"Böyle." Dedim omuz silkerek. "Allah'ın emri peygamberin-" Lafımı yarıda kesti. "Lan görgüsüz!" dedi kızarak. "Böyle kız mı istenir? Çiçeğin çikolatan nerede?" Tek derdi bu muydu? Elimle ayak ucumdaki çiçekleri ve çikolataları gösterdim. Beni görmeye gelenler sağ olsunlar boş gelmemiştiler. "Seç beğen al." Dediğim an ayağa kalktı. Nil'in uyuyor olması bu sefer görmezden gelerek ellerini boğazıma sardı.
"Gebertirim oğlum seni!" Harbi, nefes alamıyordum. Bunca gürültüde yeniden uyumadığını bildiğim Nil Çınar'ın yaptığıyla anında doğrulmuştu. "Abi! Ne yapıyorsun?!" diyerek ayaklandı ve abisinin ellerini boynumdan çekmeye çalıştı. "Ya abi bıraksana! Kafayı mı yedin? Bırak Barış'ı!"
"Ne mi yapıyorum?!" diyerek burnundan soludu Çınar. "Bu hadsize had bildiriyorum!"
"Abi!" diyerek bağırdı Nil. Çınar amacına ulaşamamanın verdiği öfkeyle ellerini geri çektiğinde derin bir nefes aldım. Az daha öteki dünyanın kapısını aralayacaktım. Nil, kötü kötü abisine bakarken ne kadar tatlı olduğunun farkında değildi. "Delirdin mi sen?" diye sorduğunda Çınar kafasını hızla salladı.
"Delirdim. Vermiyorum seni kimseye. Sen benim kardeşimsin. İşte o kadar." Dedi ve arkası dönerek kapıya doğru ilerledi. Odadan çıktığı sıra küçük bir çığlık attı. Attığı çığlıkla yüreğim ağzıma gelirken ona garip garip baktım. Yataktan inerek ayakkabılarını giymeye başladı. Ayakkabılarıyla cebelleşirken kapalı kapıya doğru bağırmayı da ihmal etmedi. "Gizlice evleneceğim göreceksin gününü!" dedi. "Vereceksin işte! Güzellikle kabul edeceksin!" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Nil, gitmeden önce bana doğru döndü ve gözlerimin içine bakarak konuştu. "Bekle burada! Bu işi kökten çözeceğim!"
Kafamı usulca salladım. Gitmek için hareketlendi ama hemen sonra geri dönüp üzerime doğru eğilerek yanağıma içten bir öpücük bıraktı. Kalbimi öpmüş gibi hissettim. Bir şey söylememe izin vermeden odadan çıktığında yalnız kaldım. Yüzümde keyifli bir gülümseme belirdi. Kökten çözeceğim dediğine göre imamı almaya gidiyordu. Elimi yumruk yaptım ve yumruğumu zaferle boşluğa savurdum.
"İşte benim kızım!"
🪷
NİL
Barış'ın odasından çıktığımda koridoru gözden geçirdim. Abim asansörün olduğu tarafa doğru gidiyordu. Koşarak ona yetiştim ve önüne geçerek gözlerinin içine baktım. Önüne geçtiğim için durmak zorunda kaldı. O da benim gözlerimin içine baktı. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama kelimeleri yutarak sustu. "Abi." Dediğimde derin bir nefes aldı. Aramızdaki mesafeyi kapatarak tam dibine girdim. "Hani söz vermiştin?" diye sordum hesap sorar gibi. Gözleri kısıldı. "Verdim evet." Dedi sertçe. "Ama öyle aniden olacak şeyler değil kızım bunlar. Adam durup dururken seni benden istedi. Veriyorum mu diyecektim?" Sert bir nefes verdi. "Yok ya! Vermiyorum."
Omuzlarımı düşürerek yüzüne baktım. "Ben söyledim istemesini. Barış'la hemen evlenmek istiyorum ben."
