11. Bölüm

9.BÖLÜM

Zeynep Yılmaz
zeynepyllmz

 

@zeynepyllmz hesabımı takip etmeyi unutmayın.

Okumaya başlamadan önce beğenmeyi unutmayın ❤️

Bol bol yorumlar yapınn.

Eğer yazım yanlışlarım varsa yorumlarda belirtiniz.

 

İYİ OKUMALAR DİLERİM

☀️

İsyan etmek günahtır. Kadınlar haksızlığa uğruyor, öldürülüyor günah değil mi?8

Kadınlar yaşadığı eziyete dayanamadığı için isyan ediyor. Hangisi günahtır?

Kadınların isyanı mı, kadınların eziyet görmesi mi?

Yoksa kadınların dünyaya gelmesi mi?

Bizim günahımız doğmak mı, bizim günahımız var olmak mı?!

Ne bizim günahımız, ne bizim çektiğimiz çile!

Bileklerimiz çileli prangalara vurgun her çekiştirdiğimizde ruhumuzdan bir parça kopuyor. Her gün bir parçamız ölüyor ve biz yaşıyoruz. Ölüler nasıl yaşar ki?

Gözümden akan gözyaşı süzülerek aralık olan dudaklarıma sızdı. Dilimin ucuyla sızan gözyaşını temizledim ve kirpiklerimi birbirine geçirerek gözlerimi kapattım. Ağlayamazdım, şu an ağlayamazdım, ben burada ağlayamazdım! Üzerinde yattığım yatak annemin yatağı'ydı ve ben ağlayamazdım. Annemin izleri vardı bu yatakta, ben bu izleri gözyaşlarımla silemezdim.

Titreyen alt dudağıma dişlerimi sertçe geçirdim. Ağlayamazdım, ağlayamazdım!

Kapalı olmasına rağmen sulanan gözlerimi açarak üst üste kırpıştırdım. Ağlayamazdım!

Gözümden kaçak akan gözyaşı şakağıma süzüldüğünde titreyen elimle hemen sildim. Sildim de fayda etmedi çünkü; iki gözüm çeşme misali aktı.

Isırmaktan kanattığım alt dudağımı serbest bıraktım. Gözlerimden akan yaşlara karışan hıçkırıklar ciğerimi pare pare ediyordu. Gözyaşlarım annemin yastığına akarak izlerini sildi.

Vücudumu sola çevirerek yüzümü annemin yastığına bastırdım, annemin kokusunu almaya çalıştım.

Burnuma sızan güçsüz kokuyla ağlamam şiddetlendi. Annemin ince kokusu hala yastığındaydı. Yüzümü iyice yastığa bastırarak annemin kokusunu daha fazla içime çekmeye çalıştım. İnce kokusu burunuma dolduğu zaman göğsümde bazı yaralar iyileşmişti, bazı yaralar ise daha fazla kanamıştı.

Dirseğimi yatağa bastırarak kendimi hafiften doğrulttum ellerimle yastığı burnuma iyice bastırdım.

Koku sakinleştirmekten çok çıldırtıyordu, delirtiyordu insanı.

Biliyordun çünkü; koku yok olup gidecek geriye silik anılar, giydiği kıyafetler kalacak. İnsan, anılardan, kıyafetlerden çok kokunun kalmasını ister. Anılar ve kıyafetler acı verir insana, iyileştirmez ama koku öyle mi ne kadar can yaksa da bir yanı iyileştirir ne kadar çıldırtsa da sakinleştirir.

Hıçkırıklarıma karışan çığlıklarım yastığın altından inilti gibi çıkıyordu.

İki elimi yastığın üzerine koyarak sıktım. Yüzümü yastığa iyice gömdüm, hayır çığlıklarımı basıtrmak için değil ince kokuyu daha fazla içime çeke bilmek için.

İnce bir koku insanın ciğerini bu kadar

yakar mıydı? Yakardı.

İnce bir bir koku insanın yaralarını iyileştirir miydi? İyileştirirdi.

İnce bir koku insanı hayattayken öldürür müydü? Öldürürdü.

Peki o insan ölür müydü sahiden? Ölmezdi.

 

☀️

 

(YAZARIN ANLATIMI)

Ölenle ölünmezler derler...

Yalan, yalan inanmayın ölünür. Toprağın altına girmesen bile ölünür.

Hayattayken ölünür, hayattayken toprağada gömülür!

