14. Bölüm

12.BÖLÜM

Zeynep Yılmaz
zeynepyllmz

 

@zeynepyllmz hesabımı takip etmeyi unutmayın.

Okumaya başlamadan önce beğenmeyi unutmayın ❤️

Bol bol yorumlar yapınn.

Eğer yazım yanlışlarım varsa yorumlarda belirtiniz.

İYİ OKUMALAR DİLERİM

☀️

Uykunun derinliklerinde yüzüyordum. Bu acımasız hayat çulsuz bedenimi çok görmüştü. Bedenimle bir olan ruhum da çok yorulmuştu. Hani derler ya, ben senin ruhundaki sanrıları görüyorum diye hiç anlamazdım nasıl gördüğünü. Beden benim, ruh benim, ruhumu nasıl görür? Ben çabalarım görmesinler diye nasıl görür? İşte şimdi anlıyorum, ruh bedene bağlıdır arada görünmez bir bağ vardır sadece seni anlayan, seninle aynı ateşte kavrulan biri görebilir. Senin bedenin hangi ateşler içinde yanıyorsa, ruhun da o ateşte yanar sen dışarıdan belli etmezsin yandığını, kimse anlamaz dersin doğrudur; seni anlayamayan yandığını göremez ama anlayan, seninle aynı ateşte kavrulan o kişi seni çok iyi anlar. Beni kimse anlamamıştı içimdeki acıları hiçbir kul görmedi, hissetmedi zaten bende kimseye anlatmadım.

Kulağımı boğuk sesler geldiğinde kaşlarımı hafiften çattım. Ses giderek netleşiyor uyuduğum uykumdan bedenimi uyandırıyordu. Kaşlarım çatık bir şekilde gözlerimi araladım kulaklarımı ağlayış sesi tırnaklıyordu. Netleşen sesi ayrıt edebildiğimde yattığım yerden doğrularak bedenimi arkaya doğru çevirdim. Behram gözlerinden akan yaşlarla çığlık atarak ağlıyordu. Kardeşimin ağlaması beni uyku mahrumundan çıkartarak odağına aldı. Ağlayan kardeşimi kollarımın arasına alarak pış pışlayarak salladım, kulağına şarkılar, ninniler söyledim ama nafileydi bir türlü ağlamasını kesmemiştim aksine daha fazla ağlamaya başlamıştı. Ayağa kalkarak odanın içinde gezinerek kardeşimin sırtını okşadım ama susmuyordu bir sıkıntısı vardı sanki. Yatağa geri oturarak Behhram'ın kafasını omzumdan kaldırarak yüzüne baktım baş parmağımı akan damlaların üzerinde gezdirdim. Gözlerim yaşlardan gözlerine çıktığında yürüğimde bir burukluk peydah oldu.

"Canım, niye ağlıyorsun?" dedim gözlerimi, Behram'ın yeşillerinden ayırmadan.

Behram, sözlerimi anlamış gibi ağlamasını arttırdı. Ne yapacağımı bilemeyerek alt dudağımı ısırdım belki altına yapmış ondan ağlıyor umuduyla yüzümü poposuna yaklaştırdım kokladım, gayette temiz kokuyordu. Neden ağlıyordu o zaman?

Yüzümü geriye çekip yaşlarla dolu gözlerinin içine baktım.

"Behram, ablam neyin var senin?" dedim kendi kendime mırıldanarak.

Behram'ın beyaz yüzü ağlamaktan kırmızılaşmıştı. Yüzümü sıkıntıyla buruşturduğumda kendimi çok çaresiz hissediyordum. Behram'ı kucağımda sallamaya devam ederken duyduğum sesle yavaş yavaş sallamayı bıraktım kaşlarımı çatarak duyduğum sesten emin olmaya çalıştım. Aynı sesi tekrardan duyduğumda boğazıma sayısız yumru oturdu. Kalbime bağlı damarlar acıyla sızladı. Kucağımdaki küçücük bedenin karnından sesler çıkıyordu. Kardeşimin açlıktan karnı gurulduyordu. Benim kardeşim saatlerdir açlıktan ağlıyordu ve ben bunu kardeşimin karnı guruldadığında fark etmiştim. Tuttuğum nefesimi seslice dışarıya bırakı verdim içime temiz bir nefes çekmek istedim ama çekemedim boğazıma dizilen yumrular engel oldu. Behram'ın karnından çıkan sesle gözlerim acıyla sızladı. Behram'ı kucağımdan indirmeden göğsüme bastırdım.

"Behram," dedim kısıkça.

Behram, küçük kollarını ileri geri atarak açlıktan ağlamaya devam ediyordu. Dilimle ıslattığım dudaklarımı Behram'ın saçlarına bastırdım. Behram'ın ağlamaları giderek şiddetli bir hal aldığında ne yapacağımı bilemeyerek çaresizce susturmaya çalışıyordum ama nafileydi ağlaması arttıkça artıyordu. Kısa bir süre düşündüm napıcam diye beynim donup kalmıştı napıcağımı hiç bilmiyordum ki beynimde yankılanan Halime teyze'nin ismiyle derdimin dermanını bulu vermiştim. Kucağındaki Behram'ı yatağa canını acıtmamaya dikkat ederek bırakarak ayağa kalktım. Behram'ı ağlarken bırakmak istemiyordum içim hiç el vermiyordu ama yapmak zorundaydım. Kapıya doğru ilerlerken bir an olsun yüzümü Behram'ın olduğu taraftan çevirmiyordum. Ayaklarım kalmak için dirensede gitmek zorundayım, kardeşim için. Son kez Behram'a baktım ve odanın kapısını açarak çıktım. Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım bir an önce Behramın yanına geri dönmek istiyordum, kardeşimi göğsüme bastırmak istiyordum. Kardeşimi ağlarken görmek... Kalbime defalarca bıçak saplanması gibiydi. Acıyla kasılan kalbimle merdivenlerden hızla inecektim ki aniden biriyle tam çarpışacakken son anda kendimi frenleyerek durdum.kafamı kaldırdım yüz yüze, göz göze geldiğim kişiyle yerimde mıhlandım. Yeşil gözlerim, kara gözlerin içine deydiğinde nefesimi fark etmeden tutmuştum. Ritimli bir şekilde atan kalbim ritmini bozarak hızlı atmaya başladı. Karşımda tüm heybetiyle duran, gözlerini gözlerimden çekmeyen bir ağa vardı. Awir Hazar Zemheroğlu. Ne ara tuttuğum nefesimi burnumdan yavaşça dışarı verdim. Titreyen parmaklarımı avucumun içine kapatarak sıktım, yüzümde tek mimik oynamıyordu ama avcu'ma kapattığım parmaklarım korkudan titriyordu. Awir ağa, bir saniye olsun gözlerini gözlerimden çekmiyor durduğu yerden yeşil gözlerime bakmaya devam ediyordu. Hafif bir rüzgar bedenimize çarpıyor, saçlarımı az bir şey uçuruyor duruyordu. Hafif esen rüzgar gibi hızla gitmek istiyordum ama gidemiyordum içimdeki korku buna engel oluyordu. Kara gözleri gözlerimden koparak yüzümün her bir detayında gezinmeye başladı. Her bir yüz ayrıntı'mı dikkatle izleyip gözlerini gözlerime çeviriyordu. Awir ağa, bir adım öne doğru atarak burunlarımızın uçlarının birbirine temas ettirdi. Gözlerim kocaman açıldı, kara gözlerini daha da yakından gördüğümde yumruk yaptığım ellerim kendi kendiliğine çözüldü, sıkı sıkıya kapalı dudaklarım hafiften aralandı, kalbim etten duvara atışlarını daha sert vurdu. Dudaklarının arasından verdiği kısık nefesler yüzüme çarptığında gözlerimi üst üstte kırpıştırdım. Awir ağa uzun boyunun verdiği heybetiyle bana üstten üstten bakarken, ben kafamı yukarıya kaldırarak gözlerinin içine bakıyordum. İkimiz de ne konuşuyor ne de hareket ediyorduk olduğumuz yerde durmuş birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk.

"Yasmîn."

İsmimi duymamla transtan çıkmış gibi irkilerek geriye doğru adımladım. Derin nefesler alıp verirken göğsümde ritme uyarak yükselip alçalıyordu. Gözlerimi Awir ağa'dan kaçırarak etrafta gezindirdim. Titreyen ellerimi bacaklarıma sürttüm.

"Yasmîn."

İsmimi tekrardan duymamla gözlerimi gelen kişiye çevirdim. Halime teyze, merdivenleri bitirip yanıma gelmişti hızlı adımlarla. Halime teyze tam karşımda dururken benim gözlerim benden bağımsız Awir ağa'yı arıyordu. Gözlerimi kısa bir an gezdirdiğimde gittiğini gördüm. Arkasından baktığımı hissetmiş gibi omzunun üzerinden bana baktı. Göz göze geldiğimizde telaşla ne yapacağımı bilemeyerek elbisemin eteklerini sıktım. Awir ağa, geri önüne dönerek hızlı ama sert adımlarla ilerlemeye devam etti. Gözlerim Awir ağa'nın arkasından donup kalmıştı. İki saniyelik bakışmada nefes almayı unutmuştum.

Adamın öyle ürkütücü bir aurası vardı ki...

Awir Hazar Zemheroğlu...

Awir ağa...

Onu ilk gördüğümdeki korku nasılsa şuan ki korkumda aynıydı. Resmen dejavu yaşamıştım! İlk gördüğümde de bu kadar yakındı yüzü yüzüme.Titrek bir nefes ciğerlerime çekerek yutkundum. Kolumda hissettiğim temasla daldığım düşüncelerden yerimden sıçrayarak çıktım. Gözlerimi karşıma çevirdiğimde Halime teyze'yle göz göze geldim.

Gözleri endişeyle parlıyordu.