Yüzünü yüzüme doğru eğerek dikkatle yüzüme baktı. "Neden? Günler çuvala mı girdi?" Dişlerimi birbirine bastırdım. "Evet." Dedim, sesim istemsizce yükselmişti. "Sana geç kaldım abi! Ne kadar bunu değiştirmeye çalışsak da gerçek bu. Ne sen artık benim yirmi dört yılımı geri getirebilirsin ne de ben! Annemle yaşarken öleceğini hiç düşünmezdim ama gözlerimin önünde öldü! Neredeyse Barış'ta gözlerimin önünde ölüyordu. Artık bir şeylere geç kalmak istemiyorum. Barış'la evlenmek istiyorum ve bunu yaparken yanımda ol istiyorum. En azından bir kez asla unutamayacağım bir olayda yanımda ol."
Birden tüm bunları ona söylememi beklemiyor olacak ki duraksadı. Gerçi ben de duraksamıştım. Sanırım bu gerçekleri sürekli içimde tuttuğum için yorulmuştum. Beni anlamasını istiyordum. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes vererek konuştu. "Nilüfer, geçmiş için yapabileceğimiz bir şey yok. Evet." Kafasını usulca salladı. "Ama geleceğimiz var kardeşim. Seni anlayabiliyorum. Bak yemin ederim anlıyorum." Soluklandı. "Gelecekte bu günleri birilerine anlatırken mutlu anlat istiyorum. Zaten evlenme teklifi aldığın günün gecesi cehenneme dönüşmedi mi? Bırak bari diğer anılarının güzel olsun. Bir hastane köşesinde mi evlenmek istiyorsun?"
Cevap vermemi beklemedi. "Tamam, eğer gerçekten bunu istiyorsan istediğin gibi olsun. Senin hayatın senin kararların."
Benim hayatım benim kararlarım. Öyleydi değil mi? Ama rahatsız hissettiriyordu. Söylediklerine hak veriyordum. Bu şekilde düşününce en doğrusu beklemekti ama beklemekten yorulmuştum artık. Öyle yorulmuştum ki bir saniye sonrasına sabrım kalmamıştı. Zaten hayatımda güzel bir şeyin olduğu yoktu. Uzun süre sessiz kaldığım için abim yeniden konuştu. "Nilüfer." Yerde dolaştırdığım gözlerimi gözlerine kaldırdım. "Abim. Ben bir söz verdim. Asker adamın sözü namusudur. Anlıyor musun?"
Kafamı salladım. Anlıyordum. Sözünde duracağını da biliyordum. Beni düşünüyordu ve en güzeli hak ettiğimi düşünüyordu. Bilmediği bir şey vardı. Yanımda oldukları takdirde zaten benim için her şey en güzeli olarak kalacaktı. "Abi, benim artık gözüm yüksekte değil." dedim omuz silkerek.
"Evet, zamanında benim de hayallerim vardı. Ama hiçbiri gerçek olmadı." Tanışmamız bile bir hüsrandan ibaretti. Bu yüzden artık çıtayı yükseltmiyordum. Gerek yoktu. Çünkü ne zaman güzel tarafını düşünsem hep kötü tarafıyla bitiyordu. "Olmayacak da. Sen de bunu anla. Neresi veya nasılı umurumda değil."
Barış'la evlenmek istiyordum. Nerede yaşayacağımız, nasıl yaşayacağımız umurumda değildi. Geleceği planlamayı bırakmıştım çünkü benim planladığım o gelecekte Barış olmayabilirdi. Yalnızca hayaliyle yaşamak zorunda kalabilirdim. Böyle olmasını istemiyordum. Yanımdayken, yanındayken bir şeyleri geciktirmenin bir anlamı yoktu.
Evet, her şey çok karışıktı. Bu yüzden zaten günlerdir doğru düzgün uyuyamıyordum. Sürekli bir şeyler düşünüyordum. Düşünmek istemediğim şeyler bile zihnimde kendine yer ediniyordu. Sanki her bir düşünce kira ödemeden kafamda oturuyordu.