Mutlu hislerin, neşeli günlerin, umutla kurduğun hayaller toprağın altına girerken insan vücudu girilmez mi sandın sen? Gözyaşlarına hıçkırıklar karışırken girilmez mi sandın sen? Kalbin acıdan ağrırken girilmez mi sandın sen?

Söyle, girilmez mi sandın sen?

Ciğerin pare pare desen tanımlar mıydı acını? Çığlık atarak ateşlerde yandığında...tanımlar mıydı acını?

Tanımlamaz. Tanımlayamazsın.

Acı gelip yüreğine oturduğunda tanımlayamazsın. Acı öyle ateşlidir ki hiç bir kelime, kaç cümle tanımlayamaz, kimse de anlamaz zaten.

Sen yandığın ateşler içinde kül oldum dersin, Yaradan kül olmadın yanıyorsun der. Acı insanı bitirmez, acı insanı yaşarken öldürür ama sen bittiğini düşünürsün.

Acı böyle işte, tanımlanmaz. Tanımlayamazsın.

Kan memleketin güzeller güzeli, masum Yasmîn; acı ateşinin içinde yanarak kül olduğunu hissediyordu. Bittim diyordu sadece, bittim diyordu başka bir şey demiyordu. Oysa kül olmamıştı, bitmemişti yanıyordu hala cayır cayır ateşler içinde yanıyordu.

Ama o masum kül olduğunu hissediyordu oysa herşey daha yeni başlıyordu.

Yasmîn, biricik canı olan annesinin yastığına sıkıca sarılmış kokusunu soluyarak canı çıkana kadar ağlamıştı. Ağlamaktan şişen gözleri, burnuna dolan ince koku Yasmîn'i daha fazla ayık tutamayarak uykuya gözlerini yummasını sağlamıştı.

Yasmîn kafasını yana çevirerek, akan burnunu çeke çeke acı içinde kavrularak yatıyordu. Acı onu uykusunda bile peşini rahat bırakmamıştı.

Nedir çektiği bu masum kızın? Kimin ahını almıştı da imtihanı olan ateşin daha fazlasında yanıyordu.

Kimin kalbini kırmıştı Yasmîn, kimin?

Hangi kulun günahına girmişti, hangi kulu ateşin ortasında bırakmıştı da ateşler içinde yanıyordu.

Bilmiyordu. Tek bildiği hiç kimsenin günahını almadığıydı, tek bildiği kimsenin kalbini kırmadığıydı ama yanıyordu işte hiç bilmediği bir ateşte diri diri yanıyordu.

"Wê derbas bibe,"

(Geçecek,)

Halit dede buruşmuş ellerini Yasmîn'in saçlarında gezdirdi şefkatle. Dudaklarında küçük bir tebessüm vardı. Bu tebessüm acı olduğu kadar mutluluktu. Bilirdi acı insanı nasıl yaktığını, bilirdi acı'nın ardından mutlu günleri.

Kısılmış mavi gözleri Yasmîn'in yan profil yüzünde geziniyordu. Yasmîn'in uyandığında, ağladığınıda görmüştü ama ses etmemişti. Sessizce kızın acı çekişini izlemişti, nasıl ciğerinin paramparça olduğunu izlemişti. Elini kaç defa yaşlarını gözlerinden silmek için kaldırmıştı ama dokunamamıştı. Ağzından çıkan her hıçkırık ok olup saplanmıştı hastalıklı kalbine.

Halit dede elini Yasmîn'in saçlarından çekti semaya ellerini açtı, dudaklarından bu cümleler döküldü:

"Ey yer ve göğün sahibi, ey dünyayı düzen içinde yaratan Yaradan, ey derdin yanında dermanı veren Rabbim; yatakta yatan şu aciz kuluna yardım eyle, Şu aciz kuluna ışık eyle. Öksüz kalan şu kıza dermanını getir.

Ateşler içinde yanan kuluna merhamet et, ey Yaradan! Peygamber Efendimizin hatrı için yüreğindeki ateşi söndür. Yoksa ateşler içinde kül olacak bu aciz kulun."

Halit dede titreyen ellerini üç kere yüzüne sürerek 'amin' dedi.

Sulanan gözleri yatakta yatan aciz kulu bulduğunda gözlerinden yaşlar boncuk boncuk aktı.

İçinden geçirdi Halit dede, benim kalbim bile dayanamadı, gençliğine ilk adımını atan bu masumun kalbi nasıl dayandı?

