8. Bölüm

6.BÖLÜM

Zeynep Yılmaz
zeynepyllmz

 

 

@zeynepyllmz hesabımı takip etmeyi unutmayın.

 

Okumaya başlamadan önce beğenmeyi unutmayın ❤️

 

Bol bol yorumlar yapınn.

 

Eğer yazım yanlışlarım varsa yorumlarda belirtiniz.

 

İYİ OKUMALAR DİLERİM

 

☀️

Yıllarca eski yatağımda, rutubetli tavanı izleyerek düşündüm; acı bizmiydik yoksa acı bizi esir mi almıştı? Her gece bu iki soru kafamda dolaşıp duruyordu ve ben cevap bulamıyordum. Şimdi ise cevabım vardı. Acı bizdik, biz acının esiri değil, acı bizim esirimiz olmuştu. Yoksa bir insan bu kadar acının ateşi içinde yanamazdı, dünya bu kadar zalim değildi demi?Yıllarca cevapsız kalan iki sorum şu an cevap bulmuştu. Acı içinde, korku içinde, alevlerin arasında sorularımın iki cevabını da bulmuştum. Hayatım, ben daha anne rahmindeyken karanlıkmış mutsuzluğum daha Dünya'ya gelmeden belirlenmiş. Bu haksızlıktı, mutluluğu haketmeyen insanlar gününü gün ederken, annem ölene kadar -ölürken de- bir kez olsun mutlu olamadan ölmüştü. Benim güzel annemin mutluluğu hep yarım kalmıştı, annem hep yarım kalmıştı. Oysa çok isterdim mutluluğu doruklara kadar yaşasın ama yazgı buna engel olup annemi benden almıştı. Bir kez olsun mutlu olamadan göç ederek gitmişti bu fani Dünyadan.Her saniye 'gözlerimde yaşlar kalmadı.' dediğimde yaşlar akıyordu gözlerimden.Bitti zannediyordum yaşlarım ama bitmemişti acı geçmişmiydi ki gözyaşları bitsin. Bitmeyecekti ne acı, ne gözyaşları.Acı acıtma'ya devam ederken, gözyaşları akmaya devam edecekti. Ben öyle bir yangındım ki kendi suyum bile yangını mı söndürmüyordu.

Eskimiş koltuğun üzerinde tedirginlikle oturuyordum. Kalbim etimi dövüp yerinden çıkmak istiyordu. Ellerimi korkuyla birbirine acıtacak derece de sürtüyordum. Yaşlı gözlerimi karşımdaki koltukta yatan baygın Baran'dan ayıramıyordum.Baygındı bana zarar veremezdi ama ben yine de çok korkuyordum. Kız, Baran'ın kafasına odun vurarak bayılttığında karışık duygulara dayanamayarak krize girmiştim. Kız krize girdiğimi gördüğünde odunu elinden atarak hemen yanıma gelmişti bana dokunmak istediğinde ise geriye doğru kaçmıştım ve bu eve geldiğimden -getirildiğimden- beri tek kelime etmemişken, kızın bana dokunmaya çalıştığında avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Hem bağırmama hemde konuşmama iri açtığı gözleriyle bakarken sessizce geri çekilmişti. Dede temkinli adımlarla bana yaklaştığında dede'ye bağırmamıştım aksine dede'ye sığınmıştım. Beni yerden kaldırıp koltuğa oturttuğunda beni sakinleştirmeye çalışıyordu. En sonunda beni sakinleştirmeyi başarmıştı ama ağlama mı sakinleştirememişti.

Kız da Baran'ın kolundan tutarak çekiştire çekiştire karşımdaki koltuğa yatırmıştı. Kafasını kontrol ettiğinde 'kafası hala aynı kalınlıkta. Tüh, keşke daha hızlı vursaydım hıyarın kafasına.' diyerek kafasını yastığa bırakmıştı.4

Aradan geçen yarım saatte kimse konuşmuyordu. Dede benim yanımda oturmuş elimi tutarak bana güvence veriyordu. Kız da ayakta dikilmiş Baran'a bakıyordu arada da kendi kendine mırıldandıyordu.

