13. Bölüm

11.BÖLÜM

Zeynep Yılmaz
zeynepyllmz

 

@zeynepyllmz hesabımı takip etmeyi unutmayın.

Okumaya başlamadan önce beğenmeyi unutmayın ❤️

Bol bol yorumlar yapınn.

Eğer yazım yanlışlarım varsa yorumlarda belirtiniz.

 

İYİ OKUMALAR DİLERİM

☀️

Bir hayat felaketle son bulmuştu, bir hayat felaketle yeniden doğmuştu... Kardeşimle birlikte Zemheroğlu konağının kapısının önündeydik. Bir zamanlar annemle birlikte geldiğim konağa şimdi tek başıma geliyordum. Eski hayatımı arkamda bırakarak, yeni hayata yelken açmıştım. Artık bu konakta yatılı çalışan olarak çalışacaktım. Annem'in mezarı olan o evde yaşamak zorunda kalmayacaktım. Harap olmuş ciğerlerime derin bir nefes çekerek konağa doğru yürüdüm. Hemen arkamda Halime teyze yanında da kapıdaki korumalardan olan Ahmet abi vardı. Ahmet abinin elinde bohçam vardı halimi gördüğünde bohça mı elimden alı vermişti. Konağın açık kapısından içeriye girdiğimizde Halime teyze, elini belime atarak yanında olduğunu bir kez daha bana hissettirdi. Halime teyze'yle birlikte konağın merdivenlerden çıktığımız sıra üzerimde bir kaç meraklı göz olduğunu hissetmiştim ama dönüp bakmamıştım. Ahmet abi de bizimle birlikte merdivenlerden çıktığında Halime teyze, Ahmet abiye bohça mı çalışanlardan birisine vermesini söyledi. Ahmet abi onaylayarak yanımızdan ayrıldığında Halime teyze'yle bir kat daha merdiven çıktık. Her adımım da kalbim sıkışıyordu nefes alamıyordum. Halime teyze'yle küçük misafir odasının önünde durduğumuz da yüzümü Halime teyze'ye çevirdim. Ona baktığımı hissetmiş olacak ki yüzünü bana döndü, dudaklarında şefkat dolu bir gülümseme oluştu. Bir elini yanağıma koyarak yavaşça okşadı sonra kafasıyla 'hadi' diyerek ileriye doğru bir adım attı. Gözlerimi kapatarak içime derin bir nefes çektim azda olsa cesaretimi toplayarak gözlerimi araladım ileriye doğru bir adım attım.

Halime teyze, yavaşça kapıyı açarak içeriye geçme mi bekledi. Küçük adımlar atarak içeriye girdiğimde Kafam önüme eğikti. Halime teyze de benimle birlikte içeriye girdiğinde kapıyı ardından kapattı. Tekrardan elini belime atarak bana destek oldu. Başımı yerden kaldırmadan koltuğa oturduğum da hiçte rahat değildim. Behram kucağımda kıpırdanarak biraz daha göğüsüme sokuldu.

"Yasmîn,"

Hewi Xanımağa'nın insanı dize getiren şiveli konuşmasıyla komutu alarak kafamı kaldırdım.

Yıllara azmiyle, gücüyle meydan okumuş kadınla bakışlarımız birleştiğinde gözlerinde şefkat ve bir o kadar acı vardı. Bakışlarımı çekerek odada bulunan yüzlere kısa kısa baktım.

Konağın gelini Bejna Xanım ve kızları Şifa Xanım, Rûken Xanım vardı.

Odada bulunan bütün kadınlar gözlerindeki acıma duygusuyla bana bakıyordu. Bu bakışlara daha fazla dayanamayarak kafamı hafiften önüme eğdim. İçimdeki acı bu bakışlarla körükleniyordu.

Hewi Xanımağa, odadaki sessizliği bozarak konuşmaya başladı.

"Başın sağolsun kızım, Allah mekanını cennet eylesin." diye başladı Hewi Xanımağa. "Neler olduğunu duyduk kızım, Delal'in ölümü hepimizin yüreğini parçaladı. Delal'i kendi kızım sayar severdim ölüm haberi geldiğinde içim ağladı." dedi yaşlı kadın içine derin bir nefes çektiğinde devam etti.

"Sende benim bir kızımsın, Yasmîn.

Delal'in yeri bende neredeyse senin yerinde bende ordadır. Bu konakta çalıştığın sürece bilesin ki; Hewi Xanımağa senin yanındadır. Ben her zaman senin yanındayım, bir ihtiyacın olduğu zaman hiç çekinmeden yanıma gelesin. Ananın yerini tutamam ama beni anan bil kızım. Şunu da unutma ki; Zemheroğlu konağı senin ailendir. Biz buradaki çalışanlarımızı aileden biliriz." diye bitirdi lafını Hewi Xanımağa.

Kafamı kaldırarak Hewi Xanımağa'ya baktım.

"Ben çok teşekkür ederim, Xanımağam. Beni kabul ettiğiniz için." dedim.

"Bizde senin yanındayız, Yasmîn. Eğer bir ihtiyacın olursa bizim yanımızada gele bilirsin." dedi, Bejna Xanım.

Şifa ve Rûken Xanım, Bejna Xanım'ın söylediklerini onaylayarak yanımda olduklarını belirttiler.

Gözlerim hafiften sızlamaya başladığında üst üste kırpıştırdım.

"Ben... Allah sizden razı olsun, beni kabul ettiğiniz için ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Sizlere nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum." dedim hızlı konuşarak.

Halime teyze eliyle kolumu sıvazlayarak beni sakinleştirmeye çalıştı.

"Teşekkür etmene gerek yoktur, kızım. Sen, bizi yanında bil yeter." dedi kısa ve öz konuşarak.

Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı olumlu anlamda salladım.

Sağ olsunlar beni kabul ettikleri için, belki yerlerinde başka birileri olsa böyle bir şeyi asla yapmazlardı.

"Seni daha fazla yormak istemem, kızım. Git odana iki üç gün dinlen çalışma. Kendini iyice bir toparladıktan sonra çalışırsın." dedi, Hewi Xanımağa.

Kafamı olumlu anlamda sallayarak yerimden kalktım. Odadan çıkmadan önce Hewi Xanımağa'nın yanına ilerledim, karşısında durduğumda yaşlılıktan dolayı buruşuk elini, tek elime tutarak öpüp alnıma koydum.

Kara gözlerinin tam içine bakarak, içten bir teşekkür ettim.

"Çok teşekkür ederim. Hakkınızı asla ödeyemem, Xanımağam." dedim.

Hewi Xanımağa'nın dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu alnıma koyduğum elini saçlarıma atarak okşadı.

"De hayde, git odana dinlen." dedi.

Kafamı önüme eğerek odanın kapısına doğru yürüdüm. Halime teyze'de arkamdan gelerek odadan çıktı.

Dolan gözlerimi daha fazla tutamayarak akıttım yanaklarımdan, süzülen yaşları elimin tersiyle silerek kendimi güçlü tutmaya çalıştım.

Halime teyze'yle gözlerimiz birleştiğinde tek kolunu boynuma dolayarak sıkıca sarıldı bana.

"Şşşt, kızım daha fazla heba etme kendini." dedi kulağıma fısıldayarak.

Geriye doğru çekildim, Halime teyze elini belime koyarak ilerletti beni.

Bir kat aşağıya indiğimizde Halime teyze, kaldığı odanın karşısındaki odanın kapısını açarak içeriye girmemi bekledi. Odanın içerisine girdiğimde kapının hemen dibindeki bohça'mı fark ettim. Anladım ki burası benim odamdı. Odanın içinde iki yatak bulunuyordu odada yavaşça gezinerek yatakların birisine oturdum.

Halime teyze'de yanıma oturdu, Behram'ı kucağımdan alarak yatakta uzandırdı. Geri benden tarafa dönerek ellerimi tuttu. Gözlerimiz birbirine değdiğinde gülümsedi.