Dayanamamıştı hastalıklı kalbi. Seksen üç yaşındaydı görmüş geçirmiş bir yaşlıydı, acının ne olduğunuda çok iyi bilirdi. Annenin ölümünüde çok iyi bilirdi. İnsanın ciğeri parçalanıyordu, aldığı nefesler boğazına diziliyordu, akan yaşlar kan'a dönüşüyordu.

Bilirdi annesizliğin acısını, bilirdi annenin ölümünü.

Yatakta yatan masumun acısını ise hiç bilemedi ama bir bildiği vardı evvel Allah; acısı çok büyüktü, yandığı ateşin derecesi çok yüksekti, imtihanı çok ağırdı.

'Kalbini yaratan Allah, kalbindeki dertleri bilmez mi? Sabret. Bakarsın senin güneşinde gece doğar.'

☀️

Öfkesinden deliren adam vuruyordu da, vuruyordu. Bir saniyenin yarımı olsun merhamet etmiyordu. İçindeki öfke bir türlü dinmiyordu aksine harlanıyordu. Öfke içinde öyle büyüyordu ki adamı daha acımasız birine çeviriyordu.

Öfkeli adam bir kısmını eline doladığı büyük zincirle iki şerefsizin çıplak sırtına vuruyordu. Her vuruşu bir öncekinden daha sertti. Kaçıncı kez sırtlarına zincirle vuran adam içini hala soğutamamıştı.

Eline dolalı zinciri sıkı tutup acımadan sevdiği kadının, şerefsiz babasının sırtına geçirdi. Şeref yoksunu olan Nimet sırtının bininci kez parçlanmasıyla acıyla çığlık attı. Yapılan işkencelere daha fazla dayanamayarak çocuk gibi ağlamaya, yalvarmaya başlamıştı ki öfkeli adam sadece acı çığlıklarının sesini duymak için zinciri adamın sırtına geçirmişti böylece Nimet'in yalvarmaları yarım kalmış acıyla çığlık atmıştı.

Nimet'in sırtı çok kötüydü. Sırtındaki kemikleri gözüküyordu.

Bacaklarıda sırtı gibi perişan haldeydi.

Sırtına vurulan zincirle boğazı yırtılırcasına bağırdı. Adam bir saniye olsun acımıyordu haline ama yine de Nimet medet umuyordu.

"Lü-lütfen ac-acı-acıyı-"2

Lafı bitmeden sırtına vurulan zincirle bağırdı. Lafını bile tamamlamasına izin vermiyordu.

"Sen kimsin lan?! Sen kimsin de benden merhamet dileniyorsun!"

Adam daha fazla dayanamayarak elinde ki zinciri bileklerinden asılı olan Nimet'in boğazına dolayarak sıktı. Nimet'in nefesi kesilmesiyle gözleri kocaman açılmış, dili dışarı çıkmıştı.

Öfkeli adam dudağını nefessiz kalan Nimet'in kulağına yakaştırarak fısıldadı.

"Yasmîn'in üzerine yemin olsun ki seni kendi kanın içinde boğarak öldürücem."

Adamın dudaklarından dökülen cümlenin kelimeleri asıl şimdi Nimet'i nefessiz bırakmıştı. Zira biliyordu ki; Awir Hazar Zemheroğlu dediğini yapardı.

Awir ağa şerefsizin boğazını sıkmayı bırakıp geri çekildi. Nimet boğazının rahat bırakılmasıyla öksürük krizine girdi.

Öksürük esnasında boğazına dolan kanla öksürüğü arttı. Adamın ağzından kanlar boşalıyordu.

Awir ağa öfkeli bir o kadar keyifli gözlerle Nimet'i bir süre seyretti. Aklına zehir gibi sızanlar ile de öfkeyle burnundan soluyarak kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdü. Rutubetli odadan çıktığında kapının önünde duran iki adamına bayılana denk Nimet'in sırtına tuz basıp sıcak su dökmesini emredip hızlı adımlarla yürümeye devam etti.

Asıl hesabı sevdiğini kaçıran Barandan görecekti. Bu zamana kadar kimseye yapmadığı işkenceleri Baran'a yapacaktı.

O piçin yeryüzünde külünün bir tanesini bile bırakmayacaktı.

Asıl Awir Hazar Zemheroğlu'yla tanışan kişi Baran olacaktı.