İkisi de ağzını açmıyordu çünkü; ikisi de ne diyeceğini bilmiyordu. Baran, bana 'karım!' demişti. İkisi de Baran'ın karısı olup, olmadığımı düşünüyordu daha sonra halime ve parmağıma bakarak karısı olma düşüncelerini def ediyorlardı.

Kız bir iki adım adımlayarak Baran'ı kolundan dürttü. Her hangi bir tepki olmayınca kıstığı gözleriyle kendi kendine konuştu.

"Niye uyanmıyor bu hıyar?!"

Gözlerimi Baran'dan, kıza çevirdim ne kadar acılar içinde olsam da cesaretine, korkusuzluğuna hayran kalmıştım. Hiç korkmadan Baran'ın kafasına odunu geçirerek bayıltmıştı. Karşısında hiç korkmadan dik durmuştu keşke bende onun gibi dik dura bilseydim belki bu kadar çok canım yanmazdı.

"Heyy, hıyar uyansana." dedi, Baran'ı dürterek.

Baran uyanmıyordu artık odunla nasıl vurduysa yarım saattir gözünü açmıyordu.1

Salon yine sessizliğe kapıldığında beş dakika geçmemişti ki sessizlik bozulmuştu. Hayır, kızın kendi kendine konuşması bozmamıştı sessizliği kapıya vurulan sesler bozmuştu. Gelen her kimse kapıyı kıracak derece de sert vuruyordu. Oturduğum yerden ellerimle destek alarak kalktım kalbim az önceki atışlarına nazaran daha hızlı ve korkulu atıyordu. Gelen kişi kim bilmiyordum ama benim için geldiğini biliyordum.

Kız da korkuyla bana döndüğünde ikimizin de korku dolu gözleri birbine değmişti. Ne yapacaktım ben, Baran'ın karısı falan olmak istemiyordum.

Dudaklarımın arasından hıçkırık kaçtığında ardı arkası kesilmemişti.

Kapıyı kıracak gibi vuran kişi bağırarak

içimi iyice korkuya boğdu.

"Açın lan kapıyı, o orospunun içeride olduğunu biliyorum açın!"

Söylediği sözler ağrıma giderken korku beni bataklığına çekmişti.

Vücudumu tekrardan titreme ele aldığında geriye doğru sendelleyerek koltuğun başını tutundum. Allah'ım yardım et bana.

"Bapîr, em ê çi bikin?!"(

Dede, ne yapacağız?!)

Kafamı dede'ye çevirerek yardım dileyen gözlerimle, mavi gözlerine baktım.

Dede bana bakıyordu gözlerindeki acımayı görüyordum.

"Bapîr, em ê çi bikin?!" diye bağırdı kız. Sesinde korku vardı.

Dede gözlerini benden çekerek duvara sabitledi. Düşünüyordu, beni kurtaracaktı bunu hissetmiştim.

Kapı vurulmaya devam ediyordu, vuran kişi öfkeyle bağırmaya devam ediyordu.

Kapıdan çıkan ses yerimden sıçramama neden oluyordu.

"Bapîr," dedi ağlamaklı çıkan sesiyle.

(Dede,)

Saniyeler içinde yeşeren umudum, saniyeler içinde soldu.

Dudaklarımdan bir hıçkırık daha koptuğunda artık yolun sonuna geldiğimi anlamıştım. Ben kurtulamayacaktım Baran'ın karısı olacaktım ve hayatım zindan olacaktı.

Başım önüme düşerken gözyaşlarım yere damlıyordu. Yirmi yaşındaydım, yirmi yıldır hayattaydım bir kez olsun mutlu olmamıştım. Dediğim gibi anne rahmindeyken yazılmıştı kötü kaderim şimdi siz söyleyin hangi yazgı silebilirdi ki kaderimde yazılan kederi?

Kolumda bir el hissettiğimde kafamı kaldırdım. Dede kolumu tutarak yürüme mi söylüyordu içimdeki solan umut tekrar yeşermişti. Dede yürüme mi söylemeye devam ederken söylediklerine uyarak yürüdüm diğer eliyle de torunun kolunu tutarak hızlı yürümemizi söyledi.