"Yasmîn'im, bilirsin benim pek bir şeyim yok. Ne param var ne pulum var. Bu konak olmazsa başımı sokacak bir evim bile yoktur. Sana ve Behram'a para konusunda yardım hiç edemem ama bilin ki ben sizin hep yanınızdayım." dedi, Halime teyze.

Burukça gülümseyerek Halime teyze'ye sıkıca sarıldım. Para pulun hiçbir önemi yoktu yanımda olması bana yetiyordu.

Halime teyze, benim annem gibiydi.

"Düşünmen yeter, Halime teyze. Sen, benim yanımda kal, benden hiç gitme yeter bana." dedim.

"Oyyy, teyzen kurban olsun sana." diyerek sıkıca sarıldı Halime teyze.

Kafamı Halime teyzenin göğsüne iyice bastırarak tebessüm ettim.

Kafamı artık bir ananın yüreğine koyamayacaktım ama anam gibi olan bir kadının yüreğine koyacaktım. Hangisi daha ağır, hangisinin acısı yüreği en çok parçalayan? Gözlerimi usulca kapatarak göğüs kafesimi titreten bir nefes çektim içime. Çok yorgundum acılar beni bitap düşürmüştü. Gözlerimin üzerine çöken uyku esneme mi sağladı.

"Halime teyze," dedim gözlerim yavaş yavaş kapanırken.

"Söyle keça min." dedi. Eli saçlarımda gezniyordu bu eylem uykumu ağırlaştırıyordu.

"Çok yorgunum, çok uykum geliyor,"

"Yat o zaman, kızım. Dinlen birazcık."

"Acılar uyumama izin verir mi?"

İçimden geçirdiğim soruyu dillendirerek Halime teyze'ye sordum.

Karanlığın ağına düşmüştüm ama gelecek cevabı merak ettiğim için kendimi tutuyordum bırakmıyordum karanlığın içine.

Bekledim, Halime teyze'den bir yanıt bekledim. Bir an önce cevaplamısını istedim karanlık beni esir almıştı zor dayanıyordum.

"Cevap vermedin," dedim fısıldayarak.

"Uyu kızım." dedi, Halime teyze sadece.

"Halime teyze," dedim ki kesti söyleyeceğim sözleri.

"Verir kızım sadece uyumana izin verir ama nasıl bir uyumak! Canın yanar, yakarışlar kopar boğazından ama uyursun! Acı izin verir uyumana, dinmez ama acıyı uyurken bile çekersin!"

Merak ettiğim sorunun cevabını aldığım an daha fazla kendimi tutamayarak kendimi acılı uykunun kollarına bıraktım.

☀️

(YAZARIN ANLATIMI)

Adamın okyanuslar kadar derin bir öfkesi vardı dinmiyordu. Canını yakmışlardı, canının canını yakmışlardı. Awir Hazar Zemheroğlu, kara gözlerini bir saniye olsun Baran'dan çekmiyordu belini masaya yaslamış, iki kolunu göğsünde kavuşturarak pür dikkat zevkle izliyordu. Bu iki buçuk ay içinde yapmadığı işkence yoktu adamlık gururunu bile söküp almıştı! Awir ağa, Baran'n bedenini yok etmekle kalmamış ruhunu bile yok etmişti buna rağmen halen içi soğumuş değildi. Nasıl soğusun ki içi zaten, sevdiği kadını ne hale getirdiklerini kendi gözleriyle görmüştü.

Awir ağa, yaslandığı yerden kendini dikleştirdi, yaslandığı masanın üzerinden kısa saplı baltayı eline aldı yavaş adımlarla sandalyeye zincirli Baranın yanına ilerledi. Beton zeminde Awir ağa'nın adım sesleri odaya yayıldığında kafasını önüne eğen Baran, korkuyla başını kaldırdı gözleri adım seslerinin sahibini aradı.

"Sen, benim sevdiğim kadına pis ellerinle mi dokunmuştun?"

Odada yankılanan tok ses Baranın tüylerini ürpertti. Merhamete sahip olmayan kalbi korkuyla hızlı atmaya başladı, titrek bir nefes aldı içine.

"Ağ- ağam," diye bildi sadece dudaklarından başka bir kelime çıkmamıştı.

Awir ağa, Baranın karşısında durduğunda bir elini Baranın önündeki masaya koyarak yüzünü Baranın yüzüne yaklaştırmıştı. Baran bir an da Awir ağanın kara gözleriyle denk geldiğinde irkilerek yüzünü geri çekti, korkudan göz bebekleri kocaman olmuştu.

Awir ağa, Baranın kendisinden korktuğunu belli eden mimikleriye dişlerini gıcırdattı.

"Dokunmuştun... Sevdiğim kadının namusuna göz dikmiştin, dikmekle kalmamış ellerini sürmüştün." dedi, Awir ağa. Sert yüzünü biraz daha Baranın yüzüne yaklaştırıp sadece ikisinin duyacağı şekilde fısıldadı. "Senin, ona dokunduğun ellerini lime lime doğrarım." dedi, Awir ağa fısıldayarak söylediği her kelimenin üzerini bastırarak söylemişti.

Baran, korkudan bayılacak duruma gelmişti. Gözlerinden sicim sicim yaşlar dökülüyorken kurtuluş yolunu yalvarmakta bulmuştu. Bu buluş, yanlış bir buluştu karşısında merhameti taştan ibaret olan bir ağa vardı!

"Ağ-ağam dokunmadım yemin ederim ki doku-dokunmadım. Yalvarırım ağam bırakın gideyim, yemin ols- olsun ki bir daha Mardin'e adımı dahi atmayacağım."

Awir ağa bu sözler karşısında kısık sesle güldü.

Gülüşünü yavaş yavaş keserek dilini üst dudağının üzerinde gezdirdi. Avını yemeğe hazırlanan aslan gibiydi.

Awir ağa, elini masadan çekerek diğer eliyle tuttuğu baltayı sertçe masaya bıraktı. Baranın bakışları baltayı bulduğunda ağlaması şiddetlendi kekeleyerek Awir ağa'dan merhamet dilendi. Awir ağa, Sevdiği kadının namusuna el uzatan şerefsizin yalvarmalarına kulak asmayarak zincirle bağladığı ellerini masanın üzerine koydu, masaya bağlı zinciri, zincirlerden geçirerek masanın üzerinde tuttu. Baran bir yandan yalvarıyor, bir yandan ağlıyor, bir yandan ellerini kurtarmaya çalısıyordu. Awir ağa, Baranın tepkilerine karşı kayıtsız kalarak soğukkanlılığın verdiği cesaretle masanın üzerindeki baltayı uzun parmaklarıyla kavrıyor, havaya kaldırıyor, hücrelerindeki bütün siniri baltayı tuttuğu eline toplayarak bir an bile düşünmeden Baranın parmaklarına geçiriyor...

Baranın kanı üzerine ve yüzüne sıçradığında asla rahatsız olmuyordu, zira kanının tenine temas etmesi hoşuna gidiyordu.

Baran, kesilen parmaklarıyla acıyla çığlıklar attı. Parmaklarının ellerinden kopuşunu hissetmişti.

Kafasını eğerek yavlarıyor, ağlıyordu. Awir ağa'ya onu bırakması için halen merhamet dileniyordu.

"Sesini kes lan! Siktiğimin hadımı!" diye bağırdı, Awir ağa.

Baran, Awir ağa'nın söylediklerini duyamıyordu. Acısı bütün duyularını kapatmış sadece acıyı hissettiriyordu.

Awir ağa bu sefer kan bulamış baltayı Baranın ellerinin yarısına geçerirerek doğradı. Sırf acıyı daha fazla hissetmesi için iki elini de aynı anda doğruyordu.

Baran önce ki çığlıklarına nazaran dili kopacak kadar yüksek çığlıklar atıyordu.