Awir ağa merdivenlerden hızlıca inerek en alt katın, en sondaki odasına doğru yürümeye devam etti.

Her adımında değil elleri, bütün vücudu titriyordu. Dişlerini sıkmaktan kıracaktı.

İçindeki vahşilik yerinde durmayıp bir an önce çıkmak istiyordu. En sonunda odaya ulaştığında kapıdaki iki adamına göz ucuyla bakıp 'Uzaklaşın.' diye sert sesiyle emretti.

Adamları almış olduğu komutla bir saniye bile düşünmeden hemen kaçtılar.

Zira Awir ağanın şu an yanında kalmak istemiyorlardı.

Awir ağa korkup kaçan iki adamını umursamayarak içeri girdi.

Odaya girdiğinde gördüğü kişiyle içindeki vahşiliği daha fazla tutamayarak dışarı saldı. Awir ağa koşarak Baran'ın üstüne çıkıp ellerini boynuna yılan gibi sardı. Baran'ın korkudan, nefessizlikten büyüyen kahverengi gözleri, Awir ağanın öfkeden delirmiş kara gözlerine değindi. Baran, Awir ağanın gözleri eşliğinde altında tir tir titriyordu.

Awir ağa, Baran'ın boğazını sıkmayı bırakıp art arda yumruklarını yüzüne geçirdi. Baran'ın yüzüne kum torbasına vurduğu gibi vuruyordu.

Awir ağa, Baran'ın üstünden kalktı, Baran'ı iki yakasından tutarak kaldırıp yere sertçe attı. Baran sırtının acısıyla inleyerek kaçmaya çalışıyordu.

Awir ağa, Baran'ın kaçmasına izin vermeyip ensesinden tutarak Baran'ı oturur vaziyete getirdi yüzünü art arda duvara geçirdi.

Baranın yüzü bir kaç dakika da dağılırken, burnu ve bir kaç yüz kemiği de kırılmıştı.

Awir ağa hırsını alamayarak Baran'ın kolunu tek eliyle çevirerek kırdı. Baran, yüz kırıklarına ek olarak kolunun kırılmasıyla da ağlayarak çığlık attı. Üç dört saat önce söylediği herşeye deli gibi pişman olmuştu.

Awir ağa, Baranın kırılan kolunu sertçe yere atarak adama bir acı daha yaşattı.

Acımasızlığı farklı bir boyuta geçerek arttı. Baran'ın karnına sert tekmelerini geçirdi.

"LAN! SENİN YASMÎN'E DOKUNAN ELLERİNİ CANLI CANLI DOĞRAYACAĞIM! SANA ÖYLE BİR ŞEY YAPACAĞIM Kİ ÖLSENDE ASLA UNUTMAYACAKSIN!"

İlk defa, hayatında ilk defa bu kadar delirdiğini hissediyordu. İlk defa birisini büyük bir arzuyla yok etmek istiyordu.

Yerde acıdan kıvranan şerefsiz sevdiğine dokunmuştu. Namusuna göz dikmişti.

Awir ağa tekme atmayı bırakıp sinirle iki elini yüzünde gezdirerek saçlarına çıkardı. Parmaklarının arasına sıkıştırdığı saçlarını çekiştirerek derin derin nefesler alıp verdi. Baran'ın söyledikleri zihninden silinmiyordu.

Dokundum demişti. Her yerine dokundum demişti.

(İKİ SAAT ÖNCE)

Baran şerefsizi bir anlık cesaretle yaptıklarını keyifle, zaferle Awir ağaya söylemişti.

"Yasmîn benim kadınım. Dokundum hemde büyük bir zevkle. Teni o kadar pürüzsüz ki uyandırıyor, tenine bıraktığım zevk morlukları daha fazla dokunmak istetiyor. Hele o güzel göğüsleri. O kadar büyüktü ki avuçlarıma sığmıyordu. O güzel meme uçlarını emerken, kadınlığ-"

Lafını kesen Awir ağanın yumruğu olmuştu.

(ŞİMDİ Kİ ZAMAN)

Awir ağa zihnine dolan cümlelerle Baran'ın karnına en sertinden bir tekme geçirmişti.

Zihninde dolaşan her cümle Awir ağayı delininde delisine çeviriyordu.

"Teni o kadar pürüzsüz ki uyandırıyor,"

Awir ağa masanın üstünden aldığı levleyle Baranın yüzüne acımadan vurdu.