Kapı artık çalınmaya değil, kırılmaya çalışıyordu. Kapının arkasında ki kişi içeri girmeden yok olmamız gerekiyordu.

Bir odanın önüne geldiğimiz de dede kapıyı açtı kolundan ittirerek içeri girme mi söyledi ardından kız içeri girdi sonra dede. Kapıyı arkamızdan kapatarak odanın ortasına doğru yürüdü.

"Delal, xalîçeyê rakin."

(Delal, halıyı kaldır.)

Kız ilkten şaşırarak dedesine baksa da sonra kıpırdayarak halıyı kaldırdı.

Halıyı kaldırdıktan sonra dedenin bir şey demesine izin vermeden parkeden kapıyı çekiştirerek kaldırdı. Yerden ayrılan parkeyle dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Yerin altında bir bölme vardı!

Kız belini dikleştirerek bana baktığında hafifçe güldü artık şaşkınlıktan yüzüm nasıl bir hal aldıysa kızı güldürmüştü.

Kız yerinde durmaya devam ederek elini bana uzattı.

"Yasmin," dedi ilk kez adımı söyleyerek. "hadi gel."

Şaşkınlığımı daha üzerimden atamazken kendimi toparlayarak adım adım yaklaştım ama elini tutmadım. Kız elini tutma mı sorun etmezken parmak uçlarıyla belime ufak baskı uyguladı.

"Hadi, gir içeri." dedi sabırsızca.

Gözlerimi bölmenin içindeki merdivenlere diktim. Yavaşça ağrılar içinde eğildiğimde merdivenlerden aşağı indim. Ayaklarım yere değdiğinde karanlık bölmeyi inceledim eminim bölmenin kapısını kapandığında tamamen karanlığa gömülecektik.

"Bapîr haydê!" dedi kızı.

(Dede, hadi!)

Dede bölmeye yaklaşarak eğildi ve merdivenlerin yarısını indi.

Kız bölmenin kapısını kaldırarak dedenin ellerine bıraktı. Dede ellerinin içiyle bölmenin kapısının kapanmasına engel oldu. Bölmenin üstünü bir şey kapladığında dedenin kolları titremeye başladı ama yılmadı bölmenin kapısını daha yüksek kaldırdı. Kız halının altından yılan gibi sürünerek bölmeye geldi merdivenlere bir adım attığında, dede aşağı inmeye başladı. En sonunda kızda bölmenin içine girip, bölmenin kapısını kapattığında karanlığın içinde kalmıştık. Karanlıktan dolayı ellerim ve çorapların içinde olan ayaklarım buz kesmişti. Karanlıktan çok korkuyordum, hayatım karanlık olmasına rağmen.

Bölmenin içinde ani bir ışık yayıldığında gözlerimi kısarak ışığın kaynağına baktım. Kız elinde tuttuğu telefonla karanlık bölmeyi aydınlatıyordu.

"Bapîr em niha çi bikin?"

(Dede şimdi ne yapacağız?)

"Em ê li benda şevê bisekinin."

(Geceyi bekleyeceğiz.)

Kız şaşkınlıkla dedesine bakıyordu.

"Çima?"

(Neden?)

Dede, kızın sorduğu soruya sessiz kalarak dizlerini kendine çekererek yerde oturan bana baktı. Kız da, dedenin bakışlarını takip ederek bana baktı. Gözlerim ikisi arasında gidip gelirken ısrarla bana bakmaları gözlerimi onlardan kaçırmama neden oldu. Kız, dedesini unutarak karşıma gelerek benim gibi yere oturdu.

Elindeki telefonu ortaya doğru bıraktı.

Dede merdiven basamağına oturmuş ikimizi seyrediyordu.

Bir süre sessizlik hakim oldu. Yukarı da neler oluyordu bilmiyorduk içeriye ses gelmiyordu ama tahmin edebiliyorduk.

"O hıyarın gerçekten de karısı mısın?"