"Keça min, iyi misin?" diye sordu.2

Gözlerimi üst üste kırpıştırdım kendimi toparladığımda aralık dudaklarımı kıpırdatarak konuştum.

"Ben senin yanına gelecektim ama Awir ağa birden karşıma çıkınca..." sonlara doğru sesim kısık çıkmıştı. Devamını getiremedim derin nefesler alıp vermeye devam ettim. Halime teyze, halimden anlayarak elini belime atarak sıktı 'sakin ol' dercesine. Bir süre daha soluklandığımda aklıma Behram geldiğinde aceleyle konuştum.

"Behram... Halime teyze, Behram çok ağlıyor. Aç, çok aç açlıktan ağlıyor. Ben ne yapacağım bilemediğim için senin yanına gelecektim."

Awir ağa'yla karşı karşıya gelmem Behram'ı zihnimden uzaklaştırmıştı. Kendime kızarak Halime teyze ile birlikte odaya ilerledik. Odanın kapısını açtığımda Behramın ağlayışları kulaklarımı doldurdu hızla yatağa ilerledim Ağlamaktan sesi çatallaşmış kardeşimi kucağıma aldım sırtını okşayarak kulağına fısıldadım. Behram, kafasını omzuma koyarak ağlamaya devam etti. Behram'ı kucağımda sallarken ensesindeki saçları okşayarak öpücükler konduruyordum. Behramın ağlaması gözlerimi doldurduğunda kendimi hiç olmadığım kadar çaresiz hissediyordum. Halime teyze yanıma yaklaşarak Behram'ı tek hamlede kucağımdan aldı. Behram'ı kucağında sallayarak mırıldandı. Gözlerimin dolmasına hakim olamadığım gibi bir kaç damla akan damlaya da engel olamadım. Ben bir ablaydım aynı zaman da anne de olmuştum. Benim kardeşime çok iyi bakmam lazımdı tıpkı annem gibi ama ben bakamıyordum. Kardeşimin açlıktan karnı gurulduyordu benim elimden izlemekten başka bir çare gelmiyordu. Yere inen gözlerimi yukarıya kaldırarak Halime teyze'nin kucağındaki Behram'a baktım, içimden şu sözler geçti;

Annemin en büyük şanssızlığı kızı olmamdı.

Behram'ın en büyük şanssızlığı ablası olmamdı.

 

 

 

☀️

Gündüz geceyi bulmuş, ay beliri vermişti gökyüzünde. Vakit gecenin demleriydi. Yatağımda uzanarak yumruk yaptığım elimi şakağıma dayayarak mışıl mışıl uyuyan Behram'ı izliyordum. Diğer elimin baş ve işaret parmağı kardeşimin minicik elinin içindeydi. Gözlerimi bir kez daha kırpıştırdığımda uyku kendini bir kıdem daha göz kapaklarıma bıraktı. Uykum geliyordu ama uyuyamıyordum. Bugün olanlar uyuma mı engelliyordu. Behramın, Halime teyze'nin yaptığı meyve püresini ağlamadan yemesi içimi yakmıştı. Kardeşim o kadar açtı ki her uzatılan kaşıkta hiç itiraz etmeden minicik ağzını açıyordu. O sahneyi izlemek içimin sızlamasına neden olmuştu. Bir diğer sıkıntım da... Awir ağa.

Awir ağa'yla aniden burun buruna gelmek beni çok korkutmuştu. Onun gözleriyle karşı karşıya gelmek kanımı dondurmuştu. İkimizde hiçbir şey demeden gözlerimizi izlemiştik asıl beni korkutan da buydu işte! Onun kara gözlerinin içine bakmak ölüm gibiydi. Bu evde çalıştığımdan beri Awir ağa'dan kaçıyordum çünkü, kara gözleri her bana deydiğinde korkudan bayılacak gibi oluyordum, elim ayağım birbirine girerek sakarlık yapıyordum. Vicdansız bir adamdı... Bir kalbi olduğundan şüphe ediyordum. Tıpkı duygularından şüphe ettiğim gibi. Hatta şüphe bile etmiyordum. Awir ağa'nın ne bir kalbi ne de duyguları vardı.

Awir Hazar Zemheroğlu,

Kalpsiz bir adamdı.3

Duygusuz bir adamdı.

Kalpsiz ve duygusuz bir ağa olduğunu değil Midyat, Doğu ve Güneydoğu'nun hepsi biliyordu.

☀️

(YAZARIN ANLATIMI)

Awir Hazar Zemheroğlu, geniş yatağında bir kolunu kafasının arkasına yaslayarak uzanıyordu. Gözleri tavanı izlerken aklından geçenler kalbinin hızlı atmasına sebep oluyordu. Saat oldukça geç bir vakitidi ve yarın çok önemli bir toplantısı vardı uyuması gerekiyordu ama içindeki heyecanı uyumasını engelliyordu. Yatakta dönüp durmuştu ama bir türlü uyuyamaştı en sonunda pes ederek yaatkata dönmeyi bırakmış yatakta sırt üstü uzanarak düşünmeye başlamıştı. Çığ gibi dertlerinin arasından sadece bir derdini düşünüyordu; gönül derdini. Sevdiği kadın buradaydı onun konağındaydı sadece bir kat aşağısında uyuyordu belki uyumuyordu, uyumasını umut ediyor güzel gözlerinin uykusuzluktan acımasını istemiyordu. Sabah ki karşılaşmalarını düşünüyordu, Awir ağa. Gözleri sevdiği gözlere değdiginde kalbi nasıl da kanat çırpan kuş gibi atı vermişti öyle. Bir anlığına nefes almayı unutmuştu sadece yeşil gözlere odaklanmıştı. Eğer Halime teyze gelmeseydi belki de daha uzun bir süre bakardı gözlerinin içine ama olsundu gözleri gözlerine değdi ya bin yıl yeter yaşamasına. Awir ağa, kafasını sağ tarafa çevirdi gözlerini sağ taraftaki boşluğa dikti. Gözlerini kapatarak uzun bir süre açmadı, geri açtığında ise sağ taraf artık boş değildi. Küçük ellerini çenesinin altına yaslayarak gülen gözler ve dudaklarla kendisini izleyen Yasmîn vardı. Awir ağa'nın dudaklarında küçük bir tebessüm kıvrımı oluştuğunda bedenini döndürerek Yasmîn'le yüz yüze geldiler. Yasmîn, çenesinin altındaki bir elini uzatarak Awir ağa'nın yanağına koyduğunda, Awir ağa gözlerini usulca kapattı. İnce parmaklar hafif hafif sakallı yanağını okşayarak uykusunu getiriyordu.

"İyi uykular, aşkım." dedi Yasmîn.

Awir ağa, kapattığı gözlerini geri araladığında sağ tarafı boştu, yanağını ince parmaklar okşamıyordu bu sadece bir hayaldi. Awir ağa'nın yıllardır kurduğu ve gerçek olmasını istediği bir hayal. Adamın kalbinde küçük bir sızı oluştu her gün, bir gün olacak umuduyla yatıyor, olacak umuduyla kalkıyordu.

Awir ağa araladığı gözlerini geri kapatarak fısıldadı.

"İyi uykular, lübbetülayn." 4

Tüm Doğu, Güneydoğu Awir ağa'yı kalpsiz, duygusuz biliyordu, vicdansız biliyordu. Oysa onun kalbi vardı, duyguları vardı. Kalbinde çok güzel bir duygu taşıyordu; aşk. Herkes onu kalpsiz biliyordu, bile bilirlerdi, duygusuz biliyordu, bile bilirlerdi. Awir ağa, kendisi hakkında düşünenleri zerre takmıyordu. Etrafta ki söylenenlerden haberi vardı ama umursamıyordu sanki hiç duymamış gibi davranıyordu.

Ama...

Bir kişinin hakkında ne düşündüğü umrundaydı. Herkesin onu kalpsiz bilirken, onun bilmemesini istedi. Zira ona karşı çok büyük duygular taşıyordu.

☀️​​​​​

(BİR BUÇUK HAFTA SONRA)

Zaman su gibiydi, akıp geçmişti. Konağa geleli kaç gün olmuştu ki, kaç gün geçti. Daha dün gibi konağa ilk adımı attığımı hatırlıyordum. Üzerinden tam bir buçuk hafta geçmişti bu bir buçuk hafta da konakta çalışmaya geri başlamıştım. Halime teyzeler, üzerime fazla iş vermek istemeseler de ben onları hiç dinlemeden işlerin hepsini yapıyordum böylelikle kafam da dağılıyordu. Behram'a uzun aramalar sonucu bir dadı bulmuştum. İsmi Ayşe'ydi, yirmi sekiz yaşındaydı, dört çocuğu vardı, dul'du kocası iki ay önce vefat etmişti. Benim Ayşe abla'ya ihtiyacım olduğu gibi Ayşe abla'nın da bana ihtiyacı vardı. Çocukları küçüktü en büyüğü on iki yaşındaydı. Tarlada çalışıyordu ama kazandığı para ona yetmiyormuş. İkimizde birbirimizi en zor zamanımızda bulmuştuk. Ayşe abla, Behram'ı emzirirken odadan çıkıyordum yoksa göreceğim manzaraya dayanamayarak ağlama başlardım. Azize teyze ve Dilan hiç değişmemişlerdi bıraktığımda nasıllarsa şimdi de aynıydılar. Tek şaşırdığım nokta bana eskisi gibi bulaşmıyorlardı. Bulaşmak isteselerde Halime teyze'nin araya girmesiyle ikiside sus pus oluyordu. Halime teyze, konağa geldiğimden beri bir saniye olsun beni yalnız bırakmamıştı her zaman yanımda ve bana destek oluyordu. Kendimi biraz da Halime teyze'nin sayesinde toplamıştım. Bana yardım eden Halit dede ve Delal...Evet, artık adını söyleyebiliyorum.