Her vurduğunda içi rahatlamıyordu aksine daha çok öfkeyle vuruyordu.

Awir ağa beş dakika içinde Baran'ın yüzünü iyice tanınmayacak hale getirdi.

Öfkeden deli olan ağa elindeki levyeyi bağırarak duvara fırlattı.

Yerinde duramayıp sağa sola giden ağa, ellerini yumruk yaparak duvarlara vuruyordu. Baran'ın her cümlesi kulaklarını çınlatıyordu.

"O kadar büyüktü ki avuçlarıma sığmıyordu,"

"Meme uçlarını öperken,"

Awir ağa içindeki öfkeyi haykırarak yanında duran masayı devirdi.

Yumruğunu iki üç kez duvara geçirip durdu, alnını duvara yaslayarak sesli nefesler alıp verdi.

Aniden sessizleşen ortama yayılan kapı gıcırtması beklenen kişinin geldiğini haber veriyordu.

"Ağam doktor geldi." dedi Ömer. Sesinin titrememesi için çok çaba sarf etmişti.

Awir ağa ne ara kapattığını bilmediği gözlerini usulca açtı. Kıvrımlı dudaklarında oluşan sırıtma iyi bir sırıtma değildi.

Zalimlik, gaddarlıktı dudaklarındaki sırıtmanın tanımı.

Awir ağa duruşunu dikleştirerek kan bulaşan ellerini pantolonun ceplerine koydu yavaşça arkasını döndü ve doktora baktı. Doktor'un korkudan titrediğini gördüğünde bundan büyük bir zevk alarak Baran'a doğru ilerledi.

Yerde kanlar içinde hareketsiz yatan Baran'ı tek eliyle yakasından tuttu yerde sürükleye sürükleye ameliyat masasının yanına getirip bir kez kafasını sertçe demir kısma vurdu ve diğer elinide yakasına atarak Baran'ı kaldırdığı gibi sertçe ameliyat masasına uzandırdı.

Bu sırada doktor olanları korkuyla izliyordu. Awir Hazar Zemheroğlu'nun acımasızlığını duymuştu ama bu kadarını da beklemiyordu.

Beyaz gömleğinin yarısından çoğu hep kandı tıpkı elleri gibi, beş altı damla da yüzüne ve boğazına sıçramıştı.

Doktor, Awir ağanın üstündeki kanlara baktıkça 'Ruh hastası!' diyordu içinden. 4

Eh, doğru da diyordu, Awir Hazar Zemheroğlu'nun acımasız tarafı tam bir ruh hastasıydı!

"Seni orada dur diye mi çağırdık, doktor?"

Doktor, Awir ağanın sert sesini duyduğunda yerinde titredi. Bir an önce işini hal edip gitmek istiyordu.

Doktor derince yutkunarak Awir ağanın yanına yaklaştı.

"Malzemeler hazırsa hemen başlıyayım." dedi titreyen sesiyle.

"Hazır, başla." dedi Awir ağa.

Ellerini cepleriden çıkarmadan arkasına döndü köşede duran Ömer'e baş işareti verdi. Ömer aldığı komutla doktora ameliyat malzemelerini gösterip geri yerine çekildi aslında gitmek istiyordu şimdi olacak şeyleri ne görmek, ne duymak istiyordu. Acımasız bir adamdı Ömer, merhamet nedir bilmezdi, acı en büyük tutkusuydu ama Awir ağanın acımasızlığı onu korkutuyor, midesini bulandırıyordu. Acımasız bir adam olabilirdi ama ağasının yanında ateşin ufak kıvılcımı bile olamazdı.

Awir ağa köşede duran sandalyeyi alarak tam ortaya koydu yayılarak oturdu.

Kara gözleri Baran'ın baygın bakan gözlerine bakıyor acımasızlığını okutturuyordu.

Doktor her şeyi hazırladığında çaktırmadan omzunun üstünden Awir ağaya kısa bir bakış attı. Awir ağanın yayılarak oturduğunu gördüğünde gitmeyeceğini anladı.

Derin bir nefes dışarı vererek terleyen ellerini üstüne sürdü. Gitse olmuyor muydu cidden.

"Başla artık!"

Awir ağanın sert sesini duyduğunda yerinden sıçradı kaf

asını olumlu anlamda sallayarak ameliyata başladı.