"Benim umurumda, Nilüfer." Elleri ellerimi tuttu. Sıcacık avuçları anında tenimi ısıtmaya başlamıştı. "Gel bir anlaşma yapalım." Tek kaşımı merakla kaldırdım. "Nasıl bir anlaşma?"
"Bu akşam o herif seni benden adam gibi isteyecek. Ailesiyle, yüzüğüyle, çikolatasıyla birlikte. Nişanlanacaksınız ama evlenmek için biraz daha bekleyeceksin." Gözlerimi kırpıştırdım. Heyecanlanmıştım. "Gerçekten mi?" diye sordum dolu dolu olmuş gözlerle.
Kafasını salladı ve bana gülümsedi. "Gerçekten abicim." Dedi ve devam etti. "Barış hastaneden çıktığında evliliğin tarihini de konuşuruz. İstediğiniz tarihte evlenirsiniz ama her şey hayalindeki gibi olması şartıyla. Tamam mı?"
Ona birkaç saniye öylece baktım. Dünyanın en iyi abisine sahiptim. Hem gönlümden geçeni hem de kendi gönlündekini yapmak istiyordu. Kendi gönlündeki de aslında benim içindi. Ağlamamak için kendimi zor tutarken ayak parmaklarımın üzerinde yükseldim ve ona sıkıca sarıldım. "İyi ki varsın, abi." Dedim içten bir şekilde.
Ellerini belime sardı ve bana sıkıca sarıldı. Bu sıcaklık annemin sıcaklığına benziyordu. Aile sıcaklığına. Kollarımı sıkılaştırdım. "Teşekkür ederim!" dediğimde dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Neden teşekkür ediyorsun?"
"Yanımda olduğun için ve abim olduğun için."
"Asıl ben teşekkür ederim öyleyse." Dediğinde burnumu çektim. Bu sevincim aslında yüzük takmaya değildi; abimin yanımda olacağını bilmemeydi. Hayatımda ilk kez evleniyordum ama çok kez baba eksikliğini görmüştüm. Abim bu eksikliği bile varlığıyla doldurabiliyordu. "Çok seviyorum seni abi." Dedim içten bir şekilde. Derin bir nefes aldı ve konuştu. "Ben de abicim." Dedi. Sonra geri çekildi ve saçlarını karıştırdı. Aceleci bir tavırla yüzüme baktı. "Gitmem lazım şimdi."
"Nereye gidiyorsun?" diye sordum merakla. "İşim var. Devrim'le görüşmem lazım." Dediğinde kafamı usulca salladım. "Akşama geleceksin ama değil mi?"
"Geleceğim abicim." Gülümsedim. "Tamam o zaman. Kendine dikkat et." Dediğimde kafasını belli belirsiz salladı. "Bir şey olursa ara." Dedi ve yanımdan geçerek gitti. Gözden kaybolana kadar gidişini izledim.
Elimi kalbimin üzerine yerleştirdim. Uykusuzluktan olsa gerek kalbim çarpıntı geçiriyor gibi atıyordu. Sonra olduğum yerde dönerek Barış'ın odasının önüne doğru ilerlemeye başladım. Dünden beri saat başı birileri Barış'ı görmeye geliyordu. Fazla kalabalık ve yoğun geçmişti. Elimi ağzıma kapatarak esnedim. Tüm bu kargaşaya rağmen gizlice yürüttüğümüz bir operasyon vardı.
Elif'i kaçırma operasyonu için çok dikkatli olmalıydık. Tek bir yanlış hareket bizi ele verebilirdi. Bu yüzden Mirza ve Mesude'yle aynı ortamdayken göz göze gelmemeye çalışıyorduk. Adı, Mahşerin 3 Atlısı, olan bir grup kurmuştum ve oradan rahatlıkla haberleşiyorduk. Telefonumu çıkartarak aklıma gelen son ayrıntıları hızlıca yazıp gönderdim. Mirza anında mesajı gördü ve yanıt verdi.