İlk zamanlar adını söylemek bana çok zor gelirdi şimdi ise o kadar zor gelmiyordu. İkiside Halime teyze'nin telefonundan bana ulaşıp iyi olup olmadığımı soruyordular. Onlarla her konuştuğumda sesimde minnet vardı onlar olmasaydı kim bilir ne halde olurdum. Kısacası iyiydim... İyi olmaya çalışıyordum.

Ocağın üstündeki menemen olduğunda altını kapattım. Menemeni ocağın üstünden bezlerle alıp tezgaha bıraktım. Elime aldığım kaşıkla tabaklara eşit payda koydum, tabakları büyük tepsiye koyarak ellerimi suya vurarak kuruttum. Büyük tepsiyi ellerime alarak mutfağın kapısını ilerledim. Bir elimle tepsiyi karın boşluğuma bastırdım diğer elimle de kapıyı açtım. Mutfaktan çıktığımda güneş ışınlarını üstüme tutmuştu, gözlerimi kısarak dikkatli adımlarla merdivenlerden çıktım. Avludaki yemek masasına geldiğimde tepsiyi masanın üzerine bıraktım önüme gelen saçlarımı elimle arkaya attım.Tepsinin üzerindeki kahvaltılıkları düzenli bir şekilde masanın üzerine dizdim. Boş kalan tepsiyi elime alarak mutfağa doğru ilerledim. Mutfağa girdiğimde hiç oyalanmadan diğer kahvaltılıkları tepsinin üzerine koyarak tepsiyi elime aldım. Açık mutfak kapısından çıkarak avlunun yolunu tuttum. Güneşin altında çık-in yapmak ne kadar zor olsa da hakkıyla paramızı alıyorduk. Masanın üzerine tepsiyi bırakarak son kahvaltılıkları dizmeye başladım. Sürekli önüme düşen saçlarımı elimle geriye atarak kahvaltılıkları diziyordum keşke saçlarımı bağlasaydım diye geçirdim içimden. Elime aldığım kahvaltılıkları masaya dizdiğim sıra sandalyenin çekilmesiyle kafamı az bir şey oynatarak göz ucuyla kim diye baktım gördüğüm kişiyle ise gözlerim irileşirkem kalbim ritmini yine bozmuştu. Awir ağa, baş köşesindeki sandalyesine oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Allah'ım, bu adam kahvaltı hazır olmadan inmezdi şimdi niye inmişti ki? Sessizce yutkunarak titremeye başlayan ellerimle kahvaltılıkları dizmeye devam ettim. Önüme düşen saçlarımı hiç arkaya atmaya zahmet etmeden dizmeye devam ettim. Awir ağa'nın telefonu bıraktığına dair küçük bir ses duyduğumda kalbimin hızını arttırdı. Bedenimden bir ürperti geçtiğinde Awir ağa'nın bakışlarının üzerimde olduğunu hissettim. Elim ayağım birbirine dolandığında az kalsın elimdeki kayısı reçelini dökecektim. Derin nefesler alarak kendimi sakin tutmaya çalıştım gözlerimi kısa süre içinde kapatıp açıyordum.

Sakin ol sakin ol.

Halen gözlerini üstümde hissediyordum.Birisinin göz radarında çalışmak beni asla germezdi ama bu adamın radarı altında çalışmak beni fazlasıyla geriyordu. İçimde bir merak oluştuğunda acaba gerçekten bana mı bakıyordu yoksa ben mi gerildiğim için böyle bir düşünceye kapıldım? diye düşündüm. Elimdeki biber ve patates dolu tabakları masanın üzerine bıraktım göz ucuyla Awir ağa'ya baktım telefonuyla uğraştığını görünce nefesimi dışarı verdim. Bir an beni izliyor hissiyatına kapılmıştım ama adam benim varlığımı bile fark etmemişti resmen. Tepsideki son kalan şeyleri masaya koydum ve hızla mutfağa doğru ilerledim. Kendimi mutfağa attığımda elimdeki tepsiyi tezgahın üzerine bıraktım elimi hızlı atan kalbimin üzerine koyarak nefeslendim. Kalbim yeni kanat çırpmaya başlayan kuşun kanatları gibiydi. Öyle hızlıydı ki yerinden çıkacak diye korkuyordum.

"Yasmîn?"

İsmimi duymamla düşüncelerimden sıyrıldım "Hı, ne?" diye sordum.

Ne ara mutfağa geldiğini fark etmediğim Gülcemal teyze ocağın başında durarak bana bakıyordu.

Genzimi temizleyerek sırtımı dikleştirdim.

"Efendim Gülcemal teyze."

Gülcemal teyze tebessüm etti.

"Dedim ki; yukarıdaki sofrayı kurmayı bitirdiysen, bizim sofrayı kuru verelim."

"Bitirdim, Gülcemal teyze. Kuralım bizim sofrayı."

Gülcemal teyze ile sohbet ede ede sofrayı kurmaya başladığımızda diğer kadınlarda gelmişti. Halime teyze hariç herkes burada olduğunda soframızı kurduğumuz masaya oturduk Halime teyze'nin gelmesini bekledik. Masada oturan kadınlar sohbet ederken ben sessizce yerimde oturuyordum. Aradan geçen beş dakika sonra mutfağın kapısı açıldı içeriye kucağında Behram'la birlikte Halime teyze girdi. Behramın yeşil gözleri etrafta dolaşarak beni bulduğunda ağzından tuhaf sesler çıkararak güldü. Kardeşimin tatlı haline içim eridi tebessüm ederek masadan kalktım. Halime teyze'yle karşı karşıya geldiğimizde Behram, kollarını bana uzatarak kucağıma gelmek istediğini belirtti kollarından tutarak kucağıma aldığımda alnına sıcacık bir öpücük kondurdum.

"Keça min, Behramın sütü biti vermiş. Ben Ayşe'yi aradım iki saat sonra getirin emzirim, süt vereyim dedi."

Dudağımdaki tebessüm silindiğinde sesizce yutkundum. Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Tamam, Halime teyze." diye bildim.

Halime teyze'nin de gelmesiyle kahvaltımızı yapmaya başladık. Kadınlar sohbet ederek gülüşmeye devam ederken, ben kucağımda Behram'la kahvaltımı yapıyordum. Behram, çatalımla aldığım kahvaltılıklara elini uzatarak uzanmaya çalışıyordu, alamadığı içinde mızmızlanarak elime vuruyordu. Gülümseyerek başımı eğdim yanağına dudaklarımı bastırdım. Kafamı kaldırdığımda Halime teyze'yle göz göze geldik. Dudaklarındaki tebessümle bizi izliyordu. Gülümsememi biraz daha büyüterek Halime teyze'ye gönderdim oda gözlerini açıp kapatarak kabul etti. Kahvaltımı zar zor bitirdiğimde yerimden kalktım. Behram'ı Halime teyze'nin kucağına verip sofrayı toplamasına izin vermemiştim. Ben ve Gülcemal teyze bizim sofrayı toplarken Dilan ve Azize teyze de Zemheroğlu'larının sofrasını topluyordu. Sofrayı toplamayı bitirdiğimizde Ayşs abla'nın yanına gitmemiz gerektiği için Behram'ı kucağıma alarak mutfaktan çıktım. -Odama girdiğimde Behram mızmızlanmaya devam ediyordu.Yatağın üzerine dikkatle uzandırdığımda ağzından ağlamaklı sesler çıkarttı. Neden böyle yaptığını biliyordum, altına yaptığı için huysuz davranıyordu.Yatağın hemen yanındaki şifon yerin çekmecesini açarak içinden ıslak mendil poşetiyle, bebek bezi aldım.Yatağa oturmadan hızlıca Behram'ın altını değiştirdim kirli olan bezini odanın içinde bulunan küçük banyonun çöp kovasına attım, ellerimi de güzelce yıkayarak banyodan çıktım. Vakit kaybetmeden her zaman kulandığım çantayı boynumdan asarak aynadan kendime baktım. Önü hafiften kırışmış çiçekli elbise mi ellerimle düzelttim son kez ayndan kendimi kontrol ederek Behram'ın yanına gittim. Üzerine şöyle bir göz gezdirdiğimde temiz olduğu kanaatine vararak kucağıma aldım. Odadan çıktığımızda konaktan çıkmadan önce Hewi Xanımağa'nın yanına çıktım. Odasının önüne geldiğimde genzimi temizleyerek kapıyı iki kez nazikçe tıklattım.

Ağır şiveli diliyle "gel." dediğinde odanın kapısını açarak içeriye girdim.

Hewi Xanımağa odasının koltuk takımında oturmuş tesbih çekiyordu. Ağır ağır başını kaldırarak bana baktı.

Genzimi bir kez daha temizleyerek konuşmaya başladım.

"Xanımağam, Behram'ın sütü bitti de dadı'ya gidebilir miyim?" dedim.

"Keça min," dedi ilkten ve konuşmaya başladı. "Bir daha benden bu konu için izin istemeyesen. Behram'ın ne zaman süte ihtiyacı varsa hemen götürü ver. Haa, eğer konaktan biri neden izin istemeden gittin diye sorarsa deki onlara, 'hanımağa'nın izni vardır.' " dedi.

Elini sallayarak "De hayde." diyerek çıkmamı istedi.

"Teşekkür ederim, Xanımağam." dedim ve odadan çıktım.

Hızlı ama dikkatli adımlarla merdivenleri indim çıkmadan mutfağa girerek Halime teyze'ye gideceğimi haber ettim. Konaktan çıktığımda ise hızlı adımlarla güneşin altında yürüyerek Ayşe abla'nın evine doğru ilerledim.