(DOKUZ SAAT SONRA)

Awir ağa daha fazla dayanamayarak kafasını geriye atarak sessizce güldü

keyfine diyecek yoktu.

Bir kez daha Baran'ın çığlını duyduğunda keyiflendi. Ameliyatı büyük bir keyifle, zevkle izlemişti.

Awir ağa kafasını önüne çevirerek çocuk gibi ağlayan Baran'a baktı. Üst dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldığında tekrardan sessizce güldü.

Dokuz saat önce ki sinirine nazaran sakindi. Karşısındaki manzara kendisini sakin tutuyordu.

"Ömer," dedi gözlerini manzaradan çekmeden. "Git ve hemen geri gel."

Ömer hızla odadan çıktı eski tuvalete doğru hızla ilerledi. İzlediği ameliyat midesini ağzına getirmişti.

Awir ağa dilini üst dudağında gezdirdi ve keyifle konuştu.

"Çocuk gibi ağlamayı kes, kaç yaşında adamsın." dedi ve kendi söylediğini güldü.

"Adam dedim yanlışlıkla, hadım diyecektim." 4

Baran gördüklerinin yanında duyduklarıyla ağlaması şiddetlendi.

Awir Hazar Zemheroğlu erkekliğini almıştı canlı bir ameliyatla.3

Awir Hazar Zemheroğlu sevdiğinin namusuna göz dikeni hadım etmişti ve bununla da kalmayacaktı. 2

Aradan geçen on dakika sonra Ömer kaçtığı yere geri geldi. Kusarak midesini rahatlatmıştı.

Awir ağa, Ömer'in geldiğini gördüğünde yerinden kalktı kapıya doğru ilerledi. İlerlerken Ömer'e konuşuyordu.

"Bu iti Faruk'un evine at. Söyle o piçe iki haftası var, iki hafta sonra geri alacağımı söyle. İstediğini yapsın." dedi.

Ömer sesini çıkartmadan kafasını olumlu anlamda salladı.

Bir yanı ise hayretler içindeydi. Faruk denen piçi tanıyordu. Elli yaşına gelmiş ama yirmisinden beri eşcinsel olan birisiydi. Yaşadığı evi genel evine çevirmiş işletiyordu.

"Bu piçi oraya bıraktıktan sonra yanıma gel hemen." dedi Awir ağa.

Ömer bu sefer sesini çıkartarak. "Tamam ağam" dedi.

Awir ağa yakın korumasına son kez bakıp odadan çıktı. Bulunduğu katta yürümeye devam ederek başka bir odaya girdi. Bu odada sadece ayna ve dolap vardı. Dolabın içinde Awir ağanın bir kaç parça kıyafeti vardı.

Awir ağa üstündeki kana bulanmış gömleğinin düğmelerini üstten çözerek gömleğini çıkarttı. Gömleği yere atıp tabureye oturdu sırtını soğuk duvara yasladı. Gözleri karanlık odada dalıp gitmişti.

"Özür dilerim sevdam, seni erken bulamadığım için. Seni geç bulduğum için özür dilerim."

Awir ağa gözlerini kapatarak kafasını geriye attı. Kalbi acıyordu. Sevdası kalbini acıtıyordu. Awir Hazar, Yasmîn'e yaşatılan acıların altında defalarca kalıyordu. Yasmîn'i geç bulduğu için kendini hiçbir zaman affetmeyecekti. Onun canını yakanlarıda affetmeyecekti.

​​​​☀️

"Daha iyi misin?"

"İy-iyiyim."

Yasmîn, annesinin yatağında oturmuş sırtını demir başlığa yaslamıştı.

Uykusunda gördüğü kâbusla boğazını tırnaklarıyla kanatmıştı.

Yasmîn parmaklarını birbirine geçirmiş düz karşısına bakıyordu.

Acı onu esiri yapmıştı.

Delal elinde tuttuğu suyu Yasmîn'e uzattı.

"Biraz su iç." dedi endişeyle.

Yasmîn, Delal'e bakmayıp kafasını belli belirsiz olumsuz anlamda salladı.

Delal ısrar etmeyip hiçbir şey demeden bardağı şifonyerin üstüne koydu.

Bir iki dakika Yasmîn'i izleyip kafasını dedesini çevirdi. Dedesiyle gözleri kesiştiğinde 'ne yapacağız?' anlamında gözlerini belirtti.