Ani sorulan soru beni düşüncelerimden sıyırıp duraksamama neden oldu.

İki üç dakika sessiz kaldıktan sonra kızın sorusunu kafamı iki yana sallayarak cevapladım.

Kız ona cevap vermeme şaşırarak ilkten duraksadı sonra temkinli bir şekilde sorularını sormaya devam etti.

"Bu köyde mi yaşıyorsun?"

Kafamı iki yana salladım.

"Başka bir köyde mi yaşıyorsun?"

Kafamı aşağı yukarı salladım.

Kız sessizleşti sonra öfkeyle kalp yaralayıcı bir soru sordu.

"Kaçırıldın mı?"

Kafamı aşağı yukarı salladım.

"Vay namussuz! Bilseydim kafasına daha sert vururdum!" 3

Kız cevabımla parladığında Baran'a saydırmaya başladı.

"Îcar çi hat serê diya te?"

(Peki annene ne oldu?"

Dedenin sorduğu soruyla acım canımı daha çok acıttı.

Gözlerimdeki yaşlar hızlanarak yanaklarımı kapladığında dudaklarımdan küçük hıçkırıklar kopuyordu. Bir elimi ağrıyan kalbime bastırarak dudaklarımı araladım.

"Öl-öldü."

Sessiz söylemiştim ama kızda, dede de duymuştu. İkside buz kesmiş yüzleriyle şaşkınlıkla bana bakıyordu. Annemin öldüğünü söyleme mi beklemiyordu.

Kız gözlerini kaçırarak bakışlarını yere sabitledi, dede sorduğu soruya pişman olarak kafasını eğdi, bense annemin ölümüyle bir kez daha yüzleşerek kendime lanet ettim. 1

 

☀️

 

Gözlerimi yavaşça araladım. Yaslandığım yerden doğrulmaya çalışırken boyun ve omuzuma saplanan ağrıyla yüzümü buruşturarak elimi omzuma attım.

Omuzuma ve boynuma elimle masaj yaparak ağrıyı geçiştirmeye çalıştım.

Ağrı yavaş yavaş geçtiğinde oturduğum yerden kalktım. Etrafıma baktığımda kız ve dede'nin olmadığını gördüm. İlkten korksam da sonradan çıkmışlardır diye düşündüm derken tekrar korku beni esir aldı. Madem çıkmışlardı beni niye çağırmamışlardı?

Son kararımı vererek yerimden doğruldum merdivenlerden dikkatle çıktım bölmenin kapağını ittirerek açtım. Gözlerime vuran beyaz ışıkla gözlerim hafiften yaşardı. Merdivenlerde ki bir elimi gözlerimi siper ederek merdivenlerden çıkmaya devam ettim.

Tamamen bölmeden çıktığımda gözlerime siper ettiğim elimi yanıma indirdim. Işık o kadar aydınlık ki gözümü alıyordu. Gözlerimi odada gezdirdiğimde eşyalardan başka bir şey olmadığını gördüm.

Odayı daha fazla bakmayı bırakıp yavaş adımlarla odadan çıktım. Odadaki aydınlık kısa koridorda da parlıyordu.

Başka bir odadan sesler geldiğinde irkilerek geriye bir adım attım kalbim korkudan çok hızlı atıyordu.

Bir adım öne atarak sesler gelen odaya doğru ilerledim. Her adımım da sesler artıyordu. Odanın önüne geldiğimde titreyen elimi kapının kulpuna koydum, ne kadar korksam da kulpu aşağı indirerek kapıyı açtım, kafamı açtığım aralıktan uzatarak odanın içine baktım. Gördüğüm kişiyle gözlerim şaşkınlıktan kocaman açıldı. Anne?

"Yasmîn, güzel kızım niye kapının aralığında duruyorsun? Güzel kızım, gelsene anneciğinin yanına." dedi annem kadife sesiyle. 1

Yarım açtığım kapıyı tam açarak bedenimi içeri soktum.

Annem koltukta oturmuş gülümseyen yüzüyle bana bakıyordu.

"Anne," dedim kısık sesle.