Awir ağa göz kapağına sıçrayan kan damlasıyla elinin tersiyle kanı silerek daha fazla dağıttı ve bir an bile durmayarak Baranın dirseklerine kadar baltayı geçirerek dediğini yaptı; Sevdiğine değen elleri lime lime doğradı...

Baran, acıya daha fazla direniş gösteremeyerek acıyla bayıldı.

Awir ağa, Baran şerefsizinin bayılmasıyla elindeki baltayı masanın üzerine seslice bıraktı. İki üç saniye yerinde durarak seslice nefes alıp verdi. Gözlerini doğramış olduğu parmaklardan, kollardan çekmeyerek gür sesiyle bağırdı.

"Ömer!"

Kapının önünde bekleyen Ömer, Awir ağa'nın seslenişiyle hemen içeri girdi.

Ellerini önünde birleştirerek kafasını önüne eğdi.

"Buyur ağam?" dedi.

"Bu itin parmaklarına ayrı bir kavonoza koy, geriye kalanları da köpeklerin önüne at yesinler!" dedi. Acımasızlığından bir an olsun ödün vermeyerek.

"Hemen, ağam." dedi, Ömer.

Awir ağa, Baran'a son bir bakış atıp arkasını dönerek sert adımlarla odadan çıktı. Ömer, ağası geçerken bir iki adım gerileyerek yol vermişti.

Awir ağa, kendine has özel odaya girdiğinde yüzündeki sertlik silinerek yerine acı geldi. Sevdiğini son gördüğünden beri hiç iyi değildi, kalbi acıyla kasılarak sızı yayıyordu. En son annesinin mezarında görmüştü sevdiğini. Nasıl da mahvetmişlerdi sevdiğini, nasıl da kıymışlardı, oysa kendisi bakmaya bile kıyamıyorken! Awir ağa, acıyla bitap düşmüş bedenini tek kişilik deri koltuğa bıraktı. Göğüs kafesi hızla inip kalkıyordu.

Sağ elini ağrıyan kalbinin üzerine koyarak sıktı. Unutmak istiyordu sevdiğinin acı çeken hallerini, unutmak istiyordu attığı çığlıkları, unutmak istiyordu gözlerinden akan yaşları...

Awir ağa'nın gözlerinin önüne Yasmîn'in acıyla ağıt yaktığı görüntüleri belirdiğinde gözlerini sıkı sıkıya yumdu. Hatırlamak istemiyordu, hatırladıkça mahvoluyordu. Eliyle sızlayan kalbini okşayıp sıktı. Sol tarafı çok acıyordu öyle bir acıydı ki tarifi olamazdı çeken bilirdi.

Bir süre sonra bulunduğu oda giderek nefesini darlarken yerinden kalktı. Odadan çıkmak üzereyken gömleğinden burnuna doğru sızan kan kokusuyla ağzının içinden küfür mırıldanarak gitmekten vazgeçti. İki eliyle gömleğinin düğmelerini açtı üzerinden çıkartarak yere attı. Işık miktarının oldukça düşük olan odada üstü çıplak bir şekilde odanın içindeki küçük banyoya girdi. Aynaya yansıyan yüzüne bakmadan ellerini ve yüzünü soğuk suyla yıkayarak tenine bulaşmış kanı temizledi. Hemen yanındaki paslanmış askılıktan asılı havluyu alarak ellerini ve yüzünü kuruttu. Havluyu geri yerine bırakarak, saniyelikte olsa aynadan yüzüne bakmayarak geri odaya girdi. Odanın içindeki dolabın içinden siyah gömleğini alarak kollarından geçirdi iki düğmesini açık bırakarak düğmelerini kapattı. Adımlarını kapıya yönelterek odadan çıktı adımlarını ne sağa ne de sola yönlendirdi tam karşısındaki duvarın önünde durarak elini duvara yasladı iki üç saniye sonra önünde durduğu duvar yukarı doğru açıldığında önünde merdiven vardı. Burası gizli bir odaydı. Hiç bir koruması burayı bilmezdi, Ömer hariç. Bir tek burayı kendisi ve Ömer bilirdi, buraya sadece kendisi ve Ömer gire bilirdi.

Awir ağa merdivenlerden inerken duvar olan kapı aşağı inerek yine duvar oldu. Merdivenlerden indiğinde önünde iki kapı vardı. Bu iki kapı Awir ağa'nın iki farklı yüzüydü. Sağdaki kapıya gözlerini bile değdirmeden, soldaki kapıyı açarak içeriye girdi. Bu oda diğer odalar gibi karanlık değil aydınlıktı sebebi ise Yasmîn'in fotoğraflarıydı.

Bu odanın tüm duvarları Yasmîn'in fotoğraflarıyla doluydu. Her anında çekilmiş fotoğraflardı.

Awir ağa, odanın tam ortasında bulunan tekli koltuğa sersepe oturarak gözlerini fotoğrafların üzerinde gezdirdi. Çoğu fotoğraf sararmıştı bazıları ise sararmaya yüz tutmuştu.Sararması gayet doğaldı çok uzun zamandır duvarda asılıydı bu fotoğraflar. Awir ağa önündeki yuvarlak siyah masanın üzerindeki içki şişesinin kapağını açarak kristal bardağa boşalttı. İçkisini eline aldı küçük yudumlarla içerek fotoğraftaki kadının güzelliğini izlemeye devam etti. Sahi, kaç yıl izlemişti uzaktan, kaç günü fotoğraflarıyla geçirmişti?

Bin üç doksan altı oldu bugünle birlikte.

Üç yıl, koskoca üç yıl, bin üç doksan altı gün izlemişti uzaktan sevdiğini.

Awir ağa, kafasını deri koltuğa yaslayarak gözlerini yumdu. Göğüs kafesi ritimli bir şekilde inip kalkıyordu çünkü; rahat nefesler alıyordu. Ne zaman nefesi daralsa bu odaya gelerek nefes aldığını hissediyordu. Duvarlarda asılı olan fotoğraflar ona nefes aldırıyordu. Kalbine giren sancıyla yüzünü buruşturdu. Bu sancılar sızlayan kalbinden taşan sevdasıydı. Artık sevdasını kalbinde taşıyamıyordu. Awir ağanın aşkı o kadar büyüktü ki kalbinde sancılar oluşturuyordu. Awir ağa elindeki kristal bardağı dudaklarına yasladı tek dikişte tüm içkiyi içti. Boğazında yayılan yanma hissini umursamadan bardağına yine içki boşalttı. Kaç saattir bu odada kalıp içkisini yudumlayarak Yasmîn'in fotoğraflarını izlediğini bilmiyordu. Bu oda ona zamanı unutturuyordu. Aniden kapının tıklanmasıyla Awir ağa daldığı fotoğraflardan çıktı. Elindeki bardağını masaya bıraktı yerinden kalkarak kapıya doğru yürüdü. İçerisi fazla gözükmeyecek şekilde kapıdan çıktı, kapıyı hemen geri kapattı.

Ömer, elleri önünde bağlamış Awir ağa'ya bakıyordu. Awir ağa bir iki adım öne çıkarak Ömer'e baktı.

"Ömer?" dedi soru soran bir ifadeyle.

"Ağam, Halime teyze ve Yasmîn Xanım konağa geçmişler." dedi, Ömer.

Awir ağa, korumalarını çok sert bir dille 'Yasmîn Xanım!' diyeceksiniz diye uyarmıştı. O yüzden bütün korumalar Yasmîn'in adını söylerken yanına 'Xanım' kelimesini getiriyordular.

Awir ağa'nın sızlayan kalbi duyduklarıyla hızlı atmaya başladı. Kalbi dört nala koşmuş gibi hızlı atıyordu. Awir ağa'nın kaşları yukarı kalkarken doğru duyduğuna emin olmak için içindeki heyecanla sordu.Tabii, heyecanını sesine yansıtmamaya çalışarak sordu.

"Halime ve Yasmîn konakta mı?"

Ömer kafasını olumlu anlamda salladı.