Mirza; Nil, seni sorgulamak gibi olmasın ama kız kaçırmaya giderken acaba neden hamam seti alıyoruz?
Siz; Çünkü hamama gideceğiz.
Mesude de konuşmaya dahil olduğunda ayakta durmayı keserek Barış'ın odasının önünde olan sandalyelerden birine oturdum.
Mesude; Hamam ve Elif'i kaçırma olayını birbiriyle bağdaştıramayan yalnızca ben miyim?
Mirza; Yalnız değilsin.
Neredeyse gözlerimi devirecektim ama yapmadım. Fazla zeki olduğum için beni seviyemden olaylara bakamıyorlardı.
Siz; Elif'i kaçırdıktan sonra hamamda onu bir güzel yıkayacağız. Kirlerinden arındıracağız. Sonra bununla yetinmeyip şu meşhur şarkıyı söyleyeceğiz.
Ses kaydetme butonuna bastım ve telefonun hoparlör kısmını ağzıma yaklaştırdım. "O kurnadan bu kurnaya çirkef sıçramış! Kırk beş yaşında Adile de hanım pek de kartlaşmış." Söylenmeyi keserek mesajı gönderdim.
İkisi de mesajlarımı gördü.
Mirza; Bir şey mi içtin kızım sen? Elif'ime kavuşamadan terk mi edileyim istiyorsun?
Söylediğim şeyi büyük ihtimalle gerçek sanmıştılar çünkü onlarda espri yeteneği de yoktu. Derin bir nefes alarak gerçekleri bir bir anlatmaya başladım. Biraz daha şakaya vurursam işler karışabilirdi.
Siz; Hastaneden yalnız çıkabilmem için Mesude'yle kızsal bir şeyler yapmamız gerekiyor. Başka türlü abimi saf dışı bırakamayız. Hamam ben ve Mesude için. Elif için değil.
Mirza; Haa
Mirza; Öyle desene o zaman kızım, ne bileyim ben?
Kafamı olumsuzca iki yana salladım. Sonra gerekli olabilecek diğer eşyaları da yazdım. Onları şu an köle gibi kullanıyordum çünkü benim hastaneden çıkmam şüphe çekerdi. İkisi, ki genellikle Mirza dünden beri oradan oraya koşuyor, yazdıklarımı almaya çalışıyordu. Bunu yaparken de söylenmeden durmuyordu. Hayır, yani sanki Elif'i bana kaçırıyorduk.
Onlarla vedalaşarak telefonu cebime attım. O sırada birkaç metre ötemde bekleyen Baran'ı görmüştüm. Kaşlarım kavislendi. "Baran?" diye adını seslendiğimde bana gülüşmedi ve sanki bu anı bekliyormuş gibi yanıma gelmeye başladı. "Naber yengecim?"
Güldüm. "İyidir senden?" omuzlarını kaldırıp indirdi ve yanımdaki boş sandalyeyi gösterdi. "Oturayım mı?" diye sorduğunda kafamı salladım. "Otur tabi." Yanıma kuruldu ve gözlerimin içine baktı. Bir şey söylemek istediğini anlamak zor değildi. O yüzden sordum. "Her şey yolunda mı?"
"Yolunda. Şu anlık."
"Şu anlık?"
"Şimdi şöyle yengecim." Diyerek biraz kem küm etti. Hatta bu durumu o kadar uzattı ki bir an konuşmayı unuttuğunu düşündüm. O süre boyunca ona garip garip baktım. Bir kez daha eeee diye mırıldanırsa sandalyeyi kafasına geçirecektim. "Baran bugün söyleyecek misin?"
Yutkundu. "Yenge." Saçlarını karıştırdı. "Nasıl söylenir bilmiyorum." dediğinde derin bir nefes aldım ve anlayışlı davranmaya çalıştım. "Yani aslında olay sana söylemek de değil. Ben Çınar abiye bir şey söyleyeceğim de nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum." Kaşlarım anında kavislendi. Eğer yanlış yorumlamıyorsam konu Lavin'di.