"Kızım." dedi annem şefkatle.

Bembeyaz uzun bir elbise giyinmişti, uzun saçları açık, yüzü dupduruydu. Teni de daha beyaz, daha parlak duruyordu.

"Kızım, gelsene yanımıza." dedi annem. Bakışlarımı kucağına indirdim.

Beyaz kıyafetlerin, beyaz battaniyenin içinde çok sevdiğim kardeşim Behram vardı. 2

Ellerini hareket ettirerek tatlı sesiyle kıkırdıyordu.

Gözlerim hipnoz olmuş şekilde ikisini izlerken adımlar atarak ikisine yakınlaştım. Gözlerimi ikisinden ayırmadan yere çömeldim. Gözlerim bir an kıyafetlerime kaydığında şaşkınlığım iki katına çıktı. Üzerimde beyaz bir elbise vardı, üstünde de siyah noktalar.

"Kızım,"

Annemin sesiyle şaşkın bakışlarımı anneme çevirdim.

Annem bir elini yanağıma koyarak şefkatle okşadı.

"Anneciğim,"

"Anne, annem."

Annem'in yüzünde ki gülümseme büyüdü.

"Anne, seni çok özledim!"

Annem hafiften kaşlarını çattı.

"Beni özledin mi? Ben hep burdaydım kızım."

Akan burnumu çekerek kafamı iki yana salladım.

"Sen öldün anne, sen gittin." dedim çatallaşan sesimle.

Annem çattığı kaşlarını düzelti beyaz dişlerini göstererek güldü.

"Ben gitmedim kızım, ben hep burdaydım." dedi ve yanağımda ki eli kalbime indi.

Kafamı eğerek kalbimin üzerine duran eline baktım. Annem kalbimin üzerinde ki elini çeneme çıkarttı kafamı kendisine doğru kaldırdı. Dudaklarındaki gülümseme hiç silinmiyordu. Her duam da ettiğim gibi annem gülüyordu.

"Ben gitmedim kızım, ben hep burdaydım. Asıl giden sensin."

Şaşkınlıkla kaşlarım yukarı doğru kalktı.

"Ben mi?"

Annemin dudaklarındaki gülümseme hafiften kırıldı. Hayır, hayır kırılmasın gülümsemesi.

"Evet kızım, sen. Sen gittin kızım ve geri dönmedin." dedi ve gözlerinde beliren hayal kırıklığıyla gözlerime baktı.

"kardeşini neden bıraktın Yasmîn? Biricik kardeşin sensiz acılar içinde ve durmadan ağlıyor, kimse onu susturamıyor çünkü; erkek kardeşin Behram annesini değil, ablasını istiyor ama ablası kardeşinin yanına gitmiyor."

Kalbimde bir sızı hissederken kafamı iki yana salladım.

"Anne, Behram burada. Bak anne, Behram senin kucağında." dedim annemin kucağındaki Behram'ı gösterirken.

Annem'in gülümsemesi tamamen kırıldı, gözlerinde ki hayal kırıklığı tüm yüzüne yayıldı.

"Hayır kızım. Behram benim kucağımda değil. Bu gördüğün bebek özlem. Sen kardeşini çok özledin ama çektiğin acı Behram'ı unutmanı sağlıyor oysa sen, ben Behram'ı asla unutmam demiyor muydun?"

Annem'in sorduğu soruya cevap vermeyerek gözlerimi, gözlerinden kucağına indirdim. Az önce annemin kucağında kardeşim varken şuan kardeşim yoktu.

"Behram'ı unuttun mu Yasmin?" diye soran annem'in yüzüne tekrardan baktım. Dudaklarımı araladım bir şeyler söylemek istedim ama söyleyemedim.

"Kardeşin, seni çok özledi." dedi annem bu sefer.

Annem'in yüzünü mutsuzluk esir almıştı.

Dudaklarının kıvrımları aşağı sarkmıştı üzgün gözlerle bana bakıyordu.

"Kardeşin, seni çok özledi." dedi annem bir kez daha.