"Evet ağam ikiside konaktalar." dedi.

Awir ağa, içindeki heyecanının dışarı çıkmasına engel olarak boğazını temizledi.

Eliyle Ömer'in omzuna dostça iki kere vurarak "Eyvallah koçum." dedi, Awir ağa.

Önde Awir ağa arkada Ömer olmak üzere merdivenlerden çıktılar. Awir ağa elini duvara koyduğunda duvar yukarı doğru çıktı Awir ağa bir saniye bile beklemeden gizli bölmeden tamamen çıktı. Awir ağa hızlı adımlarla yürürken Ömer Awir ağa'ya yetişmek için yürürken koşuyordu adeta. İkisi birlikte eski depodan çıktıklarında kapıdaki arabaya bindiler. Awir ağa arkaya binerken oldukça sabırsızdı bir an önce konağa varmak istiyordu. Ömer, arabayı çalıştırdığında Awir ağa'nın sabırsızlığı ikiye katlandı. Su gibi akan yol Awir ağa'nın gözünde akmıyordu. Sanki konağa yaklaştığında konak uzaklaşıyordu. Awir ağa, dışarıdan çok sakin duruyordu ama içi kıpır kıpırdı. Ömer'e hızlı gitmesi için saydırmamak için kendini zor tutuyordu oysa Ömer arabayı son hıza yakın kullanıyordu.

Nihayet araba konağın önünde durduğunda Awir ağa tüm heybetiyle arabadan indi. Sabırsız adımlarla konağın kapısına ilerlediğinde, kapının önünde duran iki koruma aynı anda konak kapısını Awir ağa'ya açtılar. Awir ağa'nın içi ne kadar heyecandan kasılsa da dışarıdaki göze asla yansıtmıyordu. Konağın içine girer girmez koşar adım merdivenlere ilerleyerek, çıktı. Kara gözleri tüm konağı talan ediyor tek bir kişiyi görmek istiyordu. İlk kata geldiğinde gözleri hızla etrafta dolaştı ama çalışanlardan başka kimse yoktu. Awir ağa beklemeden bir kat daha çıktığında gözlerini hiç dolaştırmadı çünkü; sevdiği kadınla burun buruna gelmişlerdi. Kara ve yeşil gözler birbirinin içine bakarken seslice yutkundular.

Adamın kalbi heyecanla kasılıp hızlı atmıştı.

Kadının kalbi korkuyla kasılıp hızlı atmıştı.

☀️

(YİRMİ DAKİKA ÖNCE)

Uykunun derinliklerinde yüzüyordum.
Bu acımasız hayat çulsuz bedenimi çok görmüştü. Bedenimle bir olan ruhum da çok yorulmuştu. Hani derler ya, ben senin ruhundaki sanrıları görüyorum diye hiç anlamazdım nasıl gördüğünü. Beden benim, ruh benim, ruhumu nasıl görür? Ben çabalarım görmesinler diye nasıl görür?
İşte şimdi anlıyorum, ruh bedene bağlıdır arada görünmez bir bağ vardır sadece seni anlayan, seninle aynı ateşte kavrulan biri görebilir. Senin bedenin hangi ateşler içinde yanıyorsa, ruhun da o ateşte yanar sen dışarıdan belli etmezsin yandığını, kimse anlamaz dersin doğrudur; seni anlayamayan yandığını göremez ama anlayan, seninle aynı ateşte kavrulan o kişi seni çok iyi anlar.
Beni kimse anlamamıştı içimdeki acıları hiçbir kul görmedi, hissetmedi zaten bende kimseye anlatmadım.

Kulağımı boğuk sesler geldiğinde kaşlarımı hafiften çattım. Ses giderek netleşiyor uyuduğum uykumdan bedenimi uyandırıyordu.
Kaşlarım çatık bir şekilde gözlerimi araladım kulaklarımı ağlayış sesi tırnaklıyordu.
Netleşen sesi ayrıt edebildiğimde yattığım yerden doğrularak bedenimi arkaya doğru çevirdim. Behram gözlerinden akan yaşlarla çığlık atarak ağlıyordu. Kardeşimin ağlaması beni uyku mahrumundan çıkartarak odağına aldı. Ağlayan kardeşimi kollarımın arasına alarak pış pışlayarak salladım, kulağına şarkılar, ninniler söyledim ama nafileydi bir türlü ağlamasını kesmemiştim aksine daha fazla ağlamaya başlamıştı.
Ayağa kalkarak odanın içinde gezinerek kardeşimin sırtını okşadım ama susmuyordu bir sıkıntısı vardı sanki. Yatağa geri oturarak Behhram'ın kafasını omzumdan kaldırarak yüzüne baktım baş parmağımı akan damlaların üzerinde gezdirdim. Gözlerim yaşlardan gözlerine çıktığında yürüğimde bir burukluk peydah oldu.

"Canım, niye ağlıyorsun?" dedim gözlerimi, Behram'ın yeşillerinden ayırmadan.

Behram, sözlerimi anlamış gibi ağlamasını arttırdı.

Ne yapacağımı bilemeyerek alt dudağımı ısırdım belki altına yapmış ondan ağlıyor umuduyla yüzümü poposuna yaklaştırdım kokladım, gayette temiz kokuyordu. Neden ağlıyordu o zaman?
Yüzümü geriye çekip yaşlarla dolu gözlerinin içine baktım.

"Behram, ablam neyin var senin?" dedim kendi kendime mırıldanarak.

Behram'ın beyaz yüzü ağlamaktan kırmızılaşmıştı. Yüzümü sıkıntıyla buruşturduğumda kendimi çok çaresiz hissediyordum.
Behram'ı kucağımda sallamaya devam ederken duyduğum sesle yavaş yavaş sallamayı bıraktım kaşlarımı çatarak duyduğum sesten emin olmaya çalıştım.
Aynı sesi tekrardan duyduğumda boğazıma sayısız yumru oturdu. Kalbime bağlı damarlar acıyla sızladı.
Kucağımdaki küçücük bedenin karnından sesler çıkıyordu.
Kardeşimin açlıktan karnı gurulduyordu.
Benim kardeşim saatlerdir açlıktan ağlıyordu ve ben bunu kardeşimin karnı guruldadığında fark etmiştim.
Tuttuğum nefesimi seslice dışarıya bırakı verdim içime temiz bir nefes çekmek istedim ama çekemedim boğazıma dizilen yumrular engel oldu.
Behram'ın karnından çıkan sesle gözlerim acıyla sızladı.
Behram'ı kucağımdan indirmeden göğsüme bastırdım.

"Behram," dedim kısıkça.