Baran, gözlerile koridoru taradı. Bir tehlike görmemiş olmalı ki yeniden bana döndü. "Biz Lavin'le uzun zamandır sevgiliyiz, yenge." Dediğinde yüreğim ağzıma geliyordu. "Ne?! Uzun yıllardır mı!?" Diye bir çığlık attım. Baran panikleyerek ellerini kaldırdı. "Sus yenge Allah aşkına!"
"Nasıl susayım? Bizi kandırdınız mı!?" Diye sinirle soludum. Kafasını iki yana salladı. "Başka çaremiz yoktu yenge." Dedi ve derin bir nefes aldı. "Çocukluğumuzdan beri birbirimizi seviyoruz. Ama Lavin'in, yani senin ailenin yapabileceklerini bildiğimiz için saklamak zorunda kaldık."
Şimdi ona hak verdiğim için sinirim bir çırpıda yok oldu. Lavin'in hayat şartlarını düşünürsek en doğrusunu yapmışlardı. O evde doğru düzgün nefes bile aldırmamışlardı kıza, eğer sevgili yaptığını öğrenirlerse canına okurlardı. Seyfi'nin neler yapabileceğini artık az çok biliyordum. Nuran da ondan farksız sayılmazdı. "Bunu ilk kez sana söylüyorum. Başka kimse bilmiyor." Kaşlarım kavislendi. "Hiç kimse mi?"
Kafasıyla beni onayladı. "Evet." Genişçe gülümsedim. "Bana niye söyledin peki?"
Elini ensesine attı. "Şey biz artık saklanmak istemiyoruz. Bende Çınar abiden," yutkundu. "Birazcık korktuğum için senden akıl alayım dedim."
Barış'la bu yoldan geçmiştik. Abim de neredeyse üzerimizden geçiyordu. "Acaba diyorum ki birazcık el mi atsan." Diyerek kedi gibi yüzüme baktığında kıkırdadım.
"Merak etme. Abim sana birkaç yumruk geçirir yalnızca. Hıncını aldıktan sonra kabulleniyor."
"Yengecim ben Barış abim miyim? Çınar abinin ilk yumruğunda öbür tarafa giderim." Dedi endişeyle. Küçük bir kahkaha attım. Şu an aslında haline üzülmem gerekiyordu ama bence komikti. Yaşadığımız şeylerin bir benzerini görmek beni güldürmüştü.
Baran'a daha fazla ayıp olmasın diye gülmemi durdurdum. "Baran'cım, abim zaten durumun farkındadır emin ol." Dediğimde gözlerini büyüttü. "Nasıl farkındadır yenge?"
"Yani, ben bile farkındaysam abim her şeyinizi biliyordur bence." Baran sertçe yutkundu. "Her şeyimizi mi yenge?" diye sordu son kez umut içinde. Kafamı usulca salladım. Gerçek buydu. Abim bir istihbaratçıydı. Özel eğitimliydi. Yani bunca yıllık kardeşinin ne yaptığını ve kiminle görüştüğünü anlamayacak mıydı? Elbette anlardı.
"O zaman ben ne yapacağım?" diye çaresizce soludu Baran.
Kurtlar Vadisi'ndeki ordinaryüs profesörü Doktor Abuzer Kömürcü rolüne büründüm ve bilgin bir şekilde sorusuna yanıt verdim. "Gideceksin ve abime her şeyi kendi ağzınla anlatacaksın."
"O da ağzımı kıracak değil mi?" diye sordu korkuyla. Maalesef der gibi gözlerimi kapatıp açtım. Kaçınılmaz son buydu. "Ağzını kırmakla kalsa iyi." Diye mırıldandım kendi kendime. Biraz göz korkutmaktan bir şey olmazdı. Sonuçta o iki hain bizden gizli aşk yaşamıştı. Bence bu kadarına hakkım vardı.