☀️

Bak Yasmîn abla, bunu bana annem dikti." diyen Elif'in elindeki bez bebeğe bakıyordum. Ayşe abla'nın evine gelmiştim. Ayşe abla kendi odasında Behram'ı emzirirken bende salonda üç çocuğuyla ilgileniyordum. En büyükleri olan Dilan, yerde uzanarak önündeki kağıda evler, insanlar çiziyordu. Ortancı olan Şerwan tüplü televizyondan çizgi filim izliyor, Şerwan'ın bir alt numarası olan Elif annesinin diktiği bebekleri, elbiseleri bana gösteriyor, en küçük kardeşleri olan bebek Aziz de annesinin odasında beşiğinde yatıyordu.

"Ne kadar güzel dikmiş, annen." dedim, Elif'in saçlarını okşarken.

Elif, mutlulukla süt dişlerini göstererek güldüğünde elindeki bebeği koltuğun üzerine koydu, bez bebeğinin elbisesini eline alarak bana tuttu.

"Bak buda elbisesi çok güzel değil mi, Yasmîn abla?" diye sordu.

"Çok güzel eminim bebeğine çok yakışıyordur."

Elif kafasını aşağı yukarı salladı elindeki elbiseyi bırakarak başka bir bez bebeğini aldı.

"Bak Yasmîn abla, bunu da annem dikti."

"Bu bebek de çok güzelmiş."

"Evet, en güzeli bu! Diğerlerinin saçları yok bunun saçları var."

Elif parmaklarını lif ipinden olan bebeğinin sarı saçlarında gezdirdi.

"Bebeğinin saçlarını öreyim mi?" diye sordum.

Elif yüzünü heyecanla çevirerek gözlerime baktı.

"Evet!" diye bağırdı.

"Ya, bağırmasana duyamıyorum!" dedi, Şerwan kızarak. Küçük tüp televizyon da çizgi filim izliyordu.

Elif, Şerwan'ı hiç takmayarak bebeğini bana uzattı.

"Hadi, hadi ör." dedi yerinde zıplayarak.

Heyecanına gülerek bez bebeği aldım sarı saçlarını tek örgü yaptım, saçı açılmaması için ipin iki telini dolayarak bağladım. Saçını ördügüm bez bebeği Elif'e uzattım.

"Al bakalım."

Elif, elimden aldığı bez bebeğinin saçlarına baktığında gözleri parladı.

"Çok güzel!" dedi bağırarak.

"Elif, sus!" diye bağırdı Şerwan.

Bu sırada kucağında Behram'la Ayşe abla girdiğinde oturduğum yerden kalktım. Ayşe abla kucağındaki Behram'ı uzattığında koltuk altlarından tutarak kucağıma aldım.

"Teşekkür ederim, Ayşe abla." dedim minnetle. Ayşe abla gülümseyerek omzuma elini koyarak sıvazladı.

"Karnını güzelce doyurdum," dedi ve elindeki siyah poşeti bana uzattı. "Sütümden de sağı verdim, iki buçuk gün yeter bu mızmıza." dedi kucağımdaki Behram'a şefkatle bakarken.

"Çok teşekkür ederim, Ayşe abla. Sen olmasaydın belki kardeşim aç kalırdı."

Bazı anneler dadılık yapmak istemezdi, bazı anneler ise yapmak ister kocası ya da kaynanası izin vermezdi. Ayşe abla, umudumu kestiğim an karşıma çıkarak umudum olmuştu.

"Yasmîn asıl sen karşıma çıkmasaydın, ben perişan olurdum." dedi.

İkimiz de umudumuzu kestiğimiz anda birbirimizi bulu vermiştik. Birbirimizin umudu olu vermiştik. Ayşe abla'yla ayak üstü bir kaç kelam daha ettikten sonra evinden çıkmıştım. Behram'ın karnı tok olduğu için yol boyunca sessiz durmuştu. Sıcak güneş tenimi acı aynı zaman da tatlı yakarken vücudumdan soğuk terler akıyordu. Kollarım giderek ağırlaşmaya başlayınca yerimde durarak soluklandım, yürümeye devam ettim.

Konağa sağda solda dinlenerek vardığımda seslice nefesimi verdim. Şükürler olsun ki bayılmadan konağa varmıştım. Behram kucağımda uyuya kalmıştı, yolda sesler duyduğunda gözlerini aralıyor bir iki saniye açık tutup geri kapatıyordu. Konağın içine girdiğimde merdivenlerden dikkatle çıkarak bir an önce odama varmak istedim. Odama vardığımda içeriye girdim arkamdan kapıyı ayağımla ittirerek kapattım. Behram'ı yatağın üstüne uzandırdım yorgun düşmüş bedenimi yavaşça yatağa uzandırdım. Biraz soluklandıktan sonra yerimde doğruldum çantayı boynumdan çıkartarak yatağın üstüne koydum. Üzerimdeki terden ıslanmış elbisemin düğmelerini açarak elbiseyi çıkarttım. İç çamaşırlarımla kaldığımda elimdeki elbiseyi banyonun içindeki kirli sepete attım. Atletimde terden ıslak olduğu için onuda çıkartarak kirli sepete attım sadece südyen ve külotumla kaldım. Banyodan çıkmadan önce elimi yüzümü yıkayarak vücudumu ferahlattım. Elimi suyla ıslatarak gerdanımda gezdirdim.Vücudumdaki sıcaklık düştüğünde banyodan çıktım, dolaptan kendime temiz bir elbise aldım üzerime giyindim. Elbisemin dört düğmesini kapatırken Behram'a doğru ilerledim. Elimle kıyafetlerinin terli olup olmadığını kontrol ettim. Kıyafetleri çok az ıslak olduğu için değiştirme gereği duymadım. Daha fazla odada durmayarak Behramın üzerine ince bir battaniye attım, odadan çıktım. Konakta yapılacak bir sürü iş vardı eğer kendimi oyalarsam Behram'ı bahane ederek kaytarıyor derlerdi. Merdivenlerden ineceğim sıra ismimin çağırılmasıyla yerimde durdum dona kaldım. Şok dalgası damarlarıma sızarak uzvurlarıma yayıldı sesli bir şekilde yutkundum ağır bir hareketle arkamı döndüm. Gördüğüm kişiyle geçmişin kesitleri gözümün önünden geçti kalbimde ufak bir haraketlenme olduğunda nefes alma ihtiyacıyla dudaklarımı araladım.

Delal... Delal buradaydı, konaktaydı, karşımdaydı.

Yavaş adımlarla aynı zamanda kendinden emin adımlarla bana doğru geliyordu.Kendimi az çok toplayarak bir iki adım öne doğru attım adımlarımı. Delal'le karşı karşıya geldiğimizde şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum.

"Senin... Senin ne işin var burada?" dedim şaşkınlıkla.

Delal, şaşkınlığıma yarım ağız gülerek elini koluma koydu.

"Seni tek bırakmak istemedim, Yasmîn." dedi.

Hayat benden annemi almış, annem gibi temiz insanlarla beni tanıştırmıştı. Ben, Allah'tan başka kimsem kalmadı dediğim sıra anne sıcaklığını taşıyan bir kadın, kardeşliği aratmayacak bir dostla tanışmıştım ve o zaman anlamıştım ki yalnız değildim.

Yer ve göğün sahibi Allah, Annem yerine koyduğum bir kadın,

Kardeşim diyecek bir dost benim yeni ailem olu vermişti ama içimde halen küçük bir burkulma vardı. Sanki bir parçam hala eksikti. O parçayı bulduğumda tamamlanacaktım sanki.

Tamamlanacak mıydım sahiden?

☀️

Odanın içindeki sessizlik sürmeye devam ediyordu. Ne ben konuşuyordum ne Delal, ikimizde yatağımın hemen yanındaki yatakta oturmuş birbirimize bakmayarak odanın köşelerini izliyorduk. Benim için gelen o ama konuşmayı tercih etmiyordu. Bakışlarımı kaldırarak yüzüne baktım boğazımı temizledim, ilk konuşmayı ben başlattım.

"Buraya beni görmek için mi geldin, yoksa burada çalışmaya mı?" dedim. Bu iki soru kaç dakikadır beynimde cirit atıyordu.

Delal, yerde olan bakışlarını gözlerime çevirdi. "Evet," diye de kısa bir sözlü cevap verdi.

Derin bir nefes alıp verdi bedenini iyice benden tarafa dönerek dudaklarındaki küçük acı tebessümle konuştu.

"Seni yalnız bırakmak istemedim, Yasmîn. Kendini eskiye göre toparladın, biliyorum ama aklımdan çıkmıyorsun. Nasıl ateşlerde yandığını gördüm, nasıl kalbinin paramparça olduğunu gördüm ve şimdi iyisin, çok şükür! Ama ben, senin için endişelenmeden duramıyorum hep kendime diyorum "O artık iyi endişelenme." diye ama endişeleniyorum elimde değil." derin bir nefes çekti içine sessiz kaldı, tekrardan konuşmaya başladı ama dudaklarından çok başka şeyler çıktı. "Acılarımız bir bakımdan aynı, Yasmîn. Ben... Doğduktan üç gün sonra annem ve babam öldü," dedi. Titrek bir nefes çekti içine. "öldürdüler."

Dudaklarım şaşkınlıktan aralanırken donup kalmıştım. Delal'in, böyle bir şey demesini hiç beklemiyordum dilim adeta lâl kesilmişti. Dudaklarım balık ağzı gibi açık kalmıştı.

Delal, kucağındaki ellerini yumruk yaptı, sesli yutkundu ve ne kadar zor olsada anlatmaya başladı.

"Babam ve annem birbirlerine çok aşıklarmış, evlenmek istiyorlarmış. Ama iki ailede birbirine düşmanmış babam ve annem bu düşmanlığı bitirmek için çok uğraşmışlar ama nefret o kadar güçlüymüş ki iki ailede barışmayı hep reddetmiş. Babam ve annem... Kaçmışlar çünkü anlamışlar artık bu düşmanlığın bitmeyeceğini kaçarak aşklarını kurtarmaya çalışmışlar." Derin bir nefes çekti içine, dolan gözlerini saklamaya çalıştı. "İki ailede peşlerine düşmüş buldukları an ikisinide öldürüceklermiş." Diyerek acıyla güldü. "Babam ve annem çok çabalamış bulmamaları için, sürekli kaldıkları yerleri değiştiriyorlarmış. Buldular... Buldular anne ve babamı ben daha üç günlük iken de öldürmüşler."