Aniden odayı Behramın ağlayarak çığlık attığı sesler yankılanınca korkuyla gözlerim doldu. Sesi tüm odada yankı yapıyordu.

"Duyuyormusun benim kuzumun sesini, nasıl da ağlıyor."

Behramın sesi giderek yükseldiğinde ellerimi kulaklarıma bastırdım.

"Behramın yanına git Yasmîn."

"Neden hala buradasın, Yasmîn? Kardeşin seni çok özledi."

"Behram seni çok özlüyor ablası. Sensiz her gece ağlıyor."

"Behramın yanına git."

"Gözyaşları hiç dinmedi kızım, sensizlikten çok ağlıyor."

Annemin dudaklarından çıkan cümleler beni delirtirken nefesimin yeteceği kadar bağırdım.

"BEHRAM!"

~

Yattığım yerden bağırarak doğruldum vücudum gördüğüm rüya yüzünden terler içinde kalmıştı. Elimi hızlı atan kalbimin üzerine koyarak nefes almaya çalıştım. Annem rüyama gelmişti ve Behram'a neden sahip çıkmadığımı soruyordu. Acılarım o kadar büyüktü ki canımın cananı olan Behram'ı unutmuştum. Kaç gün geçti aradan, kaç saat, kaç dakika bir kez olsun aklıma gelmemişti. Ben unutmuştum Behram'ı nasıl unutmuştum? Öldü mü, yaşıyor mu bihaberdim.

"Yasmîn iyi misin, ne oldu?"

Kızın endişe dolu sesini duyduğumda düşüncelerimden sıyrılmadan yeşil gözlerimle kızın endişe dolu gözlerine baktım. Gözlerimden yaşlar boşalırken mırıldandım.

"Beh-Behram... Behram!" dedim çatallaşan sesimle.

Kızın endişesi merak bırakırken kaşlarını çattı.

"Behram kim?"

Dudaklarımdan ardı ardına hıçkırıklar koparken cevap veremedim. Eğer annem rüyama girip Behramdan bahsetmeseydi kardeşimi hiç hatırlamayacaktım.

İki elimi yüzüme kapatarak ağlamaya devam ettim. Annem benim rüyama gelmişti, beni çok özlediğini söylemişti aynı zaman da Behram'ı neden unuttuğumu sormuştu. Benim canım nasıl da ağlıyordu öyle.

"Yasmîn,"

"Aklımı kaçıracağım nerede bu kız?!" diye bağırdı Baran.

Yukarı da, altında olduğumuz odada bir bağırış sesi koptu.

Anında ağlamam kesilirken ellerimi yüzümden çektim. Kızla göz göze geldiğimiz de ikimiz de aynı anda yutkunduk.

"Bilmiyorum, ben geldiğimde evde kimse yoktu. Sende baygın koltukta yatıyordun." diyen başka bir adamın sesi geldi.

Bağırış ve kırılma sesi geldi.

"O küçük orospu olmasaydı Yasmîn benimle olacaktı! Hepsi o küçük orospunun yüzünden!"

Korkuyla kafamı merdiven tarafına doğru çevirdiğimde bu sefer dedeyle göz göze geldik. Buruşuk elinin işaret parmağını kaldırarak dudaklarına yasladı sessiz olmamızı söylüyordu. Dede, oturduğu merdivenden yavaşça hareket ederek bizim yanımıza geldi.

İçimde kocaman bir korku yeşermişti, bu yeşeren korkunun kökleri çok sağlamdı.

"Peki şimdi ne yapacağız?"

"Ne mi yapacağız tabi ki Yasmîn'i arayıp, bulacağız! Ama küçük orospuyu da unutmamak gerek, onu bir bulayım kafama odunla vurmak neymiş göstereceğim ona!"

Korkuyla yanımdaki kıza baktım kaslarını çatmış öfkeyle yukarı bakıyordu. Baran'ın söylediği sözler onu korkutmamış aksine öfkelendirmişti. Ne kadar korkusuzdu.

"Eee, nereden başlayacağız aramaya?"

"Fazla uzağa gitmiş olamazlar. Sen dağ köylerine bak bende bu taraflara bakacağım."