"Ne yapar ki yenge?" Kıkırdadım. Gülüyordum falan ama bence üzücüydü. Bir ilişki yaşıyor olsam ve ailemden korktuğum için bunu saklasam... derin bir nefes aldım. Lavin'le konuşsam iyi olurdu. Madem ablasıydım ona destek olmalıydım. Benim ablam olsa ondan beklentim bu olurdu çünkü. "Bir şey yapamaz merak etme." Dedim içindeki endişeyi dindirmek için.
Nefeslendi, sonra ciddiyetle gözlerimin içine baktk. "Dövmesinden korkmuyorum aslında, Lavin'e bir şey der mi?" İçten bir şekilde gülümsedim. "Kardeşime kimse bir şey diyemez." Dediğimde o da gülümsedi. Asıl endişeli olduğu konu gerçekten de bu olmalı ki bakışları ferahlamıştı. Büyük ihtimalle Lavin'de bu durumdan çekiniyordu.
"Merak etme, abimin Lavin'e kötü bir şey diyeceğini sanmıyorum. Eğer isterseniz ben de sizin yanınızda olurum."
"Çok iyi olur yenge." Dedi Baran rahatlamayla. Elimi omzuna koydum ve dostça okşadım. "Ne zaman söylemeyi düşünüyorsunuz?"
"Abim çıkınca, ortalık biraz durulur hem. Bir de Mahir abi ölmüş, dediler. Birkaç güne cenazesi olacakmış. Üstüne söylemeyi doğru bulmadık."
Elimi omzundan çektim. Bir an içim titremişti. Baran, Mahir'e üzüldüğümü düşünmüş olmalı ki konuştu. "Başın sağ olsun, yenge." Yutkundum. Gerçeği bilmiyordular. Barış'a saldıran kişinin Mahir olduğunu polis dışında kimse bilmiyordu. Bunu söylememiştik çünkü örgüte çalışıyordu. Eğer yakınımızda örgütle bağlantılı başkaları varsa kendini saklamak için uğraşırdı. Bu yüzden gerçeklerin farkında değilmiş gibi yapıyorduk. İnsanlar Mahir'i vuran kişinin Barış olduğunu sanıyordu. Senaryoya göre bu bir kazaydı.
"Yenge, iyi misin?" Kafamı salladım ve kendime gelmek için derin bir nefes aldım. Bu duruma alışmak çok zordu. Ama alışmak zorundaydım. Dün bir saatliğine adliyeye gitmiş ve Kübra'ya ifade vermiştim. Bana kızgındı çünkü onu odaya kapattırmıştım. Onun da gönlünü almam lazımdı. Saçlarımı geriye doğru ittim. İçin bunalmıştı. Bir taraf çocuklarının ölümüyle yanıyordu ben ise akşam yüzük takacaktım.
Omuz silktim. Hak etmişti. Sonuna kadar. Asla, asla pişman değildim. Ayağa kalktım ve Baran'a bakıp konuştum. "Akşam abin beni abimden isteyecek. Yüzük takacağız."
"Afbuyur yenge?"
Saçımı savurdum. "Annene söylersin. Mekan, Barış'ın odası." Onu şaşkınlığıyla arkamda buraktım ve Barış'ın odasına doğru ilerledim.
Bu akşam benim nişanım vardı! Genişçe gülümsedim. Sanki diğer hiçbir şey umurumda değilmiş gibi.
🪷
Bölüm sonu!!
Beğendiniz mi?
Baran?
Nişan merasiminde neler olur dersiniz?🤭
Biliyorum bölüm normalden kısaydı ama artık evde olduğum için bol bol yazabilirim. Sonraki bölüm için 10 bin kelimelik bir anlaşma yapalım mı?
Ama siz de beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin🥹
Seviliyorsunuz.
.
İnstagram; Zeynepizem
Wp kanal adımı değiştirdim. Bulamayanlar vardı. Artık onun adı da, Zeynepizem
Hepinizi bekliyoruumm
Eğer bulamazsanız instagram hesabımda link var, oradan ulaşabilirsiniz♥️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 269.41k Okunma |
24.01k Oy |
0 Takip |
66 Bölümlü Kitap |