Kalbimi hüzün bağının ağları sardı

derin bir acı içimde oluştu.

Kalbim bu sefer Delal için acıdı, içten içe kanadı.

Delal, akan burnunu çekerek kısık sesle devam etti.

"Dedem aslında gerçek, dedem değil. Aramızda bir kan bağı bulunmuyor. Babam ve annem, dedem'in yanında saklanmışlardı. Babam ve annem öldüğünde dedem, beni kimsesiz bırakmadı. Kimsesizken ailem oldu."

Bir yanım iyice şaşırırken diğer yanım çok acıyordu. ikimizde birbirimizi dolaylı yolların ardından çok iyi anlıyorduk. Ne diyeceğimi bilemiyordum, dudaklarımdan hiç bir kelam çıkmıyordu çıksa bile içindeki acıyı geçirmeyeceğini biliyordum. Hiçbir şey yürekteki acıyı geçirmezdi. Şoktan buz kesilmiş kollarımı kaldırdım Delal'in boynundan geçerirerek kendime çektim sıkıca sarıldım. Onunda bu sarılmaya ihtiyacı olacak ki kollarını hemen belime doladı, başını omzuma yasladı. Tüm samimiyetimle sarılıyordum, Delal'e. Benim zor günlerimde hızır gibi yetişmişti, kambur duran belimi dikleştirmeme yardımcı olmuştu. Sıra ise bendeydi bende onun zor günlerinde, acısında-tatlısında, iyi gününde hep yanında olacağım. Yemin olsun ki.

Ben, Delal'i çok iyi anlıyordum. Oda beni anlıyordu ama benim onu anladığım kadar değil. Annemin ölüm sebebi benim, annemin ölü bedenini gören benim, annemin cansız bedenine sarılan benim. Delal'in annesi aşkından ölmüştü, Delal yüzünden değil. Yerinde olmayı o kadar çok isterdim ki...

Bir an da "Amannn, toparla kendini acıya batmayalım." Diyerek kollarımın arasından geriye çekildi, Delal.

Parmak uçlarıyla göz altlarını sildi, gözlerimin içine bakarak kocaman gülümsedi.

"Toparla kız sende, hemen ağlıyorsun haa, ne sulu göz çıktın." Diyerek hızlı hızlı konuştu.

Seslice gülerek kafamı iki yana salladım.

Delal çok güçlü bir kadındı.

Oturduğu yerden ayağa kalkarak elini bana doğru uzattı. Dudaklarında dostça bir gülümseme vardı içimi sıcacık etti.

"Hadi kalk sulu gözlü, kalkta çalışmaya başlayacağım konağı gezdir bana." Dedi.

Delal gibi gülümseyerek uzattığı eli tutarak ayağa kalktım. Delal elimi bırakıp koluma girdi ikimizde odadan çıktık. Çıkmadan önce de Delal, Behram'ın yanaklarına küçük öpücükler bırakmıştı kardeşim huylanınca da anında geri çekilmişti.

İlk önce en üst kata çıktık ve anlatarak Delal'i gezdirdim. Delal, anlattıklarıma sürekli 'vay bee!' diyerek sürekli çok güldürüyordu. Güçlü olduğu kadar da komik birisiydi. Üst kattan inmeden büyük avluyu da -konağın en büyük avlusu- Delal'e gezdirdim. Avlu o kadar görkemli ve büyüktü ki insan buradan çıkmak istemiyordu özellikle de manzarasından kendini alamıyordun, bu avludan tüm Midyat gözüküyordu. Delal'de avluyu çok beğenmişti öyle ki suratında çok komik bir ifade vardı.

"Vay bee!" dedi yine.

"Vay ki, vay bee! Kız bu konak avlusu mu yoksa saray avlusu mu? Çok güzel!" Dedi.

Delal, etrafında dönerek avluyu hayran hayran izledi. İlerleyerek avludan Midyat'ın büyüleyen manzarasını izledi. İki elini arkasında birleştirerek göğsünü kabarttı, gözlerini manzaradan alamayarak bana konuştu.

"Kendimi şu an Kanuni Sultan Süleyman gibi hissediyorum." dedi.

Daha fazla dayanamayarak kıkırdadım.

Bu kız cidden çok komikti.

Gülme mi az çok bastırarak Delal'e seslendim.

"Hey, Kanuni Sultan Süleyman daha sana gezdireceğim çok yerler var, hadi gel." dedim.

Delal'in omuzları hareketlendiğinde güldügünü anladım arkasından birleştirdiği ellerini çözerek yanıma geldi, kolunu koluma geçirdi.

Büyük avludan gülerek çıktığımızda merdivenlere doğru ilerledik. Delal bir anda durunca bende durmak zorunda kaldım. Gözlerimi yüzüne çevirdiğimde karşısına bakıyordu. Tam ne olduğunu soracaktım ki kendisi dillendirdi.

"Orayı gezdirmedin." dedi burnun ucuyla ileriyi gösterirken.

Delal'in gösterdiği yere gözlerimi çevirdiğimde saniyelik de olsa nefesim kesildi.

"Oraya gezdirmedim çünkü yasak." dedim kısık bir sesle.

Delal anında kaşlarını çatarak gözlerini bana iliştirdi.

"Neden yasak?" dedi merakla.

"Orası Awir Ağa'nın bölmesi. Katta kendine ait bir bölme oluşturdu -ki bu kat sadece onun katı- ve kimse oraya giremez. Sadece temizlik için girilebilir." dedim.

Bu kat sadece Awir ağa'ya aitti. Eskiden Mervan ağa'nın odası da bu kattaydı fakat bir gün Mervan ağa bir alt kattaki odalardan birinde kalacağını söylediğinde, odası bir alt kata taşındı ve bu kat komple Awir ağa'ya kaldı. Awir ağa ise karşı karşıya duran iki odayı kendine almış ve iki odayı da örten bir kapı yaptırmıştı. Katın komple onun olmasına rağmen kendine küçük bir bölme yaptırmıştı ve girmek kesinlikle yasaktı. Aslında bizim şu an bu katta olmamız bile yasaktı ama Delal'e konağın her bir yerini gösterip, eksiksiz bir şekilde anlatmak istiyorum ki, yarın öbür gün girilmemesi gereken bir yere bilmeden girip azar işitmesini istemiyordum.

"Sen hiç girdin mi?" Diyen Delal, beni düşüncelerimden ayırdı.

"Evet bir kaç kez odayı temizlemek için girmiştim." dedim.

Delal bir şey demeyip kafasını anladığına dair salladı. Daha fazla üst katta durmayarak alt kata indik ve son hızla Delal'e anlatmaya devam ettim... Böyle devam ederek şark odasını, misafir odalarını, konağın en büyük iki salonunu, çalışanların kaldıkları odaları, temizlik odasını, iki büyük bahçeyi, hamamı... Hepsini anlata anlata gösterdim. Anlatmayı bitirdiğimde Delal hayran hayran konağa bakıyordu. Konağın dışarıdan bakıldığından daha büyük olması hayranlığına hayranlık katmıştı.

"Yav burası, konak değil saray saray." dedi şiveli bir sesle.

Güldüm söylediğine.

"Evet, resmen saray." dedim onaylayarak. Ne kadar Delal'in tepkilerine gülsem de çok doğru diyordu. Konak konak değil, saraydı mübarek. Bende ilk konağa gezdiğimde Delal gibi tepkiler vermiştim. İlk zamanlar benim için zor geçmişti sürekli odaları karıştırıp duruyordum sonra zamanla alıştım, buraya kendimi bir parça olsa da ait hissettim.

Aniden aklıma gelenle gözlerim parıldarken heyecanla Delal'e döndüm.

"Gel, seni diğerleriyle tanıştırayım. Hepsi çok iyi insanlar, çok seveceksin onları." diyerek Delal'in tuttuğum kolunu çekiştirerek mutfağa götürdüm.

Delal daha ağzını bile açamadan mutfağın önüne gelmiştik.

Mutfak kapısını açtığımda etrafı kısa bir an taradım Halime teyze hariç diğerlerinin burada olmasıyla memnuniyetle gülümsedim. Delal, Halime teyze'yle tanışıyordu zaten.

Mutfağın ortasına geldiğimizde bizi ilk fark eden Dilan oldu. Gözleri direk beni hedef aldığı için dudaklarını araladı, tam konuşucaktı ki bakışları yanıma kaydığında Delal'i gördü araladığı dudaklarını geri kapatarak merakla kaşlarını kaldırdı.

Dilanın meraklı bakışlarını es geçerek dikkati üzerime çekmek için yalandan iki kez öksürdüm.

İlk bakan Gülcemal teyze olduğunda hafiften tebessüm ettim.

"Yasmîn, bu kız kimdir?" Diyen Gülcemal teyze'yle herkesin bakışları benle Delal'de toplandı.

Dudaklarımdaki tebessüm, gülümseye dönüştüğünde yanımdaki Delal'e kısa bir bakış attım geri önüme dönerek açıkladım.

"Konaktaki yeni çalışan ayrıca," bakışlarımı Delal'e çevirerek cümle mi tamamladım " benim de çok yakın arkadaşım."

Delal, yakın arkadaşım dememle gülümsemişti.

"Ah öyle mi, hoş geldin kızım." dedi, Gülcemal teyze gülümseyerek.

Diğer kadınlarda sırayla Delal'e hoş geldin diyerek ilk tanışmadan sıcak kanlı davrandı. Delal'i masaya oturtarak sorular sordular, iltifatlar ettiler.