Behram, küçük kollarını ileri geri atarak açlıktan ağlamaya devam ediyordu.
Dilimle ıslattığım dudaklarımı Behram'ın saçlarına bastırdım.
Behram'ın ağlamaları giderek şiddetli bir hal aldığında ne yapacağımı bilemeyerek çaresizce susturmaya çalışıyordum ama nafileydi ağlaması arttıkça artıyordu.
Kısa bir süre düşündüm napıcam diye beynim donup kalmıştı napıcağımı hiç bilmiyordum ki beynimde yankılanan Halime teyze'nin ismiyle derdimin dermanını bulu vermiştim.
Kucağımdaki Behram'ı yatağa canını acıtmamaya dikkat ederek bırakarak ayağa kalktım. Behram'ı ağlarken bırakmak istemiyordum içim hiç el vermiyordu ama yapmak zorundaydım. Kapıya doğru ilerlerken bir an olsun yüzümü Behram'ın olduğu taraftan çevirmiyordum. Ayaklarım kalmak için dirensede gitmek zorundayım, kardeşim için.
Son kez Behram'a baktım ve odanın kapısını açarak çıktım.
Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım bir an önce Behramın yanına geri dönmek istiyordum, kardeşimi göğsüme bastırmak istiyordum. Kardeşimi ağlarken görmek... Kalbime defalarca bıçak saplanması gibiydi.
Acıyla kasılan kalbimle merdivenlerden hızla inecektim ki aniden biriyle tam çarpışacakken son anda kendimi frenleyerek durdum.kafamı kaldırdım yüz yüze, göz göze geldiğim kişiyle yerimde mıhlandım. Yeşil gözlerim, kara gözlerin içine deydiğinde nefesimi fark etmeden tutmuştum.
Ritimli bir şekilde atan kalbim ritmini bozarak hızlı atmaya başladı.
Karşımda tüm heybetiyle duran, gözlerini gözlerimden çekmeyen bir ağa vardı. Awir Hazar Zemheroğlu.
Ne ara tuttuğum nefesimi burnumdan yavaşça dışarı verdim. Titreyen parmaklarımı avucumun içine kapatarak sıktım, yüzümde tek mimik oynamıyordu ama avcu'ma kapattığım parmaklarım korkudan titriyordu.
Awir ağa, bir saniye olsun gözlerini gözlerimden çekmiyor durduğu yerden yeşil gözlerime bakmaya devam ediyordu. Hafif bir rüzgar bedenimize çarpıyor, saçlarımı az bir şey uçuruyor duruyordu.
Hafif esen rüzgar gibi hızla gitmek istiyordum ama gidemiyordum içimdeki korku buna engel oluyordu.
Kara gözleri gözlerimden koparak yüzümün her bir detayında gezinmeye başladı. Her bir yüz ayrıntı'mı dikkatle izleyip gözlerini gözlerime çeviriyordu.
Awir ağa, bir adım öne doğru atarak burunlarımızın uçlarının birbirine temas ettirdi. Gözlerim kocaman açıldı, kara gözlerini daha da yakından gördüğümde yumruk yaptığım ellerim kendi kendiliğine çözüldü, sıkı sıkıya kapalı dudaklarım hafiften aralandı, kalbim etten duvara atışlarını daha sert vurdu. Dudaklarının arasından verdiği kısık nefesler yüzüme çarptığında gözlerimi üst üstte kırpıştırdım.
Awir ağa uzun boyunun verdiği heybetiyle bana üstten üstten bakarken, ben kafamı yukarıya kaldırarak gözlerinin içine bakıyordum.
İkimiz de ne konuşuyor ne de hareket ediyorduk olduğumuz yerde durmuş birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk.

"Yasmîn."

İsmimi duymamla transtan çıkmış gibi irkilerek geriye doğru adımladım. Derin nefesler alıp verirken göğsümde ritme uyarak yükselip alçalıyordu.
Gözlerimi Awir ağa'dan kaçırarak etrafta gezindirdim. Titreyen ellerimi bacaklarıma sürttüm.

"Yasmîn."

İsmimi tekrardan duymamla gözlerimi gelen kişiye çevirdim.
Halime teyze, merdivenleri bitirip yanıma gelmişti hızlı adımlarla.
Halime teyze tam karşımda dururken benim gözlerim benden bağımsız Awir ağa'yı arıyordu. Gözlerimi kısa bir an gezdirdiğimde gittiğini gördüm.
Arkasından baktığımı hissetmiş gibi omzunun üzerinden bana baktı. Göz göze geldiğimizde telaşla ne yapacağımı bilemeyerek elbisemin eteklerini sıktım.
Awir ağa, geri önüne dönerek hızlı ama sert adımlarla ilerlemeye devam etti. Gözlerim Awir ağa'nın arkasından donup kalmıştı. İki saniyelik bakışmada nefes almayı unutmuştum.
Adamın öyle ürkütücü bir aurası vardı ki...
Awir Hazar Zemheroğlu...
Awir ağa...
Onu ilk gördüğümdeki korku nasılsa şuan ki korkumda aynıydı.
Resmen dejavu yaşamıştım! İlk gördüğümde de bu kadar yakındı yüzü yüzüme.
Titrek bir nefes ciğerlerime çekerek yutkundum.
Kolumda hissettiğim temasla daldığım düşüncelerden yerimden sıçrayarak çıktım. Gözlerimi karşıma çevirdiğimde Halime teyze'yle göz göze geldim.
Gözleri endişeyle parlıyordu.

"Keça min, iyi misin?" diye sordu.

Gözlerimi üst üste kırpıştırdım kendimi toparladığımda aralık dudaklarımı kıpırdatarak konuştum.

"Ben senin yanına gelecektim ama Awir ağa birden karşıma çıkınca..." sonlara doğru sesim kısık çıkmıştı.

Devamını getiremedim derin nefesler alıp vermeye devam ettim. Halime teyze, halimden anlayarak elini belime atarak sıktı 'sakin ol' dercesine.
Bir süre daha soluklandığımda aklıma Behram geldiğinde aceleyle konuştum.

"Behram... Halime teyze, Behram çok ağlıyor. Aç, çok aç açlıktan ağlıyor. Ben ne yapacağım bilemediğim için senin yanına gelecektim."

Awir ağa'yla karşı karşıya gelmem Behram'ı zihnimden uzaklaştırmıştı.
Kendime kızarak Halime teyze ile birlikte odaya ilerledik. Odanın kapısını açtığımda Behramın ağlayışları kulaklarımı doldurdu hızla yatağa ilerledim Ağlamaktan sesi çatallaşmış kardeşimi kucağıma aldım sırtını okşayarak kulağına fısıldadım. Behram, kafasını omzuma koyarak ağlamaya devam etti. Behram'ı kucağımda sallarken ensesindeki saçları okşayarak öpücükler konduruyordum.
Behramın ağlaması gözlerimi doldurduğunda kendimi hiç olmadığım kadar çaresiz hissediyordum.
Halime teyze yanıma yaklaşarak Behram'ı tek hamlede kucağımdan aldı.
Behram'ı kucağında sallayarak mırıldandı.
Gözlerimin dolmasına hakim olamadığım gibi bir kaç damla akan damlaya da engel olamadım. Ben bir ablaydım aynı zaman da anne de olmuştum. Benim kardeşime çok iyi bakmam lazımdı tıpkı annem gibi ama ben bakamıyordum. Kardeşimin açlıktan karnı gurulduyordu benim elimden izlemekten başka bir çare gelmiyordu.
Yere inen gözlerimi yukarıya kaldırarak Halime teyze'nin kucağındaki Behram'a baktım, içimden şu sözler geçti;

Annemin en büyük şanssızlığı kızı olmamdı.

Behram'ın en büyük şanssızlığı ablası olmamdı.

☀️

Gündüz geceyi bulmuş, ay beliri vermişti gökyüzünde. Vakit gecenin demleriydi.
Yatağımda uzanarak yumruk yaptığım elimi şakağıma dayayarak mışıl mışıl uyuyan Behram'ı izliyordum. Diğer elimin baş ve işaret parmağı kardeşimin minicik elinin içindeydi.
Gözlerimi bir kez daha kırpıştırdığımda uyku kendini bir kıdem daha göz kapaklarıma bıraktı.
Uykum geliyordu ama uyuyamıyordum. Bugün olanlar uyuma mı engelliyordu.
Behramın, Halime teyze'nin yaptığı meyve püresini ağlamadan yemesi içimi yakmıştı. Kardeşim o kadar açtı ki her uzatılan kaşıkta hiç itiraz etmeden minicik ağzını açıyordu. O sahneyi izlemek içimin sızlamasına neden olmuştu.

Bir diğer sıkıntım da... Awir ağa.
Awir ağa'yla aniden burun buruna gelmek beni çok korkutmuştu.
Onun gözleriyle karşı karşıya gelmek kanımı dondurmuştu.
İkimizde hiçbir şey demeden gözlerimizi izlemiştik asıl beni korkutan da buydu işte! Onun kara gözlerinin içine bakmak ölüm gibiydi. Bu evde çalıştığımdan beri Awir ağa'dan kaçıyordum çünkü, kara gözleri her bana deydiğinde korkudan bayılacak gibi oluyordum, elim ayağım birbirine girerek sakarlık yapıyordum.
Vicdansız bir adamdı... Bir kalbi olduğundan şüphe ediyordum. Tıpkı duygularından şüphe ettiğim gibi.
Hatta şüphe bile etmiyordum.