"Ya tekrardan buraya gelir-"

Baran sertçe konuşan kişinin sözünü kesti.

"Gelmezler buraya, hadi vakit kaybetmeyelim."

Duyduğumuz son cümle bu olmuştu.

Odanın kapı kapanma sesi geldiğinde çıktıklarından emin değildik o yüzden yarım saat boyunca ses çıkarmadan bekledik.

Yukarıdan ses gelmediğinde kız bir adım öne çıkarak sessizce konuştu.

"Gitmişlerdir evden artık yukarı çıkalım." dedi gerginlikle.

Ben bir şey demezken dede, torununu kafasını sallayarak onayladı.

"Haydê." dedi dede ve merdivenlere doğru ilerledi.

Merdivenlerden yavaşça çıkarken bölmenin kapısını eliyle ittirerek açmaya çalıştı. Kapının üzerine halı serili olduğu için kapı tam açılmıyordu.

Kız hızlı adımlarla dedesinin yanına gitti. Dedesine yardım ederek kapıya baskı uygulayarak biraz daha kapıyı açtı. Bölmeden çıkarak halının altından süründü. Halının ağırlığı bölmenin kapısından kaldırıldığında, dede kapıyı geriye doğru iterek kapıyı açtı.

Dede merdivenlerden inmeden hala yerinde duran beni çağırdığında irkilerek kendime geldim küçük adımlarla dedenin yanına gittim. İlk dede çıktı bölmeden ardından da ben.

Kız, bölmenin kapısını kapattı, halıyı da bölmenin üstüne örttü böylece bölme saklandı.

Kız hızlı adımlarla yanımıza geldi endişeyle konuştu.

"Hemen gitmemiz lazım buradan!" dedi.

"tu rast î keç."

(Haklısın kızım.)

Üçümüz odadan çıktığımız da dede kendi odasına girdi kendine kıyafet almak için, bizde kızın odasına girdik.

Ben hiçbir şey yapmadan yatağın üstüne oturmuştum, kızda eline aldığı çantayla kendine bir kaç kıyafet koyuyordu.

Kıyafetleri dolaptan çıkarttığı gibi direk çantasına atıyordu. Dolabın kapağını kapattı, çantasının fermuarını çekiştirerek kapattı. Dolabının alt çekmecesinden iki tane siyah şal çıkarttı.

Bir tanesini yüzü fazla görülmeyecek şekilde kafasını örttü. Elinde ki katlı şalı açarak yanıma geldi benimde fazla yüzümü gözükmeyecek şekilde örttü.

Gözlerimi gözlerine çıkarttığım da göz göze geldik şalımı düzelten elleri durdu.

Ellerini şaldan çekerek kucağımın üstünde olan ellerimin üstüne koyarak sıktı.

"Merak etme o pislik seni asla bulamayacak!" dedi güven verici bir sesle.

Dudaklarımı aralayıp teşekkür etmedim ama gözlerimde minnet vardı. Kız bunu anladı dudaklarında küçük bir tebessüm oluştu. Ellerini, ellerimden çekerek koluma girdi beni yatağın üstünden kaldırdı. İkimizde odadan çıktığımız da, dedenin de çıktığını gördük.

Elinde ki küçük çantayı kıza doğru uzattı.

"Haydê, haydê!" dedi dede.

(Hadi, hadi!)

Üçümüz gecenin esiri olduğu karanlıkta dışarı çıktığımız da rüzgar ılıklığını yüzüme vurdu.

"Hadi kimse görmeden bir an önce gidelim!" dedi kız sessizce fısıldayarak.

Dede bastonundan destek alarak hızlı hızlı aşağı doğru yürümeye başladı. Kızda koluma girdi bana destek olarak yürüdü. Gecenin sessizliğinin içinde yürürken birisi bizi görecek diye ödüm kopuyordu. İçten içe de nasıl gideceğimizi düşünüyordum derken kızın ve dedim aniden duraksamasıyla bende birinin bizi gördüğü korkusuyla duraksadım ama öyle olmamıştı kimse bizi görmemişti. Kız elinde olan araba anahtarıyla hemen yanımızda olan eski küçük arabanın kilidini açmıştı. Ben şaşkınlıkla bakarken kız gözlerini arabadan çekmeden konuştu.