Delal bazı iltifatlar da utanarak kafasını hafiften önüne eğip durdu. Kadınlar, adını sorduğunda, Delal'de adını söylediğinde kadınlarda ufak bir durukluk oldu hemen kendilerini toparlayarak Delal'e sorular, iltifatlar etmeye devam ettiler.

Delal, iltifatların daha çoğunu hak edecek bir güzelliğe sahipti. Kara kaşlı, kara gözlüydü. Saçları da gözleri gibi simsiyahtı, kalçalarının üç santim üstündeydi saçları, teni esmerdi, esmer güzeliydi. Kirpikleri kıvrık gür, upuzundu öyle ki kaşlarına kadar geliyordu. Dudakları orta büyüklükteydi hafiten de kırmızyıdı, ideal boyundan biraz daha uzundu boyu, belide ip gibi incecikti. Giydiği haki yeşil elbisesi incecik belini, vücud hatlarını belli ediyordu.

Baş döndüren bir güzelliği vardı, insanın yüzüne baktıkça bakası geliyordu.

Delal, gözlerini Avjir teyze'den çekip bana döndürdüğünde dalgın gözlerimle, gözleriyle karşılaştım. Çeneme yasladığım elimi çektim, kafamı dikleştirdim, küçük bir tebessüm yolladım arkadaşıma. Oda aynı şekilde bana tebessümünü yolladı.

Delal'e soru sormayı, iltifat etmeyi bırakıp sohbet etmeye başladılar. İlk başlarda Delal çekinsede sonradan çekimserliğini geriye atarak düşüncelerini çekinmeden söyledi. Arada bende sohbetlerine dahil oluyordum.

Ortamın enerjisi iyiden iyiye giderken Dilan, iyi enerjiyi bozmak için yemin etmiş olacak ki can sıkıcı konuşmalarına başladı.

"Daha önce bir konakta hizmetçi olarak çalıştın mı?" dedi, hizmetçi kelimesini vurgulayarak.

İşte başlıyorduk.

Ortam sessizleştiğinde herkes Dilan'a bakmıştı.

Delal, kendisine yönetilen soruyu sakinlikle ama bir o kadar öfkeyle cevapladı.

Dilan'a ilk saniyeden kıl olmuştu. Tanışma sırasında Dilan'a elini uzatmıştı fakat Dilan parmaklarının ucuyla elini sıkarak memnuniyetsiz bir şekilde gülümsemişti. Delal ne kadar belli etmemeye çalışsada çok sinir olmuştu, Dilan'a.

"Hayır çalışmadım, ilk defa bu konakta çalışmaya başlayacağım." dedi, Delal. Hala sakin bir o kadar öfkeliydi.

Dilan'ın üst dudağı kıvrıldığında tepeden bir bakış attı, Delal'e.

"İlk zamanlar zordur, hizmetçilik. Yani sadece yemek yapıp, bulaşık yıkamayacaksın. Bunun çamaşırı var, süpürmesi var, silmesi var, kahvaltısı kurması var, toplaması var, varda var yani üstesinden gele bilecek misin?"

Dilan'ın asıl alttan vermek istediği mesaj 'sen bir hizmetçisin.''idi. Herkes burada olduğu için açık açık söyleyemiyordu bunun yerine alttan mesaj veriyordu.

Delal, seslice nefesini dışarı bıraktı, önüne gelen dalgalı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı gözlerini Dilan'ın gözlerine dikerek hafiften gülümsedi.

"Sen çok zorlanmışsın anlaşılan, hizmetçilikte. İnsan en çok zorlandığı, yorulduğu şeyi karşısındakine üstünlük kurmaya çalışarak ifade edermiş." dedi, Delal.

Dilan gibi alttan mesaj vermek yerine direk aklından geçenleri suratına savurmuştu. Delalle aramızda geçen zaman diliminde anlamıştım ki çok açık sözlüydü asla lafını dolandırmaz direk suratına vururdu.

Dilan böyle bir karşılık beklemediği için afalladı ne diyeceğini bilemedi. Delal'in verdiği cevap dişlerini sıkarak susmasını sağlamıştı. Azize teyze, kızının cevap veremeyeceğini anladığında konuyu değiştirerek kızının üzerindeki konuyu dağıttı. Kadınlar, Azize teyze'nin konuyu değiştirmeye çalıştığının farkındaydı yine de bir şey demeden farklı bir konudan konuşmaya başladılar. Ne kadar konu değiştiği için bir şey söylemeselerde gözlerindeki hoşuntu'yu görebiliyordum. Delal'in verdiği susturucu cevap hepsinin çok hoşuna gitmişti, tabii benimde öyle.

Delal, bir iki saniye Dilan'a küçümseyici bakışlar atıp hiçbir şey olmamış gibi sohbete katıldı.

Sohbet bitene kadar Dilan bir kez olsun ağzını açmamıştı. Bu durum Delal'in hoşuna gittiği kadar benimde gitmişti.

☀️

Aydınlık hava akşama çöktüğünde akşam yemeğini kurmaya hazırlanıyorduk. Mutfakta sadece ben, Delal ve Heja teyze vardı. Yatpığımız yemekleri tabaklara koyuyorum, Delal'de elimdeki yemek dolu tabakları alarak tepsiye koyuyordu. Tepsi dolduğunda Heja teyze, tepsiyi alarak mutfaktan çıktı. Çıkmasıyla birlikte Delal, konuşmasına devam etti.

"Yılan o kız, yılan! Anlamıyorum o yılanla nasıl bu güne kadar çalıştın?"

Susarak yemek doldurmaya devam ettim. Delal, ona uzattığım tabakları alarak tezgahın üzerine koydu. Sorduğu soruya bir yanıt verme mi beklemeden devam etti.

" O sinsirekli yılan beklesin, bak bakalım ben onun dikleştirdiği kafasını nasıl eziyorum!" dedi. Sona doğru sesi biraz yükselmişti.

"Cevabını iyi verdin ama." dedim. Sabah ki olaya atıfta bulunarak.

Delal, göğsünü kabartarak gülümsedi. Havaya girmişti anında.

"Verdim dimi?" dedi ve devam etti. "Çok da güzel verdim valla."

Hafiften gülerek kafamı aşağı yukarı salladım. Oda güldü tam cevap verecekti ki Heja teyze'nin mutfağa girmesiyle araladığı dudakalarını kapattı. Heja teyze'nin uzattığı tepsiyi alarak tezgahın üzerindeki yemekleri tepsiye yerleştirdi. Heja teyze, tepsiyi eline alarak mutfaktan çıktı. Heja teyze'nin mutfaktan çıkmasıyla Delal dudaklarını aralamıştı ki, konuşmasına izin vermeden ben konuştum.

"Hangi üniversite de okuyorsun?" diye sordum gözlerimi yemeklerin üzerinden çekmeden.

Sohbet sırasında Hanife teyze, Delal'e okuyup okumadığını sormuştu. Delal'de avukatlık okuduğunu söylemişti. Delal'in okuduğunu öğrendiğimde içim burkulmuştu. Bende okumak istiyordum. O kadar çok istiyordum ki kelimeler yetmezdi.

"Mardin Artuklu Üniversitesi'nde." dedi düz bir ses tonuyla.

Yutkundum, gülümsemeye çalıştım.

"Güzel." dedim sadece.

Delal, bir iki saniye durakladı ondan sonra sormak istediği soruyu, soru vermişti.

"Peki sen, sen okuyor musun?"

"Hayır okumuyorum yani liseyi bitirdim, üniversiteyi okumuyorum." dedim. Cevabım hızlı olmuştu.

"Okumak ister miydin?" diye sordu bana. Aslında cevabı oda biliyordu, anlamıştı. Yine de soruyordu.

Dudaklarımdaki zoraki gülümseme silindi yerine gerçek bir gülümseme geldi. Sırtımı tezgaha yaslayarak Delal'e baktım heyecanla kafamı olumlu anlamda salladım.

"Evet... Küçüklüğümden beri okuyup öğretmen olmak istemişimdir. Hep öğretmenlik yaparken hayal ettim kendimi. Hatta küçükken bebeklerimi öğrenci, kendimi de öğretmen yapardım." hatırladığım anıyla kıkırdamıştım.1

Delal, heyecanıma tebessüm etti.

"O zaman devam et okumaya, eminim ki çok güzel bir öğretmen olursun." dedi.

Heyecanım yavaş yavaş söndü içimde bir burukluk oluşturdu. Dudaklarımdaki gülümsememde silinmişti.

Delal, yüzümdeki değişikliği fark ettiğinde tebessümü silindi.

"Çok isterdim okumak ama devam edemem." dedim. Sesim kısık çıkmıştı.

Delal, kaşlarını çattı dudaklarını aralayarak inkar edicekti ki konuşmasına izin vermeyerek devam ettim.

"Behram var. Kardeşimi yalnız bırakamam zaten yalnız kaldı."

"Ben bakarım." dedi hemen, Delal.

Hafiften tebessüm ederek gözlerinin içine baktım.

"Delal, sen okuyorsun." dediğim an dudaklarını aralamıştıki lafını ağzına tıktım. "Halime teyze diyeceksen olmaz. Zaten yeterince kadına yük oluyorum hem,"

Sustum.

Delal, biraz bekledi konuşmam için konuşmayacağımı anladığında kaşlarını iyice çattı.

"Hem?" dedi sorarak.

Utanarak nefesimi dışarı verdim, gözlerimi kaçırdım.

"Yeteri kadar param yok, Delal. Aldığım para Behramın sütüne kılık kıyafetine, bezine, benim kıyafetlerime, ihtiyaçlarıma yetiyor anca. Üniversite sınavına hazırlık yaparsam eğer test kitapları, araç gereç almam lazım." dedim.