Awir ağa'nın ne bir kalbi ne de duyguları vardı.

Awir Hazar Zemheroğlu,
Kalpsiz bir adamdı.
Duygusuz bir adamdı.

Kalpsiz ve duygusuz bir ağa olduğunu değil Midyat, Doğu ve Güneydoğu'nun hepsi biliyordu.

☀️

(YAZARIN ANLATIMI)

Awir Hazar Zemheroğlu, geniş yatağında bir kolunu kafasının arkasına yaslayarak uzanıyordu. Gözleri tavanı izlerken aklından geçenler kalbinin hızlı atmasına sebep oluyordu. Saat oldukça geç bir vakitidi ve yarın çok önemli bir toplantısı vardı uyuması gerekiyordu ama içindeki heyecanı uyumasını engelliyordu. Yatakta dönüp durmuştu ama bir türlü uyuyamaştı en sonunda pes ederek yaatkata dönmeyi bırakmış yatakta sırt üstü uzanarak düşünmeye başlamıştı.
Çığ gibi dertlerinin arasından sadece bir derdini düşünüyordu; gönül derdini.
Sevdiği kadın buradaydı onun konağındaydı sadece bir kat aşağısında uyuyordu belki uyumuyordu, uyumasını umut ediyor güzel gözlerinin uykusuzluktan acımasını istemiyordu.

Sabah ki karşılaşmalarını düşünüyordu, Awir ağa. Gözleri sevdiği gözlere değdiginde kalbi nasıl da kanat çırpan kuş gibi atı vermişti öyle. Bir anlığına nefes almayı unutmuştu sadece yeşil gözlere odaklanmıştı. Eğer Halime teyze gelmeseydi belki de daha uzun bir süre bakardı gözlerinin içine ama olsundu gözleri gözlerine değdi ya bin yıl yeter yaşamasına.

Awir ağa, kafasını sağ tarafa çevirdi gözlerini sağ taraftaki boşluğa dikti. Gözlerini kapatarak uzun bir süre açmadı, geri açtığında ise sağ taraf artık boş değildi. Küçük ellerini çenesinin altına yaslayarak gülen gözler ve dudaklarla kendisini izleyen Yasmîn vardı.
Awir ağa'nın dudaklarında küçük bir tebessüm kıvrımı oluştuğunda bedenini döndürerek Yasmîn'le yüz yüze geldiler.
Yasmîn, çenesinin altındaki bir elini uzatarak Awir ağa'nın yanağına koyduğunda, Awir ağa gözlerini usulca kapattı. İnce parmaklar hafif hafif sakallı yanağını okşayarak uykusunu getiriyordu.

"İyi uykular, aşkım." dedi Yasmîn.

Awir ağa, kapattığı gözlerini geri araladığında sağ tarafı boştu, yanağını ince parmaklar okşamıyordu bu sadece bir hayaldi. Awir ağa'nın yıllardır kurduğu ve gerçek olmasını istediği bir hayal.
Adamın kalbinde küçük bir sızı oluştu her gün, bir gün olacak umuduyla yatıyor, olacak umuduyla kalkıyordu.

Awir ağa araladığı gözlerini geri kapatarak fısıldadı.

"İyi uykular, lübbetülayn."

Tüm Doğu, Güneydoğu Awir ağa'yı kalpsiz, duygusuz biliyordu, vicdansız biliyordu. Oysa onun kalbi vardı, duyguları vardı. Kalbinde çok güzel bir duygu taşıyordu; aşk.
Herkes onu kalpsiz biliyordu, bile bilirlerdi, duygusuz biliyordu, bile bilirlerdi. Awir ağa, kendisi hakkında düşünenleri zerre takmıyordu.
Etrafta ki söylenenlerden haberi vardı ama umursamıyordu sanki hiç duymamış gibi davranıyordu.

Ama...

Bir kişinin hakkında ne düşündüğü umrundaydı.

Herkesin onu kalpsiz bilirken, onun bilmemesini istedi. Zira ona karşı çok büyük duygular taşıyordu.

☀️

(BİR BUÇUK HAFTA SONRA)

Zaman su gibiydi, akıp geçmişti. Konağa geleli kaç gün olmuştu ki, kaç gün geçti. Daha dün gibi konağa ilk adımı attığımı hatırlıyordum. Üzerinden tam bir buçuk hafta geçmişti bu bir buçuk hafta da konakta çalışmaya geri başlamıştım. Halime teyzeler, üzerime fazla iş vermek istemeseler de ben onları hiç dinlemeden işlerin hepsini yapıyordum böylelikle kafam da dağılıyordu. Behram'a uzun aramalar sonucu bir dadı bulmuştum. İsmi Ayşe'ydi, yirmi sekiz yaşındaydı, dört çocuğu vardı, dul'du kocası iki ay önce vefat etmişti. Benim Ayşe abla'ya ihtiyacım olduğu gibi Ayşe abla'nın da bana ihtiyacı vardı. Çocukları küçüktü en büyüğü on iki yaşındaydı. Tarlada çalışıyordu ama kazandığı para ona yetmiyormuş. İkimizde birbirimizi en zor zamanımızda bulmuştuk. Ayşe abla, Behram'ı emzirirken odadan çıkıyordum yoksa göreceğim manzaraya dayanamayarak ağlama başlardım. Azize teyze ve Dilan hiç değişmemişlerdi bıraktığımda nasıllarsa şimdi de aynıydılar. Tek şaşırdığım nokta bana eskisi gibi bulaşmıyorlardı. Bulaşmak isteselerde Halime teyze'nin araya girmesiyle ikiside sus pus oluyordu.Halime teyze, konağa geldiğimden beri bir saniye olsun beni yalnız bırakmamıştı her zaman yanımda ve bana destek oluyordu. Kendimi biraz da Halime teyze'nin sayesinde toplamıştım. Bana yardım eden Halit dede ve Delal... Evet, artık adını söyleyebiliyorum. İlk zamanlar adını söylemek bana çok zor gelirdi şimdi ise o kadar zor gelmiyordu. İkiside Halime teyze'nin telefonundan bana ulaşıp iyi olup olmadığımı soruyordular. Onlarla her konuştuğumda sesimde minnet vardı onlar olmasaydı kim bilir ne halde olurdum. Kısacası iyiydim... İyi olmaya çalışıyordum.

Ocağın üstündeki menemen olduğunda altını kapattım. Menemeni ocağın üstünden bezlerle alıp tezgaha bıraktım. Elime aldığım kaşıkla tabaklara eşit payda koydum, tabakları büyük tepsiye koyarak ellerimi suya vurarak kuruttum. Büyük tepsiyi ellerime alarak mutfağın kapısını ilerledim. Bir elimle tepsiyi karın boşluğuma bastırdım diğer elimle de kapıyı açtım. Mutfaktan çıktığımda güneş ışınlarını üstüme tutmuştu, gözlerimi kısarak dikkatli adımlarla merdivenlerden çıktım. Avludaki yemek masasına geldiğimde tepsiyi masanın üzerine bıraktım önüme gelen saçlarımı elimle arkaya attım. Tepsinin üzerindeki kahvaltılıkları düzenli bir şekilde masanın üzerine dizdim. Boş kalan tepsiyi elime alarak mutfağa doğru ilerledim. Mutfağa girdiğimde hiç oyalanmadan diğer kahvaltılıkları tepsinin üzerine koyarak tepsiyi elime aldım. Açık mutfak kapısından çıkarak avlunun yolunu tuttum. Güneşin altında çık-in yapmak ne kadar zor olsa da hakkıyla paramızı alıyorduk. Masanın üzerine tepsiyi bırakarak son kahvaltılıkları dizmeye başladım. Sürekli önüme düşen saçlarımı elimle geriye atarak kahvaltılıkları diziyordum keşke saçlarımı bağlasaydım diye geçirdim içimden. Elime aldığım kahvaltılıkları masaya dizdiğim sıra sandalyenin çekilmesiyle kafamı az bir şey oynatarak göz ucuyla kim diye baktım gördüğüm kişiyle ise gözlerim irileşirkem kalbim ritmini yine bozmuştu. Awir ağa, baş köşesindeki sandalyesine oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Allah'ım, bu adam kahvaltı hazır olmadan inmezdi şimdi niye inmişti ki? Sessizce yutkunarak titremeye başlayan ellerimle kahvaltılıkları dizmeye devam ettim. Önüme düşen saçlarımı hiç arkaya atmaya zahmet etmeden dizmeye devam ettim. Awir ağa'nın telefonu bıraktığına dair küçük bir ses duyduğumda kalbimin hızını arttırdı. Bedenimden bir ürperti geçtiğinde Awir ağa'nın bakışlarının üzerimde olduğunu hissettim. Elim ayağım birbirine dolandığında az kalsın elimdeki kayısı reçelini dökecektim.