"Bu daha ne ki?" dedi bana hitaben.

Hiçbir şey söylemeden bakışlarımı Arabaya çevirdim.

Dede arabanın ön koltuğunu açarak bindi ardından kapıyı kapattı.

Kız da arabanın arka kapısını açarak binmemi bekledi hemen arabanın içine bindim. Kız elinde olan iki çantayı hemen yanıma koydu kapıyı kapattı.

Arabanın etrafından dolanıp sürücü kapısını açtı ve koltuğa yerleşti. Anahtarı takarak arabayı çalıştırdı ve bir saniye bile beklemeden arabayı sürmeye başladı. Yaşadıkları mahalleden çıktığımız da kız, üzerinden gitmediği gerginlikle konuştu.

"Nereye gideceğiz?"

Dedenin cevap vermesini beklemeden kendimi toparlayarak konuştum.

"Nereye gideceğimizi ben tarif edeceğim." dedim çatlamış sesimle.

Kız şaşkınlıkla aynadan bana baktığında gözlerimi çektim. Kafamı cama yaslayarak geçtiğimiz yolları izledim bir yandan da düşünüyordum.

Ben acımıydım yoksa kıyamet mi?

Acımla kendimi mi yakıyordum yoksa kıyametimle herkesi mi?

İki insan vardı yanımda. İsimlerinden ve merhametlerinden başka hiç tanımadığım iki insan. Beni tanımadıkları halde, benim için yaşadıkları yeri terk ediyorlardı.

Üzgünlerdi, bunu hissediyordum. Hem kendileri için hem benim için.

Derin bir nefes içime çektim ve fısıldadım.

"Allah'ım sen beni affet."

 

 

☀️

Mardin'in doğan güneşi ilk defa bu kadar çok canımı yakmıştı. İki saat önce yaşadığım köye gelmiştik yolculuğumuz sessiz geçmişti. Arabada tek benim yolu tarif eden sesim çıkıyordu. Kızda verdiğim komutlara sessiz kalarak sürüyordu arabayı.

Yarım saat önce bir mezarlığın önünden geçmiştik kalbim cayır cayır ateşler içinde yanmıştı. Annemde artık burada yaşayacaktı.

"Yol ayrımı var. Hangisinden devam edeyim?" diye sordu kız aynadan bana bakarken.

"Sağdan devam et. İki kilometre git, ilk gördüğün sağ yola gir, aşağı doğru ilerle." dedim kısaca.

Evime her saniye daha da yakınlaşıyordum.

Kız dediğimi yaparak sağdan devam etti, iki kilometre ilerledi, ilk gördüğü sağdan girdi, aşağı doğru ilerledi...

Kalbim acı çekmesine rağmen hızlı atıyordu. Bu nasıl bir yazgıydı böyle?

"Burada dur." dedim hafiften doğrularak.

Kız arabayı durdurduğunda gözlerimi kapattım. İçimde ki acı daha da büyüdü.

Gözlerimi geri açtım camın ardından evime baktım.

Titreyen elimle kapıyı açtım yavaşça arabadan indim daha fazla dayanamayarak hıçkırdım ve gözyaşlarım eşliğinde hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir yandan da titreyen adımlarımla evime doğru yürüyordum.

Küçük taştan evime baktığımda gözlerimin önüne yaşanmışlıklar geldi. Mutlu anılarım, üzgün anılarım geldi.

Daha fazla dayanamayarak dizlerimin üzerine çöktüm.

Acılar, yaşanacaklar daha yeni başlıyordu.

 

☀️

 

Umarım bölümü begenmişsinizdir.

​​​​​Bu bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?2

Yasmîn'in gördüğü rüya hakkında düşünceleriniz?

Yeni bölüm de görüşürüz Allah'a emanet olun 🤍1

Bölüm : 28.01.2025 00:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...