Delal, kafasını iki yana salladı dudaklarını aralayarak konuşacaktıki vazgeçerek dudaklarını geri kapattı. Sessiz kalarak yanıma yanaştı bir elini koluma atarak sıvazladı aramızda derin bir sessizlik hakim oldu ne ben konuşuyordum ne o. Gözlerim yerdeki halıdaydı ama beynim içimi burukturan okuma isteğimde. Annem de çok isterdi okumamı, sürekli beni öğretmen olarak görmeyi çok isterdi. Özür dilerim, anne.

Mutfak kapısı açıldığında içine daldığım düşüncelerden çıkarak sırtımı dikleştirdim, acıyla kasılan yüz ifademi düzelttim. Delal'de elini kolumdan çekerek yüz ifadesini düzeltti. Heja teyze, içeri girer girmez kendini koltuğa attı bir elini göğüs kafesinin üzerine koyarak hızlı hızlı nefes alıp verdi. Yerimde endişeyle dikleştiğimde gözlerimi Heja teyze'den ayırmıyordum.

"Heja teyze," dedim durduğum yerden.

Heja teyze, gözlerini sıkarak kapatmış elini göğüs kafesinden çekmeden nefes alıp-vermeye devam ediyordu. Hızlı adımlarla Heja teyze'nin önünde dikildim, dizlerimi kırarak yüzüne baktım.

"Heja teyze, iyi misin?" dedim endişeyle.

Delal'de elinde bir bardak suyla gelmişti. Heja teyze soruma cevap vermeyerek bir süre derin nefesler aldı verdi. Endişeli gözlerle izlemeye devam ettim. Heja teyze'de nefes darlığı vardı eminim ki aşağı inmekten çıkmaktan nefesi daralmıştı. Oysa ona dedim ben götürürüm diye, beni dinlememişti. Delal, elindeki suyu uzattığında Heja teyze, suyu alarak yudum yudum bir o kadar hızlı içti. Elindeki boş bardağı Delal'e uzattı. Delal bardağı alırken "Bir su daha getireyim mi, Heja teyze?" diye sordu. Heja teyze'de kaşlarını yukarı kaldırarak istemediğini belirtti.

"Ama ben sana dedim, Heja teyze. Bırak ben götüreyim dedim. Niye beni dinlemiyorsun?" dedim.

"Keça min, sürekli sen hazırlıyorsun sofrayı, sende yoruluyorsun. Bu akşam da ben hazırlayayım dedim." dedi, Heja teyze. Düşünceli Heja teyze.

"Heja teyze, yorulmuyorum ben. Siz, kendi kendinize beni yoruldu gösteriyorsunuz ama valla ki yorulmuyorum. Allah aşkına, bir de hasta halinle kurdun!" dedim. Sesim sonlara doğru isyankâr çıkmıştı. Annem'in ölümünden sonra hepsi -Azize teyze ve Dilan hariç- üzerime çok titriyordu. Bir iş yapsam yoruldun diyerek o işi hemen elimden alıyordular sürekli iyi olup olmadığımı soruyordular. Allah razı olsun onlardan, bu yaptıkları iyilikleri hiç bir zaman unutmayactım ama bir yerden sonra sağlıklarını tehlikeye atmaları beni hem üzüyordu hem de muhtaç durumuna düsürüyordu. Derin bir nefes alarak ayağa kalktım.

"Başka götürülecek bir şey var mı?" diye sordum.

Kafasını olumlu anlamda salladı.

"He keça min, şu yemekler kalmıştır sadece." dedi.

"Tamam, ben götürürüm." dedim.

Tepsiyi elime aldım son kalan şeyleri tepsiye koyarak mutfaktan çıktım.Hava biraz serindi rüzgar yüzüme vurarak saçlarımı hafiften uçuşturuyordu. Bu serin hava çok hoşuma gitmişti serinliyordum, zira Mardin'in sıcağı dayanılmazdı!

Merdivenlerden dikkatle çıkarak avluya geldim. Dördüncü adımımı atmıştım ki yerimde durdum. Kalbim hızlı atmaya başladığında nefessiz kaldım yine. Awir ağa yine herkesten önce yemeğe inmiş arkasını bana dönük sandalyede oturuyordu. Kalbim heyecandan oluşan kan pompalıyordu içinde nefeslerimi düzene sokup bir adım öne attım.

"Yaşmîn!"

Duyduğum sesle azda olsa kendime geldim ama az kalsın tepsiyi düşürüyordum son anda değişik hareketlerle tepsinin düşmesini engelledim.

Şîyar, bacaklarıma sarıldığında kendimi toparlayarak derin bir nefes aldım, Şîyar'a baktım.

"Yaşmîn!" diye şakıdı.

Gülümsedim.

"Efendim," dedim tatlı bir sesle.

Üzerimde yoğun bakışlar hissettiğimde gözlerimi kaldırarak ileriye baktım. Awir ağa, oturduğu yerden dik konumunu bozmadan kafasını çevirmiş bize bakıyordu. Göz göze geldiğimizde istemsiz dışı nefesimi tuttum. Gözleri nefessiz bırakıyordu. Şimdi çok iyi anlamıştım neden ağa kızlarının Awir ağa'ya bakarken nefesini tuttuklarını. Ne kadar acımasız birisi de olsa, nefessiz bırakacak kadar yakışıklı bir adamdı. Özellikle gözleri... Öyle siyahtı ki gözleri göz bebeklerini bile ört bas ediyordu.

"Yaşmîn!" diyen ve elbisemin eteğini çekiştiren Şîyar'la gözlerimi, Awir ağa'nın gözlerinden çekerek Şîyar'a baktım.

"Efendim canım." dedim titreyen sesimle. Gözleri sesimi bile titrermişti.

Şîyar kaşlarını çatarak, dudaklarını büktü.

"Beni dinlemedin miy?" dedi.

Geçen aylarda Şîyar biraz daha büyümüştü, konuşması da anlayacağım bir hal almıştı.

"Şîyar, babam daha kaç kere seni uyaracağım merdivenlerden koşarak inme diye!"

Ciwan ağa'nın sinirli sesini duyduğumda omuzumun üzerinden arkama baktım.Ciwan ağa, kaşlarını çatarak hızlı adımlarla bize yürüyordu. Şîyar bacaklarıma sarılı kollarını çekti küçük adımlarla Ciwan ağa'ya doğru ilerledi. Bükük dudaklarını daha da bükerek önünde eğilmiş babasına baktı.

"Ama baba," dedi ki Ciwan ağa sert sesiyle sözünü kesti.

"Ne dedim ben sana, Şîyar? Sakın bir daha koşarak aşağıya inme demedim mi?!" dedi.

"Ama baba, Yaşmîn aşayıdaydı." dedi, Şîyar.

Ciwan ağa, kafasını hafiften kaldırarak bana kısa bir bakış attı.

"Seni son defa uyarıyorum, Şîyar. Sakın bir daha koşarak aşağıya inme."

Ciwan ağa'nın sinirinin arkasındaki endişeyi görüyordum. Şîyar çok hareketli bir çocuktu sürekli de sakarlıklar yapıp duruyordu. Bir kez de bu hareketliliğin den merdivenlerden düşmüştü. Allah'tan son üç basamak kala düşmüştü de fazla yara almamıştı.

"Tamam, baba." dedi. Sesi üzgün çıkmıştı.

Ciwan ağa, oğlunu kucaklayarak ayağa kalktı.Bende daha fazla yerimde durmayarak yemek masasına doğru ilerledim. Ciwan ağa'nın oturacağı yerde durmuştum biraz geriye doğru kayarak Ciwan ağa'nın oturmasına müsade ettim. Awir ağa'ya az çok yaklaştığımda nefeslerim sıklaştı tıpkı kalbim gibi. Hızlıca kalan yemekleri yerleştirme başladım. Bakışları üstümde. Rüzgarın kısık esintisi uzun, gür saçlarımı önüme döktüğünde hiç itiraz etmeyip geri atmadım aksine yüzümü az çok kapattığı için memnundum. Ciwan ağa, Awir ağa'ya seslendiğinde istemsizce kulak misafiri oldum.

"Abi," dedi Ciwan ağa.

"Efendim," dedi Awir ağa erkeksi sesiyle.

Üzerimdeki bakışlarını da Ciwan ağa'ya çevirmişti. Rahatlamıştım.

"İyi misin, durgusun sanki biraz." dedi.

"Yorgunum biraz." dedi, Awir ağa kısa keserek.

Ciwan ağa başka bir şey demeden oğluyla ilgilendi. Awir ağa, gözlerini önüne çevirdiğinde daha çok rahatladım. Elimdeki son yemeği sofraya koyu verdim. Yemeklerin hepsini sofraya koyduktan sonra geriye doğru çekildim Asır ağa kafasını hiç kaldırmadan sadece gözleriyle bana baktığında refleks olarak gözlerimi ona çevirdim. O kadar ısrarcı bakıyordu ki konuşmak zorunda kalmıştım.

"Bir şey mi istiyorsunuz, ağam?"

Bir iki saniye sessizliğini korudu gözlerimin içine baktı ve yok sesiyle "Yok." dedi.

Kafamı olumlu anlamda salladım tepsiyi tek elimle tutarak mutfağa doğru ilerledim. Sofralar kurulup, yenildiğinde bir daha yukarı çıkmayarak mutfakta kaldım. Bizim masamızın ve Zemheroğlu masasının bulaşıklarını yıkadım.

Gün bitince odama geçip yorgunca yatağımda uzandım gözlerim uykuya çabuk daldığında kendimi karanlığın içinde buldum.