Halit dede hiçbir şey demeden kafasını Yasmîn'e çevirdi yine gözlerinden yaşlar akıyordu. Delal de kafasını Yasmîn'e çevirip baktığında hızlıca yatağın kenarına oturup Yasmîn'in gözyaşlarını sildi. Endişeyle parlayan gözlerini Yasmîn'in gözlerine dikip konuştu. Sesinden bile anlaşılıyordu endişeli olduğu.

"Kendini heba ettin daha fazla ağlama lütfen."

Söylemesi ne kadar kolaydı. Sanki ağlama dediğinde gözyaşları diniyordu.

Sanki acılar diniyordu!

Delal nefesini dışarı vererek ufak tedirginliğinin gitmesini sağlamaya çalıştı.

"Buraya, evine geldik," diye söze girdi ki Yasmîn sözünü kesti.

"Beh-Behram," dedi sadece.

Delal dudaklarını birbirine bastırarak acıyla Yasmîn'e baktı. Ciğeri düğümdü.

"Kardeş-kardeşimi bul-bulmam," dedi.

Kurumuş dudaklarından sadece iki kelam çıktı gerisinde hıçkırıklar.

Delal ne olduğunu anlamadan Yasmîn'e baktığında bir kaç saniye durdu ardından elleriyle Yasmîn'in tekrardan göz yaşlarını sildi. Yardım etmek istiyordu ama karşısında ki kız ağlayarak bunu imkânsızlaştırıyordu.

Delal daha fazla dayanamayarak iki elini Yasmîn'in yüzüne koydu, kendisine bakmasımı sağladı.

"Yardım etmek istiyorum. Duydun mu beni? Sana yardım etmek istiyorum. Ama sana yardım etmem için bana birazcık yardım etmeni istiyorum." dedi Delal tane tane, ufak çocuğa anlatır gibi.

Yasmîn burnunu çekti dudaklarını hafifçe araladı, tek kelime söyledi.

"Halime." dedi tek.

"Halime?" diye tekrarladı Delal.

Yasmîn kafasını belli belirsiz salladı.

Delal yerinden hafifçe doğrularak dokunmatik telefonunu çıkardı.

"Numarasını biliyor musun?" dedi.1

Bilmez miydi Halime teyzesinin numarasını. Babası, annesini her dövdüğünde arayıp yalvardığı tek kişiydi.

Sürekli araya araya ezberlemişti numarasını.

Yasmîn gözlerini açıp kapattı.

Bilirdi ama nasıl söyleyecekti numarayı hal mi vardı, güç mü vardı?

Delal, Yasmîn'in haline bakarak iç çekti.

Kafasını eğerek Yasmîn'in gözlerinin en derinine baktı.

"Zor, çok zor biliyorum ama yapman lazım... Kardeşin için." dedi son iki kelimeyi bastırarak.

Yasmîn acıyla kafasını eğerek bir süre ağladı sonra az çok vücuduna yüklediği güçle titreyerek telefonu eline aldı.

Parmaklarını tuşlarda gezdirdi, iki üç kez yanlış sayılara bastı ama en sonunda doğru numarayı yazdı. Titreyen ellerini geri çektiğinde Delal telefonu eline aldı arama tuşuna bastı. Numara çalmaya başladığında ise kendi kulağına koymak yerine Yasmîn'in kulağına koydu.

Yasmîn'in gözleri Delalle kesiştiğinde Delal hafifçe tebessüm etti. Yapa bilirsin tebessüm'müydü bu.

Numara bir süre çaldıktan sonra açıldı, karşı taraftan çatallı bir ses duyuldu.

"Alo,"

Yasmîn'in duyduğu ses dudağını titretmişti.

"Alo," dedi Halime tekrardan.

Yasmîn kendini tutamayıp hıçkırdığında.

Halime bu sefer kimsin diye sormuştu.

Yasmîn dudaklarını hafifçe araladı ve fısıldayarak konuştu.

"Halim-Halime teyze,"

Acılı kadın kızın sesini duymuştu.

"Yasmîn,"

Arkadan ağlayan bir bebek sesi...5

☀️

Bu bölüm kısa oldu affedinnn2

Umarım bölümü begenmişsinizdir.1

Bu bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Awir ağa'nın, Baran'ı hadım etmesi hakkında düşünceleriniz?1

Yeni bölüm de görüşürüz Allah'a emanet olun 🤍2

 

Bölüm : 02.03.2025 17:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...