Derin nefesler alarak kendimi sakin tutmaya çalıştım gözlerimi kısa süre içinde kapatıp açıyordum.

Sakin ol, sakin ol.

Halen gözlerini üstümde hissediyordum. Birisinin göz radarında çalışmak beni asla germezdi ama bu adamın radarı altında çalışmak beni fazlasıyla geriyordu. İçimde bir merak oluştuğunda acaba gerçekten bana mı bakıyordu yoksa ben mi gerildiğim için böyle bir düşünceye kapıldım? diye düşündüm. Elimdeki biber ve patates dolu tabakları masanın üzerine bıraktım göz ucuyla Awir ağa'ya baktım telefonuyla uğraştığını görünce nefesimi dışarı verdim. Bir an beni izliyor hissiyatına kapılmıştım ama adam benim varlığımı bile fark etmemişti resmen. Tepsideki son kalan şeyleri masaya koydum ve hızla mutfağa doğru ilerledim.

Kendimi mutfağa attığımda elimdeki tepsiyi tezgahın üzerine bıraktım elimi hızlı atan kalbimin üzerine koyarak nefeslendim. Kalbim yeni kanat çırpmaya başlayan kuşun kanatları gibiydi. Öyle hızlıydı ki yerinden çıkacak diye korkuyordum.

"Yasmîn?"

İsmimi duymamla düşüncelerimden sıyrıldım "Hı, ne?" diye sordum.

Ne ara mutfağa geldiğini fark etmediğim Gülcemal teyze ocağın başında durarak bana bakıyordu.

Genzimi temizleyerek sırtımı dikleştirdim.

"Efendim Gülcemal teyze."

Gülcemal teyze tebessüm etti.

"Dedim ki; yukarıdaki sofrayı kurmayı bitirdiysen, bizim sofrayı kuru verelim."

"Bitirdim, Gülcemal teyze. Kuralım bizim sofrayı."

Gülcemal teyze ile sohbet ede ede sofrayı kurmaya başladığımızda diğer kadınlarda gelmişti. Halime teyze hariç herkes burada olduğunda soframızı kurduğumuz masaya oturduk Halime teyze'nin gelmesini bekledik. Masada oturan kadınlar sohbet ederken ben sessizce yerimde oturuyordum.

Aradan geçen beş dakika sonra mutfağın kapısı açıldı içeriye kucağında Behram'la birlikte Halime teyze girdi. Behramın yeşil gözleri etrafta dolaşarak beni bulduğunda ağzından tuhaf sesler çıkararak güldü. Kardeşimin tatlı haline içim eridi tebessüm ederek masadan kalktım. Halime teyze'yle karşı karşıya geldiğimizde Behram, kollarını bana uzatarak kucağıma gelmek istediğini belirtti kollarından tutarak kucağıma aldığımda alnına sıcacık bir öpücük kondurdum.

"Keça min, Behramın sütü biti vermiş. Ben Ayşe'yi aradım iki saat sonra getirin emzirim, süt vereyim dedi."

Dudağımdaki tebessüm silindiğinde sesizce yutkundum. Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Tamam, Halime teyze." diye bildim.

Halime teyze'nin de gelmesiyle kahvaltımızı yapmaya başladık. Kadınlar sohbet ederek gülüşmeye devam ederken, ben kucağımda Behram'la kahvaltımı yapıyordum. Behram, çatalımla aldığım kahvaltılıklara elini uzatarak uzanmaya çalışıyordu, alamadığı içinde mızmızlanarak elime vuruyordu. Gülümseyerek başımı eğdim yanağına dudaklarımı bastırdım. Kafamı kaldırdığımda Halime teyze'yle göz göze geldik. Dudaklarındaki tebessümle bizi izliyordu. Gülümsememi biraz daha büyüterek Halime teyze'ye gönderdim oda gözlerini açıp kapatarak kabul etti. Kahvaltımı zar zor bitirdiğimde yerimden kalktım. Behram'ı Halime teyze'nin kucağına verip sofrayı toplamasına izin vermemiştim. Ben ve Gülcemal teyze bizim sofrayı toplarken Dilan ve Azize teyze de Zemheroğlu'larının sofrasını topluyordu. Sofrayı toplamayı bitirdiğimizde Ayşs abla'nın yanına gitmemiz gerektiği için Behram'ı kucağıma alarak mutfaktan çıktım. -Odama girdiğimde Behram mızmızlanmaya devam ediyordu.Yatağın üzerine dikkatle uzandırdığımda ağzından ağlamaklı sesler çıkarttı.Neden böyle yaptığını biliyordum, altına yaptığı için huysuz davranıyordu.Yatağın hemen yanındaki şifon yerin çekmecesini açarak içinden ıslak mendil poşetiyle, bebek bezi aldım.Yatağa oturmadan hızlıca Behram'ın altını değiştirdim kirli olan bezini odanın içinde bulunan küçük banyonun çöp kovasına attım, ellerimi de güzelce yıkayarak banyodan çıktım. Vakit kaybetmeden her zaman kulandığım çantayı boynumdan asarak aynadan kendime baktım. Önü hafiften kırışmış çiçekli elbise mi ellerimle düzelttim son kez ayndan kendimi kontrol ederek Behram'ın yanına gittim. Üzerine şöyle bir göz gezdirdiğimde temiz olduğu kanaatine vararak kucağıma aldım. Odadan çıktığımızda konaktan çıkmadan önce Hewi Xanımağa'nın yanına çıktım. Odasının önüne geldiğimde genzimi temizleyerek kapıyı iki kez nazikçe tıklattım.

Ağır şiveli diliyle "gel." dediğinde odanın kapısını açarak içeriye girdim.

Hewi Xanımağa odasının koltuk takımında oturmuş tesbih çekiyordu. Ağır ağır başını kaldırarak bana baktı. Genzimi bir kez daha temizleyerek konuşmaya başladım.

"Xanımağam, Behram'ın sütü bitti de dadı'ya gidebilir miyim?" dedim.

"Keça min," dedi ilkten ve konuşmaya başladı. "Bir daha benden bu konu için izin istemeyesen. Behram'ın ne zaman süte ihtiyacı varsa hemen götürü ver. Haa, eğer konaktan biri neden izin istemeden gittin diye sorarsa deki onlara, 'hanımağa'nın izni vardır.' " dedi. Elini sallayarak "De hayde." diyerek çıkmamı istedi.

"Teşekkür ederim, Xanımağam." dedim ve odadan çıktım.

Hızlı ama dikkatli adımlarla merdivenleri indim çıkmadan mutfağa girerek Halime teyze'ye gideceğimi haber ettim. Konaktan çıktığımda ise hızlı adımlarla güneşin altında yürüyerek Ayşe abla'nın evine doğru ilerledim.

☀️

"Bak Yasmîn abla, bunu bana annem dikti." diyen Elif'in elindeki bez bebeğe bakıyordum.

Ayşe abla'nın evine gelmiştim.

Ayşe abla kendi odasında Behram'ı emzirirken bende salonda üç çocuğuyla ilgileniyordum. En büyükleri olan Dilan, yerde uzanarak önündeki kağıda evler, insanlar çiziyordu. Ortancı olan Şerwan tüplü televizyondan çizgi filim izliyor, Şerwan'ın bir alt numarası olan Elif annesinin diktiği bebekleri, elbiseleri bana gösteriyor, en küçük kardeşleri olan bebek Aziz de annesinin odasında beşiğinde yatıyordu.

"Ne kadar güzel dikmiş, annen." dedim, Elif'in saçlarını okşarken.

Elif, mutlulukla süt dişlerini göstererek güldüğünde elindeki bebeği koltuğun üzerine koydu, bez bebeğinin elbisesini eline alarak bana tuttu.

"Bak bu da elbisesi çok güzel değil mi, Yasmîn abla?" diye sordu.

"Çok güzel eminim bebeğine çok yakışıyordur."

Elif kafasını aşağı yukarı salladı elindeki elbiseyi bırakarak başka bir bez bebeğini aldı.

"Bak Yasmîn abla, bunu da annem dikti."

"Bu bebek de çok güzelmiş."

"Evet, en güzeli bu! Diğerlerinin saçları yok bunun saçları var."

Elif parmaklarını lif ipinden olan bebeğinin sarı saçlarında gezdirdi.

"Bebeğinin saçlarını öreyim mi?" diye sordum.

Elif yüzünü heyecanla çevirerek gözlerime baktı.

"Evet!" diye bağırdı.

"Ya, bağırmasana duyamıyorum!" dedi, Şerwan kızarak. Küçük tüp televizyon da çizgi filim izliyordu.

Elif, Şerwan'ı hiç takmayarak bebeğini bana uzattı.

"Hadi, hadi ör." dedi yerinde zıplayarak.

Heyecanına gülerek bez bebeği aldım sarı saçlarını tek örgü yaptım, saçı açılmaması için ipin iki telini dolayarak bağladım. Saçını ördügüm bez bebeği Elif'e uzattım.

"Al bakalım."

Elif, elimden aldığı bez bebeğinin saçlarına baktığında gözleri parladı.

"Çok güzel!" dedi bağırarak.

"Elif, sus!" diye bağırdı Şerwan.

Bu sırada kucağında Behram'la Ayşe abla girdiğinde oturduğum yerden kalktım. Ayşe abla kucağındaki Behram'ı uzattığında koltuk altlarından tutarak kucağıma aldım.

"Teşekkür ederim, Ayşe abla." dedim minnetle.

Ayşe abla gülümseyerek omzuma elini koyarak sıvazladı.

"Karnını güzelce doyurdum," dedi ve elindeki siyah poşeti bana uzattı. "Sütümden de sağı verdim, iki buçuk gün yeter bu mızmıza." dedi kucağımdaki Behram'a şefkatle bakarken.

"Çok teşekkür ederim, Ayşe abla. Sen olmasaydın belki kardeşim aç kalırdı."

Bazı anneler dadılık yapmak istemezdi, bazı anneler ise yapmak ister kocası ya da kaynanası izin vermezdi. Ayşe abla, umudumu kestiğim an karşıma çıkarak umudum olmuştu.

"Yasmîn asıl sen karşıma çıkmasaydın, ben perişan olurdum." dedi.

İkimiz de umudumuzu kestiğimiz anda birbirimizi bulu vermiştik. Birbirimizin umudu olu vermiştik. Ayşe abla'yla ayak üstü bir kaç kelam daha ettikten sonra evinden çıkmıştım. Behram'ın karnı tok olduğu için yol boyunca sessiz durmuştu. Sıcak güneş tenimi acı aynı zaman da tatlı yakarken vücudumdan soğuk terler akıyordu. Kollarım giderek ağırlaşmaya başlayınca yerimde durarak soluklandım, yürümeye devam ettim. Konağa sağda solda dinlenerek vardığımda seslice nefesimi verdim.Şükürler olsun ki bayılmadan konağa varmıştım. Behram kucağımda uyuya kalmıştı, yolda sesler duyduğunda gözlerini aralıyor bir iki saniye açık tutup geri kapatıyordu. Konağın içine girdiğimde merdivenlerden dikkatle çıkarak bir an önce odama varmak istedim.Odama vardığımda içeriye girdim arkamdan kapıyı ayağımla ittirerek kapattım. Behram'ı yatağın üstüne uzandırdım yorgun düşmüş bedenimi yavaşça yatağa uzandırdım.

Biraz soluklandıktan sonra yerimde doğruldum çantayı boynumdan çıkartarak yatağın üstüne koydum. Üzerimdeki terden ıslanmış elbisemin düğmelerini açarak elbiseyi çıkarttım. İç çamaşırlarımla kaldığımda elimdeki elbiseyi banyonun içindeki kirli sepete attım. Atletimde terden ıslak olduğu için onuda çıkartarak kirli sepete attım sadece südyen ve külotumla kaldım. Banyodan çıkmadan önce elimi yüzümü yıkayarak vücudumu ferahlattım. Elimi suyla ıslatarak gerdanımda gezdirdim. Vücudumdaki sıcaklık düştüğünde banyodan çıktım, dolaptan kendime temiz bir elbise aldım üzerime giyindim. Elbisemin dört düğmesini kapatırken Behram'a doğru ilerledim. Elimle kıyafetlerinin terli olup olmadığını kontrol ettim. Kıyafetleri çok az ıslak olduğu için değiştirme gereği duymadım. Daha fazla odada durmayarak Behramın üzerine ince bir battaniye attım, odadan çıktım. Konakta yapılacak bir sürü iş vardı eğer kendimi oyalarsam Behram'ı bahane ederek kaytarıyor derlerdi. Merdivenlerden ineceğim sıra ismimin çağırılmasıyla yerimde durdum dona kaldım. Şok dalgası damarlarıma sızarak uzvurlarıma yayıldı sesli bir şekilde yutkundum ağır bir hareketle arkamı döndüm. Gördüğüm kişiyle geçmişin kesitleri gözümün önünden geçti kalbimde ufak bir haraketlenme olduğunda nefes alma ihtiyacıyla dudaklarımı araladım.

Delal... Delal buradaydı, konaktaydı, karşımdaydı.

Yavaş adımlarla aynı zamanda kendinden emin adımlarla bana doğru geliyordu.Kendimi az çok toplayarak bir iki adım öne doğru attım adımlarımı. Delal'le karşı karşıya geldiğimizde şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum.

"Senin... Senin ne işin var burada?" dedim şaşkınlıkla.

Delal, şaşkınlığıma yarım ağız gülerek elini koluma koydu.

"Seni tek bırakmak istemedim, Yasmîn." dedi.

Hayat benden annemi almış, annem gibi temiz insanlarla beni tanıştırmıştı. Ben, Allah'tan başka kimsem kalmadı dediğim sıra anne sıcaklığını taşıyan bir kadın, kardeşliği aratmayacak bir dostla tanışmıştım ve o zaman anlamıştım ki yalnız değildim.

Yer ve göğün sahibi Allah, Annem yerine koyduğum bir kadın, Kardeşim diyecek bir dost benim yeni ailem olu vermişti ama içimde halen küçük bir burkulma vardı. Sanki bir parçam hala eksikti. O parçayı bulduğumda tamamlanacaktım sanki.

Tamamlanacak mıydım sahiden?

☀️

Instagram°zeeynepyllmz

TikTok°zeeynepyllmz

 

Umarım bölümü begenmişsinizdir.

Bu bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Delal'in konağa gelişi ve Awir ağa'nın, Baran'a yaptıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yeni bölüm de görüşürüz Allah'a emanet olun🤍

Bölüm : 28.05.2025 01:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...