☀️

Aydınlığın ışığı gökyüzüne yayıldığında artık sabahtı yeni bir gün asılı kalmıştı takvim yaprağına. Elimin tersiyle ağzımı örterek bir kez daha esnedim çok uykum vardı. Elimi ağzımdan çektim salatayı doğramaya devam ettim. Behram, gece ara ara uyanmış ağlamıştı. Bir Behram'la bir aklımdaki düşüncelerle uykusuz başlamıştım bu güne. Delal ise benim tam tersim güne enerjik başlamıştı aynı odada kalıyorduk, Delal'le. Uykusu o kadar ağırdı ki kulağının dibinde top patlasa uyanmazdı. Behram her ağladığında memnuniyetsizce mırıldanmamıştı bile! Arkası dönük bir şekilde uyumaya devam etmişti. Bir kez daha elimi ağzıma atarak esnedim. O sırada kahvaltılıkları tepsiye yerleştiren Dilan, göz ucuyla bana bakıyordu ama bir şey diyemiyordu. Biraz önce bana bulaşmasıyla Delal hemen ağzının payını vermişti. Dilan'ın kaçak bakışlarını umursamayarak doğramayı bitirdiğim salatayı tabağa koydum, domatesleri alarak doğramaya başladım. Mutfak kapısı açıldığını hissettim ama dönüp bakmadım zaten gelen de hemen yanıma gelmiş dedikodu'ya başlamıştı.1

"Kız," dedi Delal.

Evet, gelen Delaldi ve anlamıştım ki Delal dedikodu yapmayı çok seviyordu. Zira yalnız kalıp kalmadığımız her an hemen dedikodu'ya başlıyordu.

"Hmm," dedim uyku mahrum esimle.

"Kız bu Awir ağa neymiş böyle, bee!" dedi. Sesinde büyük bir hayranlık vardı.1

Domatesi doğrayan elim yavaşlamaya başladı.

"Ay masaya kahvaltılıkları götürdüm ya o sırada gördüm, Awir ağa'yı. Kız, o neydi öyle! Nasıl karizmatik, nasıl yakışıklı, nasıl endamlı bir adam öyle! Kız, bu adam anlatılanların daha fazlası! Üç kere maşallah, valla. Bunu doğuran ana'ya helal olsun valla!" dedi, Delal hızlı hızlı kulağıma fısıldayarak.3

Kalbim adını duyduğundan beri çok hızlı atıyordu.2

"Acımasız birisi." dedim.

"He kız, öyleymiş ama yine de çok yakışıklı. Sence de öyle değil mi?" diye sordu. Yine duraksadım. Gözlerim domateslere dalıp gitmişken beynim de Awir ağa beliri vermişti. Acımasız, merhametsiz bir adamdı bir o kadar da yakışıklı. Uzun boyu geniş omuzları, belli olan kol ve boyun damarları ona özel bir vücud şekliydi. Katran karası gözleri, uzun gür kirpikleri usta bir ressamın kalemiyle çizilmişti sanki. Kıvrımlı dudakları... Ah ben neler düşünüyorum böyle!

Yanaklarımın kızardığını hissettiğimde kendimi ani bir şekilde dikleştirdiğimde Delal, kafasını biraz geriye çekmek zorunda kaldı. Kuruyan dudaklarımın üzerinde dilimi gezdirdim. Kafamı olumlu anlamda sallayarak "Hı hı." dedim ve domates doğramayı Delal'e kitleyerek dolaptan aldığım yeşil biberleri kızartmaya koyuldum. Kalbim hızlı hızlı atmaya devam ediyordu. Kafamı hızla iki yana sallayarak düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. Kendimi biberlere vererek aklımı bulandırdım. Hem kendi soframızı hem de Zemheroğlu sofrasını kurduk. Avjîr teyze hariç herkes sofraya oturmuştu. Islak ellerimi havluyla kurutup masaya oturdum. Behram hala uyuyordu rahat bir şekilde kahvaltımı yapa bilecektim. Kısa bir süre sonra Avjîr teyze de geldiğinde kahvaltıya başlamıştık. Keyifle kahvaltımı yapacaktım ki Avjîr teyze'nin dediklerini duymamla keyfimle birlikte açlığımda kaçı vermişti.

"Yasmîn, Awir ağa kahvaltıdan sonra seni yanına çağırıyor."1

İçtiğim çay boğazımda kaldığında bir iki kez öksürdüm. Halime teyze sırtıma vurarak "helal kızım, helal." dedi.

Çatallaşan sesimle "Ne?" dedim.

Neden beni çağırıyor ki?

"Dedi ki; Yasmîn'e söyle kahvaltıdan sonra yanıma geli versin. Küçük salona." dedi, Avjîr teyze.

Gözlerim donuklaşırken bir kez daha öksürdüm. Hızlı atmaya meyilli kalbim hızlandı ellerimi kalbimin üzerine bastırmamak için kendimle büyük bir savaş içerisindeydim. Awir ağa'yla karşı karşıya gelmemek için mücadele verirken o beni yanına çağırmıştı.

"Niye çağırdı ki, Avjîr teyze?" dedi, Dilan. Sesinde sadece benim fark edeceğim bir kıskançlık ve sinir vardı. Delal, Avjîr teyze'nin konuşmasına fırsat vermeden oldukça ters ve kısa bir cevap verdi.

"Sana ne?"

"Merak ettim."

"Etme."

Delal'in kısa ve ters cevapları Dilan'ı susturduğunda bu sefer araya Azize teyze girdi.

"Kızım, senin dilinde pabuç kadar! İki gündür gelmişsin neler diyorsun, terbiyeni takın kızım!" dedi sinirle. Kızına asla toz kondurmazdı. 1

"Azize, kızlar tartışıyor sen niye araya giri veriyorsun! İkisi daha gençler bugün tartışırlar yarın konuşurlar, sen kaç yaşında kadınsın utanmıyor musun ettiğin laflardan!" dedi, Halime teyze.

Azize teyze'nin bilmediği bir şey vardı. O nasıl kızına toz kondurmuyorsa Halime teyze'de bize toz kondurmuyordu. Azize teyze, Halime teyze'nin sözleriyle sustu fakat sinirli bakan gözleri Delal'in üzerindeydi. Delal, dört köşe olmuş keyfiyle çayından zaferle bir yudum aldığında, Azize teyze gözlerini kısarak baktı ama Delal umursamadı. Sofrada olan küçük tartışma hiç umrumda değildi şu an tek umrumda olan şey Awir ağa'nın neden beni çağırdığıydı. Kahvaltı bittiğinde ayağa kalktım. Düşünmekten kahvaltımı iyi yapamamıştım bir yandan da uyku bastırıyordu. Mutfaktan çıktım, merdivenlere doğru ilerledim taş basamakları çıkarken oldukça yavaş çıkıyordum. Ayaklarım koşarak aşağıya inmek istiyordu. Kalbim her adım attığım basamakta hızlanıyor ciğerlerimi nefessiz bırakıyordu. Küçük salonun kapısının önüne geldiğimde gözlerimi kapatarak derin nefes aldım, verdim. Gözlerimi araladım bir elimle sıkıca kapının kolunu tuttum diğer elimle kapıyı tıklattım.

İçeriden sert bir ses yükseldi. "Gel!"

Son kez derin bir nefes alarak ağzımda atan kalbimle kapıyı açtım, içeriye girdim arkamdan kapıyı kapattım.İçeriye tamamen girdiğimde koltukta oturmuş Awir ağa girdi görüş açıma. Simsiyah takım elbisesiyle koltukta rahat bir şekilde oturmuştu. Yüzünü bana çevirerek gözlerimin içine baktı sessizce yutkundum küçük adımlarla Awir ağa'nın karşısındaki koltuğa oturdum. Kafamı önüme eğmek istiyordum ama ısrarlı bakışları buna engel oluyordu. Boğazımı hafiften temizledim, gözlerimi bir tur odada dolaştırdım tekrardan kara gözlerle karşılaştım. İçimdeki küçük cesaret parçasına tutunarak konuştum.

"Beni çağırmışsınız, Awir ağam." dedim. Sesinin titremesi için kendimle savaş içindeydim.

Awir ağa, gözlerini gözlerimden çekmeden kafasını olumlu anlamda oynattı ve konuşmaya başladı.

"Evet çağırdım." dedi ve hiç uzatmadan konuya girdi. "Direk konuya gireceğim, okumak istiyor musun, Yasmîn?" diye sordu.

Şaşkınlıkla duraksadım aramızda saniyelik bakışma oldu. Gözlerimi gözlerinden çekemeyerek titrek sesimle cevap verdim. "Evet."

Awir ağa, benim gibi hiç duraksamadı. "İyi. Ben senin okumana yardımcı olacağım. Ne okul masrafın varsa hepsini bir kağıda yaz, Ömer'e ver. Benim işlettiğim bir okul kursu var yarından itibaren haftanın her günü belirli saatlerle kursa gideceksin." dedi, Awir ağa tek nefeste. Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı, içimde çocuksu bir heyecan belirdi. Doğru anladığımı teyit etmek adına Awir ağa'nın söylediklerini beynimin süzgecinden geçirdim. Doğru anlamıştım Awir ağa, okumama yardımcı olacağını söylemişti ve aramızda bir ilk yaşandı. Awir ağa'nın gözlerinin içine bakarak mutlulukla gülümsedim. Bu gülümsemede heyecan da vardı.

Bu bakışın, bu gülüşün bende ki yeri mutluluk ve heyecandı ama onda ki yeri bambaşkaydı. Gözleri yüzümde ifadesiz bir şekilde dolaşıyordu. Oysa ki anlamsız bakan gözlerinin en derinlerinde onu heyecanlandıran bir his varmış. Ben bunlardan bir haber olarak karşımdaki adama Umut aşılamıştım. Meğersem ona yapacak en kötü şeyi bugün de yapmışım.1

☀️

Hepinize uzun bir aradan sonra merhaba arkadaşlar. Çok kısa keseceğim, YKS stresini biraz zor atlattım ve atlatır atlatmaz buraya bölüm attım sadece şunu diyorum ki artık aktif olacağım.

Instagram°zeeynepyllmz

TikTok°zeeynepyllmz

Umarım bölümü begenmişsinizdir.6

Bu bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yasmîn'in okula başlaması, Awir ağa hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yeni bölüm de görüşürüz Allah'a emanet olun🤍

Bölüm : 09.07.2025 16:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş